tualimforum.com

tualimforum.com (http://www.tualimforum.com/)
-   Türk Şairlerin Şiirleri (http://www.tualimforum.com/turk-sairlerin-siirleri/)
-   -   Ergun Evren Şiirleri (http://www.tualimforum.com/turk-sairlerin-siirleri/12311-ergun-evren-siirleri.html)

Josephine 17.08.08 22:02

Ergun Evren Şiirleri
 
Bir Şarkı

Bir şarkı düşerse
Pencerelerinden o kentin
Sakın ezme
Belki benim şarkımdı o bir zamanlar
Belki senin
Kim bilir...
Belki de bizim şarkımızdı...
Bir şarkı
Bir şarkı düşerse pencerelerinden o kentin
Sakın ezme...

Ergun Evren

Josephine 17.08.08 22:04

Hadi Bir Karanfil Koyalım
 
Hadi Bir Karanfil Koyalım

Hadi bir karanfil koyalım vurulduğumuz yere
Ya da bir mum yakalım
Oysa, bir ağaç bile değilsiniz soluk alan
Yitikler ortasında
Bin bin filan çoğalınmaz artık
O masal o, sizin dediğiniz
Binde biri gelselerdi geriye
Yeniden doğsalardı dediğiniz gibi
Kurtulmuştunuz...

Kim yitirdi siz buldunuz
Bırakın onları şimdi
Gelin önce, bir karanfil koyalım vurulduğumuz yere
Sonra bırakalım
Binler... milyonlar... milyarlar koysun...
Ve halka alabildiğine genişlesin... genişlesin...
Yürekler bırakalım karanfillerle
İnançlar bırakalım... azimler... yeminler...
Hadi gelin,
Hadi bir karanfil koyalım vurulduğumuz yere

Sonra sokulalım birbirimize daha bir
Sıklaşsın saflarımız
Çözülen, ödün veren yıllardır...
Ezgiler söyleyelim bir yandan
'Ankara'nın taşına bak...'
Aydınlık sabahların türküsü olsun
Aydınlık yarınların...
Önce biz söyleyelim
Sonra yavaş yavaş herkes söylesin
Sonra, yer gök inlesin.. sonra, yer gök dinlesin...
Sonra, tüm ulusça söyleyelim, verip el ele
Ama önce, gelin
Gelin, bir karanfil koyalım vurulduğumuz yere...

Ergun Evren

Josephine 17.08.08 22:06

Kaç Kez Vurulur Kapı
 
Kaç Kez Vurulur Kapı

Bağışlanmaz davranışlar da vardır
Namluların ucunda sevebilir misin
Ya da her iki zamanlarda...
Bir bozgun muydu sence sevişmek
Kendini ateşe atmak gibi
Diyelim, unutmadın mutluluğun tadını
Her şeyi, ama her şeyi göze almak
Ve kaç kez vurulur kapı...

Önce, kendimizi yenmek zorundayız, katılır mısın?
İç güdüler, beyni yadsır bilir misin
Özenmek mi?...
Düş evreni yeniden doğuyor, rahatlıyorum...

Dostluk tutkumuzu boğsak mı ne
Yalanlar, erdemsizlikler mi en çoğalan yaşamda
En doğurgan...
Unutma, sadece, bedelini ödediği şeye sahip olur kişi

Bir namuslu ilkedir bu erdemden yana
Ve haklı olmanın çilesini çekerim ben hep
Karanlıkta kişi başkalaşıyor mu, ne dersin
De ki uzaklarda
Kentlerimizin üstünde bir gecedir şimdi kurduğum
Belki sensindir...

Ola ki özlerim
Kafam karışır
Şöminenin bir köşesinde sen, bir köşesinde ben
Susmuşuz...
Kaç kez susulur birlikte
Kaç kez vurulur kapı?...

Ergun Evren

Josephine 17.08.08 22:10

Ölü
 
Ölü

Hah
Hah hah hah hah
Ha ha ha ha ha ha ha ha ha
Dur... kaçma...
Benim de gözlerim vardı bu boşluklarda
Parça parça kurtların yediğine bakma
Ne ateşli dudaklar değmişti dudaklarıma
Komik mi? hah ha ha...
Korkunç değil mi? korkunç...
Hah
Hah hah hah hah
Bu mezar, işte bu benim yatağım
Bunlar da kurtlar...
Etlerimi yemek için sabırsızlanıyorlar
Bu toprakları siz attınız üzerime
Dün sizlerleydim daha caddelerde
Bugün ölülerle...

Yooo, yooo, yooo, yooo,
Ben ölü değilim
Yoo, yoo, yoo, yo, yo, yo, yo,
Hayır, hayır, hayır, hayır
İstemiyorum bu sandığı
Ne olur bu kadar ağır betonlarla kapatmayın üzerimi
Dayanamam
Yoo, yoo, yoo, ne olur kıymayın bana

26 şubat 1961

Dağ gibi ateşler yakıyorlar geceleri
Gölgeler oynaşıyorlar
Mezar taşları mı ne?
Yoksa onlar mı?
Ben elli altıncı parselden kaçtım buraya
Ordan, sizin gömdüğünüz yerden
Hah, ha, ha, ha, hah, hah, ha, ha, ha, ha
Kurtlar aç kaldı, şimdi çukurda
Zavallı kurtlar.

Yine birini yakıyor olmalılar, bakın... bakın...
Çığlıklar... çığlıklar... çığlıklar...
Bizimkilerin çığlıkları, ölülerin...
Hah ha hah hah ha ha ha ha hah ha ha ha ha
Dedim size biri yanıyor yine
Bir eğlence var
Birazdan bu çığlıklar benim için atılacak

Sahi ben, ben nereden geldim buraya?
Bütün duaları unuttum...
Peki siz siz kimsiniz? ya bu aydınlık?
Bu toz toprak, bu çiçek kuruları üzerimde...
Şu yara, şu başımdaki...
Sahi, sandukamı çakarken kafatasıma saplanmıştı çivileri.
Acemi mezarcılar...
Ama benim başım acımaz ki, ben ölmem ki...
Hah hah ha ha ha ha

Bu gün tam kırkıncı günüm,
Didik didik etti kurtlar ellerimi
Dokunsanız ellerinizde kalacak
Gözlerim, burnum, dudaklarım...
Dişlerim koptu yerlerinden.
Ben toprağım, ben kemiğim, ben kurdum,
Ha ha ha ha ha ha ha ha ha ha
Ben ölüyüm.

Yılanlar dövüşüyor mezarımda kurtlarla kımıl kımıl
Etim çok semiz olmalı...
Yoksa dudaklarımı mı paylaşamıyorlar?
Ne dersiniz? bir zamanlar kadınlar da paylaşamazdı da

Bir kış günü yatırdılar beni buraya
Hepiniz kalın giyinmiştiniz.
Ama ben çırılçıplaktım
Ne komik değil mi?
Çırılçıplak...
Ha ha ha ha ha ha ha
Kefen dahi giydiremediler üstüme
Param yoktu ki...

Tüm adabını öğrendim yer altının
Tüm törelerini,
Alıştım da.
Etlerim parçalanıp düştükçe toprağa
Daha da alışıyordum.

Ama geceleri korkuyorum yalnızlıktan
Yalnızlıktan korkuyorum... oooooooh hah hah ha ha ha ha ha ha
Onun için beyaz beyaz geziniyorum rüyalarınızda ara sıra
Korkuyorum... korkuyorum... korkuyorum...
Ne olur beni de alın, beni de alın, beni de alın
Geceleri aranıza.

Ergun Evren

Josephine 17.08.08 22:11

Seni Ganj Boylarında Yıkanırken Görmüşler
 
Seni Ganj Boylarında Yıkanırken Görmüşler

Seni ganj boylarında yıkanırken görmüşler
Gözlerini yollar, saçlarını rüzgar dağıtmış
Geceyle sevişiyormuşsun
Öğünsüz Allahsız (sabahsız) geceler öğünsüz
Beni duyuyor musun?

Ergun Evren

Josephine 17.08.08 22:13

Si-hi-ya
 
Si-hi-ya

Hiçbiriniz bilmeyecek Sihiya'yı
Öğrenemeyecekler de
Kiminiz bir şehir ismi
Ya da memleket sanacak kiminiz
Ve atlasları açıp okyanuslarca arayacak
Hint'i, Çin'i, Maçin'i,
Tarihleri paralayacaksınız
Bulamayacaksınız.

Sonra kız ismi sanacak insanlar
Sevdiklerinin, bildiklerinin adlarını araştıracaklar
Belki de komşu kızları birbirlerine
Şüpheyle bakacaklar
Dost düşman insanlar ömürlerince
Sihiya'yı arayacaklar

Ben de Sihiya'yı arıyorum oysa
Biliyorum O bilinmezliğince güzel
Manalı, bulunmazlığından yana
Belki her yerden, herkesten uzak
Belki, tanırız sesini duysak

Si-hi-ya: Kirlenmemiş isim
Si-hi-ya: Duyulmamış ülke
Si-hi-ya: Bilinmeyen, ulaşılmayan
Bir yer. Bir isim...
Si-hi-ya: Baharla gelen her mevsim

Onu İspanya gecelerinin sarhoşluğunda
Hint şarkılarının korkunçluğunda
Belki Çin Seddi’nin gerisinde duyuyorum
Öylesine derin bilinmezliği
Ki uzak olduğu kadar yakında; biliyorum.

Si-hi-ya: Büyük tarihler kadar eski
Yaşanmamış aşklar kadar sonsuz
Si-hi-ya: Ak saçlı bebek
Si-hi-ya: Sangtundan görünen melek

Dudak değmemiş bir şarkı düşün
Bir çiçek. Hiç açmamış omur boyunca
Ya da yüzyıllar önce yaşamış
Bir kavmin başkentini görürsün
Ve yüzyıllar sonra belki
Bu şiirde Sihiya'yı bulursun.

Si-hi-ya: Sonsuzluk tanrıçası
Si-hi-ya: Bilinmezlik türküsünde
Yüzyıllar önce Çin'deydi belki
Si-hi-ya: Venüs'ten güzel Venüs güzelliğinde...

Ergun Evren

Josephine 17.08.08 22:14

Sözüm Ona
 
Sözüm Ona

Hani yosun rengi gözlerin olacaktı senin
Hani rüyalarıma gelecektin
Yağmurlu bir nisan akşamında hani
Dönmek üzere gidecektin
Yüzümü avcunun içine alıp sıcacık
Bir elveda diyecektin bana gülerek
İsteyerek başladık bu işe diyecektin
Yavrucum, severek...
Hani yosun rengi gözlerin olacaktı senin
Hani rüyalarıma girecektin
Ve bir akşam ansızın, hani dönecektin...

Kaynak: Varlık 1958

Ergun Evren

Josephine 17.08.08 22:15

Şairler de Değişir
 
Şairler de Değişir

Diyen Nurer Uğurlu dostuma

Şairler de değişir demişsin dostum
Çok da güzel demişsin hani
Ama bir de değiştirebilsek ya...
Hani, başlangıcından bugüne yazıyoruz
Yakılıyoruz... boğuluyoruz... içeri atılıyoruz...
Dövülüyoruz...
Kitaplarımız toplanıyor aşağılanıyoruz
Hep bize soruyorlar dikkat ettin mi
Hep sorgulanıyoruz hep sorgulanıyoruz... hep biz
Sorgulanıyoruz
Ya bizim soracaklarımız...

'Rüzgardan rüzgara' hep biz mi değişmeliyiz?
Hep bizim mi yanıtsız kalmalı sorunlarımız
Hep biz mi anlayacağız... dinleyeceğiz... susacağız?...
Bak gruplarla yakmaya, boğmaya başladılar şimdi de

Sen yazmanı sürdür dostum
Hepimiz sürdürelim aslında anlatmalarımızı
Bir gün topumuzu yakacaklar
Yüzyıllarca yazdık amma
Görüyorsun daha anlamayanlar var...
Ya da anlatamadıklarımız...
O kafalar da değişir mi dersin?...

Ergun Evren

Josephine 17.08.08 22:17

Tutsak
 
Tutsak

Yemyeşil ışıklar dünyasına çağırdım oysa...
Bir sarıydınız siz, bir korkaktınız...
Arzulardı parçalara bölünen ekmeğinizde, gözlerinizde
Bir çığandı alıp giden sizi belli değildiniz...
Köstekleyen o düşüncelerdi akşamlarınızı...
Tutkularınızdı, öykülerinizdi, mutsuzluklarınızdı
Ve çöküşüydü zift yalnızlığının bir bir asfaltlardan...

Yemyeşil ışıklar dünyasına çağırdım oysa...
Artık yoksunuz, yok anılarınız, yok bölüşülmesi saniyelerin
Korkaksınız, korkaksınız bir yerde gözlerime bakmaklardan
Gökyüzünde gürültülerdir, bir türlü dinmez gözleriniz
Bir çiçekte bulmuşsunuzdur önce, bir mevsimde ya da bir ekim akşamı
Kahır boyu yaşarsınız, anılar boyu yaşarsınız, olmaz olmaz olmaz...
Yarınlar için yaşarsınız sonra, kendinizden bir başkası için yaşarsınız...
İnanmaz

Yemyeşil ışıklar dünyasına çağırmıştım oysa...
Demek siz gerçekten o düşünmek istemediklerim
Demek onlarla varmışsınız tüm inançlarınızla
Ve onlar sızmış bir yakın olması bu kadar sevgiden yana
Arzunuz tüm korktuğum öykülerinizmiş, bir yerde sizin bile...
Demek siz, hani korkusuz bakmak gözlerine bir çocuğun
Demek siz, hani korkusuz bakmak gözlerine bir
Demek siz... demek siz... demek... Hayır, söyleyemeyeceğim
Benim vurmam gerek sizi, ya da vurulmaktan yazıksınız...

Ergun Evren

Josephine 17.08.08 22:18

Türkçem Üstüne
 
Türkçem Üstüne

Seni önce türkçe söyleyeceğim bir güzel
ki anlasın çocuğum
Seni önce türkçe yaşayacağım bir güzel
ki duyulasın
Seni önce türkçe seveceğim bir güzel
ki sevsin çocuğum
Seni önce türkçe duyacağım bir güzel
ki bellenesin
Seni önce türkçe tanımlayacağım bir güzel
ki inansın çocuğum
Seni önce türkçe kucaklayacağım bir güzel
ki inanasın...

Ergun Evren


Bütün Zaman Ayarları WEZ +3 olarak düzenlenmiştir. Şu Anki Saat: 06:50 .

Powered by vBulletin Version 3.8.7
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
Search Engine Friendly URLs by vBSEO 3.6.0 RC 2