tualimforum.com

tualimforum.com (http://www.tualimforum.com/)
-   Türk Şairlerin Şiirleri (http://www.tualimforum.com/turk-sairlerin-siirleri/)
-   -   Gülseli İnal Şiirleri (http://www.tualimforum.com/turk-sairlerin-siirleri/12412-gulseli-inal-siirleri.html)

Josephine 18.08.08 06:56

Gülseli İnal Şiirleri
 
Adsız

Ağaran yıldız gökle
Kızıl yer arasında
Ateşe yürürdüm
Asmak için ruhumu
Kendimi beklerdim
Hep
Arık yargı
Dövme inciyle
İnerdi gövdemden
Göğün yargıcı
Göğüs uçlarıma
Tutunan
Ak yağmur
Çünkü senin
Bu toprağın incisine
Bir aldırışsızlığın vardı
Nesneler elinde geri gelir
Gözbebeklerin
Suyu küçümserdi
Çünkü sen
Kalbinde parlak bir maden taşırdın
Sırtındaki gümüş çıkıntı
Yüreğindeki madeni uyarırdı
Sen hep kendine giderdin
Giderdin
Giderdin
Yakılmayı bekleyerek
Ilık saçlarına zümrüt
Dokunana dek
Gözbebeklerine giderdin
Giderdin...

Gülseli İnal

Josephine 18.08.08 06:58

?
 
?

Artık evreni duymuyordum
Ne de
Gül yapraklarının sesini
Çünkü asalak bir perde
Evrenle senin aranda
Siyah ışığını sızdırıyordu sadece
Günün ilk saatlerinde boynundan
Misk kokusu yükselirdi de sadece...

Gülseli İnal

Josephine 18.08.08 06:59

Bense Uzatmıştım Saçlarımı Koyu Bir Irmak İçin
 
Bense Uzatmıştım Saçlarımı Koyu Bir Irmak İçin

İnce sızılar duyarım günle gecenin birleştiği yerde
yavaş yavaş solan bir çiçeğin solgun ışığı yansımıştır yüzüme
oysa gün parlak gökyüzü kızıldır henüz
yalnızlıklardan sıyrılıp bir iki yıldız
yıldızlardan aldığım bir gülüştür benimki
takındığım dudağımın ucundaki
derin bir dağ kovuğunda otururum
sonra bir kartalla senlibenli
birazdan gün solacak sessizlik
takınacak kendi sessizliğini
istek başlayacak denizden
bir martının mavi sayrıl uçuşundan
bir iki beyaz martı geçecek
şölen mi başlayacak ne
kırmızıyla yeşilin tutuştuğu yerde
altın sağraktan akan suyun sessiz görünüşü gibi

yeter diyor morluk
sır verdim dağlara ben
sır verdiklerim içinde
takındığım gülüşüm de var.
Nedir bu beni saran sonsuz kıyılar
uğuldayan ormanlar denizin durmadan yükseldiği kumsal
dalgaların bölündüğü kıyı
arayışlarla başlayan gece küskün biten sabah
nedir nedir beni saran hüzün
gökyüzünden topraktan ve sudan
hiç durmadan fışkıran akşam
bense
uzatmıştım saçlarımı
koyu bir ırmak için
bense
önümdeki yeşil başlı ağaçların eğildiği
yüzümü yıkadığım o eski sunak
önümden akıp geçen bir kara yelkenli
saçlarım ise günışığından arta kalan
bir yele gibi önüne katmış da ışığı
güpegündüz bir gülün boyatışını
bekleyebilirim sonsuza dek
bekleyebilirim yeni doğan bir sabah sevisini
kollarımdan geçen ırmak
başımı yasladığım yeşil ay
kurallarım var hiç bir doğaya uymayan
şaşırmalarımda hiç durmadan gökyüzüne bir gül boy atar.

Gülseli İnal

Josephine 18.08.08 07:00

Çıplak Tenime Birgün Işığı
 
Çıplak Tenime Birgün Işığı

Artık yok bana izin bu sabah
göremiyorum ışıklar nerede ben nasıl kayıp bir denizde
titrek yıldızların ölü çekiminde
toz atmosferinin yeşil akışında
yıkımın sırsız bir aynadaki duruşuna
gövdemin hiçe sayılmasına
ki ürpererek görüyorum bir ırmak dinleniyor artık
gövdemde

ve et kan can olarak anlaşılmanın acısına
yok bana dirilip yerden kalkmak
ellerimi sizin bakırçalması yüzünüze uzatıp kirletip
o bile yok tarih bile yok yaşam defterlerimde
yok diyorum size

yağmurun bırakıp gittiği gölcüklerde var yaşamımda
görülmemiş fırtınaların açtığı o büyük boşluklar var ki
duruyorum
ellerimden kurumuş nergisler düşerken toprağa

duruyorum o benim tarihimi yapan büyük derin boşluğun önünde

yakutumsu kurtlar ki oynaşıyorlar dibinde
melekler kızlarına ninniler söylüyor
o sedef o çiğden o ince kızlarına

göklerden serinliği
otlardan çiğleri

yeşil dereden alıyorum gizi
o büyük boşluğun beni sürükleyen gövdemi parçalayan boşluğun
önünde
duruyorum şimdi

mercanlı karanlık durmadan çekiyor beni
dilim tutuk bir ayağım aksak söz çıkmıyor ağzımdan
yağmurun insanı arkadan vurmasına

su hancerine
alev yarasına
boğuntunun izine
yanığın akan gülüne
çıplak gövdeme tenime bir gün ışığı
ve çarpıp geri dönüyor ışık tenimden çıplak gövdemden
siz
görmüştünüz hani

ki tutsaklık bitmeli artık
ve kendini kemiren yürek ve tüm isteği gömen
kendimi yok eden o büyük boşluğun önünde
ah neler görüyorum titrerdi yüreğiniz
yok artık ruhumun kırgın olduğu yerlerde dolaşmak
yok diyorum şurada bir defalık
hırpalayan rüzgarların estiği karakayalığın alnında parlayan maden
kabuksu maden
yoksa benim size vermeye göğsünüze takmaya çalıştığım şey mi

sıvı istekler
su cinlerinin iniltisi
işte hepsi birden sarıyor beni
neden sıvı kayalık durup duruken eriyor ve
parıltısını saçan o maden
bitkimsi öz

dayanıp duruyor yaşama suya toprağa rüzgara ve bana
ve savaşıyor amansızca ve su cinlerinin ölüm dansı başlıyor
bende oluşmuş tohumları siz toplamadan
bozmadan derimin gerginliğini
toprağın elmas parıltısını

ey siz dediğim sizler
istemiyorum
artık isteğin de en son sınırını...

Gülseli İnal

Josephine 18.08.08 07:01

Dalgalar
 
Dalgalar

Bu sabah salkım söğütler sallanacak yine ölüler üstünde
çırpınacak öylece uzak kıyılarda
esecek ses veren yüreğinin üstünden doğru rüzgârı
geçenlerde anlatmıştır bozkırın acımasızlığı
insanoğlunun suçlu yürüyüşünü kutsal dağa

hani canım hatırlasana, şimdi oturduğun yerde eskiden
bir tahtın bulunduğunu
ışıklı bir kapıdan
kanatlanmış ayaklarınla
geçmiştik birlikte
gelirler
öperler seni, yağmur saçlı sicim saçlı ruhlar
tanıdık onlar, geçen gün aynı ağaçların arasından

geçmiştiniz
yollarınız ayrıydı ama herşey kızılrengi, duman, yeşil

kırık bir horoskop'tan

yitirilmiş denizler aşkına
böyle olabilirdi ancak
iniltiler hummalar yağmurlar
besleyici asitler
kedi gözleri aydan düşen ay parçaları
suskunluklar dağı ovanın kitapsı yıldızları
hepsi teninde tutuştu, gövdeni sakladığın yerde tutuştu...

Gülseli İnal

Josephine 18.08.08 07:02

Ekin Acısı
 
Ekin Acısı

Akşamüstü ekin acısı mı bu
yoksa sarışın buğdayın iç çekişi mi
suların artık unutması mı toprağı

Nedir bu ağaç yalnız ürperen öyle
ayışığına hazırlanırken dallarını

Nedir bu acı sinen bu kalabalık otlara
sari yüreğe
ki ateş ülkesidir orası
kızıl tandan daha da aşk küskünü

Nedir bu köklerde sızlanmalar
acıyı yağdıran
durgun sümbül yüzler
kimdi ay bahçesinde tek başına dans eden
kim kırıyor dalları

Biliyorum dağılıp gidecek her şey
polenler gibi uçuşacak ruhlar
Antares'in ruhu uçacak
nergis parçalanacak ay gölünde...

Gülseli İnal

Josephine 18.08.08 07:03

Ey Gözleri Düşrengi
 
Ey Gözleri Düşrengi

Ne söylersen onu yapıyorum elimde değil verdiğin güle
dokunmamak
gözlerin neredeyse bedenim orada oluşuyor yeniden
rüzgârların eğilip kulağıma fısıldadıkları oluyor söylediklerin
dilim tutuluyor sanki buruk bir yemiş tatmışçasına
sessiz bir başına yokolarak yeniden yaşıyorum yanında
hiçliğin tadına bakıyorum
varlığını biraz biraz duydukça
bedenim bedenine kapanıyor yavaşça
sırtında büyük sırmalı bir harmaniyle karşılıyorsun beni

bir bulut gelir hani kanatları yağmur rengidir
uzun yol yorgunudur sonra başka türlü
bir yüzdür gökyüzü
onu yaşıyorum yanında
kış sabahının açmış tüm çiçekleri elinde
elimde değil senin yanında ırmakların sesini dinlememek
birden bire allak bullak oluyorum gelişinle
kollarımdan uç veren zeytin dalları
ipek bir sedire yatırıyorum duygularımı
seni ey yağmur kaçkını
sabah yeli tadı
sen güneşin ışıkdamlası ayışığı dansı
sen geceyarısı beyazı
kasırgada deniz denli tutkunu olduğum sen
yemişlerin zehir tadı
evrenim tuzum dağyelim
yaşamım
ve yanıbaşımda soluk alıp veren deniz gibi sen...

Gülseli İnal

Josephine 18.08.08 07:04

Gecenin Dürtüleri
 
Gecenin Dürtüleri

Nereye vardık hangi kıyılara
yıldızlerın izni gerekti, çıkarmamız için tül giysiyi
sonra dalla kendilerini verdiler
eğri büğrü menekşeler kasrında
vahşi ve hayvaniydi
gece de tanımını çoktan aşmıştı
küçük darbeleri ise ırmak silip süpürüyordu

İki yıl böyle oldu ayışığının bol sarmalıyla beslendik
değişimin duruk gövdesinde ölü menkeseli kız
uzanıp alıyorum ağaçtan olgun inciri
esrarlı bir yarılışla günler boyu
yıldırımların geldiği bölgeye
kararmış günlerden kalan ne...

Gülseli İnal

Josephine 18.08.08 07:05

Güz Söylenceleri
 
Güz Söylenceleri

Nedir bu yüzyıldır karanlık bakışlarını görürüm ayın
başımı çevirip duyarım kokusunu bir güz günü korkulu
sabahın
serinliğini taşır derin duyguların
pınar tadında duru çimen kokan
yaşlı ağaçlarda salınır gizemli ışınları
Omega'nın

nedir bu onulmaz bir yara gibi yüzün
bırakırım artık ne olursa olsun
köPage Rankingülerin orada
çökmüş toprak mı
yoksa yiten deniz mi içimizde uğuldayan

ağzın mayıs ağzı
kuşkundur gövden, ama
bir zamanlar gülde gözükmüştü tanrı
nice güller böyle gövdenden yaprak dökerken

nedir bu kuşkun kısır toprak
üstünde binbir dansı onaylamayan rüzgar
uçup giden yaz içindir
dokunmayın ayın tenine
yanar parmak uçlarınız, teniniz sonra
nedir bu yüzün uzak yaşam taraçalarında...

Gülseli İnal

Josephine 18.08.08 07:06

Hazzın Uyuklayışı
 
Hazzın Uyuklayışı

içi özlemle sarsılırken genç gövdelere
bütün ruhlarının adına yapıyorsun bunu
gelgitleri gibi suyun
binlerce yosun sarmalında
taşlar tutuşunca uyuklayan kayalıklar için
ki çılgın ay vururken yüzüne, mermer sütuna, değişen kıra
durmadan durmadan değişen kıra
unutkan toprak bu ayışığından kalma
beş yıl çoraklıktan sonra yeniden kabaran toprak
yeşeren güneş gibi sabahları
batan güneşle kaybolan otlar gibi geceleri
topraktan üzümün şarabın kan gibi fışkırması bu
bereketli pullar dönemeci
ey dağların yüksek düşleri, kayalık zehirleri uzam ölüleri...

Gülseli İnal


Bütün Zaman Ayarları WEZ +3 olarak düzenlenmiştir. Şu Anki Saat: 11:59 .

Powered by vBulletin Version 3.8.7
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
Search Engine Friendly URLs by vBSEO 3.6.0 RC 2