![]() |
Yılmaz Erdoğan Şiirleri Acı Yaşamak uğruna Ölmek bu olsa gerek Sevmek uğruna Acı çekmek bu olsa gerek Hayat uğruna Savaşmak bu olsa gerek Peki ya sen uğruna Üzülmek niye? Yılmaz Erdoğan |
Adın Bahardı Adın Bahardı Kente yalnızlık gelirdi sen uyuyunca Yüzümde mevsim değişirdi uyandığında Bilmezdin gizliden seni sevdiğimi Aşkın içimde solardı adın bahardı. Eteğini koştururdun sokağımızda Sokak sus pus olur sana bakardı Bilmezdin gizliden izlediğimi Gözlerim gözlerinden korkardı Hatırlıyorum adın bahardı. Sokakta bir bayramdı durakta bekleyişin Sanki sonsuz bir ayrılıktı okula gidisin Bilmezdin her sabah seni yolcu ettiğimi Yüreğim yol boyu ardından ağlardı Hatırlıyorum adın bahardı. Yılmaz Erdoğan |
Başkalaşan Aşk Başkalaşan Aşk Adını anmak güzeldi, Dost ağızlarda sana dair cümlelerin Islatılması... Adını anmak... Yüksek sesle, kimsesiz gecelerin düşsel Avuntularına sırt çevirip senden söz açmak... Biraz gülünç, biraz sitemkar... Güzeldi... Adının Türkçe'deki yankısı özeldi... Seninle yoğurt yemek, kendi Kanlıcanlı, Sülalesi Kandilli yoğurtçunun mekanında... Denize amors durup, yüzüne Cepheden bakmak güneşli bir mavilikte.... Güzeldi.. Yılmaz Erdoğan |
Bildiğin gibi değil Bildiğin gibi değil Bizi bilirsin; Avuçla su içmeyi Marifet biliriz, Yenilmeyi bir de Kendi sahamızda... Bizi bilirsin; Saçımızı ıslatmayı fiyaka biliriz, Limonla! Tesbih yaparız, Düş kırıklarından.. Bizi bilirsin; Ağzının içinde oturmak isteriz Ve rutubetin en yakıştığı yer biliriz Ağzını... Bizi bilirsin; Yaşamak biliriz, Vademiz dolduğunda Avuçlarında gömülmeyi... Yılmaz Erdoğan |
Hepsi bu Hepsi bu Değişen ben değilim Dönüşen savaş Yaşlanmakla ıslanmak aynı şey: Bir yağmurun gölgesinde ihtiyarlamak Şimdi ölüm bile yetmiyor Acılarımızı tartmaya Dostlar Alıngan bir sahili pinekliyorlar Bir merhaba'yı bıçaklar gibi artık Selamlaşmalar Değişen ben değilim Dönüşen savaş Artık zaman bile yetmiyor Yaşadığımızı sanmaya Yine de ışıklar bu kenti Güzelmiş gibi gösteriyor Geceleri... Geceler... Yani Ahmet Haşim'in kafiyeleri... Seni aklıma düşüren Yerçekimi değil Yalancı yıldızlar Öyle uzaksın ki Üflesem soğuyacaksın Sarılsam okyanus Bir aşka yetecek kadar Ve anımsatacak kadar Sebepsiz bir ölümü, Acılarımız Ve kafiyelerimiz var... İşte hepsi bu kadar... Yılmaz Erdoğan |
İşsiz şiir İşsiz şiir Bu imkansızlıklar Bu yaralar Hepsi, Hepsi insan işi Sevda diye bağıran yüzün, Bir kitabın en sır satırını Okuyan sesin, Beni bana düşman eden, Ağlamaklı gecelerimin Tek temsilcisi Ve hiçbir yerde şubesi Olmayan yüzün Yani baştan ayağa sen... Bu bakışlar Bu bakır tadı Hepsi, Hepsi insan işi Ve insanın insana ettiği En yalan yemin: aşk! Hepsi, Hepsi insan işi... Yılmaz Erdoğan |
Kayıp Kentin Yakışıklısı Kayıp Kentin Yakışıklısı Dokuzunda kayboldu mayıs'ın, Cesedi bulundu Onikisinde... Kaçırıldığında da Kaybolduğunda da Ve cesetken de Yakışıklıydı.. Amcamdı. Yılmaz Erdoğan |
Kızım Berfin'e Kızım Berfin'e Berfinim, İçimin güler yüzü, Yaşanılası iklimim, hoşgeldin. (Adımın çapraz yazılması kimin Umrunda.. Denize düşen yılana öykünür Biraz da...) Bir aralık sızıverdin işte Ömrümüzün en gevrek zamanı... Çıt diyor kırılıyoruz, Öfke kadar saydamız o zamanlar Ve kırılgan Bıçak kadar! Kızım demeyi öğrettiğin için O tanrısal kokun Ve gülüşündeki baban için Ki hala zilleri çalıp kaçmak istiyorduk Yarım yamalak aşk kırıntıları Tabakta bırakılmış, yazık atılacak bir sevda Haritası, Hatta el değmemiş delilikler istiyorduk.. Çocuktuk daha Büyümeye direniyorduk, İş toplantılarında lolipop zamanlar düşlüyorduk Ama sızıverdin işte... Bir avuç yeşil gevrek rokaydık, Mayışmamıza bir limon yetecekti.. Biz garsonu bekliyorduk, Sen çıkageldin... Hoşgeldin berfinim... Kızım kızgınlığım.. Bilmiyorduk daha, Objektiflerin objektif olmadığını, İkimize yeter sanıyorduk ikimizin toplamı, Meğer doyurmak çok zormuş İçimizdeki hayvanı.. Habersiz geldin, kusura bakma Ortalık biraz dağınıktı... Şimdi hemen toparlarız sanıyorduk, Olmamıştık daha... İşin zor kızım, Hem büyüyecek Hem bizi büyüteceksin.. Baban mı var, derdin var kızım.. Hoşgeldin kızım, İçimin gülen yüzü, hoşgeldin... Yılmaz Erdoğan |
Ömrüm ömrüm Ömrüm ömrüm Mum yanar Mum ışıldar Kendileri yoktur, gölgeleri oluşur Ferinden korkulsa da rahmetin Yenilmez toprağa can katmanın kudreti Bir ömre kaç hayat sığar görülecektir... Mum aydınlar Mum sınar Ayrılık acısı kadar seversin Ve sevmenin coşkusu kadar koyar insana Aşk sözcüğünden ayrılmak Mum yaralanır Mum sürer Kem söz sahibini sürükler Son çağındır artık Gövdende birikir Senden eriyen parçalar Mum biter Mum söner dibine hayatın İşte yaşadığım dediğin Bir mum ömrüdür Eren Ve Eriten kendini... Yılmaz Erdoğan |
Öyle Bakma Çünkü... Öyle Bakma Çünkü... Güzel bahçeli bir ilkokulun penceresinden Dünyaya, Hayret, hasret ve biraz da Bayat bayram şekeri kederiyle bakan, Aklı canbaz, yanağı al, Sesi çilek aroması Bir çocuk oturuyor Gözlerinde... Yılmaz Erdoğan |
Sana Bakmak Sana Bakmak Herşey yapılabilir Bir beyaz kağıtla Uçak örneğin, uçurtma mesela. Altına konulabilir Bir ayağı ötekinden kısa olduğu için Sallanan bir masanın. Veya şiir yazılabilir Süresi ötekilerden kısa Bir ömür üzerine.. Bir beyaz kağıda Herşey yazılabilir, Senin dışında.. Güzelliğine benzetme bulmak zor, Sen iyisimi sana benzemeye çalışan Herşeyden: Bir gülden bir ilk bir sonbahardan sor. Belki tabiattadır çaresi Senin bir çiçeğe bu kadar benzemenin.. Ve benim Bilinci nasırlı bir bahçıvan çaresizliğim.. Anlarım bitkiden filan Ama anlatamam Toprağın güneşle konuşmasını Sana çok benzeyen bir çiçek yoluyla Sen bana ışık ver yeter Bende filiz çok.. Köklerim içimde gizlidir Gelen giden, açan soran, bere budak yok Bir şiir istersin "içinde benzetmeler" olan Kusura bakma sevgilim Heybemde sana benzeyecek kadar Güzel birşey yok Uzun bir yoldan gelen Tedariksiz, katıksız bir yolcuyum Yaralı yarasız sevdalardan geçtim Koynumda bir beyaz kağıt boşluğu Herşeyi anlattım.. Olan olmayan, acıtan sancıtan.. Bilsem ki sana varmak içindi Bütün mola sancıları Bütün stabilize arkadaşlıklar Daha hızlı koşardım Severadım gelirdim Gözlerinin mercan maviliğine.. Sana bakmak Suya bakmaktır.. Sana bakmak Bir mucizeyi anlamaktır.. Sağa sola bakmadan yürüdüğüm yollar tanıktır Aşk sorgusunda şahanem Yalnız kelepçeler sanıktır Ne yazsam olmuyor Çünkü bilenler hatırlar.. Hem yapılmış hem yapma çiçek satanlar Bahçıvan değil tüccarlardır Sen öyle göz, Sen öyle toprak ve güneş ortaklığı Sen teninde cennet kayganlığı iken, Sana şiir yazmak ahmaklıktır.. Bir tek söz kalır Dişlerimin arasından Ben sana gülüm derim Gülün ömrü uzamaya başlar Verdiğim bütün sözler Sende kalsın isterim Ben sana gülüm derim Gül sana benzediği için ölümsüz.. Yazdığım bütün şiirler Sana başlayan bir kitap için önsöz Sana bakmak Bir beyaz kağıda bakmaktır. Her şey olmaya hazır Sana bakmak Suya bakmaktır.. Gördüğün suretten utanmak.. Sana bakmak Bütün rastlantıları reddedip Bir mucizeyi anlamaktır.. Sana bakmak Allah’a inanmaktır. Yılmaz Erdoğan |
Sebebim Derler Ya... Sebebim Derler Ya... Ölümüm senden olur Bilinsin Ne uçsuz bir kan akışı Ne buğusu kadehte rakının, Ela ve sonsuz bir teneşir uykusu Gözlerinin ağlamaklı bebeğine... Acemi zamanlar silinsin Ölümüm senden olur Bilinsin Sen istesen aslında Bütün kafiyeleri eskitirsin Aklında kalmayacak aklım Başka kollar başka sarılmalar Ve her defasında alsancak Platonik rutubet kokacak Aklına bir fikir gelecek Bir çift iri memenin kuşkusuna Fidye vereceksin Bütün iklimlerin feri silinsin Ölümüm senden olur Bilinsin Gözlerin bir içim çaydı bizansta, Gözlerin, Ela teneşir uykularıma kapanan kırık pencere... Yılmaz Erdoğan |
Sessiz Sessiz Kavun kokulu odaların rahiyasıdır Karışan sulara Senin fikrinle yoğrulmuş bir eser yoktur Yüzümün sana tıraşlanmış bölümünde Çoğu çiçekli Kimi şarkılar geçer aklımdan Sesime sesim dökülür Bir ıssız bir mutlu koro başlar Ardından Şarkıya Çünkü benim sessizliğimde Seninde susuşun var. Yılmaz Erdoğan |
Sevmekten Gidince Sevmekten Gidince Sen beni sevmekten gidince ben bana borçlu kaldım Ya sen bana fazla geldin ya ben sana az kaldım Gitme bir adım öteye gülüm bir adımda gurbet olur Gitme bir nefes öteye gülüm her nefes hasret olur Aşk yasaklandı artık halka açık yerlerde El tutmak yol açıyor diye hesapsız Susmalara kaldırdık tüm tutuşmaları Yasak kelime oyunu yapmak Yalan söylemek mecburi ve serbest ayyuka çıkmak Artık yağmur sonraları toprak kokmak yok Tomurcuklanmak günah Ve bir insan gözü yüzünden yüz gün art arda uyumamak Kimse ölmesin diye Kimsenin aklında her sevdalı verdiği sözü geri alacak Güneşi ayı ve hatta hiç bir tabiat olayı Şahit gösterilmeyecek hiç bir sevdaya Ne deniyorsa onu atacak kalp Ve süresi 24 saate çıkarılacak meskun mahallerde ağlamanın Sen sesini alıp gidince ben burda dilsiz kaldım Ya sen bana fazla geldin Ya ben sana az kaldım Gitme bir adım öteye gülüm bir adımda gurbet olur Gitme bir nefes öteye gülüm her nefes hasret olur. Yılmaz Erdoğan |
Yağdıkça Yağdıkça Yerle yeksan, ıslak saçlı, kem gözlü, Kavim göçlerinden bu yana ağlayan Ve durmadan Cep kanyağı yakıcılığında ezgiler Çalan, çaldıran, yakalatan Adı bende gizli bir kadındı İstanbul Şehre bir yağmur yağdı Ben ağladım Sevilirken ayrılmak mı kaldı Bizanstan Yalan dolan yoktu gözlerde sadece ses Verilen sözler birdi edilen yeminler sıfır Eşyalar alındı fotoğraflar söküldü yerlerinden Bir aşkın izlerini yok edecek yeni bir aşk sipariş edildi yeniden Bir şehre yağmur yağdı Ben ağladım Kim daha çok yalan söndürdü çay bardaklarında Hangisi talandı demli öpücüklerin Ve buğularda yitirilen kimin adıydı Bir aşktan diğerine kaç saate gidiliyordu Soyulur muydu kabuğu hayatın Yoksa bütün vitamini kabuğunda mıydı? Yağmur şehre bir yağdı Ben ağladım Ben ençok seni götürdüm giderken Aklımın nakliyesiydi asıl yoran taşıyıcıları Yardan düşmüştüm yaralarım yardan armağandı Ben sevmeyi beceremedim belki de sevilmeyi Benim sevmeye engel evcil acılarım vardı Ben yağmur ağladım bir şehre yağdı Ben şehre ağladım bir yağmur yağdı Ben bir ağladım şehre yağmur yağdı Ben... Yağmur... Ağladım... Yılmaz Erdoğan |
Yaşayabilme İhtimali Yaşayabilme İhtimali Soğuk ve şehirlerarası Otobüslerde vazgeçtim Çocuk olmaktan Ve beslenme çantamda Otlu peynir kokusuydu babam... Ben seninle bir gün Veyselkarani`de haşlama yeme ihtimalini sevdim. İlkokulun silgi kokan, tebeşir lekeli yıllarında (ankara`da karbonmonoksit sonbaharlar yaşanırdı o zaman) Özlemeye başladım herkesi... Ve bu hasret öyle uzun sürdü ki, Adam gibi hasretleri özlemeye başladım sonra... Bizim Kemalettin Tuğcu`larımız vardı... Bir de camların buğusuna yazı yazma imkanı... Yumurta kokan arkadaşlarla paylaşılan Kahverengi sıralarda, solculuk oynamaya başladık... Ben doktor oluyordum sen hemşire, geri kalanlar kontrgerilla... Kırmızı boyalarla umut ikliminde harfler yazılıyordu, pütürlü duvarlara Ve Türk Dil Kurumu`na inat bir Türkçeyle... Ağbilerimizden öğrendik, Ş harfinden orak çekiç figürleri türetmeyi... Ankara`ya usul usul karbonmonoksit yağıyordu. Ve kapalı mekanlarda sevişmeyi öneriyordu haber bültenleri Oysa Ankara`da hiç sevişmedim ben. Disiplin kurulunda tartışılan aşkım olmadı benim... (Sınıfça gidilen pikniklerde kıçımıza batan platonik dikenleri saymazsak...) Ankara`ya usul usul kurşun yağıyordu... Ve belli bir saatten sonra sokağa çıkmamayı öneriyordu haber bültenleri... Oysa hiç kurşun yaram olmadı benim... Ve hiçbir mahkeme tutanağına geçmedi adım... Çatışmaların ortasında sevimli bir çocuk yüzüydüm sadece... Sana şiirler biriktiriyordum fen bilgisi defterimde Ama sen yoktun... Ben, senin beni sevebilme ihtimalini seviyordum, suni tenefüs saatlerinde... Okul servisi seni hep zamansız, amansızca bir lojman griliğine götürüyordu... Ben, senin benimle Tunalı Hilmi Caddesi'ne gelebilme ihtimalini seviyordum... Ben, senin beni sevebilme ihtimalini seviyordum. Yaz sıcağı toprağa çekiyordu tenimin çatlamaya hazır gevrekliğini... Sonra otobüs oluyordum, Kırık yarık yoların çare bilmez sürgünü... Ne yana baksam dağ ve deniz sanıyordum Muş ovasının yalancı maviliği... Otobüs oluyordum bir süre... Yanımızdan geçen kara trenlerle yarışıyordum, Yanağım otobüs camının garantisinde... Otobüs oluyordum... Bir ülkeden bir iç ülkeye... Çocukluğuma yaklaştıkça büyüyordum... Zap suyunun sesini başına koyuyordum şarkılarımın listesinin... Korkuyordum... Sonra iniyordum otobüsten... Çarşıdan bizim eve giden, Ömrümün en uzun, Ömrümün en kısa, Ömrümün en çocuk, Ömrümün en ihtiyar yolunu koşuyordum... Çünkü sonunda annem oluyordum Babam kokuyordum sonunda... Soğuk ve şehirlerarası otobüslerde vazgeçtim, çocuk olmaktan... Ve beslenme çantamda otlu peynir kokusuydu babam... Ben seninle bir gün Van`daki bir kahvaltı salonunda... Ben seninle (sadece bilmek zorunda kalanların bildiği) bir yol üstü Lokantasında... Ben seninle, Ağrı dağına mistik ve demli bir çay kıvamında bakan Doğubeyazıt`ın herhangi bir toprak damında... Ben seninle herhangi bir insan elinin terli coğrafyasında olma ihtimalini Sevdim... Ben senin, Beni sevebilme ihtimalini sevdim! Yılmaz Erdoğan |
paylaşımlar için teşekkürler gerçekten çok güzel şiirler:) |
Bütün Zaman Ayarları WEZ +3 olarak düzenlenmiştir. Şu Anki Saat: 07:57 . |
Powered by vBulletin Version 3.8.7
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
Search Engine Friendly URLs by vBSEO 3.6.0 RC 2