tualimforum.com

tualimforum.com (http://www.tualimforum.com/)
-   Türk Şairlerin Şiirleri (http://www.tualimforum.com/turk-sairlerin-siirleri/)
-   -   Faruk Nafiz Çamlıbel Şiirleri (http://www.tualimforum.com/turk-sairlerin-siirleri/12362-faruk-nafiz-camlibel-siirleri.html)

Josephine 18.08.08 04:34

Faruk Nafiz Çamlıbel Şiirleri
 
Yolcu İle Arabacı

— Gurbet ademden kara, hasret ölümden acı.
Ne zaman tükenecek bu yollar, arabacı?
— Henüz bana "Yolunun sonu budur!" denmedi,
Ben ömrümü harcadım, bu yollar tükenmedi.

— Atları hızlı sür ki köye pek geç varmasın,
Nişanlımın gözleri yollarda kararmasın.
— Düştüğüm yollar gibi sonsuzdur benim tasam,
Bekliyenim olsa da razıyım kavuşmasam...

— Bir kere görse gözüm köyün aydınlığını
Kül bağlar içerimde bu kızıl kor yığını.
— Senin de yolun biter, diner gözünde yaşlar,
Benim uğursuz yolum bittiği yerden başlar!

Faruk Nafiz Çamlıbel

Josephine 18.08.08 04:35

Ali
 
Ali

Namluya dayanır yola dalarsın
Duruşun bakışın yaman be Ali
Boşuna tetiği ne kurcalarsın
Var daha ateşe zaman be Ali

Yıllanmış bir çınar pusuluk yerin
Neredeyse gelecek beklediklerin
Var iki atımlık canı kederin
Desene işleri duman be Ali
O'nu sen büyüt de söğüt boyunca
Kendini ellere versin o gonca
Sözüne kanmadın bunu duyunca
Gönlündü gözünü yuman be Ali

Geldiler beklenen çiftler ormana
Duruyor iki genç ne hoş yanyana
Bir kurşun kadına bir de çobana
Çınlasın yıllarca orman be Ali
Görünce uzanmış yar kucağına
Boynunu dolamış zülfü bağına
Kurşunu kahpeye atacağına
Kendine çevirdin aman be Ali...

Faruk Nafiz Çamlıbel

Josephine 18.08.08 04:36

Bizim Memleket
 
Bizim Memleket

İçinden tanırım ben o elleri,
Onlar ki zahirde viran olurlar;
Ardıçlı dağları, çamlı belleri
Aşanlar şi'rine hayran olurlar.

Dökülür köpüklü sular yarından,
Baharlar yaratır kışın karından;
İçenler sihirli pınarlarından
Şöyle bir silkinir, ceylan olurlar!..

Orada yaşayan erlerin içi
Bir yaşta yoğurur derdi, sevinci;
Onlar ki sabansız, tarlasız çiftçi,
Davarsız, kavalsız çoban olurlar.

Başıboş, kırlara salar tayını,
Elinden düşürmez okla yayını;
Ellere bırakır zafer payını,
Memleket yolunda kurban olurlar...

Kaynak: Bir Ömür Böyle Geçti, s. 45

Faruk Nafiz Çamlıbel

Josephine 18.08.08 04:37

Çoban Çeşmesi
 
Çoban Çeşmesi

Derinden derine ırmaklar ağlar,
Uzaktan uzağa çoban çeşmesi,
Ey suyun sesinden anlıyan bağlar,
Ne söyler şu dağa çoban çeşmesi.

"Göynünü Şirin'in aşkı sarınca
Yol almış hayatın ufuklarınca,
O hızla dağları Ferhat yarınca
Başlamış akmağa çoban çeşmesi..."

O zaman başından aşkındı derdi,
Mermeri oyardı, taşı delerdi.
Kaç yanık yolcuya soğuk su verdi.
Değdi kaç dudağa çoban çeşmesi.

Vefasız Aslı'ya yol gösteren bu,
Kerem'in sazına cevap veren bu,
Kuruyan gözlere yaş gönderen bu...
Sızmadı toprağa çoban çeşmesi.

Leyla gelin oldu, Mecnun mezarda,
Bir susuz yolcu yok şimdi dağlarda,
Ateşten kızaran bir gül ararda,
Gezer bağdan bağa çoban çeşmesi,

Ne şair yaş döker ne aşık ağlar,
Tarihe karıştı eski sevdalar.
Beyhude seslenir, beyhude cağlar,
Bir sola, bir sağa çoban çeşmesi...

Faruk Nafiz Çamlıbel

Josephine 18.08.08 04:37

Dün Bir Kadın Ağladı
 
Dün Bir Kadın Ağladı

Güneşle ayın bile girmediği bir yerde
Dün ancak gözyaşıyle sönen bir ateş yandı.
Sesini yükselterek karşımda perde perde,
Dün bir kadın ağladı, bir gönül parçalandı...
Kolumun çemberine atarak varlığını
Yandı, yandırdı beni canlı bir kor yığını!
Dün bir kadın gözünün gördüm yaşardığını,
"Senin adın ne?" dedim."Sorma" diye kıvrandı.
Derdini birbir açtı karşısında ocağın,
Gözleri dopdoluydu, saçları darmadağın.
Her gece bir yabancı barındıran yatağın
Baş ucundan göklere bir ah olup uzandı.
Anlattı her kulağın duyduğu yalanları,
Kalbini üç beş karış kumaşla alanları,
Nasıl çevirdiğini yolda geç kalanları...
En hazini evine tek döndüğü zamandı!
İçim bir zindan gibi kilitlendi sevince,
Bu zindanda çiçekten beyaz, ipekten ince,
Aldatılmış, atılmış kadınlar birleşince
Göynümdeki canavar zincirinden boşandı...

Faruk Nafiz Çamlıbel

Josephine 18.08.08 04:38

Eriyen Adam
 
Eriyen Adam

Gözlerim gözlerinde dinlenirken eriyor,
Eriyor yaklaşırken dudağına dudağım.
Zerrelerim çözülmüş gibi sesler veriyor,
Ben sıcak bir denize inen buzdan bir dağım.

Yanında damla damla bittiğimi duyarım,
Yoklarım yerinde mi yüzüm,alnım,saçlarım?
Bir göğüs geçirerek derim ki:'Yine varım,
Fakat bir rüya gibi şimdi kaybolacağım'

Bir gün,için içimde neyim varsa alacak,
Varlığım bir su olup kabından boşalacak,
Benden nişan olarak kucağında kalacak
Boş bir yığın:Elbisem,gömleğim,boyunbağım.

Faruk Nafiz Çamlıbel

Josephine 18.08.08 04:40

Firari
 
Firari

Sana çirkin dediler, düşmanı oldum güzelin,
Sana kafir dediler, diş biledim Hak'ka bile.
Topladın saçtıgı altınları yüzlerce elin,
Kahpelendin de garez bagladım ahlaka bile...

Sana çirkin demedim ben, sana kafir demedim,
Bence dinin gibi küfrün de mukaddesti senin,
Yaşadın beş sene kalbimde misafir demedim.
Bu firar aklına nerden, ne zaman esti senin?

Zülfünün yay gibi çelik tellerine
Takılan gönlüm asırlarca peşinden gidecek.
Sen bir ahu gibi dagdan daga kaçsan da yine
Seni aşkım canavarlar gibi takip edecek...

Faruk Nafiz Çamlıbel

Josephine 18.08.08 04:40

Gençlik
 
Gençlik

Anlattı erenler: Bir bahar değil,
Aşıkın ömründe bin bahar varmış.
Hicranla ağaran bu saçlar değil,
Sevgisiz kalan kalb ihtiyarlarmış...

Sorardım sırrını hiç düşünmeden:
'Bu fani gönlümün sevinci neden?'
Beni günden güne meğer genç eden
Daima değişen maceralarmış!

Gönlümde kovalar eskiden beri
Sarışın kumralı, kumral esmeri.
Dolmadan boşalmaz birinin yeri.
Gönlümde, anladım,her dem baharmış.

Faruk Nafiz Çamlıbel

Josephine 18.08.08 04:41

Han Duvarları
 
Han Duvarları

Yağız atlar kişnedi, meşin kırbaç şakladı
Bir dakika araba yerinde durakladı.
Neden sonra sarsıldı altımda demir yaylar,
Gözlerimin önünden geçti kervansaraylar...
Gidiyorum, gurbeti gönlümle duya duya,
Ulukışla yolundan Orta Anadolu'ya
İlk sevgiye benzeyen ilk acı, ilk ayrılık!
Yüreğimin yaktığı ateşle hava ılık,
Gök sarı, toprak sarı, çıplak ağaçlar sarı...
Arkada zincirlenen yüksek Toros dağları,
Önde uzun bir kışın soldurduğu etekler,
Sonra dönen, dönerken inleyen tekerlekler...
Ellerim takılırken rüzgarların saçına
Asıldı arabamız bir dağın yamacına,
Her tarafta yükseklik, her tarafta ıssızlık,
Yalnız arabacının dudağında bir ıslık,
Bu ıslakla uzayan, dönen kıvrılan yollar.
Uykuya varmış gibi görünen yılan yollar
Başını kaldırarak boşluğu dinliyordu.
Gökler bulutlanıyor, rüzgar serinliyordu.
Serpilmeye başladı bir rüzgar ince ince,
Son yokuş noktasından düzlüğe çevrilince
Nihayetsiz bir ova ağarttı benzimizi
Yollar bir şerit gibi ufka bağladı bizi
Gurbet beni muttasıl çekiyordu kendine
Yol, hep yol, daima yol... bitmiyor düzlük yine.
Ne civarda bir köy var, ne bir evin hayali
Sonunda ademdir diyor insana yolun hali,
Arasıra geçiyor bir atlı, iki yayan
Bozuk düzen taşların üstünde tıkırdıyan
Tekerlekler yollara bir şeyler anlatıyor,
Uzun yollar bu sesten silkinerek yatıyor...
Kendimi kaptırarak tekerleğin sesine
Uzanmış kalmışım yaylının şiltesine,
Bir sarsıntı... uyandım uzun süren uykudan;
Geçiyordu araba yola benzer bir sudan
Karşıda hisar gibi Niğde yükseliyordu,
Sağ taraftan çıngırak sesleri geliyordu;
Ağır ağır önümden geçti deve kervanı,
Bir kenarda göründü beldenin viran hanı.
Alaca bir karanlık sarmadayken her yeri
Atlarımız çözüldü, girdik handan içeri
Bir deva bulmak için bağrındaki yaraya
Toplanmıştı garipler şimdi kervansaraya.
Bir noktada birleşmiş vatanın dört bucağı
Gurbet çeken gönüller kuşatmıştı ocağı,
Bir pırıltı gördü mü gözler hemen dalıyor,
Göğüsler çekilerek nefesler daralıyor,
Şişesi is bağlamış bir lambanın ışığı
Her yüzü çiziyordu bir hüzün kırışığı,
Gitgide birer ayet gibi derinleştiler
Yüzlerdeki çizgiler, gözlerdeki çizgiler...
Yatağımın yanında esmer bir duvar vardı,
Üstünde yazılarla hatlar karışmışlardı;
Fani bir iz bırakmış burda yatmışsa kimler,
Aygın baygın maniler, açık saçık resimler...
Uykuya varmak için bu hazin günde, erken,
Kapanmayan gözlerim duvarlarda gezerken
Birdenbire kıpkızıl birkaç satırla yandı;
Bu dört mısra değil, sanki dört damla kandı
Ben garip çizgilerle uğraşırken başbaşa
Raslamıştım duvarda bir şair arkadaşa;
"On yıl ayrıyım Kınadağı'ndan
Baba ocağından yar kucağından
Bir çiçek dermeden sevgi bağından
Huduttan hududa atılmışım ben"
Altında da bir tarih. Sekiz mart otuz yedi..
Gözüm imza yerinde başka ad görmedi.
Artık bahtın açıktır, uzun etme arkadaş!
Ne hudut kaldı bugün, ne askerlik, ne savaş;
Araya gitti diye içlenme baharına,
Huduttan götürdüğün şan yetişir yarına!
Ertesi gün başladı gün doğmadan yolculuk
Soğuk bir mart sabahı... Buz tutuyor her soluk
Ufku tutuşturmadan fecrin ilk alevleri
Arkamızda kalıyor şehrin kenar evleri
Bulutların ardında gün yanmadan sönüyor,
Höyükler bir dağ gibi uzaktan görünüyor...
Yanımızdan geçiyor ağır ağır kervanlar,
Bir derebeyi gibi kurulmuş eski hanlar
Biz bu sonsuz yollarda varıyoz, gitgide,
İki dağ ortasında boğulan bir geçide
Sıkı bir poyraz beni titretirken içimden
Geçidi atlayınca şaşırdım sevincimden
Ardımda kalan yerler anlaşırken baharla
Önümüzdeki arazi örtülü şimdi karla
Bu geçit sanki yazdan kışı ayırıyordu
Burada son fırtına son dalı kırıyordu
Yaylımız tüketirken yolları aynı hızla
Savrulmaya başladı karlar etrafımızda
Karlar etrafı beyaz bir karanlığa gömdü;
Kar değil, gökyüzünden yağan beyaz ölümdü...
Gönlümde can verirken köye varmak emeli
Arabacı haykırdı *İşte Araplıbeli*
Tanrı yardımcı olsun gayri yolda kalana
Biz menzile vararak atları çektik hana.
Bizden evvel buraya inen üç dört arkadaş
Kurmuştular tutuşan ocağa karşı bağdaş
Çıtırdayan çalılar dört cana can katıyor
Kimi haydut kimi kurt masalı anlatıyor
Gözlerime çökerken ağır uyku sisleri
Çiçekliyor duvarı ocağın akisleri
Bu akisle duvarda çizgiler beliriyor
Kalbime ateş gibi şu satırlar giriyor
"Gönlümü çekse de yarin hayali
Aşmaya kudretim yetmez cibali
Yolcuyum bir kuru yaprak misali
Rüzgarın önüne katılmışım ben"
Sabahleyin gökyüzü parlak, ufuk açıktı
Güneşli bir havada yaylımız yola çıktı
Bu gurbetten gurbete giden yolun üstünde
Ben üç mevsim değişmiş görüyordum üç günde
Uzun bir yolculuktan sonra İncesu'daydık
Bir han yorgun argın tatlı bir uykudaydık
Gün doğarken bir ölüm rüyasıyla uyandım.
Başucumda gördüğüm şu satırlarla yandım!
"Garibim namıma Kerem diyorlar
Aslı'mı el almış harem diyorlar
Hastayım derdime verem diyorlar
Maraşlı Şeyhoğlu Satılmış'ım ben"
Bir kitabe kokusu duyuluyor yazında
Korkarım yaya kaldın bu gurbet çıkmazında
Ey Maraşlı Şeyhoğlu, evliyalar adağı!
Bahtına lanet olsun aşmadıysan bu dağı!
Az değildir, varmadan senin gibi yurduna
Post verenler yabanın hayduduna kurduna!
Arabamız tutarken Erciyes'in yolunu
Hancı dedim bildin mi Maraşlı Şeyhoğlu'nu?
Gözleri uzun uzun burkuldu kaldı bende,
Dedi
Hana sağ indi ölü çıktı geçende!
Yaşaran gözlerimde her şey artık değişti
Bizim garip Şeyhoğlu buradan geçmemişti...
Gönlümü Maraşlı'nın yaktı kara haberi.
Aradan yıllar geçti işte o günden beri
Ne zaman yolda bir hana raslasam irkilirim,
Çünkü sizde gizlenen dertleri ben bilirim
Ey köyleri hududa bağlayan yaslı yollar
Dönmeyen yolculara ağlayan yaslı yollar!
Ey garip çizgilerle dolu han duvarları
Ey hanların gönlümü sızlatan duvarları!...

Faruk Nafiz Çamlıbel

Josephine 18.08.08 04:42

İstanbul
 
İstanbul

Şehremini Cemil Paşa'ya

Bütün hayatı uyur bir sema-yı mühmelde
Geniş ufukları efsanevi hikayelerin
Tasavvur ettiği gökler kadar beyaz, narin,
Minarelerle müzeyyen, sevimli bir belde...

O mai dalgaların bu sesiyle perverde
Sevahilinde güler ruhu başka bir denizin,
Gezer bu levhaya ait bir ihtiram-ı hazin
Melul hisli mükedder nazarlı gözlerde.

Bütün bedayi'-i ezman, nefais-i a'sar
Bu mai çehreli İstanbul'un beyaz ve uzun
Ufuklarında bulur penah si'r ü füsun

Dalınca gözlerim ağlar bu hüsn-i sakinde;
Bu beldenin uyuyan bir başka güzellik var
Bütün tulu' ve gurubunda, subh u leylinde...

Faruk Nafiz Çamlıbel

Josephine 18.08.08 04:43

Kıskanç
 
Kıskanç

Sakın bir söz söyleme... Yüzüme bakma sakın!
Sesini duyan olur, sana göz koyan olur,
Düşmanımdır seni kim bulursa cana yakın,
Anan bile okşarsa benim bağrım kan olur...

Dilerim Tanrı'dan ki, sana açık kucaklar
Bir daha kapanmadan kara toprakla dolsun,
Kan tükürsün adım candan anan dudaklar,
Sana benim gözümle bakan gözler kör olsun!

Faruk Nafiz Çamlıbel

Josephine 18.08.08 04:45

Kış Bahçeleri
 
Kış Bahçeleri

Dinmiş denizin şarkısı, rüzgar uyumakta,
Rıhtım boyu sonsuz bir üzüntüyle karaltı
Körfez düşünür, Kanlıca mahzundur uzakta,
Mazi gibi sislenmiş Emirgan Çınaraltı.
Can verdi kışın sundugu taşlarla zehirden
Her gonca kızıl bir gül açarken yolumuzda,
Üstündeki son dallar agarmış diye birden
Pas tuttu nihayet suların rengi havuzda.

Yerlerde gezen hatıralar var korulukta;
Yapraklar, atılmış nice mektuplara eştir.
Mehtaba çalan sapsarı benziyle ufukta,
Binlerce dalın verdigi tek meyva güneştir.

İçlenme tabiattaki yekpare kederden,
Yas tutma dagilmiş diye kuşlarla çiçekler.
Onlar dönecektir yine gittikleri yerden,
Onlarla giden günlerimiz dönmeyecektir...

Faruk Nafiz Çamlıbel

Josephine 18.08.08 04:46

Koşma
 
Koşma

Kirpiğine sürme çek,
Kına yak parmağına:
Bu yıl yaşın girecek,
Kız, gelinlik çağına.

Anlatıyor duruşum,
Ben sana vurulmuşum;
Ko, düşsün gönül kuşum
Saçlarının ağına.

Yaş olsam gözden akmam.
Göz olsam gayre bakmam,
Vatanımsın, bırakmam
Ellerin kucağına!

Faruk Nafiz Çamlıbel

Josephine 18.08.08 04:47

Melek
 
Melek

Annesi dün Zeynebe
"Melek yavrum!" diyordu,
İşitince bu sözü
Kız merak etti, sordu:

-Melek yavrum ne demek?
Doğrusu anlamadım.
Melek kanatlı olur;
Hani benim kanadım?

Cevap verdi annesi:
- Üç yavrum daha vardı,
Onlar kanatlanarak
Elimden uçmuşlardı.

Hepsi yalnız bıraktı,
Bu talihsiz kadını,
Bari sen uçma diye
Kopardım kanadını!

Faruk Nafiz Çamlıbel

Josephine 18.08.08 04:48

Memleket Türküsü
 
Memleket Türküsü

El gibi dolaşma Anadolu'nda,
Arkadaş, yurdunu içinden tanı.
Dinle bir yosmayı pınar yolunda,
Dinle bir yaylada garip çobanı.

Bir ıssız ev gibi gezdiğin bu yurt,
Yıllarca döktürür sana gözyaşı,
Yavrunun derdiyle ah eder Bayburt,
Turnanın özlemi yakar Maraş'ı...

Bir gölü andırır bil ki dört yanın,
Bağrını delmezse yanık türküler.
Varlığı bu korla tutuşmayanın,
Kirpiği yaşarsa, gözleri güler...

Kaynak: Bir Ömür Böyle Geçti, s. 52

Faruk Nafiz Çamlıbel

Josephine 18.08.08 04:49

Oğluma
 
Oğluma

Biliyorsun ki, oğlum, ortada ne sen varsın,
Ne seni yeryüzüne getirecek bir anne:
Bir gün cihana gelmen mukadderse, anlarsın,
Bu gelişten gözümü, gönlümü yıldıran ne?

Her gün saban başında topladığın kederler
Seni yorgun çıkarır sabahın altısına
Çalışkan ellerine bakanlar kirli derler,
Leke derler alnında güneş karaltısına.

İnce belin bükülmez zamanın dizlerinde,
Öpülen eteklere ayağını silersin.
Yoksulluğun yüzerek sonsuz denizlerinde
Gördüğün her kıtaya açıktan diş bilersin.

Ayağında çarıklar dökülür parça parça,
Gözyaşların çürütür gömleğinin kolunu.
Bir lokmanın ardında dolaşır haftalarca,
Sürgün gibi gezersin kendi Anadolu'nu!

Fazilet arkadaşın, hakikat yoldaşınla
Seyredersin yabancı bir ufkun baharını,
Bulutları delsen de yükselen dik başınla
Sonunda mal edersin bir dişiye varını.

Akşamları bir camın önünde seni değil,
Elindeki çıkını gözetleyen karındır.
Hakkın önünde eğil, zulmün önünde eğil!
Taçlar bile cihanda eğilen başlarındır...

Derdim, omuzlarına yük olmasın bu varlık,
Derdim, oğlum ne haktan, ne kuldan bir şey umsun.
Nasip olmaz kimseye bu kadar bahtiyarlık
Ki sen benim doğmamış, doğmayacak oğlumsun...

Faruk Nafiz Çamlıbel

Josephine 18.08.08 04:49

Piç
 
Piç

Sıcak bir el değmeden henüz ilk gözyaşına
Kundağını serdiler bir musalla taşına
Gözlerin bir caminin eşiğinde açıldı
Atıldın doğduğun gün hayata tek başına

Yanında anan olsa gene ömrün bahardı
Sana dar günlerinde açık bir kucak vardı
Bağrına "oğlum" diye bastı İsa’yı Meryem
Bir babasız yavrudan bir peygamber çıkardı.

Sana soylu olanlar der ki "soysuz kişi bu"
Onların belli çünkü gelmişi geçmişi bu
Biz neden soyluyuz da, sana soysuz diyorlar?
Aslını hiç arama, tesadüfün işi bu.

Haydi adsız doğmanın derdini duya duya
Yat ölüme benzeyen bir uğursuz uykuya
Yazık ki boğazına bir ip geçirmediler
Yazık ki atmadılar seni bir kör kuyuya.

Tanır gibi yüzüne bakınca her geçici
Yarın öksüz kalbinin burkulacaktır içi
İki kattır azabın günahı işleyenden
Anana "kahpe" derler, sana "kahpenin piçi"...

Faruk Nafiz Çamlıbel

Josephine 18.08.08 04:50

Sen Nerdesin?
 
Sen Nerdesin?

Caddeden sokaklara doğru sesler elendi,
Pencereler kapandı, kapılar sürmelendi.
Bir kömür dumanıyla tütsülendi akşamlar,
Gurbete düşmüşlerin başına çöktü damlar...
Son yolcunun gömüldü yolda son adımları,
Bekçi sert bir vuruşla kırdı kaldırımları.
Mezarda ölü gibi yalnız kaldım odamda:
Yanan alnım duvarda, sönen gözlerim camda,
Yuvamı çiçekledim, sen bir meleksin diye,
Yollarını bekledim görüneceksin diye.
Senin için kandiller tutuştu kendisinden,
Resmine sürme çektim kandillerin isinden.
Saksıda incilendi yapraklar senin için,
Söylendi gelmez diye uzaklar senin için...
Saatler saatleri vurdu çelik sesiyle,
Saatler son gecenin geçti cenazesiyle,
Nihayet ben ağlarken toprağın yüzü güldü,
Sokaklardan caddeye doğru sesler döküldü...

Faruk Nafiz Çamlıbel

Josephine 18.08.08 04:51

Son Aşık
 
Son Aşık

Hasretinle geçiyorken bu gençlik çağım,
Ey sevdiğim, ben ümitsiz değilim gene
Ak düsünce saçların kumral rengine
Kollarında son aşıkın ben olacağım.

Ey başında şimdi sevda rüzgarları esen,
Böyle her gün yollarımdan geçsen de süzgün
Sen benimsin büsbütün terk olunduğun gün ...
O mukadder günü, bilmem, düşündün mü sen?

Ben bir beyaz saçlı aşık, sen bir ihtiyar ...
O gün bana yaklaşırken ey ilahi yar,
Esirgeme gözlerimden bir son buseni,

Kirpiğinden yavaş yavaş bir damla aksın,
Çünkü, ruhum, sen de o gün anlayacaksın
Ki hiç kimse benim kadar sevmemiş seni!

Faruk Nafiz Çamlıbel

Josephine 18.08.08 04:52

Son Beklediğim
 
Son Beklediğim

Ufkumda bulutlar kümelerken kara bahtım,
Ben her gönül ufkunda doğan sabahtım.
Devran herkese taslarla zehir sundu da birden
Ben herkese bir neşe yarattım o zehirden.
Bir köPage Rankingü kurup, zulmetin ardında, seherle,
Bildim gülüp eğlenmeyi ömrümce kederle.
Alnımdaki her çizgi beyaz bir gece saklar,
Bir başka şafaktır saçımın gördüğü aklar.
Farkım ne, emel kaynağı bir körpe çocuktan,
Madem ki henüz gelmedi son yolcum ufuktan?
Ömrümce neden yılları zincir gibi çektim,
Madem ki bir aşk uğruna can vermeyecektim?
Bir müjde taşır her gün uzaktan bana rüzgar;
Elbet gelecek, gelmedi, bir beklediğim var!

Son beklediğim gelmeden, ölsem de yüzünde,
Devran bulacak yar ile ağyarı hüzünde.
İsmim gezecek pembe dudaklarda elemle,
Gözler dolacak bir çocuk ölmüş gibi nemle,
Bir günde doğup can veren altın kelebekler,
Bizden daha genç bir şair öldü diyecekler!

Faruk Nafiz Çamlıbel

Josephine 18.08.08 04:52

Zafer Türküsü
 
Zafer Türküsü

Yaşamaz ölümü göze almayan
Zafer, göz yummadan koşar da gider.
Bayrağa kanının alı çalmayan
Gözyaşı boşana boşana gider!

Kazanmak istersen sen de zaferi
Gürleyen sesinle doldur gökleri
Zafer dedikleri kahraman peri
Susandan kaçar da coşana gider.

Bu yolda herkes bir ey delikanlı
Diriler şerefli ölüler şanlı
Yurt için döğüşen başı dumanlı
Her zaman bu şandan, o şana gider...

Faruk Nafiz Çamlıbel

Kartal 29.01.19 17:42

Faruk Nafiz Çamlıbel Şiirleri
 
Faruk Nafiz Çamlıbel Şiirleri

Teşekkürler


Bütün Zaman Ayarları WEZ +3 olarak düzenlenmiştir. Şu Anki Saat: 10:05 .

Powered by vBulletin Version 3.8.7
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
Search Engine Friendly URLs by vBSEO 3.6.0 RC 2