![]() |
Adım Adım İngilizce Adım Adım İngilizce 1. Ders - İngilizce' ye Başlarken İngilizce’ye meraklanan bir insanın ilk iş olarak, bazı temel noktaları anlaması gerekir. Hatta, diyebilirim ki, İngilizce öğrenebilmek bir zihniyet devrimini gerektirir. Peki, ama, ne yapmalıyım? Diyorsanız. Şunları dikkatle okuyun: 1.İngilizce Cermen dil ailesine aittir. Cermen dilleri, Indo-Avrupa dil ailesinin bir koludur. Türkçe Altay dil ailesine ait bir dildir. İngilizce, Türkçe’den tamamen farklı bir dildir Mesela, Türkçe’de gramer kuralları mutlak geçerliliğe sahiptir; istisnalar yoktur. İngilizce’de ise, her kuralın istisnası vardır. Türkçe’de genel cümle kalıbı = Özne-Nesne-Fiil (Subject-Object-Verb) sırasını izler. İngilizce’de genel cümle kalıbı = Özne-Fiil-Nesne (Subject-Verb-Object) biçimindedir. İngilizce telaffuzda vurgu ilk hece veya hecelerdedir. Türkçede ise, kural olarak, vurgu son hecelerdedir. 2.Lisanda mantık olmaz. Zira, dil doğal bir oluşumdur. Bu nedenle dilde mantık aramak çoğu kez beyhudedir. Daha da kötüsü, böyle bir arayış öğrenmenizi geciktirir. İngilizce’nin mantıksızlığından yakınanlara, Türkçe’mizin daha az mantık içerdiğini söylemeliyim. Nedeni, dilimizin İngilizce’ye göre daha doğal bir dil olmasıdır. 3.İngilizce’yi gerçek anlamda öğrenmek için Anglo-Sakson kültürünü tanımanız gerekir. Bunu tersinden okursak: Lisanlarını öğrenirken, mecburen bu ulusların kültürünü de öğreniriz. Kültürün en önemli unsuru ise, lisandır. Örneğin, İngilizceyi ana dil olarak konuşan milletlerde, “teşekkür” ve “lütfen” sözcükleri bizlere göre daha sıklıkla kullanılır. O kadar ki, bu kelimeler ağızlardan refleks olarak çıkar. 4.İngilizce’yi öğrenmenin ve özellikle öğrendikten sonra muhafaza etmenin yolu, İngilizce’yi sevmek ve onu hayatın bir parçası haline getirmektir. Bu bağlamda önerim: BBC ve CNN gibi kanalları düzenli şekilde izlemek, hafta sonları orijinal film seyretmek, vesaire önerilir. 5.Lisan bir bütündür ve bütünlüğü içinde: okumak, yazmak, anlamak ve konuşmak gerekir. Bunların hepsi önemlidir. Biri olmadan, diğeri olmaz. Ancak, konuşmanın özel bir ehemmiyeti vardır. Nitekim, “dil konuşmak için öğrenilir” söylemi oldukça yaygındır. |
İngiliz Alfabesi - English Alphabet İngiliz Alfabesi - English Alphabet Alfabe (alphabet) sözcüğü İngilizce’ye Latince’den girmiştir. Latince “alphabetum” sözcüğü ise Yunan alfabesindeki “alpha” ve “beta” kelimelerinin birleşmesinden meydana gelmiştir. 1- Alfabe Sırası - Alphabetical Order 26 harften oluşan İngiliz alfabesi, A harfiyle başlar, Z harfi ile biter. a b c d e f g h i j k L m n o p q r s t u v w x y z A B C D E F G H I J K L M N O P Q R S T U V W X Y Z Alfabedeki harflerin bu düzenine alfabe sırası denir. Listeler genellikle alfabetik sırada yazılır. Mesela, sözlük, kitap endeksleri, telefon rehberleri, ülke isimleri, insan veya eşya isimleri alfabetik düzende sıralanırlar. A,E,I,O,U harfleri sesli harflerdir (vowels), Y ve Q yarı sesli harflerdir (semi vowels).Geri kalan harfler sessiz harflerdir (consonants). İngilizce’de en çok kullanılan harf “E” harfidir. En az kullanılan harfler ise: “Q,X, ve Z” harfleridir. -Türkçe alfabemizde bulunmayıp, İngiliz alfabesinde yer alan harfler: W, X,Q -Türkçe alfabede bulunup, İngiliz alfabesinde olmayan harfler: Ç,Ş,Ğ, Ü, Ö -Küçük harflerde İngilizce’de ı yoktur, i vardır. Buna mukabil, İngilizce’de büyük İ yoktur. İ’nin büyüğü daima I dır. 2- Harflerin Okunuşu I) “e” sesi verenler A, H, J, K II) “i” sesi verenler B, C, D, E , G , P ,T III) “e” sesi verenler F, L, M, N, S, X IV) “Ay” sesi verenler I, Y V) “u” sesi verenler Q, U, W 3- İngilizcede Telaffuz * İngiliz alfabesi Türk alfabesinden çok farklı değildir. Ancak, Türkçemizde harfler daima aynı sesi verir, fonetik kuralları düzenlidir. Buna mukabil, İngilizce’ de harflerin sabit ses değerleri yoktur. Bu iki alfabe arasındaki en büyük farktır. Bu yüzden, İngilizce’de bazı kelimelerin okunuşunu tahmin etmek veya öğrenip, ezberlemekten başka çare yoktur. * İngilizce’de bazı harfler yazıldığı halde, konuşma dilinde telaffuz edilmezler. * İngilizce sözcükler genellikle tek hecelidir. Birden fazla hecesi olan kelimelerde vurgu ilk hece üzerindedir. İngilizce’de her kuralın istisnası olduğunu söylemiştik. Ancak bu İngilizce kuralsızdır demek değildir. Telaffuz konusunda da durum aynıdır. İstisnaları olmalarına rağmen, aşağıdaki kuralları iyi öğrenirsek, telaffuz konusunda fazla zorluk çekmeyiz. 4) “A a” harfi; e veya ey şeklinde okunur. Örnekler: apple : epıl (elma) anonymous : enonimus (anonim) ambitious : embişıs (ihtiraslı) table : teybıl (masa) make : meyk (yapmak, marka) alien : eliyın (yabani, yabancı, yaratık) 5) “C c harfinin” 3 türlü telaffuzu vardır. i- Bu harften sonra, yumuşak ünlü (e, i) gelirse “s” şeklinde okunur. City : siti (şehir) Cite : sayt (zikretmek, bahsetmek) Circus : sörkıs (sirk) Cell : sel (hücre) Cease : sîz ( durdurmak, kesmek) Ceiling : siling (tavan) Face : feys (yüz, sima) * Concept = konsept (konsept, mefhum) Dikkat! kelime başındaki c ‘yi kalın ünlü izlediği için –k- okunur; aradaki c yi ince bir ünlü “c”izlediği için s okunur. İzleyen ünlü harf, sert bir ünlü ise (a, o, u,); veya ünsüz ise “k” şeklinde okunur. Cat : ket (kedi) Catastrophe : ketistrof (felaket) Cup : kap (kupa, fincan) Current : körınt (cari, meri, yürürlükte) Custom : kastım (gümrük, adet) Conduct : kondakt ( iletmek, davranmak, orkestra idare etmek Common : kamın (ortak, müşterek) Bacon : beykın (domuz eti) Lecture : lekçır Concrete : konkrit (somut) ii- “Ch” ç olarak telaffuz edilir. Chat : çet (sohbet) Chief : Çîf (şef) Cheese : Çîs (peynir) School : sıkul (okul) Teacher : Tîçır (Öğretmen) 6)“PH ph” harfleri –f- sesi verir. Phantom : fentım (hayalet) Philosopy : Filosofi (felsefe) Telephone : telıfon (telefon) Pharmacy : Farmasi (eczacılık) Dikkat : bu kelimedeki c den sonra gelen y,i şeklinde okunduğu için c, s gibi okunur. 7)“i” harfi kelime içinde“ay” şeklinde telaffuz edilir. Might : mayt (güç, kudret) Night : nayt (gece) White : vayt (beyaz ) Side : sayd ( yan, kenar) United : yunaytıd ( birleşik) 8) “Th th”: t ile s seslerinin birleşiminden doğan peltek s şeklinde okunur. Arap alfabesini bilenler için söylüyorum. Arapça’nın üçüncü harfi olan ve üstünde üç nokta bulunan harfin okunuşu da böyledir. Think : (ts)ink (düşünmek, sanmak) Theory : (ts)iori (Teori) Myth : mi(ts) (mit, söylence) Three : (ts)ri (üç) 9) “Sh”, -ş- gibi telaffuz edilir. Share : şeer ( pay, hisse) Shell : şel (raf, kabuk, midye) Shy : şay (utangaç, utanmak) Shop : şop (dükkan, alışveriş) Cash : keş (nakit) Cushion : kaşın (yastık, tampon) Fashion : feşın (moda ) Mushroom : maşrum (mantar) 10) “Uu” harfi kelime başlarında; ye, yu şeklinde ve uzun okunur. Union : yunion (sendika, birlik) Uniform : yuniform (üniforma, yeknesak, tek düze) Unit : Yunit (birim) 11) Kelime sonlarındaki “y” harfi i biçiminde okunur. Agony : egıni (acı, ızdırap) Treaty : trıti (anlaşma) Salty : solti (tuzlu) Bossy : bosi (patronvari, amirane) Yazıldığı halde okunmayan harfler: Knowledge : novlıc (bilgi) Know : nov (bilgi) Knee : ni (diz) Knight : nayt (şövalye) Hour : avır (saat) 12) Türk alfabesinde olmayan harflerin Okunuşu i) W w”, (dabılyu), v harfinin ağzı doldurarak okunmasını gerektirir. Arapça bilenler, bu harfi “vav” harfini söylediklleri gibi söylerlerse, doğru telaffuz etmiş olurlar. ii) “X x”(eks); ks şeklinde okunur. Fax : feks (faks) Tax : teks (vergi) Axe : eks (dingil, aks) Paradox : perıdoks (ikilem, paradoks) “Q q” Bizim “k” harfinin sertçe okunmasıdır. Telaffuzu, Arapçadaki kaf harfi gibidir. Queen : Kuin (kraliçe) Frequently : Frekuntli (sık sık) Quasi : Kuazi (benzer) Quantity :Kuantiti (miktar) 13)“G g” harfi 3 şekilde okunur. a) a, o, ,u, l, r harflerinden önce gelirse, aynen Türkçe’deki gibi “g” okunur. Glad :gıled (mutlu) Good : gud(iyi) Guy :gay (arkadaş, erkek) Grade :greyd (derece, not) b) e, i harflerinden önce, g veya c okunur. get : get (almak, elde etmek) general :cenıral (genel, umumi) generate :cenereyt (meydana getirmek, yaratmak) genius :cinııs (dahi) Gee :ci (hayret nidası) Gilbert :cilbırt (erkek ismi) c) “Gh gh” önüne i gelmeyince “f” okunur. Enough :inaf (yeterli) Tough :taf (sert, kuvvetli) - "SCH sch" sk okunur. Scheme :skim (plan,program) Schedule :skecul (program ) - "TİON tion", şın olarak okunur. Competition :kompetişın (rekabet, yarışma) Frustration :frustration (hayal kırıklığı) Multiplication :çoğalma (maltıplikeysın) Combination :kombineyşın (kombinasyon, birleşim) 14) İngilizce’nin Bazı Özellikleri * Dünyadaki mektupların % 75'i İngilizce yazılır ve elektronik olarak depolanan bilginin % 80'i İngilizce'dir. * Dünya üzerindeki bilim adamlarının üçte ikisi İngilizce okur. * İngilizce, Fransızca ile birlikte, Avrupa Birliği' nin resmi dilidir. |
Büyük Harfler 1)Büyük Harfler Aşağıdaki türden kelimelerin başına büyük harf (Capital Letter) koyulur: Günler (Days), Aylar (Months), Genel Tatiller(Public Holidays): Monday (Pazartesi), February (Şubat), Christmas (Noel) İnsanların ve Memleketlerin İsimleri -Names of People and Places: Levent, Jack, New York, Germany İnsanlara ait unvanlar - Titles for People: General, Doctor, Mister, MadamMilliyetler ve Bölgeler - Nationalities and Regions: Dutch (Hollandalı), French (Fransız), Turkish (Türk ) Amerikan(Amerikalı) 2) Son ünsüz harfin çiftlenmesi - When to Double Final Consonants *Bir kelimenin son sessiz harfi; ed, ing, er, est eklenirken genellikle ikilenir. Rob - robbing: soygun, soygun yapmak sad – sadder üzgün, daha üzgün big – bigger büyük, daha büyük travel – traveller seyahat, seyyah skim – skimming kayamak, kaymak almak win – winner kazanmak, kazanan pop – popping fırlamak, fırlamak prefer – preferred tercih etmek, tercih edilen hit - hitting vuruş, vurmak *Birden fazla hecesi olan kelimelerde, ancak son heceye vurgu yapıldığında ünsüz ikilemesi yapılır. begin - beginn ing (başla, başlamak) Fakat, open – opening (aç, açmak) Defer - deferr ing (ötele, ötelemek) offer - offering (öneri, önermek) organ - organise (organ, organize etmek) Dikkat! “V, j, k, w, x” harfleri, hiç çiftlenmez. 3)Sondaki e Aşağıdaki durumlarda, sondaki e düşürülür. *Kelimenin sonunda “e” varsa, sesli bir son ek yapılır. make – making (yap, yapmak) note - notable (not, önemli, kayda değer) ride-riding (ata binmek), force-forcing (güç, zorlamak), nose - nosy (burun, ukela), race-racist (ırk, ırkçı), slice-slicing (dilim, dilimleme) *Kelimenin sonunda “ee” varsa, e düşürülmez. agree - agreeable (kabul etmek, kabul edilebilir) *“ge”' and “ce” ile biten kelimelerde sondaki e düşmez encourage - encouragement embrace - embraceable İstisna: Kelime, “ce” veya “ge” ile biterse ve kelimeye giren ünlü, “o” veya “u” ise, böyle durumlarda "e" harfi düşmez: manage- manageable (yönetmek, yönetilebilir), notice-noticeable (dikkat, dikkat edilebilir)change-changeable (değiştirmek, değiştirilebilir) 4) ie ve ei Ana dili İngilizce olanların bile hataya düşebildiği bir imla meselesidir.Şu tekerlemeyi hatırda tutarsak, hatadan kaçınabiliriz. “e”den önce,” i” ama “c” den sonrası hariç- i before e, except after c relief (rahatlama) thief (hırsız) believe (inanmak) Fakat “c” den sonra, “ei” gelir. Perceive (kavramak) receipt (alındı, makbuz) ceiling (tavan) 5) “y” ve “i” y ile biten bir kelimeye ek yapıldığında, genellikle “y”, i harfine dönüşür. party - parties hurry - She hurries to work. Kelimenin biçimini değiştirirken de y, i harfine dönüşür. (mesela, sıfattan zarfa dönüşürken) happy - happily lazy - lazily easy - easier “y” harfinden sonra, ünsüz gelirse, sondaki “y” değişmez. stay – stays (ikamet etmek) enjoy - enjoys (eğlen, eğlenmek) Ama bu kuralın istisnaları da var. (Exceptions) say, lay, pay - said, laid, paid “y” harfinden sonra, “-ing”, “-ism” “-ish” gelirse, “y” aynen kalır. boy – boyish (çocuk, çocukça) try – trying (dene – denemek) 6) “y” harfine, “ie” Kelime “ie” ile bitiyorsa, (ing) eklemeden önce, bunu “y” harfine dönüştürmek gerekir. die – dying (ölmek, ölüm) lie - lying (uzan – uzanmak) 7) “c” harfi en yaygın imladır. Kelimelerin her yerinde kullanılır. cat (kedi), actor (aktör), victim (kurban), public (halk), cactus (kaktüs) 8)“k” harfi her türlü sesi izler. Milk (süt), soak (batırmak), tank (tank), perk (domuz), peek (zirve) 9)“j” harfi genelikle “a, o, or, u” dan önce kullanılır. just,(tam), jam(reçel), Japan (Japon), job (İş), injure (yara), Benjamin (özel isim, bizdeki Bünyamin) 10)Normal bir İngilizce kelime hiçbir zaman “v” harfiyle bitmez. Daima, “ve “ ile biter. have (sahip olmak), give (vermek), brave (cesur), love (sevmek), receive (almak) 11) Dikkat! telaffuzda çok kolayca yararlanacağınız bir kural: Ünlüler arasındaki “s” harfi “z” şeklinde telaffuz edilir. nose - nouz (burun), noise – noiz (gürültü) result – rizalt (sonuç), present – prezınt (hal, şimdi) 12)“ist” ile “est” son eklerinin okunuşu aynıdır. Aradaki farkı anlamak için aşağıdaki kuralı öğrenmeniz gerekir. -ist- son eki, bir insanın ne iş yaptığını gösterir: artist (ressam), machinist (makineci), druggist (ilaçcı) -est – son eki, üstünlük sıfatıdır. (superlative) : best (en iyi), fastest (en hızlı), shortest (en kısa), youngest (en genç), oldest (en yaşlı) 13- - “cian” ile “ tion” ve “sion” son ekleri ayni şekilde telaffuz edilir. Aradaki farkı çıkarmak için şunu öğren: -cian- son eki daima insanlar için kullanılır. Musician (müzisyen), tactician (taktisyen) Halbuki, - tion- ve –sion- hiçbir zaman insanlar için kullanılmaz. Kural olarak, İngilizce kelimeler, sonuna “s” veya “es” ilavesiyle, tekilden çoğul hale getirirler. Book – books (kitap, kitaplar), boy- boys (erkek çocuk, erkek çocuklar), girl – girls (kız, kızlar) Ancak, kural dışı kelimeler de çoktur ve bunları ezberlemekten başka çare (maalesef) yoktur. Child – children (çocuk, çocuklar) Foot – feet (ayak, ayaklar) Goose – geese (kaz, kazlar) Man – men (adam, adamlar) Tooth – teeth (diş, dişler) |
İngilizcede Adlar - Nouns İngilizcede Adlar - Nouns İngilizce eğitiminde kuvvetli bir temel kurmak için öğrenmemiz gerekenlerden biri de(nouns) adlardır. Bir çocuğun anadilinde ilk bellediği lisan unsuru adlardır. Bu nedenle, biz de adları temel konularımız arasına aldık. Adlar kişiler,hayvanlar,yer,nesne,olay, nitelik,etkinlik ve soyut fikirleri isimlendiren sözcüklerdir. Ahmet, Mehmet gibi isimler de bu tanıma pekala uyar.Ama “nouns” kavramı bundan çok daha geniştir. “Nouns” (adlar); bir dilde kim, nerede ve nedir? Sorularını yanıtlayan kelimelerdir. Her cümlede mutlaka bir ad bulunur. Bu nedenle adlara cümle kurucular veya cümlenin yapı taşları denebilir. Örnekler: The cat sleeps. Kedi uyur. (Hayvan ismi) Sakarya is a city. Sakarya bir şehirdir. (Yer ismi) He is reading a book. O bir kitap okuyor. (nesne ismi) Too many accidents happen in our country. Ülkemizde çok sayıda kaza olur. I love freedom. Özgürlüğe bayılırım. (Fikir adı) She is nice. O güzeldir. (Nitelik adı) She has no courage. Onun cesareti yok.(Soyut kavram) Turkey is a lovely country. Türkiye güzel bir ülkedir.(yer ismi) Arda is a handsome boy. Arda yakışıklı bir çocuktur. (insan ismi) 1)Adlarda tekil ve çoğul hal(Singular and Plural Nouns): Adlarda tekil ve çoğul durumu, o nesnenin bir tanemi yoksa, yoksa birden fazla mı olduğunu gösterir. Daha da önemlisi, adın tekil veya çoğul oluşu, başta fiil olmak üzere, tüm cümlenin şeklini etkiler. Örnekler: The girl is at home. Kız evde. The girls are at home. Kızlar evde. There is a book on the table. Masanın üstünde bir kitap var. There are books on the table. Masanın üstünde kitaplar var. He is an engineer. O bir mühendistir. They are engineers. Onlar mühendislerdir. 2)Adları tekilden(singular), çoğula (plural) dönüştürmede en yaygın kural, tekil adın sonuna “s” harfini eklemektir. Dog - dogs at – atlar house – houses ev – evler Boy – boys erkek çocuğu matter – matters nesne – nesneler name – names isim – isimler colour – colours renk – renkler eye – eyes göz – gözler ear - ears kulak – kulaklar wall – walls duvar – duvarlar book -books kitap – kitaplar chair -chairs sandalye – sandalyeler worker – workers işçi – işçiler boat – boats sandal – sandallar husband – husbands koca – kocalar 3) Tekil ad ch,sh,s,x,yada z ile bitiyorsa, sonuna –es eklenir: Church - churches kilise kiliseler Brush - brushes fırça – fırçalar Bus – buses otobüs - otobüsler Box/boxes - kutu – kutular buzz/buzzes - vızıltı – vızıltılar 4)Tekil ad ünsüz + y ile bitiyorsa(-by,-dy,-ty) –y kaldırılır ve –ies eklenir: Baby babies - bebek – bebekler Party – parties parti – partiler Lady - ladies hanım – hanımlar City – cities şehir – şehirler 5) y’den önce ünlü varsa genel kurala uyulur: toy – toys oyuncak - oyuncaklar monkey – monkeys maymun- maymunlar 6) sonu-f yada –fe ile biten adlarda ‘f’ yerine ‘ve’ konulur,-es(yada-s) eklenerek çoğullaştırılır. Half - halves yarım – yarımlar leaf - leaves yaprak - yapraklar life - lives hayat – hayatlar shelf – shelves çekçece – çekmeceler Thief - thieves hırsız – hırsızlar Wife – wives karı – karılar Knife – knives bıçak – bıçaklar 7) Çok sayıda adın çoğul hale gelmesinde hiçbir kural yoktur. Bu adlarda, tekil ve çoğul farklı kelimelerdir. foot – feet ayak – ayaklar tooth – teeth diş – dişler goose - geese kaz – kazlar man - men adam – adamlar woman – women kadın – kadınlar Mouse - mice fare – fareler Child – children çocuk – çocuklar Person – people kişi – kişiler 8) Tekili - çoğulu aynı olan adlar: aircraft - savaş uçağı – savaş uçakları deer - geyik – geyikler fish - balık - balıklar means - imkan – imkan larspecies - tür – türler sheep - koyun – koyunlar people - insan 9) Özellikle bilim dilinde kullanılan çoğu başka dillerden alınmış sözcüklerin çoğulları kuralsızdır: Tekil Çoğul Anlamı cactus cacti - kaktüs - kaktüsler datum data - veri - veriler fungus fungi - mantar – mantarlar bacterium bacteria - bakteri - bakteriler criterion criteria - kriter - kriterler nucleus nuclei - çekirdek – çekirdekler radius radii - yarıçap – yarıçaplar crisis crises - kriz – krizler hypothesis hypotheses - hipotez – hipotezler thesis theses - tez – tezler medium media - medya - medyalar stimulus stimuli - uyarıcı – uyarıcılar phenomenon phenomena - olay - olaylar vertebra vertebrae - kaburga - kaburgalar 10)Sonundaki “s” harfinden dolayı, görünüşte çoğul, anlamı tekil olan adlara dikkat edilmelidir: Örnekler: linguistics - dil bilimi mathematics(maths) - matematik Politics - politika Economics - ekonomi, iktisat Physics - fizik Electronics - elektronik Gymnastics - jimnastik Athletics - atletizm Cümle içinde kullanım: I hate mathematics. Matematikten(matematiklerden değil) nefret ederim. Gymnastics is the best sport. Jimnastik (jimnastikler değil) en iyi spordur. Economics is a social science. Ekonomi (ekonomiler değil) bir sosyal bilimdir. İstisna: News çoğul değil, tekildir. What time is the news? ( What time are the news değil) Haberler ne zaman? 11) Sonu “s” ile biten bazı adlar tekil de, çoğul da olabilir. Örnekler: means - imkan, vasıta Train is a means of transport. Tren bir nakliye vasıtasıdır There are many means of transport. Bir çok nakliye vasıtası vardır. Series (seri, dizi): He is watching a television series. O bir televizyon dizisi izliyor. There are three television series in Channel 2. Kanal 2’de iki televizyon dizisi oynuyor. Species (tür, cins) Parrot is a species of bird. Papağan bir kuş cinsidir. In Turkey, there live 600 species of animals. Türkiye’de 600 hayvan türü yaşar. 12)Bazı tekil adlar genellikle çoğul bir fiil ile kullanılır. Bu adlar tek bir şeyi değil, insan gruplarını ifade eder. Örnekler: The government want(wants değil) to increase the taxes. Hükümet vergileri artırmak istiyor. The staff of the company are not(is not değil) happy. Şirketin kadrosu mutlu değil. The police are(is değil) chasing the the robber. Polis soyguncuyu kovalıyor. Turkish team are (is değil) playing very well. Türk takımı çok iyi oynuyor. PO have(has değil) reduced the price of petrol. Po petrol fiyatını indirdi. Dikkat: Bunları tekil fiille de kullanmak mümkündür. Mesela, the government wants, PO has .. gibi. Person (şahıs, kişi) kelimesinin çoğulu persons olmasına rağmen, genellikle people kelimesi tercih edilir. 13)Para miktarını, zaman peryodunu, mesafeyi vs. bildiren kelimeler tek bir şey olarak düşünülür. Dolayısıyla, tekil adlar olarak kullanılır. Örnekler: One thousand YTL is a good money. Bin YTL iyi bir paradır. Two years is a long time to spent in prison. İki yıl hapis geçirmek için uzun bir süredir. 5 kilometers is a long way to walk on foot. Yaya yürümek içim 5 kilometre uzun bir mesafe. 14) Kimi adlar hep çoğul olarak kullanılır : the police - polis trousers - pantolon pants - pantolon riches - zenginlik 15) Tek bir nesne olan fakat, iki bölümden oluşan bazı eşyalar için çoğul şekil kullanırız. Örnekler: trousers - pants Pantolon (iki ayağı var) jeans - blucin ( “ “ “ ) tights - tayt ( “ “ “) shorts - şort ( “ “ “) pyjamas - pijama ( alt ve üstten oluşan iki bölümü var) glasses – spectacles gözlük (iki camı var) binoculars - dürbün (iki gözü var) scissors - makas (iki parçalı nesne) Bunlar çoğuldurlar ve çoğul fiili alırlar. My trousers are too short. (My trouser is too short değil). Pantalonum çok kısa. I bought new glasses. (I bought a new glasses değil) Yeni gözlük satınaldım. Your jeans(pyjamas) are nice. (Your jean(pyjamas) is nice değil).Senin Blujinin(pijaman)6 güzel. 16)İngilizcede bazı adlar çoğul yapılmaz; bunlara kütle adları veya sayılamayan adlar(uncountable nouns) denir.( bu konu ileride daha detaylı incelenecektir). Advice - tavsiye Ammunition - cephane Anger - kızgınlık Assistance - yardım Behaviour - davranış Bread - ekmek chaos - kaosconduct - yönetmek, iletmek, orkestra idare etmek courage - cesaret dirt - kir, pislik employment - istihdam evidence - kanıt fun - eğlence furniture - mobilya harm - zarar housework - ev ödevi information - enformasyon knowledge - bilgi laughter - kahkaha, gülüş legislation - mevzuat leisure - dinlenme, boş vakit lighning - yıldırım luck - şans, talih luggage - bagaj machinery - makinalar, makine parkı money - para moonlight - ay ışığı news - haber, müjde permission - izin, müsaade Photography - fotoğraf poetry - şiir produce - üretmek,imal etmek progress - ilerleme, inkişaf rubbish - çöp, saçma söz safety - güvenlik shopping - alışveriş sunlight - güneş ışığı thunder - gök gürlemesi transport - nakliye underwear - iç giyim weather - hava, hava koşulları |
Dikkat : Bu kelimeler, belirsizlik artikeli olan ve bir, veya herhangi bir anlamına gelen (a,an)ile kullanılmaz. 17) Birleşik isimlerde çoğul eki olan “s” bazen birinci, bazen ikinci kelimeye eklenir. Son-in-law - sons-in-laws üvey evlat – üvey evlatlar man-of-war - men-of-war savaş adamı – savaş adamları armchair – armchairs koltuk – koltuklar 18) İyelik (sahiplik) genel olarak tekil adlara (‘s) eklenerek yapılır. İyeliği (sahipliği) göstermek adların çok önemli bir fonksiyonudur. My friend’s car arkadaşımın arabası the boy’s shirt çocuğun gömleği The student’s note-book talebenin defteri Her husband’s job Kocasının işi(mesleği) 19) Kurallı çoğul adlara yalnızca(‘) eklenir. The girls’ teachers kızların öğretmenleri The studens’ grades öğrencilerin notları 20)Kuralsız çoğul adlara(‘s) eklenir. the children’s show çocukların şovu men’s wear erkek giyimi gentlemen’s agreement centilmen anlaşması 21) İlk ad cansız ise iyelik göstermek için ad+of+ad yapısı daha sık kullanılır. the shadow of your smile - gülüşünün gölgesi the fall of Rome - Roma’nın yıkılışı the urgency of the matter - meselenin aciliyeti the cost of the production - üretimin maliyeti 22) -s ile biten özel adlar İngiliz İngilizcesinde (‘s) takısı alır. Charles’s diary - Charles’in günlüğü Amerikan İngilizcesinde ise, (‘) yeterlidir: Socrates’s peech - Sokrat’ın savunması 23) Kimi zaman çifte iyelik kullanılabilir. She is a friend of my father’s. O babamın bir arkadaşıdır. 24) Genel kabul görmüş zaman, para vb. ile ilgili ifadelerde (‘s) kullanılır. Ten minutes’walk - On dakikalık yürüyüşa year’s profit - bir yılın karı a day’s work - bir günün çalışması A hard day’s night - Zor bir günün gecesi 25) Özel Adlar ve Cins Adlar - Proper nouns and common nouns Bunlara ayni zamanda özel isimler de denir. Bunlar biricik olan kişi ve kurumların isimleridir. Mesela, Emre, Hasan, John, Paul, Jupiter, Almanya, Aksaray, The President, The Cenral Bank İngilizce ve Latin alfabesiyle yazılan lisanlarda özel isimlerin ilk harfi büyük yazılır. Böylece, özel isimleri diğerlerinden kolayca tefrik edebiliriz. Ancak, bu Almanca için geçerli değildir. Çünkü Almanca’da her türlü ad büyük harf ile başlar. Özel isimlerde adın sözlük anlamıyla, kişi arasında anlam ilişkisi aranmamalıdır. Mesela, bir kimsenin ismi Aslan olabilir, ama kendisi tabii ki aslan değildir. Bu nedenle, özel isimler tercüme edilmez, aynen yazılır. Özel adlar (proper nouns) dışındaki bütün adlar cins (common) adlardır. Örneğin, Board - tahta country - ülke planet - gezegen love - aşk officer - subay room - oda 26) Sayılan Adlar ve Sayılamayan Adlar - (countable nouns and mass(uncountable) nouns Günlük hayatta çok kullandığımız sayılabilir adlar (countable nouns), somut, sayılabilir maddelere işaret eder. Örneğin; eye (göz), table (masa), event (olay). Ertrafımızda gördüğümüz ve sayıya vurulabilen herşey sayılabilir adlardır(countable nouns). Yukarıdaki ilgili maddelerde gördüğümüz gibi,sayılabilir adların çoğulu yapılabilir. Sayılamayan Adlar ( non-countable nouns), Sayılamayan şeyleri gösterir Doğal olarak, bunların çoğulu yapılamaz. Örnekler: Laughter - kahkaha Helium - helyum Water - su Air - hava Milk - süt wine - şarap Beer - bira cake - kek sugar - şeker rice - pirinç meat - et cheese - peynir flour - un Heat - ısı, sıcaklık Smoking - sigara içmek sunshine - güneş ışığı electricity - electricity biology - biyoloji Dikkat: Genel kural olarak, sayılamayan adlar çoğullaştırılamaz. Çünkü, sayılamayan şeylerin çoğulunu aramak mantıklı değildir. Ancak, kuralın istisnası vardır. Şöyle ki bazı adları tür, çeşit (type) bildirmek için kullandığımızda çoğullaştırabiliriz. Örneğin: Newwines are introduced to the market everyday - Piyasaya her gün yeni şaraplar sürülüyor. The waters of Atlantic is salty – Atlantiğin suları tuzludur. In a world map, we see different peoples. Dünya atlasında farklı ülkeler görürüz. *Sayılamayan adlar genellikle artikelsiz kullanılır. Örneğin: Smoking is bad for health. Sigara içmek sağlık için zararlıdı Poetry is a beaty. Şiir güzeldir. Sugar is sweet. Şeker tatlıdır. Experience is the best teacher. Tecrübe en iyi öğretmendir. Practice makes master. Alıştırma yapmak ustalaştırır. Salt is poison. Tuz zehirdir. *Sayılamayan adlardan önce şu edatlar kullanılabilir. some, any, enough, this, that, and much. Örnekler: I need some money. Paraya ihtiyacım var. Give me that (this) book. Bana şu kitabı ver. This man is crazy. Bu adam çılgın. He can speak much English. Çok (iyi) İngilizce bilir. We have much(enough) water. Çok (yeterli) suyumuz var. I don’t see any person. Hiçbir şahıs görmüyorum. *Sayılamaz oldukları için, bu adlar şu edatlarla birlikte kullanılmaz. these, those, every, each, either, and neithe -Aşağıdaki ifadeleri kullanmak mümkündür. much harm çok zarar The fire brought about much harm. Yangın çok zarara yol açtı. little harm - az zarar The accident caused little harm. Kaza az zarar verdi. 27) Adların Cinsiyeti (Noun Gender) Eski İngilizce’de bir çok ad, refere ettiği insanın dişi veya erkek oluşuna göre, farklı şekil alırdı. Bugün bu uygulama çok azalmıştır. Ama, halen mevcuttur Actor aktör (erkek) actress aktör (bayan) Waiter garson (erkek) Waitress garson (bayan) Steward hostes (erkek) Stewardess hostes (bayan) |
Pronouns - Zamirler Pronouns - Zamirler Zamirler, nesnelerin ve kavramların gerçek adları yerine geçici olarak kullanılan kelimelerdir. Zamirlerin anlamları yoktur. Bir zamir tek başına hiçbir nesneyi karşılamaz, zihinde hiçbir nesne canlandırmaz, hiçbir kavram düşündürmez. Bu nedenle, zamirlere isimlerin yerini tutan kelimelerdir diyebiliriz. Zamirlerin çeşitleri vardır. Örneğin: şahıs zamirleri, işaret zamirleri, dönüşlülük zamirleri, soru zamirleri, belirsizlik zamirleri ve bağlama zamirleri gibi. A- Personal Pronouns (Şahis Zamirleri) Yalın halde kullanılan “I,YOU,HE,SHE,IT,ONE,WE,YOU,THEY” cümlelerin özneleri olup “ME,YOU,HIM,HER,IT,ONE,US,YOU,THEM” nesneleridir. Örneğin ; -Ahmet saw me the other day.(= O beni birkaç gün önce gördü.) =He Özne +fiil+nesne The books belong to me/you/him/her/it/us/them (Kitaplar bana/sana(size)/ona/onlara aittir. =They (onlar bana/sana(size)/ona/bize/onlara aittirler. Konuşma ingilizce’sinde; That’s her (hım,us,ete)."ıt is only me" kullanımı doğru oldugu halde,standart Yazı İngilizcesinde: “ıt is he ( I,you,she,we,ete.)who did it” kullanımı varır. (= onu yapan odur) 1.She (her),gemi,uçak, motorlu vasıta, memleket ve hatta sehirler için sevgi ifadesinde kullanılır. -That is the Love Boat. She is a beatiful ship -Turkey is our country. We love her very much. 2.“It”, normalde cansız nesneler ve hayvanlar için kullanıldığı halde bebekler için de kullanılır. 3.“It” in diğer kullanımları: a)Bilinmeyen bir şahıs ya da şeyden bahsedildiğinde -Someone is moving stealthily about the house. It must be a burglar. b)Hava durumlarını ilgilendiren fiillerle: It is raining /snowing/freezing. It is very warm / cold /wet. c)Zaman ne ölçü ifadelerinde: It is half past two. . It is fifteen miles to our village. d)Cümlede takip eden “mastar” veya “yan cümleye referans vermek üzere “özne” ya da nesne olarak: -It is easy enough to talk. -İt was clear that he didn’t want to come. -I take it for granted that she will stay with us. -I find it difficult to solve this puzzle. e)“It is/was…” ile başlayan cümlelerde “ gerçek özne” ve “sıfat cümle”sinden önce: -It was our training that we had that made us good teachers. f)Gerçek özneyi vurgulamak için: -It was my father, not my mother, who wanted me become an engineer. g)Tüm cümleye referans vermek için: -She has saved my life. I will never forget it. h)“Say,thınk,hope,believe,suppose,expect,hear,t ell ,imagine,fear,beafraid gibi fiillerden sonra “SO”,”IT” yerine kullanılabilir. Will you pass your exam? I thınk/hope/believe/suppose/expect so Bu yapıların olumsuz şekilleri, iki şekilde ifade edilebilir: 1.I thınk/believe/suppose/expect so. 2.I don’t thınk/believe/suppose/expect so NOT: İkinci kullanım,"hear,hope ve am afraid" ile kullanılamaz. - “So” bir sıfat veya isimle birlikte “to be, to seem, to make” fiilleri ile kullanılır. - There is nothing either good or bad, but thinking makes it so. - She has been a teacher there for more than fifteen years and I hope she will be so (= a teacher ) for many years. 4.“One”, bir sayı olup tüm sayılar gibi “zamir” olarak kullanılabilir. - There is only one student there, not two One of your brothers came to see me today. Take one these chocolates.(singular) Take some of these chocolates.(plural) 5.”One” in diğer kullanımları: a) Özne ya da nesne olarak kullanılan “ONE” in “ONES” ve "ONE SELF" şekilleri vardır: • One can only do one’s best. • I don’t thınk one should overwork oneself. “When one is given one’s choice of courses of action any of which would be to one’s disadvantage, one often has a difficulty in deciding what one ought to do” cümlesini aşağıdaki gibi ifade etmek çok daha iyidir. “When someone is/you are given his/your choice of courses of action any of which would be to his/your disadvantage, he/you often has/have diffuculty in deciding what he/you ought to do” b) Herhangi bir kimse anlamında: - You are the first one who has ever explained it to us clearly. - She is not one to be easily deceived. c) “ Other! veya “another” ile zıtlık oluşturulduğunda, sayı anlamının bir diğer şeyle kullanımında: - There were two choices open to us. We had to take either the one or the other - These two twins are so much alike that we can’t tell the one from the other. d) Önceden bahsedilmiş sayılabilen isim ya da isimlerin yerine “ONE” ve ONES” kullanımı: - Mr Brown’s old car is a good one. It is even better than our new one . - I like strong cup of tea beter than a weak one. - I prefer red roses to whıte ones. -There was mother bird in the nest and there were four young ones. -Which girl is Mary Robinson? -The one in the pink dress. -Which biscuits do you like best? -The ones with chocolate on them Not: “ One” ,”own” ile kullanılamaz. - I can’t write properly with your pen. I’d rather use my own. e) “One” nın “idiomatıc” kullanımı: - She is a teacher that is liked by one and all(=everybody). - She can go or she can stay. It’s all one to me. B - Possesive Pronouns( Mülkiyet Zamirleri) “possessive adjectives” yani mülkiyet sıfatlar: “ MY, YOUR,HIS,HER,ITS,OUR,YOUR,THEIR” isimlerden ve “ONE” dan önce kullanılabili.oysa “ Possessive Pronoun”lar yani “mine, yours, his, hers, its, ours, yours, theirs” tek başlarına kullanılır. a)That is my book. That book mine.(= Şu benim kitabımdır Şu kitap benimkidir.) - That is your car. That car is yours. - That is his pencil. That pencil is his. - That is her purse. That purse is hers - That is its tail. That tail is its. - Those are our cats. Those cats are yours. - Those are their dogs. Those dogs are theirs. - Our’s is the only garden that has trees in it - Their house is older than yours( onların evi sizinkinden daha eskidir.) - He took the bone from his dog and gave it to hers. - The cherry tree gives it s share of color to the garden and the Lilac tree gives its. b)He is a friend of mine. ( one of my friends) - This is a car of theirs. ( one of their cars) - It was no fault of yours that we mistook the way. - I gave him some plants of ours (= some of our plants)in exchange for some of his( some of his plants). c) Note:A portait of Rembrandt ( one portraying him) -A criticism of shaw (=opinion about shaw) -A criticism of shaw’s ( =opinions by shaw) C- Demonstrative Pronouns(=işaret Zamirleri) “This,that,these,those,”isimlerle birlikte kullanıldığında “belirtme sıfat”ları oldukları halde,isim olmaksızın kullanıldığında “işaret zamirleri”dir. a)I’d like to by this car, not that car. (sıfat) This is what I want you to do. (zamir) That is exactly what I did. I believe you, but there are those who don’t. My seat was next to that of the Mayor. Compare Chopin’s waltzes with those of today. That is what I thought last year; this is what I thınk now. b) “The former” ve "The latter" da aynı zamanda işaret zamiri olarak kullanılır: -The orchestra played two Beethoven Symphonies, the Third and the Fifth; - The former was played magnificiently, the latter was not so well done. c) “Such”, “I have had such a busy day” cümlesinde “belirtme sıfatı” olduğu halde, “His carelessness is such as to make it unlikely that he will pass the exam.” Cümlesinde “işaret zamiri” dir. d)They export a lot of fruıt, such as(=for example) oranges, lemons ete. e) He gave me his help such as it was =but it wasn’t of much use My services, such as they are, entirely at your disposal. D- Reflexive and Emhasizing Pronouns (Dönüşlü ve vurgulayıcı zamirler) “Myself, yourself, himself,herself,ıtself,oneself, ourselves, yourselves, themselves” zamirleri a) Öznenin yaptığı eylemi tekrar o özneye döndürürler yani özne ile nesne aynı kişilerdir. - I shave myself every morning. - You are teaching yourself English. - They helped themselves to the cakes - She saw herself in the mirror.(kendini aynada gördü) - One should try to see onself a others see one - It is pity we can’t see ourselves as others see us. - Make yourself at home. - There was so much noise that I could hardly hear myself think. - I told myself there was nothing to be afraid of. 1) “Preposition” lardan sonra kullanılır. She looked at herself in the looking glass My darling loves me for myself, not for my money I want a little time to myself She is proud of herself. Fakat zamirle ifade edilen şahsın kimliği hakkında hiçbir şüphe yoksa."Preposition" dan sonra şahıs zamirlerinin “objective” halleri kullanılır. He took the food for the day with him. She shut the door behirid her. We have the whole day before us. 2 ) Dönüşlü olarak kullanılan fiilerle: I pride myself on always having a tidy garden. I hope the childiren will behave themselves. We hope you’ll enjoy yourself at the party. He applied himself to the task of organizing the finances of the firm. Vurgulayıcı “SELF” zamirlerinin fonksiyonu tamamen farklı olup cümleden çıkarıldıklarında, o cümlenin anlamı bozulmaz ve genellikle cümlelerin sonunda kullanılır. You yourself ( You and not anyone else) told me the story (Bizzat kendin bana hikayeyi anlattın.) I saw hım do it myself. He went into the village itself. Never leave to others what you should do yourself. Bu zamirlerin bazen “alone/on one’s own/without any help” anlamları vardır. Bu durumda “by” ile kullanılır. This is a machine that works by itself(=alone/on its own/ without help) (= Bu kendi başına çalışan bir makinedır) The little boy travelled from Ankara to New York by himself We can’t do all the work ourselves(=withoult help)in a such a big house. I tried to move the piano into the other room myself, but couldn’t manage it. E- İnterrogative Pronouns (= soru zamirleri) Bu zamirler “WHO, WHOM,WHOSE,WHICH,WHAT” olup, her zaman fiillerden önce soru oluşturmada kullanılır. Who/ What broke the dishes? Which do you prefer, coffee or tea Whose are these gloves? Who(m) did they ofter the scholarship to? (=To whom did they ofter the scholarship?) Who /what is that man talking to the journalist? What is he like to look at as a person? a) “ What” daha fazla şeylerden “which” ise sınırlı sayıda olanlardan seçim yapıldığında kullanılır. What are you talking in your examination? I’m talking English,French and German Which of them is your best subject? English. 1. who would like to go out with me? 2. which of you would like to go out with me? Birinci cümlede konuşmacı dışarı cıkmak isteyen herkesi, ikinci cümlede ise belli sayıda kişiyi dişarı çıkarmak ister. b) Hayret,kızgınlık ve öfke ifadeleri:“WHAT,WHO,WHİCH+EVER” ile yapılır. Whoever can be calling at this time of night? (=on earth/in the world) (= Hay Allah kahretsin! Gecenin bu vaktinde kim arıyor olabilir? What ever were you thinking of to suggest such a plan? Who ever heard of such a stilly idea? He gets up at five o’clock every morning. What ever for? F- İndefinite Pronouns (Belgisiz zamirler) Pek çoğu sıfat şeklinde “determiner”lar olarak da kullanılan bu gruptaki zamirler aşağıdaki içerirler: Some (=thing,body,-one) any (-thing,boyda;-one);no(-thing,body;-one);every(-thing,body;-all,one,none,other,another,much,many,less,more;(a) few,(a)little,enougheach,either,neither. A : Have you any money? (= Do you have any money ?)(sıfat) B : No I have not any Money.( =No, I don’t have any Money) =no Money =none Ask john if he has any. (zamir) If only (=I wish) I had some red roses. (sıfat) I must try to grow some next year.(zamir) He told me a lot of other things that I can’t remember now.(sıfat) Which one are you goingto choose that one or the other. (zamir) At the party each child was given an apple and a bag of sweets.(sıfat) Each of them was gıven a present from the host. (zamir) Either of these machines is suitable for the work I want done.(zamir) Neither of my friendes has yet to come (zamir) There is a train at 11:35 and one at 12:00; either train will will get you thare in time for the conferance.(sıfat) If you don’t want either of these , there is another one at 12:30.(zamir) We have travelled by the 11:30 train and the 12:50 and neither train had a restaurant car.(sıfat) When the genaral saw his troops retreat, he cried:” All is lost”(=everything) All is well that ends well.(the whole of) All the students are present.(sıfat) All are welcome.(zamir) I don’t like to speak before all these people .(sıfat) He has written six novels and all of them are good (zamir) That is the sort of job that all boys like doing. That is the sort of job that every boy likes doing. The explosion broke all the Windows.(bütün pencereleri) The explosion broke every window.(her pencereyi) Anlam ve kullanım açısından “EVERY”(=her)ve “EACH” (=her bir/i) arasında bazı farklılıklar vardır: "Each" toplam sayı iki veya daha fazla olduğunda; "every",toplam sayı ikiden fazla olduğunda kullanılır. "Every" ayrı ayrı olanları bir bütün içine topladığı halde , “each” bunları teker teker bir bütün içine yayar: Each must do his best. (zamir) They each signed the paper. (zamir) The teacher came to school with a bag of apples and gave the students two each.(zamir) Each man must do his best (sıfat) Each person signed the paper. (sıfat) He gave each boy two apples.(sıfat) Before choosing a pen, she looked at each one. (sıfat) Every man must do his best. (sıfat) Every person signed the paper. (sıfat) He gave every boy two apples. (sıfat) Everyone knows that Ankara is the capital of Turkey. Everything he say is true. I have kept every one of her letters. NOT 1: "each, every, everyone, everybody, everything" kendilerine tekil fiil alırlar. NOT 2: Aşağıdaki yapılarda “every” nin yerine “each” kullanılmaz: I go there every other day. (=gün aşırı) =on alternete days. He visits us every two days.(=her iki günde bir) We have a lesson on Monday, but on every other days there are no lessons. (=there are no lessons on all the other days) “All” gibi sıfat ve zarf olan “BOTH” bütünlük fikri verir ve sadece iki şey/ kişi için kullanılır. I have two sons: they are both doctors(zamir) I don’t know which book is the beter. I will read both (zamir) -Which of the two girls is he in love with? -Both! Both his legs were broken in a car cras(sıfat) There are houses on both sides of the avenue.(sıfat) Both (the) men were found guilty (sıfat) a) Sıfat ve zamir olarak “SOME” sayılabilen/sayılamayan çoğul isimlerden önce kullanılır. There are some cows in the field (sıfat) He has spilt some ink on the t5able cloth(sıfat) He didn’t have any cigarettes so he went out to buy some(zamir) If you ha ve no Money , I will lend you some (zamir) b) Tekil sayılabilen bir isimden önce kullanıldığında “SOME” “A/AN” anlamı verir. He arrived with some old book that he had picked up at a second hand book shop c) “SOMETHING” ve “SOME” “Yaklaşık olarak” anlamını da verirler: I will whistle the tune for you: it goes something like this It will take some three or four thousand pounds to rebuild the house. a) “ANY”, genel anlamda; neyin, hangisinin ve kimin olduğundan önemli olmadığı durumlarda kullanılır. You can come any day you like. Get me some cigarettes, please;any kind will do. He is a man who will do anything (everything) for Money. b)Tekil sayılabilen sayılamayan bir isim ve de çoğul bir isimden önce kullanılabilir. Any sane person would have acted as you did. Haven’t you any work to do? Are there any cows in the field? c) Aşağıdaki cümlelerde zarf olarak kullanımı vardır: I can’t do any beter. I am sorry to say that can’T come any sooner. a)“OTHER”,sıfat ve zamir olarak kullanılır. Sıfat durumunda değişmediği halde “zamir” kullanımında kendisine “-s” takısı alır.OTHERS “An” ile kullanıldığında “ANOTHER” şekli vardır. THE OTHER(tekil) “iki şeyin ikincisi” anlamı verir. He held a sword in one hand a pistol in the other. One of my brothers is called Richard, the other is called Fred. b)"The other(s) geri kalanı/ kalanları anlamındadır: I got home by 7 o’clock , but the others din’t get back until about 8.others(s)”, “farklı ilave ve geri kalanı anlamındadır. There are other ways of solving this problem. I have no other friend but you. Some like milk chocolate others prefer bitter chocolate. d) “Another” ilave olanı farklı olanı ve daha anlamı verir. He already has two cars, and now he has bought another. The point of this pencil is blunt, will you please lend me another?(=bir başkasını) One day politicians say one thing and on another day something quite different When the new extension has built hospital there will be room for another one hundred patients. e) “Each other” ve “one another” karşılıklı duygu ve hareketi ifade ederler."Each other" iki "one another" ikiden fazla şey ve kişiler için kullanılır. The two brothers love each other(birbirlerini) Little children love one another (=birbirlerini) They gave presents to each other They were very fond of one another. |
İngilizce’de sıfatlar iki yerde kullanılırlar. 1) Sıfatlar ismi nitelerler: Sıfat + isim. Türkçe’de olduğu gibi İnglizce’de de sıfatlar isimden önce söylenir. Fransızca gibi bazı dillerde bu kural böyle değildir. Sıfatlar bu kullanımları ile “sıfat tamlaması”nı oluştururlar. Eğer ismin önünde bir artikel varsa sıfat isim ile artikel arasında yazılır. Student (isim) intelligent student (Sıfat tamlaması) an intelligent student Sıfat tamlaması bu şekilde oluşur. Ama bazen sıfat olması gereken yerde olmayabilir. Buna bozuk sıfat tamlaması denir. İntelligent a student gibi . Bu konuya daha sonra değinilecektir. 2) Sıfatlar Linking Fiiller İle Beraber Kullanılırlar: Linking fiillerin sayısı onbeştir. Bunlar ile birlikte sıfatlar kullanıldığı için bunları bilmek gerekir.Tamamen ezbere bir konudur. Kolaylık olsun diye bunları gruplara ayırarak ezberleyelim. Olmak Fiilleri : Be Become Sound Görünmek Fiilleri : See Look Appear Kalmak Fiilleri : Stay Remain 3)Böylece sekiz tanesini görmüş olduk. Geriye kalanları da iki grup halinde verelim Feel : hissetmek, duyumsamak Taste : tadı olmak, tatmak Smell : [FONT='Verdana','sans-serif']kokusu olmak, kokmak Geri kalan dördü “gitmek” fiilleri olup; sıfatlarla beraber; “mek”, “...leşmek, laşmak” anlamlarını alırlar. Grow .....leşmek Aralarında bazı nüanslar vardır. Örneğin “go” olumsuz durumlarda, “turn” kaba ifadelerde kullanılır. He looks happy (O mutlu görünüyor.) He looks sad (O üzgün görünüyor.) Burada sanki sıfat yerine bir zarf kullanılmalı hissi vardır ama “look” bir Linking fiil olduğu için zarf (happly, sadly) değil; sıfat (happy, sad) kullanıyoruz. He felt terrible. (not terribly) He is very young (O çok gençtir.) gibi Dikkat: Bunların dışındaki bütün fiillerle beraber zarf kullanılır. 4) Sıfatların bir ismi tanımlamasına başka örnekler:]She is a nice girl. O güzel (hoş) bir kız. He is a strong boy. O kuvvetli bir genç. You are a wise man. Sen akıllı bir adamsın 5) İngilizcede sıfatlar ismin cinsiyeti ve ya çoğul-tekil oluşuna göre farklılık göstermezler. I’ve got a blue pen. She has a blue bag. It’s a a cool party "be: become get seem appear look feel sound" gibi fiiler ile de kullanılabilirler. I am fine. He became angry. You look good. That sounds nice. 6)Sıfat Sırası Bir ismi birden fazla sıfatın tanımladığı durumlarda uygulanır. Size, age, shape, colour,material A big blue bag. an old black dog. İstisna: lovely, fine gibi duygu ifade eden sıfatlar en başa alınır. a lovely little girl. 7) Sıfat TakılarıPresent participle (-ing ) Past participle (-ed ) Kitap hakkında bir tamlama yaptığımızı düşünelim. Eğer kitaptan sıkıldığımızı belirtmek istiyorsak; I am bored with this book. Eğer kitabın sıkıcı olduğunu belirtmek istiyorsak; This book is boring. 8) Diğer Örnekler I am tired I am interested I am suprised. She is interesting. The meeting was disapointing, and I was disappointed. We couldn’t find the stolen watch. -ing ve –ed Ayrımını daha teknik şekilde yapmak için aşağıdaki örnekleri inceleyiniz. isim, eylemin olmasına neden oluyorsa –ing ile; eylemden etkileniyorsa, –ed’li bir sıfatla tanımlayabiliriz. She is an interesting woman. I am interested. 9) Devam eden ve tamamlanmış eylemlerin tanımladığı isimler de farklılık gösterirler Turkey is a developing country. France is a developed country |
İngilizcede Sıfatların Listesi |
Adverbs-Zarflar Adverbs-Zarflar Zarflar fiilin anlamına katkıda bulunur. Fiili nitelemek suretiyle, eylemin; halini, zamanını, yerini, nedenini, derecesini belirtir. Ayrıca; nasıl, ne zaman, nerede, ne kadar sorularını yanıtlar. Başka bir deyişle; zarflar eylemi tanımlar. Bir şeyin nasıl yapıldığını gösterir. Zarfın esas görevi fiilleri nitelemektir. Ama, sıfatları, diğer zarfları, edat cümleciklerini, isimleri ve tam cümleleri de niteler. Yani, zarf İngilizce lisanınında sayılar dahil, her türlü unsuru niteler. Bunun istisnası ismlerdir(nouns). Çünkü isimleri sıfatlar ve belirleyiciler(determiners) niteler. Bir kelimenin zarf olup olmadığını tayinde en geçerli yöntem; ne, nasıl, nerede, ne zaman gibi sorular sormaktır. Sıfatdan farklı olarak, zarf cümle içinde her yere konulabilir. Zarflar cümleleri ilginç, renkli hale getirirler. Dolayısıyla, kaliteli bir İngilizce için zarfların iyi öğrenilmesi gerekir. A. Zarflar Nasıl Meydana Gelir? Zarflar dört biçimde oluşur. 1.) Sıfatlara “ly” Eklenerek : Dikkat: Zarfların çok büyük çoğunluğu bu şekilde oluşturulur. Dolayısıyla, bir sözcüğün sonundaki “ly” eki, zarfı tanımamızda kesin değilse de oldukça iyi bir ölçüdür. Complete: tamam, bütün Completely: tamamen, bütün olarak Rare: nadir, ender rarely: nadiren, ender olarak absolute: mutlak, absolutely: mutlak olarak probable: muhtemel probably: muhtemelen clear: açık clearly: açıkça honest: dürüst honestly: dürüstçe wise: akıllı wisely: akıllıca essential: zaruri, elzem essentially: zaruri olarak, esas olarak wide: geniş, kapsamlı widely: genişçe, kapsamlı olarak different: farklı, değişik differently: farklı şekilde Extreme: aşırı Extremely: aşırı bir şekilde, son derece True: doğru, gerçek Truly: gerçekten, dürüstçe Whole: tüm, bütün Wholly: büsbütün, tamamen Undue: gereksiz Unduely: gereksiz yere, gereksiz bir şekilde Reluctant: isteksiz Reluctantly: isteksizce, isteksiz bir şekilde Adequate: uygun, elverişli Adequately: elverişli bir şekilde Accurate: doğru, hassas Accurately:doğru(hasas) bir şekilde Adamant: sert Adamantly: sert bir şekilde Vehement: sert Vehemently: sert bir şekilde, öfkeli 2.) İyi Sözcükleri Bunların sıfat ve zarfları birbirlerine benzemez. Sıfat ve zarfları için ayrı kelimeler kujllanılır.. Good: iyi (sıfat) Well: iyi (zarf) He is a good boy. O iyi(uslu) bir çoçuktur. I know my job well. İşimi iyi bilirim. 3.) Sıfat ve Zarfı Aynı Olan Sözcükler Bunlar için sıfat ve zarf olarak ayrı kelimeler türetilmemiştir. “ly” de almazlar. Cümlede kullanımlarına göre zarf veya sıfat olurlar. Hard: sıkı It has been a hard day. Zor bir gün oldu. Sıfat I work hard. Sıkıca çalışırım. Zarf Fast: hızlı She is a fast runner. O hızlı bir koşucudur. Sıfat She runs fast. O hızlı koşar. Zarf Near: yakın The near station. Yakındaki istasyon. Sıfat He is sitting near me. O benim yanımda oturur. Zarf High: yüksek He lives a high life. Lüks bir yaşantısı var. Sıfat He is talking high. Yüksekten atıyor. Zarf Enough: yeter, yeterli This food is enough for everybody. Bu yiyecek herkes için yeterli. Sıfat I have eaten enough. Yeteri kadar yedim. Zarf Much: çok, pek (sayılamayan şeyler için) He has much money. Onun çok parası var. Sıfat I am much surprised. Çok şaşırdım. Zarf Little: az, küçük She is a little girl. O küçük bir çoçuk. Sıfat You are a little tired. Biraz yorgunsun. Zarf Late: geç It’s late afternon. Vakit akşam üzeri. Sıfat You came late. Geç kaldın. Zarf Early: erken, ilk The early bird catches the worm. Erkenci kuş yemi kapar. Sıfat I always get up early. Daima erken kalkarım. Zarf 4. Sıfat ve Zarf Olarak Farklı Anlamı Olan Sözcükler: Bu zarflar da “ly” eklenerek oluşturulur. Ama zarf olduklarında anlamları köken aldıkları sıfatlardan farklı olur. Sıfat Zarf Hard: sıkı Hardly: hemen hemen hiç, güç bela, ancak hiç Scarce: kıt, nadir, seyrek Scarcely: “ “ “ “ “ “ “ Bare: yalın,çıplak Barely: “ “ “ “ “ “ “ Near: yakın Nearly: yaklaşık olarak, tahmini Late: geç Lately: son zamanlarda Fair: adil, doğru, iyi Fairly: oldukça, bayağı, Eventual: olası, muhtemelEventually: sonuç olarak, sonunda Consistent : uygun, tutarlı Consistantly: sürekli olarak Steady: istikrarlı Steadily: sürekli olarak Constant: sabit Constantly: sürekli olarak It is a hard lesson. O zor bir derstir. Burada hard = sıfat I can hardly hear you. Seni hemen hemen hiç duymuyorum. Burada hardly, zarftır ve cümleyi olumsuz yapar. [FONT='Verdana','sans-serif']B.Zarfların Kullanıldıkları Yerler [/font] Zarflar İnglizce’de üç yerde kullanılırlar. 1. Zarflar Fiiller İle Kullanılırlar. Zarfların tamamına yakın bölümü fiiller ile birlikte kullanılır. Zaten zarfların normal fonksiyonu fiilleri nitelemektir. Please speak slowly. Lütfen yavaşça konuşun. He studied sufficiently. Yeteri kadar çalıştı. She speaks French very well. O Fransızcayı çok iyi konuşur. They move quickly. Onlar hızlı hareket eder. We sometimes behave badly. Biz bazen kötü davranırız. Türkçe’de ce, ca son ekleri veya ..şekilde” ifadeleri sıfatlara eklenerek zarflar oluşturulur. Örneğin: “yavaş” bir sıfattır, yavaşça dediğimizde, zarf olur. 2. Zarflar Sıfatlar İle Kullanılırlar Bu kullanımda zarf sıfatı nitelemiş olur. It’s a beautiful day. It’s a ratherbeautiful day. I am less patient than a saint. Ben bir azizden daha az sabırlıyım. Drugs are more expensive than before. İlaçlar eskiye göre daha pahalı. This film is more interesting than all others. Bu film tüm diğerlerinden daha ilginç. Dolphins are very intelligent animals. Yunuslar çok zeki hayvanlardır. Note: Zarf sıfatı niteler ama, sıfat zarfı niteleyemez. 3. Zarflar, Başka Zarflar İle Kullanılırlar Bu kullanımda zarf zarfı nitelemiş olur. He always gets up very early. O daima çok erken kalkar. She speaks Turkish fairly fluently. O Türkçe’yi oldukça akıcı bir şekilde konuşur. I meet her too often nowadays. Bugünlerde ona çok sık rastlıyorum. It’s too late now. Artık çok geç. My house is a little far from here. Evim buradan biraz uzak. I would like to see you less often. Seni daha seyrek görmek isterdim. [FONT='Verdana','sans-serif']C.The Comparıson Of Adverbs – Zarflarda Mukayese [/font] Başlıca iki mukayese biçimi vardır. Birincisi, göreceli üstünlüğü gösteren ve Türkçede “ daha “edatıyla ifade edilen comperativedir. İkincisi, ikiden fazla kişi veya nesne arasında “en iyi, en üstün, en ...vs.yi ” gösteren superlative. Adverb Comparative Superlative Hard Harder Hardest Greedily More Greedily Most Geedily Rarely More Rarely Most Rarely (Düzensiz Zarflar) far farther/further farthest/furthes late later last little less least much more most well better best She cooks better than everyone I know. Tanıdığım herkesden daha iyi yemek pişirir. She types the fastest of all the secretaries.Tüm sekreterlerin içinde en hızlı tapaj yapandır. I can speak English as well as you.Senin kadar iyi İngilizce konuşabilirim. She doesn’t drive as carefull as her mother. Annesi kadar dikkatli sürmez. The baby cannot eat so much as you can. Bebek senin kadar çok yiyemez. She could understand me more quickly than I had expected.Beni beklemiş olduğundandan daha çabuk anlayabildi. He always comes late. O daima geç gelir. I last saw him 2 weeks ago. Onu en son 2 hafta önce gördüm. Her latest book is about child care.Son (en yeni) kitabı çocuk bakımı hakkındadır. We’ll enquire further into this matter. Bu meseleği daha derinliğine soruşturacağız. [The house is not large enough for us, further (=in addition),it’s too far from the town.] Bu ev bizim için yeteri kadar büyük değil, ayrıca şehirden çok uzak. The faster I work, the more mistakes I make.Ne kadar hızlı çalışırsam o kadar çok hata yaparım. It rained more and more quickly.Gittikçe daha hızlı yağmur yağdı. [FONT='Verdana','sans-serif']D.Adverbs Of Manner – Hal Zarfları [/font] e.g. madly, suddenly, fannily, possibly, basically, daily, early, deliberately, naturally hard etc. Your words are basically wrong. Sözlerin temel olarak yanlış. Suddenly he showed up. Aniden ortaya çıktı. He is possibly a crook. O muhtemelen bir sahtekar. It was my mistake, but I didn’t do it deliberately. Benim hatamdı. Ama kasten yapmadım. The story is badly written. Hikaye kötü bir şekilde kaleme alınmış. She loves you madly. O seni delice seviyor. I can understand you perfectly. Seni mükemmelen anlayabiliyorum. I advise you to always behave naturally. Sana daima doğal davranmanı tavsiye ederim. You are partly right and partly wrong. Kısmen haklı, kısmen haksızsın. You should treat your wife nicely. Karına nazikçe davranmalısın. She knows her job very well. İşini çok iyi bilir. Did you come here by train?(prepositional phrase)Buraya trenle mi geldin? They talked friendly among each them. Aralarında dostane bir şekilde konuştular. Hard work requires working hard. Ağır iş sıkı çalışmayı gerektirir. Adjective Adverb I can see you hardly. Seni güçlükle(zarzor) görebiliyorum. It rains heavily(snows) in Sakarya. Sakarya’da çok yağmur(kar) yağar. He always behaves naturally. O daima doğal hareket eder. Suddenly he began to cry. Aniden ağlamaya başladı. I eat meat daily. Her gün et yerim. |
E.Adverbs Of Place – Yer Zarfları E.Adverbs Of Place – Yer Zarfları Abroad, Ashore, anywhere, somewhere, away, forwards, upstairs, here, left, north, south, west...etc. Tomorrow, we are going to Marmaris. Yarın, Marmaris’e gidiyoruz. Businessmen have to travel abroad frequently. İş adamlarının sık sık yurt dışına seyahat etmeleri gerekir. I stay upstairs and my family lives downstairs. Ben üst katta otururum, ailem alt katta yaşar. East or West, home is the best. Doğuda veya batıda en rahatı yuvamda. She studied quietly in the library all day. Bütün gün kütüphanede sessizce çalıştı. Bu cümlede : quietly: hal zarfı, in the library: yer zarfı, all day: zaman zarfı. Dikkat: Zarfların genel sıralamasında; Yer zarfı, hal zarfından sonra, zaman zarfından önce gelir. Yer zarfı vurgu için en başa da gelebilir. In Turkey, you should behave properly.all the time. Türkiye’de her zaman düzgün hareket etmelisin. Turkey: yer zarfı, properly : hal zarfı, all the time: zaman zarfı. Outside it felt cold and fresh. [FONT='Verdana','sans-serif']F.Adverbs Of Tıme – Zaman Zarfları Today, last week, ago, till, at last, another time, eventually, presently etc. [/font] She doesn’t go anywhere without her husband. Kocası olmadan, o hiçbir yere gitmez. I’ll meet you on Thursday I don’t love you any more This morning I received a letter. At last everything was settled. Sonunda her şey halledildi. Today I feel great. Bugün kendimi çok iyi hissediyorum. Last week the weather was awfull. Geçen hefta hava berbattı. Don’t go out until you recover from your sickness. Hastalığın düzelene kadar dışarıya çıkma. I have started learninig English three years ago. İngilizce öğrenmeye üç yıl önce başladım. Dikkat: Birden fazla zaman zarfı olduğunda sıralama saat+gün+tarih+yıl şeklindedir. Yani daha küçük saat biriminden daha büyüğüne doğru sıralanır. My son Emre was born at 23. 15 on Thursday September 11 th 1977. Sıralama : Saat – gün –ay – yıl They are still living in the same house. Hala ayni evde oturuyorlar. She has just had a baby. Onun daha yeni bir beeği oldu. She never lost courage during bad times. Zor zamanlarda hiç cesaretini yitirmedi. I haven’t seen him for 3 weeks. Onu üç hafta boyunca görmedim. You can make an appointment anytime you want. İstediğin zaman randevu yapabilirsin.. There was an economical crisis throughout the year. Bütün yıl boyunca ekonomik kriz vardı. [FONT='Verdana','sans-serif']G.Adverbs Of Frequency – Sıklık Zarfları [/font] sıklık zarfları, ne kadar arayla, ne sıklıkta, kaç zamanda bir? Sorularının cevabını verir. e.g. once, always, frequently, rarely, never, at times, now and then, continually... etc. Company meetings are held fortnightly. Şirket toplantıları 15 günde bir yapılır. I visit my father once a month. Babamı ayda bir ziyaret ederim. That magazine is only published annually. O magazin sadece yılda bir yayımlanır. I hardly ever go to the opera. Operaya hiç gitmem. I’ll always love my mother. Annemi daima seveceğim. Sometimes we go walking in the woods. Bazen ormanda yürüyüşe çıkarız. If you ever need help, you can always contact me. Yardıma ihtiyacın olduğunda, her zaman benimle kontak kurabilirsin. You never can rely on him. He lets you down. Ona asla güvenemezsin. Seni hayal kırıklığına uğratır. Accidents happen every now and then. Arada sırada kazalar olur. [FONT='Verdana','sans-serif']I Eat Meat Daily. Her Gün Et Yerim. H.Adverbs Of Degree – Derece Zarfları e.g. almost, barely, a bit, rather, somewhat, too, fairly, hardly... etc. 1- Fairly, Quite, Rather Her üçü de “oldukça, epey, bayağı, gerçekten tamamen ” anlamlarını taşır. Aralarında sadece küçük nüanslar vardır. "fairly" olumlu anlama sahiptir. "Rather" daha çok negativ ifadeler için uygundur. He is rather stupid, but his friend is fairly clever. (O oldukça aptaldır ama kızkardeşi oldukça zekidir.) Quıte bir fiili nitelediği zaman “tam, tam olarak” anlamını katar. Sıfat ve zarf ile kullanımında ise “oldukça, epey ” anlamı verir. I could not quite understand what you said. (Tam olarak ne söylediğinizi anlıyamadım) He looks quit tired. O oldukça yorgun görünüyor. Your English is quite good. İngilizcen oldukça iyi. She is quite an expert in archeology. O arkeolojide epeyi uzmandır. It’s quite (considerable) sometime since we had a holiday. Biz tatil yapalı epey(çok) zaman oldu. He’s quite an interesting man. (veya a quite interesting). O çok ilginç bir adamdır. It’s quite (=certainly) the worst film have ever seen. Gördüğüm en berbat film. Your work is fairly satisfactory. Çalışman oldukça(bayağı) tatminkar. His speech was fairly effective. Onun konuşması epeyi etkiliydi. He’s fairly a good teacher. Gerçekten iyi bir öğretmendir. |
Rather: She’s rather old for me. O benim için çok yaşlı. Workers work rather more than boses. Çalışanlar patronlardan çok daha fazla çalışırlar. It was rather a depressive story. Oldukça depresif bir hikayeydi. 2-Much/far/a lot: Çok, fazla His qualifications are a lot / far better than those of other employeess. Onun özellikleri diğer çalışanlardan çok daha iyi. I far prefer swimming to boxing. Yüzmeyi boksa fazlasıyla tercih ederim. He is much happy than before. Eskisinden çok daha mutlu. I was so sick yesterday. But today, I am a lot beter. Dün çok hastaydım. Ama bugün çok daha iyiyim. Süreyya is far more faster than her rivals. Süreyya rakiplerinden çok daha hızlıdır. Your work is much more satisfactory than those of other students. Senin çalışman diğer talebelerinkşnden çok daha tatminkar. 3- A little bit/ a little / somewhat: biraz, bir dereceye kadar, bir parça You are a bit / a little / somewhat wrong in that subject He is a little lazy. O biraz tembeldir. I was a little bit surprised to meet him at such a place. Ona öyle bir yerde rastladığım için şaşırdım. She is somewhat upset with me. O bana biraz kırgın. 4- Enough / fairly: yeterli, yeter The goods in that shop are fairly cheap. Bu dükkandaki mallar oldukça ucuz. They are cheap enough to buy. Satın alınacak kadar ucuzlar. Fairly enough: Oldukça yeterli. 5- too - very – enough very : çok, fazla (ama aşırı değil), Too: çok, çok fazla, aşırı, gereğinden fazla Enough: yeterli Too: Aşırı, gereğinden fazla, ihtiyaç duyulandan fazla Cümleye olumsuzluk katar. You came too late. Çok geç geldin. The soup was too salty. Çorba çok tuzluydu. Ther weather is too hot. Hava aşırı sıcak He is too old. O çok (aşırı) yaşlı. Aşağıdaki kullanım şekline dikkat edin. He is too young to marry. Evlenmek için çok genç. The coffe was too cold to drink. (Kahve içilemeyecek kadar soğuktu.) This car is too expensive for me to buy. Bu araba benim için alınamayacak kadar pahalıdır.) He talks too quickly to understand. O anlaşılamayacak kadar hızlı konuşuyor. Dikkat: Özellikle günlük konuşma dilinde artık”too” very ile aynı anlamda kullanılıyor.. Very: çok, fazla anlamındadır. Ama; "too" zarfından farklı olarak, aşırı, gereğinden fazla demek değildir. She is very beautiful. O çok güzeldir. I am very happy. Ben çok mutluyum. He is very talented. O çok yeteneklidir. I was very angry. Çok kızgındım. Enough: Yeterli, kafi, gereği kadar sıfattan sonra kullanılan tek zarf “enough”tır. Diğer zarflar sıfattan önce kullanılır I have enough money. Yeterli param var. There isn’t enough water in the tank. Tankta yeterli su yok. He is experienced enough to solve this problem. O bu sorunu çözecek kadar deneyimlidir. Fair enough. Bu kadar yeter. 6- Hardly – Scarcely – Barely: Hemen hemen hiç, hiç, ancak, güçbela, zar zor Üçünün de anlamı ayndır. Her üçü de kullanıldıklarında cümleye olumsuzluk katarlar. Bunların kullanımını iyi öğrenmek gerekir. He can hardly see. O pek göremez. I can hardly hear you. Seni (hemen hemen) hiç duymuyorum. She is hardly/barely/scarcely tolerable. Ona tahammül edilemez. We have just barely missed the bus. Otobüsü ucu ucuna kaçırdık. Derece zarfları kelimenin anlamını zayıflatır veya sınırlar, oysa pekiştiriciler anlamı güçlendirir. Your English is good. İngilizcen iyi. Your English is very good. İngilizcen çok iyi. Your English is quite good. İngilizcen oldukça iyi. Very: She is very friendly. O çok dostane bir insandır. He is not a very polite person. O çok kibar bir insan değildir. They cannot learn very quickly. Onlar çok hızlı öğrenemez. Her work is very much better. Onun çalışması çok daha iyiThe latest news has very much interested us. Son haberler bizi çok ilgilendirdi. Much/So/Such a /an: I enjoyed your speech very (so) much.Hitabetinden çok zevk aldım You know that I love you so much. Seni çok sevdiğimi biliyorsun He is such a nice person that everybody likes him. O kadar iyi bir insan ki herkes onu sever He can speak much English. İngilizce’yi iyi konuşur. It was so important ana event that we could never forget it. I am so young and you are so old. Ben çok gencim ve sen çok yaşlısın Too/ As well / not ...either/also: I like classical music too / as well. Klasik müzik de severim. I don’t like mathematics and I don’t like science either. Matematiği sevmem, ayrıca feni de sevmem. She is also angry with me. O da bana kızgın. I should also have gone to post office. Ben de postaneye gitmiş olmalıydım. I also know how to play basketball. Basket oynamasını da bilirim. J.Sentence Adverbs – Cümle Zarfları: Strangely, he made no mistake at all. Tuhaftır ki, hiç bir hata yapmadı. Frankly, I don’t like him very much. Açıkçası, onu pek sevmem. Honestly, I am not so pleased with her performance. Dürüstçesi, onun performansından pek memnun kalmadım. Hopefully, he won’t fail in the exam. İnşallah, sınavda başarısız olmaz. Admittedly, we were a bit too hard on him. Kabul etmek gerekir ki, ona biraz aşırı sert davrandık. Unfortunately, I was the looser. Maalesef, kaybeden ben oldum. Fortunately, we didn’t miss the last train. Şans eseri, son treni kaçırmadık. İnterestingly, nobody objected his strange offer. İlginçtir ki, kimse onun tuhaf önerisine itiraz etmedi. More importantly, I did it my way. Daha önemlisi, herşeyi bildiğim gibi yaptım. Conjunktive Adverbs - Bağlaç Zarfları Bağlaç Zarfları (adı üzerinde), iki cümleyi birbirine bağlar, onları birleştirir. En yaygın olarak kullanılan bağlaç zarflarının bazıları şunlardır: Also: de, dahi, ayni zamanda, keza, hem, hem de Consequently : Sonuç olarak, neticede Finally : Sonunda, en sonunda, nihayet Furthermore : Ayrıca, ilaveten, bir de, Hence : Bundan dolayı, bu nedenden dolayı,, bu zamandan, itibaren. Henceforth : bundan sonra, bundan böyle However : Mamafih, ancak, halbuki Incidentally : Tesadüfen, aklıma gelmişken, fazladan Indeed : gerçekten, hakikaten Instead : yerine, karşılık olarak (instead of) Likewise : benzer şekilde Meanwhile : Bu arada, arada, iken, ayni zamanda Nevertheless = nonetheless : Bununla beraber, mamafih, yine de Next : Sonra gelen, en yakın, sonar Otherwise : aksi takdirde, yoksa Still : hala, yine de Then : sonra Therefore : bu nedenle, bundan dolayı, And : ve, böylece Thus : Böylece, bundan dolayı K.Position Of Adverbs – Zarfların Yeri1. Cümle başında kullanılan zarflar: Actually – gerçekten, fiilen, hakikaten Admittedly – kabul etmek gerekir ki Afterwards – daha sonra Altogether – hep beraber Evidently - açıkça, zahiren Eventually : En sonunda, netice olarak First – ilk, ilk önce Fortunately – şans eseri, şansına Unfortunately – maalesef, ne yazik ki Generally – genel olarak , genellikle However – Ancak, mamafih, halbuki Indeed – gerçekten, hakkaten Kindly – nazikçe , kibarca , lütfen Lately – son zamanlarda Luckily – şans eseri , şansa bak ki Naturally – doğal olarak, tabiatiyle Next – bir sonraki, sonraki, sıradaki Now – şimdi, halen Originally – orijinal olarak, işin başında Perhaps – belki Personally – şahsen, kişisel olarak Possibly – muhtemelen, ihtimalen Soon – yakında Suddenly – aniden, ansızın, apansızın There – Orada Usually – genelikle 2. Fiilden sonra , am/is/are/should/would/was/were/can/have/may gibi yardımcı fiillerden önce kullanılan zarflardır: Absolutely – mutlak olarak, kesinlikle Almost – hemen hemen, neredeyse Completely – tamamen Considerably – önemli miktarda veya ölçüde Entirely – tamamen, bütün olarak, tam olarak , baştan aşağı Greatly – büyükçe, büyük ölçüde Immensely – yoğun olarak, büyük Much – çok, fazla Partly – kısmen Rather – daha ziyade Scarcely – ucu ucuna, ancak Thoroughly – bütün olarak , tam olarak Always – daima , her zaman Already – hali hazırda, şimdiden Continually – sürekli, devamlı olarak Frequently – sık sık Generally – genellikle Hardly – zorlukla, ancak Just – tam, henüz Never – asla, hiçbir zaman Nearly – hemen hemen Occasionally – ara sıra, okazyonel olarak Often – sık sık, sıkça Rarely- nadiren, ender olarak Regularly – düzenli olarak , regüler olarak Seldom – seyrek olarak , nadiren Sometimes- bazen Doubtless – şüphesiz Most likely – çok muhtemelen, kesine yakın Unlikely – imkansız, ihtimal dışı Most unlikely – kesinlikle imkansız 3. Çoğu hal, yer, zaman zarfları cümle sonunda bulunur ama anlama vurgu yapmak için cümle başına alınabilir: Dates – tarihler Days – günler This morning – bu sabah This afternoon – bu öğleden sonra Today – bugün Tomorrow – yarın This month – bu ay Nexy year – gelecek sene Quickly – hızlıca, çabukça Slowly – yavaşça, ağırdan Weekly – haftada bir, haftalık In Adapazarı – Adapazarı’nda At Karaman – Karaman’da Here – burada There – orada |
Fiiller Fiiller Fiiller Fiiller Fiil cümlenin en önemli elemanıdır. Ve : - Bir harekete veya olaya işaret eder. Bunlara aksiyon fiili denir. Mesela: take = almak, bring = getirmek, fly = uçmak, eat = yemek, run = koşmak, gibi veya - bir oluşumu (occurrence) belirtir: decompose = ayrışmak, glitter = parıldamak gibi, veya - yaşanılan hali açıklar : exist = var olmak, live = yaşamak, stand = durmak, dayanmak gibi - bazıları aksiyon değil, zihinseldir : dream = rüya görmek, hear = duymak, wonder = merak etmek, look = bakmak gibi Kısaca, fiiller iş,hareket, oluş, durum bildiren sözcüklerdir. Fiil, eylemi yapan kişiye, zaman kipine, cinsiyet vs. gibi birçok faktöre göre değişiklik gösterir. 1-Geçişli Fiiller – Transitive Verbs : Geçişli fiil her şeyden önce bir aksiyon, hareket fiilidir. Cümledeki anlamının tam olabilmesi için mutlaka bir direkt nesneye ihtiyaç duyar. Yani, fiildeki hareket nesneye dolaysız şekilde aktarılır. Başka bir tanımla, nesne alabilen, yani eylemin etkisinin başka varlıklar üzerine geçtiğini belirten fiillere geçişli fiiller denir. Örnekler: I punched him. = Onu dövdüm. She kissed her daughter = Kızını öptü We love each other = Birbirimizi severiz. He saw his wife. = Karısını gördü. Cümlede direkt bir nesne yoksa, geçişli fiil tam değildir. Mesela; The child broke = Çocuk kırdı, Eksik The child broke the vase = Çocuk vazoyu kırdı, Tam Bir fiilin geçişli olup olmadığını anlamak kolaydır. Bunun için, hareket bir kimseye veya bir şeye mi yapılıyor diye sormak gerekir. Yanıt evet ise, fiil geçişlidir. The judge sentenced = Hakim mahkum etti, soru; kimi mahkum etti? The judge sentenced the murderer = Hakim caniyi mahkum etti. I see = Görüyorum, anlıyorum, soru kimi I see the sky. = Gökyüzünü görüyorum. 2-Geçişsiz Fiiller : Intransitive Verbs : Geçişsiz fiil de bir aksiyon fiilidir. Ama direkt bir nesnesi yoktur. Aksiyon bir kimseye veya eşyaya nakledilmeden sona erer veya bir zarf tarafından değiştirilir. Bu fiillerle kurulan cümlelerde nesne bulunmaz; eylemin etkisi yalnız özne üzerindedir. Başka bir deyimle, öznenin yaptığı kendine dönüktür. Bir fiilin geçişsiz olup olmadığını anlamak için, aksiyonun bir şekilde, bir yönde veya bir dereceye kadar yapılıp yapılmadığını sormak gereklir. He died = Öldü , I fell = Düştüm, You smiled = Gülümsedin Gördüğünüz gibi, yukarıdaki hareketlerin hiçbiri başka birisine veya başka bir şeye transfer edilmemiştir. 3-Hem Geçişli hem Geçişsiz Olabilen Fiiller – Verbs That Function Both Transitive and İntransitive Bazı fiiller, duruma göre, geçişli de olabilir, geçişsiz de. Mesela, She laughed = Güldü, Geçişsiz She laughed at me = Bana güldü, Geçişli I understand = anlıyorum I understand her = Onu anlıyorum. 4-Bağlantı Fiilleri – Linking Verbs = Copula Bağlantı Fiili cümledeki aksiyonu değil, özneyi tarif eder, özne hakkında malümat verir. Bazen fiil veya fiil benzeri bir unsurdur. Cümledeki özneyi yüklem ile bağlar, Bir hareket veya hali ifade etmez. Nitekim, copula sözcüğü Latince iki farklı şeyi birleştiren demektir. Bunun başlıca örneği ve en yaygın olanı, “olmak – to be” fiilidir. She is a nice girl. = O hoş bir kızdır. We are friends = Biz arkadaşız. Diğer bağlantı fiilleri şunlardır: become = olmak Get = elde etmek, almak Seem = görünmek Feel = hissetmek, duymak appear = görünmek Continue : devam etmek, sürdürmek Taste = tadmak Remain = kalmak, Sound = ses vermek, gibi görünmek Grow = büyümek, olmak,..laşmak, leşmek Stay = kalmak, ikamet etmek Look = görünmek, smell = kokmak Örnekler : She is a doctor of bioethics = Biyotik doktoru oldu. He became an engineer = O mühendis oldu. It smells bad = Kötü kokuyor He looks angry. = Kızgın görünüyor. You are growing old. = İhtiyarlıyorsun. I feel okay. = Kendimi iyi hissediyorum. She continued her speech = Konuşmasına devam etti. Dikkat : Yukarıdaki filler özneyi tanımlıyor, ancak öznenin yaptığı bir hareketi ifade etmiyor. Bağlantı fiili özneye ait içinde bulunulan özellik veya koşulu belirtir. Özneyi cümlede eşdeğer bir kelimeye bağlar. Check-up indicates that Merih is healthy = Check up Merih’in sağlıklı olduğunu gösteriyor. Özne Merih, healthy kelimesine bağlanmıştır ki bu kelime Merih için veya onu tanımlamak için söylenmiştir 5-Düzenli (Kurallı) Fiiller – Regular Verbs:Düzenli Fiiller belli bir çekim kuralına tabidir. Örnekler : Want = istemek I want = İstiyorum You want = İstiyorsun She,he,it wants = istiyor We want = İstiyoruz You want = İstiyorsunuz They want = İstiyorlar Eat = Yemek I eat = Yerim You eat = Yersin Shew, he, it eats = Yer We eat = Yeriz You eat = yersiniz They eat = Yerler Like = Sevmek, beğenmek I like = severim You like = Seversin She, he, it likes = sever We like = Severiz You like = Seversin They like = Severler Gördüğünüz gibi, düzenli(kurallı) fiiller zamire göre değişmez. Tek istisna olan 3. halde(she,he, it), “s” takısı alır. İngilizcede fiillerin üç şekli bulunur. Birincisi kök (base) şekil veya birinci haldir. Buna infinitive (mastar) denir. İkincisi, basit geçmiş(simple past) halidir. Buna ikinci hal denir. Üçüncüsü past participle denen üçüncü halidir. Düzenli fiillerde 2.ve 3. şekli oluşturmak çok kolay olup, sadece kökün sonuna “ed” eklemek yeterlidir. Örnekler: Infinitive (1. hal) 2. Hal 3.Hal Like =sevmek liked liked Talk = konuşmak talked talked Walk = yürümek walked walked Work = çalışmak worked worked Learn = öğrenmek learned learned Look = bakmak looked looked 6-Düzensiz (Kuralsız Fiiller)Ancak bir çok fiil yukarıdaki kalıba uymaz. Bunlara düzensiz (kuralsız) fiiller denir. Bu fiilerin 2. ve 3. halleri bir kurala tabi değildir. Gerçi Bazılarında bir kalıp görülür. Ama bunları kural olarak görmek yanlış olur. Örnekler : Spring = yaydan fırlamak sprang, sprung Drink = içmek drank drunk Blow = üflemek, esmek blew blown Kısaca, düzensiz fiillerin ikinci ve üçüncü halini ezberlemekten başka çare görünmüyor. Örnekler : Infinitive 2. Hal 3. Hal En önemli kuralsız fiil “to be (olmak) fiilidir. Am, are, is was, were been I am tired (I, she, he, it) was tired been (tüm zamirlerde) (You, we, they) are tired (You, we, they) were tired. (She, he, it) is tired become = olmak became become have = sahip olmak had had can = yapabilmek yardımcı fiili could could begin = başlamak began begun bend = bükmek, bükülmek bent bent bring = getirmek brought brought catch = yakalamak caught caught say = söylemek said said tell = anlatmak, demek told tol put = koymak put put |
Yardımcı Fiiller Yardımcı Fiiller Yardımcı Fiiller – Auxillary Verbs = Helping Verbs Yardımcı fiilin (auxillary verbs = helping verbs) fonksiyonu, cümledeki ana fiil hakkında anlam (semantic) veya sözdizimi (syntantic) bakımından ilave bilgiler vermektir. Ana fiil ile yardımcı fiil anlamsal (semantic) yönden birbirinden farklıdır. Yani, cümle içinde her ikisinin fonksiyonu farklıdır. Yardımcı fiiller esas fiille beraber, eylemin ne zaman yapılacağı hakkında bilgi verir Yardımcı fiilerin sayısı 3 ( üçtür): · -To be · -To do · -To have Yukarıdaki üç grup yardımcı fiil aynı zamanda ana fiil olarak da kullanılabilir. Ayrıca, şu hususlara da dikkat edin : a)Her cümlede ana fiil ile beraber yardımcı fiil göremezsiniz. b)Cümlede, eating, running gibi “ing” li fiil (gerund) gördüğünüzde, ayrıca yardımcı fiil de mutlaka vardır. c)Bir cümlede en fazla 3 (üç) yardımcı fiil olabilir. Örnek : You should have been watching the news = Haberleri seyretmekte olmalıydın cümlesinde ; (should, have, been) yardımcı fiillerdir. Esas fiil ise, watching sözcüğüdür. A)A) To be Fiili: 1-Tanım ve Açıklama Türkçe dilbilgisinde motomot karşılığı yoktur. Türkçede fiilin sonuna eklenen son ekler to be fiilinin karşılığıdır. İngilizce dilinin en kuralsız fiilidir. Bukalemun gibi kılıktan kılığa girer. İstisnai bir fiildir. Orta derecede hatta ileri derecede İngilizce düzeyine ulaşmak için çok iyi anlaşılması şarttır. Zamana ve zamire göre birbirine hiç benzemeyen aşağıdaki şekilleri alır: being, been, am, are, is, was, were Toparlayalım: her ne kadar sözlükteki anlamı “olmak” ise de, tam karşılığı Türkçe ‘ de cins isimlerin sonuna gelen aşağıdaki eklerdir: · ım-ın-um-sın-sin-dır-dir-dur-iz-ız-uz-siniz-sunuz · · “to be or not to be · that is the question” · · Shakespeare’in Hamlet piyesindeki bu sözler, “to be” fiiline ün kazandırmış, hatta onu adeta kutsamıştır. · 2- Cümle İçinde Kısaltılarak Kullanılırlar. I am = I’m You are = You’re He is = He’s She is = She’s It is= It’s We are = We’re They are = They’re 3- Tekil isimlerle is, çoğul isimlerle are kullanılır. He is a boy = O bir (erkek) çocuktur. She is a girl. = O bir kızdır. They are workers = Onlar işçidir. We are your children = Biz senin evlatlarınız. İstisna : to be fiilinin (I = ben) zamiri için hususi bir şekli vardır: am. Bu kelime sadece I için kullanılır. I daima büyük harf olarak ve noktası yazılır. Bazen resmi olmayan yazılarda I küçük harfle yazılır. O zaman üstünde nokta bulunur. “i” halini alır. I am (I’m) your admirer. = Ben hayranınızım. I am coming home = Eve geliyorum. (tavsiye edilmez) 4-Geçmiş Zaman Halleri was ve were Şeklindedir. Was, am ve is in geçmiş zaman hali; Were ise are geçmiş zaman halidir. Yani: was tekil öznelerle, were çoğul öznelerle kullanılır. Örnekler: He was our man = O bizim adamımızdı. She was our leader = O bizim liderimizdi. They were our enemies = Onlar düşmanımızdı. I was upset. = Kızgındım. 5-Fonksiyonları To be fiili etrafımızdaki nesneleri tasvir etmek, niteliklerini,konumlarını belirtmek istediğimizde kullanacağımız temel fiildir. She is my sister = O benim kız kardeşimdir. You are my best friend = Sen en iyi arkadaşımsın You’re so kind. = Çok naziksiniz. - Hem yardımcı fiil hem de esas fiil olarak işlev görür. She is walking = O yürüyor, cümlesinde, is yardımcı fiil, walking ana fiildir. I am teaching you English = Size İngilizce öğretiyorum, cümlesinde am yardımcı fiil, teaching ana fiildir. She is a lady = O bir hanımdır cümlesinde is asıl fiildir. He is waiting form me. = O beni bekliyor. is yardımcı fiil, waiting asıl fiildir (ordinary verb) They are students = Onlar talebedir cümlesinde are esas fiildir. - Durum (hal) bildirir. I am so sad now. = Şimdi çok üzgünüm She is lovely = O enfes birisi You were in the kitchen, when I came in = Ben içeri girdiğimde, mutfaktaydın. We will be in Bodrum next week.= Önümüzdeki hafta Bodrum’da olacağız. Cümleleri bir hareketi değil, içinde bulunulan statik halleri anlatır. . - Hareket Bildirir Ancak, bu fiil, belirli anlamı olduğunda continuous (süreklilik gösteren) şekilde de kullanılır. Nitekim, aşağıdaki örneklerde “to be” fiili hal değil, hareket yani dinamizm bildirir. You are being very rude. = Çok kabalık ediyorsun. He was being careless = Dikkatsiz hareket ediyordu 6) Aktif Cümleyi Pasif Cümleye Çevirmek İçin Kullanılır (Passive Voice) İngilizcede Pasif cümleler çok önemlidir. Pasif cümleler bir olayın veya hareketin üçüncü bir kişi ağzından anlatılmasıdır. Aktif cümleyi pasife döndürmek için “to be” fiili kaçınılmazdır. Aktif cümle : Someone has stolen my wallet = Birisi cüzdanımı çaldı. Pasif cümle : My wallet has been stolen = Cüzdanım çalındı. Örnekler : The bridge was built last year. = Köprü geçen yıl inşa edilmişti. Milk is used for making butter and cheese. = Süt yağ ve peynir yapmak için kullanılır. The stolen car has been found = Çalınan araba bulundu. 7- Cümlenin başına getirilerek soru cümlesi yapılır. You are smiling = Gülümsüyorsun. Are you smiling? Gülümsüyor musun? She is talking = O konuşuyor. Is she talking = O konuşuyor mu?? He was working = O çalışıyordu Was he working? Çalışıyor mu? 8- “Were”Yardımcı Fiili Dilek Kipi (Subjunktive Mood) Yapımında Kullanılır If I were a rich man = Ah, bir zengin olsaydım. If I were you = Senin yerinde olsaydım 9- Bağlaç Yapmak için Kullanılır The guy who is sitting next to you. = Yanıbaşında oturan adam The policeman who was chasing the robber = Soyguncuyu kovalayan polis. The workers who were paid poorly made a strike = Düşük ücret ödenen işçiler grev yaptı. 10) There is, there are, there was, there were Türkçe'de "var" anlamına gelir . Tekiller ve sayılamayan isimler için “there is” , çoğullar içinse “there are" kullanılır. Böylece: is ve are şeklindeki to be fiili ile meydana getirilirler. Örnekler : There is a house in the garden. = Bahçede bir ev vardır. There are trees in the field. = Tarlada ağaçlar var. There is no money in my pocket. = Cebimde hiç para yok. There is a book on the table = Masanın üstünde bir kitap var. There are students in the garden = Bahçede talebeler var. Are there flowers in the vase?= Vazoda çiçekler var mı? How many girls are there in the classroom? = Sııfta kaç kız var. Geçmiş zaman şekilleri there was, there were; Türkçeye vardı, vardılar kelimeleriyle tercüme edilir. There was nobody at home = Evde kimse toktu. There were three teachers in the teachers room. = Öğretmenler odasında üç öğretmen vardı. 11-Dolambaçlı İfadeler (Roundabout ways of saying) Daha basit olarak, tek bir fiil ile ifade edilebilecek cümleler bazen “to be” yardımcı fiili ile dolambaçlı (roundabout) şekilde söylenir. Normal ifade To be ile dolambaçlı ifade Earlier, the world didn’t exist = Earlier, the world was not in existence (Önceleri dünya yoktu) - This rule doesn’t apply to small companies = This rule is not applicable to small companies.= (Bu kural küçük şirketlere uygulanmaz.) - We agree with each other = We are in agreement with each other (Birbirimizle anlaşıyoruz.) - Price hikes indicate inflation = Price hikes are indicative of inflation (Fiyat artışları enflasyon işaretidir. ) - It violates the rules. = It is a violation of the rules. (Bu kuralların ihlalidir) - He abused his power = He was abusive of his power (Gücünü kötüye kullandı) - I have received your letter = I am in receipt of your letter (Mektubunuzu aldım.) - You possessed a big portfolio of securities = You were in possession of a big portfolio of securities (Büyük bir menkul kıymet portföyüne sahiptiniz.) - Turkey influences other countries = Turkey is influential on other countries. (Türkiye diğer ülkeleri etkiler.) - Our factory will operate soon = Our factory wil be operative soon. (Fabrikamız yakında faaliyete geçecek.) - We have to support the poor = We have to be supportive of the poor. (Yoksulları desteklemeliyiz.) -This word derives from Latin = This word is derived from Latin (Bu kelime Latince’den alınmadır.) -He desires (wants) a luxurious llife = He is desirous of a luxurious life. (O lüks bir hayat arzuluyor.) -The mother attended her daughter in the hospital = The mother was in attendance of her daughter in the hospital. (Anne, kızına hastanede refakat etti.) -I admit that I erred = I admit that I was in error. (Hata yaptığımı kabul ediyorum.) -What factors determine the result = What factors are determinative of the result. (Bu sonucu hangi faktörler belirler. ) -Globalization benefit from the breakthroughs in tecnology. = Globalization is benefited by the breakthroughs in technology. (Küreselleşme teknolojideki ilerlemelerden yararlanır.) -Poverty can promote personal success = Poverty can be promotive of personal success. (Yoksulluk kişisel başarıyı teşvik edebilir.) -Real estate doesn’t always produce income = Real estate is not always productive of income . (Mülk her zaman gelir getirmez (üretmez).) -I can swim in deep water. = I am able to swim in deep water. (Derin suda yüzebilirim.) -We can’t accept your offer = We are unable to accept your offer. (Teklifinizi kabul edemeyiz.) -The procedures bind every employee = The procedures are binding upon every employee. (Prosedürler, her çalışanı bağlar) -He may enter this area = He is authorised to enter this area. (O bu alana girebilir (girmeye yetkilidir).) 12) To be fiili ile emir veya istek cümleleri (Imperative) Be yourself! = Kendin gibi ol, doğal davran, başkalarını taklit etme Be careful! = Dikkatli ol, Be on the alert! = Teyakkuz halinde ol Don’t be foolish! = Enformel konuşmada “saçmalama, aptal olma” anlamında kullanılır Be my guest = Buyrun. |
B)B) To Have 1)Tanımlar ve Açıklama En yaygın olarak kullanılan ve bilinen anlamında “sahiplik (iyelik)” bildirir. Üçüncü tekil şahıs halinde “has” şeklini alır. Mesela, She (he) has a pretty face = Güzel bir yüzü var. I have much money = Çok param var. We have some problems = Bazı sorunlarımız var. 2)İkinci ve Üçüncü Hali “Had” Şeklindedir. They had a big house. = Büyük bir evleri vardı.= Büyük bir eve sahiptiler. We had lived in different cities. = Farklı şehirlerde yaşamıştık. 3)Yemek, İçmek, Banyo yapmak vs gibi Eylemler için Kullanılırlar. - We have dinner at 7 o’clock. = Saat yedide akşam yemeği yeriz. - They have lunch at a restaurant. = Öğle yemeğini lokantada yerler. - I have a bath every morning. = Her sabah banyo yaparım - have a say = Söz sahibi olmak He has the final say in the family. 4- To Have fiiliyle Emir veya istek cümleleri (Imperativs with have ) - Have a look = Göz atmak Have a look at this report = Bu rapora bir göz at. -Have a nice day! = İyi günler -Have a cigarette = Bir sigara al -Have a drink = Bir içki al. -Have a rest = İstirahat et. -Have a sit = Otur 5-To Have fiiliyle Deyimler : -have’s and have-not’s = zenginler ve fakirler, varlıklılar ve yoksullar The have’s and have-not’s live together in a society = zenginler ve fakirler toplumda beraber yaşarlar. 6-Hem yardımcı fiil hem esas fiil olarak kullanılabilirler She has a new car = Onun yeni bir arabası var. I have some money = Param var , gibi cümlelerde ana fiildir. I have seen you = Seni gördüm, cümlesinde ise yardımcı fiildir. She has loved nobody = O kimseyi sevmedi. 7- “Have” Yardımcı Fiil Olarak Perfect Tense Kiplerini Yaratır Present Perfect Tense I have been to London many times = Çok kez Londra’da bulundum. He has seen so many countries = Bir çok ülke gördü. Present Perfect Continous Tense I have been learning English for five years = Beş yıldır İngilizce öğrenmekteyim. He has been working very hard = O çok sıkı çalışmakta. Past Perfect Tense I had done my homework before someone visited me = Birisi ziyaret etmeden önce ödevimi bitirmiştim. Ali was very hungry, because he hadn’t eaten anything for the whole day = Ali çok açtı, çünkü bütün gün hiçbir şey yememişti. Past Perfect Continous Tense I was so tired when I came home. I had been walking all the day. = Eve geldiğimde çok yorgundum. Bütün gün yürümüştüm. He looked so dirty because he had been fixing his car since early in the morning. = Çok kirli görünüyordu çünkü sabaın erkeninden berfi arabasını tamir etmekteydi. Bu zaman kipleri ilgili bölümlerde incelendiğinden ayrıntıya girmiyorum. 8-Soru Cümleleri Yapar: Yardımcı fiil olarak soru cümleleri yapar: Have you got a car ? = Araban var mı? Have I seen you before = Seni daha önce gördüm mü? Has he been to the zoo = O hayvanat bahçesine gitti mi? 9-Uzun sorulara kısa yanıtlar En uzun cümlelere dahi have ile çok kısa yanıtlar verilebilir. Have you seen your uncle dancing like a professional dancer ? (Amcanın profesyonel bir dansçı gibi dans ettiğini gördünmü?) uzun sorusuna aşağıdaki kısa yanıtlar verilebilir. Yes, I have veya No, I haven’t C-To Do 1-Tanım ve Açıklamalar: Üçüncü tekil şahısta “-es” takısı alır. Geçmiş zamanda “did”, past participle yani 3. halde “done” biçimini alır. Hem esas (ordinary) fiil olarak, hem de yardımcı fiil olarak görev yapar. İngilizcede en önemli fiillerden biridir veya en önemlisidir. Hem yardımcı fiil hem esas fiil olarak işlevini biraz ayrıntıya girerek incelememiz yararlı olur. Esas fiil olarak anlamı yapmak, etmektir. Fakat Türkçeye tercümede “to make” sözcüğünün karşılığı da aynıdır. İngilizce’de tabii ki bu iki kelime arasında farklar var. Dolayısıyla, ne zaman “do”, ne zaman “make” kullanılacağı haklı olarak tereddüt uyandırır. Aşağıdaki bilgiler bu karışıklığı önlemede size yararlı olacaktır. 2-“Do” Fiiliyle Kullanılan Günlük Faaliyetler · -Gündelik uğraş ve işler “do” ile ifade edilir. Dikkat edilirse, bu işler genellikle fiziki bir nesne yaratmaz. · · -Job ( İş, görev). We always do our job properly. = Biz daima görevimizi düzgünce yaparız. · - Work (çalışma). You did a good work = İyi iş yaptın · -Homework (Ev ödevi) Students should always do their homework in time. = Talebeler görevlerini daima zamanında yapmalıdır. · -Housework (Ev işi) My wife hates housework. = Eşim ev işinden nefret eder. · -Ironing (Ütülemek, Ütü yapmak) She always irons her big brother’s clothes. = Abisinin elbiselerini daima ütüler. · -Do the dishes ( Bulaşık yıkamak ) You love eating, but you dislike doing the dishes. = Yemeyi seviyorsun ama bulaşık yıkamaktan nefret ediyorsun. · -(Do (the) cleaning = Temizlik yapmak) Who will do the cleaning? = Temizliği kim yapacak ? · -(Do (the) washing up = Çamaşır yıkamak) Yesterday, my wife did the washing up while I was mending the roof. = Dün eşim ben çatıyı onarırken çamaşır yıkadı. · -(Do (the) shopping = Alışveriş yapmak) It’s a pleasure to do shopping when you have money in your pocket. = Cepte para olunca alışveriş yapmak bir zevktir. 3- Genellemeler: Genellemelerde do fiilini kullanılır. Yani, bir faaliyeti tam olarak isimlendiremiyorsanız, do fiiline başvurmanız gerekiyor. Bu durumda aşağıdaki kelimeler kullanılır: - Something (bir şey, herhangi bir şey) I want something to eat = Yiyecek (herhangi) bir şey istiyorum. - Nothing (hiçbir şey) I have nothing to give you = Sana verecek hiçbir şeyim yok. - Anything (herhangi bir şey, hiçbir şey) I don’t need anything = Hiçbir şeye ihtiyacım yok. - Everything (herşey) I can do everything to please her. = Onu memnun etmek için herşeyi yapabilirim. 4- Do ile Cümleler Birçok önemli ifadeler “do” fiilini alır. Bunların çoğu idiomatik yani deyimseldir ve hepsi birbirinden önemlidir. O kadar ki “do” nun bu kullanımlarını öğrenen bir insan İngilizce’de önemli bir merhale almış sayılır. -How do you do? = Tanıştığımıza memnun oldum. İlk kez tanışan veya tanıştırılan iki insan birbirine bu sözleri söyler. - Nothing doing= Yapılacak bir şey yok. İlgi çekici bir şey yok. Sana yardımcı olamam. There is nothing doing here. Let’s leave = Burada enterasan bir şey yok. Gidelim -That will do = Yeter, yeterli, bu kadarı kafi. That will do. I won’t listen to you anymore= Bu kadar yeter. Seni daha fazla dinlemeyeceğim. I can give you 100 Tl. Will that do? = Sana 100 TL verebilirim. Yeterli mi? I am afraid you ,will have to do with a spoonfull of sugar = Korkarım, bir kaşık dolusu şekerle yetinmek zorunda kalacaksın -It doesn’t do to... = Doğru veya tavsiyeye şayan değil. It doesn’t do to underestimate the rivals. = Rakipkeri küçümsemek doğru değildir. -Do better = Daha iyisini yapmak, daha iyi performans göstermek You have to do better in the next semester.= Gelecek yarıyıl daha iyi çalışmalısın. You’ve got CC. You could do better than that. = Notun CC. Bundan daha iyisini yapabilirdin. -Do badly = İşini becerememek, kötü performans göstermek The company did badly last year. = Şirket geçen yıl kötü performans gösterdi. Some students have done very badly in the last exam. = Bazı öğrenciler son sınavda çok başarısız oldular. -Do one’s best = Elinden geleni yapmak veya elinden gelenin en iyisini yapmak. |
B)B) To Have 1)Tanımlar ve Açıklama En yaygın olarak kullanılan ve bilinen anlamında “sahiplik (iyelik)” bildirir. Üçüncü tekil şahıs halinde “has” şeklini alır. Mesela, She (he) has a pretty face = Güzel bir yüzü var. I have much money = Çok param var. We have some problems = Bazı sorunlarımız var. 2)İkinci ve Üçüncü Hali “Had” Şeklindedir. They had a big house. = Büyük bir evleri vardı.= Büyük bir eve sahiptiler. We had lived in different cities. = Farklı şehirlerde yaşamıştık. 3)Yemek, İçmek, Banyo yapmak vs gibi Eylemler için Kullanılırlar. - We have dinner at 7 o’clock. = Saat yedide akşam yemeği yeriz. - They have lunch at a restaurant. = Öğle yemeğini lokantada yerler. - I have a bath every morning. = Her sabah banyo yaparım - have a say = Söz sahibi olmak He has the final say in the family. 4- To Have fiiliyle Emir veya istek cümleleri (Imperativs with have ) - Have a look = Göz atmak Have a look at this report = Bu rapora bir göz at. -Have a nice day! = İyi günler -Have a cigarette = Bir sigara al -Have a drink = Bir içki al. -Have a rest = İstirahat et. -Have a sit = Otur 5-To Have fiiliyle Deyimler : -have’s and have-not’s = zenginler ve fakirler, varlıklılar ve yoksullar The have’s and have-not’s live together in a society = zenginler ve fakirler toplumda beraber yaşarlar. 6-Hem yardımcı fiil hem esas fiil olarak kullanılabilirler She has a new car = Onun yeni bir arabası var. I have some money = Param var , gibi cümlelerde ana fiildir. I have seen you = Seni gördüm, cümlesinde ise yardımcı fiildir. She has loved nobody = O kimseyi sevmedi. 7- “Have” Yardımcı Fiil Olarak Perfect Tense Kiplerini Yaratır Present Perfect Tense I have been to London many times = Çok kez Londra’da bulundum. He has seen so many countries = Bir çok ülke gördü. Present Perfect Continous Tense I have been learning English for five years = Beş yıldır İngilizce öğrenmekteyim. He has been working very hard = O çok sıkı çalışmakta. Past Perfect Tense I had done my homework before someone visited me = Birisi ziyaret etmeden önce ödevimi bitirmiştim. Ali was very hungry, because he hadn’t eaten anything for the whole day = Ali çok açtı, çünkü bütün gün hiçbir şey yememişti. Past Perfect Continous Tense I was so tired when I came home. I had been walking all the day. = Eve geldiğimde çok yorgundum. Bütün gün yürümüştüm. He looked so dirty because he had been fixing his car since early in the morning. = Çok kirli görünüyordu çünkü sabaın erkeninden berfi arabasını tamir etmekteydi. Bu zaman kipleri ilgili bölümlerde incelendiğinden ayrıntıya girmiyorum. 8-Soru Cümleleri Yapar: Yardımcı fiil olarak soru cümleleri yapar: Have you got a car ? = Araban var mı? Have I seen you before = Seni daha önce gördüm mü? Has he been to the zoo = O hayvanat bahçesine gitti mi? 9-Uzun sorulara kısa yanıtlar En uzun cümlelere dahi have ile çok kısa yanıtlar verilebilir. Have you seen your uncle dancing like a professional dancer ? (Amcanın profesyonel bir dansçı gibi dans ettiğini gördünmü?) uzun sorusuna aşağıdaki kısa yanıtlar verilebilir. Yes, I have veya No, I haven’t C-To Do 1-Tanım ve Açıklamalar: Üçüncü tekil şahısta “-es” takısı alır. Geçmiş zamanda “did”, past participle yani 3. halde “done” biçimini alır. Hem esas (ordinary) fiil olarak, hem de yardımcı fiil olarak görev yapar. İngilizcede en önemli fiillerden biridir veya en önemlisidir. Hem yardımcı fiil hem esas fiil olarak işlevini biraz ayrıntıya girerek incelememiz yararlı olur. Esas fiil olarak anlamı yapmak, etmektir. Fakat Türkçeye tercümede “to make” sözcüğünün karşılığı da aynıdır. İngilizce’de tabii ki bu iki kelime arasında farklar var. Dolayısıyla, ne zaman “do”, ne zaman “make” kullanılacağı haklı olarak tereddüt uyandırır. Aşağıdaki bilgiler bu karışıklığı önlemede size yararlı olacaktır. 2-“Do” Fiiliyle Kullanılan Günlük Faaliyetler · -Gündelik uğraş ve işler “do” ile ifade edilir. Dikkat edilirse, bu işler genellikle fiziki bir nesne yaratmaz. · · -Job ( İş, görev). We always do our job properly. = Biz daima görevimizi düzgünce yaparız. · - Work (çalışma). You did a good work = İyi iş yaptın · -Homework (Ev ödevi) Students should always do their homework in time. = Talebeler görevlerini daima zamanında yapmalıdır. · -Housework (Ev işi) My wife hates housework. = Eşim ev işinden nefret eder. · -Ironing (Ütülemek, Ütü yapmak) She always irons her big brother’s clothes. = Abisinin elbiselerini daima ütüler. · -Do the dishes ( Bulaşık yıkamak ) You love eating, but you dislike doing the dishes. = Yemeyi seviyorsun ama bulaşık yıkamaktan nefret ediyorsun. · -(Do (the) cleaning = Temizlik yapmak) Who will do the cleaning? = Temizliği kim yapacak ? · -(Do (the) washing up = Çamaşır yıkamak) Yesterday, my wife did the washing up while I was mending the roof. = Dün eşim ben çatıyı onarırken çamaşır yıkadı. · -(Do (the) shopping = Alışveriş yapmak) It’s a pleasure to do shopping when you have money in your pocket. = Cepte para olunca alışveriş yapmak bir zevktir. 3- Genellemeler: Genellemelerde do fiilini kullanılır. Yani, bir faaliyeti tam olarak isimlendiremiyorsanız, do fiiline başvurmanız gerekiyor. Bu durumda aşağıdaki kelimeler kullanılır: - Something (bir şey, herhangi bir şey) I want something to eat = Yiyecek (herhangi) bir şey istiyorum. - Nothing (hiçbir şey) I have nothing to give you = Sana verecek hiçbir şeyim yok. - Anything (herhangi bir şey, hiçbir şey) I don’t need anything = Hiçbir şeye ihtiyacım yok. - Everything (herşey) I can do everything to please her. = Onu memnun etmek için herşeyi yapabilirim. 4- Do ile Cümleler Birçok önemli ifadeler “do” fiilini alır. Bunların çoğu idiomatik yani deyimseldir ve hepsi birbirinden önemlidir. O kadar ki “do” nun bu kullanımlarını öğrenen bir insan İngilizce’de önemli bir merhale almış sayılır. -How do you do? = Tanıştığımıza memnun oldum. İlk kez tanışan veya tanıştırılan iki insan birbirine bu sözleri söyler. - Nothing doing= Yapılacak bir şey yok. İlgi çekici bir şey yok. Sana yardımcı olamam. There is nothing doing here. Let’s leave = Burada enterasan bir şey yok. Gidelim -That will do = Yeter, yeterli, bu kadarı kafi. That will do. I won’t listen to you anymore= Bu kadar yeter. Seni daha fazla dinlemeyeceğim. I can give you 100 Tl. Will that do? = Sana 100 TL verebilirim. Yeterli mi? I am afraid you ,will have to do with a spoonfull of sugar = Korkarım, bir kaşık dolusu şekerle yetinmek zorunda kalacaksın -It doesn’t do to... = Doğru veya tavsiyeye şayan değil. It doesn’t do to underestimate the rivals. = Rakipkeri küçümsemek doğru değildir. -Do better = Daha iyisini yapmak, daha iyi performans göstermek You have to do better in the next semester.= Gelecek yarıyıl daha iyi çalışmalısın. You’ve got CC. You could do better than that. = Notun CC. Bundan daha iyisini yapabilirdin. -Do badly = İşini becerememek, kötü performans göstermek The company did badly last year. = Şirket geçen yıl kötü performans gösterdi. Some students have done very badly in the last exam. = Bazı öğrenciler son sınavda çok başarısız oldular. -Do one’s best = Elinden geleni yapmak veya elinden gelenin en iyisini yapmak. |
She did her best to pass the exam = Sınavdan geçmek için elinden geleni yaptı. Do your best, leave the rest. = Elinden geleni yap. Gerisini bırak (İngiliz özdeyişi). · -Do one’s duty = görevini yapmak Everybody should do his/her duty. = Herkes görevini yapmalıdır. - Do it one’s way = Bildiğin gibi yaşamak, yapmak I did everything my way = Herşeyi bildiğim şekilde yaptım. · -Do military service = askerlik görevini yapmak. · · In Turkey, everybody is obliged to do milityary service = Türkiye’de herkes askerlik görevini yapmakla yükümlüdür. - Do no good = yararlı olmamak This behaviour will do you no good = Bu davranışın sana hiç yararı olmaz. -Do harm = zarar vermek Insects do harm to plants = Böcekler bitkilere zarar verir. -Do a favour = iyilik yapmak, ihsanda bulunmak. Do me a favour and shut up. = Bana bir iyilik yap ve sus. -Do business = iş yapmak, ticaret yapmak He isn’t a business man. He doesn’t know how to do business = O iş adamı değil. İş yapmasını bilmiyor. - Do the dance = dans etmek Come on, let’s do the cha cha = Haydi ça ça yapalım · -Do (one’s) hair = saçını yaptırmak The same coiffeur is doing my hair for years = Yıllardır aynı kuaför saçımı yapıyor. · -Do repair= tamirat yapmak, tamir etmek In our factory, we have a department to do the repair of machines. = Fabrikamızda tamirat yapan bir departmanımız var. · -Do kilometres = hız yapmak, My car can do 130 kilometres an hour.= Arabam saatte 130 kilometre hız yapabilir. - Do it or leave it = İşine gelirse The prime minister said to his opponents: “Do it or leave it” = Başbakan, muhaliflere “İşinize gelirse” dedi. - Do’s and Don’t’s of a matter = Bir konuda yapılması veya yapılmaması gerekenler He knows the do’s and don’t’s of his job.= Mesleğinde neyin yapılıp neyin yapılmayacağını bilir. - to have to do nothing with someone or something = Birisiyle veya bir şeyle ilgili olmamak, yapacak işi olmamak I have nothing to do with you = Seninle alıp veremediğim yok. This has nothing to do with salesmanship = Bunun satıcılıkla hiç ilgisi yok. I have nothing to do today = Bugün yapacak hiç işim yok. - Done = Bitmiş, Tamamlanmış, iyi pişmiş (yemek için) The chicken is done = Piliç iyi pişmiş. - Done for = Bitmiş, mahvolmuş, ölmek üzere The enemy army was done for in Dardanelles = Düşman ordusu Çanakkale’de mahvolmuştu. - To be done with = Ayrılmak, boşanmak I’m done with you, baby = Bebeğim seninle işim bitti. - Done in= bitkin, çokı yorgun When the work was, over, we were all done in = İş bittiğinde hepimiz bitkindik. - Well done = Aferin, başarılı iş The manager appreciated the work of his subordinates and said “ well done boys ” Müdür astlarının çalışmasını takdier etti ve “aferin çocuklar” dedi. 5- Soru Cümleleri Yapar Soru Cümlelerinin çoğu “do” fiiliyle yapılır. Do you like apples? = Elma severmisin? Did you go to work yesterday?= Dün işe gittin mi? Have you done with your work? = İşini bitirdin mi? Didn’t you go to work yesterday = Dün işe gitmedin mi? 6- Cümleyi Olumsuz Yapar Don’t you speak French? = Fransızca konuşmaz mısın? Didn’t you watch the news? = Haberleri izlemedin mi? Haven’t you done your homework? = Ödevini yapmadınmı? 7) Esas fiilin anlamını güçlendirir You don’t believe me, but I do love you = Bana inanmıyorsun, ama seni gerçekten seviyorum. Tomorrow is my birthday. Do come to the party = Yarın doğumgünüm. Partiye mutlaka gel. I did know the answer = Cevabı (kesinlikle) biliyordum. 8) Kısa Yanıt Verilmesini Sağlar Do ile cevaplar kısaltılır. En uzun sorular dahi “do” sayesinde kısaca ve pratik bir şekilde yanıtlanır. Did you go to cinema with your friends yesterday evening ?(= Dün akşam arkadaşlarınla sinemaya gittin mi?) uzun sorusuna yanıt ise kısaca şu yanıtlar verilebilir: Yes, I did (=Evet, gittim) veya No, I didn’t (=Hayır, gitmedim). Do you really like playing football on the field near the forest? (=Ormanın yakındaki tarlada futbol oynamayı gerçekten sever misin?) Yes, I do (=Evet severim) ya da No, I don’t (=Hayır sevmem) yanıtları verilebilir. 9) To do fiili ile yapılan emir (Imperative) cümleler To do fiili ile aşağıdaki gibi imperative cümleler yapılabilir. Get it done! = Bu işi yaptırt, işin yapılmasını sağla Do it! = İşi yap, bunu yap şeklinde genel bir emir şekli. Do your own work = kendi işini yap 10) Kibarca Yapılan Öneri, Ricalar ile Vurgulu İstekler Fiillerin başına “do” getirilerek kibar öneriler, ricalar ve bazen de vurgulu isteklerde bulunulabilir. Do join the club = Lütfen kulübe katılınız. Do have some tea = Lütfen çay iç. Do leave me alone = Beni yalnız bıırak Do calm down = Sakin ol D) To Make 1- Tanım ve Açıklamalar Yardımcı fiil değildir, asıl (ordinary) fiillerdendir. Ama, “do” fiilini iyi anlamamız için onun alternatifi olan “make” fiilini de öğrenmemiz gerekiyor. Üçüncü tekil için “makes” olur. 2. ve 3. haller “made” olur. Make; yapmak, imal etmek, , inşa etmek, meydana getirmek, yaratmak anlamlarına gelir. Bu fiil, somut bir nesne yaratan faaliyetleri belirtir. 2) To Make Fiiliyle Kurulan Cümleler Yazı ve konuşma dilinde standart kalıplar olarak kullanılan aşağıdaki ifadeler de çok önemlidir. Bunların çoğu idiyomatiktir. Öğrenilmeleri belli bir İngilizce deneyimini gerektirir. -To make a product= ürün yapmak, imal etmek We make textile products = Tekstil ürünleri imal ederiz. Made in Turkey = Türkiye’de imal edilmiştir. -To make food = Yemek yapmak. She makes the food and I serve it. = O yemeği yapar, ben servis yaparım. -To make a cup of tea/coffee= Çay veya kahve yapmak Would you make a cup of coffee for me? = Bana bir fincan kahve yaparmısın? -make sense:Mantıklı olmak Your words make no sense to me = Sözlerin bana mantıklı gelmiyor. That makes sense! = İşte bu mantıklı! It makes no sense to fight everyone = herkesle mücadele etmek mantıksızlıktır. -To make a mess= Karıştırmak, berbat etmek, işleri arap saçına çevirmek He made a mess of everything = her şeyi arap saçına çevirdi(karıştırdı). - To make money : Para kazanmak, para yapmak A company has to make money to survive in the market. = Bir şirket, piyasada ayakta kalmak için para kazanmalıdır. -make a deal = Anlaşma yapmak This is the best deal I have made in all my life. = Bu bütün hayatım boyunca yaptığım en iyi anlaşmadır. -make a difference =Fark etmek, fark yaratmak Hard work always makes a difference = Sıkı çalışma daima fark yaratır. Companies should make a differance in their product design to be competitive in the market. = Şirketler, piyasada rekabetçi olabilmek için ürün dizaynında fark yaratmalıdır. It makes no difference which method you apply as long as you get the same results. = Aynı sonuçları aldığın sürece hangi yöntemi izlediğin farketmez. - make a profit / loss = Kar etmek, zarar etmek In business life you don’t always make profit. Sometimes you make a loss. - make plan = Plan yapmak She is making plans for the future = O gelecek için plan yapıyor. - make an exception = Hariç tutmak, istisna tanımak I want everyone to abide the rules. I’ll make no exceptions = Herkesin kurallara uymasını istiyorum. Hiçbir istisna tanımayacağım. - make it : Başarmak, köşeyi dönmek, kurtulmak (Amerikan İngilizcesinde çok yaygın bir deyimdir.) In Turkey everyone has the chance to make it. = Türkiyede herkesin başarılı olma şansı vardır. -make statement= Demeç vermek The minister made a statement on recent issues. = Bakan, son gelişmeler hakkında demeç verdi. - make arangements = düzenlemek, aranje etmek, hazırlık yapmak The groom’s family is making arrangements for the wedding. = Damadın ailesi düğün için hazırlık yapıyor. - make a (telephone) call : telefon görüşmesi yapmak, telefonla konuşmak She makes (telephone) calls everyday. = Her gün telefon görüşmesi yapar. - make a decision = karar vermek, karara varmak A manager has to make important decisions = Bir yöneticinin önemli kararlar vermesi gerekir. Decision-maker = Karar verme mevkiinde olan. General manager in a company is a decision-maker. - make a mistake = Hata yapmak Make no mistake about it. I am the boss = Bir hataya düşmeyin. Patron benim. - make (a)noise = Gürültü yapmak Students often make noise in the classroom. = Talebeler sınıfta sıkça gürültü yaparlar. - make an effort = Gayret göstermek, çabalamak The doctor made a last effort to save the patient’s life. = Doctor hastanın hayatını kurtarmak için son bir gayret gösterdi. - make an excuse = Mazeret bulmak, mazeret beyan etmek Make no excuse of your mistakes, but correct them = Hatalarınıza mazeret bulmayın, onları düzeltin - make peace/ war= Barış yapmak, savaş yapmak Make peace, not war = Barış yap, savaş yapma -make love = Sevişmek He made love to her wife = Karısıyla sevişti - make speech = konuşma yapmak The President made a televised speech = Başkan televizyonda yayınlanan bir konuşma yaptı. - make the most of something = Bir şeyden sonuna kadar yararlanmak A wise invester makes the most of his investment = Akıullı bir yatırımcı yatırımından azami öşlçüde yararlanır. - make up = telafi etmek, tazmin etmek, makyaj I have to work hard to make up for the lost time = Kayıp zamanı telafi etmek için çok çalışmalıyım. Her make up is always awfull = Makyajı her zaman berbattır. - make up your mind = Aklını başına almak, karar vermek He made up his mind and decided to accept the offer. = Aklını başına topladı ve teklifi kabul etmeye karar verdi. - make use of = Yararlanmak, istifade etmek. You should learn how to make use of your devices. = Aletlerinden istifade etmesini öğrenmelisin. - make a living = Geçim sağlamak, geçinmek He makes his living by selling consumer products = Tüketim maddeleri satarak geçimini sağlıyor. - make someone do something = Birisine bir şey yaptırtmak Don’t make me shout at you = Beni kendine bağırtma. - make fun of = Alay etmek, He never makes fun of his friends = Arkadaşlarıyla hiçbir zaman alay etmez. -make sure= emin olmak, güvenceye almak, garantilemek Make sure that all your friends are decent people = Bütün arkadaşlarının nezih insanlar oluşundan emin ol. She wants to make sure that her husband is not cheating on her = Kocasının onu aldatmadığından emin olmak istiyor. - make way = ilerlemek, yönelmek The soldiers made their way towards themountains = Askerler dağlara doğru yol aldılar. -make do = İdare etmek You have to make do with what you’ve got = sahip olduklarınla idare etmelisin. -make a film: Film yapmak Atıf Yılmaz made hundreds of films before he died. = Atıf Yılmaz ölmeden önce yüzlerce film yaptı. -make a meeting:Toplantı yapmak We make a meeting every week on Monday. = Her hafta Pazartesi günü toplantı yaparız. - make comparisons: Karşılaştırma yapmak She always makes comparisons between her boyfriends = O, her zaman erkek arkadaşları arasında mukayese yapar. - make distinction = ayırım yapmak Those who are educated make no distinction among men = Eğitimliler insanlar arasında ayırım yapmaz. |
Özel Yardımcı Fiiller Tanım ve Açıklamalar Modal “Kiplik” demektir. Fiilin önünde bulunur ve bir çok amaçla kullanılır. Mesela, kesinlik belirtmek, tercih belirtmek, isteklerde, önerilerde ve kibarca yapılan taleplerde bulunmak için kullanılır. Modal’lar genellikle birden fazla anlam taşırlar. Belli bir cümledeki anlamı çıkarmak için cümlenin genel muhtevasına bakmak gerekir. Diğer taraftan, modal’lar yardımcı fiil sisteminden yararlanan ancak farklı fonksiyona sahip kalıplardır. Main article: English modal auxiliary verbBunlar diğer yardımcı fiillerden iki bakımdan ayrılır: Birincisi hiçbir zaman ana fiil gibi işlev görmezler. Halbuki bazı yardımcı fillerin (to do, to have, to be) ana fiil görevi de yaptıklarını Yardımcı Fiiller bahsinde görmüştük. İkincisi, bunlar çekimsiz fiillerdir (defective verbs). Modaller konuşanın veya dinleyenin o andaki yargı veya görüşünü ifade eder. Bir diğer fark da: Yardımcı fiiller, anlamlarını yükleme katmazlar. Ama Modallar anlamlarını yükleme katarlar. Modallar özellikli fiillerdir ve normal fiillerden çok farklı davranırlar. Şöyle ki : 1- Üçüncü tekil şahısta “s” takısı almazlar. He can speak English.= İngilizce konuşabilir. 2- Negative yapmak için “not” sözcüğü kullanılır. You should not come early. = Erkenden gelme She might not come = O gelmeyebilir 3- Çoğu geçmiş zaman ve gelecek zaman kiplerinde kullanılamazlar. Mesela: He will can win the race = Yarışı kazanabilecek; Yanlıştır. You musted go = Gitmeliydin Yanlıştır. 4- Modal’ lar çekimsiz olduğundan şahıslara göre değişmezler. 5- Modal’lar daima fiilin mastar haliyle beraber kullanılırlar 6- İki modal kesinlikle yan yana kullanılmaz. Modallerin sayısı dokuzdur: can/could, may/might, shall/should, will/would ve must a) Can : güç, yetenek, iktidar ifadesidir. Türkçe cümlede ….ebilir/im/sin/iz karşılığıdır. Örnek : I can swim = Yüzebilirim We can fight = Savaşabiliriz. He can run = O koşabilir. They can finish the game on time = Onlar oyunu zamanında tamamlayabilirler. (Güç, yetenek ifadesi) b) Could : Can’in geçmiş zaman halidir. Aşağıdaki durumlarda kullanılır: 1- Güç ve yetenek bildirir She could run 10 kilometres = On kilometre koşabilirdi. Birds could fly higher = Kuşlar daha yüksekten uçabilirdi. I could kill him. = Onu öldürebilirdim. 2- Öneride bulunmak için 3- Belirsizlik ifade etmede 4- İmkansızlık ifadesi için 5- Nazikçe talepte bulunmak için c) be able to: ..e bilmek: Can ve could’a eşittir. Ancak onlardan daha az kullanılır. I am able to jump 30 cms. = I can jump 30 cms. = 30 cm zıplayabilirim. He was able to rule the country = He could rule the country = Ülkeyi yönetebilirdi. We are able to produce more goods. = Daha fazla mal üretebiliriz. d) May:. ..ebilmek: olası, tahmin, izin, müsaade He may come tonight. O bu gece gelebilir. Gelmesine izin var. You may sit down.= You’re allowed to sit down.= Oturabilirsin veya oturmana izin verilir. He may go abroad next year = O gelecek yıl yurt dışına gidebilir. I may go. = Gidebilirim. (tahmin) I may not go. = Gitmeyebilirim (tahmin) e) Might = genellikle şimdiki, zaman, geçmiş zaman veya gelecek zamanda belirsizlik (uncertainty) ve zayıf ihtimali ifade eder. Might taşıyan cümle bize şunu anlatır ki, bir şeyin meydana gelmesi, vukubulması mümkündür. Ama, o şeyin gerçekleşme ihtimali zayıftır. f) Must: ...meli, ...malı: Zorunluluk, konuşandan gelir. Dışarıdan herhangi bir baskı yoktur. I must sleep early = Erken yatmalıyım. He must go now = Artık gitmeli You must wait for us until 6 o’clock. = Saat 6’ya kadar bizi beklemelisin. (Zorunluluk söyleyenden geliyor) Bu örneklerde kişilerin eylemi kendi kararlarıdır. g) Have to: zorunda olmak. Bu modaldaki zorunluluk dışardan bir gücün etkisiyle oluşur. Herhangi bir kural, kanun veya dış etken nedeniyle birşey yapmak zorunda kaldığımızda bu modalı kullanırız. You have to brush your teeth twice a day. = Günde iki kez dişlerini fırçalamalısın. I have to wear uniform at school = Okulda üniforma giymek zorundayım. (Okulun kuralı) d) Shall İngiliz İngilizcesine aittir. 1) Arzuveya kesinlik belirtir. Shall I come = Geleyim mi? = Gelmek istiyorum. I shall come back = Geri döneceğim. = Geri dönmek istiyorum 2) Resmi kural veya mevzut anlatımında kullanılır Racism shall not be tolerated in our country = Ülkemizde ırkçılığa tolerans gösterilmez. 3) Önerilerde What shall we do? = Ne yapalım. e) Should: gerekir. “tavsiye öneri” anlamında kullanılır. “Ought to" ile arasında çok az bir nüans vardır. Aynı anlamda kullanılabilirler. You should see a doctor. = Bir doktora gitmelisin =Gitmeni tavsiye ediyorum. Ought to: gerekir. You ought to see a doctor. = Yukarıdaki örnekle arasında fark yoktur. You should do your homework. = Ödevini yapmalısın. (Nasihat) f) Will 1) Varsayımlar için: That’ll be my wife on the phone. = Telefondaki karım olmalı. 2) Talep: Will you come over and help me? = Buraya gelip bana yardımcı olurmusun? 3) Niyet, eğilim ve istek: I will be his best friend. = Onun en iyi arkadaşı olacağım. 4) Emir: Will you shut up? = Susar mısın? 5) Israr: I’ll make it whatever it costs. = Bedeli ne olursa olsun, başarılı olacağım. g) Would : Aşağıdaki durumlarda kullanılır: 1) will’in geçmiş zamanı olarak : 2) Tercih belirtmede: would rather ve would prefer ile 3) Kibarca taleplerde : would you please 4) Geçmiş zamanda tekrarlanan hareketlerde: 5) Geleceğe ait ümit belirtirken: 6) Yetenek ifadesinde: 7) Söz verirken : 8) Niyet belirtirken : 1 Dikkat: Modaların anlamını çözmenin en iyi yolu, cümlenin genel anlamını nazara almaktır. Çünkü değişik modal’ların anlamı çok kez birbiriyle çakışır. Şimdi modaları daha iyi anlayabilmek için yakın anlamlı olanları beraber inceleyelim. Birinci Bölüm : Must / Should a) Must : Kesinlik belirtir. 1) Geniş Zamanda A:Is the shop open yet?= Dükkan artık açık mı? B: Yes,it must be open. I can see people going in. Kanıt : People are going in. Hüküm : The shop must be open.= Dükkan açık olmalı I think it is open. = I’m almost (pretty) sure that it is open = Açık olduğundan hemen hemen eminim/emin gibiyim 2. Continuouns zaman kiplerinde: - Kanıt : He says he is staying in Sakarya for another week.= Sakarya’da bir hafta daha kalacağını söylüyor. - Hüküm: You must be having a good time. = İyi vakit geçiriyor olmalısın = Zannederim iyi vakit geçiriyorsundur. - Kanıt : The girl is wearing an engagement ring. = Kız nişan yüzüğü takıyor. - Hüküm : She must be going to get married soon = Yakında evlenecek olmalı. = Zannederim yakında evlenecektir. 3. Tamamlanmış olaylarda: My neighbour is 70 and has stopped going to work. = Komşum 70 yaşında ve işe gitmeyi bıraktı. He must have retired.= Emekli olmuş olmalı. = Zannederim emekli olmuştur. There was a house there before the war broke out, but there isn’t now. = Savaş çıkmadan önce, orada bir ev vardı. Ama şimdi yok. It must have been bombed. = Bombalanmış olmalı. 4. Sürekli ve tamamlanmış olaylar: Her eyes are red and she looks sad : Gözleri kızarmış ve üzgün görünüyor. She must have been crying.= o ağlıyor olmuş olmalı. b) Should : İhtimaliyet 1. Geniş zaman A: Will your husband come soon, Fatma? = Fatma, eşin yakında gelecek mi? B: Well,he usually comes home around this hour, so he should be here any time = Genellikle eve bu saatte gelir. Dolayısıyla, her an burada olması lazım. Kanıt : He usually comes home about this time.= Eve genellikle bu saatte gelir. Hüküm: He should be here any time. = Her an burada olması lazım. It is likely or probable that he will be here very soon = Çok yakında burada olması muhtemeldir/ olasıdır 2. Devam eden olaylar The lawyer hasn’t told me about the will yet.= Avukat bana vasiyetnameden henüz bahsetmedi. He should be writing about it soon. = Vasiyetnameyi yakında yazıyor olması muhtemeldir/mümkündür. 3. Tamamlanmış olaylarda : He was due there at 4.15. It is 5.15 now. = Orada saat 4.15’te olması gerekiyordu. Şimdi saat 5.15 Then he should have arrived there by now.= Öyleyse oraya artık varmış olması gerekir./muhtemeldir. 4. Olumsuz Şekiller: It is unlikely that you will have any trouble with this car.= Bu arabayla herhangi bir sorununuz olması mümkün değil. İkinci Bölüm : Must / Should a) Ağır Yükümlülük: Must 1. Yükümlülük A: Mother, I want to watch the TV. = Anne, TV seyredebilir miyim? B: Okay,but you must finish your homework first. = Peki, ama önce ev ödevini bitirmelisin. You must tell me the truth. = I insist that you tell me the truth. Bana gerçeği söylemende ısrar ediyorum. Bana gerçeği söylemelisin. 2. Davet - Invitation: Come and have diner with me .You must come and have diner with me. = Gel benimle akşam yemeği ye. = Gelip benimle akşam yemeği yemelisin. , 3. Özel olaylar : Get a hair cut = You must get a hair cut.= Saçını kestirt = Saçını kestirtmelisin. 4. Olumsuz Şekil : Don’t spend more than you earn. = You mustn’t spend more than you earn. Kazandığından fazla harcama = Kazandığından fazlasını harcamamalısın. 5. Soru Şekli : Herhangi bir kişinin davranışı can sıkıcı bulunduğunda Must you lose your temper so often? = Kendinizi bu kadar sık kaybetmeniz mi gerekiyor? Why must you shout so loudly? = Neden bu kadar yüksek sesle bağırman gerekiyor? b)Hafif yükümlülük : Should 1. Öneri I firmly advice you to see a doctor. = You should see a doctor. = Bir doktora gitmeni kuvvetle öneririm. 2. Süreklilik arzeden, bitmiş olaylar: You are working too little. = Çok az çalışıyorsun. You should be working harder.= Daha fazla çalışıyor olmalısın. He dropped all the eggs down. = Tüm yumurtaları yere düşürdü. He should have carried them in a bag. = Onları bir çantada taşımış olması gerekirdi. 7.Olumsuz şekil : Shouldn’t They shouldn’t leave their house unprotected = Evlerini korumasız bırakmamalılar. ÜçüncüBölüm : May / Might / Can / Could a) İhtimaliyet: May 1. İhtimaliyet A: Does he smoke ? = Sigara içer mi? B: I’m not sure,but he may smoke. = Emin değilim. Ama içebilir. 2. Sürekli, bitmiş olaylar : He may be telling a lie. = Yalan söylüyor olabilir. They may have left yesterday. = dün ayrılmış olabilirler. 3. “If clause”la beraber: If you ask him, she may help you. = ondan rica ederseniz,size yardım edebilir. b) Might 1. Düşük İhtimal He might show up any time: Her an ortaya çıkabilir 2. Modal perfect içinde: He might have killed himself. = Kendini öldürmüş olabilir. 3. Olumsuz Şekil He might not be guilty = Suçlu olmayabilir 4. Zaman zaman yapılan eylemler için may / might On Mondays I may come late. = Pazartesileri geç gelebilirim. At weekends, he might g oto a cinema. = Hafta sonları sinemaya gidebilir. c) Can / Could 1. İhtimaliyet Can they be meeting everyday? = Her gün buluşuyor olabilirler mi?) 7. Olumsuz Şekiller: might / could It might not be true. = It could not be true. = Doğru olmayabilir Dördüncü Bölüm 4 : May / Might / Can / Could a) İzin, müsaade : A: May/Can/Might/Could I have a day off tomorrow? Yarın bir gün izne çıkabilir miyim? B:Yes,you may/can/might/could ün izne çıkabikrmiyim? .arirm. Dikkat: - may resmiyette kullanılır. Can ise günlük konuşmalarda geçer. - can ve could yardım ve iş birliği için kullanılabilir. Ama may ve might bu amaçla kullanılamaz. b) Kurallar ve Yönetmelikler: “Can” kurallar ve yönetmelik konusu işler için kullanılır. “May” bunlar için kullanılmaz. c) Olumsuz Şekiller: May not = I do not permit = İzin vermiyorum. Can not = It is not permitted. = İzin verilmiyor. Not:Konuşan kişi kuralları koyarsa may not kullanılır. Ama, bunun dışında can not veya can’t uygundur. d) Güç, kuvvet, iktidar: 1. Güç: Can you lift the weight? - Could you lift the weight = Halter kaldırabilirmisin? 2. Beceri ve deneyim Ali plays the piano very well = Ali çok iyi piyano çalar. 3. Olması mümkün, imkan dahili durumlar You can drive along the highway: 4. Suggestion: (öneri) - Kibar öneriler: You might visit him. Onu ziyaret edebilirdin (edebilirsin) . -Daha az kibar öneriler: You might try a bit harder. = Biraz daha sıkı çalışabilirdin (çalışabilirsin). - Tamamlanmış hal kullanrak, tenkit içeren öneri : You might have told me the truth. = Bana gerçeği anlatmış olabilirdin. Beşinci Bölüm : Will, Would, Shall a) İsteklilik : Will 1. Söz verme A:Have you cleaned the house? = Evi temizledin mi? B:No but I will clean it in a minute. = Hayır ama bir dakikada sileceğim. (söz veriyorum) 2) Kibar davet ve öneriler: Will you try this perfume? = Bu parfümü dener misin? 3) Kibar talepler, ricalar : Will you help me,please? = Will you please help me? = Help me,will you please? = Lütfen bana yardım eder misin? 4) Sert rica ve emir: Will you be quiet? = Be quiet,will you? = Be quiet,won’t you? Susar mısın? Dikkat: “will”, kızgınlık ve ısrarı, “won’t” ise yalvarmayı ifade eder. b) İsteklilik: Would Ahttp://www.bilgipasaji.com/forum/ima...es/biggrin.gifo you intend to work for me? = Benim için çalışmayı düşünür musun? B:No,but I would help you if I had time. = Hayır, ama vaktim olsa yardım ederdim. Dikkat: Daha kibar hitaplarda “will” yerine “would” tercih edilmelidir c) İsteklilik: Shall Shall I paint it for you? (Onu sizin için boyayım mı?) Do you want me to paint it for you? = Onu sizin için boyamamı ister misin? I offer to paint it for you. = Onu senin için boyamayı öneriyorum (istiyorum)
When shall we meet again? = Tekrar ne zaman görüşelim?
Can (Could) I help you ? = Size yardım edebilir miyim? d) Israr: Will / Would Başkalarını tenkit etmek için kullanılabilir: He will eat too much = Aşırı yemek yer He would be so cruel to people. = İnsanlara karşı çok acımasızdır e) Olumsuz Şekil: Won’t / Wouldn’t The young man asks the girl to marry him everytime he meets her. = Genç adam kıza her rastladığında ona evlenme teklifi ediyor. She always refuses him. = Kız her zaman onu reddediyor She won’t marry him. = Onunla evlenmez. f) If’den sonra will / would : İşbirliği ve Yardım anlatır If you will do the washing, I’ll tidy the room up. = Sen çamaşırı yıkarsan ben odayı toplarım. If you would send me the necessary data, I’d be very grateful to you.= Bana gereken verileri gönderirsen, sana müteşekkir olurum. g) Genel İfadeler The lovers will often meet at this cafe. = Aşıklar bu kafede buluşurlar h) Bilimsel metinlerde “will” kullanımı The sun will rise from the east : Güneş doğudan doğar. Oxygen will combine with hydrogen : Oksijen, hidrojenle bileşik yapar. Altıncı Bölüm: Must / May / Can’t / May Not a) Kesinlik : Must There must be a problem = I am certain that there is problem = Bir problem olduğundan kesin emimin b) Mümkün: May They may be tired = It is possible that they are tired = Yorgun olabilirler = Yorgun olmaları ihtimal dahilindedir c) Kesin Olmayan Durum: May not possible…not:May not I may not be successful = It is probable that I am not successful = Başarılı olmayabilirim = Başarılı olmamam ihtimali var d) Might not / Could not He might not see you = It’s possible that he doesn’t see you = Seni görmeyebilir = Seni görmeme ihtimali var I couldn’t possibly invite her = It’s not possible that I invite her = Onu davet etmem imkansız. e) May / Might / Could His friend may have cheated him. = It is possible that his friend has cheated on him = Arkadaşı onu aldatmış olabilir = Arkadaşının onu aldatmış olması mümkündür f) Should The airplane should have taken off = It is probable /likely/possible that the airplane has taken off = Uçak kalkmış olmalı = Uçağın kalkmış olması muhtemeldir. g) Emir Kipi : Must / Will You must leave at once = I order you to leave at once. = Leave at once = Derhal ayrıl You mustn’t speak = I order you not to speak = Don’t speak = Sakın konuşma |
''Have To'' Fiili Have to : İngilizce’deki önem ve ağırlığı nedeniyle ayrı bir ders olarak incelenmeye değer bir konudur. I- Genel Bilgiler 1- “Have to” dilbilimcilerin bazılarına göre yardımcı fiildir = auxillary verb, bazılarına göre ise modal benzeridir = quasi-modal ve bazılarına göre yarım modaldir = semi modal. Bu konuya hem yardımcı fiiller bahsinde, hem de bu derste yer vermemizin nedeni işte budur. 2- Have to fiilini detaylı incelemeden önce bazı kavramları öğrenmemiz gerekir. a) Epistemic : Konuşmacının, cümlede saklı gerçekle ilgili önerisi veya görüşüyle ilgilidir. Mesela ben, Ahmet may go home IDiyorsam. Ahmet’in okula gittiğinden emin değilimdir. Halbuki, must modal fiilinde „ Ahmet must be home. He is sick. = Ahmet evde olmalı. Kendisi hasta. Örneğinde konuşmacı Ahmet’in evde olduğundan emindir. Bu onun kişisel görüşüdür. b- Deontic Modalitede: İkinci kategori olan deontic modalite davranışları, durumları, veya olayları etkilemekle ilgilidir. (Palmer) Yani, konuşmaya yöneliktir kelimelerle iş yapmaktır. Mesela, ben; Mehmet may go home dediğimde, konuşmacı sıfatıyla Mehmet’e eve gitmesi için izin veriyorum. Veya Ali should go home. = Ali eve gitmeli. Derken, konuşmacı olarak, öneri veya nasihatta bulunuyorum. Dikkat edilirse, hem deontic hem epistemic modalitede konuşmacıya şu veya bu şekilde refere edilir. Deontic modalitede, konuşmacı izin verir veya öneri yapar. Epistemic modalitede, konuşmacı cümledeki önermenin gerçek olma ihtimali üzerine yorumda bulunur; mesela, ya “can’t” kullanarak önermenin yanlış olduğunu söyler. Veya makul bir yaklaşımla,önermenin gerçek olduğunu (should kullanarak) varsayar. c- Dynamic (Dinamik) modalite : “ Have to” ve onun kontrası olan “must” lı cümlelerde önemlidir. Konuşmacıya değil, özneye yönelik modalitedir. Mesela, They have to be in Istanbul for a meeting tomorrow = Yarınki bir toplantı için İstanbul’da olmaları gerekir. Cümlesinde özne ağırlığı barizdir. 3- Have to fiilini incelerken, birinci mesele; I have three balls = (Üç topum var), I have seen many countries = ( Çok ülkeler gördüm) ve I have to work hard for my exams = (Sınavlarım için çok çalışmalıyım) Cümlesi arasındaki farkı kavramaktır. . Birinci cümle “have ” normal bir fiildir. Sahiplik ifade eder(possessive). İkincisinde ise, bir modaldir ve daima bir ana fiil ile beraber kullanılmak zorundadır. Üçüncüsü ise,” esas konumuz olan “have to” dur. II- İkinci mesele ise, “have to” ile anlam bakımından(semantic) çok benzerlik gösterdiği “ must” modal fiilinin farkını anlamaktır. 1- Aynen “must” da olduğu gibi, “have to” hem deontic hem de epistemic yöne sahiptir. Yani hem yükümlülük bildirir hem de mantıki zaruret bildirir. 2- Epistemic fonksiyonu da vardır. Ancak, ahlaki anlamında- deontic- bir görev veya yükümlülüğe işaret eder. İngilizce ifadesiyle: to be under obligation = yükümlülük altında bulunmak to be obliged to = bir şeyi yapmaya zorunlu bulunmak to be necessitated to do something = Bir şeyi yapılmasına mecbur kalmak You have to finish all your sister’s work. = Kızkardeşinin tüm işini sen bitirmelisin ve You have to do everything for yourselves = her şeyi kendiniz için yapmanız gerekir. Bu cümlelerde konuşan değil, dış etkenler empoze eden durumdadır. “Have to” da epistemik (zaruret) anlamında mantıki gereklilik nadirdir. This has to be the biggest accident ever seen. = Bu şimdiye kadar görülen en büyük kaza olmalı. It had to be the same man who offended the children. = O çocukları rahatsız eden ayni adam olmalı. Bu cümlelerde, bir durumun olması gerektiğini söyleyen konuşmacıdır. Ancak bazı cümlelerde hem ahlaki yükümlülük (deontic) ve hem gereklilik bildirimi(epistemic) karışıktır. Mesela, Every sentence has to contain a verb. = Her cümle bir fiil içermelidir. Burada grammar kuralına göre, her cümlenin bir fiil ihtiva etmesi söylenirken(deontic olarak), bunun zaruri bir durum olduğu anlamı da çıkarılabilir (epistemic) 3- DİKKAT’ “Have to” ile “must” arasındaki anlamsal (semantic) bakımından zıtlık olduğu genel kabul görmüş bir noktadır. Buna göre: “Must” genellikle sübjektif, yani ; kişiye göre değişen, halbuki, “have to” daima objektiftir, yani, tarafsız, mantıki ve bilimseldir. bilimsel Yani, “must” ile konuşmacı kendi otoritesiyle kendi fikirlerini açıklar; ahlaki yükümlülük (deontic) kaynağı konuşmacının bizzat kendisidir. Buna mukabil “have to” da deontic kaynak daima konuşmacının dışındadır. Kaynak ya başka birisinin otoritesi veya dışsal etkenlerdir. Bu nedenle, “have to” konuşmacının cümlede açıklanan yükümlülük fikrine kendisinin katılmadığı durumlarda veya konuşmacı tarafsızlık(objectivity) adına kendi görüşünü ifade etmek istediği durumlarda kullanılabilir. 4- Aşağıdaki cümlelere dikkat edin. My children must eat an apple everyday. = Çocuklarım her gün bir elma yemelidir. My children have to eat an apple everyday = Çocuklarım her gün bir elma yemelidir. Her iki cümlenin Türkçe karşılıkları aynıdır. Fakat birinci, cümlede konuşmacı çocukları her gün bir elma yemeleri için zorluyor. Çocukların elma yeme gerekliliği konuşmacının kendi fikridir. Ancak, ikinci cümlede, çocukları zorlayan bir dış otorite, dışsal bir etken veya veya içten gelen bir arzudur. Diğer taraftan, My children are having to eat an apple everyday = Çocuklarımın her gün elma yemesi gerekiyor. Bu progresive (having to) kullanım şeklinde, konuşmacı yükümlülük empozesiyle ilgili hiçbir talep veya iddiada bulunmuyor. Öte yandan, “have to” , konuşmacının hiçbir şekilde kontrol edemeyeceği sayısal gerçeklere dayanır. Ama yine de “must” gereklilik ve yükümlülük ifadesinde “have to” dan daha güçlü yoldur. Semantik (anlamsal) bakımdan “have to ile must birbiriyle birkaç şekilde karşıttır. “Have to” mutad olarak yapılanları gösterir. “Must” ise, daha sınırlı olarak yapılanlara aittir. Mesela, He has to start wok by 8 o’clock = Saat sekizde işe başlaması gerekir Derken. Her gün, her sabah kastedilir. Halbuki, You must leave for work by 8 o’clock = İşe gitmek için saat sekizde çıkmalısın Derken sadece bu gün veya bu sabah kastedilmiştir. 5- Toparlarsak: Epistemic olarak ikli fiil arasında çok az fark vardır. He has to be home = He must be home Cümlelerinin ikisi de kesinlik duygusu verir. Deontic olarak, “must” cümlenin öznesini bir şey yapma hususunda yükümlülüğe sokar. You must be at home before 2 o’clock. = Saat ikiden önce evde olmalısın. Fakat “have to” da yükümlülük duygusu çok güçlü değildir. İngilizce’nin lehçelerinde bir insanı bşir şey yapmaya icbar etmenin yolu emir kipidir(imperative) “Have to” ile “must” negatif cümle kurulmasında da farklılık gösterir. “Must” da “ not yüklemi olumsuz yapar, “have to” ise not modaliteyi negatif yapar. Örnek: You must not talk aloud. = Yüksek sesle konuşmamalısın.= (You’re obliged not to talk aloud.) = Yüksek sesle konuşmama yükümlülüğün var. You don’t have to work so hard.. = Bu kadar çok çalışmana gerek yok. = You’re not obliged to work so hard = Bu kadar çok çalışma yükümlülüğün yok. 6- Bir de “must” da geçmiş zaman yoktur. Ama “have to” da geçmiş zaman vardır. “had to şeklindedir ve anlamı (gerekliydi)’ dir = it was necessary for... 7- Have to (must dan farklı olarak) şekil bakımından hiç net değildir. Çünkü: Bazı uzmanlara göre, her yönüyle, her anlamda bir yardımcı fiildir(auxillary), bazı uzmanlara göre ise, modal fiillerin sahip olması gereken yedi özelliğin hiçbirine sahip değildir. Dolayısıyla modal yardımcı fiil sayılmaz. Bazılarına göre ise, dolambaçlı modaldir veya modal benzeridir. Morfolojik (şekilbilim) bakımından “have to” 3. tekil şahsa sahiptir(has to) ve bu bakımdan normal fiiller gibidir. Ayrıca, sınırlı olmayan şekilleri vardır. Dolayısıyla, modal yardımcı fiillerden-kipliklerden- açık olarak farklıdır. 8- Gramer kitaplarında “have” modal fiiller arasında gösterilmez. Ama yükümlülük bildirdiği için modal fiiller bahsinde mutlaka yer alır. |
Modal Benzeri - Quasi Modals Modal Benzeri - Quasi Modals Modern İngilizce’de önemi gittikçe artan bir yapıdır. İngilizce’nin en zor bölümlerinden biridir. Modal benzerleri anlam bakımından modallar gibidir ve modalların işlevini görürler. Ama, dizilim bakımından farklıdırlar. Bu nedenle çeşitli adlar almışlardır. Quasi-model = Semi - modal = Near - modal = Hybrid verbs = Marjinal Modals Bu deyimler bile, modal benzerlerinin, modal fiillere ne kadar benzediğini göstermeye yeterli. Modal benzerlerinden bahsederken, modallardan bahsetmek zorunluluktur. Öyleyse tekrardan kaçınmayarak, modalların özelliklerini sayalım. a) Modallar (diğer normal fiiller ve yardımcı fiillerin aksine) özne ve fiil uyumu kuralına tabi değildir. Üçüncü tekil şahısta “s” takısı almaz. b) Modallarda mastar (infinitive) yapan “to” kullanılmaz. I can to walk = Yanlış, I can walk = Yürüyebilirim Doğru c) İki fiilli cümle yapılarında, ikinci fiilden önce mastar bulunması şeklindeki kural modallar için geçerli değildir. Mesela, I want to swim = Yüzmek istiyorum. He hates to talk = Konuşmaktan nefret eder. Cümlelerinde 2. fiillerden ( swim ve talk) önce “to” mastarı olması kuraldır. Ama, modallarda bu kural işlemez.. Mesela: I should see her = Onu görmeliydim I would listen = dinlerdim. I can swim fast = Hızlı yüzebilirim. d) Modallar geniş zaman (present tense) ve geçmiş zamanla (past tense) kombine olabilirler. Had to – must – should – shall – may – might – would – will- could – can- e) Modalarda diğer normal fiillerdeki gibi geçmiş zaman yoktur. İngilizce’nin önceki evrelerinde geçmiş zaman bildiren modalların anlamı artuk değişmiştir. Mesela, I may go tomorrow = Yarın gidebilirim ( Yarın gitmem kuvvetle muhtemel) I might go tomorrow = Yarın gidebilirim (daha küçük ihtimalle gidebilirim) Modallarda fiilin geçmiş zaman şekli, talep ve ricayı yumuşatmak ve daha kibar hale getirmek için kullanılır. Geçmiş zaman göstermek için “have yardımcı fiili eklenir. I may have done that yesterday. Onu dün yapmış olabilirim. f) Quasi – modals (modal benzerleri) Çok kelimeli olup, sonu to ile biter ve gerçek modalar gibi işlev görür. Have to (have got to) : (12. ders) Be able to To be going to Used to Ought to Supposed to g- Şimdi modal benzerlerinin farklarına dikkat edelim . 1- Modal benzerlerinde özne – fiil uyumu kuralı uygulanmalıdır. Bu kuralın istisnası “ought to” be used to” dur. 2- Modal benzerlerinde ana fiilden önce “to” olmalıdır. Örnekler: He ought to behave more carefully.. = Daha dikkatli davranmalı . I used to travel very often. = Çok sık seyahat ederdim. 3- Modal benzerleri talep, rica için kullanılmaz; soru sormak için kullanılır. 4- Modal benzerleri ve modallar ayni cümlede belli kalıplar için kullanılabilir. Örnekler: He might be permitted to see the manager = Müdürü görmesine izin verilebilir. She will have to improve her English = İngilizcesini ilerletmek zoıunda kalabilecek. I am going to have to check the transactions. = İşlemleri kontrol etmek zorunda kalacağım. You are going to be able to beat your rivals = Rakiplerini yenmeye muktedir olacaksın. Kullanılabilecek kalıplar için şöyledir: Modal + Modal = Yanlış Modal benzeri + Modal = Doğru Modal + Modal benzeri = Doğru Modal benzeri + Modal benzeri = Doğru. Dikkat : İki modal yan yana kullanılamaz. Halbuki, bir modal benzeri ile bir modal veya iki modal benzeri ayni cümlede beraber kullanılır. Aşağıda yaygın olarak kullanılan Modal benzeri fiillere ait örnekler verilmiştir. I- Going To: a- Tanım ve Açıklama: Bir zaman kipi değildir. Geleceği, bilhassa yakın geleceği ifade etmenin özel bir yoludur. “going to” istikbaldeki olaylara gönderme yapar, fakat şimdiki zamanla çok sıkı ilişkisi vardır. “ Going to” şimdiki zamandan daha geç bir zamandır. Olaylar şimdiki zamanda yaşanılan ve bizim bildiğimiz bir duruma, hale istinat eder. b- Kullanım: 1- Eğilim, Niyet : Konuşmadan önce yapmaya niyetlendiğimiz şey için kullanırız. Yani, daha önceden bir harekete niyet veya eğilim göstermişizdir. Bunu sonra sözle veya yazıyla ifade ederiz. Örnekler : - She says she is going to travel abroad. = Yurt dışı seyahate çıkacağını söylüyor. - We’re not going to accept your offer. = Önerinizi kabul etmeyeceğiz. - When are you going to visit your friend? = Arkadaşını ne zaman ziyaret edeceksin? Gördüğünüz gibi, yukarıdaki örneklerde, söz konusu kimsenin daha önceden tasarladığı bir eğilim veya plan vardır. Karar konuşmadan önce verilmiştir. . 2- Önceden Verilen Kararın Açıklanması Karar zaten önceden verilmiştir. Ancak, şimdi söylenir. I’m not happy with my job. I’m going to resign next month. İşimde mutlu değilim. Önümüzdeki ay istifa edeceğim. 3- Çok Yakın Geleceği İfade İçin. Bir olay veya hareket vuku bulmak üzere ise, “going to” kullanılır. Örnek : - The weather is getting colder. It’s going to snow. = Hava soğuyor. Kar yağacak. - Stop talking., or I’m going to kick you out. = Konuşmayı kesin, yoksa sizi kovacağım. 4 - Tahmin Gelecek hakkında bir tahmin, öngörüde bulunmak için “going to” kullanılabilir. Tahmin geleceğe aittir, ama bu tahmini yapılmasına neden olan kanıt şimdiki bir olay veya duruma dayanır. Yani, tahminin dayanağı şimdiki bir hal veya harekettir. Gelecekte ne olacağını tahmin ediyorsak, “going to” ile onu söyleriz. Örnekler : It’s allready ten o’clock. I am going to miss the aeroplane. = Saat 10 oldu bile. Uçağı kaçıracağım. He crashed his father’s car. His father is going to get angry with him.= Babasını arabasını çarptı.. Babası ona kızacak. - You’re driving badly. You’re going to make an accident. = Kötü araba sürüyorsun. kaza yapacaksın. Örneklerde şimdiki zamanda yaşanan: (havanın soğuması, saat, çarpılan araba ) gibi olay ve durumlar bize gelecekte ne olacağına dair fikir veriyor 5- Was /Were Going to Geçmişte yapılması düşünülüp yapılmamış eylemleri ifade eder.. I was going to visit her. But I couldn’t find a taxi. = Onu ziyaret edecektim. Fakat taksi bulamadım. 6- Gana : Konuşma dilinde, özellikle Amerikan İngilizce’sinde “ganna”, going to yerine sıkça kullanılır. II- Ought To: Çekimsiz fiildir. Çünkü şimdiki zamanı ve perfect zaman kipi yoktur. Özne kim olursa olsun, her zaman ayni şekildedir. Eşlik ettiği fiil hangisiyse, onun mastarıyla beraber kullanılır. “Ought to” should modal fiilinin alternatifidir ve hemen hemen onunla ayni anlamı taşır. Ama yukarıda belirttiğimiz dizilim farkı vardır. Mesela, I should go = I ought to go = Gitmeliyim. You ought to stop smoking = You should stop smoking = Sigarayı bırakmalısın She ought to take an umbrella with her. = You should take an umbrella with you. . III- dare ve daren’t Cesaret etmek, cüret etmek anlamındadır. İnançsızlık veya antipati, zıtlık tereddüt, bir dereceye kadar korku bildirir She daren't do it. = Yapmaya cesaret edemez. How dare you talk to me his way?= Ne cüretle benle böyle konuşabilirsin? Dare you challenge him? = Ona meydan okumaya cesaret edermisin? b) Sadece I daresay yapısı ile, olasılık I daresay you are tired. = Sanırım yorgunsun. III- had better Tercih, tavsiye ve uyarı bildirir, ; olsa iyi olur, daha iyi olur, iyisimi… şeklinde bir anlamlar verir. Aslında modal fiillerin karakteristiğini gösterir. Şöyle ki; üçüncü tekil şahısta “s” takısı almaz, diğer modalarla zincirleme olarak cümlede kullanılmaz. Ancak, “ better “ kelimesi onu modal benzeri yapar. We had better get up early. = Erk(tercih)en kalksak daha iyi olur.(tavsiye) I’d better go = Gitsem iyi olacak. You’d better watch your words. = Sözlerine dikkat etsen iyi olur. (Uyarı) Hadn't we better start right away ? = Hemen başlamamız iyi olmaz mı? ? You had better shut up = Çeneni kapasan iyi olur.(Uyarı) IV- Used To Geçmişte alışkanlık gereği, mutaden yapılan hareketleri ve durumları ifade eder. I used to smoke when I was at university. = Üniversitedeyken sigara içerdim. Bu cümlede, söyleyenin şu anda sigara içmediği anlamı gizlidir. Ayrıca genelde “used to” yapısı “but ile geçiş yapar. I udes to run very fast, but now I can’t even walk = Çok hızlı koşardım, ama şimdi yürüyemiyorum bile. I did not use to smoke. (Eskiden sigara içmezdim.) Did you use to smoke? (Sigara içmez miydin?) He used to gamble, but now he dosen’t. (O kumar oynardı, ama şimdi oynamaz.) Did you use to play basketball? = Basketbol oynar mıydın? My mother didn’t use to watch T.V, but now she does. = Annem T.V izlemezdi ama şimdi izliyor. . I used to exercise regularly.= Düzenli olarak idman yapardım.(ama artık yapmıyorum) He used to work free-lance = Serbest iş yapardı. (Ama artık serbest çalışmıyor.) b) Olumsuz haliyle, geçmişte olmayıp sonradan edinilen alışkanlıkları ifade veya ima eder. - She didn't use to smoke.= (Önceleri) sigara içmezdi.= İma edilen, Şimdi içiyor - He never used to leave work early. = İşten asla erken ayrılmazdı. = İma edilen, erken ayrılıyor. şimdi Dikkat: “be used” = alışkın olmak, “get used” = ise alışkanlığı kazanmak, alışmak anlamlarını taşırlar ve yardımcı yüklem özellikleri yoktur. Bunlar “used to” ile karıştırılmamalıdır. Your students are making a lot of noise. = Öğrencileriniz çok gürültü yapıyor. Yanıt: I'm used to it.= Buna alışkınım. When I first came to Sakarya, everything seemed to me a little strange. Then I got used to living here.= Sakarya’ya ilk geldiğimde, her şey bana biraz tuhaf geliyordu. Sonra burada yaşamaya alıştım. To be used to = get used to = Alışmak, alışkanlık kazanmak Get used to her zaman kipine uyabildiğinden tercih edilmelidir. To be accustomed to ayni anlamdadır, ama daha seyrek olarak kullanılır. V- Need to Değişik kullanım şekilleri vardır. İngilizcede önemli bir fiildir. a) Normal fiiller gibi de kullanılabilir. Children need a balanced diet = Çocuklar dengeli bir diyete ihtiyaç duyarlar. I need you = Sana ihtiyacım var = Seni çok seviyorum. I badly need money = Paraya (çok) ihtiyacım var. He dosen’t need help = Onun yardıma ihtiyacı yok. b) Modal olarak, İngiliz İngilizce’sinde sıkça kullanılır. Üçüncü tekil sahısta “s” takısı alamaz. Do fiiliyle kombinasyona girmez. Yani, tam bir modal gibidir. You needn’t come tomorrow = Yarın gelmene gerek yok. She needn’t study so hard = O kadar sıkı çalışmasına gerek yok. She needn’t look after his cousin = Kuzenine bakmak zorunda değil. = Kuzenine bakmak gibi bir yükümlülüğü yok. c) Bazen ise, modal benzeri gibidir ve “do” fiilini gerektirir. Mesela, You don’t need to come. = Gelmene gerek yok. = senin için gelmek gerekli değil. Do we need to come over? Oraya gelmemize gerek var mı? d) Geçmiş zamanda kullanımı: He needn’t have talked so much = Bu kadar çok konuşmasına gerek yoktu. e) Dikkat: “ought to” ve “should” ile pratik bir ilşkisi vardır. Şöyle ki, need özellikle yüzyüze görüşmelerde, bu iki fiile göre daha yumuşak bir öneri ifadedir. Dolayısıyla, daha kibarca bir konuşma tarzıdır. VI- To be Able To Bir şeyi yapmaya muktedir olmak veya yetenekli olmak anlamını verir. “can” ve “could” modal fiillerin alternatifi ve benzeridir. Her zaman kipiyle kullanılır. a) I am able to modify the rules = Ben kuralları değiştirmeye muktedirim. Are you able to help them? = Onlara yardım etmeye muktedirmisin? b) Was able to ile Were able to, (...e bildi, …e bildiler, …e bildik)) geçmişte yapılmış bir tek olay için kullanılır. We were able to see each other. = Biz birbirimizi görebildik. He was able to recognize the dedad body. = Cesedi teşhis edebildi. c) Will Be Able To ....e bilecek, …e bilecekler, …ebileceğiz anlamındadır. normalde “be able to” present kullanımı da bir gelecek anlam da içermektedir. Bu nedenle “ will be able to” ifadesi gelecekte ilk kez yapılacak eylemleri ifade eder. After sixty lessons, I will be able to speak English. = Atmış dersten sonra İngilizce konuşabileceğim. VII- To be supposed to İngilizce’de bilhassa konuşma dilinde çok kullanılır. Beklenti veya hafif yükümlülük bildirir. Yükümlülük bildiren kullanımında, “should” ve ought to “ fiillerine benzer. Geniş bir kullanım alanına sahiptir. Diğer modal benzerlerinden farklı olarak, modallarla ortak özellikleri yoktur. Bazı uzmanlara göre, yardımcı fiil benzeridir (semi auxillary), bazılarına göre ise, modal benzeridir.(semi modals) a) Görev bildirir. Bu tür kullanımda “should”’a anlam bakımından yaklaşır. You’re supposed to be at work in time = İşe zamanında gelmen gerekiyor (bekleniyor.) b) Genel inançları ifade eder. Vitamins are supposed to be good for health = Vitaminlerin sağlık için iyi olduğu düşünülür. c) Plan, program belirtir. The train is supposed to arrive at 3.oo o’clock = Trenin saat üçte gelmesi gerekir(bekleniyor). c) Yasak bildiriminde You are not supposed to talk aloud in class. = Sınıfta yüksek sesle konuşmaman gerekir(beklenir). VIII - To Be About To.. 1- Tanımlar ve Açıklama : Bir eylemi yapmak üzere olmak. Bu hareket bazen başka bir hareket tarafından kesintiye uğratılır. I'm just about to leave home. = Evden tam ayrılmak üzereyim. She is about to start her new job. = Yeni işine başlamak üzere. They were about to fight, when the policemen came. = Polisler geldiğinde kavga etmek üzereydiler. The aeroplane is about to take off. = Uçak kalkmak üzere IX- Would rather = would sooner: yeğlemek, tercih etmek anlamlarını taşır. I would rather die than do it. = Onu yapmaktansa ölmeyi tercih ederim. We would sooner sell than rent it. = Kiralamaktansa almayı tercih ederim. Dikkat Şaşırma!.. would rather = would sooner formundan sonra bir cümlecik gelirse, bu cümleciğin zamanı mutlaka basit geçmiş zaman (Simple Past) olur. Ama anlam şimdiki zamandır. I would rather (that) you stayed at home. = Evde kalmanı tercih ederim. I would sooner (that) my son became a doctor = Oğlumun doktor olmasını tercih ederim. |
İngilizce'de Zamanlar İngilizce'de Zamanlar Zaman bir nehirdir ve bu nehir; geçmişten, (past), şimdiye (now), şimdiden de geleceğe (future) doğru akar.Zamanın bu akışı içinde en önemli nokta doğallıkla yaşanan andır. İşte bu nedenle, “Present Continuous Tense” otomatikman en çok kullandığımız zaman olarak kendini hissettirir. Türkçe’de olduğu gibi, İngilizce lisanında da çeşitli Zaman kipleri (Tenses) kullanılır. Benim öğretim tarzım, grameri İngilizce derslerimizin doğal akışı içinde öğretmek olduğundan, şimdilik sadece bir tek zaman kipini ele alacağız. Ama bu derste inceleyeceğimiz zaman kipi, tüm zaman kipleri içinde en ağırlıklısı. Diğerlerini, ileriki derslerde ve uygun gördüğümüz zamanlama dahilinde sunacağız. Sırası gelmişken, Zaman kipleri (Tenses) konusunda bazı temel noktalara değinelim. Zaman kipleri, çok çeşitli olmakla beraber, 3 ana grup içinde tasnif edilirler. *Geçmiş Zaman kipleri(Past Tenses), *Şimdiki Zaman kipleri(Present Tenses) ve *Gelecek Zaman kipleri(Future Tenses) Bundan şu çıkarımı kolayca yapabiliriz ki, zaman kipleri bir hareketin(action) veya pozisyonun(status) “durumunu” belirtirler. Yani, bir aksiyon veya pozisyonun geçmiş, şimdiki zaman veya gelecek zamandan hangisinde yer aldığını gösterirler. Present Continuous Tense – Şimdiki Zaman Bunun Türkçe’deki karşılığı “Şimdiki Zaman”dır. Ancak bu deyim Türkçe’ye “devam eden hal” şeklinde çevrilebilir. Present: hal, durum, vaziyet, Continuous ise: sürekli, devamlı veya devam eden, süren gibi anlamlara sahiptir. Dolayısıyla, Present Continuous Tense = Devam eden(süren) hal, durum kipi denebilir. Zaman kipleri arasında en önemlisi kuşkusuz ki,“Present Continuous Tense”dir. Bu özelliği olan bir Zaman kipidir. Çünkü, yaşanan anı ve o anda yapılmakta olan hareketi veya içinde bulunulan durumu bildirir. Nitekim, I am walking (yürüyorum) derken, eş anlı olarak yürüme eylemini de yapıyoruz. Veya, I am tired (yorgunum) dediğimiz anda, gerçekten yorgunluk durumunu yaşıyoruz. Demek ki, bu zaman kipini süreklilik ifade eden fiillerle kullanmalıyız. Böylece, bir hareketin, bir olayın şimdi, tam bu anda cereyan ettiği fikrini ifade ederiz. Bundan dolayı, “Present Continuous Tense” cümleleri, sık sık “şimdi” kavramını belirten sözcüklerle beraber kullanılır. “Now”, “at themoment”, “right now”, “presently” gibi sözcükler cümlenin başına da, sonuna da konabilir. I am working now. (Şimdi çalışıyorum) At the moment, she is swimming. (O şu anda yüzüyor) Right now, she is flying (Tam şu an, o uçakta uçuyor) Presently, they are watching television. (Halen televizyon seyrediyorlar) resent Continuous tense, bir olay, hareket veya halin şu anda (now) yapıldığını veya mevcut olduğunu gösterdiği gibi, yapılmadığını veya mevcut olmadığını da bildirir. Örnek:I am not running now. (Şimdi koşmuyorum.) He is not happy now. (Şimdi mutlu değil) At the monent, they are not sleeping (Tam şu anda uyumuyorlar) |
Simple Present Tense Simple Present Tense Önce karışıklık yaratabilecek bir terminoloji meselesini halledelim. Simple Present Tense, isim tamlamasının dilimizdeki anlamı aslında basit(simple) şimdiki(present) zamandır(tense). Çünkü geçen derste de söylediğimiz gibi, present; şimdi, hal, durum demektir. Ancak biz Türkçe dilbilgisinde "simple present tense" ifadesinin karşılığı olarak, geniş zaman deyimini kullanırız. Buna mukabil, Türkçe gramerdeki “şimdiki zaman” kipiyle kastedilen İngilizce gramerdeki “present continuous tense” denilen zaman kipidir. Neden böyle? Diye sorarsanız, 1. dersimizde yazdıklarımı hatırlatırım. Türkçe ile İngilizce birbirinden çok farklı diller de onun için. Şimdi konuya geçelim. Simple Present Tense (geniş zaman) : Alışkanlık icabı yapılan ve (bu nedenle) sık veya seyrek olarak tekrarlanan eylemleri anlatmak amacıyla kullanılır. Present Continuous o anda yaptığımız hareketi gösterirken, simple present tense her zaman yaptıklarımızı, alışkanlıklarımızı, adetlerimizi anlatır. Bu zaman kipinin geniş bir kullanım alanı vardır. 1-Alışkanlıklar, Adetler I get up early: Ben erken kalkarım. She runs fast: O (bayan) hızlı koşar. We play tennis: Biz tenis oynarız. 2- Bilimsel ve genel gerçeklerin anlatımı Like polls repel each other: Benzer kutuplar birbirini iter. Water boils at 100 centigrade degree: Su 100 santigrad derecede kaynar. The world is round:Dünya yuvarlaktır. 3- Radyo ve televizyonda canlı yayınlarda, naklen maç anlatırken: Hakan scores another goal: Hakan bir gol daha attı (atıyor). Cemal Kamacı lands a good swing: Cemal Kamacı iyi bir kroşe çıkardı (çıkarıyor). 4- Tarihi olayları, efsaneleri anlatırken: Atatürk beats the enemy in Dardanelles: Atatürk, Çanakkale’de düşmanı yendi (yener). 5- Gazete, dergi başlıklarında: AKP wins the elections: AKP seçimi kazandı (kazanıyor). 6- Programa bağlanmış gelecekteki olayları anlatırken: The train leaves tomorrow morning: Tren yarın sabah kalkıyor(kalkacak). 7- Atasözlerinde: Exceptions prove the rule: İstisnalar kaideyi kanıtlar. 8- Here/There ile başlayan ve işte…….yor şeklindeki cümleler. Here comes your father: İşte baban geliyor. There goes my baby: İşte bebeğim gidiyor. Simple Present Tense – Geniş Zaman How do I get to Bulvar? Bulvara nasıl giderim? Simple Present Tense, yapısı gereği, bazı zaman bildiren sözcüklerle sıkça bir araya gelir. Gerçi, bu sözcükleri kullanmak şart değildir. Nitekim, yukarıdaki örneklerde gördüğünüz gibi, bu kelimeler olmadan da simple present tense cümlesi pekala kurulabilir. Ancak, söz konusu kelimeler kurulan cümlenin simple present tense (geniş zaman) özelliğini iyice belirgin hale getirir. Ayrıca, cümledeki aktiviteyi hangi sıklıkla yaptığımızı anlatmış oluruz. Örnekler: He always comes late: O (bay) daima geç gelir. Simple Present Tense (geniş zaman) ile en uyumlu sözcük, kuşkusuz ki, always(daima, her zaman) sözcüğüdür. Çünkü, present tense daima, her zaman yapılan eylemleri, yani alışkanlıkları gösterir. Always diğer zaman kipleriyle de kullanılan bir kelimedir. I never watch the television: Ben asla (hiçbir zaman) televizyon seyretmem. They usually travel by bus: Onlar genellikle otobüsle seyahat ederler. We generally work very hard: Biz genellikle çok sıkı çalışırız. I usually get up at 7 o’clock: Ben genellikle(mutaden) saat 7’de kalkarım. She swims everyday: O (bayan) her gün yüzer. I sometimes feel bad: Bazen kendimi kötü hissederim. I often visit my relatives: Ben sık sık akrabalarımı ziyaret ederim. Simple Present Tense’de Fiiller: Yukarıdaki örneklerde gördüğünüz gibi, simple present tense’de fiiller kök halindedir. Yani sözlükte yazıldıkları gibidir. Dolayısıyla, (olumlu) cümle kurmak çok kolaydır. Burada dikkat edilecek ufak bir nokta: he, she, it gibi 3. tekil şahıslarda fiilin sonuna “s” takısı gelir. I love her. Ben onu seviyorum. She loves me. O beni seviyor. They go. Onlar gidiyor. He goes. O gidiyor. İstisnalara Dikkat: Sonu; sh, ch, x ile biten fiiller 3. tekil şahıslarda “es” takısı alırlar. Örnekler: Finish – (He, she, it) finishes : Watch – (He,she, it) watches : Box - (He, she, it) boxes Negatif Cümleler: Negatif cümle oluşturmak için kök halindeki fiilin önüne “don’t” ve (sadece 3. tekil şahıslar için) “doesn’t” yardımcı fiili konur. Örnekler: I don’t like apples. Ben elma sevmem. We don’t want money. Biz para istemiyoruz. He doesn’t sing. O şarkı söylemez. Soru Cümleleri: Soru cümleleri de “do” ve (sadece 3.tekil şahıslar için) “does” yardımcı fiiliyle yapılır. Do you know the answer? Yanıtı biliyor musun? Does he speak English? İngilizce konuşur mu? Aşağıdaki Fiiller (istisnalar hariç) sadece “simple present tense” ile kullanılabilirler. See, smell, taste, hear, touch, feel, believe, forget, remember, know, mean, doubt, like, dislike, hate, prefer, wish, hope, want, care, love, detest, envy, loathe, cost, need, depend, contain, appear, seem, consist |
Present Perfect Continous Tense Bu zaman kipi; geçmişten başlayıp şimdiye kadar süren, ilerleyen aksiyon veya halleri açıklamaya yarar. Genellikle, bir olayın cereyan ettiği süreyi, müddeti (duration) vurgular. Bu nedenle, genellikle aktivitenin ne kadar zamandır devam etmekte olduğunu bildiren zaman edatlarıyla birlikte kullanılır. 1.Geçmişten bugüne kadar süren faaliyetler: Bir hareket geçmişte başlamış ve şu ana kadar devam etmiş ise, bu tense kullanılır. Mesela; for ten minutes (10 dakika süreyle), iki hafta için, üç haftalığına, since Monday (Pazartesiden bu yana) bu kiple kullanılabilir. Örnekler: I have been working in this company for 12 years. Bu şirkette 12 yıldır çalışıyorum (çalışmaktayım). We have been teaching at SAÜ since last year. Biz geçen yıldan beri SAÜ’de öğretiyoruz. 2.Şimdiye kadar veya konuşma anına kadar sürmüş olan mükerrer (tekrar eden) aksiyonlar: He has been calling me every day. O beni her gün arıyor.(aramakta.) We have been watching television. Biz televizyon seyrediyoruz(seyretmekteyiz). 3.Konuşmacının daha önceki bir hareketin doğurduğu durumdan şikayetçi olduğu veya bir tenkitte bulunduğu haller: Who has been talking? Kim konuşuyor (konuşmakta). I have been waiting for you all day. Bütün gün seni bekliyorum (beklemekteyim). 4.Geçici faaliyetleri anlatırken: Geçici (temporary) aksiyonlar ve devamlı yapılması zaten olanaksız hareketlerbu zaman kipinin doğal kullanım alanıdır.Örnekler: I have been living in this area for the last 5 months. He has been holding his breath for 2 minutes.İki dakikadır nefesini tutuyor. 5.Zamanı gösteren sözcükler olmadan: Bu zaman kipini süre, müddet belirtmeden kullanmak mümkündür. Böyle durumlarda, present perfect continous, az zaman önce, az önce anlamını getirir. Bu anlamı kuvvetlendirmek üzere de, genellikle cümlede Recently ve Lately sözcükleri yer alır. Örnek: Recently, they have been working so hard. Bu sıralarda çok sıkı çalışıyorlar. She has been eating a lot lately. Son zamanlarda çok yiyor. 6.Bu zaman kipi yapısı gereği; özellikle since, for ve ayrıca all day, all week gibi zaman gösteren kelimelerle sıkça birlikte kullanılır: He has been playing since morning. Sabahtan beri oynuyor(oynamakta) It has been snowing all day. Bütün gün boyunca kar yağıyor(yağmakta). 7.Bazı fiiller “ present perfect continous” ile kullanılamaz:Bunlar: like(beğenmek, sevmek) love(sevmek, çok beğenmek), know (bilmek), have(sahip olmak anlamında) Örnek : I have known him for years. Onu yıllardır tanıyorum(tanımaktayım). Doğru Fakat, I have been knowing him for years. Yanlış 8.Bu zaman kipi (istisnalar hariç), tüm fiillerin negatif hallerinde kullanılabilir. We haven’t been talking to each other for days. Birbirimizle günlerdir konuşmuyoruz. She has not been smoking since a year ago. Bir yıl öncesinden beri sigara içmiyor. Present Continous ile Present Perfect Continous Farkı: 2. derste gösterildiği gibi, Present Continous, tam o anda yapılan hareketi gösterir. Örneğin, I am talking now. Şimdi konuşuyorum. He is sleeping at the moment. Şu an uyuyor. Halbuki, present perfect continous, bir faaliyetin süresini, müddetini belirtir. Ayrıca, hareket geçmişte başlamıştır. Örneğin: I have been talking for two hours. İki saattir konuşuyorum. You have been waiting since morning. Sabahtan beri bekliyorsun. Present Perfect ile Present Perfect Continous Farkı: “Present Perfect Continous” bir hareketin devam etmekte olduğunu ve tekrarlandığını vurgular. Halbuki, present perfect kipinde bir hareket sadece bir kez veya belirli sayıda yapılmış ve tamamlanmıştır. Şayet bir aksiyonun sonucuna odaklanmak istiyorsak, “ present perfect” kullanırız. Ama süreç üzerine odaklanmak istersek, "present perfect continous" daha uygundur. Bu zaman kipindeki “continous”(devamlılık) unsuru statik olan değil, ilerleyen durumlara işaret eder. Present Perfect tamamlanmış aksiyonu ve onun bugünü, şimdiyi etkileyen sonuçlarını, Present Perfect Continous ise, hareketin müddetini açıklar. Sayı, miktar belirtilen tamamlanmış bir olay anlatılırken, “present perfect” kullanılır. Örnek : I have been reading a book. Bir kitap okuyorum(okumaktayım). Ama, I have read 40 pages of the book. Kitabın 40 sayfasını okudum. |
Present Perfect Tense İngilizce’yi öğrenenlerin anlamakta en çok güçlük çektiği tense budur. Ancak, bir gerçek var ki: Üst düzey, kaliteli bir İngilizce için Present Perfect zaman kipini öğrenmek ve kullanmak bir zorunluluktur. Present Perfect cümleler ilginç denebilecek bir biçime sahiptir.Şöyle ki, esas fiilin yanında, have ve 3. şahıslar için has yardımcı fiili de devreye girer. Esas fiil ise, 3. haliyle kullanılır ki buna "past participle" denir. Yani cümle yapısı şöyledir: Have/has + participle Önce örneklerle fiillerin 3. haline (participle ) bakalım. İleride fiillerin her üç halini gösteren geniş liste verebilirim. 1. hal2.hal3. hal görmek see saw seen gitmekgo went gone yazmak write wrotewritten yapma,etmekdo diddone Şimdi önemli bir hususu not edelim: Bir zaman kipinde söz konusu eylem veya durum olup bitmiş veya gelecekte olup, bitecek ise, simple sıfatını alır. Mesela, simple past tense (ileride görülecektir), geçmiş zamanda meydana gelmiş bir olayı veya hali gösterir. Bahsedilen eylem veya durum geçmişte ortaya çıkmış ve bitmiştir. Bugünü etkileyen veya şimdiye sarkan bir yönü yoktur. Mesela, Yesterday, I visited my father : Dün babamı ziyaret ettim. Buradaki zaman “simple past tense” dir ve bu cümle bize ziyaret eyleminin dün yapıldığını ve dün sona erdiğini gösterir. OIayın “şimdi” ile alakası yoktur. Simple future tense (gelecek zaman) için de ayni kural geçerlidir. Gelecek zaman içinde yapılacak bir eylem veya edinilecek hal, bir defalıktır. Eylem veya halin bugün ile ilgisi, bağlantısı olmayacaktır. Örneğin: She will travel to Ankara, tomorrow : O (bayan) yarın Ankaraya seyahat edecek. Cümlesinden anlıyoruz ki;bir kimse (bayan) yarın Ankara’ya seyahat edecek ve seyahat eylemini yarın bitirecektir. Fiilin bugüne ait bir etkisi veya bugünle herhangi bir bağlantısı yoktur. Halbuki, perfect içeren zaman kiplerinde durum farklıdır. Şimdi present perfect zaman kipini incelemeye geçebiliriz. 1- Geçmişte bilinmeyen, belirsiz bir zaman noktasında veya kesitinde yapılan aksiyonlar veya kazanılan statüler. Bazen bir olayın vuku bulduğunu , bir aksiyonun yapıldığını, veya yapılmadığını bir statü veya halin kazanıldığını veya kazanılmadığını ifade etmek önemlidir. Ama olayın veya halin "ne zaman" olduğu hiç önemli değildir. Örneğin: You have never been polite : Hiçbir zaman kibar olmadın Have you seen her? : Onu gördün mü? She has gone away : Uzaklara gitti. Görüldüğü gibi, olay veya durum geçmişte cereyan etmiştir. Ancak, ne zaman olduğu belli değildir. Olayın meydana geldiği an veya zaman kesiti konusunda belirsizlik vardır. Zaten ne zaman olduğu önemsizdir. Önemli olan hadisenin varlığıdır. 2- Geçmiş Deneyim Present Perfect ile geçmiş deneyimler anlatılır. Ayni zamanda geçmişte yaşanmamış deneyimler de bu zaman kipiyle anlatılır. Dikkat: Bu zaman kipi spesifik bir olayı anlatmakta kullanılamaz. Örnekler: I have been abroad many times : Yurt dışında çok kez bulundum.(Yurt dışı deneyimim olmuştur.) He has seen all kinds of women : O (bay) her türlü kadını gördü(görmüştür). (Kadınlar konusunda deneyim edinmiştir.) Have you been to an opera? : Operaya gittin mi? Veya Have you ever been to an opera? : Hiç operaya gittin mi? (Opera tecrüben oldu mu?) 3- Geçmişte meydana gelmiş, ama bugünü, etkileyen veya sonuçları şimdi ortaya çıkan olaylar. He has broken his leg : Ayağını kırdı.(Ayağı halen kırık) I have studied maths for long years : Uzun yıllar matematik çalıştım. (Açıkça değilse de, bugün iyi bir matematikçiyim iması var.) 4- Geçmiş Başarılar: Bireylerin ve insanlığın başarıları bu zaman kipiyle ifade edilir. Ancak, bunu yaparken, cümlede spesifik bir zaman yer almamalıdır. In the end, he has made it. : Sonunda başarılı oldu. Mankind has always progressed: İnsanlık daima ilerlemiştir. 5- Zaman İçinde Meydana Gelen Değişiklikler: She has grown to be a pretty girl. : Büyüyerek güzel bir kız oldu. Japan has become a super power. : Japonya süper bir güç oldu. 6- Bir olayı haber vermek için: There has been a fire. : Yangın çıktı. 7- Halen içinde bulunduğumuz zaman dilimindeki aksiyon ve haller. We have been very busy this year. : Bu yıl çok meşgulüz. (Bu yıl hala bitmedi) I have not met you this morning. : Bu sabah sana rastlamadım. (Zaman hala sabah) 8- Geçmişte tekrarlanan veya alışkanlık halindeki fiiller: He has always been honest. : O daima dürüst olmuştur. You have always protected me. : Beni daima korudun. Dikkat: Present perfecti, geçmişteki zaman noktası veya kesitini belirginleştiren aşağıdaki kelimelerle kullanmayın. Örnekler: Yesterday : dün, one day : bir gün 1846, 1996, 2002 gibi seneyi belirten sözcükler. Last Year, last month, last week : Geçen yıl, geçen ay, geçen hafta That Day, At that moment, that very moment : O gün, o anda, tam o anda When he was a teenager : O (bay) yeni yetmeyken, When I was in America : Ben Amerikadayken When I lived in London : Ben Londra’da yaşarken. Present Perfect, kipini olduğu gibi kullanabilirsiniz. Ancak bu zaman kipi aşağıdaki zaman zarf ve edatlarıyla çok sık birlikte kullanılır. For = ...dır .... For ve Since Cümlede geçen olayın öncesi ile ilişkisi kurar. Ayrıca, bahsedilen olayın etkisi konuşma anında devam etmektedir. For and Since’in kullanımında tereddüt edildiğinde, ikisi arasında şu şekilde ayırım yapabiliriz: Zaman uzunluğunu gösteren terimlerden önce: For uygundur. For 10 years : 10 yıl boyunca (için), Takvim veya saatte gösterilebilen geçmişteki bir başlangıç noktasından önce Since kullanılır. Since 2000 : 2000 yılından beri (bu yana) I have not seen my brother for ten years : Kardeşimi on yıldır görmedim(görmüyorum). I have studied French for five years. : Beş yıl Fransızca çalıştım. Since: ...den beri I have not met her since last year : Geçen yıldan beri ona rastlamadım. Yet: Daha, henüz. Olumsuz cümlelerde geçer. Eylemin öncesi ile ilgilidir. bir yandan da mevcut durumu anlatır. Yet cümlelerinde bitmesini beklediğimiz ancak, henüz bitmemiş faaliyetler vardır. Örnek: You have not finished your homework yet. : Ödevini henüz bitirmedin. Already: Halihazırda, .......mış bile He has achieved his goal already. : Hedefine ulaştı bile. I have already read three books. : Halihazırda üç kitap okudum(okumuş bulunuyorum). Recently, Lately : Son zamanlarda Recently, I have faced a lot of problems. : Son zamanlarda çok sorunla karşılaştım. He has not shown up lately. : Son zamanlarda ortalıkta görünmüyor. Never: Hayatında, hiç, Şu ana kadar. (Ever’ın olumsuz yapısıdır.) I have never seen anyone like him. : Hiçbir zaman(Asla) onun gibi birisini görmedim. Ever: Hayatında, hiç, şu ana kadar. Sıkça soru cümlelerinde kullanılır. Has she ever called you? : O (bayan) size hiç telefon etti mi? Bazen de anlama vurgu katmak için never ile birlikte kullanılır. I have never, ever badmouthed anybody. : Asla ve kata birisini kötülemedim. Just: Henüz, yeni, az önce, şimdi.(Çok kısa bir süre önce olan eylemleri anlatır.) He has just come. : Henüz (şimdi) geldi. So far, up until now, as yet: Şimdiye kadar, Şu an itibariyle She has not been succesfull so far. : Şu ana(şimdiye) kadar başarılı olamadı. Up until now, I have not hurt anybody. : Şimdiye kadar kimseyi incitmedim. We have not decided as yet : Şu an itibariyle(halen) karar vermedik. This is the first/second time….Bir aksiyonu kaçıncı kez yaptığımızı söylerken This is the first /second/third time we have visited them. : Bu onları birinci/ikinci/üçüncü kez ziyaret edişimiz. Süperlative( üstünlük) dereceleri ifade ederken… He is the best man I have ever seen. : O gördüğüm en iyi insandır. This is the worst contract I have signed. : Bu imzaladığım en kötü mukavele. 9- Present Perfect:Until, after, when, as soon as, once, by the time gibi zaman cümlecikleri ve the minute/the moment gibi ifadelerlebirlikte kullanılarak gelecekteki olaylara gönderme yapılmasını sağlar. Örnekler: I won’t sayanything untilI’ve seeen my lawyer. : Avukatımı görmedenbir şey söylemeyeceğim. He will be 24 by the time he hasfinished school. : Okulu bitirdiğinde 24 yaşında olacak. We will call the police the minute/moment we have seen the thief. : Hırsızı gördüğümüz dakikada/anda polisi, arayacağız. You’ll let me know as soon as you have heard the news. : Sonuçları alır almaz bana bilidireceksin. Theywillmake ajourney, after they have visited theirparents. : Ebeveynlerini ziyaret ettikten sonra, seyahate çıkacaklar. I will do my best when my boss has given me an order. : Patronum bana bir emir verdiğinde elimden geleni yapacağım. The children will rush to the garden, once when they have heard the bell. : Zili bir kez duyduktan sonra, çoçuklar bahçeye koşacaklar. |
Basit Geçmiş Zaman – Simple Past Tense Bu zaman kipi, geçmişte başlayıp biten ve ne zaman meydana geldiği tam olarak bilinen hareket ve olayları anlatmak için kullanılır. Gerçi, muhtelif kullanımları vardır. Ama hepsinin ortak özelliği olayların geçmişte başlamış ve bitmiş olmasıdır. Önemli bir özellik ise şudur. Özneye göre değişiklik göstermez; hep aynı şekli muhafaza eder. Örnek: I wrote, You wrote, he/she/it wrote, We wrote, You wrote, They wrote.= Ben yazdım, sen yazdın, o yazdı, biz yazdık, siz yazdınız, onlar yazdılar. 1- a) Şekil: Kural olarak olarak, basit geçmiş zaman fiil köküne “ed” eklenmesiyle oluşur. Ancak, bu husus sadece düzenli fiiller (regular verbs) için geçerlidir. Bu fiillere zayıf fiiller de (weak verbs) denir. Mesela, Walk= yürümek fiilinin köküdür: We walked to the station = İstasyona yürüdük. Visit= Ziyaret etmek fiilinin köküdür: He visited me yesterday. O dün beni ziyaret etti. Show = Göstermek fiilinin köküdür: I showed her my house. Ona evimi gösterdim. Kill= Öldürmek fiilinin köküdür: The dog killed the cat. = Köpek kediyi öldürdü Host = Ağırlamak, misafir etmek fiilinin köküdür. We hosted our visitors. = Misafirlerimizi ağırladık. Stop= Durmak, durdurmak fiilinin köküdür. The policeman stopped the traffic = Polis memuru trafiği durdurdu. Cost = mal olmak This car costed me dearly. = Bu araba bana pahalıya mal oldu. b)Dediğimiz gibi, yukarıdaki örnekler hep kurallı fiillere ait. Kuralsız fiillerde geçmiş zaman (adı üzerinde) kurala tabi olmaksızın meydana getirilir. Dolayısıyla, bunların geçmiş zaman hallerini (2. hal de denir) ezberlemekten başka çare yoktur. Ama bu sizi korkutmamalı. Çünkü İngilizceyi az çok bir süreklilikle kullanırsanız, kuralsız fiilleri kendiliğinizden öğrenirseniz. Örnekler: Bring= getirmek fiilinin kök halidir. They brought the treasury. = Hazineyi getirdiler. Make = Yapmak fiilinin kök halidir: She made a cake. = O bir kek yaptı. Spend = Para harcamak fiilinin kök halidir. His wife spent too much money the other day. = Karısı geçen gün çok para harcadı. Send = Göndermek fiilinin kök halidir. My friend sent me a postcard. = Arkadaşım bana posta kartı gönderdi. Başka Örnekler: Break = Kırmak She broke a cup.= Bir tabak kırdı. Begin = başlamak They began to study. = Çalışmaya başladılar. Like= beyenmek, sevmek We liked apples = Biz elma severdik. Have= sahip olmak You had a car. = Senin otomobilin vardı. Know = bilmek I knew her name. = Ben onun ismini bildim Try = gayret etmek, denemek He tried to be usefull. = O faydali olmaya çalıştı. Feel= Hissetmek I felt ill. = Kendimi hasta hissettim. Come= gelmek You came late. = Geç geldin. Sweep= süpürmek The servant swept the room. = Hizmetçi odayı süpürdü. Freeze: donmak The river froze last winter.= Nehir geçen kış dondu. Understand = anlamak She understood everything = O her şeyi anladı. c) Sonu “e” ile biten kurallı fiiller: sadece d takısı alır. Örnekler: smile: gülümsemek She smiled at me gently = Bana kibarca gülümsedi. Arrive: varmak He arrived home last night. = Eve dün vardı. Serve : servis yapmak, hizmet etmek The servant served the guests tea.= Hizmetçi konuklara çay servisi yaptı. Like : beyenmek, sevmek I liked oranges = Portakal severdim. Behave : davranmak, terbiyeli olmak He behaved very gently. = Çok kibar davrandı. d) “y” ile biten fiillerde y kalkar, “ied “ son ekiyle geçmiş zaman oluşturulur. Bury : gömmek, defnetmek The soldiers buried their dead friends. = Askerler ölen : arkadaşlarını defnettiler Study : çalışmak, incelemek Last week, we all studied French. = Geçen hafta hepimiz Fransızca çalıştık. Pay= ödemek He paid up all his debts. = Bütün borçlarını ödedi. Say= söylemek He said that he was so tired. = Çok yorgun olduğunu söyledi. marry= evlenmek He married a pretty girl. = Güzel bir kızla evlendi. 2- Negatif biçimi elde etmek için fiilin kök halinden önce, “did not” veya kısaca “didn’t” yardımcı fiili kullanılır, esas fiil mastar şeklindedir. I loved him. = Onu sevdim I didn’t love him. = Onu sevmedim. I walked home. = Eve yürüdüm. I didn’t walk home.= Onu sevmedim. I saw the light. = Işığı gördüm. I didn’t see the light. = Işığı görmedim. I needed him. = Ona ihtiyaç duydum. I didn’t need him = Ona ihtiyaç duymadım. He paid the bill. = O faturayı ödedi. He didn’t pay the bill = O faturayı ödemedi. I heard a noise = Bir gürültü duydum. I didn’t hear a noise. = Gürültü duymadım. They helped me. = Bana yardım ettiler They didn’t help me. = Bana yardım etmediler 3- Bazı fiillerin birinci, ikinci (ve üçüncü) halleri hep aynıdır. Cut = kesmek The worker cut his finger. = İşçi parmağını kesti. Put = koymak I put the book on the table. = Kitabı masanın üzerine koydum. Hurt: vurmak, can acıtmak His words hurt me badly. = Onun sözleri çok canımı acıttı. Hit : vurmak, dövmek The boxer hit his rival = Boksör rakibini dövdü. Spread= yayılmak, saçılmak Malaria soon spread all over the country. = Sıtma kısa zamanda tüm ülkeye yayıldı. Read = okumak She read many books. = O çok kitap okudu Dikkat : read her zaman kipinin yazılışında ayni şekli korur. Ama okunuşu farklıdır. I read = Okurum derken “riid” olarak okunur. I read = okudum derken “red” şeklinde okunur. 4- Soru şekli için de did veya didn’t yardımcı fiilinden yararlanılır. Dikkat: Bir soruya yanıt, sorunun kendisiyle ayni zaman kipinde olmalıdır. Mesela, soru geçmiş zamanda ise, yanıt da geçmiş (aşağıdaki örneklerde olduğu gibi) zamanda olmalıdır. 1. Olumlu sorular: The rice pudding tasted nice. = Sütlaç lezzetliydi. Did the rice pudding taste nice? Sütlaç lezzetli miydi? They ran fast = Hızlı koştular Did they run fast? Hizlı koştular mı? I rang the bell = Zili çaldım. Did I ring the bell? = Zili çaldımmı? He made it. = Başarılı oldu. Did he make it? = O, başarılı oldu mu? He climded the tree. = Ağaca tırmandı. Did he climb the tree? = Ağaca tırmandı mı? Ali fell on the ground. = Ali yere düştü. Did Ali fall on the ground? Ali yere düştü mü? She stood near you. = O senin yanında durdu. Did she stand near you? =O yanında durdu mu? He taught the boys English. = O çocuklara İngilizce öğretti. Did he teach the boys English? = O çocuklara İngilizce öğretti mi? Did you find your bag? = Çantanı buldunmu? No, I didn’t = Hayır bulmadım. Olumsuz Sorular: She came home yesterday = Dün eve geldi. Didn’t she come home yesterday? = Dün eve gelmedi mi? She was happy. = O mutluydu. Wasn’t she happy? O mutlu değilmiydi? I got you = Seni anladım. Didn’t you get me? Beni anlamadın mı? 5- Sorulara Yanıtlar : a- Tam yanıt gerektiren sorular:: What did he do? = Ne yaptı He wrote plays : Oyun yazdı. Where did he go? = Nereye gitti? He went back home = Eve geri döndü. Why did she cry? = Neden ağladı She cried because her mother was dead. = Annesi öldüğü için ağladı. Where did they go? = Nereye gittiler? They went to the station = İstasyona gittiler When did you last see your daughter? Kızını en son na zaman gördün? I last saw her four days ago. = Onu en son dört gün önce gördüm. When did this lesson begin? Bu ders ne zaman başladı? It began half an hour ago. Yarım saat once başladı. |
Basit Geçmiş Zaman – Simple Past Tense Bu zaman kipi, geçmişte başlayıp biten ve ne zaman meydana geldiği tam olarak bilinen hareket ve olayları anlatmak için kullanılır. Gerçi, muhtelif kullanımları vardır. Ama hepsinin ortak özelliği olayların geçmişte başlamış ve bitmiş olmasıdır. Önemli bir özellik ise şudur. Özneye göre değişiklik göstermez; hep aynı şekli muhafaza eder. Örnek: I wrote, You wrote, he/she/it wrote, We wrote, You wrote, They wrote.= Ben yazdım, sen yazdın, o yazdı, biz yazdık, siz yazdınız, onlar yazdılar. 1- a) Şekil: Kural olarak olarak, basit geçmiş zaman fiil köküne “ed” eklenmesiyle oluşur. Ancak, bu husus sadece düzenli fiiller (regular verbs) için geçerlidir. Bu fiillere zayıf fiiller de (weak verbs) denir. Mesela, Walk= yürümek fiilinin köküdür: We walked to the station = İstasyona yürüdük. Visit= Ziyaret etmek fiilinin köküdür: He visited me yesterday. O dün beni ziyaret etti. Show = Göstermek fiilinin köküdür: I showed her my house. Ona evimi gösterdim. Kill= Öldürmek fiilinin köküdür: The dog killed the cat. = Köpek kediyi öldürdü Host = Ağırlamak, misafir etmek fiilinin köküdür. We hosted our visitors. = Misafirlerimizi ağırladık. Stop= Durmak, durdurmak fiilinin köküdür. The policeman stopped the traffic = Polis memuru trafiği durdurdu. Cost = mal olmak This car costed me dearly. = Bu araba bana pahalıya mal oldu. b)Dediğimiz gibi, yukarıdaki örnekler hep kurallı fiillere ait. Kuralsız fiillerde geçmiş zaman (adı üzerinde) kurala tabi olmaksızın meydana getirilir. Dolayısıyla, bunların geçmiş zaman hallerini (2. hal de denir) ezberlemekten başka çare yoktur. Ama bu sizi korkutmamalı. Çünkü İngilizceyi az çok bir süreklilikle kullanırsanız, kuralsız fiilleri kendiliğinizden öğrenirseniz. Örnekler: Bring= getirmek fiilinin kök halidir. They brought the treasury. = Hazineyi getirdiler. Make = Yapmak fiilinin kök halidir: She made a cake. = O bir kek yaptı. Spend = Para harcamak fiilinin kök halidir. His wife spent too much money the other day. = Karısı geçen gün çok para harcadı. Send = Göndermek fiilinin kök halidir. My friend sent me a postcard. = Arkadaşım bana posta kartı gönderdi. Başka Örnekler: Break = Kırmak She broke a cup.= Bir tabak kırdı. Begin = başlamak They began to study. = Çalışmaya başladılar. Like= beyenmek, sevmek We liked apples = Biz elma severdik. Have= sahip olmak You had a car. = Senin otomobilin vardı. Know = bilmek I knew her name. = Ben onun ismini bildim Try = gayret etmek, denemek He tried to be usefull. = O faydali olmaya çalıştı. Feel= Hissetmek I felt ill. = Kendimi hasta hissettim. Come= gelmek You came late. = Geç geldin. Sweep= süpürmek The servant swept the room. = Hizmetçi odayı süpürdü. Freeze: donmak The river froze last winter.= Nehir geçen kış dondu. Understand = anlamak She understood everything = O her şeyi anladı. c) Sonu “e” ile biten kurallı fiiller: sadece d takısı alır. Örnekler: smile: gülümsemek She smiled at me gently = Bana kibarca gülümsedi. Arrive: varmak He arrived home last night. = Eve dün vardı. Serve : servis yapmak, hizmet etmek The servant served the guests tea.= Hizmetçi konuklara çay servisi yaptı. Like : beyenmek, sevmek I liked oranges = Portakal severdim. Behave : davranmak, terbiyeli olmak He behaved very gently. = Çok kibar davrandı. d) “y” ile biten fiillerde y kalkar, “ied “ son ekiyle geçmiş zaman oluşturulur. Bury : gömmek, defnetmek The soldiers buried their dead friends. = Askerler ölen : arkadaşlarını defnettiler Study : çalışmak, incelemek Last week, we all studied French. = Geçen hafta hepimiz Fransızca çalıştık. Pay= ödemek He paid up all his debts. = Bütün borçlarını ödedi. Say= söylemek He said that he was so tired. = Çok yorgun olduğunu söyledi. marry= evlenmek He married a pretty girl. = Güzel bir kızla evlendi. 2- Negatif biçimi elde etmek için fiilin kök halinden önce, “did not” veya kısaca “didn’t” yardımcı fiili kullanılır, esas fiil mastar şeklindedir. I loved him. = Onu sevdim I didn’t love him. = Onu sevmedim. I walked home. = Eve yürüdüm. I didn’t walk home.= Onu sevmedim. I saw the light. = Işığı gördüm. I didn’t see the light. = Işığı görmedim. I needed him. = Ona ihtiyaç duydum. I didn’t need him = Ona ihtiyaç duymadım. He paid the bill. = O faturayı ödedi. He didn’t pay the bill = O faturayı ödemedi. I heard a noise = Bir gürültü duydum. I didn’t hear a noise. = Gürültü duymadım. They helped me. = Bana yardım ettiler They didn’t help me. = Bana yardım etmediler 3- Bazı fiillerin birinci, ikinci (ve üçüncü) halleri hep aynıdır. Cut = kesmek The worker cut his finger. = İşçi parmağını kesti. Put = koymak I put the book on the table. = Kitabı masanın üzerine koydum. Hurt: vurmak, can acıtmak His words hurt me badly. = Onun sözleri çok canımı acıttı. Hit : vurmak, dövmek The boxer hit his rival = Boksör rakibini dövdü. Spread= yayılmak, saçılmak Malaria soon spread all over the country. = Sıtma kısa zamanda tüm ülkeye yayıldı. Read = okumak She read many books. = O çok kitap okudu Dikkat : read her zaman kipinin yazılışında ayni şekli korur. Ama okunuşu farklıdır. I read = Okurum derken “riid” olarak okunur. I read = okudum derken “red” şeklinde okunur. 4- Soru şekli için de did veya didn’t yardımcı fiilinden yararlanılır. Dikkat: Bir soruya yanıt, sorunun kendisiyle ayni zaman kipinde olmalıdır. Mesela, soru geçmiş zamanda ise, yanıt da geçmiş (aşağıdaki örneklerde olduğu gibi) zamanda olmalıdır. 1. Olumlu sorular: The rice pudding tasted nice. = Sütlaç lezzetliydi. Did the rice pudding taste nice? Sütlaç lezzetli miydi? They ran fast = Hızlı koştular Did they run fast? Hizlı koştular mı? I rang the bell = Zili çaldım. Did I ring the bell? = Zili çaldımmı? He made it. = Başarılı oldu. Did he make it? = O, başarılı oldu mu? He climded the tree. = Ağaca tırmandı. Did he climb the tree? = Ağaca tırmandı mı? Ali fell on the ground. = Ali yere düştü. Did Ali fall on the ground? Ali yere düştü mü? She stood near you. = O senin yanında durdu. Did she stand near you? =O yanında durdu mu? He taught the boys English. = O çocuklara İngilizce öğretti. Did he teach the boys English? = O çocuklara İngilizce öğretti mi? Did you find your bag? = Çantanı buldunmu? No, I didn’t = Hayır bulmadım. Olumsuz Sorular: She came home yesterday = Dün eve geldi. Didn’t she come home yesterday? = Dün eve gelmedi mi? She was happy. = O mutluydu. Wasn’t she happy? O mutlu değilmiydi? I got you = Seni anladım. Didn’t you get me? Beni anlamadın mı? 5- Sorulara Yanıtlar : a- Tam yanıt gerektiren sorular:: What did he do? = Ne yaptı He wrote plays : Oyun yazdı. Where did he go? = Nereye gitti? He went back home = Eve geri döndü. Why did she cry? = Neden ağladı She cried because her mother was dead. = Annesi öldüğü için ağladı. Where did they go? = Nereye gittiler? They went to the station = İstasyona gittiler When did you last see your daughter? Kızını en son na zaman gördün? I last saw her four days ago. = Onu en son dört gün önce gördüm. When did this lesson begin? Bu ders ne zaman başladı? It began half an hour ago. Yarım saat once başladı. |
Past Perfect : Mişli Geçmiş Latincedeki “plus quam perfectum” den gelir. Anlam olarak, perfect’den daha fazlası = more than perfect demektir. Past perfect tense, geçmişteki bir olaydan daha önce vukubulan başka bir geçmiş olayı anlatmakta kullanılır. Demek ki, the past perfect tense geçmişte bir eylemden önce tamamlanmış olan bir başka eylemi ifade eder. Örnekler: When I got to the garage, the repairman had fixed the car. = Garaja girdiğim de tamirci arabayı tamir ediyordu. My wife had left the house, when I arrived home. = Eve vardığımda eşim evden çıkmıştı. We had just sat down for breakfast, when the postman brought a letter.= Postacı mektubu getirdiğinde kahvaltı için masaya yeni oturmuştuk. I had just gone out of the elevator, when the electricity went out.= Elektrikler kesildiğinde asansörden yeni inmiştim. I was certain that I had never seen her before. = Onu daha önce görmediğimden emindim. When I got home yesterday, my sister had already cooked the dinner.= Dün eve gittiğimde kız kardeşim yemeği pişirmişti bile. When Sami was born, I had been a doctor for 10 years.= Sami doğduğunda, 10 senelik doktordum. I had read a lot about Turkey before I went there.= Türkiye’ye gitmeden önce orayla ilgili çok şey okumuştum. 1- Cümlede before ya da after kullanılıyor ise, hangi eylemin daha önce gerçekleştiği zaten belli olduğu için past perfect kullanımı gereksizdir. Bu cümlelerde past perfect yerine simple past kullanımı anlam farkına neden olmaz. After the meeting (had) finished, everybody went home.= Toplantı bittikten sonra herkes evine gitti. Jack (had) left before I got to the office.= Ofise geldiğimde Jack gitmişti. Before Mrs. Green went to bed, she had taken her sleeping pill. ( or “ took her sleeping pill) = Mrs. Green yatağa gitmeden önce uyku ilaçlarını almıştı. After the old man (had) died, the doctor came.= Yaşlı adam öldükten sonra doktor geldi. 2- By the Time kullanıldığı past perfect cümlelerde bir eylemin, geçmişte başka bir eylem gerçekleşmeden önce hali hazırda tamamlanmış olduğunu belirtmek için kullanılır. The hotel had just been robbed by the time the police arrived.= Polis geldiğinde otel daha yeni soyulmuştu. My son had already learnt how to read by the time he started the primary school. = Oğlum daha okula gitmeden, okumayı öğrenmişti. By the time we got to the cinema, the movie had already started.= Sinemaya gittiğimizde film çoktan başlamıştı. The meeting had already started by the time the vice- president came.= Başkan yardımcısı geldiğinde toplantı çoktan başlamıştı. By the time Ahmet arrived, we had already finished the work.= Ahmet geldiğinde çalışmayı çoktan bitirmiştik. The children had already eaten everything by the time we went into the kitchen.= Mutfağa girdiğimizde çocuklar herşeyi yemişlerdi. 3) Past perfect tense’de "after = sonra", "before = önce" ve "when = ..ken" zaman zarflarının kullanımı. Daha Önce Daha Sonra After I had drawn some money from my bank account, I took my girl-friend out to dinner. = Banka hesabımdan para çektikten sonra, kız arkadaşımı yemeğe götürdüm. I had drawn some money from my bank account, before I took my girl-friend out to dinner.= Kız arkadaşımı yemeğe götürmeden önce banka hesabımdan para çektim. I had just fallen asleep when the telephone rang.= telefon çaldığında henüz uykuya dalmıştım. Daha Sonra Daha Önce Before I took my girlfriend out to dinner, I had drawn some money from my bank account. = Kız arkadaşımı yemeğe götürmeden önce banka hesabımdan para çektim. I took my girlfriend out to dinner after I had drawn some money from my bank account. = Banka hesabımdan para çektikten sonra kız arkadaşımı yemeğe götürdüm. When the policemen came, the killer had already gone. = Polisler geldiğinde katil çoktan kaçmıştı. 4) Bir past tense cümle, reported speech (Dolaylı Anlatım) de kullanılırken “past perfect tense” yapısına dönüşür. Örnekler: Mehmet: “I saw my ex-wife.” = Eski eşimi gördüm Mehmet said that he had seen his ex wife. = Mehmet, eski eşini gördüğünü söyledi. Ömer: “I shot two lions in the forest”. = Ormanda iki aslan vurdum. Ömer said that he had shot two lions in the forest. = Ömer ormanda iki aslan vurduğunu söyledi. 5) Üçüncü tür “If condition” cümlelerinin alternatifi olarak past perfect kullanılır. Örnekler: If you had waited, he would have come. = Eğer beklemiş olsaydın, gelmiş olacaktı. Ya da He would have come had you waited ya da daha iyi bir tarz olarak, Had you waited, he would have come. Böylece if you had waited.. = Had you waited.. 6) Past Perfect Tense ile Kullanılan İfadeler Aşağıdaki zaman zarfları ile kurulan yapıların geçmiş ifadelerinde past perfect tense kullanılır. no sooner..than , hardly/scarcely/barely….. when , I’d rather , it was time , if only , I wish , if , as if . Emre had no sooner left the house than his mother cooked the cake. = Emre evden çıkar çıkmaz annesi keki pişirdi. PAST PERFECT CONTINUOUS 1) The past perfect continuous tense, present perfect continuous tense’e tekabül etmektedir. Ama buradabelirtilen zaman “şimdiden önce”dir. Burada daha çok süreç (proses) gözönüne alınmaktadır. Present perfect tense, şimdiki zamanla ilgilidir. Past perfect tense ise geçmişte bir nokta ile ilgilidir. 2) The past perfect continuous, iki öğeden oluşmaktadır: to be fiilinin past perfect hali(=had been) ve fiilin present participle (base+ing) hali. Örnekler : I had been swimming = Yüzmekteydim. He had been riding a bike = Bisiklet sürmekteydi. Had you been sleeping?= Uyumakta mıydın? They hadn’t been playing = Oyun oynamamaktaydılar. Had you been waiting long before the taxi arrived? = Taxi gelmeden önce çok mu beklemekteydin? We had been trying to open the door for five minutes when Jane found her key.=Jane anahtarı bulana kadar beş dakika boyunca kapıyı açmak için uğraşmaktaydık. It had been raining hardfor several hours and the streets were very wet.= Birkaç saat boyunca sağanak yağmur yağmaktaydı ve bütün caddeler ıslaktı. Her friends had been thinking of calling the police when she walked in.= İçeri girdiğinde, arkadaşları polisi aramayı düşünmekteydiler. 3) Past Continuous Tense ile Past Perfect Continuous Tense Arasındaki Fark: Past continuous tense, geçmişteki bir anlık fotoğraf görüntüsü gibi düşünülmektedir. Past perfect continuous tense ise geçmişte bir süre devam eden, akan olayları ifade etmede kullanılmaktadır. |
Basit Gelecek Zaman – Simple Future Tense Basit Gelecek Zaman – Simple Future Tense Basit gelecek zaman İngilizce’de temel olarak iki şekilde ifade edilir: Birisi “will” ile diğeri ise “ “be going to” iledir. Bu iki şekilden birini kullanmak bazen aynı kapıya çıkar, ama genel olarak ikisi birbirinden çok değişik anlamlar ifade eder. Bu farklılık önceleri çok soyut gibi görünebilir. Fakat zamanla ve alıştırma yaparak, farklılıkları anlamak ve kullanmak kolaylaşır. Will ve shall geleceği anlatmanın saf (pure) şekilleridir. 1- Her iki şekil de gelecekte spesifik bir zamana gönderme yapar. Hareket, gelecekte devam etmez. Bir kerelik aksiyondur. Geçmiş Şimdi Gelecek 2. a) Will ile gelecek zamanı göstermek için özneden sonra “will yardımcı fiiliyle esas fiilin kök hali kullanılır. Soru hariç, will modern İngilizcede her şahıs için çok yaygın olarak kullanılmaktadır. Örnekler: I will always support you = Seni daima destekleyeceğim. Where will you go after the lesson? = Dersten sonra nereye gideceksin? She will never believe her husband = O kocasına hiçbir zaman güvenmeyecek. I will soon learn English very well. = İngilizceyi yakında çok iyi öğreneceğim. Will the shops be open tomorrow? Dükkanlar yarın açık olacak mı? b) Will genellikle kısaltılır ki bu daha iyi bir İngilizce sayılır. You’ll remember these good days. = BU güzel günleri hatırlayacaksın. How’ll you get home? = Eve nasıl gideceksin? He’ll visit you in your office tomorrow.= Yarın sizi büronuzda ziyaret edecek. We’ll fight for our country = Ülkemiz için savaşacağız. Where’ll they go tomorrow evening? Yarın akşam nereye gidecekler? 3- İsteyerek yapılan (Gönüllü) bir hareket için will kullanılır. Will konuşmacının gönüllü olarak bir hareket veya davranışta bulunacağını gösterir. Bu hallerde, will yardımcı fiilini başka birisinin şikayetine veya yardım talebine yanıt olarak kullanırız. Ayrıca, başka birisinden yardım istediğimizde veya bizim için gönüllü olarak bir aksiyonda bulunmasını arzuladığımızda kullanabiliriz. Başkası için bir harekette bulunmayı reddettiğimiz zaman ise, “will not” veya “won’t” kullanırız. Örnekler: I will give you the information you need. =Gereksindiğin malumatı sana vereceğim. I won’t do all this work for you. = Bütün işleri sizin için ben yapmayacağım. You will not warn them again. = Onları bir daha ikaz etmeyeceksin. Will you help me carry this suitcase? = Bu bavulu taşımama yardım edermisin? I will do something about it. = Bu hususta bir şeyler yapacağım. 4. Will bir söz vermeyi, taahhüdü ifade eder. I’ll always love you. = Seni daima seveceğim. I’ll give you a call when I arrive = Vardığımda, seni telefonla arayacağım. I promise that I will never do it again. = Bir daha yapmayacağıma söz veririm. I’ll take care of it. = Ben icabına bakarım. 5- Will tahmin bildirir. Will gelecek hakkında tahminlerde kullanılır. Böyle cümlelerde, öznenin gelecekteki olaylar üzerinde pek kontrolü yoktur. Örnekler: The year 2008 will be very critical= 2008 yılı çok kritik olacak. Alex will be the biggest star in soccers. = Alex futbolun en büyük yıldızı olacak. . Turkey will be an international actor. = Türkiye uluslar arası aktör olacak. 6- Will somut gerçekleri ifade eder. One day we’ll all die. = Bir gün hepimiz öleceğiz. Our country will always survive = Ülkemiz daima yaşayacaktır. The sun will always rise. = Güneş daima doğacaktır. 7- Will beklentileri ifade eder. I’ll marry her sooner or later = Er veya geç onunla evleneceğim. She will be my wife = O benim karım olacak. We’ll all be doctors. = Hepimiz doktor olacağız. 8- Will now = from now on = from now onwards = Bundan böyle, artık anlamını taşır I will now leave this country. = Artık bu ülkeyi bırakacağım. He will now be more strict. = Bundan böyle daha sert olacaktır. You will now know me beter. = Artık beni daha iyi tanıyacaksın. They will now learn the truth. =Artık gerçeği öğrenecekler. 9- Will cümlesinde Zarfların Yeri Zaman zarflarının yerini doğru saptamak gerekir. Örnekler : He will never help you = Sana hiçbir zaman yardım etmeyecek. She will always be mine = Daima benim olacak. They will never come together = Hiçbir zaman bir araya gelmeyecekler. 10- Will ile shall ayırımı ''Will” ve “Shall”’in her ikisi de özel yardımcı fiildir(modal auxillary). Kural olarak saf gelecek zaman birinci tekil şahısta “shall” ile, diğer şahıslarda “will” ile ifade edilir. Ancak, çağdaş İngilizce’de tüm şahıslarda “will” kullanılabilir. Eski İngilizce’de shall, I ve we zamirlerinde will’in alternatifiydi. Ama artık özellikle Amerikan İngilizcesinde shall kullanımı giderek azalıyor. Bunun istisnası soru cümleleridir. Örnekler: When shall we meet again? = Tekrar ne zaman buluşacağız? Shall we go now? = Artık gidelim mi? Why shall I do this ? = Bunu neden yapacağım(yapayım)? 11- Will/Shall her ikisi de saf gelecek ifadesi olduğundan, herhangi bir kişinin irade ve eğilimine değil, dış çevreye bağımlıdır. Bu en ayırıcı özellikleridir. 12- “Shall” tavsiyeler, öneriler ve ikramlar için kullanılabilir. Shall I start reading? = Okumaya başlayayım mı? Shall we start the match? = Maça başlayalım mı? What shall do I now? = Şimdi ne yapayım. 13- Shall, will’e göre daha kişisel ve daha afakîdir. I shall ask everybody what this means = Bunun ne demek olduğunu herkese soracağım. You shan’t see me again. = Beni bir daha görmeyeceksin. I shall be there soon. = Yakında orada olacağım. 14- Will birinci tekil şahısta (I=ben) kullanıldığında kararlığı, shall, ikinci l şahısta(you=sen, siz) kullanıldığında zorlamayı ifade eder. Ancak, modern İngilizce’de, özellikle Amerikan İngilizce’de bu kural da kuvvet kaybediyor. I’ll accomplish this job whatever it takes. = Bedeli ne olursa olsun bu görevi başaracağım.(kararlılık) You shall do what I say. = Dediğimi yapacaksın. ( Zorlama) You shall all come to see me.= Hepiniz beni görmeye geleceksiniz (zorlama) Going To: Yazı ve konuşma dilinde geleceği ifade eden belki de en yaygın yoldur. Ama saf bir gelecek değildir. Geleceğin renkli bir anlatımını sağlar. Dikkat : “going to” istisnalar hariç, sadece tek cümleli yapılarda kullanılır. 1. “Going to” müsbet cümlelerde kullanılır ve yakın geleceği gösterir. Örnekler: I am going to see you soon. = Seni yakında göreceğim. She is going to meet her boss. = Patronuyla görüşecek. They are going to appear on TV. = Televizyona çıkacaklar. 2. Will/Shall’ den farklı olarak, “going to” kişisel eğilim ve niyetle ilgilidir. Dışsal faktörlere bağımlı değildir. Bu husus “going to” nun en önemli özelliğidir. Örnekler: He is going to sell his house. = Evini satacak They are going to make a meeting. = Toplantı yapacaklar. We’re going to be friends. = Arkadaş olacağız. She is going to make a big cake. = Büyük bir pasta yapacak. 3. Konuşanın aklında “going to” kesinlik ifade eder. I’m going to fire him. = Onu (mutlaka) işten atacağım. She is going to turn me down. = Beni (kesinlikle) reddedecek. You are going to regret for this. = Bunu yaptığına (mutlaka) pişman olacaksın. 4. “going to” eşyalarla, maddelerle ilgili olduğu zaman, tahmin veya kaçınılmaz duruma işaret eder. It’s going to rain. = Yağmur yağacak ; (bulutlardan belli) FB is going to be the champion = FB şampiyon olacak (Puan durumu öyle gösteriyor) She is going to have a baby. = Onun bir bebeği olacak. (Çünkü hamile) 5. Bazen daha önce alınmış bir kararı gösterir. I am going to change my school. = Okulumu değiştireceğim. He is going to change his job. = O işini değiştirecek. She is going to buy a new car. = O yeni bir otomobil alacak. |
22. Ders - Future Perfect Tense Maalesef, Türkçede bir karşılığı yoktur. Bu zaman kipi bir hareketin veya halin gelecekte başlayıp, gelecekteki bir zaman noktasında biteceğini veya geçmişte başlayıp belirli bir zaman noktasına kadar süreceğini gösterir. Her halükarda, aksiyon gelecek zamanda bitecektir, tamamlanacaktır. Dikkat: Bizi ilgilendiren hareketin belli tarihte bitecek olmasıdır, yoksa o tarihin kendisi değil. 1-Gelecekte başlayan hareket gelecekteki bir zaman noktasında biter.Geçmiş Şimdi Gelecek Buradaki fikir şudur: Gelecekte bir olay başka bir olaydan sonra vukubulacaktır. Veya bir olay gelecekteki spesifik bir tarihten önce olacaktır. Örnekler: By next October I will have graduated. = Gelecek Ekimde mezun olmuş olacağım. I am going to (= I will) have finished my work before five o’clock = Çalışmamı saat beşten önce bitirmiş olacağım. Will she have learned enough English before she moves to London? = Londraya taşınmadan önce yeterli İngilizce öğrenmiş olacakmı? She will have submitted a proposal by the time he resigns. = İstifa ettiği zaman bir öneri yapmış bulunacak. By next October he will have written his third book. = Gelecek Ekim itibariyle üçüncü kitabını yazmış olacak. They’ll have been married before coming summer. = Gelecek yazdan önce evlenmiş olacağız. She will have retired by the end of 2009. = 2009 sonu itibariyle emekliye ayrılmış olacak. You will have noticed how complicated the subject is when the lesson is over. = Ders bittiğinde konunun ne kadar karmaşık olduğunu anlayacaksınız. By the time he comes, the show will have started. = O geldiğinde şov başlamış olacak. Before you visit them, they will have left the country.= Sen onları ziyaret edene kadar, onlar ülkeyi terk etmiş olacaklar. I’ll have finished long before you get back = Sen gelmeden çok önce ben bitirmiş olacağım. I shall have done all the work while you are asleep. = Sen uyurken ben bütün işi yapmış olacağım. I shall have spent all my money by the end this week. = Ay sonuna kadar tüm paramı harcamış olacağım. 2- Geçmişten başlayıp, gelecekteki bir zaman noktasına kadar devam eden olay ve hareketler. Geçmiş Şimdi Gelecek Örnekler: I’ll have been in Sakarya for five years by the year 2008. =Sakarya’da 2008 yılı itibariyle 5 yıl yaşamış olacağım. She will have enjoyed her fifth year in her marriage by next month. = Bu ayın sonunda evliliğindeki beşinci yılını idrak etmiş olacak. Profiteers will have made lots of money before political conflicts in the country end. = Ülkede politik çatışmalar bitmeden fırsatçılar çok para kazanmış olacak. If we don’t stop him, he will have eaten and(drunk) drunken everything. = Onu durdurmazsak, her şeyi yemiş içmiş olacak. By the time I get to the age of fifty I will have visited all the countries.= Elli yaşıma geldiğimde bütün ülkeleri ziyaret etmiş olacağım. We shall have finished our exams in ten days. = On gün içind4e sınavlarımızı bitirmiş olacağız. They will have arrived in İstanbul within half an hour. = Yarım saat içinde İstanbul’a varmış olacaklar. They will have completed the construction in three years’ time = İnşaati 3 yıllık bir zaman içinde bitirecekler. 3-Olasılık veya varsayımı anlatır. Bu kullanımda gelecek zaman gösterilmez. It’s 9 o’clock my daughter will have come back from the party. = Saat dokuz. Kızım partiden dönmüş olmalı. Certainly she will have received a good mark. = Tabii ki, iyi bir not almış olacak(olmalı). The plane won’t have arrived yet. = Uçak henüz varmamış olacak(olmalı). The match won’t have started yet. = Maç henüz başlamamış olacak (olmalı) 4-Kavrayışımızı geliştirmek için bir karşılaştırma yapalım. a-Nasıl ki, present perfect şimdiki zamanla ilgilidir, ayni şekilde future perfect kipi de gelecekteki bir zamanla bağlantılıdır. Present Perfect: I have read many boks = Bir çok kitap okudum = Şimdi o kitapları biliyorum. Future Perfect I shall have read many boks = Çok kitap okumuş olacağım = Gelecekte o kitapları biliyor olacağım. Her iki zaman kipi beraber de kullanılabilir. He has been staying in this house for five years. By the end of this month he will have been stayed in this house for 7 years. = Bu evde beş yıldır yaşamakta( şimdi de bu evde yaşıyor). Bu ay sonu itibariyle bu evde yedi yıldır yaşamış olacak. b-Past Perfect Tense: geçmişte bir olaydan daha önce yaşanan başka bir olayı gösterir. He had left before I came. = Ben gelmeden önce o gitmişti. Veya After the manager had come everything was settled. = Yönetici geldikten sonra her şey yoluna girdi. Benzer şekilde future perfect kipi de gelecekte bir olayın başka bir olaydan önce veya belli bir zamandan önce meydana geldiğini gösterir. I shall have finished before the others even begin = Başkaları daha başlamadan ben bitirmiş olacağım. You will have come before 8 o’clock. = Saat sekizden önce gelmiş olacaksın. 5-Her üç perfect tense, yani Present Perfect, Past Perfect ve Future Perfect fiilin 3. haliyle kullanılır. Mesela, görmek fiili 1. hali = see 2. hali = saw 3. hali = seenPresent Perfect I have seen it. = Onu gördüydüm(gördüm) Past Perfect I had seen it= Onu görmüştüm Future Perfect: I will have seen it. = Onu görmüş olacağım. 6- Dikkat : Zaman cümleciklerinde (time clauses) geniş zaman (simple present) kullanılması bir kuraldır. Bu cümlelerde gelecek zaman kullanılmaz. Bu nedenle, hiçbir future kipinde olmadığı gibi, bu zaman kipi de when, while, before, after, by the time, as soon as, if, unless, zaman edatlarıyla kullanılamaz Future Perfect Continous Tense: Seyrek kullanılan bir zaman kipidir. Geçmiş zamanda başlayan ya da gelecekte başlayacak bir olayın gelecek zaman içinde belli bir zaman noktasına kadar devam edeceğini gösterir. Bu zaman kipinde aksiyon henüz bitmeyecektir, fakat belli bir aşamaya gelmiş olacaktır. Halbuki, future perfect tense bir aksiyonun veya halin gelecekte biteceğini gösterir. Örnekler: By the end of next year, we shall have been learning English for 8 years. = Bu yıl sonu itibariyle sekiz yıldır İngilizce öğreniyor olacağım. By next month I shall have been working in my present company for 10 years.= Gelecek ay itibariyle şimdiki şirketimde on yıldır çalışıyor olacağım. When this year is over they will have been living in Sakarya for 15 years. = Bu yıl bittiği zaman Sakarya’da 15 yıldır yaşıyor olacaklar. __________________ |
Başka Gelecek Zaman Kipleri = Other Forms of Future Tense a- Geçmişteki Gelecek – Future in The Past Aynen gelecek zamanda olduğu gibi geçmişteki gelecek ifade eden cümleler; “will” geçmiş zamanı olan “would” ve “going to” geçmiş zamanı olan “was/were going to” yardımcı fiilleri ile kurulur. Bu kipi, bizim göndermede bulunduğumuz geçmiş zaman noktasında hala meydana gelmemiş, oluşmamış bir aksiyon veya halden bahsetmek istediğimiz takdirde kullanırız. Dil biliminde geçmişteki gelecek kipine “mutlak göreceli zaman (absolute relative tense)” denir. Konuşmacı, geçmişte bir zaman noktasında bulunur ve onun bahsettiği zamana göre, sözkonusu aksiyon veya hal gelecekte vukubulur. Yani bu kipte geçmişte yaşanan üç farklı zaman vardır. 1- Kip gelecekteki bir zaman noktasına refere eder, 2- Refere ettiği geleceğe göre hareket geçmiştedir. 3- Ama her ikisi de konuşmacının içinde bulunduğu zamana göre geçmiş zamandadır. Bu vesileyle öğrenelim ki, zaman kipleri zaman içinde ileri geri hareket edebilrler. Gelecekteki geçmiş buna örnektir. Örnekler: I knew you would help your friend = Arkadaşına yardım edeceğini biliyordum. She understood that I wouldn’t marry her. = Onunla evlenmeyeceğimi anladı. Geçmişteki Geleceği Bildirir: Geçmiş Şimdi Gelecek Geçmişteki gelecek bize şu fikri açıklar; konuşan, geçmiş zaman içinde gelecekte bir aksiyon veya hal olacağını düşünmüştür. Ama söyleyenin haklı olup olmaması önemli değildir. Geçmişteki gelecek “basit gelecek zaman” ile aynı kuralları takip eder.Şöyle ki; ”Would” gönüllülüğü ve taahhüdü bildirir. “was going to” ise plan ifade eder. Ayrıca, her iki şekil de, gelecekle ilgili tahminler için kullanılır. Örnekler: I told you that he would make it.= Sana onun başarılı olacağını söyledim. She felt that something strange would happen. = Acaip bir şey olacağını hissetti. We had a feeling that we were going to loose the contest. = İçimizde müsabakayı kaybedeceğimize dair bir duygu vardı. He promised that he would come every Sunday = Her Pazar geleceği sözünü verdi. Ahmet went to war, he would never return. = Ahmet harbe gitti. Artık hiç dönmeyecekti. If everything went okay, there would be a party = Herşey düzgün gitseydi parti yapılacaktı. If everyone behaved, there would be no conflict. = Şayet herkes terbiyeli davransaydı, hiç çatışma çıkmazdı. When I met her, she was going to marry with someone. = Ona rastladığımda, birisiyle evlenecekti. He was put in prison where he would live until death = Hapse girdi ki, orada ölene kadar yaşayacaktı. Hatırla!! : Her gelecek zamanla ilgili kipte olduğu gibi, when, while, as soon as, before, by the time, after, if, unless gibi zaman edatlarıyla birlikte kullanılamaz. Bu edatları kullanmak istiyorsanız, basit geçmiş zaman –simple past tense- cümlesi kurmanız gerekir. Örnekler: I told him that when he arrived we would out together. = Ona geldiğinde beraber dışarı çıkacağımızı söyledim. Ama şu cümle yanlıştır. I told him when he would arrive, we would go out together. b- Gelecekteki Gelecek – Future in Future Bu zaman kipinde gelecekte yer alan iki aksiyon veya hal vardır. Biri diğerine göre gelecekte daha ileri bir zaman noktasında yaşanır. Örnekler: He will be about to leave. = Ayrılmak üzere olacak. The two countries will be on the verge of a war. = İki ülke bir harbin eşiğinde olacaklar. We’ll be in process of constructing the dam. = Barajı inşa etmek ameliyesi içinde olacağız. Fikir Jimnastiği Future Perfect Tense için halen Türkçe bir karşılık bulunmadı. Sizce bu zaman kipi dilimize en doğru nasıl çevrilebilir? Mesela: Future Perfect Tense = Gelecekteki Geçmiş Zaman = Gelecekteki Mişli Geçmiş = Gelecekte Bitmiş Olay Bir örnekle hatırla : I shall have been dead by that time = O zaman itibariyle ben ölmüş olacağım. |
İngilizce’de Zaman Kipleri ( Tenses) - Toparlama İlk önce zaman kipi ne demektir? Bunu irdeleyelim ve sorunun yanıtına zaman kavramını inceleyerek başlayalım. Konunun uzmanlarına gore; zaman bir işin, bir oluşun, bir kılışın gerçekleşme sürecidir. Zaman, belleğimizin yarattığı, başı ve sonu olmayan soyut bir süreçdir. Aslında zaman diye insandan bağımsız nesnel bir gerçeklik yoktur. Kanta gore, insan belleği iki olmazsa olmaz görüye sahip. Bunlardan birisi, yer diğeri ise zamandır. İnsanın tüm algıları bu iki görü üzerine kuruludur ve bunlar olmadan algının gerçekleşebilmesi olanaksızdır. Bizler, her zaman şeyleri bir yerde ve zamanda algılarız. Kısacası, Kantta, görü olarak kabul edilen bu apriori(kendiliğinden) durumların kendinde gerçeklikler yoktur.Tüm kipleriyle birlikte zamansal durumlar sadece yaşamsal denileni düzenlemek için uydurulmuş öykünme sözlerdir Sadece deyimsel anlamları vardır. Bunun ötesinde gerçek sayılacak anlamları yoktur. Bu açıklamanın zorunlu neticesi şunu gösteriyor ki, zaman kavramı bizatihi bir gerçek değildir; zaman sadece olayların bağıl bir fonksiyonudur. Bir dili anlayabilmek için, içinde kullanılan kelimelerin öncelikle bağlamını ortaya koymak gerekir. Gramer açısından zaman ise, bizim olayın gerçekleşme sürecini algılama ve yansıtma biçimimizdir. Bunun tartışılmaz kanıtı, farklı dillerde farklı zamanların olmasıdır. (BOZKURT 1995: 204) Tüm zaman kiplerinde, temel vurgu şimdiye dairdir ve şimdi bu noktada pozitif referanstır. Geçmiş ve gelecek ise, bu "pozifif referans" kaynaklı "soyutlama durumlarıdır. Present(şimdi) deyimi, diğer zaman kiplerine göre daha sahici(reel) gibi görünür. Çünkü konuşan veya yazanın(utterance) tam söylediği andaki bir icraat veya durumu ifade eder. Halbuki geçmiş, artık deneyim dışıdır ve sadece kişinin hafızasında yaşar. Gelecek ise, deneyimi değil, olsa olsa deneyim ihtimalni vurgular. Oysaki, deneyimler, yani yaşantılar hep şimdi diye adlandırdığımız zaman diliminde cereyan eder. Zaten geçmişi ve geleceği yaratan da şimdi olarak adlandırılan zaman dilimindeki yaşantılar ve durumlardır. Öte yandan, geçmiş ve gelecek bağlamlarından izole olarak, şimdiyi ele-aldığımızda, şimdi denilen deyim dahi bulanıklaşır. Daha şimdi der demez, şimdi, şimdi olmaktan çıkmıştır, işte bu durum, simgesel zaman düzleminin zaafiyetini de ortaya koyar. Bir işin, halin, kılışın gerçekleşmek için iki şeye ihtiyacı vardır. Bunlardan biri zaman, diğeri hareketi yapacak olandır. Geçmiş, şimdi, gelecek, dün, bugün, yarın vs. gibi zaman ekleri zamanı biraz da olsa somut hale getirir. Zaman, zaman sözcükleriyle biraz daha netleştirilir, darlaştırılır. Zaman edatları, hareketin veya halin sözün söylendiği ana yakınlığı veya uzaklığı hakkında fakir verir. Büyük zaman dilimleri içinde daha küçük başka kesitler vardır. Dil, hangi zaman ekleriyle zaman bildiren hangi sözcüklerin kullanılacağını belirler. Örneğin : Biraz once, demin, dün, gece, sabahleyin, üç saat boyunca, bir ay Iki sene evvel vs. gibi. Eyleme(= deneyim=yaşantı) gelince, hareketlerimiz eninde sonunda üç temel fiilde birleşir. Bunlar 1-to be = olmak 2-to do = yapmak ve 3-have = sahip olmak fiilleridir. Gerçekten de konuşur veya yazarken, 1-ya bir şey olmaktan bahsederiz. Mesela: I am getting old. = Yaşlanıyorum(yaşlı oluyorum). veya 2-bir şey yapmaktan bahsederiz. Mesela: I am doing my job.= İşimi yapıyorum. 3-Yahut da bir şeye sahip olmaktan bahsederiz. Mesela:I have a big house. = Büyük bir evim var. Bir de yukarıdakileri ya şimdiki zamanla, ya geçmiş zamanla ya da gelecek zaman arasında irtibat kurarız. İşte eylemlerin hangi zamanla (time) ne tür bir ilişki içine gireceğini,kendinde ne tür bir değişiklik olacağını yorumlama ve belirleme işlemine “TENSE”- KİP- denir. Fuat Bozkurt’a göre: Kip eylemde konuşan veya yazanın tavrını yansıtan bir anlatım inceliğidir. Kişisel duygular, niyet, istek kiple yansıtılır. Kip olayın hangi ortamda geliştiğini bildirir. Kiple zaman kavramını birbirine karıştırmamak gerekir. Kip demek zaman demek değildir. Kip, zamanın üstünde bir kavramdır. Her zamanda kip bulunur, ama her kipte zaman bulunmaz. 1- Olay zamanı 2- Olay süresi ve 3- Konuşma(veya yazma) zamanı 4- Tipik olarak tense seçimini etkileyen üç faktörün varlığı kabul edilir. Geçen derslerde incelediğimiz present = şimdi, past = geçmiş ve future = gelecek kavramları bize olduğumuz (to be), yaptığımız (to do) ve sahip olduğumuz (to have) fiillerin zamanını (time) bildirir. Böylece past, present ya da future zamanlı eylemler kendi karakterlerine ve ifade etmek istedikleri duruma göre o zamanla bir ilişki içine girerler. Buna gramerde aspect = görünüm denir. Fiiller zamanla ilişkilerini göstermek için, kendilerini değiştirirler. Mesela: present (şimdiki zaman) kipinde go fiili, (I go home = Ben eve gidiyorum(giderim)), past, (geçmişte) değişerek went haline gelir. She went home = O eve gitti. Yahut da bu ilişkiyi göstermek için yardımcı fiil kullanırlar. Mesela: I will travel to İstanbul. = İstanbul’a seyahat edeceğim. Cümlesinde “will” yardımcı fiil olarak görev yapar. Böylece, biz onların hangi zaman (time) ile ne tür (simple, continous, perfect) bir ilişkileri olduğunu kestiririz. İngilizcede: iki adet tense : Present, Past ve iki adet gramatik aspect : perfect ve progressive vardır. ”Tense” yakınlık (present) ya da uzaklık (past) ifade eder; bu sadece zaman (time) la değil aynı zamanda olanakla (possibility) ve durumla (status) da bağıntılıdır Gramatik aspect ise kullanıcının bir olaya bakışının dışsal (perfect) veya içsel (progressive) olup olmadığını gösterir. BU arada fiillerin özellikleri de önem taşır. 1- Çekimli fiiller (Finite verbs): a- Herhangi bir gramatik aspect almayabilir. ( Simple present, Simple past) b- Perfect aspect alabilir. (Present perfect, past perfect) c-Progressive aspect alabilir, (örn. Present continous, Past continous ) c-Ya da her iki aspecti birden alabilirler, (örn. Present perfect continous, past perfect continous) Fakat, bu fiiller ancak “tense”( kip) ile yaşama geçebilirler. 2- Lexical aspect (Sözcüksel anlam) Fiilerin anlamları can alıcı bir önem taşır. Sözcüklerin anlam ve kullanışları açısından fiiller genel olarak iki kategoriye ayrılır: a) Stative (durağan): be, like, live vs. , She is a good doctor. = O iyi bir doktordur. b)Dinamik 1-Punctual(bir noktadan ibaret): hit, kick,punch He punched his opponent badly. = Rakibini çok dövdü. c) Durative (süreklilik belirten) : learn, walk, write vs. I am walking in the rain. = Yağmurda yürüyorum. Bu gramer ve anlamsal görünümler anlam nüansları meydana getirir. 3- Afakilik (Subjektivity) Bir olayın gerçek zamanı ve süresi tense ve aspect seçimini dikte ettirmez. Seçim genellikle kullanıcının odaklanmak istediği zaman (time) noktasına daha fazla bağlıdır ve bu yüzden de büyük ölçüde sübjektiftir, kişiseldir ve bağlam-duyarlı bir durum oluşturmaktadır. İngilizce’de Kipler: Bazı dilbilimcileri İngilizce’de; şimdiki zaman = present tense ve geçmiş zamandan=past tense oluşan sadece iki zaman kipi olduğunu sürer. Çünkü sadece bu iki kipin kendine göre fiil şekli vardır. Mesela, see, saw gibi. Halbuki, gelecek zaman kipi yardımcı fiiller “will/shall”- kullanmak suretiyle oluşturulur. Gelecek zaman ve diğer kipler şimdiki zaman ve geçmiş zamanın adeta birer alt versiyonudur, müstakil kipler sayılmazlar. Biz genel uygulamaya uyarak, kipleri present, past, future diye üç grupta incelemeye devam edeceğiz. Fiil zamanları, yani kipler bir kültürde kullanılan zaman konseptlerini gösterir. İşte zaamanlar bir kültürel mesele olduğundan; bir başka kültürün ürünü olan başka bir dildeki kipleri anlamak oldukça zordur. Dikkat : Daha önceki dersleimizde ve bu derste anlattığımız kiplerle ilgili çok sayıda istisna vardır. Ancak, bunlarla baş etmenin yolu da temel kuralları öğrenmekten geçer İngilizce’de üç ana kip bulunur. Simple(basit), continous(sürekli, devam eden) ve perfect (gelecek). Bunların her birinin de present(şişmdiki zamanlar), past(geçmiş) ve future(gelecek) halleri vardır. Basit Zamanlar = belirsiz görünüm = simple tenses = indefinite aspect. Basit zamanda hareket, olay veya halin bitip bitmediği belirtilmez, veya cümlenin anlamı bakımından bunlara önem verilmez. Basit zaman kipi, yinelenen, adet halinde yapılan aksiyon, olay veya koşullar için de kullanılır. Örnekler: Simple Past Tense = Basit Geçmiş Zaman I came = Geldim. : Gelirim Gelme hareketi ne zaman başladı, ne zaman bitti, bu önemli değil. Simple Present Tense = Basit Geniş Zaman I come = Gelirim : Gelme hareketi ne zaman başlar ne zaman biter, bu önemli değil. Simple Future Tense = Basit Gelecek Zaman I will come : Gelme hareketi ne zaman başlayacak, ne zaman bitecek, bu önemli değil. Perfect Tenses -Perfect ne demektir? Perfect; tamamlanmış, bitmiş, bitirilmiş, halledilmiş anlamlarına sahiptir. Genellikle geçmişle bağlantılıdır. Ama bunun önemli istisnaları vardır. Bu kelimenin kökü Latince’ye ve Yunanca’ya dayanır ve tamamlık perfectus = (completeness) olarak tercüme edilir. Aristo bir kitabında, perfect kavramına üç anlam veya tek bir anlamın üç gölgesi olarak anlamlar vermiştir. Buna göre perfect aşağıdaki anlamları taşır : 1- Tamam olan, yani gerekli tüm parçaları, bölümleri içeren. 2- O kadar iyi ki, bundan daha iyisi olamaz. 3- Amacına ulaşmış olan. Botanik biliminde, şayet bir organizma cinsel üremeyi kendi içinde yapabiliyorsa, ona “perfect” denir. Yapamıyorsa, imperfect olarak deyimlendirilir Mesele, hem dişi hem erkek organlarına sahip çiçekler, “perfect” denir. Sadece,erkek veya sadece dişi organları bulunan çiçek ise imperfect olur. Imperfect :Sürekli, bitmeyen, , halledilmeyen demektir. İkincil derecede geçmişi ifade eder. Bu nedenle perfect zaman kiplerine ayni zamanda, tamamlanmış veya bitmiş (completed = finished) kipler denir. Progressive(Continous) Zaman Kipleri : Bunlara tamamlanmamış kipler de(incomplete) denir. Bir hareketin şimdi, geçmişte veya gelecekte devam eden özelliğini belirtirler. Şimdi bazı önemli zaman kiplerini tekrar gözden geçirelim. 1. Present Tenses: Şimdiki Zamanlar:a) Simple Present Tense: Geniş Zaman Çok önemli ve çok yaygın olarak kullanılan bir zaman kipidir. Türkçedeki karşılığı geniş zamandır. Fiilin kök halini kullanır. Sadece 3. tekil şahısta fiil kökünün sonuna “s” takısı eklenir. Geniş zamanı, şimdiyi, geçmişi, geleceği gösterebilen tek kiptir. 1- Değişmeyen, yinelenen veya birden çok kez yaşanan olayları ifade eder. Bu hareket veya durum sadece şimdilerde meydana gelir. Ayrıca, yaygın bir gerçeği de temsil edebilir. Yani, konuşan veya yazanın, konuşurken veya yazarken sözkonusu aksiyon veya halin cereyan ediyor olması şart değildir. Mesela, It rains a lot in Sakarya = Sakarya’da çok yağmur yağar Cümlesi genel bir gerçekliği açıklar. Ama, mutlaka bu sözün söylendiği anda yağmur yağıyor anlamı taşımaz. Bu zaman kipi tabiat veya insanlar tarafından programlanan olayları açıklar. Örnekler: Soccer league starts on June. = Futbol ligi Haziranda başlar. Water boils at 100 degrees centigrade. Su, 100 santigrad derecede kaynar. The sun sets in the evening. = Güneş akşamleyin batar. 2- İlginçtir ki, present tense kipi özellikle arrive=varmak, come=gelmek, leave = terk etmek, ayrılmak gibi fiillerle bazen gelecek izlenimi de yaratabilir. My father comes tomorrow = Babam yarın geliyor(gelecek), The plane arrives in two hours. = Uçak iki sat içinde varacak. The train leaves at 3.oo o’clock= Tren saat üçte kalkıyor. 3- Geniş zaman ile enstantene şimdiki an izlenimi verilebilir. Örnek: Watch FB now: they defeat the other team without much effort. = Şimdi FB’yi seyredin, rakibi fazla zorlanmadan yeniyorlar. " 4- - Present kipi geçmiş zamana işaret etmek için de kullanılabilir. Buna bazen, hayali veya tarihi geçmiş denir. Örnek: I was watching the TV when, all ofa a sudden, in comes a pretty girl. = Televizyon seyrediyordum ki, birdenbire içeriye güzel bir kız giriyor (girdi). 5- İletişime ait sözlerle, present tense geçmiş bir aksiyonu gösterebilir: Örnek: Leyla tells met hat she took her husband to the dentist. = Leyla bana kocasını dişçiye götürdüğünğü söylüyor. b) Present (Continous) Progressive Tense . Süren şimdiki zaman Konuşmacının (utterer) tam konuştuğu veya yazdığı an devam eden aksiyon veya halleri bildirir. Bu kip to be fiilini (am,is,are) fiil köküne “ing” eklemek suretiyle kullanılır. İng. Son eki, tam söylendiği veya yazıldığı anda, bir şeyin fiilen olduğunu veya sürdüğünü gösterir Vurgu, aksiyonun, koşulun veya olayın devam etme özelliği üzerinedir. Örnekler: I’m examining the reports (right now). =. (Tam şu anda) raporları inceliyorum. She is running now. = O şimdi koşuyor. Bu kip, bir plan veya bir yerden, bir koşuldan başka bir yere veya koşula doğru hareketleri gösteren fiillerle, gelecekte bir aksiyon olacağını gösterebilir. Örnek: She is arriving in half an hour. = Yarım saat içinde varıyor. My family is moving to Ankara this winter. = Ailem bu kış Ankara’ya taşınıyor. Dikkat : Present Continous ne zaman şimdiyi, ne zaman geleceği gösterir.? Bunu zaman ifade eden sözcülerden anlayacağız. The spring is passing too quickly. = Bahar çok çabuk geçiyor. I am coming over there soon. = Oraya hemen geleceğim. She is leaving tomorrow. = Yarın ayrılıyor. c) Present Perfect Tense : Bazen dili geçmiş zaman olarak adlandırılır. İngilizceyi ana dili olarak değil, yabancı dil olarak öğrenen talebenin kavramakta zorluk çektiği bir zaman kipidir. Bu kip, bir aksiyonun geçmişte tamamlandığını veya bittiğini veya geçmişte başlayıp geleceğe kadar uzandığını gösterir. Aksiyon geçmişte belirsiz, bilinmeyen bir zamanda olmuş, bitmiş veya tamamlanmıştır yahut geçmişte belirsiz bir zamanda başlayıp, şimdiki zamanda devam etmektedir. Örnekler : I have been Rome = Roma’da bulundum. = geçmişte belirsiz bir zaman önce yaptığım bir hareket. I have allready read ten pages of the book. = Kitabın on sayfasını okudum bile. = Ama hala okumaya devam ediyorum. Bu kip genellikle geçmiş zamanla karıştırılır. İkisi arasnda tercih yaparken, cümlede geçen ve fiile eşlik eden zarfa bakmak gerekir. Geçmiş, bitmiş bir zaman dilimi sözkonusu ise, past tense kullanılmalıdır. I slept all night (yesterday) = bütün gece(veya dün) uyudum. She worked all day. = Bütün gün çalıştı. Geçmişte başlayıp, bugüne kadar uzanan zarflar ile present perfect tercih edilmelidir. I haven’t met her lately. = Son zamanlarda ona rastlamadım. Today, this month, for two hours vs. gibi zaman belirleyici zarflar her iki zaman kipiyle de kullanılabilir. I didn’t see anyone today. = I haven’t seen anyone today. Yakın bir geçmilşe ait raporlama yaparken veya ilan ederken, present perfect daha uygundur. The General Manager has announced record profits for the year 2006. = Genel Müdür 2006 yılı için rekor karlar ilan etti. Ama uzak geçmişe ait ve bitmiş, tamamklanmış olaylar hakkında açıklamalarda simple past kullanımı yaygındır. Atatürk addressed the nation on the radio. = Atatürk radyoda ulusa seslendi. Dikkat : Present Perfect göreceli olarak, daha elastiktir; bugüne kadar uzanabilir veya bugünkü duruma az veya çok etkisi olabilir. Simple Past = Basit Geçmiş ise göreceli olarak daha belirli, daha kesindir Mesela, He has worked hard for finals. = Finallere çok çalıştı. Çalışma geçmişte yapılmış ama etkisi bugüne kadar gelmiştir. İki fiil arasına “just” kelimesi konulduğunda, bu çok az zaman önce bir olayın meydana geldiğini gösterir. They have just come. = Henüz (daha yeni) geldiler. Şayet cümlenin sonuna “yet” konursa, bir şeyin olduğunu veya çok yakında olacağını bekliyorsunuz demektir. Amerikalı ve Kanadalılar present perfect yerine simple past kullanırlar. Buna mukabil, present perfect: İngiliz İngilizcesinde, resmi yazışma ve konuşmalarda ve bir şeyin gerçekliğini vurgulamak istediğimizde kullanılır. d) Present Perfect Progressive (Continous) Bu zaman kipinde, aksiyon geçmişte başlamış olup, halen sürmektedir ve gelecektede devam edebilir. I’ve been waiting for two hours. = İki saattir beklemekteyim. = Beklemeye iki saat önce başladım, hala bekliyorum ve belki bundan sonra da beklemeye devam edeceğim. Bu kip sık sık, çok yaklın geçmişi gösteren “just” ile beraber kullanılır. 2. The Past Tenses: geçmiş zamanlar a) Simple Past Tense: Basit Geçmiş Zaman Geçmişte başlayıp, geçmişte biten olay, aksiyon veya halleri belirtir. Konuşan veya yazana göre, aksiyon geçmişte yapılmıştır.Zaman peryodu kesindir, bitmiştir. We travelled to Madrid last summer. I worked for that company for two years. b) Past Progressive Tense Başka bir aksiyon meydana geldiğinde devam etmekte, olmakta, cereyan etmekte olan geçmiş bir noktadaki aksiyonu anlatır. The president was delivering a speech, when the protesters started to shout. = Nümayisçiler bağırmaya başladığında Başkan nutuk çekiyordu. Bu kip tamamlanmamış bir aksiyonu anlatabilir. She was sitting on an arm- chair, when the baby began to cry. = Bebek ağlamaya başladığı zaman, o koltukta oturuyordu. c) Past Perfect Tense: Mişli Geçmiş Zaman Geçmişte başk bir olaydan önce yaşanan bir olayı anlatır. d) Past Perfect Progressive (Continous) 19.derse bakınız. 4. Future Tenses: gelecek zamanlar a)Simple Future Tense 20. derese bakınız. b) Future Progressive(Continous ) Tense 21. derse bakınız. c) Future Perfect Tense d) Future Perfect Progressive 22. derse bakınız. |
Koşullu Cümleler Koşullu Cümleler Türkçede “eğer…. ise ” sözcükleri ile kullandığımız koşul cümlelerine “if clauses” denir . Teknik olarak, if cümleleri zarf kipidir = subjunctive mood. Bu cümlelerin bir adı koşullu cümlelerdir. = Conditional Clauses. Bundan kastedilen, bir olayın ortaya çıkması, bir hareketin yapılabilmesi, bir halin meydana gelebilmesi için bir koşulun gerekliliğidir. Koşullu cümlelerdeki koşul, bir şeyin olabilmesi, yapılabilmesi için başka bir hareket veya halin gerçekleşmesi zorunluluktur. Koşullu cümleler neden bildirilen cümleciklerle ilgilidir. Gerçek olabilecek veya olmayacak bir olayın sonucunu anlatırlar. Şartlı cümlelerin hepsi, iki bölümden oluşur. a) if ile başlayan cümle ki diğer cümlede anlatılanın ortaya çıkması için gerekli olan koşulu belirler; koşul cümlesidir. b) if ile başlayan cümledeki koşulun yerine gelmesi veya getirilmesi halinde yapılacak hareketi veya yaşanacak hali ifade eder. Diğer bir deyimle, sonucu anlatır. Bu nedenle, ana cümle veya sonuç cümlesi ( main clause = result clause) olarak adlandırılır. Bu cümlelerin bazen birisi, bazen öbürü önce yazılır veya sonra yazılır. Her iki halde de anlam aynıdır, değişmez. Ancak, if içeren cümleyle başlarsak, bu cümleden sonra virgül koymamız gerekir. İngilizce’de if = eğer, şayet ile esasen 3 çeşit fikir beyan edilebilir. Bunların arasında 1. ve 3. tür if cümleleri çok daha önemlidir. 1- Birinci koşullu cümleler = The first conditional : gerçek olasılık Cümle yapısı şöyle oluşturulur. İf …..(simple past = geniş zaman) + will + fiilin kök hali Eğer belirli bir koşul yerine getirilirse veya gelirse, bir şey yapılacaktır veya olacaktır. Bu arada sözkonusu hareketin yapılması veya halin yaşanması mümkündür, ihtimal dahilindedir, olanaksızlık sözkonusu değildir. Örnekler: She will come if you invite her. =Davet edersen o gelecektir. We’ll all get wet if it rains. = Eğer yağmur yağarsa hepimiz ıslanacağız. I’ll help you if I can. = Elimden gelirse sana(size) yardım edeceğim. If he comes he’ll see you. = Şayet gelirse seni görecektir. You will hurt yourself if you are not carefull. = Dikkat etmezsen kendini yaralayacaksın. Will you come to me if I need you? = Sana ihtiyacım olursa, gelecekmisin? We are going to play football if it stops raining. = Eğer yağmur durursa futbol oynayacağız. İf you deserve it I’ll give it to you. = Eğer hak edersen, onu sana vereceğim. I shall see you if I have time. = Vaktim olursa seni göreceğim. You will get into trouble if you go on like this. = Böyle gidersen başın belaya girecek. If she can play the violen I will play the piano. = O viyol çalabilirse ben piyano çalacağım. Gördüğünüz gibi; -ana cümleler(main clause) hep gelecek zaman- simple future tense kipinde, - if(eğer) cümleler = yancümle ise; simple present tense –basit şimdiki zaman kipindedir. Birinci tür koşullu cümleler içinde aşağıdaki yapılara da rastlanır. If I am entitiled for a holiday , I will be swimming in Bodrum next summer.= Tatil yapmaya hak kazanırsam, gelecek yaz Bodrum’da yüzüyor olacağım. If I start right now, I will have completed this job in June next year. := Hemen şimdi başlarsam, bu görevi önümüzdeki yıl haziranda bitirmiş olacağım. If I get a scholarship, I am going to study at Sakarya Universty. := Burs alırsam Sakarya Üniversitesinde okuyacağım. If I have enough time, I will be visiting my parents. := Eğer yeterli vaktim olursa ailemi ziyaret ediyor olacağım. If you are nice to me, I will be nice to you. = Sen bana güzel davranırsan, ben de sana güzel davranırım. 2-İkinci Tür Koşullu Cümleler : Second Conditional : Unreal Past = Gerçek Olmayan (Hayali) Geçmiş Mevcut olduğunu varsaydığımız veya hayal ettiğimiz bir koşulun muhtemel sonucunu ifade ederiz. Olay şu anda olmuyor, ama olsaydı muhtemel sonuçlarını görebiliyorum. Şuna dikkat edilmeli ki; zaman kipi past tense=geçmiş zaman olmasına rağmen anlam itibariyle şimdiki zaman = present tense veya gelecek zaman =future tense kastedilir. Birinci türden en belirleyici farkı, ikinci tür hayali durumlar ve olaylardan bahseder. Cümle yapısı şöyle meydana getirilir: a)If …..(Past Simple Tense=Basit Geçmiş Zamanda bir Cümle) + Would + Fiilin Çekimsiz Hali b) To be fiilinin past continous zaman kipindeki birinci ve üçüncü tekil şahıs biçimi olan was, were olur. Örnekler: If I were a rich man I would marry a princess.= Zengin olsaydım bir prensesle evlenirdim. (Ama zengin değilim, ve prensesle evlenmem olanaksız.) If she were my wife I would be very happy. = O benim eşim olsaydı çok mutlu olurdum. ( O eşim değil, dolayısıyla çok mutlu değilim.) We would reply if we could. = Elimizden gelseydi karşılık verirdik. I would be pleased if you came = Gelseydin memnun olacaktım. She would come if you waited. = Bekleseydin gelecekti. If he invited me, I would go. = Eğer beni davet etseydi, giderdim. Merve would do it if she wanted to. = Merve isteseydi onu yapardı. I wouldn’t do it if I were you. = Senin yerinde olsaydım bunu yapmazdım. If he wanted me o help him why didn’t he say so? = Madem ona yardımcı olmamı istedi neden söylemedi? You would catch the plane if you left earlier. = Erken ayrılsaydın uçağı yakalardın. If I had enough money I would buy a computer. = Yeterli param olsaydı bir bilgisayar satın alırdım. If your prices were competitive we would place an order. = Eğer fiyatlarınız rekabetçi olsaydı sipariş verecektik. Şimdiki zamana ait koşullu cümleler de yapılabilir(Present Unreal) Bunlar da hayalidir. Örnekler: If you went to the station now, you would catch the train = İstasyona şimdi gitseniz treni yakalarsınız. (Ama gitmezsiniz, dolayısıyla treni yakalayamazsınız.) If I saw her today, I’d give her good news. = Onu bugün görürsem, kendisine iyi haberlerim var. (Ama onu bugün görmem, bu nedenle de iyi haberleri veremem.) Gelecek Zamana ait cümleler de yapılabilir (Future Unreal) Bunlar da hayalidir. Örnek: If she arrived in time tomorrow, she would be welcomed. = Yarın zamanında varırsa, iyi ağırlanacaktır(ağırlanır). Ama zamanında varamayacak, böylece ağırlanmayacaktır. İkinci türde aşağıdaki yapılara da rastlanır. If you listened to me becarefuly you wouldn’t be dealing with rubbish now.= Eğer beni dikkatle dinleseydin şimdi saçmalıklarla uğraşıyor olmazdın. If I could afford a car, I might (could) buy a Mustang. = Eğer yeterli mali gücüm olsaydı, bir Mustang alabilirdim. If I didn’t need money so urgently, I wouldn’t have to work at such an environment.= Eğer paraya acil ihtiyacım olmasaydı, böyle bir ortamda çalışmak zorunda olmazdım. If I were to decide to marry someone, I would certainly ask the opinion of my parents. = Eğer birisiyle evlenmeye karar verseydim, mutlaka ailemin fikrini alırdım. You were so careless if you went out without a sweeter. = Kazaksız dışarıya çıktıysan çok dikkatsizsin. 2-Üçüncü Tür Koşullu Cümleler : Third Conditional Sentences Üçüncü türde geçmiş zaman ‘olmuş olsaydı’ sözleriyle ifade edebileceğimiz hareket, durum ve olaylar için kullanılır. Koşul; hayalidir, gerçek dışıdır. Geriye dönüp söz konusu koşulu yaratmak olanaksızdır. Gerçekleşmesi olanaksız koşulları ifade eden cümlelerdir. Biz koşulun gerçekleşmediğini çok iyi biliyoruz. Ama sonucu hayal ediyoruz. Zaten bu cümlelerde geçmiş zaman ve mişli geçmiş zaman kullanılması da hayali bir şeyden bahsedildiğini gösterir. Cümle yapısını oluşturmak için: If …..(Past Perfect Tense = Mişli Geçmiş:kullanılır) + would have + fiilin 3. hali Örnekler: I would have come if you had called me. = Bana telefon etmiş olsaydın, gelmiş olurdum. If you hadn’t told me I would never have known. = Eğer bana anlatmamış olsaydın, ben hiçbir zaman biliyor olmazdım. If she had fallen into sea, she would have been drown. = Denize düşmüş olsaydı boğulmuş olacaktı. It would have been better if nobody had come. = Kimse gelmemiş olsaydı daha iyi olmuş olacaktı. If you had gone to the party, you would have met her. = Eğer partiye gitmiş olsaydın, ona rastlamış olacaktın. If I had had a high salary, I would have been living my own life. = Eğer yüksek bir maaşım olmuş olsaydı, kendi hayatımı yaşamakta oluyor olacaktım. 3-Unless anlam bakımından if not’a yakındır. Ama tamamen aynı anlama gelmez. Unless İkaz anlamı taşır içinde geçtiği cümle olumlu bile olsa yine de uyarı mahiyetindedir. Türkçedeki karşılığı: olmadıkça, gerçekleşmedikçe veya oldukça, gerçekleştiği sürece…. gibidir. You will make an accident if you are not careful = Dikkatli olmazsan kaza yapacaksın. = ( Öyleyse dikkatli ol.) You will make an accident unless you are careful. = Dikkatli olmadığın takdirde kaza yapacaksın. = Öyleyse, en iyisi dikkatli olman. Örnekler: You won’t speak good English unless you go to England. İngiltere’ye gitmediğin takdirde iyi İngilizce konuşmayacaksın. I shan’t talk to her unless she talks to me. = O benimle konuşmadığı takdirde ben onunla konuşmayacağım. Unless you apologize I won’t forgive you. = Özür dilemediğin takdirde seni affetmeyeceğim. She won’t pass the exams unless she works harder. = Daha sıkı çalışmadığı takdirde sınavları geçemeyecek. You won’t be rich unless you are lucky. = Şanslı olmadığın takdirde zengin olamayaksın. 4-Koşullu Cümlelerin Başka Türleri: Yukarıda anlattığımız 3 tür koşullu cümleler dışında başka türler de vardır. Ama sakın unutmayın koşullu cümleler demek esas olarak yukarıda anlattığımız üç türdedir. Diğerleri kesinlikle ayni derecede önemli değildir. Neden -Sonuç Bildiren Cümleler Bilimsel bir zaruret olarak gerçeği, veya genel gerçekleri ifade eden cümlelerdir. Bazı gramer kitaplarında 4. tür koşullu cümle veya sıfır koşullu ümleler = Zero Conditional olarak anlatılır. Bize göre, 4. tür diye bir şey yoktur. If it rains, the ground becomes wet. = Yağmur yağarsa toprak ıslanır. İf you eat too much, you put up weight. = Çok yersen kilo alırsın. Water boils if it is heated at a high temperature. = Eğer yüksek bir derecede ısıtılırsa, su kaynar. If it snows, the animals can’t feed. = Eğer kar yağarsa, hayvanlar beslenemez. If it rains, the ground becomes wet. = Yağmur yağarsa toprak ıslanır. İf you eat too much, you put up weight. = Çok yersen kilo alırsın. Karşı Tarafın Onayı İstenen Kibar İfade Biçimleri : Bu durumda if sözcüğünden sonra will veya would kullanılır. If you will wait a moment, I’ll arrange everything. Şayet biraz beklerseniz, her şeyi ayarlayacağım. If you would help me in this matter, I shall be very gratefull. = Bu meselede bana yardım ederseniz, çok minnettar kalacağım. 5-Bu konuda biraz ileri düzeydeki noktaları da öğrenelim. Yukarıda gördüğünüz gibi, 2. ve 3. tür koşullu cümleler imkansızı varsayarak kurgulanır. Basit Geçmiş Zaman cümlesi gerçek olamayanı(unreal past) veya temenni edileni (wished for) ifade eder. Past Perfect Tense (mişli geçmiş) teki ise, varsayım veya temenni bütünüyle geçmişe aittir. Hayali geçmiş ile ilgili olup, geçmiş zaman kipleriyle kurulan başka ifade şekilleri de vardır ve bunları öğrenmek lisanımızı geliştirir. Örnekler: I wish I knew the answer. = Keşke yanıtı bilseydim. It’s (high) time) we left this place. = Burayı terketmemizin tam zamanıdır. It’s high time you had a shave. = Traş olmanın zamanı geldi. I’d rather you kept quiet. = Sessiz kalmanı yeğlerim. Would to Got you were a better student.= Daha iyi bir talebe olmanı Tanrı’dan dilerim. Suppose you did everything wrongly. = Farzet ki, her şeyi yanlış yaptın. It seems as if he could do nothing without the help of others. = Öyle görünüyor ki, başkalarının yardımı olmadan hiçbir şey yapamaz. Only if; sonucun ancak tek bir koşulda değişeceğini vurgular. Burada ‘Only’ = ‘ancak’, veya benzeri bir anlama karşılık gelir. I will give you a good mark, only if you promise to work harder.=Sana ancak daha çok çalışacağına söz verirsen iyi not vereceğim. Only if you behave properly, will I permit you to stay. = Ancak düzgün davrandıgın takdirde kalmana müsade edeceğim. (Dikkat: Only if; yan cümle başına geldiği takdirde, ana cümle devrik olur.) Provided that veya providing that = Olduğu / olmadığı takdirde… You can get this job provided that the manager wants it. = Müdür istediği takdirde bu işi alabilirsin. As long as veya so long as = …….. olduğun veya yaptığın takdirde The shareholders never complain about the activities of the company as long as (= so long as) the company makes money. = Sermayedarlar şirket para kazandığı müddetçe şirket faaliyetleri hakkında hiç şikayet etmezler. Even if = ……olsa bile Bahsedilen koşul gerçekleşmese dahi sonucun değişmeyeceğini ifade eder. Yani bir hareket yapılsa da yapılamasa da ya da bir hal ortaya çıksa da çıkmasa da veya bunlara rağmen sonuç değişmeyecektir. Even if she did her best to convince her husband, she couldn’t prevent a divorce= Kocasını ikna etmek için elinden gelen her şeyi yaptığı halde boşanmayı engelleyemedi. 7- if ile when cümlelerin farkı. Şayet koşul gelecekte maddeten olanaklı, ihtimal dahilinde bir hareket veya hal ise, o takdirde “if” kullanılır. Ama eğer koşul kesin ise o takdirde “ when” kullanılır. İf you visit me, I will give you some Money. = Eğer beni ziyaret edersen, sana para vereceğim. When you visit me I will give you some money. = Beni ziyaret ettiğinde sana para vereceğim. If you don’t stop talking, I will put you out. = Eğer konuşmayı kesmezsen, seni dışarıya atacağım. When you stop talking I will start the lesson. = Konuşmayı kestiğinde derse başlayacağım. |
Active and Passive Voice = Etken ve Edilgen Çatı Active and Passive Voice = Etken ve Edilgen Çatı İngiliz gramerinde özne fiilin ajanı veya aktörü, icracısı olduğunda bu cümleye aktif (active voice) denir. Buna karşılık, özne fiilin hedefi, maruz kalanı ise cümleye pasif (passive voice) denir. Aktif cümlelerde özne (subject) hareketi yapan, aksiyonu icra eden, performansı gösteren kimse veya şeydir. Bu tip cümlelerde, söyleyen veya yazan açısından asıl önemli olan hareketi yapan kimsedir. Böylece, bir cümlenin aktif(etken) veya pasif(edilgen) oluşu, fiilin açıkladığı aksiyon veya hal ile, bu fiilin özne, nesne gibi katılımcıları arasındaki ilişkiyi gösterir. Mesela, The dog ate the bone. = Köpek kemiği yedi. Cümlesinde ate = yedi (eat = yemek fiilinin geçmiş zaman hali) aktif (etken) fiildir. Fakat, The bone was eaten by the dog. = Kemik köpek tarafından yendi. Cümlesindeki “ was eaten” pasiftir. Pasif cümlelerde, özne üzerine hareketin yapıldığı, harekete maruz kalan, alıcı mevkiinde kalan yani pasif durumdaki kimse veya şeydir. Pasif çatılı cümleler oluşturmak için zorunlu olarak, bazı kelimeler ilave edilir. Dolayısıyla, anlaması daha zordur. Hele fazlaca kullanıldığında pasif cümleler bir yazıyı sıkıcı, düz bir yazı haline getirir. Aktif cümleler ise, daha akıcıdır ve pasif cümleye göre anlaşılması daha kolaydır. Ayrıca, anlatımda daha direkt bir yol olduğundan, yazarlar çoğunlukla aktif cümleleri yeğler. Ancak, bazı hallerde pasif yapılı cümleler tercih edilebilir. a)Aksiyonun sahibi bilinmediği veya buna ihtiyaç duyulmadığı cümlelerde.pasif cümle uygundur. Örnek: The soldiers were counted one by one = Askerler teker teker sayıldı. My proposal is accepted. = Önerim kabul edildi. All the windows of the house were broken. = Evin bütün camları kırıldı. Bu cümlelerde yazar, aksiyonun kendisine vurgu yapmış, ama aksiyonun sahibine önem vermemiştir. b)Yazar, monotonluğu engellemek, cümle yapısında çeşitlilik yaratmak için pasif yapı kullanabilir. c)Resmi uyarı veya anonslarda pasif kullanılır. Passengers are requested to fasten their seat belts. = Yolcuların koltuk kemerlerini bağlamaları talep edilir(gerekir) d) Bilimsel içerikli yazılarda pasif cümleler nispeten fazlaca kullanılır. Bunun nedeni, makale veya incelemenin sübjektiflikten uzak, objektif olması gereğidir. Aktif cümlelerde, özne kullanıldığından, yani şahıslardan bahsedildiğinden afakilik ortaya çıkabilir. Pasif cümleler bilimselliğin şartı olan tarafsızlık yönünden daha uygundur. Buna rağmen, bilimsel yazılarda dahi çok fazla ve çok uzun pasif cümlelerden kaçınılması tavsiye edilir. e) Gazete başlıklarında, reklamlarda pasif kullanılır. Dikkat: Pasif cümle yapabilmek için fiilin geçişli = transitive olması gerekir. Yani, ne? Kim? sorularına yanıt verilebilmelidir. Mesela, I go home = Eve giderim Cümlesi geçişsizdir = intransitive. Çünkü, Ne? Veya kim? sorusuna bu cümlede yanıt bulunmaz. Dolayısıyla, böyle cümlelerin pasif şekli yoktur. (Ancak, bazı geçişsiz fiiller preposition eklenerek geçişli hale getirilir ve ondan sonra pasif cümle kurulabilir). Halbuki, I am reading a book. = bir kitap okuyorum. = geçişli bir fiildir. Ne okuyorsun? (What are you reading?) diye sorulduğunda, I am reading a book. = bir kitap okuyorum. yanıtı verilir. Bu tür cümlenin pasif halini kurmak olanaklıdır. A book is read by me. = Bir kitap benim tarafımdan okunuyor. Başka bir deyişle; nesne alan fiillere geçişli fiiller, nesne almayan fiillere geçişsiz fiiller denir. Geçişsiz yani nesnesiz cümlede yüklemle maruz kalan bir nesne bulunmadığı için bu cümlenin pasif formu da yoktur. Önemli : İki nesnesi olan cümlede pasif hale nasıl dönülür? Bazı cümlelerde; biri dolaysız nesne (direct object), diğeri dolaylı nesne (indirect object) olmak üzere iki nesne bulunur. Bu tür cümlede nesnelerden her biri özne yapılmak suretiyle iki farklı türde pasif cümle kurgulanabilir. Böyle cümlelerde kullanılan fiiller şunlardır: *Bring = getirmek *Promise =söz vermek *Give = vermek *Refuse = red etmek *Leave = ayrılmak, bırakmak *Send = göndermek, yollamak *Lend = ödünç vermek*Show = göstermek *Order = emretmek, sipariş vermek *Tell = söylemek *Pay = ödemek Örnekler: I gave him a pencil. = Ona bir kalem verdim. Cümlesinde dolaysız nesne (direct object) = pencil = defterdir, dolaylı nesne ise him = ona dır. Bu durumda iki farklı şekilde pasif cümle yapılabilir. İkisinin de anlamı aynıdır. Peki, bu ikisi arasında hangisini tercih etmeliyiz? Diye sorarsanız yanıtı şöyle. Şayet kişiye önen veriyorsanız He was given a pencil (by me). = Ona (benim tarafımdan) bir defter verildi. = Burada kişi ön plana alınmış, vurgulanmış. Cümlede geçen eşyaya önem verirseniz. A pencil was given to him (by me) = Anlam değişmez Ama, kalem ön plana alınmış, vurgulanmış Uygulamada kişiler genellikle daha önemli olduğundan dolaylı nesne üzerine pasif yapılır. Dikkat :Pasif cümlede yalın nesne başa alınırsa, aktif cümleden farklı olarak, dolaylı nesneden önce “to” yazılır. Aktif : I gave her all my life. = Ona bütün hayatımı verdim. Pasif : All my life was given to her. = Bütün hayatım ona verildi. Dikkat : pasif yapıda hareketin kim veya ne tarafından yapıldığını, yani ajanı(agent) (göstermek için: By + ajan kullanılır. By him, by her, by them, by …gibi. Ancak bu zorunlu değil, isteğe bağlıdır. O nedenle, aşağıdaki örneklerde parantez içinde gösterilmiştir. Aktif – Pasif Cümleleri Zaman Kipleri içinde İnceleyelim. 1- Simple Present Tense : Pasif Yapma Formülü : Özne (subject) + to be= olmak fiili + V3 = yani fiilin üçüncü hali Aktif : She cleans the room every day. = O her gün odayı temizler Pasif : The room is cleaned (by her) every day. = Oda her gün (onun tarafından) temizlenir. Aktif : He gives her a nice present every Christmas. = Ona her Noel güzel bir hediye verir. Pasif a) A nice present is given to her every Christmas. = Ona her Noel güzel bir hediye verilir. b)She is given a nice present every Christmas. = Ayni anlama sahip. Aktif cümlede; “a nice present” ve “her” olmak üzere iki nesne bulunduğundan, nesnelerin her biri için farklı pasif cümle yapılır. Ancak, anlam değişmez. Aktif : Where do you grow flowers? = Nerede çiçek yetiştirirsiniz? Pasif : Where are the flowers grown? = Çiçekler nerede yetiştirilir? Aktif : What do you see in the picture? = Resimde ne görürsün? Pasif : What is seen in the picture? = Resimde ne görülür? Aktif : How do you take a photograph? = Nasıl fotoğraf çekersin? Pasif : How is a photograph taken? = Fotoğraf nasıl çekilir? 2-Present Continous Tense Pasif Yapma Formülü : Özne (subject) + to be + being + V3 Aktif : She is making a cake = O bir kek yapıyor. Pasif : A cake is being made (by her). = Bir kek ( onun tarafından) yapılıyor. Aktif : I am giving her red flowers. = Ben ona kırmızı çiçek veriyorum. İki nesneli cümle olduğundan iki türlü pasif cümle yapılabilir. Pasif 1: Red flowers are being given to him (by me) = Ona (benim tarafımdan kırmızı çiçekler veriliyor Pasif 2: She is being given red flowers. (by me) = Anlamı aynı. 3- Present Perfect Tense : Pasif Yapma Formülü : Özne (= Subject) + (have veya has) + been + V3 Aktif: I have never seen a lion. = Ben hiç aslan görmedim. Pasif : A lion has never been seen by me. = Hiçbir aslan benim tarafımdan görülmedi. Aktif : We have never met such a man before. = Daha çmce hiç böyle bir adama rastlamadık. Pasif : Such a man has never been met before. = Böyle bir adama daha önce hiç rastlanılmadı. Aktif : Have you ever discussed this matter? = Bu meseleyi, hiç tartıştınızmı? Pasif : Has this matter ever been discussed (by you)? = Bı mesele (sizin tarafınızdan) hiç tartışıldımı? Aktif : Have you paid him? = Ona ödeme yaptınız mı? Pasif : Has he been paid ? = Ona ödeme yapıldımı? 4- Simple Past : Pasif Yapma Formulü : Özne (=subject) + to be + V3 Aktif : I did my job. = Görevimi yaptım. Pasif : My job was done. = Görevim yapıldı. Aktif : She introduced me to her parents. = O beni ailesine tanıştırdı. Pasif : I was introduced to her parents (by her). = Ben (onun tarafından) ailesine tanıştırıldım. Aktif : He said that nobody loved him. = O kendisini kimsenin sevmediğini söyledi. Pasif : He said that he was loved by nobody. = O kimse tarafından sevilmediğini söyledi. 5- Past Continous Tense : Pasif Yapma Formulü : Özne (= Subject) + to be + being + V3 Aktif: He was painting the house. = O evi boyuyordu. Pasif : The house was being painted. = Ev boyanıyordu. Aktif : The workers were cleaning the streets. = İşçiler caddeleri temizliyordu. Pasif : The streets were being cleaned by the workers. = Caddeler işçiler tarafından temizleniyordu. Aktif : I was telling the children a fairy story. = Çocuklara bir cin hikayesi anlatıyordum. Pasif : A fairy story was being told the children (by me) = Çocuklara (benim tarafımdan) bir cin hikayesi anlatılıyordu. Aktif : Was he reading a newspaper? O gazeteyi okuyormuydu? Pasif : Was a newspaper being read (by him)? Gazete (onun tarafından) okunuyor muydu? 6- Past Perfect Tense. Pasif Yapma Formulü: Özne (=Subject) + had + been + V3 Aktif : My wife had arranged everything before I got home. = Ben eve varmadan önce, karım her şeyi ayarlamıştı. Pasif : Everything had been arranged (by my wife) before I got home. = Ben eve varmadan önce her şey ayarlanmıştı. Aktif : He had been to many countries before he settled down in Sakarya. = Sakarya’ya yerleşmeden önce bir çok ülke görmüştü. Pasif : Many countries had been seen (by him) before he settled down in Sakarya. = Sakarya’ya yerleşmeden önce bir çok ülkeyi görmüştü. 7-The Simple Future Tense : Pasif Yapma Formulü: Özne (=subject) + will + be + V3 Aktif: We will kill the enemies. = Düşmanları öldüreceğiz. Pasif : The enemies will be killed = Düşmanlar öldürülecek. Aktif: I’ll solve my problems. = Sorunlarımı çözeceğim. Pasif : My problems will be solved. = Sorunlarım çözülecek. Aktif : He is going to change the rules. = O kuralları değiştirecek. Pasif : The rules are going to be changed (by him) = Kurallar onun tarafından değiştirilecek. Aktif : Are you going to join the club? = Kulübe katılacakmısın? Pasif : Is the club be joined ( by you)? = Kulübe katılınacak mı? 8-Future Perfect Tense: Pasif Yapma Formulü : Özne (=subject) + will + have + been + V3 Aktif : I will have finished my work by the time the boss comes. = Patron geldiğinde ben işimi bitirmiş olacağım. Pasif : My work will have been finished by me, by the time the boss comes. = Patron geldiğinde, işim (benim tarafımdan) bitirilmiş olacak. Aktif : The employer will have dismissed him by year-end. = İşveren onu yıl sonunda işten çıkarmış olacak. Pasif : He will have been dismissed by year-end. = O yıl sonunda işten çıkarılmış olacak 9-Yardımcı Fiiller Aktif : We ought to prevent fires. = Yangınları önlememiz gerekir. Pasif : The fires ought to be prevented. = Yangınlar önlenmelidir. Aktif : I am not to trust you. = Sana güvenmemeliyim. Pasif : You ara not to be trusred. = Sana güvenilmez ( güvenilmemeli.) Aktif : He would visit his father in Bayram. . = Bayramda babasını ziyaret edecekti. Pasif : His father would be visited in Bayram. = Babası Bayramda ziyaret edilecekti. Aktif : He can hit the target. = O hedefi vurabilir. Pasif : The target can be hit by him. = Hedef (onun tarafından) vurulabilir. Aktif : She could move heavy objects. = O ağır nesneleri kımıldatabilirdi. Pasif : Heavy objects could be moved by him. =Ağır nesneler(onun tarafından) kımıldatılabilirdi. Aktif : I should knock the door before going in.= İçeri girmeden önce kapıyı çalmalıydım. Pasif : The door should be knocked (by me) before going in. = İçeri gşirmeden önce kapı çalınmalıydı. Aktif : The President was to have addressed the nation. = Başkan ulusa seslenmiş olmalıydı. Pasif : The nation was to have been addressed (by the President). 10-Aktif Mastar (Active Infinitive) ve Pasif Mastar (Passive Infinitive) : Aktif : I want you to love me. = Beni sevmeni istiyorum. Pasif : I want to be loved by you. = Senin tarafından sevilmek istiyorum. Aktif : I want you to read the book. = Kitabı okumanı istiyorum. Pasif : I want the book to be read by you. = Kitabın senin tarafından okunmasını istiyorum. Aktif : I want everybody to speak English. = Herkesin İngilizce konuşmasını istiyorum. Pasif : I want English to be spoken by everybody. = İngilizce’nin herkes tarafından konuşulmasını istiyorum. 11-Gerund (ing’li filler) ve participle (isim-fiil) pasifleri Aktif : I don’t want them to talk about me. Pasif : I don’t want being talked about. Aktif : He is talking about Turkey. = Türkiye’yi konuşuyorlar. Pasif : Turkey is being talked about. = Türkiye konuşuluyor. Aktif : He is happy that they promoted him. = Terfi ettirdikleri için mutlu. Pasif : He is happy to be promoted. = Terfi ettirilmekten dolayı mutlu. Aktif : He regretted that he has been elected the leader. = Lider seçildiğine teessüf etti. Pasif : He regretted to have been elected the leader. = Lider seçilmiş olmaktan dolayı teessüf etti. 12-Get ve Got ile past participle kullanımı Get ve onun geçmiş zamanı olan got bazı fiillerle beraber “to be “ yerine kullanılır be pasif (edilgen) yapı kurulur. *Catch = caught = yakalamak *arrest = arrested = tutuklamak *Confuse = confused = kafa karışmak *delay = delayed = gecikmek *Divorce = divorced = boşanmak *dress = dressed = giyinmek *Drowne = drowned = boğulmak *drink = drunk = sarhoş olmak *Eelect = elected = seçmek *engage = engaged = angaje olmak, *Hit = hit = vurmak *kill = killed = öldürmek *Loose = lost = kaybetmek *marry = married = evlenmek *Stick = stuck = saplanmak, bağlı kalmak Örnekler: He got married = He was married = evlendi, evlendirildi. He got killed = öldürüldü. = he was killed He is getting arrested = tutuklanıyor = He is being arrested. He got arrested = tutuklandı = He became srrested. She got confused = Kafası karıştı, şaşırdı. The rabbit got caught by the fox. Tavşan tilki tarafından yakalandı. They got divorced by the decision of court. = Mahkeme kararıyla boşandılar(ayrıldılar) We got stuck in the elevator. = Asansörde mahsur kaldık. 13-Genellikle Pasif Yapı İçinde Kullanılan Fiiller İlginçtir ki; bazı fiiller aktif değil, pasif yapı içinde kullanılır. To be born = doğmak : I was born in Sakarya in 1958 = Ben 1958 yılında Sakarya’da doğdum(doğmuşum) To be married to = birisiyle evlenmek = He was ( got) married to a widow. = Bir dulla evlendi. To be obliged to = yapmaya mecbur olmak. = You are obliged to support your family. = Aileni desteklemeye zorunlusun. To be allowed to = izinli olmak, Noone is allowed to enter the forbidden zone. = Hiç kimseye yasak bölgeye girme izni verilmez. 14-Pasif Yapı İçinde Zarflar (Adverbs) The show was very well organised. = Gösteri çok güzel organize edildi. The workers have been poorly paid. = İşçilere az para ödendi. The guests were nicely treated. = Misafirlere güzel davranıldı. His real intensions were soon discovered. = Onun gerçek niyeti hemen anlaşıldı. The letter was so badly written. = Mektup çok kötü yazılmıştı. The house was beatifully decorated = Ev güzel bir şekilde süslenmişti. The food was evenly distributed among the soldiers. = Yiyecek askerlere eşit olarak dağıtıldı. The students are being fairly treated by school administration. = Talebeler okul idaresi tarafından adilane muamele görüyor. The visitors have been superbly accomodated. = Misafirler mükemmel şekilde ağırlandı. 15- Diğer Tür Pasif Yapılar : He is known to be the best athlet of the world. = Dünyanın en iyi atleti olarak bilinir. She is believed to be a great actress. = Onun büyük bir artist olduğuna inanılır. There is said to be petroleum in many parts of Turkey. = Türkiye’nin bir çok yerinde petrol olduğu söylenir. It has been reported that there were many casualties.= Bir çok ölü ve yaralı olduğu rapor ediliyor. The players are thought to have done their best to win the match. = Oyuncuların maçı kazanmak için ellerinden geleni yaptıkları düşünülüyor. Many children are reportedly (are reported to be) killed in the fire. = Yangında çok çocuğun öldüğü rapor ediliyor. |
Ettirgenler : Causatives Ettirgenler : Causatives Causative kelimesinin kök hali cause kelimesidir. Cause sözcüğünün isim (noun) olarak anlamları: a) Temel, baz, zemin, faktör, belirleyici, neden ve sonuç, niçin, mazeret, orijin, primitive, motif, b) Prensip, hareket, ilgi, mesele, kampanya, aktivite şeklindedir. Fiil (verb) olarak anlamları ise aşağıdaki gibidir: Neden olmak, ortaya çıkarmak, meydana getirmek, hayata geçirmek, bir şeyin kökünde yatmaktır. Gramer biliminde, bir iş, sahibi tarafından başka bir kişi veya şeye yaptırılırsa, bu durumu açıklamak için ettirgen cümle gerektirir. Türkçede yaptırmak, ettirmek, çalıştırmak, koşturmak, götürtmek, getirtmek vs. şeklinde geçer. İngilizcede yaygın bir yapıdır. Her türlü geçişli veya geçişsiz fiilde ettirgen yapı olanaklıdır. Ettirgen cümlelerde, bir işi başkasına yaptırtmak için bazı fiiller kullanırız. Bu amaçla kullanılan fiiller genellikle aşağıdakilerdir. have, get, let, make, allow, permit require, motivate, convince, hire, assist, encourage, employ, force, Bu fiiller, işi kendisinei yaptırttığımız kişiyi veya nesneyi ve mastar fiil (infinitive) kullanımını gerektirir. Ancak, ettirgenlerin esas olarak üç fiili vardır. Bunlar “Have, Get, Make” fiillerdir. Ettirgen olarak kullanıldığı zaman bu fiillerin anlamları birbirine yakındır ama aynı değildir. Buna dördüncü olarak, let fiili de genellikle eklenir. Ettirgenler farklı derecelerde de olsa, neden-sonuç ilişkisi anlatır. 1- Have: Kullanımı çeşitlidir.
Örnekler: I had my hair cut = Saçımı kestirdim. (Kimin kestiği beli değil) She will have her blood pressure examined. = O kan basıncını ölçtürecek. (Kimin ölçeceği belli değil). We had our cow slaughtered. = İneğimizi kestirdik. (Kimin kestiği belli değil) I had all the knives in the kitchen sharpened. = Mutfaktaki tüm bıçakları bileylettim. She got her piano tuned. = Piyanosunu ayaralattı. We should have this text translated into English. = Bu metni İngilizce’ye tercüme ettirmeliyiz. They had the ceiling whitewashed. = Tavanı badanalattılar. Let us have this wood chopped up. = Bu tomruğu kestirelim. The subscription should be renewed periodically. = Abonelik devrevi olarak yenilenmelidir.
Formül : subject = özne + have(had) + somebody (birisi, bir kimse) + do + (fiilin mastar hali) + something Örnekler: I will have the mechanic fix the car. = Tamirciye (özne = subject) arabamı (something = konu = theme)) tamir ettireceğim. He had everybody in the room keep quiet. = Odadaki herkesi susturdu. The manager had all the staff work properly. = Yönetici herkesi düzgün çalıştırdı. Please, have your secretary e-mail me the report. = Lütfen sekreterine raporu bana e-postalat.
Have your company audited. = Şirketini denetimden geçirt. You should have your money invested in treasury bonds. Paranı hazine bonosuna yatırmalısın(yatırmış olmalısın).
I had my car crashed into the wall. = Arabamı duvara toslattım. You had your nose broken in a fight. = Burnunu bİr dövüşte kırdırdın.
I’m having her educated in best schools. = Onu en iyi okullarda okuttuyorum. I wil have all my assets insured. = Bütün varlığımı sigorta ettireceğim.
They had the people in the party dancing. = Partideki herkedsi dans ettirdiler. She had all the family talking to one another. = Ailede herkesi birbiriyle barıştırdı. The doctor had the patient walking in only a week. = Doctor sadece bir hafta içinde hastayı yürüttü. The English teacher can have all his students talking English in three months. = İngilizce hocası bütün talebelerini üç ayda İngilizce konuşturabilir.
You won’t have me do the same mistake again. = Beni bir daha ayni hatayı yaparken görmeyeceksin. From now on, I won’t have anybody talk to me this way.= Kimseyi kendime böyle konuşturmam(konuşturmayacağım).
Did you have your shirt ironed? = Gömleğinmi ütülettinmi? Where shall I have my suit dry-cleaned? Elbisemi nerede kuru temizleteceğim? 2- Make: Birisine bir işi zorlayarak yaptırmak. Bunda neden-sonuç ilişkisi çok barizdir. Eş anlamlı fiiller = force = compell = oblige = zorlamak, mecbur etmek Formül : subject = özne + make(made) + somebody + do + something. Örnekler: I made my students come to class in time. = Öğrencilerimi sınıfa zamanında getirttim. ( Onları zamanında gelmeye zorladım) He made me go home. = Beni eve göndertti. She always makes me cry. = O beni hep ağlatır. The colonell made his army marsh in the rain. = Albay ordusunu yağmurda yürüttü. We make our children speak gently. = Çocuklarımızı güzel konuştururuz. If you don’t do your job, l’ll make you do it. = İşini yapmazsan, ben sana yaptıracağım. Noone can make me work if I don’t want to. = Ben istemediğim takdirde kimse beni çalıştıramaz. He made her apologise for her mistake. = Hatasından dolayı ona özür dilettiler He made them lose their temper. = Onlara kontrollerini kaybettirdi. The police inspector made the killer confess the crime. = Polis müfettişi caniye suçunu itiraf ettirdi. The lieutenant made the soldiers destroy the enemy. = Teğmen askerlerine düşmanını imha ettirdi. He can’t make his wife make tea. = Karısına çay yaptıramıyor. 3- Get : Have ile make arasında bir yerdedir. Uygulamada çok kez have ile ayni anlamda kullanılır. Ama “get” daha sınırlayıcı ve güçlüdür. Get daha çağdaş İngilizcedir. Bir işi başkasına onu ikna yaptırdığımızda kullanırız. Bazen başarı halini de ima eder. Formül = Subject=Özne + get +somebody + to do something + V1 = fiilin birinci hali Örnekler I got her to tell me he truth. Bana gerçeği anlattırdım. = bana gerçeği anlatmaya onu ikna ettim. They got everybody to help the poor. = Herkesi fakirlere yardım ettirdiler. He always gets his daughter to clean the mess. = Pisliği daima kızına temizletir. I got my friend to write an essay for me. = Arkadaşıma bir makale yazdırdım. She got her husband to buy precious jewellery. = Kocasına pahali mücevherler aldırttı. Get this work done. = Bu işi yaptırt.= Zorlamaya yakın bir ikna
Formül : Subject = özne + get + something + done = V3 Örnekler: I wll get all the machinary oiled = Bütün makineları yağlatacağım. Big companies get market surveys done for their products. = Büyük şirketler ürünleri için pazar araştırması yaptırırlar. c) Birisini, aldatarak bir iş yaptırdığımızda. Örnekler: Somehow I got my son to take the bitter mediicne. =Bir şekilde oğluma acı ilacı içirdim. He is trying to get me to believe his lias. = Beni yalanlarına inandırmaya çalışıyor. The boss got the staff to agree to a low increase in salaries. = Patron alışanlara düşük bir maaş zammını kabul ettirdi. 4- Let : İzin vermek, müsaade etrmek, salmak anlamına gelir. Birisine bir şey yapması için izin vermeyi anlatır. Let + somebody + do + something |
The guard let noone enter the area = Muhafız kimseyi alana sokmadı. I won’t let anybody drive my brand-new car. = Yepyeni arabamı kimseye kullandırtmam. Her father didn’t let her go to the party. = Babası partiye gitmesine izin vermedi. John let me drive his new car. My boss let me take a day off. = Patronum bir gün izinli olmama müsaade etti. 5- Ettirgenlerin Aktif - Pasif Yapı İçinde Kullanımı Ettirgenlerin aktif ve pasif cümlelerin Türkçe tercümeleri farksızdır. Sadece aktif cümlelerde özne önemliyken, pasif cümlelerde yapılan iş ön plana çıkar. Yani, tabir caizse Ayvaz Kasap = Kasap Ayvaz denklemi geçerlidir. Present Tense: Aktif : I have the barber cut my hair every month. = Berbere saçımı her ay kestiririm. Pasif : I have my hair cut by the barber every month. = Saçımı berbere her ay kestiririm. Aktif : I get my staff to prepare yearly plans = Elemanlarıma yıllık planlar hazırlatırım. Pasif : I get yearly plans prepared by my staff. = Yıllık planları elemanlarıma hazırlatırım. Aktif : He always makes me yell at them. = Beni kendilerine bağırttı. Pasif : I am always made to yell at them. = Onlara hep bağırtıldım. Aktif Soru : Do you make your children obey you? = Çocuklarını sana itaat ettirir misin ? Pasif Soru : Is she made to speak up? = Yüksek sesle konuşturuluyormu? Present Perfect Tense: Aktif : I’ve had the servant open all the windows. = Hizmetçiye bütün camları açtırdım. Pasif : I’ve had all the windows opened by the servant. = Bütün camları hizmetçiye açtırdım. Aktif : She has got me to adore her. = Beni kendine taptırdı. Pasif : I’ve been got (gotten) to adore her. = Ben ona taptırıldım. Aktif : You have made me to believe his lias. = Beni onun yalanlarına inandırdın. Pasif : I’ve been made to believe his lias. = Ben onun yalanlarına inandırıldım. Aktif Soru : Why have you made them to speak so bluntly? = Neden onları çok açık konuşturdun? Pasif Soru : Where has she been made to sit? = Nereye oturtuldu? = Onu nereye oturttular? Past Tense : Aktif : I had the students read many books. = Öğrencilere birçok kitap okuttum. Pasif : I had many books read by the students. = Birçok kitabı öğrencilere okuttum. Aktif : I got my assistant to do the job. = Asistanıma işi yaptırdım. Pasif : I got the job done (by my assistant) = İşi asistanıma yaptırdım. = İşin asistanım tarafımdan yapılmasını sağladım. Aktif : He made me go crazy. = Beni çılgına çevirdi. Pasif : I was made to go crazy. = Ben çılgına döndürüldüm Aktif Soru : Who made you wear that weird hat? = Kim sana o tuhaf şapkayı giydirdi? Aktif Soru : Did you get him to speak in front of the audience = Onu seyirciler önünde konuşturdunmu? Pasif Soru : Was he made to read the whole text? = Ona tüm metin okutturuldu mu? Future Tense : Aktif : I’ll have the shoeman mend my shoes. = Ayakkabıcıya ayakkabılarımı tamir ettireceğim. Pasif : I’ll have my shoes mended by the shoeman. = Ayakkabılarımı ayakkabıcıya tamir ettireceğim. Aktif : He will get the tailor to make him a suıit. = Terziye elbise yapırtacak. Pasif : He will get a suit made (by the tailor). = Bir elbise diktirecek. Aktif : She will make me sing a song for her. = Beni kendisi için şarkı söyletecek. Pasif : I will be made to sing a song for her. = Onun için şarkı söylettirileceğim. Aktif : I am going to make you tremble = Seni titreteceğim. Pasif : You are going to be made tremble. = Sen titretileceksin. Aktif Soru : Will you make your children shout and cry in front of the guests. = Çocuklarını misafirlerin önünde bağırtıp çağırtacak mısın? Pasif Soru : Will your children be made to shout and cry in front of the guests? = Çocukların misafirlerin önünde bağırtıp çağırtılacak mı? Dikkat : Ettirgenlerde soru cümlesi; do, does, did gibi “do” yardımcı fiiliyle yapılır. 6- Let : Present Tense : Aktif : The lecturer lets the students ask him questions. = Konuşmacı, talebelerin kendisine soru sormasına izin veriyor. Pasif : The students are let to ask questions. = Talebelerin soru sormasına izin veriliyor. Aktif : You should let the boys talk to each other = Çocukların biribiriyle konuşmasına izin vermelisin. Pasif : The boys should be let to talk to each other. = Çocukların birbiriyle konuşmasına izin verilmeli. Soru : Would you please let me say what I’d like to say? = Söylemek istediğimi söylememe izin verirmisiniz? Present Continous Tense : Aktif : They are not letting me in. = Beni içeri sokmuyorlar. Pasif : I’m not let in. = Ben içeri sokulmuyorum. Aktif : The manager is not letting the staff read newspapers during work hours. = Müdür mesai saatleri dahilinde gazete okunmasına müsaade etmiyor. Pasif : The staff are not being allowed to read newspapers during work hours. = Elemanların mesai saatleri dahilinde gazete okumalarınaına izin verilmiyor. Present Perfect Tense: Aktif : We haven’t let the youngsters to be disrespectfull to elderly. = Gençlerin büyüklere karşı saygızız davranmasına izin vermedik. Pasif : The youngsters haven’t been allowed to be disrespectfull to elderly. = Gençlerin büyüklere karşı saygısız davranmasına müsaade edilmedi. Aktif Soru : Have they let you to borrow books from the library? = Kütüphaneden kitap ödünç almana müsaaade ettilermi? Past Tense: Aktif : The English teacher didn’t let the children misprounce English words. = İngilizce hocası çocukların İngilizce kelimeleri yanlış telaffuz etmesine izin vermedi. Pasif : The children were not allowed to misprounce English words. = Çocukların İngilizce kelimeleri yanlış telaffuz etmesine izin verilmedi. Aktif : The doctor let the patients eat nothing but vegetables. = Doktor hastaların sadece sebze yemelerine izin verdi. Pasif: The patients were let to eat nothing but vegetables. = Hastaların (doktor taraafından) sadece sebze yemelerine izin verildi. Aktif Soru : Did she let her neighbores make a party yesterday? = Dün komşuların parti yapmasına izin verdi mi? Futıre Tense : Aktif :They won’t let you do whatever you like. = Her istediğini yapmana izin vermeyecekler. Pasif : You won’t be allowed to do whatever you like. = Her istediğini yapmana izin verilmeyecek. Soru : Will they be let (allowed) to work on their own way. = Kendi tarzlarında çalışmalarına izin verilecekmi? Dikkat : Örneklerde görüldüğü üzere, çok kez pasif yapıda let yerine allow = izin vermek, müsaade etmek kullanılır. 7- Çift Ettirgenler = Double causatives I made Semra make Orhan cry. = Ben Semra’ya Orhan’ı ağlattırdım. = Ben Semra vasıtasıyla (by means of Semra) Orhan’ı ağlattım. The coach made his players make the fans go crazy. = Koç oyuncularına taraftarları çıldırttı. = Koç oyuncuları vasıtasıyla (by means of his players) taraftarları çıldırttı. The leader made his followers make the society uneasy. = Lider takipçilerine toplumu rahatsız ettirdi. = Lider taraftarları vasıtasıyla toplumu rahatsız etti. I had my student make his friend apologize. = Talebeme arkadaşından özür dilettim. = Talebem vasıtasıyla arkadaşına özür dilettirdim. The host had his guests let their spouses dance with others. = Ev sahibi, misafirlerini eşlerinin başkalarıyla dansetmesine izin verdirdi. 8- Üçlü Ettirgenler: Emre made Arda make Elif have the doctor come. = Emre, Arda vasıtasıyla Elif’e doktoru getirti. The ambitious woman made his lover make all his friends have their new positions checked. = İhtiraslı kadın aşığına tüm arkadaşlarının yeni durumlarını gözden geçirtti. The shepherd made the watchdogs make the cattle make the wolves stay far away. = Çoban, çoban köpekleri vasıtasıyla, sürüye kurtları uzakta durdurttu. |
Direkt Anlatım ve Dolaylı Anlatım Direkt Anlatım ve Dolaylı Anlatım Ders 28 : Direkt Anlatım (Direct Speech) ve Dolaylı Anlatım = (Indirect Speech veya Reported Speech) 1-Giriş Direkt anlatım = Direct Speech, konuşan veya yazanın meramını dolaysız olarak kendi ağzından anlattığı anlatım şeklidir. Dolaylı anlatımda ise, (Indirect Speech = Reported Speech) konuşan veya yazanın bir olayı, oluşumu vs. başkasının ağzıyla anlatmasıdır. Aslında olay veya hareket yaşayanın veya yapanın dışında olan birisi tarafından söylenir, rapor edilir. Reported Speech ifadesinin nedeni budur.Daha kestirmeden söyleyelim; birisinin söylediği cümleyi aktarmaya reported speech denir. Konuşma dilinde daha çok kullanılır. Gerçekten, söylenen veya yazılan bir söz iki türlü iletilebilir. Birincisi direkt, dolaysız ifadedir. Mesela, Direkt Anlatım = Direct Speech: I want to see my aunt.= Teyzemi görmek istiyorum. Dolaylı Anlatım = Indirect Speech = Reported Speech He said (that) he wanted to see his aunt. = Teyzesini görmek istediğini söyledi. Birinci cümlede bir kimse, kendisiyle ilgili bir isteği bizzat kendisi söylüyor. Teyzesini görmek isteyen ve bunu söyleyen aynı kişidir. Yani, cümle dolaysız bir anlatımı gösteriyor. Gördüğünüz gibi, cümlede iki taraf vardır. a) Eylemi yapan ve ayni zamanda onu anlatan veya yazan. b) Eylemi dinleyen veya okuyan ve başkalarına anlatan İkinci cümlede ise, fiilin sahibi başka, olayı anlatan veya yazan başkadır. Yani, teyzesini görmek isteyen başka, (mesela Ahmet) bunu dinleyenlere veya okuyanlara anlatan başkasıdır (mesela, Leyla). Bu nedenle, bu tür cümlelere indirect speech = dolaylı anlatım veya bence daha da yerinde olarak reported speech = rapor edilen anlatım denir. Gerçekten olay veya hal üçüncü bir kişi tarafından muhataplara sözlü veya yazılı olarak iletilir. Bu nedenle, dolaylı anlatımda üç taraf vardır. a) Eylemi yapan, hali yaşayan, b) Bunu görerek muhataplara anlatan veya yazan üçüncü kişi, c) Olayı üçüncü kişiden dinleyen veya okuyan muhatap(muhatap = hitap edilen). Eğer aktarılan eylem geçmişte yapılmış ise, cümle geçmiş zaman olur. 2- Genel Kurala Dikkat : Dolaylı anlatımdan bahsederken, genellikle geçmişten bahsederiz. Çünkü, konuşma genellikle artık geçmişte kalmıştır. Bu nedenle dolaylı anlatımdaki fiiller de geçmiş zamanlara aittir. Bu durum sağduyuya çok uygundur. Dolaylı anlatımın en yaygın zaman kipi basit geçmiş zamandır = Simple Past Tense Örneğin : I am going to school. = Ben okula gidiyorum. = Direct Speech = Direkt anlatım = Orijinal cümle He said he was going to school. = O okula gittiğini söyledi. = İndirect (Reported) Speech = Dolaylı anlatım Başkasının sözlerini dolaylı anlatımla(reported speecch) aktarırken orijinal cümle aynen kullanılmaz., onda bazı değişiklikler yapmak zaruri olur. Şöyle ki ; a) Zamir genellikle değişir. Mesela, ben (I) yerine, o, biz, onlar, (he,she, we, they) geçer. 3- Kullanılan zaman kipi kural olarak bir zaman kipi geriye gider. Reported Speeech’te zaman kipi ayarı yapılırken aktarılan cümle bir tense geri atılarak ifade edilir. Direct speech Reported speech Simple present tense Past simple tense Present continuous tense Past continuous tense Past simle tense Past perfect tense Past continuous tense Past perfect continuous tense Present perfect tense Past perfect tense Örnek : Orijinal Cümle = Direct Speech = I’m going to come. = Ben geleceğim. Reported Speech = He said (that) he was going to come. = O geleceğini söyledi. Direct Speech : I have ben to London several times. = Londra bir kaç kez bulundum. Reported Speech = She said (that) she had been to London several times. Direct Speech : I made too many mistakes. = Çok fazla hata yaptım Reported Speech : He said (that) he had made too many mistakes. Direct Speech : You will be sorry for what you did. = Yaptığından dolayı pişman olacaksın. Reported Speech : He said (that) I would be sorry for what I had done. Direct Speech : We can communicate smoothly = Sorunsuz iletişim yapabiliriz. Reported Speech : They said (that) they could communicate smothly. = Sorunsuz iletişim kurabildiklerini söylediler. 4-Aşağıdaki zaman kiplerinde raporlanan olayın kipi değişmez. Present simple Present continous Present perfect veya Future simple Zaman kiplerinde, kip değişikliği yapılmayabilir. Örnek: Direct Speech : “I am very sick.” Indirect Speech: She says / is saying / has said / will say (that) she is very sick. Direct Speech: The concert is a fun = Konser eğlenceli Indirect Speech: He says the concert is a fun = O, konserin eğlenceli olduğunu söylüyor. Direct Speech: I play basketball everyday. = Hergün basketbol oynarım. Indirect Speech: She has said that she plays basketball every day. = O, hergün basketbol oynadığını söylemişti. Direct Speech: I often enjoy myself. = Sık sık keyfime bakarım (eğlenirim). Indirect Speech: Emre will say that that he often enjoys himself = Emre, sık sık keyfine baktığını söylüyor. Direct Speech: I will answer the phone Indirect Speech: She is saying that she will answer the phone. Direct Speech: They don’t know you Indirect Speech: She says that they don’t know me 5- Zaman Değişikliğinin Yapılmadığı Durumlar: a)Talimatlar = Instructions Direct: Read the manuals carefully = Talimatnameleri dikkatlice okuyun Indirect Speech: The manager told the staff to read the the manuals carefully. = Müdür elemanlara talimatnameleri dikkatle okumalarını söyledi. b) Süren bir konuşmada = Ongoing speech Direct Speech: I am so tired.= Çok yorgunum. Indirect Speech: You are telling me that you are so tired. = Bana çok yorgun olduğunu söylüyorsun. Direct Speech: I am going home now = Şimdi eve gidiyorum. Indirect Speech: You are telling me that you are going home = Bana, eve gideceğini söylüyorsun. c) Mektubun içeriğini belirtirken = Stating the contend of a letter Direct : Everything is going fine (Mektup) = Herşey yolunda gidiyor. Indirect Speech: The letter says that everything is going fine = Mektupta, herşeyin yolunda gittiği yazıyor. d) Genel gerçekler, tarihi olaylar ve atasözleri = General facts, historical events and proverbs Direct Speech : Ataturk was born in 1881. = Atatürk 1881 yılında doğdu. Indirect Speech: Rhe teacher told us (that) Ataturk was born in 1881. = O, Atatürk’ün 1881 yılında doğduğunu söyledi. Direct Speech: What is the boiling point of water ? = Suyun kaynama noktası nedir? Indirect Speech: The teacher asked the students what the boiling point of water is. = Öğretmen öğrencilerine suyun kaynama noktasının ne olduğunu sordu. Direct Speech: Actions prove the word = Hareketler sözü kanıtlar Indirect Speech: She said that actions prove the word. e) Sık yapılan eylemler = Frequent actions Direct Speech: I go to theatre frequently. = Çok sık tiyatroya giderim. Indirect Speech = He told me that he goes to theatre frequently. f)Alışkanlık haline gelmiş eylemler = Habitual actions Direct Speech: I smoke a pack of cigarettes daily. = Günde 1 paket sihara içerim. Indirect Speech: He said that he smokes a pack of cigarettes daily. = O, günde bir paket sigara içtiğini söyledi. 6-Past simple ve past perfect kipinde veya should/would formunda ise, rapor edilen sözler artık farklı bir açıdan görülür. Konuşma artık uzaktadır ve geçmişte bir dizi halinde meydana gelen olaylar olarak algılanır. Zaman kipleri otomatik olarak değişir. Örnek: Direct Speech: I am a worker, and I have worked for ten years. = Ben bir işçiyim ve 10 yıl çalıştım. Indirect Speech: He said (that) he was a worker and had worked for ten years. = İşçi olduğunu ve 10 yıl süreyle çalşmış olduğunu söyledi. 7- Zaman ve yer zarfları değişikliğe uğrayabilir. Here = there There = there Now = then, at that moment, Yesterday = the day before, the previous day Today = that day Tomorrow = the following day, the next day,the day after This = the That = that These = those Those = those Ago = before Next (week, month, year...)= the following (week, month, year) Next year = the year after. This = that Tonight = that night Last (year, month, week...) = The (year, month , week...) before. Örneğin: Last night = the night before veya The previous (year, month, week...) Ago = previously, before Dikkat!!! Bazen, zaman zarfı için eş değer bir kelime koymak gerekmez. Örnek: Direct Speech: I am coming to see you now = Seni şimdi görmeye geliyorum. Reported Speech: He said that he was coming to see me = Beni görmeye geldiğini söyledi. Burada “now” yerine “then” kullanmaya gerek yok. Dikkat!!! : Direct Speech cümlesinde yer alan “this” kelimesi yerine “the” gelir. Ancak, “this” üzerine vurgu konursa “that” olabilir. Direct Speech: This car is not safe = Bu araba güvenli değil Reported Speech: He said that the car was not safe 8- Geçmiş zamanları (past tenses) rapor eden fiillerden (reporting verbs) sonra aşağıdaki kip değişiklikler otomatikman yapılır. Direkt Speech - Direkt Anlatım Reported Speech – Rapor Edilen make (makes) made is(am) making was making are were will would have/has made had made shall/will make should/would make should/would make should/would have made should/would (kibar anlatım veya istek) değişmez must had to mustn’t wasn’t/weren’t/ had to can could could could may might 9) Zaman Kipine Göre Dolaylı Anlatım Direct speech Reported speech present simple past simple I am happy He said (that) he was happy I work He said (that) he worked present continuos past continuos I am feeling sad He said(that) he was feeling sad I am running He said (that) he was running past simple past perfect I was broke He said(that) he had been broke I sat down He said(that) he had sat down present perfect past perfect I have been upset He said(thaT) he had been upset I have smiled He said(that) he had smiled present perfect continuos past perfect continuos I have been feeling blue He said(that)he had been feeling blue I have been learning He said(that)he had been learning Future simple conditional I will be pleased He said(that) he would be pleased I will leave He said(that) he would leave Future perfect simple conditional perfect I will have been dead He said(that) he would have been I will have gone He said(that) he would have gone |
10) Alıntı Sözlerin Dolaylı Anlatıma Çevrilmesi – Quoted Speech 10) Alıntı Sözlerin Dolaylı Anlatıma Çevrilmesi – Quoted Speech Quoted Speech kişinin sözlerini aynen aktarmada kullanılır. Reported Speech’in tersidir. Quoted Speech’te kişinin söyledikleri iki tırnak arasında (“..”) gösterilir. İngilizce’de bu işaretlere “Quotation Marks” denir. Aynen alıntı sözlerde kip ve kişi değişimi olmaz. Cümle orijinal haliyle kalır ama iki tırnak (quotation marks) arasında gösterilir. Alıntı sözlere hikayelerde, haberlerde ve akademik çalışmalarda da sıkça rastlarız. Örnek: “You must work harder” = “Daha sıkı çalışmalısın” The teacher warned me (that) I had to work harder. “Watch the enemy” = “Düşmanı izle” The commander ordered the soldiers to watch the enemy = Komutan askerlerine düşmanı izlemelerini emretti. “Close the window, please” = “Camı kapatır mısın lütfen” . My wife asked me to close the window. = Eşim camı kapatmamı istedi. “ I go to the bank every Monday.” = Her Pazartesi bankaya giderim. The businessman said (that) he went to the bank every Monday. = İşadamı her Pazartesi bankaya gittiğini söyledi. “ I am going to the circus ” = Sirke gidiyorum. My girlfriend said (that) she was going to the circus. = Kız arkadaşım sirke gittiğini söyledi. “We have been to a supermarket.” = Süpermarkete gittik They said (that) they had been to a supermarket. = Süpermarkete gittiklerini söylediler. “ I went to my home town.” = Memleketime gittim. The solder said (that) he had gone to his home town. = Asker memleketine gittiğini söyledi. “ I will visit my sick uncle. ” = Dayımı ziyaret edeceğim. The nephew said (that) he would visit his sick uncle. = Yeğen amcasını ziyaret edeceğini söyledi. “ I can swim in deep water. ” = Derin sularda yüzebilirim. The swimmer said (that) he could swim in deep water. = Yüzücü derin sularda yüzebileceğini söyledi. “ You may go into the patient’s room. ” = Hastanın odasına girebilirsin. The doctor said (that) I might go into the patient’s froom. = Doktor, hastanın odasına girebileceğimi söyledi. Ya da The doctor allowed me to enter the patient’s room = Doktor, hastanın odasına girmeme izin verdi. “ I might meet her somewhere” = Ona bir yerde tesadüf edebilirim. He said (that) she might meet her somewhere. = O, ona bir yerde tesadüf edebileceğini söyledi. “ I must see the director. ” = Müdürü görmem gerekir. She said (that) she had to see the director. = O, müdürü görmesi gerektiğini söyledi. “ I have to check everything” = Herşeyi kontrol etmem lazım. The Auditor stated (that) he had to check everything. = Denetici herşeyi kontrol etmesi gerektiğini belirtti. ” I ought to be more carefull.” = Daha dikkatli olmam lazım. She said (that) she ought to be more carefull. = O, daha dikkatli olması gerektiğini söyledi. “Go to your own room.” = Kendi odana git. My father told me (that) to go to my own room. = Babam kendi odama gitmem gerektiğini söyledi. “ Do you like oranges?” = Portakal sever misin? I asked him if (whether) he liked oranges = Ona portakal sevip sevmediğini sordum. 11- Say ve Tell “Say” ve “tell” benzer anlamlara sahiptir. İkisi de kişilerle iletişimde bulunma anlamını vermektedir. Bu iki fiill, dolaylı ifadeleri başlatır. Ancak say ve tell farklı şekilde kullanılmalıdır. Şöyle ki, “say” , dolaylı anlatımda hiçbir zaman infinitive (mastar) ile kullanılmaz. “tell” ise hiçbir zaman fiilen söylenen sözler ile kullanılmaz ve daima şahıs nesnesi ile birlikte kullanılır. Dolaylı anlatımda emirler, mastar cümleleri olur ve tell, order, command, ask, wonder gibi fiillerden sonra kullanılır ve hitap edilen şahıs için bir zamir kullanılır. Örnek: Direct Speech : Bring me a pen = Bana bir kalem getir Reported Speech: He asked me to bring him a pen. = Ona bir kalem getirmemi söyledi. Direct Speech: Go away = Defol git! Reported Speech : He told me to go away = Bana defolup gitmemi söyledi. Direct Speech: Pay the bill at once! = Hesabı hemen öde. Reported Speech : The waiter told us to pay the bill at once = Garson, bize hesabı hemen ödememizi söyledi. Direct Speech: Pick up the flowers! = Çiçekleri topla ! Indirect Speech = He ordered her to pick up the flowers= Ona çiçekleri toplamasını söyledi. Reported Speech ifadelerinde “tell” fiilinden sonra “me,him,her,it,us,you,them” ifadeleri kullanılır. Aynı şey “say” fiili için geçerli değildir. Araya “to” girmesi şarttır. Örnek: He told me that he went to Ankara = Bana Ankara’ya gittiğini söyledi. He said to me that he went to Ankara = O, Ankara’ya gittiğini söyledi. Dikkat : “Say”" fiilinde object den önce “to ” kullanılır. Örnek: She said to me that she passed the exam = Bana sınavdan geçtiğini söyledi. Halbuki, She told me that she passed the exam. = Bana sınavdan geçtiğini söyledi. Arda said to Emre that he had done his job very well. = Arda Emre’ye işini çok iyi yaptığını söyledi. Say ve Tell Fiillerinin Direct speech’te Kullanımı “Say” fiilini direct speech ile kullanabiliriz. Bir bilgi veya talimatı direct speech ile aktarmak istediğimizde “tell” fiilini kullanırız. Say fiili direct speech sorularında kullanılır ancak tell kullanılmaz. He said: "Do you play piano?" = O , “Piyano Çalıyor musun?” dedi. Ama, he told “ do you play the piano” yanlıştır. Aşağıdaki ifadelerde, sadece “tell” kullanılır, “say” kullanılamaz. tell (someone) a story = birisine hikaye anlatmak tell (someone) a lie = birisine yalan söylemek tell (someone) the truth = birisine gerçeği söylemek tell the future (= to know what the future will bring) = geleceği okumak tell the time (= know how to read a clock) = birisine saati söylemek 12- Beyanatlar = Statements Beyanat; yazılı veya sözlü açıklama, ileri sürülen mütalaa ve görüş, demeç, rapor gibi hepsi birbirine benzer anlamlara sahiptir. Devlet adamları ve politikacıların ülke ve dünya meseleleri hakkında sık sık beyanat verdikleri malumdur. Beyanatların reported speech’ e aktarımında yaygın olarak “say” ve “tell” fiilleri kullanılır. Bunun dışında; Agree = kabul etmek Accuse (of) = suçlanmak Add = eklemek Argue = tartışmak Answer = cevaplamak Announce = İlan etmek Assure = Temin etmek, güvence vermek Admit= Kabul etmek, teslim etmek Advice = Tavsiyede bulunmak,bildirmek, Ask = sormak, Apologize (for) = Özür dilemek Boast = Övünmek, böbürlenmek Declare = deklare etmek, ilan etmek Grumble = Şikayet etmek, söylenmek Murmur = Söylenmek Claim = iddia etmek, Deny = İnkar etmek Insist on = Israr etmek wonder = merak etmek, öğrenmek istemek , want to know = bilmek istemek , enquire = soruşturmak, exclaim = haykırmak offer = teklif etmek, önermek, suggest = işaret etmek-, klif etmek, eri sürmek, stress = vurgulamak, underline = altını çizmek, önemle belirtmek, suppose = varsaymak, farzetmek, observe = gözlemlemek guess = tahmin etmek, complain = şikayet etmek, confess = itiraf etmek, conclude = karara varmak,sonucuna varmak, predict = tahmin etmek, point out = işaret etmek Refuse = reddetmek Remind = hatırlatmak Reply = yanıt vermek Promise = söz vermek Threaten = tehdit etmek İndicate : belirtmek, göstermek, işaret etmek fiileri de kullanılır. Beyanatlarda zamir ve aidiyet sıfatları dolaylı anlatıma aktarılırken nasıl değiştiğine dikkat ediniz. Beyanatlar olumlu veya olumsuz olumsuz olabilir. Örnek: D.S. (direct speech) : I am going to town with my sister = Kızkardeşimle şehire gidiyorum. R.S. (reported speech) : he said that he was going to town with his sister = O, kızkardeşiyle şehire gittiğini söyledi. D.S. : You have bought yourself a new dress = Kendine yeni bir elbise almışsın. R.S. : He said that I had bought myself a new dress = O, kendime yeni bir elbise aldığımı söyledi. D.S. : We are very late = Çok geç kaldık R.S. : They confessed that they were very late = Onlar, çok geç kalmış olduklarını itiraf ettiler. D.S. : The weather is too hot today= Hava bugün çok sıcak R.S. : He complained that the weather was too hot that day = O, havanın o gün çok sıcak olduğundan şikayet etti. D.S. : The year 2006 was a successful one for the company = 2006 yılı şirket için başarılı bir yıldı. R.S. = The chairman concluded that the year 2006 had been a successful one for the company = Yönetim Kurulu Başkan, 2006 yılının şirket için başarılı bir yıl olduğu sonucuna vardı. D.S. : The world climate will change in the next decade = Dünya iklimi önümüzdeki 10 sene içinde değişiklik gösterecek . R.S. : He predicted that the world climate would change in the following decade. = Dünya ikliminin önümüzdeki on yılda değişeceğini önmgördü. D.S. : You may see the photographs if you want. = Eğer istersen fotoğrafları görebilirsin R.S. : He said that I might see the photographs, if I wanted. = İstersem fotoğrafları görebileceğim söyledi. D.S. : You play the piano very well = Çok iyi piyano çalıyorsun R.S. : She said that I played the piano very well = Çok iyi piyano çaldığımı söyledi. D.S: : She has given me a present = O, bana bir hediye verdi. R.S. : He said that she had given him a present. = Ona bir hediye verdiğini söyledi. D.S. : We always try to please you = Seni hep memnun etmeye çalışıyoruz R.S. : They said that they always tried to please me.= Onlar, beni hep memnun etmeye çalıştıklarını söylediler. D.S.: My neighbor stole my purse = Komşum, cüzdanımı çaldı. R.S. : She claimed that her neighbor had stolen her purse = O, komşusunun onun cüzdanını çaldığını iddia etti. D.S.: Globalization is transforming all the markets. = Küreselleşme tüm piyasaları dönüştürüyor. R.S.: The lecturer said that globalization was transforming all the markets. = Konuşmacı küreselleşmenin tüm piyasaları dönüştürdüğünü söyledi. |
çok Iyi çalışma Tşkler |
Bütün Zaman Ayarları WEZ +3 olarak düzenlenmiştir. Şu Anki Saat: 08:45 . |
Powered by vBulletin Version 3.8.7
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
Search Engine Friendly URLs by vBSEO 3.6.0 RC 2