![]() |
Ceyhun Atuf Kansu Şiirleri Bağımsızlık Gülü Yerden alıp o gülü Hangi gülü? Bir topçu neferinin Sakaryalı yaz toprağında Sıcak kan gülü. Alıp koklamak o gülü Hangi baharda? Türkçenin özgür kırlarında Türkülerde burcu burcu, Bilgeliğin ana gülü! Bir basmadan alıp o gülü, Hangi basmadan? Nazilli fabrikasından Pamuğumuzdan, emeğimizden, Dokuduğumuz halk gülü. Hoyrat ellerinden alıp o gülü Hangi ellerden? Uzak Teksaslı çobanların Bilmediği, uğruna can vermediği Türkiyeli o çileler gülü. Yerine koymak, kutsamak o gülü, Hangi yerine? Mustafa Kemal'in bahçesine Bir ulusun suladığı beslediği Yediveren bağımsızlık gülü! Ceyhun Atuf Kansu |
Bekleyen Kadının Günü Bekleyen Kadının Günü Kadınım saçlarını tarar aynada, Benim parmaklarım değmişçesine. Bahçeye çıkıp şarkı söyler içinden Sesinden sesim geçmişçesine. Güneşin kızarttığı kayısılar gibi Aklından ben geçerim güneşlenirken, Kızarır al al olur ben öpmüşçesine. Eğilmiş dikiş diker, gömleğimin düğmesi Hayal eder beni, birden ürperir İnce bir sızı duyar iğne batmışçasına. Çocuğunu göğsüne bastırdığında Erkekliğim geçer ta iliğinden Benimle uzanıp yatmışçasına. Bir sabah ayrıldım bir akşam kavuştum -Ah, olgun dutlar gibi ballanmış gözlerinde- saatlerin biriktirdiği o tatlı özlem sanki uzak denizlerden dönüyorum, karşılar, beni yıllarca beklemişçesine... Ceyhun Atuf Kansu |
Bozkırda Yaz Saatleri - I Bozkırda Yaz Saatleri - I Geniş bozkırlar üstünde çocukluğum geçmiştir, Onlar ne sabahlardır, onlar ne gecelerdir. Hangi çiçeğe, hangi ota sorsanız akrabam çıkar, Dostum çıkar, kardeşim çıkar, sevgilim çıkar, Her biri bir yaprak kalbiyle yoluma bakar, Dikenlerdir, Salkımlardır, yaban gülleridir. Dünyamızın yaşanmaya değer güzel günleridir, Çiçek aylarıdır, güneşli aylardır, yıldızlı aylardır, İnsana ölümsüz olanı, sonsuz olanı hatırlatır. Irgatların yalın toprakta boylu boyunca yattığı, Güneşin er doğup, dağın ardından geç battığı, Serin gecelerdir, kavruk gündüzlerdir onlar... Kaynak: Tüm Şiirleri-1 Ceyhun Atuf Kansu |
Bozkırda Yaz Saatleri - II Bozkırda Yaz Saatleri - II Bozkırda rastlarım, her adımda yokluğa, hiçliğe, Bizi suya, havaya çeviren değişikliğe, Orada tattım gökyüzünden en derin boşluğu, İçimde, bakarken düşen yıldızların sarhoşluğu, Orada yanık toprakta bir tohum buldum, Götürüp bir başka yanık toprağa koydum. Bilmeden yitirmişim, bilmeden yitirdim, Haberim yok, ne götürdüm, ne getirdim? Geniş ovada, Konya'da, yeşil bir türbe durur, İçinde, efendim Mevlana oturur. Orman mıdır, deniz midir Antalya'da. Kah kışlada, kah yaylada, Kaygusuz Abdal'ın nağmesi okunur. Garip bahçesinde açmış iğde, Orada bir mezarda Sarıköy'de, Yunus'um, taht kurar gönlüme kurulur; O Tanrısal kaval, kaderini sürü saymış, Götürüp çilenin kıraç otlağına yaymış. Besleyip gönlünü aşkın en yücesinden, Uzanuben, kavuşmayı sonsuzlaştıran yatağa, Uykusu o uyku... uyanmamış bir daha... Kaynak: Tüm Şiirleri-1 Ceyhun Atuf Kansu |
Bozkırda Yaz Saatleri - III Bozkırda Yaz Saatleri - III Bense yaşamak istedim geniş bozkırlarda, Yaşamayı ölüme birleştiren tek bir baharda, Esip gider seher yeli, uyuyan güllerin rüzgârı, Düşüncelerim hasad gününde böyle sapsarı, Olmaya yüz tutan kalbimdir dalında kızaran, Üstümde, geniş gün örtüsüyle gölgesiz haziran, Yaşamaya koyulmuşum günlerimle, yıllarımla, aşklarımla, Uyanırım dertlerimle, canlanırım şevklerimle, Bırakmışım zaman denizine kendimi, Bulutlar içinde süzülüp giden gemi! Dağlar uğrağıdır, Paşa dağıdır, Beyrek dağıdır, Yollar vardır, hanlar vardır, köyler vardır, Bulutları akıp giden masmavi göğüyle bozkır, Yaz sıcağında ışıldar, önümde uzanır. Vazgeçmem kahrından, yokluğundan, sevdasından, Hem güller, hem dikenler, hem salkımlar arasından, Varıp giderim, gitmekte karar kılarım, Dağları duman diye sarar şarkılarım, Yaşarım, yaşarım, yaşarım... Kaynak: Tüm Şiirleri-1 Ceyhun Atuf Kansu |
Çocukluk Aşkı Çocukluk Aşkı Düşün, düşün ki anne ben daha çok küçüğüm, Ilık ellerimden tut, beraber götür beni, Oyuncakçıda büyük mavi bir gemi gördüm, İşlenmiş, dalgaların köpüğüyle yelkeni. Şu renk renk toplara bak, anne, ne güzel renk renk Dönüyor içimde bir bayram yeri dönüyor, Yuvarlanıyor gönlüm şu uçan toplara denk, Bir yokuştan koşarak kalbim sana iniyor. Kan değil, zafer akar benim savaşlarımda, Hürriyet için ölür genç kurşun askerlerim, İnsanlığın cenneti saklı göz yaşlarımda, Yeni bir bahar çağı getirecek zaferim! Korkma, korkma kaçmam ben, tahta atımla dağa, Senden daha güzel bir dağ var mı rüyalarda? Niçin uğraşsın küçük kuş yurdundan kaçmağa, Yaşarken annesinin yeşerttiği kırlarda? Kırılır, bütün iyi oyuncaklar kırılır, Çocuk kalblerinden mi yaparlar hep onları, Niçin oyun biterken en sonra hatırlanır, Hâtıralarımızın en tatlı oyunları? Satılır mı zengin bir oyuncakçıda söyle, Anne, dün okuduğun masaldaki güzel kız? Yeter, altın bir kalbim olsun, Tanrıdan dile, Bütün zenginliğimi verir onu alırız... Ceyhun Atuf Kansu |
Dağ Köyü Dağ Köyü Ben bir gün bu dağ köyünde, Görülecek en güzel şeyleri gördüm. Vâdiden geçen demiryolu, Pırıl pırıl parlıyordu, Irmak kıyısında bir istasyon, Marşandizi ağırlıyordu. Ben bir gün bu dağ köyünde Duyulacak en güzel sesi duydum, Rüzgâr, yüzyıllık ağaçların kalbinden, Meşelerin, köknarların, pınarların Gizli sazlarından haber verdi, Yitmiş ormanların acısını dinledim, derinden. Ben bir gün bu dağ köyünde Bakılacak en güzel şeye baktım. Dağ havasında, geniş yapraklı ümitlerin üzerine Yattım, gökyüzünün altına Hiçbir çağda bu kadar mavi olmamıştı. Baktım da vuruldum maviliğine. Ben bir gün bu dağ köyünde Sevilecek en güzel şeyi sevdim. Ağaçtan, kerpiçten, toprağınan taştan Barınakları içinde doğan, yaşayan, ölen, Vatan dediğimiz toprağı emeğine mülk eden, Halk denen milyonları sevdim yenibaştan. Ben bir gün bu dağ köyünde Düşünülecek en güzel şeyi düşündüm, Köy okulları dedim, dünyamızı dünya eden, Bilgiler uğruna vurulmuş turnalar misali Çırpınır, çaresizlikten ve sevgiden, Düşmüş köy çocuklarının önüne bir öğretmen. Ben bir gün bu dağ köyünde Bulunacak en güzel şeyi buldum. Kayalardan sızan sularda ne vardı, sular ne diyordu? Dağların hikayesi kahramanların hikayesine benzer, Gizlemiyordu dağ cevherini, yağmurdan kardan aldığını Sebil gidiyor, kuşlara, kurtlara, insanlara veriyordu. Ben bir gün bu dağ köyünde Söylenecek en güzel şeyi söyledim. Üstüne ay ışığı düşmüş bir tepede, Bilge ve cesur kalbiyle hürriyet Bütün insanlığın ateşini yakıyordu, Yalazası dört yönde yansımış gökkubbede. Ben bir gün bu dağ köyünde Varılacak en yalın gerçeğe vardım. Elli hanesiyle gömülü kalmış, unutulmuş Yatmış tabiatın kurduğu en güzel yatağa Acı rüyaların gecesine örtünüp köy, Dağ güneşinden habersiz uyumuş.... Kaynak: Türkiye Şiirleri Ceyhun Atuf Kansu |
Deniz Sevgisi Deniz Sevgisi Vatan denizleri! Mavi, zengin kırlar, Rüyamda büyük kadırgalar yüzen, Akdeniz! Bayraklar, ünlü bahadırlar, Bir çiçekli destan havasında gezen. Bağ bozumu kokan, tatlı İzmir, İlyada, Odisse! Güller açan bir çağ, Şiirden, destandan örülmüş bir devir, Hür bir sonsuzluktan yaşamaya veda. Kadifekale'den hürriyete gülüş, Hayatı bir salkım gibi öpebilmek, Sepetine sanki dal dal ışık düşmüş, En mutlu bir anda yeniden dilemek. Dalgalı bir sevinç veriyorsun bana, Ey mavi hatıra! Bütün duygularım, Denizlerle dolu; beni de alsana! Gönlüne dökülsün hür, deli suların. Bir masal gölü mü, su mavi nakışlı, Marmara! Gül, kiraz, ıhlamur bahçesi, O büyülü, o saf, o temiz bakışlı, O hür vatanların coşkun hayat seli. Yağmurlu bahçeler, hüzün dolu şimal, Yeşil bir mevsimde gülümseyen Samsun, Küçük fındıklarla eylen altın dal, Mavnalar, köpüklü yollar, yeşil yosun... Denizlerde, engin, mavi denizlere, Bir deniz sevgisi: Rüzgarlar, türküler, Gemiler ardından açılan izlere, Taze, hür aşkların çiçekleri düşer... Kaynak: Tüm Şiirleri-1, S. 129-130 Ceyhun Atuf Kansu |
Dünyanın Bütün Çiçekleri Dünyanın Bütün Çiçekleri "Bana çiçek getirin, dünyanın bütün çiçeklerini buraya getirin!" Köy öğretmeni Şefik Sınığ'ın son sözleri. Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum Bütün çiçeklerini getirin buraya, Öğrencilerimi getirin, getirin buraya, Kaya diplerinde açmış çiğdemlere benzer Bütün köy çocuklarını getirin buraya, Son bir ders vereceğim onlara, Son şarkımı söyleyeceğim, Getirin, getirin...ve sonra öleceğim. Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum, Kır ve dağ çiçeklerini istiyorum, Kaderleri bana benzeyen, Yalnızlıkta açarlar, kimse bilmez onları Geniş ovalarda kaybolur kokuları... Yurdumun sevgili ve adsız çiçekleri Hepinizi, hepinizi istiyorum, gelin görün beni, Toprağı nasıl örterseniz öylece örtün beni. Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum, Afyon ovasında açan haşhaş çiçeklerini Bacımın suladığı fesleğenleri, Köy çiçeklerinin hepsini, hepsini, Avluların pembe entarili hatmisini, Çoban yastığını, peygamber çiçeğini de unutmayın, Aman Isparta güllerini de unutmayın Hepsini, hepsini bir anda koklamak istiyorum. Getirin, dünyanın bütün çiçeklerini istiyorum. Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum, Ben köy öğretmeniyim, bir bahçıvanım, Ben bir bahçe suluyordum, gönlümden, Kimse bilmez, kimse anlamaz dilimden, Ne güller fışkırır çilelerimden, Kandır, hayattır, emektir benim güllerim, Korkmadım, korkmuyorum ölümden, Siz çiçek getirin yalnız, çiçek getirin. Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum, Baharda Polatlı kırlarında açan, Güz geldi mi Kopdağına göçen, Yörükler yaylasında Toroslarda eğleşen, Muş ovasından, Ağrı eteğinden, Gücenmesin bütün yurt bahçelerinden Çiçek getirin, çiçek getirin, örtün beni, Eğin türkülerinin içine gömün beni. Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum, En güzellerini saymadım çiçeklerin, Çocukları, öğrencileri istiyorum. Yalnız ve çileli hayatımın çiçeklerini, Köy okullarında açan, gizli ve sessiz, O bakımsız, ama kokusu eşsiz çiçek. Kimse bilmeyecek, seni beni kimse bilmeyecek, Seni beni yalnızlık örtecek, yalnızlık örtecek. Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum, Ben mezarsız yaşamayı diliyorum, Ölmemek istiyorum, yaşamak istiyorum, Yetiştirdiğim bahçe yarıda kalmasın, Tarumar olmasın istiyorum, perişan olmasın, Beni bilse bilse çiçekler bilir, dostlarım, Niçin yaşadığımi ben onlara söyledim, Çiçeklerde açar benim gizli arzularım. Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum, Okulun duvarı çöktü altında kaldım, Ama ben dünya üstündeyim, toprakta, Yaz kış bir şey söyleyen toprakta, Çile çektim, yalnız kaldım, ama yaşadım, Yurdumun çiçeklenmesi için daima yaşadım, Bilir bunu bahçeler, kayalar, köyler bilir. Şimdi sustum, örtün beni, yatırın buraya, Dünyanın bütün çiçeklerini getirin buraya... Ceyhun Atuf Kansu |
Gül Türküsü Gül Türküsü Gül diyorsam, durmadan Bilinçaltı bahçemde bir Ezik gül kaldığından belki Çocukluğumun Mayıs dalından Kimbilir? Gül diyorsam bir zaman Nedim'in övdüğü bir O çok uzaklarda saraylı Lale bahçelerinde soyut Osmanlı gül değildir. Gül diyorsam, ne zaman Büyükannem bir Avuç can eriğiyle birlikte Üç yaprak çiy tanesi de Getirir. Gül diyorsam, hani Haziran Hani şimdi açan bir Gerçek güldür gündelik Yapraklarını gül bitleri Yiyip bitirir... Ceyhun Atuf Kansu |
Kızamuk Ağıdı Kızamuk Ağıdı Ben, gamlı, donuk kış güneşi, Çıplak dallarda, sessiz dinleniyordum. Köyleri, yolları, dağı taşı Isıtıyor, avutuyordum. Bir köy gördüm tâ uzaktan, Dağlar ardında kalmış, bilmezsiniz, Kar örtmüş, göremezsiniz karanlıktan, Yalnızlıkta üşür üşür de çaresiz, Ben gördüm bu köyü, damlarının altında, Çocukları kızamuk döküyor, Gözleri, göğüsleri, yüzleri, ah bırakılmış tarla, Gelincikler arasından öyle masum bakıyor. Habersiz hepsi, kızamuktan ve ölümden, Kirli yüzlerinde açan ölümden habersiz, Ve, düşmüş bir gül oluyorlar birden, Bebekler ölüyor, ölümden habersiz. Ali'lerin kızı Emine'yi gördüm, Öldü... Yusufların Kadir öldü, emmisinin Durdu öldü, İkindiye doğru, evlerine vardım, Gördüm, Döne öldü, Ali öldü, Dudu öldü. Bir bir saydım, yirmi üç çocuk, Ah, güllü Gülizar öldü, Gördü kış güneşi, gamlı ve donuk, Daldı oğlanlar, çiçekti kızlar, öldü. Gamlı türkümle tepeden aşağı bıraktım, Bıraktım kendimi düşesiye, ölesiye, Bu acıdan sonra nasıl doğacaktım, Nasıl dönecektim aynı köye? İniyor ve karaltında örtüyordum, Bu çocukları, bu habersiz çocukları, Görmediniz, anlatamam, ürperiyorum. Bir şey demek için açılmıştı dudakları. Ah, ben bir gün tepelerden, tepelerden Varıp önünüze, önünüze dikilip duracağım, Aydınlardan, hekimlerden, öğretmenlerden, Bir gün soracağım, bu çocukları soracağım. O çaresiz, o yalnız, o karanlık günde, Siz neredeydiniz diyeceğim, neredeydiniz? Ben perişan, utanmış...bu köyün üstünde, Kahrolurken, siz beyciğim neredeydiniz? Ben, bir günde yirmi üç küçük ölünün, Gömüldüğünü gördüm bu köyde kızamuktan, Ya siz ne gördünüz, söyleyin, söyleyin, Bir şey söyleyin, bir şey söyleyin uzaktan. Ah, ben gamlı kış güneşi, aydınlığın Bütün suçlarını kalbimde taşırım, Görerek ah, görerek, bilerek bir yığın Karanlık gündüzün üstünde yaşarım. Her mevsim dolanıp geldiğinde bu köye Gücük ayda, kar örtülü bu ovada, Utancımdan, hıncımdan yaş dökerek böyle, Gamlı ve perişan asılı duracağım havada. İkindiye doğru bırakıp kendimi Bu küçük mezarların üstüne. Bilmeyeceksiniz, perişan, çaresiz halimi, Gül diyeceğim, gül dereceğim gül üstüne. Yol kıyısında yirmi üç çocuğun mezarı, Ah diyeceğim, ah dökeceğim yol üstüne... Ceyhun Atuf Kansu |
Lirik Şarkı Lirik Şarkı Öt, güzel serçe, öt yeşil çalıda, Sabahın sesini duyayım senden, Şarkınla beraber gir penceremden, Oyununu oyna renkli halıda. Meşe dallarından uçup bana gel, Gel, güzel serçem gel, böğürtlenlerden, Saksılarım, baygın fesleğenlerden, Ve güllerim bütün güllerden güzel. Bir delice sevinç, çocuk sevinci Ötüyor dallarda, gel güzel sevinç! Ruhum bir şadırvan, eğil eğil iç, Çınar yaprağıyla dokunmuş içi. Sabahı taşıyan o en güzel kuş, Şarkısıyla göçmüş uzak kırlara, Veda et bu bahar o şarkılara, Senin pencereni serçen unutmuş... Ceyhun Atuf Kansu |
Lumumba Lumumba Aldandın sen Lumumba Aldandım ben. Aldattılar aklı ve özgürlüğü. Bilmem gerekliydi ya, bunu Ben kurtuluş savaşı çocuğu Tanımalıydım bu eski yüzü İzmirden Ankaraya yangınlar alazında Çocukların çığlığından, anaların acısından. Aldattılar seni Lumumba Aldatıyorlar beni. Aldanıyoruz düpedüz Tutsak halkların sunduğu tepsi Belçikalı sofralara (amanın adı özgür ekonomi) Bakır uranyum ve altın madeni Kauçuk tarlalarında sömürge şapkaları En ucuz zenginlik el emeği. Aldandın sen Lumumba Aldandım ben. Aldatıyorlar gazetelerle, televizyonlarla. Batı - O, Eflatunda kaldı - Batı? neymiş Batı? Anamalın sömürgeci saltanatı, Veren bir elle, alan bin elle Bağımsızlıklar satılan çarşılar Çombelerle Ve kanlı yumruğu bekçilik edenlerin Tefeci konaklarına Batılı Brükselin. Aldattılar seni Lumumba Aldatıyorlar beni. Güçlüdür o yargıçlar yargılıyız aldanmaya Bankalardan uçaklarla roketlerle geliyorlar Uyandığını duydular mı halkın gerinerek İniveriyorlar ossaat tepesine Tutulmuş paralı askerlerle. Kongo bir halk ormanı değil artık Kanlı sürgün avı doyumsuz çıkarların. Vurdular seni Lumumba Vururlar bizi. Vuruyorlar o karanlık ırmaklarda Ormanları delip geçen namuslu hançer ışıltıyı Kara sıcak senin kanın akar Afrika gecesinden Yağlı pırıl pırıl yüzleriyle iş adamları Çil paralar atıyorlar dünya radyolarından Düpedüz dilini tutmuş insanlığa. Güçlüdürler, güçlü onlar: Kongo zengin, Ezilmişlikle yoksulluk her yerde dilsizdir, Dilsizdir fakir beyazlar ve zenci milyonlar Aldanıyoruz durmadan, elimizde ne var? Asyada, Afrikada, Güney Amerikada, Perulu kızlar, Viyetnamlı oğullar Ve sen Lumumba Bedeni delik deşik zenci baba! Ceyhun Atuf Kansu |
Marmara Türküsü Marmara Türküsü Marmara benim gölümdür, Dalgalı deli gönlümdür, Büyülü, mavi gülümdür, Açmış vatanın dalında. Kıyısında at sulamış, İstanbul'da gönlü kalmış. Kaleler kurup da almış, Dedem tarihin yolunda. Karlı Uludağ sislenmiş, Kıyılar renk renk süslenmiş, Süleymaniye yaslanmış Yatar zamanın gönlünde. Kiraz bahçesi, zeytinlik, Uçsuz bucaksız zenginlik, Karşıda kıyılar silik. Uyur güneşin altında... Kaynak: Türkiye Şiirleri Ceyhun Atuf Kansu |
Tutuklamayın Ozanları Tutuklamayın Ozanları Bir ozanı tutuklamak Tutuklamaktır ana dilini Gökyüzünü yoksunlamak Türkçeden Kırmaktır en taze dalı su yürürken Bir ozanı tutuklamak Tutuklamaktır ana sözcüğünü Dili büyüten güneşli kapı önlerinde Konuşurken gelen geçenle Bir ozanı tutuklamak Tutuklamaktır yaşamın pınarını Bir ulusun yağmurlarını biriktiren Ve akıtan zamanın dağ eteğinden Bir ozanı tutuklamak Nisan başlangıcında bir daldan Üreyen bir gül haberini Dondurmaktır ve sürdürmektir zemheriyi Ozanı tutuklayan toplum, tutuklar kendisini Bir büyük hapishanedir artık orası Devlet adamı da tutukludur orda bir bakıma Muş ovasında ot biçen bir köylüyü de... Ceyhun Atuf Kansu |
Uzun Hava Uzun Hava Dumanlı dağın çobanı garip yıldız Yağmurlar yağmasına yağıyor Rüzgârlar esmesine esiyor Ben ölmüşüm sen ölmüşsün kime ne Kimsecikler derdimizi bilmiyor Kemah pazarında sıra sıra testiler Jandarmalar anacığım evimizi bastılar Al kanlarım bulaştı kelepçenin demirine Üstelik on sekiz ay ceza kestiler Ya ben neyleyim neyleyim Dumanlı dağın çobanı garip yıldız Şimdi ben burda yalnızım sen orda yalnız Kuş değilim lodos poyraz uçamam Demirlerin gölgesi yüreğimi karartır Ecel şerbetini yirmisinde içemem Ben ölmeylen kahpe dünya yıkılır Feranenin kapısında demir parmaklık Hey gidi bulutlar! hey kemah yolları! Ayağımda zincir kolumda zincir Bu meret mapusluk bu ince hastalık Bilir miyim nedendir nedendir nedendir Dumanlı dağın çobanı garip yıldız Ciğerim parçalanır dağlarda akşam oldu mu Garibim zincirlerim boynuma ağır gelir Anacığım ağlamaya durdu mu Kör talih bu kimi gider kimi kalır Ben ölmeylen kahpe dünya yıkılır... Ceyhun Atuf Kansu |
Yanık Hava Yanık Hava Maviler içinde gördüm bir gün menevşemi Yayla tutmuş başlamış aşkımın gül mevsimi. Zühre olup yol düşmüş çeker beni şavkından, O ışıldar sevdasından, ben yanarım aşkından, Ben senin yüzünden güzelim konup göçücü oldum, Böyle dağdan dağa yoldan yola geçici oldum. Bir gün yine beyazlar içinde gördüm, Kastı nedir bilmem, bir kere gönül verdim, Turna derler böylesine halk türküsünde, Çifte hasrettir uyuya kalmış göğsünde, Aşkın dilini öğrenmeye Karacaoğlana varsam, Diller döksem, güller döksem rüyasına uyandırsam. Bir gün yine gördüm ki pembeler giyinmiş, Güllerin aynasına bakıp ta övünmüş, Sarı saçları düşmüş tel tel olmuş. Şu garip gönlümü kul eden o ince bel olmuş, Sorsam razı olur, hoşnut olur darılmaz, Neyleyim ki inceciktir, dal kırılır, sarılmaz. Bir gün de baktım giyinmiş macar olmuş, Göğsünde Budin'in gülleri açar olmuş, Karmendir güzel çingenelerin hası, Kanlı olur Troubadour'ların rüyası, Ah, şol meydanda ölesim gelir, Bir gün bakarsınız İspanya'dan sesim gelir. Ah, efendim ben ne diyarlar gezdim, Türküler içinde bir de bu türküyü yazdım, Aşktır rüzgârların en hovardası, Bozulur insanın düzeni yıkılır obası, Yeniden düzen tutmaya kervan kalkar yol alır, Beri yanda yanık türkü kalır! Ceyhun Atuf Kansu |
Yeşilırmak Yeşilırmak Hikayesi Kösedağ'dan başlar, Yeşilırmağın macerası. Ana sudan doğar, gelişir, büyür. Çarşamba'ya doğru akar. Hele ilkbahar selleri aman, Dağ dağ açılır mı ovalara? Sormaz toprakta ne var, ne ektiniz. Kabarmış tarlaları ezdiği zaman. Bu eski maceradır, bin yıl eski, Hep ekmişler, o almış götürmüş. Köyleri de basmış, kentleri de, Ama bilmez ki, bilmez ki!... Kaynak: Türkiye Şiirleri Ceyhun Atuf Kansu |
Bütün Zaman Ayarları WEZ +3 olarak düzenlenmiştir. Şu Anki Saat: 15:08 . |
Powered by vBulletin Version 3.8.7
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
Search Engine Friendly URLs by vBSEO 3.6.0 RC 2