tualimforum.com  

Geri git   tualimforum.com > KADIN DÜNYASI > Kadınca/Erkekce/ Evlilik Ve Aile
amp;markreadhash=guest" rel="nofollow">Bütün Forumları okunmuş kabul etrel="nofollow">Bütün Forumları okunmuş kabul et
Kayıt ol Yardım Üye Listesi Ajanda Arama Bugünki Mesajlar Bütün Forumları okunmuş kabul et

Kadınca/Erkekce/ Evlilik Ve Aile Kadına ve erkege ait konular,evlilik sorunları,ilişkiler,tavsiyeler,kadın ve erkege ait her şeyin paylaşıldıgı kısım...


Konu Bilgileri
Konu Başlığı
Eşler Arasında Bazı Olumsuz Davranışlar
Konudaki Cevap Sayısı
0
Şuan Bu Konuyu Görüntüleyenler
 
Görüntülenme Sayısı
1023

Yeni Konu aç  Cevapla
 
LinkBack Seçenekler
Alt 10.02.14, 14:36   #1 (permalink)
Kullanıcı Profili
Moderator
 
ASYA - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Kullanıcı Bilgileri
Üyelik tarihi: Jun 2008
Mesajlar: 6.442
Konular: 5295
Puan Grafiği
Rep Puanı:9435
Rep Gücü:116
RD:ASYA has a reputation beyond reputeASYA has a reputation beyond reputeASYA has a reputation beyond reputeASYA has a reputation beyond reputeASYA has a reputation beyond reputeASYA has a reputation beyond reputeASYA has a reputation beyond reputeASYA has a reputation beyond reputeASYA has a reputation beyond reputeASYA has a reputation beyond reputeASYA has a reputation beyond repute
Teşekkür

Ettiği Teşekkür: 118
480 Mesajına 828 Kere Teşekkür Edlidi
:
Standart Eşler Arasında Bazı Olumsuz Davranışlar

Eşler Arasında Bazı Olumsuz Davranışlar


Eşler birbirlerini anlamaya, tanımaya, aralarında uyum sağlamaya çalıştıkları sırada bazı engellerle karşılaşacaklardır elbette.

Çoğu kere bazı minik, .olumsuz, davranışlar devleştirilip, aşılması güç engeller haline sokulur. Zira, evliliğin başından itibaren, eşlerden biri, olaylar karşısında takındığı tavrın, yerinde olduğunu değiştirmemesi gerektiğini sanmaktadır. Aslında bu tutum son derece yanlıştır. Zira herkes yanılabilir. Ve evlilikte esas engeleri işte bu katı yanlış tutum teşkil eder.

Şimdi bu yanlışların başucalarından söz edelim. Önce “sessizlik”i ele alalım. Daha çok erkeklerin, ancak sık sık kadınların da başvurduğu bir davranış şeklidir bu.
Biz burada örnek olarak bir erkeği ele alacağız. Ancak yazdıklarımız kadınlar için de geçerlidir.

Sözgelimi, erkek, karısının hoşuna gitmeyen bir davranışı karşısında, bunu söyleyip gerçek sebeplerini araştıracağına, genellikle “Beni gerçekten sevseydi, böyle yapmazdı. Ben de o, kalbimi ne ‘ kadar kırdığını anlayana kadar susar sesimi çıkarmam. Benim söylememle bunu yapmaktan vazgeçecekse, hiç vazgeçmesin! Umurumda bile değiL Önemli olan, bunu kendi kendine anlayıp, vazgeçmesidir.

Ancak, o zaman ona saygı ve sevgi duyabilirim…” diye düşünür. Ve incinmiş, hakkı yenmiş biri havası» içinde susmayı yeğler. Elbette bu “sessizlik” ile hiçbir problem çözümlenemez. Zira karısı onun bu suskunluğuna bir anlam veremez. Anlasa da, bu davranışı pek çocuksu ve ciddiyetten uzak bulacaktır.

Bu durumda kadın, haklı olarak “Bir erkeğin konuşmaya, fikirlerini söylemeye, en azından ne istediğini açıklamaya cesareti olması gerekir. Böyle bir karış suratla etrafta dolaşmasının bir yararı yok ki” diye düşünür. Bir kadının, bir erkeğe yapabileceği en büyük hakaret de, onun tam olgun bir erkek olmadığını belli etmesi değil midir?..

Bunun tam tersim düşünürsek, yani kadınla erkeğin yerini değiştirirsek, o zaman da erkek, yanında kırgın, küskün duran karısı için “Ne kötülük var bu yaptığımda? Hiçbir şey kafasına girmiyor. Üstelik bir de küsüyor” diye düşünür.

Aslında, her şeyden önce, küsüp konuşmamak, temelinde bir anlaşmazlık yattığı için olumsuz bir davranıştır. Suskun kişi, gerçekte bu yolu meseleyi çözümlemek için değil, sürdürmek amacıyla tercih eder. Çünkü, o incinmekten adeta özel bir zevk alır. kendisinin bu gerçeğin farkında olmamasından kaynaklanır zaten. Kısacası, olay, az ya da çok mazohizm (kendisine eziyet etmekten zevk alma) türünden, anlaşılmamaktan duyulan bir tür çarpık zevkten kaynaklanır.

Bazen, bu tür davranışlar patolojik görünümler kazanır. Sözgelimi, erkek ya da kadın, sürekli incinmeye ihtiyaç duyar. Kimi zaman da bu durumu kendisi yaratır. Böylelikle, eşi ne kadar uğraşırsa uğraşsın evliliklerinde huzurlu bir hava yaratmayı başaramaz. Böyle durumlarda bir uzman hekime başvurulmasında yarar vardır.

Ancak, genellikle ruh sağlığı yerinde olan kimselerin de az ya da çok, mezohist bir yanı vardır. Yani, hayatlarının belli bir anında suskunluğu tercih eden erkek ya da kadınlarda da böyle mazohist bir yan bulunabilir.

Bu mazohist yanın kişiliğe hpkim olmasını, bir alışkanlık haline dönüşmesini önlemek için, bu olumsuz davranış şeklini, ilk ortaya çıktığı anda etkisiz hale getirmelidir. Mazohist yanı ağır basan kişi doyuma ulaşabilmek için, sürekli daha çok acıya ihtiyaç duyar.

Bu tıpkı, bir alkoliğin giderek içkinin dozunu artırmasına benzer. Böylece, durum gitgide kötüleşir. Ve eşler arasında önceleri kırgın, küskün bir hava teşkil eden sessizlik, daha sonra sinir bozucu bir hal alır. Sonunda da eşler birbirlerinden tamamiyle koparlar.

Şayet eşinin hoşuna gitmeyen davranışları karşısında sessiz kalmayı tecih eden kişinin patolojik problemleri yoksa, eşler fazla zorluk çekmeden durumu düzeltebilirler.
Her şeyden önce incinmiş olanı olaya “Beni sevseydi böyle davranmazdı” düşüncesiyle bakmamahdır. Diğeri de, onun kırgınlığını ciddiye almalı, hatasını kabul edip özür dilemelidir.

Ancak bu şekilde eşinin kırılan kalbini, gururunu tamir edebilir. Çünkü, mazohist eğilimin yanısıra, incinmiş gururun, yani hayal kırıklığına uğramış egosantrizm de bu suskunluğa yolaçabilir.

Karı-kocanın içtenlik ve alçakgönüllükle, en önemlisi de birbirlerini suçlamadan aralarındaki anlaşmazlığı tartışarak çözümlemeye çalışmaları böyle durumlarda en iyi yoldur.

Dargınlığın “esas sorumlusu”, hani o “Sevgisi yalan olduğu için eşini üzen davranışlarda bulunan”, diğerinin beklediği gibi, hatasını anlayıp da özür dilerse evlerinde esen soğuk, gergin havayı kolayca ortadan kaldırabilir…

Bu durum, özellikle, yeni evliler arasında sık sık ortaya çıkar ve yanlış anlaşılmalara sebep olur. Ashnda karakocalar, karşılıklı biraz anlayış gösterseler bu can sıkıcı küsmeler, incinmeler hiç olmaz.

Bir başka olumsuz davranış ise, yukarıda sözünü ettiğimiz darılıp, konuşmama huyunun tam tersidir. Yani, kadının ya da erkeğin eşine yapması ve yapmaması gereken şeyleri sert, kesin bir dille söylemesi, kısacası eşine ültimatom vermesidir.

Bazı kocalar karılarının makyaj yapmalarına, yüksek topuklu ayakkabı giymelerine, belirli bir kokuyu ya da koku sürmelerine, bazı yerlere gitmelerine veya biriyle arkadaşlık etmelerine, bazı kültürel vb. faaliyetleri sürdürmelerine, bazı işlerde çalışmalarına yahut da bütün bu saydıklarımızın hepsine birden karşı çıkabilirler.

Kadınlara gelince, onlar da kocalarının sigara, içki vb. içmelerine karşı çıkarlar.
Ancak, bu küçük yasaklar ve iyilik olsun diye yapılan zorlamalar, karşı çıkmalar karı-kocanın işlerinden tutun da arkadaş seçimine ve hatta fikir özgürlüklerine kadar giderse o zaman iş değişir ve durum ciddiyet kazanır.

Çünkü yasakların sebepleri, genel olarak, sağlık, ekonomik imkanlar, toplum kuralları vb. gibi konulardan kaynaklanıyor gibi görünse de aslında, bu ufak tefek şeyler, gizlenmeye çalışılan bir rekabetten, hükmetme ihtiyacından, bazı konularda lütufkar davranma inceliğinden, pasif, yumuşak başlı bir eşi arzulamaktan ve sık sık da insanoğlunun sadist yanından kaynaklanıyor olabilir.

Sadizm ya da diğer bir deyişle, sevilen kişiye herhangi bir şekilde eziyet etme, acı çektirmekten zevk alma, mazohizm gibi, en dengeli insanlarda da her zaman bir belli ölçüde mevcuttur.

Şayet, eşlerden birinde sadist yan ağır basarsa, sistematik hals gelir de, amacına ulaşmak için, eşinin en tabiî eğilimlerine, alışkanlıklarına bile açıkça karşı çıkmasına yolaçarsa patolojik bir durum sözkonusudur. Bu takdirde derhal bir uzman hekime başvurmak gerekir.

Genellikle eşine bazı şeyleri yasaklayan kişi, davranışının hatalı olabileceğini aklına bile getirmez. Çünkü, her şeyi yuvalarının, eşinin iyiliği için yaptığına inanmaktadır. Bu halde, anlaşmazlığa çare bulma görevi diğer eşe düşer. En iyisi, küçük, önemsiz şeyler sözkonusu olduğunda, davranışları kısıtlanan eşin, o an için sesini çıkarmadan, herhangi bir tartışmaya girmeden boyun eğmesidir.

Böylece, karısının ya da kocasının kendisine kafa tutmasını bekleyen iyi niyetli eş, onun hemen teslim olduğunu görünce önce şaşırır, sonra da yumuşar. Zira, insan, istediği bir şeyin hemen kabul edildiğini görünce, kendini pek zafer kazanmış gibi hissedemez… Sonuçta çoğunlukla kazançlı çıkan boyun eğen eş olur. Çünkü kendi istediği gibi davranma hakkını kolayca elde eder. Zaten öteki için olay artık değerini kaybetmiştir.

Ancak, eşi sert tepki gösterirse konuyu gurur meselesi yapabilir. Olay büyür, dallanıp budaklanır. Eğer karıkoca birbirlerinin yasaklarına aldırış etmezlerse, giderek bu hiçe sayışlar birikir ve incir çekirdeğini doldurmayacak şeyler yüzünden tartışırlar hatta kavga ederler.

Yasaklama ve zorlamalar iş seçimi gibi özel önem taşıyan konuları kapsıyorsa, boyun eğmek, şüphesiz yanlıştır. Ancak, bağırıp çağırarak tepki göstermek de doğru olamaz.

Eğer, yasakları koyan kadının ya da erkeğin patolojik bir durumu yoksa, eşi, onun kendi açısından haklı sebepleri olabileceğini kabul etmeli, sakin ve objektif görüşle tartışmaya girmelidir.

Çoğu kere, bu tür tartışmalar sonucunda temelde bambaşka problemlerin yattığı-ortaya çıkar. Böylece karıkoca anlaşmazlıklarının gerçek sebebini bulup, daha önce akıllarına bile getirmedikleri yollarla kolayca halledebilirler.


Yukarıda saydıklarımızdan başka, birbirine zıt olmakla beraber, aynı derecede hatalı olan iki davranış çeşidi daha vardır. Bunlar da daha çok yeni evlilerde görülür.

Bunlardan birincisi, eşlerden birinin ya da her ikisinin de kendi isteklerini bastırarak sadece ötekinin arzusunu yerine getirmeye çalışmasıdır. İkincisi ise, bunun tam tersi olup, eşlerin kendi öz benliklerim koruyabilmek, kişiliklerinden fedakarlık etmemek için alışkanlıklarında en ufak bir değişiklik yapmaktan bile kaçınmalarıdır.

Gerçekte, eşinin mutluluğundan başka bir şey düşünmeyen, onun her arzusunu yerine getiren kadın ya da erkek, ona karşı fazla uzun sürmeyecek bir aşın hayranlık duygusu taşıyor demektir. Üstelik bu aşırı hayranlık devam etse bile, tutum yine de olumsuzdur. Zira, “biz” oluşmasına hiçbir katkısı olmadığı gibi işlerden birinin kişiliğini göklere çıkartırken diğerini önemsiz kılmaktadır.

Bu hayranlık devresi sona erince gerçek bütün çıplaklığıyla kendini gösterir. Ve ortaya bir sürü problem çıkar. Genellikle, eşine sevgisinden, hayranlığından kendini hiçe sayan kişi, sonunda onu en acımasız biçimde suçlayan, doyuma ulaşmamasının, düş kırıklığına uğramamasının tek sebebi olarak onu gören, yaptığı fedakarlıkları başına vuran kişi de olur.

Baba havasında bir koca, çocuksu karakterli karısının her arzusunu yerine getirmekten büyük zevk alabilir. Ancak, böyle davranmakla onu mutlu etmekten ziyade, onu ne istediğini bilmeyen şımarık bencil bir bebek haline getirir.
Aynı şekilde, kocasına annesiymiş gibi davranın bir kadm da onu şımartarak bir koca bebek yapacaktır. Bu erkekte, kişiliğine daha derin anlamlar veren başka tecrübeler edinme arzusu doğuracaktır.

Bazı yörelerde erkek, evlenince kılıbık ve korkak damgası yememek için bekarlık, alışkanlıklarını sürdürmek zorundadır. Sözgelimi, boş vakitlerini, karışım evde bırakarak, erkek arkadaşlarıyla birlikte, kahvehanelerde, oyun salonlarında meyhanede geçirir.

Evliliklerinin ilk zamanlarından itibaren bazı eski alışkanlıklarını sürdürerek ne kadar güçlü bir kişiliğe sahip olduklarını gösterdiklerini sanırlar.
Olgunlaşmamış kişi, ister kadın, ister erkek olsun bu tür davranışlarda yetersizliğini örtbas etmeye çahşır. Çünkü, halâ çocukluk bencilliğinden kurtulamamıştır ve büyümek için de pek istekli değildir. Alışkanlıklarını ve eski hayat tarzını, evlendikten sonra da aynen sürdürmekte ayak direr.

Olgunlaşmamak günümüzün hastalığıdır diyebiliriz.’ Bazı psikologlar, olgunlaşamayanların sayısının son elli yıl içinde en azından iki katına çıktığını iddia ediyorlar. Bunun sebeplerini anlatmak da o kadar zor değil…

Birkaç yıl öncesine nazaran, günümüzde gençler çocukluklarından itibaren bir sürü şey öğrenirler. Herkes günümüz gençlerinin ana-babalarının ve dedelerinin vb. kendi yaşlarında olduğundan daha zekî oldukları fikrinde birleşiyor.

Ayrıca, günümüz gençleri kendi sorumluluklarını ana babalarına oranla daha erken yükleniyorlar. Hayatlarını erken yaşta kazanmak zorunda kalıyorlar. Ve çoğu hem çalışıp hem okuyor.

Bunun neticesi olarak, son elli yıla bakılırsa, günümüz kısanları geçen yüzyıldaki ya da bu yüzyılın başlarındaki yaşıtlarından daha çok şey biliyor ve daha pratik bir zekaya sahip. Ancak genellikle kişilik gelişimi biraz geri kalmış ve duygu dünyası da yeterince gelişememiştir. Çocukluk dönemi gereğinden uzun sürmektedir.

Kimi zaman olgunluk yaşına kadar uzanan bu çocukluğun oyunacakları da cep radyosu, walkman> teyp, pikap, televizyon, motosiklet, araba, futbol maçlarıdır…
Eşlerin her ikisi de şayet olgunlaşmamış kişiliklere sahipse, anlaşmaları, dolayısıyla da “biz” olmaları son derece güçtür. Tek yapacakları şey, olgun kişiler olmadıklarını kabul etmeleri olgunlaşmak, büyümek için çaba harcamalarıdır.

Bunlar genellikle, çok genç yaşta evlenmiş kişilerdir. Olgunlaşmamalan kendilerini tedirgin ettiği için evliliği seçmişlerdir.

Evlendikten sonra ise bu engeli aştıklarına inanarak, olgun insan rolü oynayan gururlu, bencil çocuklar olurlar.

Bunun yanısıra hayallerini, olgunlaşma sürecini tamamlamak için, bir an evvel çocuk sahibi olmaya bakarlar.

Akıllı ve kültürlü gençler, evliliğe henüz tam hazırlıklı olmadıklarının ve erken evlenirlerse mutlu ya da çok mutlu olamayacaklarının farkındadırlar.

Evlenirlerse, önlerinde engelleri birlikte aşmaları gereken iki macera arkadaşı olacaklardır. Büyük ihtimalle çocuk sahibi olup, onun sorumluluğunu yüklenmekten de kaçınacaklardır. Evlerinden kaçmış iki genç gibi paylarına düşen her konuda elbirliği etmeye çalışacaklardır.

Maddî güçlükler, imkansızlıklar onlara yararlı bile olacaktır. Hele arkalarında, bütün maddî probemlerini halleden bir aileleri olursa, olgunlaşmaları daha zor olacaktır. İmkansızlıklar, güçlükler onları birbirlerine daha çok bağlayıp yakınlaştıracaktır. Yaşadıkları tecrübe, güçlükler mücadele azimlerini arttıracak onları daha, bir gerçekçi, hoşgörülü, ol gun kişiler haline getirecektir.

Eşlerin kendi kişiliklerini koruması, hiçbir zaman tam bir olgunlaşamama belirtisi değildir.

Evlilik hayatında, hiç taviz vermeyen kişinin enerjisi, israf edilmiş bir enerjidir. Çünkü, bu tutum, “ben”den “biz” kavramına geçişi geciktirir, ya da tamamen engeller.

alıntı
--------------Tualimforum İmzam--------------
<a href=http://img841.imageshack.us/i/ojug.gif/ target=_blank><img src=http://img841.imageshack.us/img841/3248/ojug.gif border=0 alt= /></a>
ASYA isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Cevapla

Tags
arasinda, bazi, davranislar, esler, eşler arasında bazı olumsuz davranışlar, olumsuz


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 
Seçenekler

Yetkileriniz
You may not post new threads
You may not post replies
You may not post attachments
You may not edit your posts

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-KodlarıKapalı
Trackbacks are Açık
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık


Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Cevaplar son Mesaj
Lanetle Ölümsüz Aşkın Simgesi - Mısır Mitolojisinde Lanetle Ölümsüz Aşkın Simgesi Tolga Genel Kültür 0 13.08.14 22:08
Rüyada Ev ve Belli Bazı Yerlere Girmek Görmek - Rüyada Ev ve Belli Bazı Yerlere Girme Tarot A-B-C-D-E-F-G ile Başlayan Rüya Tabirleri 0 18.01.13 22:41
İsimlerin İnsan Üzerinde Olumsuz Etkileri - İsimlerin İnsan Kaderine Olumsuz Etkileri Tarot Bebek İsimleri ( Bebek Adları ) 0 03.01.13 18:16
Eşler Arası İletişimde Nelere Dikkat Edilmeli SERDEM Kadınca/Erkekce/ Evlilik Ve Aile 0 14.07.10 23:55
İnsanı Güzelleştiren Sözler, Davranışlar, Haller.. ÇisiL Dini Bilgiler 0 04.07.09 13:33


Bütün Zaman Ayarları WEZ +3 olarak düzenlenmiştir. Şu Anki Saat: 04:10 .


Powered by vBulletin Version 3.8.7
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
Search Engine Friendly URLs by vBSEO 3.6.0 RC 2