![]() |
Yahya Kemal Beyatlı Şiirleri Sessiz Gemi Artık demir almak günü gelmişse zamandan Meçhule giden bir gemi kalkar bu limandan. Hiç yolcusu yokmuş gibi sessizce alır yol; Sallanmaz o kalkışta ne mendil, ne de bir kol. Rıhtımda kalanlar bu seyahatten elemli, Günlerce siyah ufka bakar gözleri nemli, Biçare gönüller! Ne giden son gemidir bu! Hicranlı hayatın ne de son matemidir bu. Dünyada sevilmiş ve seven nafile bekler; Bilinmez ki giden sevgililer dönmeyecekler. Bir çok gidenin her biri memnun ki yerinden, Bir çok seneler geçti; dönen yok seferinden. Yahya Kemal Beyatlı |
Sonbahar Sonbahar Fani ömür biter,Bir uzun sonbahar olur. Yaprak, çiçek ve kuş dağılır, tarumar olur. Mevsim boyunca kendini hissettirir veda; Artık bu dağdağayla uğuldar deniz ve dağ. Yazdan kalan ne varsa olurken haşır neşir. Günler hazinleşir, geceler uhrevileşir; Teşrinlerin bu hüznü geçer ta iliklere. Anlar ki yolcu yol görünür selviliklere. Dünyanın ufku gözlere gittikçe tar olur. Her gün sürüklenip yaşamak ruha bar olur. İnsan duyar yerin dile gelmiş sükutunu; Bir başka musikiye geçiş farz eder bunu. Teslim olunca vadesi gelmiş zevaline, Benzer cihana gelmeden evvelki haline. Yaprak nasıl düşerse akıp kaybolan suya Ruh öyle yollanır uyanılmaz bir uykuya: Duymaz bu anda taş gibi kalbinde bir sızı; Fark etmez anne - toprak ölüm maceramızı Yahya Kemal Beyatlı |
Başka Bir Tepeden Başka Bir Tepeden Sana dün bir tepeden baktım aziz İstanbul! Görmedim gezmediğim, sevmediğim hiçbir yer. Ömrüm oldukça gönül tahtına keyfince kurul! Sade bir semtini sevmek bile bir ömre değer. Nice revnaklı şehirler görünür dünyada, Lakin efsunlu güzellikleri sensin yaratan. Yaşamıştır derim en hoş ve uzun rüyada Sende çok yıl yaşayan, sende ölen, sende yatan. Yahya Kemal Beyatlı |
26 Ağustos 26 Ağustos Şu kopan fırtına Türk ordusudur ya Rabbi, Senin uğrunda ölen ordu budur ya Rabbi, Ta ki, yükselen ezanlarla müeyyed namın Galib et, çünkü bu son ordusudur İslamın Yahya Kemal Beyatlı |
Akıncılar Akıncılar Bin atlı akınlarda çocuklar gibi şendik Bin atlı o gün dev gibi bir orduyu yendik Ak tolgalı beylerbeyi haykırdı: İlerle! Bir yaz gunu geçtik tunadan kafilelerle Şimşek gibi bir semte atıldık yedi koldan Şimşek gibi Türk atlarının geçtigi yoldan Bir gün doludizgin boşanan atlarımızla Yerden yedi kat arşa kanatlanık o hızla Cennette bu gün gülleri açmiş görürüzde Hala o kızıl hatıra titrer gözümüzde Bin atlı akınlarda çocuklar gibi şendik Bin atlı o gün dev gibi bir orduyu yendik Yahya Kemal Beyatlı |
Duyuş Ve Düşünüş Duyuş Ve Düşünüş Sevdiklerim göçüp gidiyorlar birer birer Ay geçmiyor ki almayayım gamli bir haber. Kalbim zaman zaman bu haberlerle burkulu; Zihnim düşünceden dagınık, gözlerim dolu Kaybetti asrımızda ölüm eski hüznünü, Lakayd olan muhimsemiyor gamli bir günü Çok şey bilen diyor:`Gidecek her gelen nesil Ey sade-dil bu bahsi hayatinda böyle bil Hiç durmadan, hayat öğtür devreden bu çark, Ölmek sırayladır, sıralanmakta varsa fark İlmin derin görüşleri, aklın hükümleri Doldurmuyor boşalmış olan hisli bir yeri Yahya Kemal Beyatlı |
Eylül Sonu Eylül Sonu Günler kısaldı. Kanlica`nin ihtiyarları Bir bir hatırlamakta geçen sonbaharlari Yalniz bu semti sevmek için ömrümüz kısa... Yazlar yavaşca bitmese, günler kısalmasa... İçtik bu nadir içki`yi yıllarca kanmadık... Bor böyle zevke tek bir ömür yetmiyor, yazık! Ölmek kaderde var, bize urkuntu vermiyor; Lakin vatandan ayrılışın ıstırabı zor Hiç dönmemek ölüm gecesinden bu sahile, Bitmez bir özleyiştir, ölümden biter bile Yahya Kemal Beyatlı |
Geçmiş Yaz Geçmiş Yaz Rü`ya gibi bir yazdı Yarattın hevesinle Her anını, her rengini, her si`rini hazdan Hala doludur bahçeler en tatlı sesinle! Bir gün, bir uzak hatıra özlersen o yazdan Körfezdeki dalgın suya bir bak, göreceksin: Geçmiş gecelerden biri durmakta derinden; Mehtap... iri güller... ve senin en güzel aksin.. Velhasıl o rü`ya duruyor yerli yerinde! Yahya Kemal Beyatlı |
Özleyen Gönlümle oturdum da hüzünlendim o yerde, Sen nerdesin, ey sevgili, yaz günleri nerde! Dağlar agarırken konuşmuştuk tepelerde, Sen nerde o fecrin agaran daglari nerde! Akşam, güneş artık deniz ufkunda silindi, Hulya gibi yalniz gezinenler köye indi Ben kaldım, uzaklarda günün sesleri dindi, Gönlümle, hayalet gibi, ben kaldım o yerde Yahya Kemal Beyatlı |
Rindlerin Akşamı Rindlerin Akşamı Dönülmez akşamın ufkundayız, vakit çok geç; Bu son fasıldır ey ömrüm, nasıl geçersen geç. Cihana bir daha gelmek hayal edilse bile, Avunmak istemeyiz öyle bir teselliyle Geniş kanatları boşlukta simsiyah acılan Ve arkasından güneş doğmayan büyük kapıdan Geçince başlayacak bitmeyen sukunlu gece Gruba karşı bu son bahçelerde, keyfince, Ya şevk içinde harab ol, ya aşk içinde gönül. Ya lale açmalıdır gögsümüzde yahut gül Yahya Kemal Beyatlı |
Siste Söyleniş Siste Söyleniş Birden kapandı birbiri ardınca perdeler... Kandilli, Göksu, Kanlıca, İstinye nerdeler? Som zümrüt ortasında, muzaffer, akıp giden Firuze nehri nerde? Bugün saklıdır, neden? Benzetmek olmasın sana dünyada bir yeri; Eylül sonunda boyledir İsviçre gölleri. Bir devri lanetiyle bogan şairin Sis`i. Vicdan ve ruh elemlerinin en zehirlisi Hülyama bir eza gibi aksetti bir daha; -Örtun! Muebbeden uyu! Ey şehr! -O beddua... Hayır bu hal uzun süremez, sen yakındasın; Hala dagılmayan bu sisin arkasındasın. Sıyrıl, beyaz karanlık içinden, parıl parıl Berraklıgında bilme nedir hafta, ay ve yıl. Hüznün, ferahlıgın bizim olsun kışın, yazın, Hiç bir zaman kader bizi senden ayırmasın Yahya Kemal Beyatlı |
Vuslat Vuslat Bir uykuyu cananla beraber uyuyanlar, Ömrün bütün ikbalini vuslatta duyanlar, Bir hazzı tükenmez gece sanmakla zamani, Görmezler ufuklarda, şafak söktügü anı... Gördükleri ru`ya ezeli bahçedir aska; Her mevsimi bir yaz ve esen rüzgarı başka. Bülbülden o eglencede feryad işitilmez; Gül solmayı; mehtab, azalıp gitmeyi bilmez... Gök kubbesi her lahza, bütün gözlere mavi... Zenginler o cennette fakirlerle musavi; Sevdaları hülyalı havuzlarda serinler, Sonsuz gibi, bir fıskiye ahengini dinler. Bir ruh, o derin bahçede bir defa yasarsa Boynunda O`nun kollari, koynunda O varsa, Dalmışsa O`nun saçlarının rayihasiyle, Sevmekteki efsunu duyar her nefesiyle Yıldızları, boydan boya dogmuş gibi, varlık Bir mucize halinde o gözlerdendir artık Kanmaz, en uzun buseye, öptükçe susuzdur Zira, susatan zevk, o dudaklardaki tuzdur. İnsan ne yaratmışsa yaratmıştır o tuzdan... Bir sır gibidir azçok ilah oldugumuzdan. Onlar ki bu güller tutuşan bahçededirler. Bir gün nereden hangi tesadufle gelirler? Aşk, onları sevkettigi günlerde, kaderden Rüzgar gibi bir şevk alır, oldukları yerden. Geldikleri yol, ömrün ışıktan yoludur o! Alemde bir akşam ne semavi koşudur o! Dört atlı o gerdüne, gelirken dolu dizgin, Sevmiş iki ruh ufku görürler daha engin, Simalari her lahza parıldar bu zeferle; Gök, her tarafından, donanır meş`alerle! Bir uykuyu cananla beraber uyuyanlar, Varlikta butun zevki o cennette duyanlar Dunyayi unutmus bulunurken o sularda, -Zalim saat ihmal edilen vakti calar da- Bir an uyanirlarsa leziz uykulardan, Bastanbasa, heryer kesilir kapkara, zindan... Bir faciadir boyle bir alemde uyanmak.. Gunden gune, hicranla bunalmis gibi, yanmak... Ey tali! Olumden ne beterdir bu karanlik! Ey ask! O gonuller sana maloldular artik! Ey vuslat! O asiklari efsuna ramet! Ey tatli ve ulvi gece! Yillarca devam et! Yahya Kemal Beyatlı |
Süleymaniye`de Bayram Sabahı Süleymaniye`de Bayram Sabahı Artarak gönlümün aydınlıgı her saniyede Bir mehabetli sabah oldu Süleymaniye`de Kendi gök kubbemiz altında bu bayram saati, Dokuz asrında bütün halkı, bütün memleketi Yer yer aksettiriyor mavileşen manzaradan, Kalkıyor tozlu zaman perdesi her an aradan. Gecenin bitmege yüz tuttugu andan beridir, Duyulan gökte kanad, yerde ayak sesleridir. Bir geliş var!.. Ne mübarek, ne garib alem bu!.. Hava boydan boya binlerce hayaletle dolu... Her ufuktan bu geliş eski seferlerdendir; O seferlerle açılmış nice yerlerdendir. Bu sükunette karıştıkça karanlıkla ışık Yürüyor, durmadan, insan ve hayalet karışık; Kimi gökten, kimi yerden üşüşüp her kapıya, Giriyor, birbiri ardınca, ilahi yapıya. Tanrının mabedi her bir tarafından doluyor, Bu saatlerde Süleymaniye tarih oluyor. Ordu-milletlerin en çok dögüşen, en sarpı Adamış sevdigi Allah`ına bir böyle yapı. En güzel mabedi olsun diye en son dinin Budur öz şekli hayal ettigi mimarinin. Görebilsin diye sonsuzlugu her yerden iyi, Seçmişs İstanbul`un ufkunda bu kudsi tepeyi; Taşımış harcını gaazileri, serdariyle, Taşı yenmiş nice bin işçisi, mimariyle. Hür ve engin vatanin hem gece, hem gündüzüne, Uhrevi bir kapı açmış buradan gökyüzüne, Taa ki geçsin ezeli rahmete ruh orduları... Bir neferdir bu zafer mabedinin mimarı. Ulu mabed! Seni ancak bu sabah anlıyorum; Ben de bir varisin olmakla bugün magrurum; Bir zaman hendeseden abide zannettimdi; Kubben altında bu cumhura bakarken şimdi, Senelerden beri ru`yada görüp özledigim Cedlerin magfiret iklimine girmiş gibiyim. Dili bir, gönlu bir, imanı bir insan yigini Görüyor varlıgının bir yere toplandıgını; Büyük Allah`ı anarken bir agızdan herkes Nice bin dalgalı Tekbir oluyor tek bir ses; Yükselen bir nakaratın büyüyen velvelesi, Nice tuglarla karışmış nice bin at yelesi! Gördüm on safta oturmuş nefer esvapli biri Dinliyor vecd ile tekrar alınan Tekbir`i Ne kadar saf idi simasi bu mu`min neferin! Kimdi? Banisi mi, mimarı mı ulvi eserin? Taa Malazgirt ovasından yürüyen Turkoglu Bu nefer miydi? Derin gözleri yaşlarla dolu, Yuzu dunyada yigit yuzlerinin en guzeli, Çok büyük bir iş görmekle yorulmuş belli; Hem büyük yurdu kuran hem koruyan kudretimiz Her zaman varlıgımız, hem kanımız hem etimiz; Vatanın hem yaşıyan varisi hem sahibi o, Görünür halka bu günlerde teselli gibi o, Hem bu toprakta bugün, bizde kalan her yerde, Hem de çoktan beri kaybettigimiz yerlerde. Karşı daglarda tutuşmuş gibi gül bahçeleri, Koyu bir kırmızılık gökten ayırmakta yeri. Gökte top sesleri var, belli, derinden derine; Belki yüzlerce şehir sesleniyor birbirine. Cok yakindan mi bu sesler, cok uzaklardan mi? Üsküdar`dan mı? Hisar`dan mı? Kavaklar`dan mı? Bursa`dan, Konya`dan, İzmir`den, uzaktan uzaga, Çarpıyor birbiri ardınca o dagdan bu daga; Şimdi her merhaleden, taa Beyazıd`dan, Van`dan, Aynı top sesleri birbir geliyor her yandan Ne kadar duygulu, engin ve mubarek bu seher! Kadın erkek ve çocuk, gönlu dolanlar, yer yer, Dinliyor hepsi büyük hatıralar rüzgarını, Çaldıran topları ardınca Mohaç topların Gökte top sesleri, bir bir, nerelerden geliyor? Mutlaka her biri bir başka zaferden geliyor: Kosva`dan, Nigbolu`dan, Varna`dan, İstanbul`dan.. Anıyor her biri bir vak`ayı heybetle bu an; Belgrad`dan mı? Budin, Egri ve Uyvar`dan mı? Son hudutlarda yücelmiş sıra-daglardan mı? Deniz ufkunda bu top sesleri nerden geliyor? Barbaros, belki, donanmayla seferden geliyor!.. Adalar`dan mı? Tunus`dan mı, Cezayir`den mı? Hür ufuklarda donanmış iki yüz pare gemi Yeni dogmuş aya baktıklari yerden geliyor; O mübarek gemiler hangi seherden geliyor? Ulu mabedde karıştım vatanın birligine. Çok sükür Tanrıya, gördüm, bu saatlerde yine Yaşıyanlarla beraber bulunan ervahi. Doludur gönlüm ışıklarla bu bayram sabahı Yahya Kemal Beyatlı |
Mohaç Türküsü Mohaç Türküsü Bizdik o hücumun bütün aşkıyle kanatlı; Bizdik o sabah ilk atılan safta yüz atlı Uçtuk Mohaç ufkunda görünmek hevesiyle, Canlandı o meşhur ova at kişnemesiyle! Feşin daha bir ülkeyi parlattığı gündü; Biz uğruna can verdiğimiz yerde göründü. Gül yüzlü bir afetti ki her pusesi lale; Girdik zaferin koynuna, kandık o visale! Dünyaya veda ettik, atıldık dolu dizgin; En son koşumuzdur bu! Asırlarca bilinsin! Bir bir açılırken göğe, son def`a yarıştık; Allaha giden yolda meleklerle karıştık Geçtik hepimiz dört nala cennet kapısından; Gördük ebedi cedleri bir anda yakından! Bir bahçedeyiz şimdi şehitlerle beraber; Bizler gibi ölmüş o yiğitlerle beraber Lakin kalacak doğduğumuz toprağa bizden Şimşek gibi bir hatıra nal seslerimizden! Yahya Kemal Beyatlı |
Rubai Rubai Eslaf kapıldıkça güzelden güzele Fer vermiş o neşveyle gazelden gazele Sönmez seher-i haşre kadar şiir-i kadim Bir meşaledir devredilir elden ele Yahya Kemal Beyatlı |
Açık Deniz Açık Deniz Balkan şehirlerinde geçerken çocukluğum Her lahzâ bir alev gibi hasretti duyduğum Kalbim de vardı Byron`u bedbaht eden melâl Gezdim o yaşta dağları hülyâm içinde lâl Aldım Rakofça kırlarının hür havasını Duydum akıncı cedlerinin ihtirasını Her yaz şimâle doğru asırlarca bir koşu Bağrımda bir akis gibi kalmış uğultulu Malüpken ordu, yaslı dururken bütün vatan Rüyama girdi her gece bir fatihâne zan Hicretlerin bakıyyesi, hicrânlı duygular; Mahzun hudutların ötesinde akan sular Gönlünde hep o zanla beraber çağlıdadı Bildim nedir ufuktaki sonsuzluğun tadı Bir gün dedim ki: İstemem artık ne yer ne yâr Çıktım sürekli gürbete gezdim diyâr diyâr Gİttim o son diyâra ki serhaddidir yerin Hâla dilimdedir tuzu engin denizlerin Garbın ucunda, sen kıyıdan en gürültülü Bir med zamanı gökyüzü kurşunla örtülü Gördüm deniz dedikleri bin başlı ejderi Gördüm güzel vûcudunu zümredleyen deri Keskin bir ürperişle kımıldandı an-be-an Baktım ve anladım ki o ejderdi canlanan Sonsuz ufuktan ah o ne çoşkun gelişti o Birden nasıl toparlanarak kükremişti o Yelken, vapur ne varsa kaçışmış limanlara Yalnız onundu koskoca meydan ve manzara Yalnız o kalmış ortada âsi ve bağrı hün Bin mağara ağzı açmış ulurken uzun uzun Sendin bir âşina gibi heybetli hüznünü Ruhunla karşı karşıya kaldım o med günü Şekuânı dinledim ezeli muztârib deniz Duydum ki ruhumuzla bu gurbette sendeniz Dindirmez anladım bunu hiç bir güzel kıyı Bir bitmeyen susuzluğa benzer bu ağrıyı Yahya Kemal`in Yüce Anısına Karabük/12.08.2000 Yahya Kemal Beyatlı |
Rindlerin Ölümü Rindlerin Ölümü Hafız`ın kabri olan bahçede bir gül varmış; Yeniden hergün açarmış kanayan rengiyle, Gece,bülbül ağaran vakte kadar ağlarmış Eski Şiraz`ı hayal ettiren ahengiyle Ölüm asude bahar ülkesidir bir rinde; Gönlü her yerde buhurdan gibi yıllarca tüter, Ve serin serviler altında kalan kabrinde Her seher bir gül açar; her gece bir bülbül öter Yahya Kemal Beyatlı |
Rindlerin Hayatı Rindlerin Hayatı -Halide Edib`e, sanatta ve fikirde ulvi varlığına derin hürmetle Bazen kader, gelen bora halinde zorludur ; Dağlar nasıl bakarsa siyah ufka öyle bak Bazan da cevreden nice bir adem oğludur, Görmek değil düşünmeğe bigane kal! Bırak! Dindar adam tevekkülü, rikkatle, herkese İsa`yı çarmıhında, uzaktan, hatırlatır Bir arslan esniyor gibi engin vakar ise Rind`in belaya karşı kayıtsızlığındandır Yahya Kemal Beyatlı |
Aheste Çek Kürekleri Aheste Çek Kürekleri Âheste çek kürekleri, mehtâb uyanmasın, Bir âlemi hayâle dalan âb uyanmasın Âğuş`u nev-bahâr`da, hâbîdedir cihân; Sürsün sabâh-ı haşr`e kadar, hâb uyanmasın Dursun bu mûsikî-i semâvî içinde sâz, Leyl-i tarâb`da bir dahî mızrâb uyanmasın. Ey gül, sükûtâ varmayı emr-eyle bülbüle, Gülşen`de mest-ü zevk olan ahbâb uyanmasın. Değmez Kemâl, uyanmaya ikmâl-i ömr içün, Varsın bu uykudan dil-i bîtâb uyanmasın Yahya Kemal Beyatlı |
Endülüs`te Raks Endülüs`te Raks Zil, şal ve gül. Bu bahçede raksın bütün hızı... Şevk akşamında Endülüs üç def` kırmızı... Aşkın sihirli şarkısı yüzlerce dildedir İspanya neşesiyle bu akşam bu zildedir Yelpâze çevrilir gibi birden dönüşleri, İşveyle devriliş, saçılış, örtünüşleri... Her rengi istemez gözümüz şimdi aldadır; İspanya dalga dalga bu akşam bu şaldadır Alnında halka halkadır âşüfte kâkülü, Göğsünde yosma Gırnata`nın en güzel gülü... Altın kadeh her elde, güneş her gönüldedir; İspanya varlığıyle bu akşam bu güldedir Raks ortasında bir durup oynar, yürür gibi; Bir baş çevirmesiyle bakar öldürür gibi... Gül tenli, kor dudaklı, kömür gözlü, sürmeli... Şeytan diyor ki sarmalı, yüz kerre öpmeli.. Gözler kamaştıran şala, meftûm eden güle, Her kalbi dolduran zile, her sîneden: `Ole!` Yahya Kemal Beyatlı |
Başka Bir Tepeden Başka Bir Tepeden Sana dün bir tepeden baktım aziz İstanbul! Görmedim gezmediğim, sevmediğim hiçbir yer Ömrüm oldukça gönül tahtına keyfince kurul! Sade bir semtini sevmek bile bir ömre değer Nice revnaklı şehirler görünür dünyada, Lakin efsunlu güzellikleri sensin yaratan Yaşamıştır derim en hoş ve uzun rüyada Sende çok yıl yaşayan, sende ölen, sende yatan Yahya Kemal Beyatlı |
Akşam Musikisi Akşam Musikisi Kandilli`de eski bahçelerde, Akşam kapanınca perde perde, Bir hatıra zevki var kederde Artık ne gelen, ne beklenen var; Tenha yolun ortasında rüzgar Teşrin yapraklarıyla oyna Gittikçe derinleşir saatler, Rikkatle, yavaş yavaş ve yer yer Sessizlik daima ilerler Ürperme verir hayale sık sık, Her bir kapıdan giren karanlık, Çok belli ayak sesinden artık Gözlerden uzaklaşınca dünya Bin bir geceden birinde guya Başlar rü`ya içinde rü`ya Yahya Kemal Beyatlı |
Kar Musikileri Kar Musikileri Bin yıldan uzun bir gecenin bestesidir bu; Bin yıl sürecek zannedilen kar sesidir bu Bir kuytu manastırda dualar gibi gamlı, Yüzlerce ağızdan koro halinde devamlı, Bir erganun ahengi yayılmakta derinden... Duydumsa da zevk almadım İslav kederinden Zihnim bu şehirden, bu devirden çok uzakta, Tanburi Cemil Bey çalıyor eski plakta Birdenbire mes`udum işitmek hevesiyle, Gönlüm dolu İstanbul`un en özlü sesiyle Sandım ki uzaklaştı yağan kar ve karanlık, Uykumda bütün bir gece Körfezdeyim artık! - Varşova 1927 - Yahya Kemal Beyatlı |
Şarkı Şarkı Dalgın geceler! El ele geldik yarınızda, Sallandık o şen kızla salıncaklarınızda Hummalı denizlerden esen rüzgarınızda Sallandık o şen kızla salıncaklarınızda Ben gün gibi yorgun, o sebular gibi ince, Birdenbire düşdük gibi bir gizli sevince; Gezdik yürüdük yan yana rüzgarlar esince, Sallandık o şen kızla salıncaklarınızda Yahya Kemal Beyatlı |
Mehlika Sultan Mehlika Sultan Mehlika Sultan`a aşık yedi genç Gece şehrin kapısından çıktı: Mehlika Sultan`a aşık yedi genç Kara sevdalı birer aşıktı Bir hayalet gibi dünya güzeli Girdiğinden beri rü`yalarına; Hepsi meşhur, o muamma güzeli Gittiler görmeye Kaf dağlarına Hepsi, sırtında aba, günlerce Gittiler içleri hicranla dolu; Her günün ufkunu sardıkça gece Dediler: ``Belki bu son akşamdır`` Bu emel gurbetinin yoktur ucu; Daima yollar uzar, kalp üzülür: Ömrü oldukça yürür her yolcu, Varmadan menzile bir yerde ölür Mehlika`nın kara sevdalıları Vardılar cikrigi yok bir kuyuya, Mehlika`nın kara sevdalıları Baktılar korkulu gözlerle suya Gördüler: ``Aynada bir gizli cihan.. Ufku çepçevre ölüm servileri.....`` Sandılar doğdu içinden bir an O, uzun gözlu, uzun saçlı peri Bu hazin yolcuların en küçüğü Bir zaman baktı o viran kuyuya. Ve neden sonra gümüş bir yüzüğü Parmağından sıyırıp attı suya. Su çekilmiş gibi rü`ya oldu!.. Erdiler yolculuğun son demine; Bir hayal alemi peyda oldu Göçtüler hep o hayal alemine Mehlika Sultan`a aşık yedi genç Seneler geçti, henüz gelmediler; Mehlika Sultan`a aşık yedi genç Oradan gelmeyecekmiş dediler!.. Yahya Kemal Beyatlı |
Ses Ses Günlerce ne gördüm ne de kimseye sordum, `Yarab! hele kalp ağrılarım durdu!` diyordum His var mı bu alemde nekahat gibi tatlı Gönlüm bu sevincin heyecanıyla kanatlı Bir taze bahar alemi seyretti felekte, Mevsim mütehayyil, vakit akşamdı Bebek`te, Akşam!.. Lekesiz,,saf, iyi bir yüz gibi akşam!.. Ta karşı bayırlarda tutuşmuş iki üç cam; Sakin koyu,şen cepheli kasrıyle Küçüksu, Ardında vatan semtinin ormanları kuytu; Bir neşeli hengamede çepçevre yamaçlar Hep aynı tehassüsle meyillenmiş ağaçlar Dalgın duyuyor rüzgarın ahengini dal dal Baktım süzülüp geçti açıktan iki sandal. Bir lahzada bir pancur açılmış gibi yazdan Bir bestenin engin sesi yükseldi boğazdan Coşmuş yine bir aşkın uzak hatırasıyla, Aksetti uyanmış tepelerden sırasıyla, Dağ dağ o güzel ses bütün etrafı gezindi: Görmüş ve geçirmiş denizin kalbine sindi Ani bir üzüntüyle bu rüyadan uyandım. Tekrar o alev gömleği giymiş gibi yandım, Her yerden o,hem aynı bakış ,aynı emelde, Bir kanlı gül ağzında ve mey kasesi elde; Her yerden o, hem aynı güzellikte göründü, Sandım bu biten gün beni ram ettiği gündü Yahya Kemal Beyatlı |
Sonbahar Sonbahar Fani ömür biter,Bir uzun sonbahar olur. Yaprak, çiçek ve kuş dağılır, tarümar olur. Mevsim boyunca kendini hissettirir veda; Artık bu dağdağayla uğuldar deniz ve dağ. Yazdan kalan ne varsa olurken haşır neşir Günler hazinleşir, geceler uhrevileşir; Teşrinlerin bu hüznü geçer ta iliklere Anlar ki yolcu yol görünür selviliklere Dünyanın ufku gözlere gittikçe tar olur. Her gün sürüklenip yaşamak ruha bar olur. İnsan duyar yerin dile gelmiş sükutunu; Bir başka musikiiye geçiş farz eder bunu Teslim olunca vadesi gelmiş zevaline, Benzer cihana gelmeden evvelki haline. Yaprak nasıl düşerse akıp kaybolan suya Ruh öyle yollanır uyanılmaz bir uykuya: Duymaz bu anda taş gibi kalbinde bir sızı; Fark etmez anne - toprak ölüm maceramızı Yahya Kemal Beyatlı |
Uçuş Uçuş Uçmakta, konmadan, kıyısız bir denizde ruh; Benzer mi böyle bir kuşa Tufan içinde Nuh? Üstünde gök, sürekli bulutlarla, yüklüdür; Altında gür deniz ki ezelden köpüklüdür Çalkaltısında dalgası bilmez nedir sayı; Milyonca dalga sürmede milyonca dalgayı; Hiç durmayan gürültüsü bir türküdür, geniş, Milyonca haykırıs dolu, milyonca sesleniş Yıldızlar ülkesinde açıldıkça yükseğe, Başlar hayal edindiği alem görünmeğe Bir ruhu besliyen hava yalnız yukardadır. Hulyayı daima uçuran duygulardadır. Yalnız bu katta mümkün olur daimi uçuş Her hamlesiyle, ruh, o çelikten kanatlı kuş, Ufkunda bir dakika görunmeksizin kara, Hür gökte, hür denizde uçar, hür ufuklara Yahya Kemal Beyatlı |
Ufuklar Ufuklar Ruh ufuksuz yaşamaz. Dağlar ufkunda mehabet, Ova ufkunda huzur, Deniz ufkunda teselli duyulur. Yalnız onlarda bulur ruh ezeli lezzetini Bu ufuklar avutur ruhu saatlerce, fakat Bir zaman sonra derinden duyulur yalnızlık Ruh arar kendine bir ruh ufku. Manevi ufku pek engin ulu peygamberler - Bahsin üstündedir onlar-lakin Hayli me`ud idiler dünyada; Yaşıyorlardı havarileri, ashabiyle; Ne ufuklar! Ne güzel ruh imiş onlar! Yarab! Annemin na`şını gördümdü; Bakıyorken bana sabit ve donuk gözlerle, Acıdan çıldıracaktım. Aradan elli dokuz yıl geçti Ah o sabit bakış el`an yaradır kalbimde, O yaşarken o semavi, o gülümser gözler Ne kadar engin ufuklardı bana; Teneşir tahtası üstünde o gün, Bakmaz olmuşlardı artık bu bizim dünyaya. Yaşıyan her fani Yaşıyan ruh özler, Her sıkıldıkça arar, Dar hayatında ya dost ufku, ya canan ufku Yahya Kemal Beyatlı |
Fani Ömür Biter Bir Uzun Sonbahar Olur Fani Ömür Biter Bir Uzun Sonbahar Olur Fani ömür biter, bir uzun sonbahar olur. Yaprak, çiçek ve kuş dağılır, tarümar olur. Mevsim boyunca kendini hissettirirveda; Artık bu dağdağayla uğuldar deniz ve dağ. Teşrinlerinbu hüznü geçer ta iliklere. Anlar ki yolcu, yol görünür serviliklere Yaprak nasıl düşerse akıp kaybolan suya. Ruh öyle yollanır uyanılmaz bir uykuya, Duymaz bu anda taşgibi kalbinde bir sızı; Farketmez anne toprak ölüm maceramızı Yahya Kemal Beyatlı |
Şarkı 2 Şarkı 2 Ah eden kimdir bu saat kuytuda Sustu bülbüller,hıyaban uykuda Şimdi ay bir serv-i simindir suda Esme ey bad,esme canan uykuda Başka aşıklardan almışsan nefes Başka yerden, başka vadilerden es Doğmasın ruhunda ani bir heves Esme gülşenden ki canan uykuda Yahya Kemal Beyatlı |
Hazan Bahçeleri Hazan Bahçeleri Kalbim yine üzgün, seni andımda derinden Geçtim yine dün eski hazan bahçelerinden Yorgun ve kırılmış gibi en ince yerinden Geçtim yine dün eski hazan behçelerinden Senden boşalan bağrıma gözyaşları dolmuş Gördümki yazın bastığımız otları solmuş Son demde bu mevsim gibi benzimde kül olmuş Geçtim yine dün eski hazan bahçelerinden Yahya Kemal Beyatlı |
Utansın Utansın tohum saç bitmezse toprak utansın hedefe varmayan mızrak utansın hey gidi küheylan koşmana bak sen çatlarsan doguran kısrak utansın eski çınar şimdi noel agacı dallarda iğreti yaprak utansın ustada kalırsa bu öksüz yapı onu sürdürmeyen çırak utansın ölümden ileride varış dedigin geride ne varsa bırak utansın ey binbir tanede solmayan tek renk bayraklaşamıyorsan bayrak utansın Yahya Kemal Beyatlı |
Bütün Zaman Ayarları WEZ +3 olarak düzenlenmiştir. Şu Anki Saat: 19:52 . |
Powered by vBulletin Version 3.8.7
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
Search Engine Friendly URLs by vBSEO 3.6.0 RC 2