tualimforum.com

tualimforum.com (http://www.tualimforum.com/)
-   Türk Bilim Adamlarının Hayatı (http://www.tualimforum.com/turk-bilim-adamlarinin-hayati/)
-   -   İmam-ı Muhammed Gazali Hayatı ( Biyografisi ) (http://www.tualimforum.com/turk-bilim-adamlarinin-hayati/1352-imam-i-muhammed-gazali-hayati-biyografisi.html)

Deniz 20.02.08 22:53

İmam-ı Muhammed Gazali Hayatı ( Biyografisi )
 
İmam-ı Muhammed Gazali Hayatı

İmam-ı Gazali, (tam adı Muhammed bin Muhammed bin Muhammed bin Ahmed).İslam âlimi. Batı dillerinde ismi Algazel'dir. Künyesi Ebu Hâmid, lakabı Huccet-ül-İslam ve Zeyneddin’dir. Gazali nisbesiyle meşhurdur. Müctehiddi. İctihadı, Şafii mezhebine uygun oldu.

Hayatı
İran’ın Tus şehrinin Gazal kasabasında 1058 (h.450) yılında doğdu. Babası fakir ve salih bir zattı. Âlimlerin sohbetlerinden hiç ayrılmazdı. Elinden geldiği kadar, onlara yardım ve iyilik eder ve hizmetlerinde bulunurdu. Âlimlerin nasihatini dinleyince ağlar ve Allahü teâlâdan kendisine âlim olacak bir evlat vermesini yalvararak isterdi. Babası yün eğirip, Tus şehrinde bir dükkanda satardı. Vefatının yaklaştığını anlayınca, oğlu Muhammed Gazali’yi ve diğer oğlu Ahmed’i hayır sahibi ve zamanın salihlerinden bir arkadaşına, bir miktar mal vererek vasiyet etti ve ona dedi ki:
“Ben kendim, âlim bir kimse olamadım. Bu yolla kemale gelemedim. Maksadım, benim kaçırdığım kemal mertebelerinin, bu oğullarımda hasıl olması için yardım etmenizdir. Bıraktığım bütün para ve erzakı, onların tahsiline sarf edersin!”

Arkadaşı vasiyeti aynen yerine getirdi. Babasının bıraktığı para ve mal bitinceye kadar, onların yetişme ve olgunlaşmaları için çalıştı. Sonra onlara; “Babanızın, sizin için bıraktığı parayı tahsil ve terbiyenize harcadım. Ben fakirim param yoktur. Size yardım edemeyeceğim. Sizin için en iyi çareyi, diğer ilim talebeleri gibi medreseye devam etmenizde görüyorum” dedi. Bunun üzerine iki kardeş medreseye gittiler ve yüksek âlimlerden olmak saadetine kavuştular.

İlim Düzeyi
İmam-ı Gazali, çocukluğunda fıkıhtan bir miktarını kendi memleketinde okudu. Sonra Cürcan’a gitti. İmam Ebu Nasr İsmaili’den bir müddet ders aldı. Sonra Tus’a döndü. Cürcan’dan Tus’a dönerken başından geçen bir hadiseyi şöyle anlatır: as “Bir grup yol kesici karşımıza çıktı. Yanımda olan her şeyimi alıp gittiler. Arkalarından gidip kendilerine yalvardım. Ne olur işinize yaramayan ders notlarımı bana verin. Reisleri; “Onlar nedir? Nasıl şeylerdir?” diye sorunca; “Onları öğrenmek için memleketimi terk ettim, gurbetlere gittim. Filan yerdeki birkaç tomar kağıtlardır” dedim. Eşkıyaların reisi güldü; “Sen o şeyi bildiğini nasıl iddia ediyorsun, biz onları senden alınca ilimsiz kalıyorsun” dedi ve onları bana geri verdi. Sonra düşündüm, Allahü teâlâ, yol kesiciyi beni ikaz için o şekilde söyletti, dedim. Tus’a gelince üç yıl bütün gayretimle çalışarak, Cürcan’da tuttuğum notların hepsini ezberledim. O hâle gelmiştim ki, yol kesici önüme çıksa, hepsini alsa, bana zararı dokunmazdı.”

Memleketinde geçirdiği bu üç seneden sonra, öğrenimine devam etmek için o zamanın büyük bir ilim ve kültür merkezi olan Nişabur’a gitti. Zamanın bilimadamlarından olan İmam-ül-Harameyn Ebu’l-Meâli el-Cüveyni’nin öğrencisi oldu. Üstün zekasını ve çalışkanlığını gören hocası ona yakın ilgi gösterdi. Burada usul-i hadis, usul-i fıkıh, kelam, mantık, hukuk ve münazara ilimlerini öğrendi. Ebu Hâmid er-Rezekani, Ebu’l- Hüseyin el-Mervezi, Ebu Nasr el-İsmaili, Ebu Sehl el-Mervezi, Ebu Yusuf en-Nessâc gibi devrin büyük âlimleri belli başlı hocalarıdır.

Nişabur’da öğrenimini tamamlayınca, büyük bir ilim ve edebiyat hâmisi olan Selçuklu veziri üstün devlet adamı Nizamülmülk’ün daveti üzerine Bağdat’a gitti. Nizamülmülk’ün topladığı ilim meclisinde bulunan zamanın bilimadamları, imam-ı Gazali'nin ilminin derinliğine ve meseleleri izah etmekteki üstün kabiliyetine hayran kaldıklarını itiraf ettiler. O zaman ortaya çıkan sapık fırkaların mensupları, onun yüksek ilmi ve en zor, en ince mevzuları en açık bir şekilde anlatması, hitabet ve izah etme kabiliyetinin yüksekliği, zekasının parlaklığı karşısında perişan oluyorlar ve tutunamıyorlardı.
Bu sırada otuz dört yaşında bulunan imam-ı Gazali'nin İslamiyet’e yaptığı büyük hizmetleri gören Selçuklu veziri Nizamülmülk, şimdiki tabirle, onu Nizamiye Üniversitesi rektörlüğüne tayin etti. Bu üniversitenin başına geçen İmam-ı Gazali , üç yüz seçkin talebeye lüzumlu olan bütün ilimleri öğretti. Yetiştirdiği talebelerin had ve hesabı yoktu. Ebu Mansur Muhammed, Muhammed bin Esad et-Tusi, Ebu’l-Hasan el-Belensi, Ebu Abdullah Cümert el-Hüseyni talebelerinin meşhurlarındandır. Bir taraftan da kıymetli kitaplar yazan imam-ı Gazali, ilim ehli, devlet adamları ve halk tarafından büyük bir muhabbet ve hürmet gördü. Şöhreti gün geçtikçe arttı. Nizamiye Üniversitesinde bulunduğu yıllarda, Kitabü’l-Basit fil-Füru, Kitab-ül-Vesit, El-Veciz, Meahiz-ül-Hilâf adlı kitaplarını yazdı.

Felsefeye Karşı Bir Yazısı
İmam-ı Gazali , felsefecilerle ilgili bu çalışmalarını El-Munkızu min ed-dalâl kitabında şöyle anlatmaktadır:
“İşte şimdi filozofların ilimlerinin hikayesini dinle: Onları birkaç sınıf, ilimlerini de birkaç kısım hâlinde gördüm. Onlara, çokluklarına ve eskileri ile yenileri arasında doğruya yakınlık ve uzaklık farkına rağmen, küfür ve ilhâd damgasını vurmak lazımdır. Filozoflar fırkalarının çokluğuna ve çeşitliliğine rağmen, Dehriyyun, Tabiiyyun ve İlahiyyun olmak üzere üç kısma ayrılırlar. Dehriyyun sınıfı eski filozoflardan bir zümredir. Yaratıcının varlığını inkâr ederler, bunlar zındıktır. Tabiiyyun; bunlar da ahiretin mevcudiyetini kabul etmediler. Cenneti Cehennemi, kıyameti ve hesabı inkâr ettiler. Bunlar da zındıktır. Üçüncü sınıf olan İlahiyyun, daha sonra gelen filozoflardır. Bunlar ilk iki sınıfı red etmişlerse de kendilerini bid’at ve küfürden kurtaramamışlardır.” Üçüncü kısımdan olan bu filozoflar, kendilerinden önce gelenlerin yanlışlarını açık seçik göstermek ve bir yaratıcının olduğunu söylemekle beraber Peygamberlere inanmadıkları için küfürde kalmışlardır. Çünkü küfürden kurtulmak için Peygamberlere ve onların bildirdiklerine inanmak da şarttır.

İmam-ı Gazali felsefecilerin görüşlerini çürütmek ve itikadlarına, felsefe karıştıran sapık fırkalara cevap vermek için yaptığı bu çalışmasını işiten bir takım kimseler, onu felsefeci zannetmişlerdir. Bunun sebebi, felsefe ile tefekkür arasındaki mühim farkı bilmemek olabilir. Felsefeciler aklı rehber edinmişlerdir. Mütefekkirler ise aklı kullanmakla beraber, akla da rehber olarak Peygamberleri ve onların bildirdiği imanı almışlardır. Göz için ışık ne ise, akıl için iman odur. Işık olmayınca göz göremediği gibi iman olmayınca akıl da doğru yolda yürüyemez. İmam-ı Gazali hazretleri, filozof değil müctehiddir.

İmam-ı Gazali, bu çalışmalarından sonra, yerine kardeşi Ahmed Gazali’yi vekil bırakarak Nizamiye Üniversitesindeki görevine ara verdi ve Bağdat’tan ayrıldı. Çeşitli ilmi çalışmalar ve seyahatler yaptı. Şam’da kaldığı iki yıl içinde en kıymetli eseri İhyâu-Ulumiddin’i yazdı. Daha sonra Kudüs’e gitti. Burada Bâtıni denilen sapık fırkaya karşı Mufassıl’ul-Hilâf, Cevâb-ul-Mesâil ve Allahü teâlânın Esmâ-i Hüsnâ denilen isimlerini anlatan El- Maksad ül-Esmâ adlı eserini yazdı. Kudüs’te bir müddet kaldıktan sonra hacca gitti. Haccını müteakiben Bağdat’a döndü. Nizamiye Üniversitesinde, Şam’da yazdığı İhyâ’sını kalabalık bir talebe kitlesine ders olarak okuttu. Bu seferki tedris hayatı uzun sürmedi. Doğduğu yer olan Tus’a gitti. Burada yine Bâtınilere karşı Ed-Dercülmerkum kitabı ile El-Kıstâs-ul-Müstakim, Faysal-ut-Tefrika, Kimyâ-ı Seâdet, Nasihât ül-Müluk ve Et- Tibr-ul-Mesbuk adlı kıymetli eserlerini yazdı. On sene kadar süren bu hizmetlerinden sonra Selçuklu veziri Fahr-ül-Mülk’ün ricası üzerine bir müddet daha Nizamiye Üniversitesinde ders verdi. Tasavvufu anlatan Mişkât-ül-Envâr adlı eserini de bu sırada yazdı.

İmam-ı Gazali'nin Tasavvufa Girişi
İmam-ı Gazali'nin tasavvufta mürşidi, Silsile-i aliyyenin büyüklerinden olan Ebu Ali Farmedi'dir. Onun huzurunda kemale geldi. Zahir ilimlerinde eşsiz âlim olduğu gibi, tasavvuf ilimlerinde (evliyalık ilimlerinde) de mürşid (yol gösterici) oldu. Kısa bir müddet daha Nizamiye Üniversitesinde ders verdikten sonra doğduğu yer olan Tus’a döndü. Elli beş sene gibi kısa bir ömür süren imam-ı Gazali, ömrünün son yıllarını Tus’ta geçirdi. Burada evinin yakınına bir medrese ve bir de tekke yaptırdı. Günleri insanları irşâd etmekle geçti. Elli yaşını aştığı bu sıralarda El-Munkızu Aniddalâl, fıkhın kaynaklarına (Usul-i fıkha) dâir El-Mustesfâ ve selef-i salihine (Ehli Sünnet itikadına) tâbi olmayı anlatan İlcâmü’l-Avâm an İlm-il-Kelam adlı eserlerini yazdı.

İslam Devletine Etkisi
İmam-ı Gazali'nin yaşadığı devirde İslam âleminde siyasi ve fikri bakımdan büyük bir kargaşalık hüküm sürüyordu. Bağdat’ta Abbasi halifelerinin hakimiyeti zayıflamaya yüz tutmuştu. Bunun yanında Büyük Selçuklu Devleti'nin sınırları genişliyor ve nüfuzu artıyordu. İmam-ı Gazali hazretleri, bu devletin büyük hükümdarları Tuğrul Beyin, Alparslan’ın ve Melik Şah'ın devirlerini yaşadı. Melik Şahın kıymetli veziri Nizamülmülk, hem savaş meydanlarında zaferler kazanıyor, hem de o zamanın parlak ilim ocakları olan İslam üniversitelerini açıyordu. İmam-ı Gazali 23 yaşındayken doğuda Hasan Sabbah ve adamları, sapık yollardan olan İsmailiyye fırkasını yaymaya çalışıyorlardı. Mısır’da Şii Fatımi Hanedanı çökmeye başlamış, Avrupa’da ise Endülüs İslam Devleti gerilemeye yüz tutmuştu. Mukaddes toprakları Müslümanlardan almak için ilk Haçlı seferleri de İmam-ı Gazali zamanında başlamıştı. Bunlardan birincisi olan Haçlı seferine katılan Haçlılar, Anadolu Selçuklu Hükümdarı I. Kılıç Arslan’ın üstün gayret ve kahramanlıklarına rağmen 600 binden 40-50 bine düşmek pahasına da olsa, Anadolu’yu geçmiş, Torosları aşmış, Antakya’yı ve bir yıl sonra da Kudüs’ü ele geçirmişlerdi (1096).
İslam âlemindeki bu siyasi karışıklıkların yanında bir de fikir ve düşünce ayrılıkları vardı. Bütün bunlar; Müslümanların birliğini doğrudan doğruya askeri kuvvetle ve ilim yoluyla yıkamayan iç ve dış düşmanların, halk arasında bozuk ve sapık fikirleri yayabilmeleri için çok uygun bir zemin teşkil ediyordu. Müslümanlar arasında itikad birliği sarsılmış, düşünce ve fikirlerde ayrılıklar meydana gelmişti. Bir taraftan eski Yunan felsefesini anlatan kitapları okuyarak yazılanları İslam inançlarına karıştıranlar, diğer taraftan Kur’an-ı Kerim'in âyetlerinin manasını değiştirerek ve kendi bozuk düşüncelerini katarak açıklamaya kalkışan Bâtıniler ve Mutezile ile diğer fırkalar İslam itikadını bozmaya çalışıyorlardı. Bunlara karşı Ehl-i sünnetin müdafaasını üslenmiş olan İslam âlimlerinin başında akli ve nakli ilimlerde zamanın en büyük âlimi, müctehid ve asrın müceddidi olan İmam-ı Gazali geliyordu.

O, bir taraftan kıymetli talebeler yetiştirdi, bir taraftan da sapık fırkaların bozuk inançlarını çürütmek ve Müslümanların bunlara aldanmamaları için okuyacakları kıymetli kitaplar yazdı. Üç yüz binden fazla hadis-i şerifi ravileriyle ezbere bilen ve Hüccetül-İslam adıyla meşhur olan İmam-ı Gazali, İslamın yirmi temel ilmi ile bunların yardımcıları olan müsbet ilimlerde de söz sahibiydi. Hadis ve Usul-i Hadis ilimlerinde ilim deryası olan bu büyük âlimin kitaplarında mevdu hadis var diyerek, imam-ı Gazali hazretlerinde eksiklik aramak, ilmin hakikatini, İslam âliminin derecesini bilmemektir. Zamanında yaşayan ve sonra gelen âlimler onun kitaplarını senet kabul etmişler ve neticede İmam-ı Gazali hazretlerinin kitaplarını ancak mezhepleri kabul etmeyenlerin, dinde reform yapmak için uğraşanların beğenmediklerini bildirmişlerdir. ( Alıntı )

Deniz 20.02.08 22:56

İmam-ı Muhammed Gazali ( Devamı )
 
İmam-ı Muhammed Gazali Hayatı

Vefatı :

İmam-ı Gazali 1111 (h.505) yılının Cemaziyelevvel ayının 14. Pazartesi günü büyük kısmını zikir ve tâat ve Kur’an-ı Kerim okumakla geçirdiği gecenin sabah namazı vaktinde abdest tazeleyip namazını kıldı, sonra yanındakilerden kefen istedi. Kefeni öpüp yüzüne sürdü, başına koydu: “Ey benim Rabbim, Mâlikim! Emrin başım gözüm üzere olsun” dedi. Odasına girdi. İçeride, her zamankinden çok kaldı. Dışarı çıkmadı. Bunun üzerine oradakilerden üç kişi içeri girince, İmam-ı Gazali hazretlerinin kefenini giyip, yüzünü kıbleye dönüp, ruhunu teslim ettiğini gördüler. Başı ucunda şu beytler yazılıydı:
Beni ölü gören ve ağlayan dostlarıma,
Şöyle söyle, üzülen o din kardeşlerime:
“Sanmayınız ki, sakın ben ölmüşüm gerçekten,
Vallahi siz de kaçın buna ölüm demekten.”
.......
Ben bir serçeyim ve bu beden benim kafesim.
Ben uçtum o kafesten, rehin kaldı bedenim.
.......
Bana rahmet okuyun, rahmet olunasınız.
Biz gittik. Biliniz ki, sırada siz varsınız.
Son sözüm olsun, “Aleyküm selam” dostlar.
Allah selamet versin, diyecek başka ne var?
İmam-ı Gazali, kendisini mezarın içine Şeyh Ebu Bekr en-Nessâc koysun, diye vasiyet etmişti. Şeyh bu vasiyeti yerine getirip mezardan çıktığında hâli değişmiş, yüzü kül gibi olmuş görüldü. Oradakiler “Size ne oldu?.. Niçin böyle sarardınız, soldunuz efendim?..” dediler. Cevap vermedi. Israr ettiler, gene cevap vermedi. Yemin vererek tekrar ısrarla sorulunca, mecbur kalarak şunları anlattı:
“İmamın nâşını mezara koyduğum zaman, Kıble tarafından nurlu bir sağ elin çıktığını gördüm. Hafiften bir ses bana şöyle seslendi. «Muhammed Gazali’nin elini, Seyyidü’l Mürselin Muhammed Mustafa sallallahü aleyhi ve sellemin eline koy» Ben denileni yaptım. İşte mezardan çıktığımda benzimin sararmış, solmuş olmasının sebebi budur. Allah ona rahmet eylesin.”
İmam-ı Gazali asrının müceddidi olup, din bilgilerinden unutulmuş olanlarını meydana çıkarmış, açıklamış ve herkese öğretmişti.
İmam-ı Gazali, zamanındaki devlet adamlarının ikram ve iltifatlarına kavuşmuştu. Onlara zaman zaman nasihat ederek ve mektup yazarak hakkı tavsiye etmiş, Müslümanların huzur ve refahı için dua etmiştir.
Selçuklu Sultanı Sencer’e Yazdığı Mektup
Bunlardan Selçuklu Sultanı Sencer’e nasihat için aşağıdaki mektubu yazmıştır:
“Allahü teâlâ İslam beldesinde muvaffak eylesin, nasibdâr kılsın. Ahirette ona, yanında yeryüzü padişahlığının hiç kalacağı mülk-i azim ve ahiret sultanlığı ihsan etsin. Dünya padişahlığı, nihayet bütün dünyaya hakim olmaktan ibarettir. İnsanın ömrü ise, en çok yüz sene kadardır.
Cenab-ı Hakk’ın, ahirette bir insana ihsan edeceği şeylerin yanında, bütün yeryüzü, bir kerpiç gibi kalır. Yeryüzünün bütün beldeleri, vilayetleri, o kerpicin tozu toprağı gibidir. Kerpicin ve tozunun toprağının ne kıymeti olur? Ebedi sultanlık ve saadet yanında, yüz senelik ömrün ne kıymeti vardır ki, insan onunla sevinip mağrur olsun? Yükseklikleri ara, Allahü teâlânın vereceği padişahlıktan başkasına aldanma.
Bu ebedi padişahlığa (saadete) kavuşmak, herkes için güç bir şey ise de, senin için kolaydır. Çünkü Resulullah sallallahü aleyhi ve sellem buyurdu ki: “Bir gün adalet ile hükmetmek, altmış senelik ibadetten efdaldir.” Madem ki Allahü teâlâ sana, başkalarının altmış senede kazanacağı şeyi bir günde kazanma sebebini ihsan etmiştir, bundan daha iyi fırsat olamaz! Zamanımızda ise iş o hâle gelmiştir ki, değil bir gün, bir saat adaletle iş yapmak, altmış yıl ibadetten efdal olacak dereceye varmıştır.
Dünyanın kıymetsizliği, açık ve ortadadır. Büyükler buyurdular ki: «Dünya kırılan altın bir testi, ahiret de kırılmaz toprak bir testi olsa, akıllı kimse, geçici olan ve yok olacak olan altın testiyi bırakır, ebedi olan toprak testiyi alır. Kaldı ki dünya, geçici ve kırılacak toprak bir testi gibidir.» Ahiret ise hiç kırılmayan ebediyyen bâki kalacak olan altın testi gibidir. Öyleyse, buna rağmen dünyaya sarılan kimseye nasıl akıllı denilebilir? Bu misali iyi düşününüz ve daima göz önünde tutunuz...”
İmam-ı Gazali'nin güzel sözlerinden bazıları
· Allahü teâlânın verdiği nimeti, Onun sevdiği yerde harcamak şükür; sevmediği yerde kullanmak ise küfran-ı nimettir (nimeti inkâr etmektir).
· Belaya şükretmek lazımdır. Çünkü küfür ve günahlardan başka bela yoktur ki, içinde senin bilmediğin bir iyilik olmasın! Allah, senin iyiliğini senden iyi bilir.
· Bir sözü söyleyeceğin zaman düşün! Eğer o sözü söylemediğin zaman mesul olacaksan söyle. Yoksa sus!
· Bil ki, kalble gıybet etmek, dille etmek gibi haramdır. Bir kimsenin noksanını, kusurunu başkasına söylemek doğru olmadığı gibi, kendi kendine söylemek de caiz değildir.
· Sabır insana mahsustur. Hayvanlarda sabır yoktur. Meleklerin ise sabra ihtiyacı yoktur.
· Allahü teâlânın, her yaptığımızı her düşündüğümüzü bildiğini unutmamalıyız. İnsanlar birbirinin dışını görür. Allahü teâlâ ise, hem dışını, hem içini görür. Bunu bilen bir kimsenin işleri ve düşünceleri edepli olur.
· Aklı olan kimse nefsine demelidir ki: Benim sermayem, yalnız ömrümdür. Başka bir şeyim yoktur. Bu sermaye, o kadar kıymetlidir ki, her çıkan nefes hiçbir şeyle tekrar ele geçmez ve nefesler sayılıdır, azalmaktadır. O halde bu günü elden kaçırmamak bunu saadete kavuşmak için kullanmamaktan daha büyük ziyan olur mu? Yarın ölecekmiş gibi bütün âzâlarını haramdan koru.
· Ey nefsim, sonra tevbe ederim ve iyi şeyler yaparım, diyorsan, ölüm daha önce gelebilir, pişman olup kalırsın. Yarın tevbe etmeyi bugün tevbe etmekten kolay sanıyorsan, aldanıyorsun.

Eserleri :

İmam-ı Gazali, ömrü boyunca gece gündüz devamlı yazmış büyük bir İslam âlimidir. O kadar çok kitap yazdı ki, ömrüne bölününce, bir güne on sekiz sayfa düşmektedir. Eserlerinin sayısının 1000’e ulaştığı, Mevduât-ul-Ulum kitabında bildirilmektedir. Bunlardan 400’ünün isimleri Şeyh Ebu İshak Şirâzi’nin Hazâin kitabında yazılıdır.
Eserleri üstünde Avrupalılar geniş ve uzun süren incelemeler yapmışlardır. Bunlardan Maurice Bouyges adlı müsteşrik Essai de chronologie des oeuvres de al-Ghazali adlı eserinde İmam-ı Gazali’nin 404 kitabının ismini vermiştir. Meşhur müsteşrik Brockelmann da Geschichte Der Arabischen Litteratur adlı eserinde, eserlerinden 75 tanesinin listesini vermiştir. 1959’da dört Alman ordinaryüs profesörü, İmam-ı Gazali'nin kitaplarını okuyarak, İslam dinine aşık olmuşlar ve İmam’ın kitaplarını Almancaya çevirerek sonunda müslüman olmuşlardır.
İmam-ı Gazali'nin vefatından sonra İslam dünyasının maruz kaldığı Moğol felaketi esnasında yakıp yıkılan binlerce kütüphane içinde Gazali hazretlerinin sayısız eseri de yok edilmiştir. Bu sebepten bugüne kadar eserlerinin tam bir listesi ve tasnifi yapılamamış, ilim dünyası bu husustaki eksikliğini tamamlayamamıştır.

Kelam Alanındaki eserleri :

· al-Munqidh min al-dalal, "Delaletten Hidayete"
· al-Iqtisad fi'I-i`tiqad, "İtikatta İktisat"
· al-Risala al-Qudsiyya, "Kudüs Risalesi"
· Iljam al-'awam 'an 'ilm al-kalam, "Halkı İlmi Kelamdan Koruma"
· al-Maqasid al-Asna fi sharh asma' Allahu al-husna, "Esma-ı Hüsna'nın Şerhinde Açıklama Yolları"
Tasavvuf
· Ihya' 'ulum al-din, "Dini İlimlerin İhyası", Gazali'nin en önemli eserlerinden biridir.
· Kimiya-yi sa'adat, "Mutluluk Kimyası" (Farsça kaleme alınmıştır.)
· Mişkat ül-enwar, "Nurlar Feneri"
· Kitab al-arba'in fi usul al-din, "Dinin Kırk Temeli" (İhya'nın Özeti)
· Mizan al-'amal, "Fiillerin Kıstası"
Islam Felsefesi
· Maqasid al-falasifa, "Filozofların Amaçları"
· Tahafut al-falasifa, "Filozofların Tutarsızlıkları", Ibn Rüşd bu esere karşılık olarak ünlü reddiyesi Tahafut al-tahafut (Tutarsızlığın Tutarsızlığı)nı kaleme almıştır.
Fiqh -Fıkhın Fıkhı
· al-Mustasfa min 'ilm al-usul,
· al-Wajiz, "Özet"
· al-Wasit, "Vasıta"
· Nasihat al-muluk, "Yöneticilere Nasihat"
Mantık
· Mi'yar al-'ilm (İlmin Standart Ölçüsü)
· al-Qistas al-mustaqim (Dengenin Kıstası)
· Mihakk al-nazar f'l-mantiq (Mantıkta Delillerin Özü)

İngilizce'de Gazali
· Freedom and fulfillment : Gazali'nın al-Munqidh min al-dalal ve diğer eserlerinden İngilizce'ye Richard Joseph McCarthy tarafından yapılan çevirisi. (Boston:Twayne Publishers, c1980) Reprinted Louisville: Fons Vitae, 2000.
· Smith, Margaret, Al-Ghazzali: the Mystic, (London: Luzac, 1944) Hijra international Publishers of Lahore, Pakistan reprint. PDF
· Laoust, H: La politique de Gazali, Paris, 1970. PDF
· Campanini, M.: Al-Ghazzali, in S.H. Nasr and O. Leaman, History of Islamic Philosophy Routledge, London: 1996. Article
· Watt, W M.: Muslim Intellectual: A Study of al-Ghazali, Edinburgh, EUP: 1963. Available on PDF
· Marmura: Al-Ghazali's The Incoherence of the Philosophers, (2nd ed.). Brigham: Printing Press. ISBN 0-8425-2466-5.
· Moosa, Ebrahim: Ghazali & The Poetics of Imagination, Chapel Hill, UNC Press, 2005. ISBN 0-8078-5612-6.

Eserlerinden örnekler
İhyâ-i-Ulumiddin,
Kimyâ-ı Seâdet,
Cevahir-ül-Kur’ân,
Kavâid-ül-Akâid,
Kitab-ül-İktisâd fil İtikad,
İlcâm-ül-Avâm an İlm il-Kelam,
Mizân-ül-Amel,
Dürret-ül-Fahire,
Eyyüh-el-Veled,
Kıstâs ül-Müstekim,
Tehâfet-ül-Felâsife,
Mekâsıd-ül-Felâsife,
El-Munkızu min ed-dalâl,
El-Fetâvâ, Hülâsât-üt-Tasnif fit-Tesavvuf.
(İlcâm-ül-Avâm an ilmi'l-kelam, Eyyüh-el-Veled, El-Munkızu min ed-dalâl, Durret-ül-Fahire ve Kimyâ-ı Seâdet kitapları Hakikat Kitabevi tarafından bastırılmıştır.)
İmam-ı Gazali hazretlerinin en kıymetli eseri İhyâ’sıdır. Osmanlı âlimlerinden Saffet Efendi Tasavvufun Zaferi isimli eserinde, İmam-ı Gazali’nin İhyâu Ulumiddin kitabı öyle kıymetli bir eserdir ki, Kur’an-ı Kerim'in ve Peygamber efendimizin hadislerinin manalarını Müslümanlara anlatmak ve Allahü teâlânın kullarına, doğru yolu göstermek, huzur ve saadete kavuşturan İslam ahlakını öğretmek için, din âlimleri olarak elimizde bundan başka hiçbir kitap bulunmasaydı, yalnız bu kitap kifayet ederdi.
Seyyid Abdülhakim Arvâsi hazretleri de, “İmam-ı Gazali’nin İhyâ kitabı, bütün âlimlerce doğru ve yüksektir. Bir gayrı müslim, severek yapraklarını çevirirse, müslüman olmakla şereflenir” buyuruyor.
( Alıntı )

İpek 02.07.09 11:39

İmam-ı Gazali Biyografisi,İmam-ı Gazali Hayatı,İmam-ı Gazali Kimdir?
 
İmam-ı Gazali Biyografisi,İmam-ı Gazali Hayatı,İmam-ı Gazali Kimdir?

Allah Resulü (S.A.V.)’in “Benim ümmetimin alimleri Beni İsrail’in nebileri gibidir.” beyanı şeriflerindeki manaya haiz olan zattır İmam-ı Gazali , İlmi ile amil olmuş böyle feyiz kaynakları, ta Peygamberimiz (S.A.V.)’den bu yana , kıyamete dek sürecek ve yoluna devam edecek. İmam-ı Gazali Hazreleri Horasan’ın Tus şehrinde dünyaya teşrif etmişlerdir. (Hicri 450. Miladi 1058). Babası ilim ehli olmamasına rağmen oğullarını ilme teşvik etmiştir. İmam-ı Gazali Hazretleri ve kardeşi Ahmet, ergenlik çağına varmadan babaları vefat etmiştir.Babaları daha önce ilim yapmalarını sağlayacak tarzda maddiyatlarını temin ederek , bildiği ve güvendiği bir tekke şeyhine emanet etmiştir. Bir müddet ilim tahsil ettikten sonra , paraları tükenince , fakirlerin öğrenim gördükleri bir medresede tahsillerine devam etmişlerdir. Bu medrese O’nun taklid yönünden ilk basamağıdır . Tahkik ve marifet ilk yıllarda İmam-ı Gazali Hazretleri’nde görünmez. O, bu durumu şöyle itiraf eder:
“Medreseye girişim sırf Allah rızası için ilim tahsil etmek olmayıp, maişetimi temin için olmasına mukabil , Allah’ın lütuf ve keremi ile beni yüce rızasını tahsile muvaffak kıldı.”

Talebeliğinin ilk yıllarında Fıkıh hocası Ahmed İbn Muhammed er-Radegani’den ders aldı. Tus’da ilk basamakları aştıktan sonra Cürcan şehrine giderek İmam Ebu Nasr el-İsmailiye’nin ilim dairesine katılır . Bir müddet sonra tekrar Tus’a döner. Bundan sonra da Nişabur şehrine, yani İmam-ül Haremeyn el-Cüveyni Hazretleri’nin yanında eğitimine devam eder. İmam-ı Gazali Hazretleri , Nişabur Medresesi’nde kısa zamanda arkadaşlarını da geride bırakacak şekilde ilerlemiş, geniş bir ilim terbiyesi alır. İmam-ül Haremeyn, O’nun ilminin kemâle ermesinde çok büyük rolü olan bir feyiz kaynağıdır. O devirde Nişabur , ilim kaynağı bir yerdir. O devirde ilmi ile ün salmış iki büyük zat vardır. Biri Bağdat’ta İshak Şirazi , diğeri Nişabur’da İmam-ı Gazali Hazretleri’nin Hocası, İmam-ül Haremeyn el-Cüveyni’dir.
İmam-ı Gazali Hazretleri 28 yaşına kadar Nişabur Medresesi’nde ilim tahsil etmiştir. Hatta hocasının sağlığında da eserler vermiştir. İmam-ül Haremeyn el-Cüveyni tam tamına dört yüz talebe yetiştirmiş ve aralarında da en büyük eser gördüğü İmam-ı Gazali Hazretleri’ni bırakarak, her fani gibi , bu dünyadan göç etmiştir. Hocasının ölümü ile birlikte İmam-ı Gazali Hazretleri Nişabur’dan Nizamül Mülk’ün yanına gider.

Nizamül Mülk, Selçuklu Devleti’nin ilk veziri olup, ilme önem veren büyük devlet adamıdır. Nizamiye Medreseleri O’nun eseridir. Bu büyük vezirin işaretleri ile İmam-ı Gazali Hazretleri Nizamiye Medresesi’nin Baş Müderrisliği’ne layık görülür. Baş Müderrislik devresinde Nizamül Mülk’ün telkinleriyle münazaralara girer ve her defasında tartıştığı alimleri alt etmesi O’na büyük ihtişam kazandırır. Yediden-yetmişe herkesin büyük ilgisini çeker. Kısa zamanda ilmin zirvesine çıkmasıyla O’ndan istifade etmek için çevre illerden gelip , sohbetine ve vaazına katılanlar artar.

Ki İmam-ı Gazali Hazretleri , daha önceleri tarikati de kabul etmezmiş, yani münkirmiş. Zahiri ilmin en yüksek mertebesine yükselen Gazali, batıni ilme de ihtiyaç olduğunu fark eder ve bir şeyhe gitmeye karar verir:

“İçimde Şam’a gitmek isteği vardı. Ama halifenin ve arkadaşlarımın yerleşip kalmama karşı çıkacaklarından çekinerek , Mekke’ye gitmek arzusunda olduğumu söyledim. Bağdat’ı terk etmek için böyle bir hileye başvurmak zorunda kaldım. Zira onlar için de , benim herşeyimi terk edip , uzaklaşma kararımın dini bir sebepten ileri geldiğini kabul edecek kimse yoktu. Onlar benim mevkimin dinde varılacak en yüksek makam olduğunu zannediyorlardı.Onlar ilimden bunu anlıyorlardı.” Herkes bana:

“Müslümanlara ve alimler zümresine göz değdi , diyorlardı. Nihayet Bağdat’tan ayrıldım. Kendim ve çoluk çocuğumun nafakasına yetecek kısmından maada mallarımı dağıttım. Sonra Şam’a gittim.”
O, artık Şam yolunda bir derviştir. Dört yıllık Bağdat’taki o ihtişamlı hayattan sonra , nefis terbiyesi dediğimiz bir yola karar verme cüreti , bütün benliğini sarmıştı. Şimdi O,sufiliği tercih etmişti.
Şöyle der:

“... Sufilerin, Allah yolunda kimseler olduklarını , onların hayat tarzlarının en güzel yaşama tarzı, yollarının en doğru yol olduğunu , ahlaklarının ahlakın en güzel bulunduğunu yakıynen anladım... Onların dış ve içlerindeki hareket ve duyguların hepsi Nübüvvet kandilinin nurundan almıştır. Nübüvvet nurundan başka kendisiyle aydınlanacak bir ışık yoktur.”

İmam-ı Gazali Hazretleri medreseyi bırakarak Şeyh Ebu Ali Faremidi (k.s.)’in elinden tutup , biat etmesi, gerçekten düşündürücüdür. Demek ki, insan zahiri ilimleri bitirse de, hatta zirvesine de çıksa, iç terbiye için bir Mürşid-i Kâmilin elinden tutması gerektiğini , İmam-ı Gazali örneğinde anlayabiliyoruz.Şeyh Ali Faremidi Tursi Hazretleri (ks) Nakşi silsilesinin halkalarında yer alan büyük bir zat. O da Şeyh Ebi’l Hasen Harkani’den nispet almıştır.Her şeyhin arkasında mutlaka bir şeyh vardır. Ali Faremidi Tursi Hazretleri aynı zamanda bir çok şeyhin de piri idi. Ve Şah-ı Nakşibendi (ks). Ali Faremidi (ks)’yi çok över ve metheder:

-O’nun ruhuna nazar ettim, ruhunda ne renk ve ne şekil vardı.
İmam-ı Gazali Hazretleri’nin şeyhi olan Ali Faremidi Tursi (ks) bu tarikatı Nakşibendiyye nispetini Yusuf Hamedani’ye (ks) devretmiştir. Hem de İmam-ı Gazali Hazretleri’nin iç terbiyesine vesile olarak , başka bir Gazali’yi ortaya çıkarmıştır. Öyle ki, nefis terbiyesinde İmam-ı Gazali, caminin hizmeti yanında tuvaletleri bile temizlemiş. Nefsini ıslah etmek sadece zahiri ilimlerle olmuyor, tatbikat da gerekli. Uygulama İmam-ı Gazali’yi zamanın Gavs’ı yaptı.
Şam’da iki sene kaldıktan sonra Kudüs’e geçti. İlk iş Kubbetu’s Sahra’yı ziyaret . O mübarek eşiğe yüz sürmek . Hem madde hem de mana bakımından Beyt-ı Makdis ve Halil-ür Rahman’da İbrahim (as) ve diğer peygamberlerin huzurunda ahd etti :

- Padişahların ayağına gitmeyeceğim. (Zira Peygamberimiz (S.A.V.) “Alimlerin en kötüleri , devlet yöneticilerinin ayağına giden, devlet yöneticilerinin en iyisi de alimlerin ayağına gidendir.” buyurmuşlardır.)
- Onların hediye ve ihsanlarını kabul etmeyeceğim.
- Hiç bir kimse ile tartışmayacağım. (Münakaşa kalbi karartır.)
Nizamü’l Mülk’ün oğlu Fahrü’l Mülk İmam-ı Gazali Hazretleri’ne tekrar medrese hayatına dönmesi için ricada bulunur. O dönem , tam bir fetret devridir. İç kargaşalar, dünyevi ihtiraslar ,Haçlı Seferleri , Batıniler, Rafiziler, feylesoflar kol geziyordu. Kelimenin tam anlamıyla bid’atler , müslümanları içten içe kemiriyordu. İşte bu elim vaziyette İmam-ı Gazali Hazretleri sufi kimliğini yitirmeden , tedris hayatına yeniden başlıyor, ama eskiden farklı olarak :

“Ben eskiden kendisiyle mevki elde edilen ilmi , yayıyordum... Kasıt ve niyetim bu idi . Fakat şimdi , mevki ve rütbeyi terk ettiren ilme davet ediyorum. Şimdiki maksat ve arzum budur...”

Görüyoruz ki, arifleri, salihleri ve mürşitleri inkâr eden İmam-ı Gazali Hazretleri , medreseye dönerken bambaşka bir hal içinde , arifleri , salihleri ve mürşitleri baştacı yaparak dönüyor. Fakat bu ikinci medrese hayatı Fahrü’l Mülk’ün Batınilerce şehid edilmesiyle sona erdi. Tekrar tedrisi bırakarak Tus’da hem zahir , hem de batın ilimleri öğretmekle ömrünü geçirdi . İmam-ı Gazali Hazretleri genel hatları ile iki ömür devresi geçirmiştir:
- Eski İmam-ı Gazali
- Yeni İmam-ı Gazali

Eskisinde , tasavvuftan yoksun, şöhretiyle ün salmış bir hayat, yenisinde ise;şöhretin bir afet olabileceğinin idraki ile , nefis terbiyesi yolu olan tasavvufa yöneliş hayatı . İşte bu iki net çizgi, İmam-ı Gazali Hazretleri’nin hayatını anlatmaktan ziyade Allah’a ulaşmasının cehdi ve çabası olarak bize ders veriyor. Bizler bu durumu böyle addetmeliyiz. O Tus’da 505 (1111)senesinde Allah’a yürüdü ve Şeb-i Arus’a erdi.


Bütün Zaman Ayarları WEZ +3 olarak düzenlenmiştir. Şu Anki Saat: 09:16 .

Powered by vBulletin Version 3.8.7
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
Search Engine Friendly URLs by vBSEO 3.6.0 RC 2