tualimforum.com

tualimforum.com (http://www.tualimforum.com/)
-   Ramazan Özel / Oruç / Kurban Bayramı (http://www.tualimforum.com/ramazan-ozel-oruc-kurban-bayrami/)
-   -   Kulluk İmtihanı ve Ramazan (http://www.tualimforum.com/ramazan-ozel-oruc-kurban-bayrami/71267-kulluk-imtihani-ve-ramazan.html)

EZEL 15.07.11 22:03

Kulluk İmtihanı ve Ramazan
 
Kulluk İmtihanı ve Ramazan



“İyilikle kötülük eşit olmaz. Sen, en güzel olan bir tarzda (kötülüğü) uzaklaştır; o zaman, (görürsün ki) seninle onun arasında düşmanlık bulunan kimse, sanki sıcak bir dost(un) oluvermiştir.” (Fussilet, 34)

“İçinizden benim dostlarım muttakilerdir. İşte siz de onlardan olduysanız ne âlâ. Aksi hâlde basiretli olun, basiretli olun. İnsanlar hayırlı amellerle gelirken, siz kötü yükler ile gelirseniz sizden yüz çevrilir...” Hz. Muhammed (s.a.s.)

İnsan imtihan olmaktadır

Mümin, karşılaştığı her olayı Allah’ın özel olarak, imtihan kastıyla karşısına çıkardığını bilmeli, Allah’a tevekkül etmeli ve O’nun rızasına uygun olan en güzel tavrı göstermelidir.

Herşeyi hikmetle yaratan Allah, tüm evreni insanın hizmetine vermiştir. Rabbimiz, Güneş Sistemi’nden atmosferdeki oksijen oranına; etinden, sütünden faydalandığımız hayvanlardan suya ve daha nicelerine kadar kâinattaki tüm varlıkları insanın hayatına hizmet edecek şekilde yaratmıştır. Bu gerçek ortadayken, insan hayatının bir amacı olmadığını düşünmek büyük bir cehalet olur. Elbette insanın bir yaratılış amacı vardır ve Allah bu amacı şöyle açıklar: “İnsanları yalnızca Bana ibadet etsinler diye yarattım.” (Zariyat, 56)

İnsanların sadece az bir kısmı bu yaratılış amacını kavrar ve buna uygun olarak yaşar. Allah, dünya üzerindeki hayatımızı, bu amaca uyup uymadığımızı denemek için yaratmıştır. Allah’a gönülden kulluk edenlerle, O’na isyan edenler bu dünyada Allah’ın imtihanı neticesinde ortaya çıkacaklardır. İnsana verilen tüm imkânlar (bedeni, duyuları, malları...) bu imtihan içindir. Bir ayette Allah şöyle buyurur:

“Şüphesiz Biz insanı, karışım hâlindeki az bir sudan (meniden) yarattık. Onu imtihan edeceğiz. Bundan dolayı onu işiten ve gören yaptık.” (İnsan, 2)

İnsanın dünyadaki vazifesi, Allah’a ve ahirete iman etmek, Allah’ın Kur’an’da bildirdiği şekilde güzel ahlâk sahibi bir insan olmak, Allah’ın sınırlarını korumak ve O’nun hoşnutluğunu kazanmaya çalışmaktır. Allah’ın emirlerini hangi insanların yerine getireceğini ancak yaşadığımız bu dünya hayatındaki imtihan neticesinde görebileceğiz. Allah, insanlardan gerçek ve samimi bir iman istediği için, insan yalnızca “iman ettim” demekle gerçek bir imana ulaşmış sayılmaz. İnsan, Allah’a ve O’nun dinine gerçekten inandığını, şeytanın, kendisini saptırmak için göstereceği büyük çabalara rağmen doğru yoldan dönmeyeceğini göstermelidir. İnsan, inkârcılara uymayacağını, kendi nefsinin tutkularını Allah’ın rızasına tercih etmeyeceğini de ispatlamalıdır. Bunu ise karşısına çıkan olaylara karşı gösterdiği tepkilerle ortaya koyacaktır. Allah, dini kabul eden insanın karşısına bazı zorluklar çıkaracak, bunlara karşı gösterdiği tavırlarla onu imtihan edecektir. Bu gerçek, Kur’an’da şu şekilde izah edilir: “İnsanlar, (sadece) “iman ettik” diyerek, sınanmadan bırakılacaklarını mı sandılar?” (Ankebut, 2)

Allah, başka bir ayette iman ettiğini söyleyenleri sınayacağını şöyle bildirmektedir: “Yoksa siz, Allah, içinizden cehd edenleri (çaba harcayanları) belirtip-ayırt etmeden ve sabredenleri de belirtip-ayırt etmeden cennete gireceğinizi mi sandınız?” (Âl-i İmran, 142) Allah’ın Kur’an’da bildirmesine rağmen iman eden bir insanın karşılaştığı zorluklara şaşırması elbette doğru olmaz. Bu zorluklar günlük hayatın sanki sıradan gibi gözüken problemleri de olabilir, ilk bakışta büyük bir felaket gibi gözüken olaylar da. Mümin, tüm bunların hepsine imtihan gözüyle bakmalı, Allah’a tevekkül etmeli ve O’nun rızasına uygun olan tavrı göstermelidir. Bir ayette, müminlerin karşılaşacakları zorluklardan şöyle söz edilir: “Andolsun, Biz sizi biraz korku, açlık ve bir parça mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiltmekle imtihan edeceğiz. Sabır gösterenleri müjdele.” (Bakara, 155)

Sadece zorluklar değil, dünya hayatındaki nimetler de Allah’ın birer imtihanıdır. Allah, verdiği her nimetle beraber insanın Kendisine şükredici olup olmadığını dener. İnsan, hem zorluk anlarında hem de nimetler içerisindeki rahatlık anlarında daima âlemlerin Rabbi olan yüce Allah’a şükredici olup, O’nun emirlerini yerine getirmelidir. Yaratan ve yaratılan arasında arzu edilen ünsiyetin meydana gelmesi, kulluk ile doğrudan alâkalıdır. Kulluğumuzdaki tezahürlerde bu ünsiyetin kuvvetini ve derecesini ortaya çıkarır.

Kulluğu şekillendiren, evvelde tam bir teslimiyettir. Kul olmamız hasebiyle üzerimize tevdi edilen emir ve nehiylerden murat ise, teslimiyetimizin salimen fiillerimizde de zahir olması, gönüllerdeki huşunun amellere dökülmesidir. Bizi biz kılan bütün varlığımızın, Yaratanımıza teslimiyette, kulluğumuzda mündemiç bir hâl arzetmesi, Rabbimizin kullarını imtihandan muradına isabet etmesi demektir. İbadetlerimizin tam şuuruna erebilme, teslim olmuş bir kalple Rabbimize yönelebilme ve iç âlemimizdeki aydınlıkların amellerimizde şuyû bulması için; evveliyette varlık gayesine uygun olarak hayatımızın şekillenmesi yani madde ve manada kirlerden arınmak zorunluluk arzetmektedir. Makbul bir amel, o amelin erkân ve edep ölçülerine isabeti kadar hatta daha mühimce, içinde ihlas nurları parlayan, yüzü rızayı ilâhiye müteveccih bir kalp sahibinden zahir olmasına bakar. Bu makbuliyet; tevazu, acziyet, korku ve umutta kat edilen derecelere göre farklılık arz etmektedir. Sadırlarda rıza nimetine açılan müevvel kapıların aralanması, daha ötede ise emirlere harfiyen iktida gayreti ile yakınlık arzusunda olan kulda, razı olunmuş ve ilâhî kudretin tecellilerine aşina, dünya ve ahirette korkudan emin, Hak yakınlığına eren dostlar zümresine dahil olma nimeti vardır. İbadetlerin şuuruna varabilmek kulu, yapılan ibadetle kazanılacağı umut edilen sevapların ötesinde nice büyük nimetlere taşır. Bu şuurda şu iki haslet olmalıdır:

1) İbadetlerin, Allah’ın emri olduğu şuurunu muhafaza etme ve emrin kıymetini emredenin kadrine göre takdir etme cihetiyle kıymet verme: Rabbimizin kullarına emirlerde bulunması insana asıl olarak açık bir iltifatın varlığını göstermektedir. Eksikliklerden münezzeh olan Yüce Mevlamız kullarına emirler vermekle, onları Zat-ı Celil’ine muhatap kılmıştır ki, Rabbimizin emirleri sadece ve sadece teslimiyet ve rızaya çağırmaktadır.

2) İbadet ederken, ibadetin vasıflarına riayet şuurunu muhafaza etme: Bütün ibadetlerin menheci emir olarak Allah’ü Zülcelâl Hazretlerine varırken, bu emirlerin kullar tarafından salimen icra edilebilmesi ise, Rasûl-i Kibriya Efendimizin örnek yaşayışında sahih ve kâmil ölçülerini bulmuştur. İbadetlerin vasıflarına riayet şuurunu muhafaza etmemek, hem emredene hem de bu emre nasıl iktida edileceğini kullara gösteren İki Cihan Nebi’sine (s.a.s.) bağlılık, teslimiyet ve sadakatin zayıflığını göstermektedir.

Kulluk imtihanı içerisinde ibadetlerimizden olan, mübarek Ramazan ayının ihyası noktasında da önemine değindiğimiz şu hususlara dikkat edilmelidir:

Bu ay Kur’an ve oruç ayıdır. Sevgili Peygamberimiz (s.a.s.) şöyIe buyurmuşlardır: “Kur’an ve oruç, kıyamet gününde kula şefaat eder. Oruç: ‘Rabbim, onu yemekten ve şehevî arzulardan alıkoydum. Onun için bana şefaat hakkı tanı!’ der. Kur’an’da: ‘Onu gece uykusuz bıraktım uykusunu terkederek beni okudu. Bu sebeple ona şefaat etmeme izin ver!’ der. Bu ikisi şefaat ederler.” (Müsned) Bu Nebevî müjdeden fazlaca nasiplenebilmek için Kur’an-ı Kerim ile fazlaca hemhâl olmalı ve azalarımızı da kötülüklerden koruyarak orucumuza dikkat etmeliyiz.

Kadir gecesinin ihyası, Ramazan’ın ihyasında önemli bir yer tutar. Kadir gecesine rast gelememe korkusu da içimizde hep vardır; ancak yine Sevgili Peygamberimiz (s.a.s.) kalbinde bu korkuyu yaşayan ümmetine bir müjde ile Kadir gecesinden nasiplenme nimetini garanti etmektedir: “Ramazan ayı çıkıncaya kadar akşam ve yatsı namazlarını cemaat ile kılarsa, Kadir gecesinden fazla bir hisse alır.” (İ. Canan, K. Sitte Terc. ve Şerhi, Akçağ Yay. 4/399-400)

Hem Ramazan’ın hem de Kadir gecesinin ihyasında son on günün itikâfla geçirilmesi de önemli bir yer tutar. Nefsin ıslahı ve daha birçok hikmeti de içinde barındıran itikâf ibadetini Peygamber Efendimiz (s.a.s.) aksatmaksızın her Ramazanın sonunda ifa etmiştir. Efendimiz (s.a.s.)’in, Kadir gecesinin Ramazan ayının özellikle son on gününde aranması yönündeki emirleri ve son on günde itikâfa niyet etmeleri, Kadir gecesini ihya hususundaki sünnetlerindendir. (Buhârî, Fadl-u Leyleti’I-Kadr, 3)

Ramazan hayır hasenat ayıdır. İbni Abbas (r.a.) Cihan Serveri Efendimizin bu aydaki hayır ve hasenatını şöyle anlatıyor: “Rasûlüllah (s.a.s.) insanların en cömerdi idi. Onun en cömert olduğu anlar da Ramazan’da Cebrail’in kendisiyle buluştuğu zamanlardı. Cebrail (a.s.), Ramazan’ın her gecesinde Hz. Peygamber ile buluşur, (karşılıklı) Kur’an okurlardı. Bundan dolayı Rasûlüllah (s.a.s.) Cebrail ile buluştuğunda, esmek için engel tanımayan bereketli rüzgardan daha cömert davranırdı.” (Buhârî, Savm, 7)

Teravih ve gece namazlarıyla, okunan Kur’an hatimleriyle, kalkılan sahurları ve tutulan oruçlarıyla, yapılan hayırlarla, edilen dua ve tesbihatla, eda edilen itikâflar ve ihya edilen Kadir gecesiyle, bu bereketli ayda bizlere büyük nimetler lutfedilmişken, Ramazan’ı ihya edenler kervanına katılmayıp geri kalanlardan olmak ise çok üzücüdür. Rabbimiz (c.c.) Hazretleri bütün Müslümanları Ramazan’dan hakkıyla istifade edenlerden kılsın. Zira Ebû Hureyre (r.a.) anlatıyor ki:

Peygamber (s.a.s.) minbere çıkıp, “Amin, amin, amin!” dedi. Kendisine; “Ya Rasûlallah! Minbere çıkıp üç defa, ‘Amin, amin, amin!’ dedin. Bunun sebebi nedir?” denilince şöyle buyurdu: “Bana Cebrail (a.s.) geldi ve ‘Kim Ramazan ayına yetişir de bağışlanmayarak Cehennem’e girerse, Allah onu rahmetinden uzaklaştırsın!’ dedi. Ve ‘Amin de!’ dedi. Ben de amin dedim.” (İbn-i Hüzeyme)

Bir de bayram günlerine dikkat etmek gerekir. Bayram oruçtan kurtulma değil, bir Ramazan’ı hatta üçayları Allah’a kulluğa has kılabilme gayretinin sonunda yine Mevlamızın Iutfettiği sevinç günleridir. Ebû Ümame (r.a.)’in anlattığına göre Rasûlüllah (s.a.s.) buyurdular ki: “Kim her iki bayramın da gecesini, Allah’tan sevap umarak ibadetle geçirirse, kalplerin öldüğü günde kalbi ölmez.” (İbn-i Mace, 563, 1782)

Not: Bu yazı, Diyanet Avrupa Dergi 2007 Eylül sayısında yayınlanmıştır


Bütün Zaman Ayarları WEZ +3 olarak düzenlenmiştir. Şu Anki Saat: 01:14 .

Powered by vBulletin Version 3.8.7
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
Search Engine Friendly URLs by vBSEO 3.6.0 RC 2