![]() |
Yusuf Hayaloğlu Şarkı ( Türkü ) Sözleri Adı Bahtiyar Geçiyor önümden sirenler içinde Ah eller üstünde Çiçekler içinde Tabutunda mor dağların büyüsü Dudağında yarım bir sevdanın hüznü Aslan gibi göğsü türküler içinde Rastlardım avluda hep volta atarken Cigara içerken Yahut coplanırken Sırtını duvara verip öyle tünerdi Kimseyle konuşmaz dal gibi titrerdi Çocukça sevdiği çiçeğini sularken Diyarbakırlıymış adı: Bahtiyar Suçu saz çalmakmış öğrendiğim kadar Beni tez saldılar o kaldı içerde Çok sonra duydum ki Yozgat'ta sürgünde Ne yapsa ne etse üstüne gitmişler Mavi gökyüzünü ona dar etmişler Iki dişi de kırıkmış öldüğünde Gazetede çıktı üç satır yazıyla Uzamış sakalı Ve çatlamış sazıyla Birileri ona "ölmedin" diyordu Ölüm ilanında kan gülüyordu Yüz yüzeydim bir devrim enkazıyla Geçiyor önümden gül yüzlü Bahtiyar Yaralıyım yerde kalan sazı kadar... Yusuf Hayaloğlu |
Ah Ulan Rıza Ah Ulan Rıza Neden hala gelmedi,yoksa Saati mi şaşırdı bu hıyar? Gerçi hiç saati olmadı ama En azından birine sorar Cebimde bir lira desen yok Madara olduk meyhaneye Ahh eşek kafam benim Nasıl da güvendik bu hergeleye Gelse balığa çıkacaktık Ne çekersek kızartıp birayla yutacaktık Kafamız tam olunca şarkılar döktürüp, Enterasan hayellere dalacaktık Bu sandalı geçen hafta denk getirip Çalıntıdan düşürdük Arkadaşlar ısrar etti, Biz de iyi olur, bize uyar diye düşündük. Saat sekizde gelecekti Bana bir kaç milyon borç verecekti Yoksa O nemrut karısı kaçtı da, Onun peşinden mi gitti? Eğer öyleyse yandık Gudubet gene yaptı yapacağını Geçen sene de merdivenden itip Kırmıştı Rıza'nın bacağını Kadında boy şu kadar; Kalça fırıldak,göz patal,kafa çatlak Korkuyorum,bir gün ya kendini asacak, Ya horlarken Rıza'yı boğucak Bak şimdi acıdım,aşkolsun adama. Ben olsam vallahi baş edemem Hele beş tane velet var ki boy boy, Allah'tan düşmanıma dilemem! Aslında iyi çocuktur Rıza,efendi huyludur, Herkesin suyuna gider Yoksa,kalıba vursan hani, Tek başına on tane adam eder. Bir keresinde,hiç unutmam Üç beş zibidi haraca dadandı; Rıza sandalyeyi kaptığı gibi Herifleri hastaneye kadar kovaladı! Aynı mahallede büydük,aynı kızları sevdik, Aynı kafadaydık. Orta ikiden bıraktık,matematik ağır geliyodu, Biz başka havadaydık. Aynı gömleği giyer,aynı sigaraya takılır, Aynı takımı tutardık Fener'in her maçına iddaalaşıp Millete az mı yemek ısmarladık Bir tek askerde ayrıldık, Bana Bornova düştü,ona Gelibolu Döner dönmez evlendirdiler, En büyük salaklığı da bu oldu Bense hiç düşünmedim,zaten param yoktu. Hep tek tabanca gezdim Benim beğendiğimi anam istemedi, Onun gösterdiğini ben sevmedim Neyse bunlar derin mevzu, Anlaşıldı,bu herif artık gelmeyecek, Ufktan yol alayım Anam evde yanlız,şimdi merakından ölecek Gittim,vurup kafayı yattım, Rüyamda gördüm gülümseyerek geldiğini. Ne bilirdim,yolda kamyon çarpıp Hastaneye kavuşmadan can vereceğini. Vay be Rıza! Sonunda sende gittin azrailin peşine! Dün,boşuna günahını almışım Ne olur kızma bu kardeşine. Öğlen kahvede söylediler,Rıza öldü,dediler Ne kolay söylediler! Sanki dev bir taş ocağını Kökünden dinamitleyip üstüme devirdiler! Ah dostum!O kocaman gövdene O beyaz kefeni nasıl kıyıp giydirdiler. O zalim tabutun tahtalarını Senin üstüne nasıl böyle çivilediler? Yani şimdi sen gittin,yani yoksun,yani Bir daha olmayacak mısın? Yani bir daha borç vermeyecek, Bir daha bira ısmarlamayacak mısın? Peki,beni kim kızdıracak, Kim zar tutacak,kim ağzını şapırtatacak? Peki,beni bu köhne dünyada Senin anadığın kadar kim anlayacak? Ulan Rıza Ne hayallerimiz vardı oysa, Ne acayip şeyler yapacaktık.. Totoyu bulunca dükkan açacak Adını dostlar meyhanesi koyacaktık Talih yüzümüze gülücekti be, Karıyı boşayıp sıfır mercedes alacaktık! Hafta sonu iki yavru kapıp Boğaz yolunda o biçim fiyaka atacaktık Ah ulan Rıza! Bu mahallenin neresini beğenmedin de öte yere taşındın? Ara sıra gıcıklaşırdın ama inan ki, Benim en kral arkadaşımdın! Ah ulan Rıza! Ben şimdi bu koca deryada tek başıma ne halt ederim? Senden ayrılacağımı sanma, Birkaç güne kalmaz,bende gelirim... Yusuf Hayaloğlu |
Altı Kurşun Altı Kurşun İlk kurşun, uçuşan saçlarından Yolarak ağarmış bir tutamı Duvardan sekip yere düştü. İkinci kurşun, omuz başından Yırtarak adalesini neşter gibi Canhıraş bir ses çıkardı. Üçüncü kurşun saplanınca bileğine Yüzünü dönerek haine Dördüncü kurşunu Buyur etti göğsüne. Beşinci kurşun dağıtınca alnını Kanlanan gözleri göremedi artık Altıncı kurşunun Yüreğine yol aldığını. Dadandılar üstüne Çığlıklar atarak, lakin Ne olur, ne olmaz diyerek İhtiyatı elden bırakmadan. Ve gördüler ki Duvara yapışmış kanlı saçın ucunda Kırmızı bir gül uç vermiş, açıyordu Yırtılmış adeleler ise Kök salmıştı betona. Ve gördüler ki Çürütmek için, bileğindeki Firari demir kelepçeyi Gözpınarlarından boşanan Umut mavisi dalgalar Tuzlu bir deniz oluşturmakta. Ve gördüler ki Darmadağın alnından Hışımla fışkıran yıldızlar Çalarak ışıltısını, akan kanın Yüreğinden havalanan güvercine Güneşin doğduğu yeri göstermekte... Yusuf Hayaloğlu |
Anne Ben Ölüyorum Anne Ben Ölüyorum Anne ben ölüyorum Gözlerim kanıyor ikide bir, Türk filmlerinin, yarı absürt senaryolarında, Hüzünleniyorum, Şizofreni diyorlar algınlığıma, Anne ben ölüyorum Gözlerim doluyor, gözlerim kanıyor, Anne ben erken ölüyorum Yüreğim yine benimle, Ama ben yaralıyım, Ve artık ata binemiyorum, Aramızda dağlar var, Kokun geliyor uzaklarda, Hissediyorum, Ellerin cennet kokuyor anne, Kucağın cennet kokuyor, Beni kucağına alsana, Sarsana beni koklasana, Anne ben ölüyorum ağlamasana Sevdiğim kıza söyle, Şarkımızı unutmasın, 'Her yerde sen her şeyde sen, Bilmemki nasıl söylesem, ' Diye biten şarkımızı, Nefes almak yaşamakmıdır anne? Acı çekiyorum nefes alamam değil mi? O halde ölüm acısız, Daha mı güzeldir ölüm? Keşke diyorum, Hiç gitmeseydim oralara, Keşke diyorum, Hiç gitmeseydim, Yolumu kesmeselerdi dar sokaklarda, Kavgalara girmeseydim, Seni bu kadar üzmeseydim, Keşke diyorum ah keşke, Düşün ki savrulmuşum, Ateş iken kül olmuşum, Alın yazım almış beni avuçlarına, Uzaklarda bir yerlerde, Bir şehir olmuşum, Üşüyen, yanan, eriyen bir şehir, Kül olmuş gitmişim anne, Ve bir avuç toz olup, Düşmüşüm ayak izine, Ve şimdi yanıyorum, Elini tutmadan ölüyorum, Ona yanıyorum, Saçlarım ağarmadan ölüyorum, Ona yanıyorum, Anne ben ölüyorum Gözlerim doluyor, gözlerim kanıyor, Anne ben ölüyorum Kokun geliyor uzaklardan, hissediyorum, Ellerin cennet kokuyor anne, Kucağın cennet kokuyor anne, Beni kucağına alsana, Sarsana beni, koklasana, Anne ben ölüyorum ağlamasana... Yusuf Hayaloğlu |
Ayrılık Hediyesi Ayrılık Hediyesi Şimdi saat sensizliğin ertesi Yıldız doğmuş gökyüzü ay aydın Avutulmuş çocuklar çoktan sustu Bir ben kaldım tenhasında gecenin Avutulmamış bir ben Şimdi gözlerime ağlamayı öğrettim Ki bu yaşlar Utangaç boynunun kolyesi olsun Bu da benden sana Ayrılığın hediyesi olsun Soytarılık etmeden güldürebilmek seni Ekmek çalmadan doyurabilmek Ve haksızlık etmeden doğan güneşe Bütün aydınlıkları içine süzebilmek gibi Mülteci isteklerim oldu ara sıra, biliyorsun Şimdi iyi niyetlerimi Bir bir yargılayıp asıyorum Bu son olsun be bu son olsun Buda benim sana Ayrılırken muazeretim olsun Şimdi saat yokluğunun belası Sensiz gelen sabaha günaydın! İşi gücü olanlar çoktan gitti Bir ben kaldım voltasında sensizliğin Hiç uyumamış bir ben Şimdi dişlerimi sıkıp Dudaklarıma kanamayı öğrettim Ki bu kızıl damlalar Körpe yanağında bir veda busesi olsun Bu da benden sana Heba edilmiş bir aşkın Son nefesi olsun Kafamı duvara vurmadan Tanıyabilmek seni Beyninin içindekileri anlayabilmek Ve yitirmeden, yüzündeki anlık tebessümü Bütün saatleri öylece dondurabilmek için Çıldırasıya paraladım kendimi Lanet olsun! Artık sigarayı üç pakete çıkardım günde Olsun be! ne olacaksa olsun! Bu da benim sana Ayrılırken şikayetim olsun... Yusuf Hayaloğlu |
Başım Belada Başım Belada Bugün düşünemeyeceğin kadar Başım belada Köşe başları tutulmuş Üstelik yağmur yağmada İler tutar yanı yok Fişlenmişim adım eşkalim bilinmekte Üstelik göğsümde yani tam şuramda Kirli sakalıyla Bir eşkiya gezinmekte Başım belada Adamın biri vurulmuş sokakta Cebinde adresim bulunmuş Başım belada Tabancamı unutmuşum helada Nerden baksan tutarsızlık Nerden baksan ahmakça Sevdim seni inanamayacağın kadar Sevdim seni esmer kız Kirpiklerimde çırpınan Şu tuzlu gözyaşımda İhanetin adın yok Neylersin ki çember daralmakta Şimdilik hoşçakal yaban çiçeğim Yasal mermisiyle Bir komiser yaklaşmakta Başım belada Üzerime kan sıçramış doğarken Uykularım yarıda kalmış Başım belada Senelerce kuralsız yaşamışım Nere gitsem çaresi yok Nere gitsem yanmışım... Yusuf Hayaloğlu |
Başkaldırıyorum Başkaldırıyorum Cevap veriyorum Eli böğründe analardan Mahpuslardan ve acılardan Çokça bahsediyorum çünkü Başını kuma saklayanlardan Tiksindim başkaldırıyorum Ve söz veriyorum Kırmızı rujlu sokakların Aşağılık pazarlıkların Adı anılmayacak benle Bir çiçeğim halk ormanında Fışkırdım başkaldırıyorum Ben bir bıçak ucuyum Kavga vermiş halkına Başkaldırıyorum işte Varın benim farkıma Yine söylüyorum Gözü bağlanmış korkulardan Yasaklardan ve baskılardan Asla irkilmiyorum çünkü Kan emici yarasalardan Çıldırdım başkaldırıyorum Yemin ediyorum Üçkağıtçının pezevengin Teslimiyetin ve mihnetin Yolu uğramayacak bana Bir dalgayım halk denizinde Köpürdüm başkaldırıyorum Ben bir namlu ağzıyım Omuz vermiş halkına Başkaldırıyorum hey Herkes varsın farkına... Yusuf Hayaloğlu |
Beni Düşün Unutma Beni Düşün Unutma Ay doğarken bir söğüdün ardından Göl yüzeyinde sisli bir esinti ile Akşamın gögsüne hüzün serperek Ve yağmurdan geceye çiçekli perdeler çekerek Beni düşün beni düşün unutma En umarsız en umutsuz günümde Bağrına bir yumruk çökeldiğinde Ve dağların mazlum ateşi O güzelim saçlarına Cayır cayır yanıp ulaştıgında Beni düşün beni düşün unutma Beni düşün bir kavganın içinde Helal bir ekmegin peşinde Ve kurtlardan arta kalmış yüreğimin Can çekişen o son parçasınıda Sana sakladıgımı bil Bil ki haykırırcasına Bu esir gövdemi yakarcasına Kavuşmak için o serin bagrına Ateşten bir yol arıyorum Kar yağarken mor dağların ucundan Sol yerinde sessiz bir inilti ile Yastıgın yüzüne yaşlar dökerek Ve akşamdan gizlice bir ah çekerek Beni düşün beni düşün unutma Kan kızılı bir gelincik seherinde Sırtıma kahpe bir hançer indiğinde Ve bu gencecik ve bu hemencecik ölüm Çıgırtkan bir gazete başlıgında Çıglık çıglık sana kavuştugunda Beni düşün beni düşün unutma Beni düşün şehre her yağmur yağdıgında Islak ve kırılgan bir türkünün içinde Gögsünden dudaklarına dogru Sancılı bir isyan kabardıgında Bastırarak kalbini avuçlarınla Sesini okşadıgımı bil Bil ki yalvarırcasına Uzayan yollara dagılırcasına Sonsuz bir mahşerin ortasında Bir zemzem suyu gibi seni Seni özlüyorum... Yusuf Hayaloğlu |
Bir Acayip Adam Bir Acayip Adam Suphi benim canım ciğerim Kimse bilmez nereli olduğunu Susar akşam oldu mu Bir cebinde das kapital Bir cebinde kenevir tohumu Fırtınadan arda kalmış bir teknede tevekkül içinde Görkemli sakalı ve iğreti parkasıyla gizlediği macerasıyla Bir acayip adam yaşardı Akşamları susardı Ben konuşsam kızardı Bir sürgün kasabasıydı Bir eski zamandı, hazirandı Çocuktum evden kaçmıştım Gelip ona sığınmıştım Küçüçük bir koydu, sığdı Burayı keşfeden belki de oydu. Uzaktan kasabanın ışıkları yanardı İçim anneyle dolardı, ağlardım Suphi söyle bir göz atardı, Gizli bir cigara yakardı Ağlardı, sonra barışırdık Ben flüt çalardım, cigara sönerdi ağlardık Nerden geldiğini bilmezdim, Kimsesizdi, belki kimliksizdi Onun macerası onu ilgilendirirdi Kimseye ilişmezdi Bir şeylere küfrederdi hep Tedirgin bir balık gibi uyurdu Bazen kaybolurdu Arardım, yağmurun altında dururdu Bir kalın kitabı vardı, cebinde dururdu, hergün okurdu Ben bir şey anlamazdım Kapağını seyreder duymazdım Sakallı bir resimdi, kimdi, ne kadar mutebessimdi Sordum bir gün suphi'ye soylediklerini niye anlamıyorum Diye Bildiklerini dedi; yüzleştir hayatla ve sınamaktan korkma Doğru ile yanlışı o zaman ayırdedebilirsin Ve onu anlarsın Sonra gülerdi Günlerim yüzlerce ayrıntıyı merak etmekle geçerdi Sonra yine akşam olurdu. Suphi susardı, ben konuşsam kızardı Tekneye martılar konardı Yüreğim suphi'ye yanardı, ağlardım. Suphi denize tükürürdü Gökyüzünü tarardı, ağlardı Sonra barışırdık Ben flüt çalardım Yıldız kayardı, ağlardık. Bir sürgün kasabasıydı, bir eski zamandı, hazirandı Çocuktum, evden kaçmıştım, gelip ona sığınmıştım Bir gün aksilik oldu Annem beni buldu Suphi kaçıp kayboldu Kasaba çalkalandı, olay oldu Ben sustum, kanım dondu Polisler onu yakaladığında tekti Felaketti Herkes meydanda birikti Karakoldan içeri girerken sanki mağrur bir tüfekti Ansızın dönüp bana baktı " anladın mı ? " dedi. Anladım dedim anladım Ve o günden sonra hiç bir zaman hiç bir yerde Hiç ağlamadım... Yusuf Hayaloğlu |
Bir İntihar Gibi Bir İntihar Gibi Birazdan kudurur deniz Birazdan dalgaların sırtından Üst üste fışkıran rüzgarlar Bir intikam gibi çıldırınca üstüne Yüzüne şarkılar çarpar Yüzüne şiirler çarpar ağlarsın Sen artık buralarda duramazsın O büyük sessizliğin bağrımı olur Kimsenin bilmediği bir ağrımı Gider kendine gömülürsün Yoksa bu şehir bu sokaklar Seni alır kullanır seni alır kullanır Santim santim çürürsün Hani el değmemiş bir yanın vardır Aynalara göstermediğin bir yüzün Kendine sakladığın hüzün Hadi durma üzülsende sen üzülürsün Kim farkeder boşluğunu Ardın sıra kim ağlar Bir intikam gibi çıldırmış bu sevdalar Bazen bir uçurum kalır Bazende martıların ardından velvele koparan bir leş kalır Bir intihar gibi puşt olunca sevdalar Sırtını duvara yaslar sırtını ağaca yaslar susarsın Sen artık hiç bir sözü kaldıramazsın Şimdi yeni bir sevdamı olur Kimsenin kapını çalmadığı bir inzivamı Tutar sıfırdan başlarsın Yoksa bu ilişkiler bu zaaflar Seni yiyip bitirir seni yiyip bitirir Dirhem dirhem azalırsın Belki hiç söylenmemiş bir şarkın vardır Henüz koyvermediğin bir kahkaha Fırsatın olacakmıbir daha ne bekliyorsun Yanılsanda sen yanılırsın Kim hatırlar güzelliklerini senin için kim yanar Bir intihar gibi puşt olmuş bu sevdalar... Yusuf Hayaloğlu |
Bitsin Seninle Bitsin Seninle Be gün be gün ben seni düşünürüm Sen benim her şeyimsin ey sevgili Rüzgarlara ezberlettin türkülerimi Ben hep uzaklara türkü yazarım Sılamsın sevdamsın sabır taşımsın Kalemim adından başka ad yazmaz Bu kütükte başka bir ad okunmaz Narına nuruna kurban olduğum Seven sevdiğinden asla yakınmaz Ben sevda bölüğünde kıdemli bir askerim Terhis olsam gidecek bir yerim yok Yüreğimden başka silah taşımam Bütün adresleri iptal ettim Benim senden özge gerçek yarim yok Sen benim her şeyimsin ey sevgili Ben rol gereği aşık değilim Deme bu garibin benimle işi ne Aşkın beni teşhir eder sesim içime saklanır Aklanırsa adım seninle aklanır İstersen durmadan adres değiştir Gözlerimi bağlasalar da bulurum seni Ben türkülerde tanıdım Fizan'ı Yemen'i Anlasam ki sesin sesime değmiştir Bütün gemileri yakar giderim Bu bir taahhüttür sına beni En deli rüzgarların önüne sür bulut bulut Bir yerde yanlış yaparsam adımı unut Son kurşunu kendime sıkar giderim Bir et kemik torbası değilim ben Bir hasar raporu değil yazdığım Bir aşk mektubudur ey sevgili,kızıl kıyametten önce Ve görmek için bakmaya gerek yok Her dilde güzeldir senin adın Meydanlara sarsılır sen ortaya çıkınca Yeter ki görecek göz,göz olsun Velhasıl uzun sözlere hiç gerek yok Dil hicabından lal olmalı seni anarken Ey benim tabibim tacidarım Gündönümüdür ben seni bekliyorum Seninle başladım bitsin seninle... Yusuf Hayaloğlu |
Bugün Bana Ağlamak Düşer Bugün Bana Ağlamak Düşer Ne söyledim ne söyledim sana ne söyledim ki Vurdun kapıyı gittin be vicdansız Be insafsızın kızı be nankör kedi insan bir şey söyler Sev dedin sevmedik mi Aşka boyun eğmedik mi Bütün kötü huyları hatta güzel dostları Senin için terketmedik mi Bugün yine bana bana ağlamak düşer Deli gibi döne döne savrulmak düşer Bugün yine bana bana of çekmek düşer of of of of Bugün yine bana bana ağlamak düşer Çıra gibi yana yana kül olmak düşer Bugün yine bana bana ah çekmek düşer ah ah ah ah Boş ver be gitsin Allah büyük Her acının bir ahı vardır Bir of çekersin biter her şey... Yusuf Hayaloğlu |
Demek Şimdi Gidiyorsun Demek Şimdi Gidiyorsun Demek şimdi gidiyorsun; Yazdığımız son şiir öyle yarım kalacak! Demek şimdi gidiyorsun; Kuşlarımız acıkacak,saksılarımız Artık sulanmayacak! Demek öykümüzü bir ruj lekesi gibi yapıştırıp Aynanın sahtekar yüzüne Oy benim yaralım Demek şimdi gidiyorsun; Beni böyle toz gibi dağıtıp merdivenlern dibine Her şey tamam diyorsun,git Beni viran bir şehir gibi terket Haydi git! Dışarısı ispiyon Dışarısı ihanet Seni bir gören olmasın,dikkat et Dostlukmuş,ölüme yürümekmiş... Üstüne titremekmiş,vefaymış! Aşk dediğin,zavallı bir kapıyı duvara çarpıp Çıkıncaya kadarmış Bana komaz deyip Sancını bir kilo rakıya gömsen de gece yarıları, Oy benim yaralım Asıl sancı,uyandığında Bütün odaları boş görünce koyarmış Gitmek istiyorsun,git Bir savaşçı asla vedalaşmaz Durma git Dışarısı dinamit,dışarısı enkaz! Şunu cebine koy,ne olur ne olmaz Eylül mağdurlarıydık,kimsemiz yoktu, Yaralarımız aman vermiyordu canımıza Kimseye kıymamıştık oysa,masumduk Rahatsız ediyordu bizi bu yalancı tarih Yırtılan bir pankart gibi Şehirlerin ortasına çığ düşürdüyse öfkemiz; Oy benim yaralım En az bir karıncanın yüreği kadar Namuslu ve çalışkandı ellerimiz Artık bitti diyorsun,git Kırılsın kapı çerçeve,kırılsın bu cam Sorma git! Dışarısı panik,dışarısı izdiham! Biliyorum,seni vuracaklar bu akşam Ne çok fire verdik üstüste Ne çok arkadaş yitirdik bu tozlu yolculukta Kimliği tespit edilmemiş, Ne çok ceset vurdu zeytin güzeli akşamlarımıza Büyük ütopyalar ve büyük dağlar gibi İçerden çürümüşüz meğerse Oy benim yaralım Her gelen ölüm yazmış, Her giden ayrılık işlemiş bu talihsiz gergefimize Kendini arıyorsun,git Aptal bir hayat kur,içinde beni barındırmayan Kalma git Dışarısı barut,dışarısı gardiyan! Yine bir tek ben olurum sana parçalanan Demek şimdi gidiyorsun; Sonunda bizi de çökertiyor bu kancık zelzele! Demek şimdi gidiyorsun; Yıkılan bir duvar gibi;ömrüme devrile devrile.. Demek mecburi istikametlerin, Ayrılığı gösteren o adaletsiz kavşağında Oy benim yaralım,maralım Demek şimdi gidiyorsun, Ve bana bir tek seçenek kalıyor:güle güle! Beni öldürüyorsun,git Kalmasın sende kahrım,kalmasın derdim Bakma git Kafamı yumruklayıp ardınsıra ağlarsam namerdim... Yusuf Hayaloğlu |
Diyarbakır Türküsü Diyarbakır Türküsü Diyarbakır ortasında vurulmuş uzanırım Ben bu kurşun sesini nerde olsa tanırım Bu dağlarda gençliğim cayır cayır yanarken Ay vurur gözyaşına ben gecede kalırım Üzülme sen üzülme başını öne eğme Gün olur kavuşuruz dert etme Diyarbakır Aglama sen ağlama kanlı bezler bağlama Bu yangın söner birgün ağlama Diyarbakır Diyarbakır yolunda toz olmuş dağılırım Bu hırçın depremlerle sarsılırım kanarım Arkadaşların yüzü ağır ağır solarken Gün dogar yaylalarda kahrımdan utanırım Ey fırtınalı bayır ey mazlum Diyarbakır Dağlarında kızıl ateş alnında kızıl bakır Çigdemler solar gibi anneler yanar gibi Dizlerine döküldüm ağlama Diyarbakır... Yusuf Hayaloğlu |
Dün Gece Düşümde Dün Gece Düşümde Dün gece düşümde can dostu gördüm Ulu bir çınardan dal verdi bana Uzandım yüzüne yüzümü sürdüm Ben zehir istedim bal verdi bana Dağ yanarsa yağmur çiser mi dedim Ten yanarsa rüzgar eser mi dedim Can yağarsa canan küser mi dedim Çağırdı yanına el verdi bana Can dostum dostum kül verdi bana Ben aşkı sırtıma vurdum da geldim Hasretin acısını çöl verdi bana Can dostu görünce eridim bittim Yüreğime ateş kül verdi bana Can dostum dostum kül verdi bana Aşk olmazsa kalem yazar mı dedim Dost olmazsa gönül tozar mı dedim Hayaloğlu sana kızar mı dedim Yanağımdan öptü gül verdi bana Can dostum dostum gül verdi bana... Yusuf Hayaloğlu |
Gözleri İntihar Mavi Gözleri İntihar Mavi Dağların dorukları dumanlı olur Geriye dönmez savaşçılar Fırtınayla sınanmıştır ömürleri Karla yıkanmıştır yüzleri Bu yüzden asla vedalaşmaz Ve kılıçlarında taşırlar şiiri Bu yüzden sevdaları mahzundur Yürekleri kallavi Alınları ihanet vurgunudur Gözleri intihar mavi... Yusuf Hayaloğlu |
Hangi Ayrılık Hangi Ayrılık Hangi sevgili var ki, senin kadar duyarsız ve kalpsiz? Ve hangi sevgili var ki, benim kadar çaresiz? Hangi ayrılık var ki, böyle kanasın ve böyle acısın? Ve hangi taş yürek var ki, benim kadar ağlasın? Hangi gün karar verdin, küt diye çekip gitmeye? Hangi lafım dokundu sana, böyle inceden inceye? Hangi otobüs söyle, hangi uçak, hangi tren? Seni benden götüren, beni bir kuş gibi öttüren. Hangi kırılası eller dolanır, kırılası beline? Hangi rüzgar şarkı söyler, o ay tanrıçası teninde? Hangi çirkin gerçek uğruna, tükettin güzel ütopyamızı? Hangi boşboğazlara deşifre ettin, en mahrem sırlarımızı? Hangi cama kafa atsam? Hangi kapıyı omuzlayıp kırsam? Hangi meyhanede dellenip, hangi masaları dağıtsam? Bende bu sersem başımı, karakolun duvarına vursam Kendimi caddeye atıp, arabaların altına savursam Hangi tercih beni en hızlı şekilde öldürür? Hangi şekil öldürmez de, ömür boyu süründürür? Kayıp ilanı mı versem, şehir şehir dolanmak yerine? Ödül mü koysam, ölü veya diri seni bulup getirene? Hangi ayrılık var ki, böyle diş ağrısı gibi durmadan zonklasın? Hangi cam kesiği var ki, böyle musluk gibi içime damlasın? Hiç sanmam Hasta kalbim bunu bir süre daha kaldıramaz! Feriştah olsa, böyle eli kolu bağlı bekleyip duramaz Hangi mübarek dua, Hangi evliya tesir eder, seni döndürmeye? Hangi aptal mazeret ikna eder, ateşimi söndürmeye? Olur mu be,olur mu? Bu da benim gibi adama yapılır mı? Aşk dediğin mendil mi? Buruşturup bir kenara atılır mı? Vefa bu kadar basit mi? Alınır mı? Satılır mı? Hangi hırsız çaldı, seni yırtık cebimden? Hangi pense kopardı bizi birbirimizden? Hangi uğursuz hamal taşıdı valizini? Hangi çöpçü süpürdü yerden bütün izini? Hangi yaldızlı otel çarşaf serip barındırdı? Hangi süslü manzara seni kolayca kandırdı? Hangi şarlatan imaj böyle çabuk ilgini çekti? Hangi pembe vaadler o saf kalbini cezbetti? Dağ gibi adamı eze eze Hangi anası tipli parlak çömeze, Hangi alemlerde kahkahanı ettin meze? Hangi yamyamlara yedirdin o masum rüyamızı? Hangi mahluklar çiğnedi el değmemiş sevdamızı? Hangi bıçak keser şimdi benim biriken hıncımı? Hangi mermi dağıtır insanlara olan inancımı? Hangi bekçi, hangi polis artık zapteder beni? Ve Hangi su bağışlatır? Hangi musalla temizler seni? Bu nasıl ayrılık? Yusuf Hayaloğlu |
İstanbul Acılar Kraliçesi İstanbul Acılar Kraliçesi Bu akşam yemin ettim Seni bir daha öpmemek için Ben ki bütün duvarlarını Afişlerle donatıp Yumruğumla kanatmışım Rezil bir aşktı Bütün arkadaşları miting alanlarında Ve mezarlıklarda bırakmıştım İstanbul ey İstanbul ey Acılar kraliçesi Umudun ve direncin yorgun anası Ve ey çıldırmak üzere olmanın Çamurlu ikonası Tırnaklarım kopuyor Görmüyor musun Bir ben miyim kapıları şaşıran Her yokuşun başında Bir ben miyim ekmek arasına Canını doğrayıp-doğrayıp yutan Bir kedi bile sağarken yüreğini Telaş içinde yavrusuna Ey acımasız acuze Utan şu türbelerinden Minarelerinden utan İstanbul ey İstanbul ey Acılar kraliçesi Savaşın ve bozgunların gariban çiçeği Ve ey teslimiyete düşmenin O hazin gerçeği Bayraklarım kanıyor Sormuyor musun Kadınların ki omuzları hicran Saçları ihanet sarısı Çocukların ki yağmur emiyor Yıkılası kaldırımlardan En ücra genlerime alyuvarlarıma Kılcal damarlarıma ruhuma kadar Bıktım İliklerime gömlek ceplerime kadar sızan Bu Allahsız yağmurundan İstanbul ey İstanbul ey Acılar kraliçesi İhtişamın ve sefaletin çaresiz bacısı Ve ey çürümenin yok olmanın Amansız sancısı Ciğerlerim çatlıyor Duymuyor musun Hangi pencerene çıksam O salya sümük pezevenk suratları Hangi caddene dökülsem O şangur şungur düş kırıkları Bütün bu ezginler tükenenler Yerlere serilenler tutunamayanlar Sarsmıyor mu seni hiç Bunca infilak Bunca isyan çığlıkları İstanbul ey İstanbul ey Acılar kraliçesi Aldanışların ve hüznün Yalancı tanrıçası Ve ey ruhu kirlenmiş gecelerin Cilveli yosması İntihar anı geldi Beni öpmüyor musun? Ağlamak istemiyorum yenildim sana Hikayenin özeti bu Bir istimlak gibi ödedin Ve çiğneyip geçtin maceramı Şimdi ben Suçlarımı didikleyen bu martı sürüsüyle Şimdi ben hangi şehirde soğuturum Zonklayıp duran bu yaramı İstanbul ey İstanbul ey Acılar kraliçesi İhanetin ve ihbarların Arkadan dolaşan bıçağı Ve bütün ödeşmelerin yüzleşmelerin Erkekçe vuruşmaların kaçağı Beni harcadın ulan beni sattın Utanmıyor musun? Yusuf Hayaloğlu |
İşte Gidiyorum İşte Gidiyorum İşte Gidiyorum Karşılıksız bir aşka kurban ettim ömrümü İşte gidiyorum, Toprak alsın benim de bu hazin öykümü İşte gidiyorum, gurbet yorgunu gövdemi Çukura kim indirecek? İşte gidiyorum, Bu menhur cinayeti, şimdi çıkıp kim üstlenecek? Çürüdü gözlerim, yüregim, bu yagmurlu şehirde İşte gidiyorum, Beni kaldırın, hicranım kalsın teneşirde Size yüzyıllardır sesini kaybetmiş Bir türküyü söyleyecektim Ve bir yayla rüzgarı şefkatiyle Kirpiginizin ucundan öpecektim Bir masum türküydü sadece Yüzbünlerce magdurun gönlünde Belki söyleriz hep birlikte Belki, mahşerin birinci gününde Nasıl sevmiştim hepinizi,nasıl böyle oldu akıbetim? Ve nasıl çöle döndü O benim gül gülistan memleketim? İşte gidiyorum, Hiçbiriniz, hiçbir dilde beni anlamadınız, Ben başımı verdim, sizinse İnsafsız bir linç oldu karşılıgınız İşte gidiyorum, Penceresiz bir dünyanın bilinmez labirentine İşte gidiyorum, 'Saçlarındaki yıldızları artık koparabilirsin anne Sonunda kaptırdım gönlümü Ölüm denen o kaypak türküye Ve işte kurtuldun benden Şen olasın ey Türkiye Elbet benim de vardı, Kendime ve yurduma dönük umutlarım Belki bıraktıgım yerden sürdürür Dostlarım, karım ve çocuklarım Çatladı yüregim, çatladı sazım Demek ki böyleymiş yazım Sizlere armagan olsun Sizlerden ödünç aldıgım bu yürek sizin Bu nasıl hapis Tanrım Sabah sabah bu ne hikmet, bu ne sis Kalbime son mermiyi sıkmak Sana mı düştü ey güzel Paris İşte gidiyorum, kalmadı söyleyecek son bir sözüm Dediginiz gibi olsun be Dediginiz gibi olsun gözüm İşte gidiyorum, Tükenmişti inancım, bu nankör hayata dair Belki benim için birkaç mısra döktürür Hayaloglu diye bir şair... Yusuf Hayaloğlu |
Kaçakçı Kurban Kaçakçı Kurban Lele kurban ben olaydım Ah göğsünde ben olaydım Senin yerin sıcak kalsın Ah yine giden ben olaydım Lele kurban zor gelir Dağlara giden zor gelir Avcı yaralar kekliği Ağrıma gider zor gelir Lele kurban boşa gider Ne söylersin boşa gider Çiğnenir ektiğin güller Ah emeklerin boşa gider Lele kurban gül verin Dönmesemde gül verin Mayın tarlasına düştüm Kan kırmızı gülü verin... Yusuf Hayaloğlu |
Kim Susturabilir Kim Susturabilir Kim susturabilir bizim türkümüzü kim Biz ki bu hasreti semahların seyrinden alıp gelmişiz Biz ki onu sitemkar anaların kirpiğinden derlemişiz Süzülsün de acının derin izler bıraktığı gül yanaklardan Yere dökülsün istememişiz Bizim türkümüzü rüzgar söyler her gece Ay vurdukça parıldar gün doğdukça hız alır Nevroz ateşleriyle sağaltarak çırpınan yarasını Can havliyle kardaş Kan içinde bir kartal gibi vadilere saldırır Türkülere ilişmeyin Türküler nehirdir gecenin bağrına akar Fazla eşelemeyin kardaş Taşınca ne siperler kalır ne dev barikatlar Deşmeyin diyorum deşmeyin Kim susturabilir bizim türkümüzü kim Biz ki nice amansız badirelerde serden geçmişiz Biz ki ilmikler boynumuza takılıyken bile türkü söylemişiz Sonra ırmak boylarında göğertip körpe otların serinliğinde Dağlara emanet etmişiz Biz ki her yangının külünden diri canlar yaratmışız Bizki mazlumların defterine kanlı resimlerle sıralanmışız Banaz yaylasından kerbelaya kar götürsün turnalar Ölürüz sanma kardaş Dostun attığı gülden yaralanmışız Türküleri dövmeyin Türküler gökyüzüdür karanlığa yıldızlar çakar Üstümüze gelmeyin kardaş Namuslu bir devrimcinin alnında kavga ışıldar İncitmeyin diyorum incitmeyin Kim susturabilir bizim türkümüzü kim Bizki karacaoğlanı aşkla veyseli toprakla yüceltmişiz Bizki köroğlunun narasıyla nice beyleri yere çökertmişiz Yine de masum bir bebek gibi avuç avuç sevdamızı Kalanlara vasiyet etmişiz Adam dediğin sapına kadar yiğit olmalı Ne karıncayı incitmeli ne ozanları yakmalı Öyle sansar gibi punduna getirmek de neymiş Adam dediğin kardaş Yüreği varsa eğer getirip ortaya koymalı Türküleri yakmayın Türküler çiçektir en umutsuz zamanlarda açar Kavgayı uzatmayın kardaş Yüzyıllardır tuz döke döke çürüdü bu yaralar Kanatmayın diyorum kanatmayın... Yusuf Hayaloğlu |
Mülayim (Yıldızları Sen mi Yaktın?) Mülayim (Yıldızları Sen mi Yaktın?) Yıldızları sen mi yaktın Mülayim Ozanlara sen mi kıydın Mülayim Bir dikili ağacın bile olmadı Herkes yedi sen mi doydun Mülayim Sert oldun da ne değişti Mülayim Mert oldun da ne değişti Mülayim Cart curt edip biraz nutuk atsaydın Hırt olsaydın yaşardın be Mülayim Ormanları sen mi yaktın Mülayim Çetelere sen mi taktın Mülayim Düşüneni yazanı ve çizeni Zindanlara sen mi tıktın Mülayim Sert oldun da ne değişti Mülayim Mert oldun da ne değişti Mülayim Cart curt edip biraz nutuk atsaydın Hırt olsaydın yaşardın be Mülayim Alem adamsın be Mülayim Kö p rülerden az mı geçtin Mülayim Zemzemlerden az mı içtin Mülayim Böyle susmak yakışır mı hiç sana Hayatından vaz mı geçtin Mülayim... Yusuf Hayaloğlu |
Neylersin Neylersin Bir gün bu mahsun sevdadan geriye Kalırsa sadece o hüzün kalır Sende anladın ki yapayalnızız Buluşmamız yasak görüşmemiz uzak Devrilmiş kadehler gibi dönüyor başımız Neylersin Ah güzelim incinmiş bir sesi vardır yagmurun yanaklarına Vurdugun da hissedersin Ve bir veda sözcügü saçlarına Titreyen bir öpücükle dokundugunda Bu ani dondurmaya yetmez nefesin Bir film sahnesi gibi akar gider ayrılık Neylersin Biz zaten hiçbir romanda kendi hayatımıza raslamadık bütün Şarkılar bizi yanlış anlatmıştı Ve bütün bulmacalar yarım bırakılmıştı Tenha sokaklarda üşüyüp durdu sırtımız Oysa tuttugumuz balıkları bile yeniden denize bagışlamıştık Biz hayata dair hiçbir yanlış yapmamıştık Neylersin Biz bu sonucu hak etmedik hayır etmedik Ömrümüz bu talana layık degildi Bazen acı vurdu bazende yagmur Hiç gülmedi yüzümüz hiç büyümedi gülümüz Bizi yalnızca akşamlar kucakladı biliyorsun Sabaha çıkmayan bir yoldu yürüdüğümüz Bazen acı dinmez bazende yagmur Sevgilim gülümse her şey unutulur Suskunuz bu akşam üstü hasrete yanmışız Neylersin Bir gün bu öykünün sonuna gelince Ansızın desem ki hoşçakal canım Unutursun mecburen unutursun Yıldızlar söner bu aşkta biter Bazı gün hatırlayınca sessizce aglarız Neylersin Ah bebegim ah Kekremsi bir tadı vardır gözyaşının Dudaklarına sızınca farkedersin İçindeki vurgun aşklar mezarlıgında Ayrılık ölümden üste yazılınca Gideni durdurmaya yetişmez sesin Bir inme gibi dolanır bedeninde pişmanlıklar neylersin Biz zaten hiçbir sinemaya tam vaktinde yetişemedik Bütün vapurlar bizden önce kalkmıştı Ve bütün biletler biz gelmeden satılmıştı Boşuna telaşlarda yorduk günlerimizi Oysa Nuh'un gemisinde bile bize yer kalmamıştı Ve hiçbir mutluluga adımız kaydolmamıştı Neylersin Biz bu aşkı sürdüremezdik inan sürdüremezdik Kalbimiz bu heyecana musait degildi Bize hep acılar kaldı bize hep yagmur Unutmasan bile artık unutur gibi yapacaksın Ve buruşturup buruşturup attıgım kagıtlarda Hiç bitiremedigim bir şiir olarak kalacaksın Bazen acı dinmez bazende yagmur Sevgilim gülümse her şey unutulur Suskunuz bu akşam üstü hasrete yanmışız Neylersin... Yusuf Hayaloğlu |
Sen Ağlama Yar Sen Ağlama Yar Dağlar beni koyver dedim Yar ağlamasın yaşlar akmasın Doymadım ömrüme nasıl ölim Yar ağlamasın dizin vurmasın Yollar tuzak ben ne edim Yar ağlamasın ciğer yanmasın Gülüm solmasın Ağlama yar gel ağlama yar Gadaların bana gelsin sen ağlama yar Gül kırılmasın Gönül kırılmasın Kar fırtına boran olsun Gülüme yağmasın Ben öleyim Oy ben öleyim Bu canıma kurşun değsin Dur ben öleyim Dağlarıma bahar gelsin Oy ben öleyim Ağlama yar Gadaların bana gelsin Sana gelen bana gelsin Sen ağlama gelsin Sen ağlama yar Gülüm darıldı Gönlüm yoruldu Kar fırtına boran vurdu Gülüm kırıldı Ben öleyim Oy ben öleyim Bu canıma kurşun değsin... Yusuf Hayaloğlu |
Sen ve Ben Sen ve Ben Herkes dört gözle tatili beklerdi Bense okulların açılmasını Çünkü seni görmek vardı koridorlarda Ve bana güleceği günü beklemek Ben okul bahçesindeki ağaca, baş harflerimizi Sen gönlüme sevdanın adını yazmıştın Ben sırama isimlerimizi Sen kalbime ilk aşkı yazmıştın Senden sonra sana yazdığım şiirlerden Haberin bile yok Ve yağmur yüzüme vuruyor Ve soğuk Okuldan sonra Her dolma kalem, her lacivert kravat Her beyaz gömlek ve yakalık Ve her 12 aralık Sen gelirsin aklıma Çocukluk işte, belki de ilk aşk Belki de ilk delilik Seversin demiştin ya hani bundan sonrada İnan ki o kadar kimseyi sevemedim Ve o iki kelimeyi senden sonra kimseye Ama kimseye söyleyemedim. Belki hiç olmadın benim için Belki de azdın Ama olsun Ben hep sana şiirler yazdım Ceketimi ve kravatımı saklıyorum hâlâ Birinin üzerinde tebeşir Birinin üzerinde ayran lekesi Ve seni seviyorum hala Elmayı da, havayı da, suyu da Ve bilmeni istemiyorum hala Sana şiirler yazdığımı Ve bilmeni istemiyorum bütün bunları Çünkü her şey böyleyken güzel En dokunulmamış,en yaşanmamış Ve ne tadılmamış haliyle. Bir sahilde el ele dolaşılmamış Ve bir kafede çay içilmemiş haliyle Her şey Böyleyken güzel belki de Ama sen gönlüme sevdanın adını yazmıştın Ben aşkına tutulmuş bir deli candım Sen gönlüme sevdanın adını yazdın Ben aşkına tutulmuş seni ararım. Seni seviyorum... Yusuf Hayaloğlu |
Şu Dağlarda Kar Olsaydım Şu Dağlarda Kar Olsaydım Şu dağlarda kar olsaydım olsaydım Bir asi rüzgâr olsaydım olsaydım Arar bulur muydun beni beni Sahipsiz mezar olsaydım olsaydım Şu yangında har olsaydım olsaydım Ağlayıp bizâr olsaydım olsaydım Belki yaslanırdın bana bana Mahpusta duvar olsaydım olsaydım Şu bozkırda han olsaydım olsaydım Yıkık perişan olsaydım olsaydım Yine sever miydin beni beni Simsiyah duman olsaydım olsaydım Şu yarada kan olsaydım olsaydım Dökülüp ziyan olsaydım olsaydım Bu dünyada yerim yokmuş yokmuş Keşke bir yalan olsaydım olsaydım... Yusuf Hayaloğlu |
Tezgahtar Nebahat Tezgahtar Nebahat Tezgahtar bir kızdı o Permalı saçlarıyla Kime baksa gülümserdi Prova ettiği bakışlarıyla Haftalığından ne düşerse Koparıp anasının elinden Konserlere giderdi Çılgın haykırışlarıyla Kır çiçekli bluzuyla Poz poz resimler çektirirdi Keşfedilmek için belki de Hep Beyoğlu'nda gezerdi Her akşam o pop şarkıcı Duvardaki posterden Uzanıp bir rüya gibi Dudağından öperdi Ah Nebahat hiç görmedi rahat Düşünür bulamazdı Kimdeydi bu kabahat Tezgahtar bir kızdı o Evi bir kenar mahallede Altı kardeş bir de ana baba Babası bir iş kazasından Kötürüm kalmış bir usta Karı kumar peşinde Boş vermiş bir abisi Devlete karşı gelmiş Diğer abisi mahpusta O kır çiçekli bluzuyla Artık resim çektirmese de Zaman her şeyi eskitti Duvardan söküp posteri Rüyasını sandığa kilitledi Derken mahalleden biriyle Heveslendi evlenmeye Hayırsız çıktı oğlan Zengin bir dula gitti Ah Nebahat ona gülmedi hayat Sonunda anladı ki Kendindeydi kabahat... Yusuf Hayaloğlu |
Topal Sevda Topal Sevda Dün sahilde karşılaştık Bir an gözüm ısırdı,sonra birden tanıdım Düşmemek için zor tuttum kendimi Bacaklarım titredi,bir ağaca yaslandım Yırtılan bir mektup gibi Sisli hatıraların gerisinden bakıyordu Eski bir sevdanın durulmamış nehirleri Çırpınarak yüreğime akıyordu Hatırladığım bir sonbahar günüydü, Karşımızdaki yeni eve taşındılar Bütün gün bakışıp duruyorduk Gözleri sanki birer kurşundular O zamanlar ben, zıpkın gibi bir çocuktum; Liseye yeni başlamıştım Onun saçlarını geriye savurup Çapkınca gülümsemesinden hoşlanmıştım Ne zaman cama çıksam, karşı balkonda Itırlı bir çiçek gibi tütüyordu Ne zaman buluşalım desem, olmaz diyordu Mektuplaşmak ona yetiyordu Bir Temmuz akşamıydı, unutmam Yazlık sinema daha yeni dağılmıştı; Bahçe kapısında sıkıştırıp öpmüştüm, İçeri kaçıp saatlerce ağlamıştı Sonraları çok kanuştuk, gezdik Bazen ağlaşıp bazen gülüştük Çılgın gibiydik, her fırsatta buluştuk, Uluorta öpüştük, herkesin diline düştük Ailesi baş edemedi, Mersin deki halasına gönderdi Hiç arayıp sormadım Ben o sıralar devrimci oldum. Mahalleden ayrılıp yıllarca evede uğramadım Dünyam değişmişti artık Memleketin gidişatını hiç mi hiçbeğenmiyordum Forumlara,yürüyüşlere katılıyor, Durmadan şiir okuyup,ajitasyon çekiyordum Ah o gençlik rüzgarı ah Ezilen insanları tek başıma kurtaracağmı sandım Anarşik bir eylem sırasında Seken kurşunlarla bacağımdan yaralandım Ameliyatın ardından yıllarca yattım içerde, Dosyam bir hayli kabarmıştı Beni o nemli koğuşlarda Vefakar anamdan başka hiç kimse aramamıştı İçerden çıkınca onu sordum Bir astsubayla evlenip buradan gitmişti Oysa kibrit ağusuyla koluma dağladığım İsmi hala silinmemişti Hayat devam ediyordu İçkiye vurmuştum, unutmayı denyordum Pencerenin önünde, kuruyan bir çiçek gibi Günden güne tükeniyordum Anam çökmüştü artık,ölmeden mürüvvet istiyordu Bazan oturup dertleşirdik Kimsesiz bir kadın varmış,körmüş, olur demiş Bende fazla uzatmadım,evlendik Geçmişe ait ne varsa; mektuptu,resimdi Bir bir ayırıp yaktım ateşte Nasıl gittiğini sorarsanız, ne bileyim, Kör topal gidiyor işte Ne varki, o hırçın saçları hep yüzüme savruluyor Balkona her baktığımda. Pişmanlık, bir eski yara gibi Hala kımıldayıp duruyor onu hatırladığımda Biiyorum, onunla olsaydım Böyle kavga edip durmazdım yüreğimle. Biliyorum, bu sevdayı ben yıktım, Ben öldürdüm bu hoyrat ellerimle. Dün sahilde karşılaştık Bir an boş bulundum,sendeler gibi oldum Öyle bir baktı ki, ben o gözlerde Bir ömrün bütün acılarını buldum Bir şeyler söylemek ister gibiydi Başını eğip, gitti çocuklarının yanına Nedendir bilmiyorum, fakat Gimek istemedi sanki, kocasının koluna Ardından koşup durduramadım, ona soramadım Öylece dona kaldım Çünkü o anarşik eylemden beri Ben artık deynekli bir topaldım... Yusuf Hayaloğlu |
Yaralı Kuş Garip Olur Yaralı Kuş Garip Olur Yaralı kuş garip olur Mihman eder usanmaz kar Bende de sana ağır geldim Üç gün oldu usandın yar Yaralı kuş dala değmez Bu dünya bir pula değmez Koklayıp da yare atma İncittiğin güle değmez yar Yaralı kuş seğer geçer Yar boynunu eğer geçer Senin bana ettiklerin Bir kurşundur değer geçer... Yusuf Hayaloğlu |
Yetiş Nerdesin Yetiş Nerdesin Ne dağlar yıkılır ne de duvarlar Of çeker ağlarım yetiş nerdesin Kurumuş pınarlar gelmez baharlar eyvah eyvah Ah eder ağlarım yetiş nerdesin Canım nerdesin sen gülüm nerdesin sen Bekle ben öyleyim ki o zaman gelesen Beyaz mintanına bos yastığına Yüs sürer ağlarım yetiş nerdesin Yandım atasına kul oldum yana Allah Allah Diz çöker ağlarım yetiş nerdesin? Yusuf Hayaloğlu |
Bütün Zaman Ayarları WEZ +3 olarak düzenlenmiştir. Şu Anki Saat: 21:25 . |
Powered by vBulletin Version 3.8.7
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
Search Engine Friendly URLs by vBSEO 3.6.0 RC 2