tualimforum.com

tualimforum.com (http://www.tualimforum.com/)
-   Türk Şairlerin Şiirleri (http://www.tualimforum.com/turk-sairlerin-siirleri/)
-   -   Yılmaz Erdoğan Şiirleri (http://www.tualimforum.com/turk-sairlerin-siirleri/1019-yilmaz-erdogan-siirleri.html)

Deniz 11.02.08 23:35

Yılmaz Erdoğan Şiirleri
 
Acı

Yaşamak uğruna
Ölmek bu olsa gerek
Sevmek uğruna
Acı çekmek bu olsa gerek
Hayat uğruna
Savaşmak bu olsa gerek
Peki ya sen uğruna
Üzülmek niye?

Yılmaz Erdoğan

Deniz 11.02.08 23:36

Adın Bahardı
 
Adın Bahardı

Kente yalnızlık gelirdi sen uyuyunca
Yüzümde mevsim değişirdi uyandığında
Bilmezdin gizliden seni sevdiğimi
Aşkın içimde solardı adın bahardı.

Eteğini koştururdun sokağımızda
Sokak sus pus olur sana bakardı
Bilmezdin gizliden izlediğimi
Gözlerim gözlerinden korkardı
Hatırlıyorum adın bahardı.

Sokakta bir bayramdı durakta bekleyişin
Sanki sonsuz bir ayrılıktı okula gidisin
Bilmezdin her sabah seni yolcu ettiğimi
Yüreğim yol boyu ardından ağlardı
Hatırlıyorum adın bahardı.

Yılmaz Erdoğan

Deniz 11.02.08 23:37

Başkalaşan Aşk
 
Başkalaşan Aşk

Adını anmak güzeldi,
Dost ağızlarda sana dair cümlelerin
Islatılması...
Adını anmak...
Yüksek sesle, kimsesiz gecelerin düşsel
Avuntularına sırt çevirip senden söz açmak...
Biraz gülünç, biraz sitemkar...
Güzeldi...
Adının Türkçe'deki yankısı özeldi...

Seninle yoğurt yemek, kendi Kanlıcanlı,
Sülalesi Kandilli yoğurtçunun mekanında...
Denize amors durup, yüzüne
Cepheden bakmak güneşli bir mavilikte....
Güzeldi..

Yılmaz Erdoğan

Deniz 11.02.08 23:38

Bildiğin gibi değil
 
Bildiğin gibi değil

Bizi bilirsin;
Avuçla su içmeyi
Marifet biliriz,
Yenilmeyi bir de
Kendi sahamızda...

Bizi bilirsin;
Saçımızı ıslatmayı fiyaka biliriz,
Limonla!
Tesbih yaparız,
Düş kırıklarından..

Bizi bilirsin;
Ağzının içinde oturmak isteriz
Ve rutubetin en yakıştığı yer biliriz
Ağzını...

Bizi bilirsin;
Yaşamak biliriz,
Vademiz dolduğunda
Avuçlarında gömülmeyi...

Yılmaz Erdoğan

Deniz 11.02.08 23:40

Hepsi bu
 
Hepsi bu

Değişen ben değilim
Dönüşen savaş
Yaşlanmakla ıslanmak aynı şey:
Bir yağmurun gölgesinde ihtiyarlamak
Şimdi ölüm bile yetmiyor
Acılarımızı tartmaya
Dostlar
Alıngan bir sahili pinekliyorlar
Bir merhaba'yı bıçaklar gibi artık
Selamlaşmalar
Değişen ben değilim

Dönüşen savaş
Artık zaman bile yetmiyor
Yaşadığımızı sanmaya
Yine de ışıklar bu kenti
Güzelmiş gibi gösteriyor
Geceleri...
Geceler...
Yani

Ahmet Haşim'in kafiyeleri...
Seni aklıma düşüren
Yerçekimi değil
Yalancı yıldızlar
Öyle uzaksın ki
Üflesem soğuyacaksın
Sarılsam okyanus
Bir aşka yetecek kadar
Ve anımsatacak kadar
Sebepsiz bir ölümü,
Acılarımız
Ve kafiyelerimiz var...
İşte hepsi bu kadar...

Yılmaz Erdoğan

Deniz 11.02.08 23:40

İşsiz şiir
 
İşsiz şiir


Bu imkansızlıklar
Bu yaralar
Hepsi,
Hepsi insan işi

Sevda diye bağıran yüzün,
Bir kitabın en sır satırını
Okuyan sesin,
Beni bana düşman eden,
Ağlamaklı gecelerimin
Tek temsilcisi
Ve hiçbir yerde şubesi
Olmayan yüzün
Yani baştan ayağa sen...

Bu bakışlar
Bu bakır tadı
Hepsi,
Hepsi insan işi
Ve insanın insana ettiği
En yalan yemin: aşk!
Hepsi,
Hepsi insan işi...

Yılmaz Erdoğan

Deniz 11.02.08 23:41

Kayıp Kentin Yakışıklısı
 
Kayıp Kentin Yakışıklısı



Dokuzunda kayboldu mayıs'ın,
Cesedi bulundu
Onikisinde...
Kaçırıldığında da
Kaybolduğunda da
Ve cesetken de
Yakışıklıydı..

Amcamdı.

Yılmaz Erdoğan

Deniz 11.02.08 23:43

Kızım Berfin'e
 
Kızım Berfin'e

Berfinim,
İçimin güler yüzü,
Yaşanılası iklimim, hoşgeldin.

(Adımın çapraz yazılması kimin
Umrunda..
Denize düşen yılana öykünür
Biraz da...)

Bir aralık sızıverdin işte
Ömrümüzün en gevrek zamanı...
Çıt diyor kırılıyoruz,
Öfke kadar saydamız o zamanlar
Ve kırılgan
Bıçak kadar!

Kızım demeyi öğrettiğin için
O tanrısal kokun
Ve gülüşündeki baban için

Ki hala zilleri çalıp kaçmak istiyorduk
Yarım yamalak aşk kırıntıları
Tabakta bırakılmış, yazık atılacak bir sevda
Haritası,
Hatta el değmemiş delilikler istiyorduk..
Çocuktuk daha
Büyümeye direniyorduk,
İş toplantılarında lolipop zamanlar düşlüyorduk

Ama sızıverdin işte...
Bir avuç yeşil gevrek rokaydık,
Mayışmamıza bir limon yetecekti..
Biz garsonu bekliyorduk,
Sen çıkageldin...

Hoşgeldin berfinim...
Kızım kızgınlığım..
Bilmiyorduk daha,

Objektiflerin objektif olmadığını,
İkimize yeter sanıyorduk ikimizin toplamı,
Meğer doyurmak çok zormuş
İçimizdeki hayvanı..

Habersiz geldin, kusura bakma
Ortalık biraz dağınıktı...
Şimdi hemen toparlarız sanıyorduk,
Olmamıştık daha...

İşin zor kızım,
Hem büyüyecek
Hem bizi büyüteceksin..
Baban mı var, derdin var kızım..

Hoşgeldin kızım,
İçimin gülen yüzü, hoşgeldin...

Yılmaz Erdoğan

Deniz 11.02.08 23:44

Ömrüm ömrüm
 
Ömrüm ömrüm


Mum yanar
Mum ışıldar
Kendileri yoktur, gölgeleri oluşur
Ferinden korkulsa da rahmetin
Yenilmez toprağa can katmanın kudreti
Bir ömre kaç hayat sığar görülecektir...

Mum aydınlar
Mum sınar
Ayrılık acısı kadar seversin
Ve sevmenin coşkusu kadar koyar insana
Aşk sözcüğünden ayrılmak

Mum yaralanır
Mum sürer
Kem söz sahibini sürükler
Son çağındır artık
Gövdende birikir
Senden eriyen parçalar

Mum biter
Mum söner dibine hayatın
İşte yaşadığım dediğin
Bir mum ömrüdür

Eren
Ve
Eriten kendini...

Yılmaz Erdoğan

Deniz 11.02.08 23:45

Öyle Bakma Çünkü...
 
Öyle Bakma Çünkü...

Güzel bahçeli bir ilkokulun penceresinden
Dünyaya,
Hayret, hasret ve biraz da
Bayat bayram şekeri kederiyle bakan,
Aklı canbaz, yanağı al,
Sesi çilek aroması
Bir çocuk oturuyor
Gözlerinde...

Yılmaz Erdoğan

Deniz 11.02.08 23:46

Sana Bakmak
 
Sana Bakmak



Herşey yapılabilir
Bir beyaz kağıtla
Uçak örneğin, uçurtma mesela.
Altına konulabilir
Bir ayağı ötekinden kısa olduğu için
Sallanan bir masanın.
Veya şiir yazılabilir
Süresi ötekilerden kısa
Bir ömür üzerine..

Bir beyaz kağıda
Herşey yazılabilir,
Senin dışında..
Güzelliğine benzetme bulmak zor,
Sen iyisimi sana benzemeye çalışan
Herşeyden:
Bir gülden bir ilk bir sonbahardan sor.
Belki tabiattadır çaresi
Senin bir çiçeğe bu kadar benzemenin..
Ve benim
Bilinci nasırlı bir bahçıvan çaresizliğim..
Anlarım bitkiden filan
Ama anlatamam
Toprağın güneşle konuşmasını
Sana çok benzeyen bir çiçek yoluyla

Sen bana ışık ver yeter
Bende filiz çok..
Köklerim içimde gizlidir
Gelen giden, açan soran, bere budak yok
Bir şiir istersin
"içinde benzetmeler" olan
Kusura bakma sevgilim
Heybemde sana benzeyecek kadar
Güzel birşey yok

Uzun bir yoldan gelen
Tedariksiz, katıksız bir yolcuyum
Yaralı yarasız sevdalardan geçtim
Koynumda bir beyaz kağıt boşluğu
Herşeyi anlattım..
Olan olmayan, acıtan sancıtan..
Bilsem ki sana varmak içindi
Bütün mola sancıları
Bütün stabilize arkadaşlıklar
Daha hızlı koşardım
Severadım gelirdim
Gözlerinin mercan maviliğine..

Sana bakmak
Suya bakmaktır..
Sana bakmak
Bir mucizeyi anlamaktır..

Sağa sola bakmadan yürüdüğüm yollar tanıktır
Aşk sorgusunda şahanem
Yalnız kelepçeler sanıktır
Ne yazsam olmuyor
Çünkü bilenler hatırlar..
Hem yapılmış hem yapma çiçek satanlar
Bahçıvan değil tüccarlardır
Sen öyle göz,
Sen öyle toprak ve güneş ortaklığı
Sen teninde cennet kayganlığı iken,
Sana şiir yazmak ahmaklıktır..

Bir tek söz kalır
Dişlerimin arasından
Ben sana gülüm derim
Gülün ömrü uzamaya başlar

Verdiğim bütün sözler
Sende kalsın isterim
Ben sana gülüm derim
Gül sana benzediği için ölümsüz..
Yazdığım bütün şiirler
Sana başlayan bir kitap için önsöz

Sana bakmak
Bir beyaz kağıda bakmaktır.
Her şey olmaya hazır
Sana bakmak
Suya bakmaktır..
Gördüğün suretten utanmak..
Sana bakmak
Bütün rastlantıları reddedip
Bir mucizeyi anlamaktır..
Sana bakmak
Allah’a inanmaktır.

Yılmaz Erdoğan

Deniz 11.02.08 23:47

Sebebim Derler Ya...
 
Sebebim Derler Ya...

Ölümüm senden olur
Bilinsin
Ne uçsuz bir kan akışı
Ne buğusu kadehte rakının,
Ela ve sonsuz bir teneşir uykusu
Gözlerinin ağlamaklı bebeğine...

Acemi zamanlar silinsin
Ölümüm senden olur
Bilinsin
Sen istesen aslında
Bütün kafiyeleri eskitirsin

Aklında kalmayacak aklım
Başka kollar başka sarılmalar
Ve her defasında alsancak
Platonik rutubet kokacak
Aklına bir fikir gelecek
Bir çift iri memenin kuşkusuna
Fidye vereceksin

Bütün iklimlerin feri silinsin
Ölümüm senden olur
Bilinsin

Gözlerin bir içim çaydı bizansta,
Gözlerin,
Ela teneşir uykularıma kapanan kırık pencere...

Yılmaz Erdoğan

Deniz 11.02.08 23:48

Sessiz
 
Sessiz

Kavun kokulu odaların rahiyasıdır
Karışan sulara
Senin fikrinle yoğrulmuş bir eser yoktur
Yüzümün sana tıraşlanmış bölümünde
Çoğu çiçekli
Kimi şarkılar geçer aklımdan
Sesime sesim dökülür
Bir ıssız bir mutlu koro başlar
Ardından
Şarkıya
Çünkü benim sessizliğimde
Seninde susuşun var.

Yılmaz Erdoğan

Deniz 11.02.08 23:49

Sevmekten Gidince
 
Sevmekten Gidince




Sen beni sevmekten gidince ben bana borçlu kaldım
Ya sen bana fazla geldin ya ben sana az kaldım
Gitme bir adım öteye gülüm bir adımda gurbet olur
Gitme bir nefes öteye gülüm her nefes hasret olur

Aşk yasaklandı artık halka açık yerlerde
El tutmak yol açıyor diye hesapsız
Susmalara kaldırdık tüm tutuşmaları
Yasak kelime oyunu yapmak
Yalan söylemek mecburi ve serbest ayyuka çıkmak
Artık yağmur sonraları toprak kokmak yok
Tomurcuklanmak günah
Ve bir insan gözü yüzünden yüz gün art arda uyumamak
Kimse ölmesin diye
Kimsenin aklında her sevdalı verdiği sözü geri alacak
Güneşi ayı ve hatta hiç bir tabiat olayı
Şahit gösterilmeyecek hiç bir sevdaya
Ne deniyorsa onu atacak kalp
Ve süresi 24 saate çıkarılacak meskun mahallerde ağlamanın

Sen sesini alıp gidince ben burda dilsiz kaldım
Ya sen bana fazla geldin
Ya ben sana az kaldım
Gitme bir adım öteye gülüm bir adımda gurbet olur
Gitme bir nefes öteye gülüm her nefes hasret olur.

Yılmaz Erdoğan

Deniz 11.02.08 23:49

Yağdıkça
 
Yağdıkça

Yerle yeksan, ıslak saçlı, kem gözlü,
Kavim göçlerinden bu yana ağlayan
Ve durmadan
Cep kanyağı yakıcılığında ezgiler
Çalan, çaldıran, yakalatan
Adı bende gizli bir kadındı İstanbul

Şehre bir yağmur yağdı
Ben ağladım

Sevilirken ayrılmak mı kaldı Bizanstan
Yalan dolan yoktu gözlerde sadece ses
Verilen sözler birdi edilen yeminler sıfır
Eşyalar alındı fotoğraflar söküldü
yerlerinden
Bir aşkın izlerini yok edecek yeni bir aşk
sipariş edildi yeniden

Bir şehre yağmur yağdı
Ben ağladım

Kim daha çok yalan söndürdü çay
bardaklarında
Hangisi talandı demli öpücüklerin
Ve buğularda yitirilen kimin adıydı
Bir aşktan diğerine kaç saate gidiliyordu
Soyulur muydu kabuğu hayatın
Yoksa bütün vitamini kabuğunda mıydı?

Yağmur şehre bir yağdı
Ben ağladım

Ben ençok seni götürdüm giderken
Aklımın nakliyesiydi asıl yoran taşıyıcıları
Yardan düşmüştüm yaralarım yardan armağandı
Ben sevmeyi beceremedim belki de sevilmeyi
Benim sevmeye engel evcil acılarım vardı

Ben yağmur ağladım bir şehre yağdı
Ben şehre ağladım bir yağmur yağdı
Ben bir ağladım şehre yağmur yağdı

Ben...
Yağmur...
Ağladım...

Yılmaz Erdoğan

Deniz 11.02.08 23:51

Yaşayabilme İhtimali
 
Yaşayabilme İhtimali

Soğuk ve şehirlerarası
Otobüslerde vazgeçtim
Çocuk olmaktan
Ve beslenme çantamda
Otlu peynir kokusuydu babam...

Ben seninle bir gün Veyselkarani`de haşlama yeme ihtimalini sevdim.

İlkokulun silgi kokan, tebeşir lekeli yıllarında
(ankara`da karbonmonoksit sonbaharlar yaşanırdı o zaman)
Özlemeye başladım herkesi...
Ve bu hasret öyle uzun sürdü ki,
Adam gibi hasretleri özlemeye başladım sonra...

Bizim Kemalettin Tuğcu`larımız vardı...
Bir de camların buğusuna yazı yazma imkanı...
Yumurta kokan arkadaşlarla paylaşılan
Kahverengi sıralarda, solculuk oynamaya başladık...
Ben doktor oluyordum sen hemşire, geri kalanlar kontrgerilla...
Kırmızı boyalarla umut ikliminde harfler yazılıyordu, pütürlü duvarlara
Ve Türk Dil Kurumu`na inat bir Türkçeyle...
Ağbilerimizden öğrendik, Ş harfinden orak çekiç figürleri türetmeyi...

Ankara`ya usul usul karbonmonoksit yağıyordu.
Ve kapalı mekanlarda sevişmeyi öneriyordu haber bültenleri
Oysa Ankara`da hiç sevişmedim ben.
Disiplin kurulunda tartışılan aşkım olmadı benim...
(Sınıfça gidilen pikniklerde kıçımıza batan platonik dikenleri saymazsak...)
Ankara`ya usul usul kurşun yağıyordu...
Ve belli bir saatten sonra sokağa çıkmamayı öneriyordu haber bültenleri...
Oysa hiç kurşun yaram olmadı benim...
Ve hiçbir mahkeme tutanağına geçmedi adım...
Çatışmaların ortasında sevimli bir çocuk yüzüydüm sadece...

Sana şiirler biriktiriyordum fen bilgisi defterimde
Ama sen yoktun...
Ben, senin beni sevebilme ihtimalini seviyordum, suni tenefüs saatlerinde...
Okul servisi seni hep zamansız, amansızca bir lojman griliğine götürüyordu...
Ben, senin benimle Tunalı Hilmi Caddesi'ne gelebilme ihtimalini seviyordum...

Ben, senin beni sevebilme ihtimalini seviyordum.
Yaz sıcağı toprağa çekiyordu tenimin çatlamaya hazır gevrekliğini...
Sonra otobüs oluyordum,
Kırık yarık yoların çare bilmez sürgünü...
Ne yana baksam dağ ve deniz sanıyordum Muş ovasının yalancı maviliği...
Otobüs oluyordum bir süre...
Yanımızdan geçen kara trenlerle yarışıyordum,
Yanağım otobüs camının garantisinde...
Otobüs oluyordum...
Bir ülkeden bir iç ülkeye...
Çocukluğuma yaklaştıkça büyüyordum...

Zap suyunun sesini başına koyuyordum şarkılarımın listesinin...
Korkuyordum...
Sonra iniyordum otobüsten...
Çarşıdan bizim eve giden,
Ömrümün en uzun,
Ömrümün en kısa,
Ömrümün en çocuk,
Ömrümün en ihtiyar yolunu koşuyordum...
Çünkü sonunda annem oluyordum
Babam kokuyordum sonunda...

Soğuk ve şehirlerarası otobüslerde vazgeçtim, çocuk olmaktan...
Ve beslenme çantamda otlu peynir kokusuydu babam...

Ben seninle bir gün Van`daki bir kahvaltı salonunda...
Ben seninle (sadece bilmek zorunda kalanların bildiği) bir yol üstü Lokantasında...
Ben seninle, Ağrı dağına mistik ve demli bir çay kıvamında bakan Doğubeyazıt`ın herhangi bir toprak damında...
Ben seninle herhangi bir insan elinin terli coğrafyasında olma ihtimalini Sevdim...

Ben senin,
Beni sevebilme ihtimalini sevdim!

Yılmaz Erdoğan

smtyksl 13.02.08 08:57

paylaşımlar için teşekkürler
gerçekten çok güzel şiirler:)


Bütün Zaman Ayarları WEZ +3 olarak düzenlenmiştir. Şu Anki Saat: 07:57 .

Powered by vBulletin Version 3.8.7
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
Search Engine Friendly URLs by vBSEO 3.6.0 RC 2