tualimforum.com

tualimforum.com (http://www.tualimforum.com/)
-   Türk Şairlerin Şiirleri (http://www.tualimforum.com/turk-sairlerin-siirleri/)
-   -   İskender Pala Şiirleri (http://www.tualimforum.com/turk-sairlerin-siirleri/1058-iskender-pala-siirleri.html)

LeyL-i LaL 13.02.08 19:07

İskender Pala Şiirleri
 
İskender Pala

DOĞDU

08.06.1958, UŞAK

OKUDU

Cumhuriyet İlkokulu, 1969 (Uşak)

Kütahya Lisesi, 1975 (Kütahya)

İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fak. Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü,
Lisans, 1979 (İstanbul) Tez: Câmiu'n-Nezâir -Transkripsiyonlu metin-

İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Ens., Eski Türk Edebiyatı A.B.D.
Doktora, 1983 (İstanbul) Tez : Aşkî, Hayatı, Edebî Şahsiyeti ve Divânı

YÖK, Üniversitelerarası Kurul, Eski Türk Edebiyatı ABD,
Doçent, 1993 (İstanbul Üniversitesi) Profesör, 1998 (İ. Kültür Üniversitesi)


ÇALIŞTI

1979-1982 İ.Ü.Edebiyat Fakültesi Türkoloji Seminer Ktp. memuru

1982-1984 Deniz Kuvvetleri K.lığı Deniz Lisesi Komutanlığı'nda teğmen

1984-1986 Üsteğmen

1986-1987 Boğaziçi Üni'de part-time Türk Dili ve Edebiyatı öğretim üyesi

1987-1994 Yüzbaşı, Dz.K.K.lığı Tarihi Deniz Arşivi kuruluş ve faaliyetleri

1994-l996 Tarihi Deniz Arşiv Araştırmaları ve Dz.K.K.lığı yayın faaliyetlerinin yürütülmesi

1996-1997 Öğretim yılı, MSÜ Fen-Edebiyat Fak. Eski Türk Edebiyatı öğretim üyesi ve İSAM redakte kurulu üyeliği

1997 Öğretim yılı İstanbul Kültür Üniversitesi öğretim üyesi

ÖDÜLLENDİRİLDİ

Türkiye Yazarlar Birliği dil ödülü, 1989 (Ansiklopedik Divân Şiiri Sözlüğü)

AKDTYK Türk Dil Kurumu ödülü, 1990 (Ansiklopedik Divân Şiiri Sözlüğü)

Türkiye Yazarlar Birliği inceleme ödülü, 1996 (Şairlerin Dilinden)

Aydınlar Ocağı Kayseri Şb. Yılın Edebiyat Adamı ödülü, 2001

YTB Uşak Halk Kahramanı ödülü, 2001


YAZDI

Ortaokul ve liseler için Türkçe ve Edebiyat ders kitapları (1990-1997)

Osmanlı Deniz tarihiyle ilgili çeviri ve araştırma kitapları (1991-1996)

Divan edebiyatının halk kitlelerince anlaşılabilmesi için edebiyat ve sanat dergilerine yönelik vulgarize denemeler, hikayeler, fıkralar (1982 >)

Kültür, sanat, edebiyat içerikli gazete yazıları (Zaman, 1993 >)


KONUŞTU

Osmanlı Şiir Okumaları, Divan Şiiri Seminerleri adlı halka açık seminerler (1994 >)


DERS VERDİ

İstanbul Kültür Üniversitesi'nde öğretim üyesi (1997 >)


BABA OLDU

Hilye Banu (1982)

Elif Dilasa (1986)

Alperen Ahmet (1992)

smtyksl 13.02.08 19:09

hımmm evet iskender pala çok güzel konuşuyor hasta kaldım vallaha adama kans:)
paylaşım için teşekkürler

LeyL-i LaL 13.02.08 19:09

http://img1.blogcu.com/images/i/s/k/...a/semazen-.jpg


Dinle neyden

Dinle! Ayrılıklardan nasıl şikayet etmede şu ney, ve nasıl anlatmada ayrılıkları, dinle:

"Erkek - kadın herkes ağlayıp inliyor feryadımdan; ağlayıp inliyor herkes beni kamışlıktan kestikleri gün başladığım feryadımdan...
Özlemimi açmaya bir kalp istemedeyim oysa ben, ayrılıktan parça parça olmuş, beni anlayacak bir kalp istemedeyim. Hani vuslat zamanını arar ya aslından uzak düşmüş kişi, durmadan aslını arar ya hani!..
Her toplulukta ağladığım bu yüzden benim, her yerde inlediğim bu yüzden. İyilerle dost olmam da, kötülerle oturup kalkmam da bu yüzden. Herkes dostum oluyordu zannımca benim, kendine yakın buluyordu çokları. Ne çare, araştırmadı kimsecikler içimdeki sırları, ve kimse anlamadı ayrılıktan şikayetimi...
Oysa Sırlarım Çığlıklarımdan Hiç de Uzak Değildir Benim!
Keskin bakan görür, ve dikkatle dinleyen duyar onları. Yazık, yazık ki her gözde yok o nur, her kulakta yok o dikkat!.. Gizli değildir elbette ten candan; ve can tenden gizli değildir. Lakin canı görmek için izin çıkmadı kimseye...
Hava değildir neyden çıkan bu ses, ateştir söyledikleri, nefes nefes ateştir. Ve yok olsun her kimde yoksa bu ateş! Bir aşk ateşidir içini yakan neyin; hani bir aşk coşkusu gibi içine düşen meyin!..
Sevgiliden ayrı düşmüşü teselli eder bir ney, yoldaş olur ve musiki perdeleriyle yırtar aşığın sır perdelerini, sırdaş olur. Kim gördü ney gibi hem zehir hem tiryaki, hem dert hem derman başı? Kim gördü ney gibi hem özlemde, hem sarmaş dolaşı?
Kanla dolu yoldan bahsetmede hep ney; aşk yolunun, Mecnun'un gittiği yolun öykülerini dillendirmede hep. Hani akılsızdır ya sırdaş olan akla, hani zordur ya müşteri bulmak kulaktan gayrı dile; işte o haldeyiz ki zaman erimede üzüntümüzden bizim; anlar yolunu şaşırmada... Ve günler yanışlara yoldaş durmada.
Geçip gidiyorsa varsın geçsin günler; korkumuz yok ondan... Ey temiz yaratılışın biriciği, hemen sen yanımızda kal yeter! Günler uzadıkça uzadı nasibi olmayan için, ve suya kandı balık dışında her şey. (Bencileyin, bir balık kaldı susuz)

Pişkinin halinden ne anlasın ki ham...

Öyleyse sözü kısa kesmek gerek vesselam!..."
(Mesnevi I - B, 1 - 18)

Mevlana`dan



İskender Pala

LeyL-i LaL 13.02.08 19:11

Külün İçinde Saklı Ateş
 
http://img.blogcu.com/uploads/iskenderpala_mum.jpg

Külün İçinde Saklı Ateş



Küllenmiş her düşüncenin, her duygunun içinde iyi yahut kötü, acı yahut tatlı, neşeli yahut hüzünlü elbette bir kor sıcaklığı vardır ki, eşelendikçe alevi ortaya çıkar.

Bazen ısıtır bu alev, bazen yakar. Olumlu ya da olumsuz bütün hayaller, bütün idealler ve bütün arzular sonuca ulaşmadıkça, hedefini bulmadıkça elbette kül içinde saklanan kor gibi sıcak bekler. Küçük bir esinti, azıcık bir savrulma... Bir hatırlama... Küçük bir dokunuş... Hele içinizi bir yoklayın...

Zamanın hızlı akışı, feleğin hızla dönüşü içinde her şey bizim istediğimiz rengi göstermeyebilir, bizim istediğimiz biçimde tahakkuk etmeyebilir. Bağrımızı yırtmanın, yüreğimizi parelemenin, ciğerlerimizi kan doldurmanın faydası da yoktur üstelik. Bu bir ayrı sınav biçimidir. Tesellisi hep ertelenen bir sınav...

Çoğu insan kendisinin, asıl bulunması gereken yerde olmadığını hisseder. Aslında belki tam da bulunması gereken yerde olduğu için kabullenmek istemez. Çünkü küllenen hayallerine alevlenmeyi bekleyen nice korlar gömmüştür. Bedel ödemeden, yüreğini tutuşturmadan, kendini yakmadan gelinebilecek mertebelerin elbette bir seviyesi vardır; ve bir de yolları çile ile yürünmüş ve kabullenilmiş makamları... Bütün korların küller içinde gül gül olduğu makamlar... Hayret makamı, aşk makamı, sükûnet makamı, teslimiyet makamı...

İşinizde ve aşınızda, sevincinizde ve kıvancınızda, düşlerinizde ve görüşlerinizde tutuşmayı bekleyen korlar yurt tutmuşsa eğer, eskilerin düstur edindikleri şu beyti teselli babında vird edinmenizi tavsiye ederiz:

Ele girmezse eğer sevdiğimiz

Ne çâre, eldekini sevmeliyiz

Erdem, işte bu asaleti gösterebilmek, kazaya rıza ile cevap verebilmektir. Hele bir düşünün, buraya ağlamaya mı gelmiştik, gülmeye mi; ölüyor muyuz, yoksa doğuyor mu?!..



İskender Pala

LeyL-i LaL 13.02.08 19:11

Kalp ve Göz…
 
http://img.blogcu.com/uploads/iskend...ender_pala.jpg


Kalp ve Göz…


Bütün aşk hikâyelerinin en unutulmaz en heyecan verici sahnesi, sevenin sevgiliye ilk baktığı andır şüphesiz. Daha doğrusu, onun yüzünü ilk gördüğü vakit. Âşıktaki içsel değişimin başladığı an, gözün sevgiliye ilk takıldığı saniye dilimidir ve aşığın bütün biyografisi, bu “ilk bakışın öncesi ve sonrası”ndan ibarettir. Kalpte ateşin yükselmesi, aklın ve sabrın ateşe düşmesi o ilk bakış ile başlar. Kılıcın kınından sıyrılması yahut okun yaydan fırlamasıdır bu. Sevgilinin yüzü kınında bir kılıç yahut sadakta bir yay gibidir; bakış onu kınından ve sadağından çıkarır.Sevgili’nin yüzümü; aşk yangınını alevlendiren ilk kıvılcımdır.
Aşığın kalbi mi, ilk bakıştan sonra suda titreyen bir mehtap.
Göz… Savaşı başlatan haberci.
Bakış… Elde olmayan kader; ilahi kaza.
Ve aşk… Kalp ile göz arasındaki kutlu bir hadise.

Çok sonraları kalp göze diyecektir ki, “Ben bu onulmaz derde iten sensin. Safayı sen sürdün, acıyı ben çektim. Nimet senin, zahmet benim oldu. Sen sevinirken, kaygılanan ben oldum. Bakışlarını arttırdıkça sen, dertlerimi çoğalttın benim. Zafere eren sen, hezimete uğrayan ben. Sen emirlere itaat edilen hükümdar oldun, ben senin peşinde koşan tebaan. Sen emir ben esir. Sonra devam eder:

- Ey göz! Sen ikisin ben birim. İki kişinin bir ferde saldırıp onu öldürmesi zulüm değil de nedir?… Şimdi ağla o halde; etiğin zulmün cezasını çek bakalım.

Göz buna karşılık ayet-i kerime ile cevap verir: “Gerçek şu ki; gözler kör olmaz, ancak sinelerdeki kalpler kör olur” (Hacc 46)

Göz görünce bir kez geriye ne kalır?
İskender Pala

LeyL-i LaL 13.02.08 19:12

Sevgi Neydi Acaba Sevgi
 
- Sevgilerinin üstünden baharlar ve kışlar geçenlere! -

Hatırlayanımız var mı, sevgi neydi?
İlk sevgi sözcüğünü, ilk kıpırdanışını yüreğinin hatırlayanımız var mı? İlk hüznümüzün adını sevgi koyabiliyor muyuz şimdi geriye dönüp baktığımızda? Derûnî coğrafyamızı kaplayan zifiri bulutların ve üzerimize örtülen maddeci felsefenin ağırlığına ne zaman başkaldırmıştı sevgilerimiz, hatırlayanınız var mı? Ne zaman sevgilerimiz paralarımızdan önce tartılırdı; ya ne zaman pazar eyledik sevgilerimizi, biliyor musunuz? En son ne zaman bir sevgiyi söyleşmiştik bir sevgiliyle? Her gün bir parçamızı daha tüketen teknoloji çağında sevgiye en son ne zaman yürekten bir merhaba demiştik, hatırlayanı*nız var mı? Hatırlıyor musunuz, sevgi neydi?

Üzüm henüz yaratılmamışken insanları sarhoş eden omuydu acep?!.. O muydu canından ve cihandan geçiren sahip-kıranları?. Bin yıllar ve binlerce yıllar boyunca pervaneyi ateşe düşüren, bülbülü sevdalandıran o muydu? Neydi sevgi?!..
Sevgi bir bakış, bir gülüş müydü bazan; bir akış bir koşuş muydu?. Sevgi gönül kumaşında bir nakış mıydı?!..

Hatırlayan var mı sevgi neydi? Leylaların, Şirinlerin, Aslıların nâzı mıydı o; yoksa Mecnunların, Ferhatların, Keremlerin niyazı mı? Hangisinde belirmişti ilk kıvılcımı sevginin? Neydi sevgi?!..

Açıkken gözbebeğimize yerleşen de, göz yumduğumuzda gönlümüze sızan da sevgi değil miydi bir vakitler? Bir dudağın kıpırdanışından yanağımıza akseden pembelikler, utanmalar sevgi değil miydi yoksa? En son ne zaman kızarmıştı yanağımız, hatırlayanınız var mı? Uykumuzu en son ne zaman terketmiştik sevgiyi düşünmek adına? En son sevgi şiirini hangi gecede okumuştuk?

Sahi, neydi sevgi? Bir çuhayı ipek görebilmek miydi; toprağı amber niyetine koklamak mı? Sureti sîrete, arazı cevhere, bedeni ruha köle eylemek miydi sevgi? Sevgi bir iyilik miydi, şefkatli bir cümlecik mi? Neydi sevgi, dış mıydı, yoksa iç mi; zahir miydi, yahut bâtın mı; kalıp mıydı, ya ki can mı? Var olmak mı, varlıktan geçmek mi? Dünyaya gülmeye mi gelmiştik; ağlamaya mı; ölüyor muyuz, yoksa doğuyor mu? Sevgi neydi?!..

Unuttuk, aceb neydi sevgi? Bir yetimin başını okşarken di*mağımıza yerleşen tad mıydı o? Bir bebeğin süt kokulu tenindeki su çiçeği miydi? Sabah evden çıkarken özlemeye başladığımız bir ses miydi? Hatırlayanınız var mı, sevgi neydi?
Sevgi bir sigara dumanında, bir tren düdüğünde, bir dalganın en son hışırtısında ve bir turnanın kanadında mı kalmıştı? Sevgi Medine'de, Semerkand'da, sevgi Bağdat'ta, Endülüs'te, ta caddelerde, sokaklarda, evlerde, kapıların tokmaklarında çın*lar durur muydu eskiden? Ya neden şimdi Ayasofya'da pito-resk, Divanyolu'nda kaldırım taşı, Ankara'da ittifak, Yeşil Kubbe'de Mevlanâ, Erciyes'te kar, Fırat'ta bir içim su olup girmiyor dünyamıza?! Neden nefesimiz daralıyor hummalı inatlarımız, kallavi benliklerimiz yüzünden? Neden gönül yuvalarımıza kuzgunlar pikeleniyor da nesillerimiz sersefil ve derbeder? Sevginin koynunda büyüttüğümüz nazeninlere nazı enîn ile mi unutturdular, semenderlerimiz ateşte niçin yanmaktalar? Soralım ta içimize; neydi sevgi?

Sevgi neydi sahi? Bir mektubun ilk satırı mıydı; bir telefon*daki ilk ses mi? İnsanı mutlu eden o ilk satır mıydı defalarca okunan; yoksa ilk satır arayışları mı tekrar be tekrarlanan? Telefondaki bir ses insanın bir ömrünü doldursa mı sevgiydi gerçekten; yoksa yeni sesler duymaya hiç yetmeyecek ömürlerin arayışları mı?
Sevgi bir acıydı herhalde, bir kederdi; kâh hüzünle, kâh mutlulukla hatırlanan. Belki de sabırdı sevgi, affetmekti, gelecek günler adına. Sevgi sınanmaktı adl-i İlahîde ve sınavı geçmekti ercesine. Sevgi bir teybeydi, nasûh kisvesinde; bir dirilişti nefsi öldürerek. Sevgi bir iyi ad bırakmaktı fena yurdunda.

Ömür geçer de ad kalır...
Sevgi: İki hece.
Sevgi, sevmek kelimesinden türetilen bütün öteki kelimelerin en güzeli.
Derin uykulara dalmadan önce ilk soru:
Sevgilerinizi en son ne zaman hatırlamıştınız ve sevgiyi hak edenleri en son ne zaman?
Bir soru daha:
Sevgileriniz yalan mıydı yoksa?!. .
Ve son soru:
Çorak vadilere yönelmişse sevgilerimiz, çevremizi kandırmıyorsa sulara, içimizden akan Nil olsa ne?!..
İkinin ikincisi Sıddîk aşkına...
İskender Pala-Âyine

LeyL-i LaL 13.02.08 19:12

Yunus'ta Aşk
 
Aşk!.. Tıpkı nefes gibi, zaman gibi, güzellik gibi... Hep var ve ebedi var olacak. Çünki kaynağı ezelidir onun. "Canlar canını bulan"dır elbette "Bu canıma yağma olsun" diyebilen. Bestami Hazretlerinin diliyle: "O, aramakla bulunmaz; ancak bulanlar, yine de arayanlar"dır elbet.

Yunus Emre bir aşk adamı, bütün çağların en muhteşem aşıklarının ser-halkası. Allah aşkına tutulmuş, sonra da o ummanlara sığmayan aşkını insanlar için coşturup taşırmış, bütün mutasavvıf şairler gibi baştan sona aşkı tekellüm etmiştir onu. "Aşk gelicek cümle eksikler biter" demesi bu yüzdendir. O, iç dinamizmini bu aşk ile diri tutup halk arasında kendine bir aşk mabedi inşa eden adamdır. Bu mabedde cümle yollar hakikate çıkar ve bütün aşklar Mutlak varlığa ulaşır. Kendi basit hayatı içinde yalın bir anlatım ve ritmik bir eda ile devamlı aşkı tekrarlar ve "aşksız olımazın" dediği gibi kimseciklerin de aşksız olmasına gönlü razı gelmez. "Benden benliğim gitti hep mülkümü dost tuttu" diye dalıp içinde kaybolduğu o yüce sevgide Vahdet-i vücud'u yaşayıp bütün ikilikleri inkar ile bir Tek olana vuslatı arayan Yunus, insanlığın manasını aşkta bulur. Dünya aşk üzerine kurulmuştur ve aşk olmadan durması mümkün değildir. Yaratılanın Yaratıcı'yla tamamlanması, varlığın sırrı, kainatın idraki ve kemal, ancak aşk ile mümkündür. Aşk ki hakikattir, ölüm ona ilişemez.

Yunus'a göre aşk, İlahi'dir ve yaratılışın sırrını taşır. Bu bakımdan bütün cihanı kuşatmıştır. Sarhoşluğu ve coşkunluğu ile insan olmanın tecellisi aşkta görülür. Aşık bir harabeye dönmedikçe aşkı hissetmiş sayılmaz. Aşkı hissettikten sonra da bütün kınanmışlıklar, bütün ayıplamalar onun için boştur. Aşk çıplak hakikattir ve ne dünyayı, ne de maddeyi ayakta bırakır. Aşktan şikayet edilemediği gibi aşka yine ancak kendisinden derman erişebilir. Aşk, sahili olmayan bir deniz misali benliği yutar, kendinde eritir ve sırrını asla ham gönüllere açmaz. Aşkın olduğu yerde ilim bir hiçtir ve aşksız iman taş misali kurudur, katıdır. Bilineni unutturan da, boşaltıp yeniden dolduran da aşktır. Aşkta menfaatten söz edilemez; ancak uğruna feda olunabilinir. Böylece bütün menfiler müspete dönüşür, kuruları yeşertir, durgunu coşturur.

Aşk bir güzel ahlaktır. Aşık ki idrak eder, o asla yok olası değildir. Aşk, bir hakikattir ki bütün hakikatleri ortaya çıkarır.

Kısacası aşk varlığı eriten varlıktır ve

"Aşk oldur ki Hakk'ı seve."

İskender Pala

LeyL-i LaL 13.02.08 19:13

http://img.blogcu.com/uploads/iskenderpala_gul_22.jpg

Mihrabım’a uğra saba yeli,huzuruna varıp edeple,selamı mıilet,heceler yarım yamalak,heyecanlar salkım saçak…


"Ant olsun kuşluk vaktine…",kuşluk vakti onun gönlündeki vahyin ışığıdır,ve ışıklar nurunun aşığıdır.
"Geceye ant ederim ki…",O’nun saçlarını kıskanmaktan gecenin bağrı yanık;gece yarısı hasretle uyanıktır.
"Güneşe ant olsun…"ondan daha kutlu bir faniyi hiç izlemedi ve yer ondan daha kıymetli bir hazineyi hiç gizlemedi.

Ahmet!…gönüller gıdası,ruhlar şifası… Gözlerin feri,şerefin zaferi… Dudağının değdiği bir güle bin can feda Ahmet,eline değmiş bir ele cihanca cihan feda.

IŞIĞIM!…


Göz kırpasıya Burak’ınla vardığın yere bin yılda varamazken berk uran melekler,nasıl aşkına dönmesin zeminler ve zamanlar,nasıl tutulmasın burçlar ve felekler.
Sen var iken kıblem,gök ile yerin arasında hangi varlığa adansın ya emekler,ya hangi renk ile iltica etsin çiçekler?
Cemalini gören aşık,görmeyen aşık iken nurun,gamzene rüyada olsun ermesin mi tennure kelebekler?

GÜNAYDINIM!…


Tohum versen de bize mahsul olabilseydik,kanat olsan da bize katına varabilseydik.
şarkıların ürperdiği şebnem avuçlarında Medine rüzgarlarının ışıltılı kumlarınca yanabilseydik,sana kanabilseydik.
bir kez olsun aşkınla döktüğümüz gözyaşlarından abdest alabilse ve denizine ve bir kez olsun dalabilseydik,ya denizinde kalabilseydik.
Himalayalar kadar kara yüzümüzü kara yerlere salabilseydik;bağından razıye ve marziye ilhamlar alabilseydik!

SEVGİLİM!…


Kutlu gelişine yüz bin selam olsun,sen aydınlık içinde aydınlık,sen açıklık içinde açıklıktın.seninle sevgiler sevgili olu,seninle muhalimiz hale dururdu.
mühürleri kaldırmada son idin sen,can kilitlerini açmada sonuncu,gülümsesen.seni görenlerin güneş düşerdi gözünden,seni sevenlerin ışık yayılırdı
yüzünden.birer efsaneydi iki yanağın;hayal ile hatıra eleğim sağmalarıyla karanın ve ağın.

SULTANIM!…


Adına altınlar bastıran sultanlar şehirler alırdı,şimdi şehirleri düşüyor adınsız sultanların,adını gizli anıyor aşık-ı nalanların.
Kulluk prangaları çözülünce ayağımızdan,azad oldu zülfünün zenciri solumuzdan ve sağımızdan.
Ashabının kara kerpiçte gözsüz gördüğünü,biz cilalı aynalarda yitirdik ve yaptık düğünü.
Tedavisinde hayat bulmuş hekime düşman hasta gibiyiz,mürebbisine kin güden çocuklara hasta gibiyiz.
İnsanlık güneşe nisbet zulmete döndü,balıklar suya öfkelendi,kuzgun ete döndü;bahtımız hasrete döndü.

HASRETİM!…


Gümüş tenli Yusuf’u arayanlar gül teninde Yusuflar ülkesine girdiler;cennet peşinde koşanlar gül cemalinde cennetlere erdiler.
‘’Körün elinden tutana Hak’tan yüzlerce ecir vardır!’’buyurmuştur.
kıyam et,tut körlerinin elinden ve israfilleyn kıyametten evvel bir kıyamet kopar.
Yıllar yılı kendi yatağını öpen nehirlerce ak ezeli özlemlerimizin yokuşlarına ve öğüt,yine öğüt, yine öğüt aşk tanelerimizi değirmenlerinin nakışlarına.

ÖVÜNCÜM!…


Ruhlarımızdan kuşluklar geçti,gün geçti…akşam oldu,düğün geçti…ve gece olmadan,Yesrib’in güneşi,kerem kıl,tüllenen hayallerimize bir huzme bıraksın himmetin ve artık getirdiğin kutsal emanetin kaybolacağından korkmasın ümmetin!
Kalbimizi kaydırmadan,bize onu haşre dek baki kılma ruhsatı ver ve yalın unutuşların poyrazında bırakıp bizi bir başımıza,belleklerimizin tereddüt dolu zembereklerinde kıvrandırma yeter.
Gel,son kez ilk baharımız ol!.bu mevsim güller incitilmesin,gamküsarımız ol!..

ÖMRÜM!…


Taha ve Yasin aşkına…
Öncesinde Senin aşkın yoksa neye yarar ölüm.

İSKENDER PALA

handsome3 13.02.08 19:50

Paylaşım için >>>>>>>>>>>>>>> http://m.YollaYap.com/b14/796052827.gif

Admin 09.10.11 18:16

--->: İskender Pala Şiirleri - Gel Ey Güllerin Efendisi
 
İskender Pala Şiirleri

Gel Ey Güllerin Efendisi


Gel ey, konuşurken dudaklarına tebessümler karışan!..
Gel ey, yüzüne üzgünlerin üzüntüsünü dağıtmak yaraşan!..
Gel ey, ateş-i aşkına yanmak için âşıkları birbiriyle yarışan!..
Gel ey! Ayrılığında çoğalan alevleriyle arınalım aşkının;
yanalım yandıkça ve yandıkça yanalım.
Aşk yüzünden elbisesi yırtılan da,
Hak uğruna gözlerini kurutan da seni arzulamakta şimdi.
Bizi kendine madem yine sensin bağlayan ve ayrılığının derdine yine sensin ayrılıkla derman olan,
o hâlde gülümse bize Efendim, bize gülümse.
‘‘Allah onları sever; onlar da Allah’ı sever’’ sırrına ermekte rehberimiz ol,
tut günahkâr ellerimizden; günahkâr ellerimizden tut.
Sen ey!..
Gelsen hayallerimize bir kez
Ve üzerine sepet sepet güller döksek biz.
Gelsen düşüncelerimize bir an
Ve baharları sersek ayağına çiçek çiçek, mevsim mevsim, ıtır ıtır…
Dolunaylar yerine doğsan dünyamıza bir vakit
Ve zatını gündüz değilse, hayalini gece göstersen bizlere.
Girsen ansızın düşlerimize, şevkat parmaklarınla okşasan başımızı ışık ışık
Ve ışığına düşsek pervaneler gibi; pervaneler gibi ışığına düşsek.
Gel Efendim
Bir kez doğ içimize de isterse kaybolsun dolunaylar güneşler
Gir gözümüze de bir nefes, isterse silinsin tutyalar, sürmeler
İlham olup ak gönlümüze bir anda, isterse yitirilsin uçtan uca naatlar ve gazeller,
beyitler ve dizeler uçtan uca yitirilsin isterse
Gel Efendim, dostluğuna muhtacız; umutsuz ve çaresiz bırakma çaresizlerini.
Gel yeter ki, hakkımızda verilecek her hükme razı olalım.
Gel ey, bitir bitmeyen hasretini içimizde!
Gel ey, onsuzhttp://www.tualimforum.com/images/nkt.jpgmutluluk bulamadığımız!
Gel ey, kendisine lâyık olamadığımız!
Gel benim Efendim, bir kez olsun dokun yüreğime, yüreğime dokun bir kez olsun
Yüreğim kanıyor efendim, kanıyor yüreğim!
Çığlık çığlığa beşeriyet, çiğnenmiş reyhanlar misali hep seni arıyor.
Uyandır, zindanlara koyduğumuz Yusufi sevdalarımızı efendim!
Uyandır, bahtını üftadelerinin!
Ne Mutlu Senin Gönlüne Düsene!
Ey en Sevgili’den lütuf Sevgili!
Dudaktan dökülen sözle, kalemden süzülen satırların,
sadra doğan muhabbetle olan sıcak bağını hesaba katarak,
kelamımın Senin katındaki aczi altında ezilerek şunları diyebilirim ki;
Sen latif olan Allah’ın, yerini kimsenin dolduramayacağı, paha biçilmez bir lütfusun bize.
Sen lütufların en yücesisin, en güzelisin Sultanım!
Bizi, Sen’in ümmetin olmakla şereflendiren Allah Teâlâ’ya,
yarattıkları adedince hamdolsun!
Hazret-i Sevbanhttp://www.tualimforum.com/images/nkt.jpgkadar sevemesem de Sen’i,
muhabbetine talip, muhabbet duyduklarının dostu olma yolunda tökezleye tökezleye gelmekteyim Sana doğru.
Ne acıdır ki, eskiden muhabbet sadırlardan satırlara nakşedilirken,
şimdilerde satırlardan sadırlara terfi etmeyi bekliyor.
Gönlün muhabbetinle hemhâl olması ise;
ancak muhabbetinin hakkini verip mübarek ahlakınla ahlaklanmaktan geçiyor.
Bizleri şefaatinden mahrum bırakma

İskender Pala


Bütün Zaman Ayarları WEZ +3 olarak düzenlenmiştir. Şu Anki Saat: 16:18 .

Powered by vBulletin Version 3.8.7
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
Search Engine Friendly URLs by vBSEO 3.6.0 RC 2