![]() |
Cahit Zarifoğlu Şiirleri Açık Açık Çağırır Aşkını I Çabuk akan tez giden ilk geyik avında ölenler çarpıntı başlarıdır insanlığın Uzakta, ta burada Ünlü bir can sıkıntısını Ufalar bir zümrüt sakal Yeldeğirmeni ve uçuşan leylekler beyaz saçlı atın kar yıllığını rüzgar hallerini kahraman atın madalya anına bitişik dört nala koşan sesi oradan uzaktan ta buradan siyah çatık kaşlı gelincik tohumlarına benzer sezişleriyle gelişir yapılı kaygılar II bir ayıp giyotin çün ağaç sağa dönmez soldan kuşatılır çün ağaç şaşırır ağaç ölür Ama sapına kadar Bilhassa büyük Erkek Tam erkek bir el Yani kolun ucuna kadar gelmiş de Yumruk bile olmuş ve bilhassa bu büyük bir el beynelmilel büküp yapma çelikleri gündelik insanı kaldırıp bir de tanrıya şarkısını söylerse Belirli bir yapısı belli bir geçmişi olan nereye değdiğini bilen düğün yapısı fırçasıyla toprak ve topraktan sonrasını aynı çığlığı atan ve karalar içinde III haydi şu kaçar su durur mu gök içimizden bir zenci çağırır zenci zenci bir büyük geniş başlı şikayet mi ne olur açık açık çağırır aşkını burda mı daha mı uzakta bütün bir geceye dayar alnını öyle ki alın mübarek bir şeydir... Cahit Zarifoğlu |
Anılar Defterinde Gül Yaprağı Anılar Defterinde Gül Yaprağı Anılar defterinde gül yaprağı Gibi unutuldum kurudum Başıma düştü sevda ağı Bir başıma tenhalarda kahroldum Sen kim bilir rüzgârlı eteklerinle Kim bilir hangi iklimdesin, ben Sensiz bu sessizlikle Deliler gibiyim sensiz Bu sessizlikle Ayrılıkla başım belada Gözlerini çevir gözlerime Yoksa sensiz bu sessizlikle Deliler gibiyim Sensiz bu sensizlikle... Cahit Zarifoğlu |
Aşka Dair Aşka Dair Öyle sofralar gördüm ki İnsan kasları vardı tabaklarda O eğik gövdeler önünde yalnızlık Her şeyi birbirinden uzağa çarpıyordu Bir kadın Bir erkek Gizlice soluyordu Bir erkek av arkadaşından Av durgunluğu gibi gösterip saklayarak Kamışlıktaki sazların arasından Ilık ve yapışkan fısıltıları Ayırarak alarak Urgan gibi bedenine doluyordu Her şeye benzeyebilirken o Hiçbir şey benzemezken ona o ünlü borazan Başlarsa saçlarımızın diplerinden Üfürmeye. –Yırtıcı bir hayvan Kimliği yapışır yakamıza Bir erkek mi o Göle yatmış bir güneş demetinde O mor ışında Bir köpek ölüsü gibi yatan Hızla kayan Yoksa bir yaban ördeği gölgesi mi? Cahit Zarifoğlu |
Busat Busat Artist milletizdir Bizde defaten ölünür Ve kalkılır ki sofralardan Hamdüsenalarla palalarla El yıkanmadan Ağız misvaklanmadan Zinhar vurulmaz ha Ne dosta ne düşmana... Cahit Zarifoğlu |
Çoğalmak Çoğalmak Çocuklarımızla Atlara biniyorduk Dönüp bakarken geçmişe - kumandalı Atlara biniyorduk Benim çok çocuğum oldu Kadınım sen onların yüzlerini Çalılardan kolla Bütün çıplaksın - omuzların Birbirine içiçe iki saat rakkası Gelecekte kumandalı - dönüyor Güneşi alıyor - alıyor gövden Karanlık eşyada bulup Ürkünce parlayıp koşan hayvanda bularak Çocuklarımızlaysa - seçerek beni İçinin çağırması bir kır hayvanı düzlüğüyle Bedensel - seçerek ve buyruk üzerine İçine alışın doyuruşun O erkek giysilerine giydirişin Doğanın çizdiğini Çizip kanattığını hiç görmedim seni Çalı eğildi yumuşadı batan taş Kabuklar düz bir sıyrılma oldu İşte en başta ve değişen dünyada - durmadan "sen" kalabilirlikle Güzel kılınan sen Beni de kutsal sıvama... Cahit Zarifoğlu |
Efendim Efendim I Boynuna bir ip at Kölen diye yollardan gezdir beni II Gözlerini süzüyorsun Bir balık gibi akıyorsun kaldırımlarda Bir daha yüreğini kaparsan bana 'Bu yaprağı parampaça yaparım' Çiçekleri sarı yapraklar ve bir ocak ayı Ağız ağıza sin ve cim harfleri Ateş kararıyor, bu içimin alevleri Acı çekiyorum elimden alınmışsın gibi Bir mektup hikayemiz olacak Baştan başa notalar bülbül ağızları Dik kafalı bir baş görüyorlar Başını eğmiş dalların yaprağında Zayıf bir çocuk yüzü, gülümsüyor Dikkatle bak, korku dolu bakışları O boğulurken gülücükler Saçılıyor Ölüm bir kuş kaldırıyor mezarlıktan Ak kanatları, hayat yok oluyor Çıkıp geliyorsun Kor gibisin, bir kar gibisin Soruyorsun: Zarifoğlu bana dargın mısın Yoksa uyardılar mı seni sevdamızdan 'Yaşamak' bir perde gibi kalkıyor aramızdan Zamansız mekansız bir tünel başındayız şimdi O mavi gözleri görmüş olmalıyım Bir ikindi vakti kaskatı ellerimin altında Uçuşlu saçlar bukleler Üstünde uyuyan eller Sevgim uzanıyor Soluk soluğa uyandırıyor menekşeleri Görüyorum kıpırdanışlarını Uykunda gül açan yanaklarını... Cahit Zarifoğlu |
Evet Evet Evet hatırladım Küçük basit şeyler Yetiyor kederlenmeye Ya mutluluğa... Cahit Zarifoğlu |
Güzelcin Güzelcin Koşu koşuver nar gözlüm Yuvarlak biçimli ayakların Küheylan kolanı gibi kuşağın Gürbüz kalçalarının üzerinde Koştur azaplardan kaçalım Koruklar üzümlenmiş mi bakalım Bir söze iki gülüş bir öpücük İki bedeni birbirine katalım Ruhsatlım sevdamsın beri gel Kanın höpürtülü başın dik O seven yuyan bakışınla İçimi yu mermer döşegel Dorukta yeni ay ince işaret Geceye bir şey olmaz gayri Ne kem gözler gizlenir karanlığa Ne evin sevincinden korkan bulunur Asmalarda güneş ve çocuklarımız Çardakta ıslak ve ekşi uyur Bacın bazlama yağlasın sahan Mutluyuz tüm dünyaya duyur... Cahit Zarifoğlu |
Hızla Akan Mızrak Hızla Akan Mızrak Sabahtır Alkışlar gecenin Sıcak damları sükûn yapılarıyla Aydınlatır bir ucundan Kahvaltı sofrasında çay tasını Düzgün uysal Işıklı bir de ağız Gizlice götürür hücreyi bütüne Ve akla her gelen telgraf telinde Öpüşür iki güvercin İncelmiş ve yumuşamış gagalarıyla Bu geçen mızrak Kalın kararlı Atanın değer biçilmez atıyla Kuşkusuz yolunda gerek Mızrak geçer ışığı Geçer geceyi dolduran karanlığı da... Cahit Zarifoğlu |
İstanbul İstanbul Bir tohumdan daha az değil Fatihin büyük güvercin kanatları Meleklerin sık aralıklarla Dokunduğu toprak Güzel buyruklar Gürbüz havalar Boğaziçi bir akımdır Bir akan sudur Nice dergahlar Dinler gibi nabzını Yeni doğan çocukların Yamaçlarda mezarlıklar Sever gibi bazıları Açık havada gömülmeyi Çocuklar Topkapıda Sedef kabzalı kılıçlar ellerinde Rahlelerde Kur'an Tefsir Arapça Farsça Dikkatle önünü iliklemede Padişah ve şehzade Açılıyor dev bir kapı Dikiliyor dev gibi bir sütun Sütun başı sütun ayağı Dibinde dilek şikayet sahipleri Birer gürz gibi sağ ellerinde İradeleri Bir ellerinde arzuhalleri Oğullarım Dikkat edin Hak yemeyin Oğullarım Mümkündür Topal bir karınca Mihnettir Oğullarım Mümkündür ki Bir baş kesilir avluda Akın, akan kanla Cihangir Taş yokuşlar Eyüp Sıla sıla Medine Acı Bu tortu Karartır camları Yorar küpleri En berrak sular bile Ve kapanıyor saray kapısı Saklanıyor Sarı sarı altınlar Korkup Şimdi birden Eminönü kalabalığı Kimseyi tanımazsın Kıyafetinden Yüz çizgisinden Katil efendi Hırsız baş köşede Haksız haklı Şer belalı Örtünmüş güneş Çoktandır, yüzü nerde Ya o ay Kara bir zıbın biçmiş kendine Bir düş O buyruk Şefaat Gürbüz hava O güzelleri İstanbulun Dönüyor demir teker... Cahit Zarifoğlu |
İşaret Çocukları İşaret Çocukları Yasin okunan tütsü tüten çarşılardan Geçerdi babam Başında yağmur halkaları Anam yeşil hırkalar görürdü düşünde Daha ilk güzelliğinde Alnını iki dağın arasına germiş Bir devin göğsüne benzer Göğsünden dualar geçermiş Çarşılar ellerinde ekmek iğneleri Cami avlularına açılan Havuz sularına kapılan çocuklar Görmeden güneşin bütün renklerini Götürmezlerdi dükkandaki babalarına Ocaktan akan kaynar yemekleri Nenelerinin koyduğu avuç taşlarına Başı ve yüreği şahbaz Kaleleri ağırlayan kadınların Süslerini kemerlerini Başlarını ağırlaştıran Ağır siyah şelale saçlarını Tutunca gençleşirdi erkekler Sonra insan o ki denizde Küçük ve büyük nehirde Bedeni ıslatan afsunlu suda Önce niyet sonra yıkanırdı Zaman dert getirdi sulara İçinde eski balıkların yattığı kayalar Savaşan insanların elinde İnce yontulup taşındı balta mızrak şekline Anam kanları kuruyan Kavga ayıran bir kargı elinde Kara ocağın taşlarına İşaret koydu çocuklarını Belinde gezdiren babamın Beyaz yazılarla kazındığı adları Yüreği korkuyla kuvvetlendi babamın Unutup genç gelen günleri Zamanın sürerken çektiği günleri Çetin bilmecelerle Sürdü atını şehirlere Yün ören at güden kadınlar Ormanlara tepeden eğilen toprak evlerde Küçük pencereli karanlık dar odalarda Uzaktan uzayıp gelen kurt seslerinin Uzağa çekilip giden Ayazda donan gülmeler içinde Ormanlarda süt emziren anne Unuttu gittikçe uzayan çocuğunu Hep kaçarmış şehirlerin Demir dağlarına Uyuyunca toprak beşiğimde Sahipsiz kalan Ellerimden kayan aydınlık günlerim... Cahit Zarifoğlu |
Kanat Kaparken Kanat Kaparken Kalıcı keser hammaddesi insan sahrası Keser düzeltir ve yoluna verir Upuzun yakıcı dili eski enli kelimelerin İncelip ağırlaşarak çelik İnce uçlarına doğru Akıl almaz hızlanışlarla Arka arkaya varışlarla Yanağını yere koyup ağlıyan insanın kalbine yayılır Karşı koyanı batırır basar geçer Ne sağlam bırakır ne gelecek bırakır Keser kılıç ağaç dalında asılıyken bile Kabzadan alır rüzgarını At biner gibi oturur et kemik içine Kalbimiz iki parmağın arasında olana Yöneldik kapısına Safkan Mahcub ve müştak Kan Ve Toprak İçinde Yatırma Beni... Cahit Zarifoğlu |
Kavga Kavga Taş ve sopa İki köylü karşı karşıya Kavak ağaçları şahit Bir de ibibik kuşu İncir yalnız Badem yeşil kabuklu Camdaki hayalinle İki öfkeli boğa Sevdalılar kapışıyor Tabiatın ortasında Irmak göz kırpıyor akıyor Çoban köpeği şöyle bir bakıyor Yaman indi omzuna sopa Güçlü çarptı taş başına Hayalin akıyor kanda Yüzün zonkluyor yarada Taş ve sopa İki köylü karşı karşıya... Cahit Zarifoğlu |
Koşu Koşu Mağaralar taştan yolcu örüyor Böyle üstünlük görülmemiştir bir bebek Göğü sevmeyi Ve yerden korkmayı biliyor Kendine bir ses bekliyor bir sarık Aleme tanrı Bir bebek susar nihayet Sezer de ağaçların otların Topraktan çıktığını Bir bebek ağlar Bir bebek mor ağzından Bilinir söyleyince Zerdüşt nereye gittiyse Hep kartalı gördü Ve güneş tek hüneriyle Bir yaprağı kertenkeleyi çakıltaşını Ve mor olduğunu suların Beyin tırtıl Taş taşlar taşların Dipsiz süresiz seslerine tırmanır Çünkü ses katlanır Kazılır kayalara Ses geçilir iki kaşın arasından Sonsuz nefes alır Ülkedir dudakta Zerdüşt neredeyse Kartal orada yığınak O Zincirli ayakların durmadan çıktığı Tek bir basamak Kaya gözlü ağaç saçlı Taşın içindeki böcek Bu ilk fırtına kapısında Taşın içinde böcek Taşır kendini yürür Bedenini bir uçtan bir uca Nabzı vurur dinler şaşırır Çalışan eşyasını yakalar Sorar fare kuş balık Herşey kendi yerinde Taşın içindeki böcek Ki inanır Ve çatlar taş Gök eğilir O geçer kartalıyla Yüreği büyülenir burkulur Gözleri gerilir Ağzından bir donanmayla bekler Mermer yerine şahlanır Çizilir kanar Bardağa ilk düşen damlasında Uyuyan güvercin Ve ilk taşan damlasında Bir azgın güvercin Bulutları saçlarından sürükler Bayram yerlerini geçer hızla Bir sabah kartalın bembeyaz kadınıyla Dağlardan düzlere nehirlerle Çırpınarak çığlıklar atarak O Durmadan saratustra... Cahit Zarifoğlu |
Kutsal Mavi Çocuk Şiiri Kutsal Mavi Çocuk Şiiri Ellerin çıktı ve göğün ortasına geldi Tarlada Bakışı gittikçe yer toprağına Çakılan Bu kadar beklerken habersizdi Ve hatta onlar da habersizdiler Sular mı anladı Dağlar mı sezdi Yoksa birdenbire bir çiçek mi Bir gün Herhangi bir an Ama bir çelik an Herşey Ve hepsi başlarını kaldırdılar Ve hemen ellerinin gölgesi düştü yüzlerine Karmakarışık belirsiz uzun Geçti ve geçti gölgesi Zerdüştün ayaklarından bir kartalın... Cahit Zarifoğlu |
Lokomotif Lokomotif Gaflet Padişah kılındın Bir gövde mülkünde Ömür ve devlet idin Kara zünnar belinde Bir yürüdün bin düştün Gölge içinde yüzün Kara leke o siyah Neyi gölgesi düşün Uyanış Gece yarısı uyandın Nerede düğüm, aradın Yanıyor akıl ve alem Vakit kapı vuruyor Nefes alıyor veriyor eşya Mekan hem, hem zaman kayıyor Çatıyı çatmış biri Ete can katmış biri Derken Yürek aklın koynuna giriyor Kıdem Kim baş eğik girdi De eli boş döndü? Düşüş Kim başı dik girdi Kibir ilinde yitti Korku Tevbe onuma, kalın boynuma Tevbe bunuma, ince boynuma Reca Bohçam boş Öteberim eksik Azığım kuru Canım aç Yüzüm sana çevrili Adımım sana Irmaklarına Bir lokma suyla geldin, su denmez Kabul ola affola... Cahit Zarifoğlu |
Meç İki Meç İki Ve solmadan güller Lahitler verdim Sokağımızda yatan bir serinlik vardı Saklambaç bile oyna(ya)mazdı çocuklar Bir dağ çekilir bir serinlik vardı Aralanıverince o küçük Sedef süslemeli kapı Sandım ki yine o görünecek Kaplayacak bütün karşımı Küçükken rüyamda gördüğüm -O güzeller sultanı- Bir ara bağlıyorlar beni Yoksa gidiyorum ki mezarları sallıyayım... Cahit Zarifoğlu |
Menziller Menziller Sözün ve yolun başçeşmesi ruhumun Canım içre sevinç verir sözlerin Baktığın dağların düşüncesi bile ağlatır beni Hür olurum buyruklarını bir bir donansam sultanım. Aşkın bin gözlü devasa bir baş imiş Vur herbirini uykulardan sohbetin Dinlen ey Zarif bilatedbir çok sözün açtın Bu kırık akılla ne cürettir yaptığın... Cahit Zarifoğlu |
Muntazam Muntazam Seni kamçılardan çıkardım Tevbelerle başladı rahmet vuruşları İnsan ağlar oldun yürekli göğüsler kurdun Sesimi işkencelerden alırdın Elimin altına dökerdin etlerini Hızlı varışlara bile hazırım daha Dayanırdı yelken bezleri saf saf insan enginlikleri Bir geçmiş zaman kalkanı indi Çınar ağaçlarından sahil sularına Kalbim kalkıp indi gemilerden Çok tarandım başka saçlar tarandım sokaklarda Kabris kamburu çıkardı yıllar Ve bir tek çıban çıkaran yoktu sancılarla Habire vuran rüzgar Kabirlerde su yollarında Dehlizlerde İç çekmeler Sızlanmalar fısıltılar Ne zora çekiyor zaman ki bildiler farkettim Götürüp Kelimeleri başka bir semte attılar beni Üzgün melal içre ve aşık Yürüdüğüm deniz sahillerindeyim Yakın sabahlarda öğlelerde ve daha Üç parıltısında günün Devlerimi güreştirmek işim üstüm başım heykel kırıkları... Cahit Zarifoğlu |
O Çocuk O Çocuk Bahçeden çocuk sesleri geliyor Hayatı dinliyorum İçim yoruluyor, ruh yoruluyor Büyük gözlü çocuk İnsanın içine kadar bakıyor Sorar gibi - Nerede benim babam Kendimi şöyle görürüm düşümde İki ata birden binmişim Biriyle kuzeye saldırıyorum Ötekiyle Alkan lalelerin Kıpkızıl tutuştuğu sulara Nerde babam Karşısında yapayalnızsın Duvar gibi dikilen Bu sorunun Okşuyorsun başını Şehit çocuğunun Bahçeden kuş sesleri geliyor Sabahı dinliyorum Bu sefer bezgin Bir vakit Darağaçları kurdum Elimden fırlayıp gidiyor cellatlar Silah olarak Bir tek soru var elimde Nerede babam, nerede... Cahit Zarifoğlu |
Reca Reca Bohçam boş Öteberim eksik Azığım kuru Canım aç Yüzüm sana çevrili Adımım sana Irmaklarına Bir lokma suya geldim Su denmez Kabul ola affola... Cahit Zarifoğlu |
Sen Kuş Olur Gidersin Bir Trenle Sen Kuş Olur Gidersin Bir Trenle Uzun bir geçmişimiz var Hiç yorulmadan En azından bir kere eğlenceli beşik ha biz varız ha biz maskeli balo Saygıya durup üstün bir gecede Bir sır payı katlayıp sade bir kahveden Keyifsiz bir detayın hükmüyle ha biz yokuz ha biz seferde Ya bu kez ölenleri görmeliysek Ya sen kuş olup gitmeliysen bir trenle Parka dolalım Park bizi alır önce Seyrimizden bir sabah kazanır Eğri fakat daha çok eğrilmez bir şöförle Sayısız rampaya katlanır ya güneşten daha zengin sofraya diz çökeriz ya sen kuş olup gitmeliysen bir trenle Oysa sergimize kuşlar gelir uzanır... Cahit Zarifoğlu |
Sultan Sultan Seçkin Bir kimse değilim İsmimin baş harfleri acz tutuyor Bağışlamanı dilerim Sana zorsa bırak yanayım Kolaysa esirgeme Hayat bir boş rüyaymış Geçen ibadetler özürlü Eski günahlar dipdiri Seçkin bir kimse değilim İsmimin baş harflerinde kimliğim Bağışlanmamı dilerim Sana zorsa yanmaya razıyım Kolaysa affı esirgeme Hayat boş geçti Geri kalan korkulu Her adımım dolu olsa İşe yaramaz katında Biliyorum Bağışlanmamı diliyorum... Cahit Zarifoğlu |
Tablolar Tablolar -A- Temizlikle parıldayan burnu Ve alnı geniş. Hazır. Karşı Koyan ve Razı Eli boş verişli Alabildiğine derin Çocuk kalplerine uzanır nefesi -B- Hadde Evlerinde haddeler Zulüm yok şiddet de yok hizmetim kabulümde Zillet yok illet de yok hizmetim verişimde İncelip derinleştikçe uzayıp gider caddeler seccadeler (Seccadeler) -C- İnsan yığılmaları uzuv karmaşası Bir bir kenetlenmiş eller uyruklar Dilden dudakdan önde Bir ağız edinmişler kendilerine Nutuk dinlettiriyordum da Düşünmüyordum Geçiyordu günlerimin genci gençliği Alın alıyordum yabancılıkları zırhsız İçinde rüzgarlar beriliyor mintanlarımın Askılarda karyola başlarında çıkarıp... Bıraktığım..? Cahit Zarifoğlu |
Taş Gemi Taş Gemi I biraz yukardan taş et ot mu yoksa taşetot alır şaşmadan gündüzden geceye geceden gündüze ve bütün geleceklere çağırır şimdiden ve el koyar ne varsa ne dökülse küreden güneşi çıkarırken toprak bir de süsler koşturur insanoğlunun bir günlük atını sıcak el üfler güneşi karnında köpükleriyle bir göl huzurundan tutuşup başlar yanmaya ve seslenir yüce dağ serin toplar kartalı yılanıyla atlasın omuzlarından gencecik kayalar eğildiler bir mermerin önüne koşunuz ak saçlı bulutlar denize yakın bir çakılın kızgın yapısında güneşle ilk kez selama durmuş narin gövdeli soylu karınca II baş köşede bak nasıl denizin tanrıça köpüklerinden bir de mermer balık bir karanlık şehre üstün nöbetçilerle giriyor bunu gelecek çocukta olmak için beklemek daha sonra önce sipsivri bir başın balçıkla Afrodite merdiven dayayıp çıktığı ağaçların huzurunda onlar ne diye çocuklarını balçıklara III rüzgar da koşar nasıl sever misiniz ya kim bilir hangi sevincin hangi gerçeğin çiçeği göz nuru hangi hangi geleceğin ağacı gelir dize çılgınlık gibi mutlaka ışıklı imkan içinde Sol burna mıknatıslı demir halka acıklı hapşırır diye belkemiğinin durmadan mutlu geçmişini Ananız ve babanız balalan ağızlarıyla onurları durmadan azalır. Döllenirler ve başımızın içi cenaze bir cama bin çekiç başınız cenaze canlı tabutlarınızla kutupsuz kıblesiz hangi putun önünden geçmektesiniz IV Can akıldan geçerken üstün gemi gelir yaslanır bir direğe kızkardeşini kanıyla diz kapağını göbeğine bir haç getirip gölgesine aleksandirina usulü ağlayıp nereden nereye ün saldı Su demek ki taşın çakıl cinsinden zamanla toprak incecik zar kesmekte çok 'mahirdi' Ona İlyada nasıl kendine benzetip bakmışsa bugüne gün ışığında bütün limanların nasipsiz gemiye sanki başka liman duruşu gibi tanrıya yabanlaşamış canların güneşi V Ne demek şu beyaz göğüslü ince yapılı dansöz atlarla iki lata uzanmak kutsamak için sevinç getiren büyük yorgunlukla sevinç getiren durmadan değişen ve yeniden gelen kambur o lezzetinde iştahlar getiren köpükten kör balığı ... kutlanmaz göl ve toprak temiz bir bilgiyle geçilir ellerine su ekmek ama bir çift böcek bir biri alnından biraz tepeye gerçekten biraz da tepeye ne diye 'gidiyorlardı' Düştür bağırır şimdi şarkıya onlar eğilip geçiyorlar gelir okyanus ayaklarına En derin anlamlı tepenin elleri şarap ağzında gülünce Başları bir baş dönme anaforunda yaşamakla erkekçe kaybediyorlar ölüme ''mahcup'' bir rölans damarlarında koşan toprakla süslenip ışığa pas diyorlar intiharla gizlenip hatırlarken çocukların sevinçle ve babalarıyla ilk boy resimlerini VI biz işte hep soylu yapılar ıslak taş gemide huysuz uzakta ilk gülün akrebiyle sevişmekten bi tek sarı ve sarsılmaz sesine güvendiğimiz kanaryayı katlettik... Cahit Zarifoğlu |
Uyarılan Şair Uyarılan Şair Bakımlı parkların görgülü ağaçları Eli yüzü düzgün kibar dalları Sarı yaprakları günışığını sarınmış bırakmamış Banklardan her birinde gündüzden kalma bir koku Bir kedi miyavlar yalnızlık hakkında Elinde bir belgeyle geçer Yakın denizde bir derinlik kokusu Ve kımıldayan bir ölüm duygusu Ve deniz Onun sularda olmayan bir sesle Mendireğin iri kayalarına yalvarışı Işıklarını takınmış zillerini kapamış son ada vapuru Haydi ay da sulara kaysın denize yaysın gümüş dantelasını Bir şair olarak geç karşılarına Bir de sevgili yavrula kalbinin minicik seslerinden Yavaş yavaş boğulan Hafif bir de sarhoşluk özlemiyle kendini Parktan anladığın dostluğa ver Bir miktar da elbette ağlamak istersin Saçın kararmış yakından neşeli insanlar geçmiştir Haydi toprağa çök de ağla Ve bre Başının üstüne uykular çağıran adam Kendi yamanevinden habersiz dam özleyen adam Bu şehrin gecesinde bulduğun safiyet şeytandan Deniz ve vapurlar ay ve ağaçlar ne de kedi Ne de elin ayakların duydukların gerçek yerlerinden değil Şimdi geç bunları geç parkları geç Hepimizin yırtılır gibi olan ağzına bak Yazdıkların şiir değilse kalsın Cennetse sevdan çık dışarı Solgun ışıklar Sessiz ağaçlar parklarla O cümbüş gecesini de tak peşine Yazdığın şiir değilse bırak bunları kalsın... Cahit Zarifoğlu |
Zamana Yay Gerip Ok Atmak Zamana Yay Gerip Ok Atmak Şarkı ve oyma dudak Sağlam gözleri Ve yandan bakılınca Uzun yüzünde kabartma bir deniz Bütün kuşlarla gidilir yanına Sıhhat'i bir hava seçilir dolaptan Bakılır en arkaya durmuş evin Acısız aynasına Bu yaşamak sezonu çok memnun Yay gerip ok atan ... Cahit Zarifoğlu |
Zarif Çoban Zarif Çoban O güzeli bana verseler Tombul kuzuların aşkına Yaylalara atlas kilim serseler Tombul kuzuların aşkına Yayılsın topraklar, aşıklar gezecek Feryat, taşları sızlatıp inletecek Boşa gülü sümbül örseler Tombul kuzuların aşkına Ayrı kaldım ağlar inlerim Dağ kavi, iklim sarp, çarıklar delerim. Bağrım yosun tuttu bir görseler Tombul kuzuların aşkına Geçiyor bulut geçen ömürdür Gece mi, saç mı, hayır kömürdür Zarif çoban oldu görseler Tombul kuzuların aşkına... Cahit Zarifoğlu |
Bütün Zaman Ayarları WEZ +3 olarak düzenlenmiştir. Şu Anki Saat: 13:54 . |
Powered by vBulletin Version 3.8.7
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
Search Engine Friendly URLs by vBSEO 3.6.0 RC 2