![]() |
Cahit Külebi Şiirleri Adamın Biri Çifte koştuğun öküzler, Senin kadar yorgun değil kardaş! Sen ki kış ve yaz düşünceli Sen ki kış ve yaz yalınayak! Ne esnaf ne tüccar ne efendi Senin kadar değil düşünceli Senin kadar yorgun değil kardaş! Sen ki kış ve yaz düşünceli Sen ki kış ve yaz yalınayak! Sevmesi sana mahsustur Yüreğin hükmedince, Boynun damarları kabararak Türkü söylersin söyleyince, En iyi sen gülersin, Ölürsün öl deyince, Sana mahsus çalışmak. Sen ki kış ve yaz düşünceli Sen ki kış ve yaz yalınayak! Cahit Külebi |
Bilinmeyen Bilinmeyen O ki bardağa dökülen seraptır (Bal yoğunluğundadır, sıcaktır, ışıktır) O ki sabah erken bir bahçedir (Çayir kokusudur, serinliktir, muttur) O ki esen yeldir kar erirken (Çigdemdir, agaç çiçeğidir, okşayıstır) O ki içilen sudur kana kana (Özlemdir, doymayıştır, kardeştir) O ki bir yüce ırmaktır akar (Ürküntüdür, baş dönmesidir, gidiştir) O ki maviliği belirsiz denizdir (Buğulanmadır, düştür, sevmekte ölümdür) O ki bir ince kızdır ak tenli (Yaşamdır, umuttur, gözyaşıdır) Cahit Külebi |
Bir Yılbaşı Gecesi Bir Yılbaşı Gecesi Niye geldin 47 senesi? Sanki geçen yıldan memnun muyduk? Uzak düştük bütün ahbaplardan, Ne ısındık, Ne doyduk. Çocuğumun elindeki ekmek Ben laf söyledikçe azaldı, Bu yüzden şiirler ceplerimde Her zaman yarım kaldı. Gün geçtikçe zayıfladı karım, Gün geçtikçe işimden soğudum. Öyle zamanlar oldu ki Yaşadığımı unuttum. Hey sokaklar uçup giden sokaklar Bir zaman bende gezerdim. Çarşı Pazar kalabalık gördüm mü Korsan gibi dalıp girerdim. İnanılmaz genişlikte çayırlar görmüştüm İnanılmaz mavilikte denizler. Kızlar vardı diri, pırıl pırıl Sudan yeni çıkmış balığa benzer. Öyle kadınlar gördümki koy başını göğsüne Yaz günlerini yaşa. Hey hovardalık günlerim benim Geri gelmez bir daha. Arkadaşlarım da oldu zaman zaman, Çoğu hergele çıktı. Öylesini gördüm ki bazen Altın gibi çocuktu. Boş ver filan oğlu filan Yılbaşı gecelerinde tasalara boşver! Bilmezmisin rüzgar estikçe Çiçeklerin kokusu uçar gider. Bilmez misin ağaçlar sallandıkça Meyveler dökülür yere, Gün olur yeniden bahar gelir Dünyamız yeşerir birden bire. Hoş geldin yılbaşı gecesi Geçen yıllardanda memnunduk, Gelecek günleri düşündük de Hem ısındık, hem doyduk Cahit Külebi |
Cebeci Kö rü sü Cebeci Kö rü sü Cebeci kö P rü sünün üstü Karınca yuvasına benziyor, Hamallar, körler, topallar, Oturmuş nasibini bekliyor. Cebeci köP rü sü yüksek Altından tren geçiyor, Ya benim aklımdan geçenler? Kimse bilmiyor. Şu dünya güzelim dünya Tıkır tıkır işliyor, İnsanlar insanlar insanlar Neden böyle çekişir durur Aklım ermiyor. Cebeci köP rü sünün korkulukları Kara boyalı, Daha böyle köP rü lerden geçersin çok Cahit Külebi |
Çürüyen Otlar-I Çürüyen Otlar-I Bilinmez hangi şehirde Yaşarsın aşktan habersiz, Küçük çakıl taşım, nasıl bulayım! Kaybolmuşsun bir kocaman nehirde. Bu kimin çocuğu, der, seni görenler. Benim çocuğum, diye, sesim gelir uzaktan. Bunca kötülüğü bağışlatır bakışın Yanakların kızarır ağlamaktan. Bir gün sokakta rastlasam, ellerini Alsam avuçlarıma okşasam. Sıcaklığını tanır da mısralarımdan Kız kardeşimsin sanırlar belki. Sen orada, ben burada Birbirimizden habersiz Ayrı yaylalarda yeşeren otlar gibi Bekleye bekleye çürüyeceğiz. Cahit Külebi |
Çürüyen Otlar-II Çürüyen Otlar-II Senin oturdugun şehirde Gökyüzü mavidir benimkinden, Çiçekler daha taze Kuşlar bile güzeldir birbirinden. Sarkılar daha neşeli, daha mahzun Akşamlar daha garipsi, Umut alabildigine geniş, Umutsuzluksa denizler gibi; Trenler bile daha sevinçli Daha kederli gelir gider. Gençler bütün hasari Yaşlılar büsbütün kederlidirler. Kadınların sütü daha gür, daha ak Çocukların iştahı, yerinde, Gemiciler bile daha sarhoştur Dogup büyüdügün şehirde. Garibim! Nazlım! Öksüzüm Hayal rüzgarlarıyla emzir beni de Uzak ya, kokunu duyuyorum Gül gibi açıldıgın şehirde. Cahit Külebi |
Doğu Doğu Yüzlerce, binlerce bit vardı Çarşaflar, giysiler üzerinde, Kimi yayılırdı, koyun sürüsü, Kimiyse yanaşık düzende... İşte Doğu bu. Bit, deprem ve acı. Mutluluk dediğin, bir lavaş ekmek. Bir avuç ateştir, umut dediğin. Gerisi kar, çamur ve tezek. Kara kan akar gecelerden. Ölüm akar, çaresizlik akar. Yalazlanan ıık, köpek sesleri, Horoz sesleridir, toz gibi kalkar. İşte Doğu bu. Kalmışık, suskunluk ve acı. Gül dediğin orda kır çiçeğidir, Işkındır, çaırdır yemiş dediğin, Ecel şerbetidir yarin elinden İçtiğin içeceğin. İşte Doğu bu. Kesilmiş koyun başı Gibi bakar orda insan gözleri. Sevdalar, sıcaklık, yumuşaklık Türkülerde kalmış, bin yıldan beri. Cahit Külebi |
Dost Dost Bir gece habersiz bize gel Merdivenler gıcırdamasın Öyle yorgunum ki hiç sorma Sen halimden anlarsın Sabahlara kadar oturup konuşalım Kimse duymasın Mavi bir gökyüzümüz olsun kanatlarımız Dokunarak uçalım. İnsanlardan buz gibi soğudum, İşte yalnız sen varsın Öyle halsizim ki hiç sorma Anlarsın. Cahit Külebi |
Dostlara Türkü Dostlara Türkü Dostlar bilin ki burda Bir fakir Cahit Külebi Garaja çekilmiş hurda Paslanmış kamyonlar gibi Bekler durur Ankara'da. Ne kadın, ne aşk, ne kumar Ne çalismak, akşama dek; Yüz vermez oldu sokaklar Bir bardak su, biraz ekmek, Yaşa yaşadığın kadar! Gel be dünyalık hevesim Sokul bir parça yanıma! Toplasalar çıkmaz sesim Bütün kızları başıma, Gelmez elimi süresim. Hasreti yeşerten, ufak Ufak esen mavi rüzgâr Nerde rüyalı ve uzak Bildir gezdiğim tarlalar! Dul bir kadın kadar sıcak! Cahit Külebi |
Farenin Ölümü Farenin Ölümü Umutsuzdu, yalnızdı, hali yoktu, Canı çok yanıyordu günlerden beri. Ne alnında dolaşan bir dost eli Ne yardım isteyecek kimsesi vardı, Ne Tanrısı, ne de peygamberi. Günlerdir karanlık deliklerde Yanıp sönüyordu gözleri. Sevinç değil ki paylaşılsın Kendi kendinindi kaderi. Sürüne sürüne dışarı çıktı. Kıvrıldı ateşte pençeleri. Kurtuldu rahat etti farecik, Rahat etti dişleri. Kibardı, incecikti kuyruğu, Vücudu, küçücük pençeleri. Bir makara gibi çözüldü, Unuttu kedileri. Farecik! Nazlıcık! Garipçik! Canı çok yanıyordu günlerden beri. Kibardı, incecikti kuyuğu; Boş koydu delikleri. Bir varken bir yok oldu, İşte dünyamızın işleri. Cahit Külebi |
Harp İçinde Harp İçinde Babalar evlerine mahçup döndü her akşam Harp içinde. Anaların sütü kesildi, Çocuklar ağladı, Erkekler askere gitti. Kadınlar bir deri bir kemik. Harpiçinde kızlar sarardı. Savaşanlardansa Ancak bir hatıra kaldı. Cahit Külebi |
Hasret Hasret Şimdi tarlalarda güneş vardır, Karlar donmuştur otların uçlarında, Artık akşamları dinlenemem Başım avuçlarında. İçi korku dolu kış gecesi Hiç yatağın yok mu sıcak! Dağları dolduran kır çiçeği Hangi rüzgarlar seni koklayacak! Saçlarımı kesip rüzgara atacağım! Ta ki haber götürsün bir gün sana! İçimde bir şeytan var, diyor ki: Aklına ne gelirse yapsana. Ben bu şiiri yazdım atlı talimde Bulunduğum şehir İstanbul’du. Ağır ağır kar yağıyordu, Atımın yelesi bulut renginde. Cahit Külebi |
Hikaye Hikaye Senin dudakların pembe Ellerin beyaz, Al tut ellerimi bebek Tut biraz! Benim doğduğum köylerde Ceviz agaçları yoktu, Ben bu yüzden serinliğe hasretim Okşa biraz! Benim doğduğum köylerde Buğday tarlaları yoktu, Dağıt saçlarını bebek Savur biraz! Benim doğduğum köyleri Akşamları eşkiyalar basardı. Ben bu yüzden yalnızlığı hiç sevmem Konuş biraz! Benim doğduğum köylerde Şimal rüzgarları eserdi, Ve bu yüzden dudaklarım çatlaktır Öp biraz! Sen Türkiye gibi aydınlık ve güzelsin! Benim doğduğum köyler de güzeldi, Sen de anlat doğduğun yerleri, Anlat biraz! Cahit Külebi |
İstanbul İstanbul Kamyonlar kavun taşır ve ben Boyuna onu düşünürdüm, Kamyonlar kavun taşır ve ben Boyuna onu düşünürdüm, Niksar'da evimizdeyken Küçük bir serçe kadar hürdüm. Sonra alem değişiverdi Ayrı su ayrı hava, ayrı toprak. Sonra alem değişiverdi Ayrı su, ayrı hava, ayrı toprak. Mevsimler ne çabuk geçiverdi Unutmak, unutmak, unutmak. Anladım bu şehir başkadır Herkes beni aldattı gitti, Anladım bu şehir başkadır Herkes beni aldattı gitti, Yine kamyonlar kavun taşır. Fakat içimde şarkı bitti. Cahit Külebi |
Kadınlar Kadınlar I Geçen gün aklıma geldi Kadınlar da güzeldir dedim, Seneler var ki ben onları Ne yalan söyleyim düşünmezdim. Semaver nasıl kaynar fıkır fıkır Öylesine kaynar kadınların içi, Çiçeklenmiş narin ağaçlardır Isıtırlar insanı güneş gibi. Öyleleri var ki hey Allahım hey! Geç karşıdan bak, Ak topuk beyaz gerdan, Tüy döşekler kadar yumuşak. Hiç hovarda meşrep değilim Kim ne derse desin, Ben öldükten sonra da bu mısralar Kadınlara yadigar olsun II Şu kadınlar ne biçim mahluk Sardıkça sarıyor beni, Zilzurna sarhoş ediyor, Üst üste içilen kadehler gibi. Bir karısı var komşumuzun Akşamları çiçek suluyor, Ellerinden su döküldükçe Kırmızı çiçekler daha kırmızı Maviler daha mavi oluyor. Bir komşumuzun da kızı var Gece gündüz türkü söylüyor, Ya doktor ya mühendis diyor da Başka bir şey demiyor. Geçen gece rasgeldim birine Uzun uzun içini döktü, Sevdalısı bırakmış peşini Dünya zından olmuş gözüne Yuvarlana yuvarlana bulutlar Akıp gidiyordu başımızın üstünden, Kırlangıçlar gibi ışıklar bizi Okşayıp okşayıp kaçıyordu, Öylesine sakindi ki gece Sesi öylesine sıcaktı ki Götürüp eğlendirmek geçti içimden. III Sade bunlar mı Cahit Külebi! Doğup büyüdüğün Niksar'da Kadınlar görmedin mi? Kablolur gider sanırdın Tarla çapalarken güneş altında; Karanlık odalarda tütün dizerken Yanıp sönerdi ıslak ıslak Yeşil tütün renginde gözleri. Sade bunlar mı Cahit Külebi! Kayseride, Adanada, İzmirde Kadınlar görmedin mi? Bir yırtık mendile benzerdiler, Öyle kadınlar ki ekmek uğruna Daha önce kızlıklarından Renklerini verdiler. Sade bunlar mı Cahit Külebi! Sivasın Yıldızeli taraflarında Ya o gördüğün genç kadın -Öyle sabırlı öyle sessiz..- Yüzüne ağlıyarak bakardın. Otuzuna bile basmadan, dostlar! Ölüp gidersem Peşimden ağlamayın! Yalnız kadınlar için, Yalnız onlar için ağlayın! Cahit Külebi |
Kayıp Sevda Kayıp Sevda Bir yandan türkü söyler Bir yandan yürür ağlıyarak, Sevdası rüzgâr gibi iter Dere boyunca yalnayak. Nilüferler gibi solgun Ophelia! Yanaklarına yapışır saçları. Açılır etekleri suyun yüzünde, Seyrederdi söğüt ağaçları. İnsan kalbi o zamanlar da vardı Daha küçüktü, daha kırmızıydı ama şimdikinden Kopardılar kalbini Ophelia'nin Nilüferler gibi sarardı. Şimdi de kızlar sokaklarda, Minnacık eller, ayaklar, saçlar. Ama nerde onlar, nerde Ophelia Nerde evvel zaman içindeki aşklar. Sevdamız kayboldu zamanlarda. Dişi ceylânla erkek ceylân Ayrı yönlere koşar gider. Bir sevişmek kaldı romanlarda. Cahit Külebi |
Masaldaki Yalnızlık Masaldaki Yalnızlık Ben yalnızlığı Gökte uçar gördüm. Ben yalnızlığı Garip naçar gördüm. Ben yalnızlığı Gelip geçer gördüm. Cahit Külebi |
Ölümlü İnsanlar İçin Ölümlü İnsanlar İçin Hepiniz öleceksiniz! Tanrı katına çıkacaksınız utanmadan! Ruhlarınız koyup kaçacak sizi! Topraklara gömüleceksiniz. Kurtlar, böcekler, solucanlar Sevinçle saldıracak üstünüze. Elleriniz bomboş kalacak, Kimse bakmayacak resminize. Sevilmiş kadınların hayali Dumanlar gibi dağılacak; Faydaydı, şöhretti, merhametti Semtinize uğramayacak. Gözleriniz yok artık! Dünyamızı göremeyeceksiniz! Okşamak, gülmek, konuşmak Yok olmuş bir selde yüzeceksiniz, Yavaş yava çürüyeceksiniz. Cahit Külebi |
Rüzgar Rüzgar Şimdi bir rüzgar geçti buradan Koştum ama yetişemedim, Nerelerde gezmiş tozmuş Öğrenemedim. Besbelli denizden çıkıp Kıyılar boyunca gitmiştir, Tuz kokusu, katran kokusu, ter kokusu Yüreğini allak bullak etmiştir. Sonra başlamış tırmanmaya dağlara doğru Bulutları koyun gibi gütmüştür, Okşayıp otları yaylalarda Büyütmüştür. Köylere de uğradıysa eğer Islak, karanlık odalarda beşik sallanmıştır, Güneş altında çalışanlara İmdat eylemiştir. Sonra başlayıp alçalmaya ovalara doğru, Haşhaş tarlalarında eflatun, pembe, beyaz, Kıraçlarda mavi dikenler.. Toz toprak gözlerine gitmiştir. Şehirlere uğramış ki yanımdan geçti, Haşhaş çiçeğine benzer kızlar görmüştür, Bir gülüş, bir tel saç, allık pudra Alıp gitmiştir. Şimdi bir rüzgar geçti buradan Koştum ama yetişemedim, Soraydım söylerdi herhalde Soramadım. Cahit Külebi |
Sevda Bahçesi Sevda Bahçesi Bir gül mahzun durur bahçede Yaprakları yorgun. Sen pembe güllerin en pembesi! Hasta solgun. Bir gül taze durur bahçede Yaprakları diri. Sen beyaz güllerin en beyaz Sabahlar kadar iri Bir gül baygın duru bahçede Yaprakları serin. Sen sarı güllerin en sarısı Yağmur gibisin. Pembe gül hülyandır açılmış Beyaz gül yanakların, Sarı gül dağınık saçlarındır, Ve mahzun kalbin ateş gibi Yanan dudaklarındır. Cahit Külebi |
Sivas Yollarında Sivas Yollarında Sivas yollarında geceleri Katar katar kagnılar gider Tekerleri meseden. Agız dil vermeyen köylüler Odun mu, tuz mu, hasta mı götürürler? Agır agır kagnılar gider Sivas yollarında geceleri. Ne, yıldızlar kaynaşır gökyüzünde, Ne, sevdayla dolup taşar gönüller, Bir rüzgar eser ki, bıçak gibi El ayak şiser. Sivas yollarında geceleri Agır agır kagnılar gider. Kamyonlar gelir geçer, kamyonlar gider Toz duman içinde, Savki vurur yollara, Arabalar dagılır söförler söger, Sivas yollarında geceleri Katar katar kagnılar gider. Cahit Külebi |
Yirminci Yüzyılın İlk Yarısı Yirminci Yüzyılın İlk Yarısı Yirminci yüzyılın ilk yarısı Ölüm çağı oldu Zulüm çağı oldu Yalan çağı oldu. Yirminci yüzyıl insanları Asıp kestiler Kesip biçtiler Tepeler gibi ölü yığıp Deryalar gibi kan içtiler. Çocukları ağlattılar Kadınların ırzına geçtiler. Yirminci yüzyıl, insanların Ağlamasın da kimler ağlasın! Cahit Külebi |
|
Bütün Zaman Ayarları WEZ +3 olarak düzenlenmiştir. Şu Anki Saat: 12:28 . |
Powered by vBulletin Version 3.8.7
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
Search Engine Friendly URLs by vBSEO 3.6.0 RC 2