Haydar Ergülen Şiirleri Ben Başkasının Dili Olsaydım Ben başkasının dili olsaydım Ezik sözler arasında bir delidil bulurdum Kırılmış kolyesini arayan inciler gibi Gözyaşlarımı toplardım, o rüyadan uzakta ve yorgun Sen başkasın başkasından, sen delidilsin Hey "belki" adlı iyimser kişi, durgun Arkadaşımın uykusu, kendini görmedin ki Başkasını görmekten, ben olsam unuturdum Dilim daha incedir sözlerimden ve daha Derin bakışlarım gördüğünüzden, şiir bile Uslu kalır yanında deli suskunluğumun, Ben delidildim, aşkı aşkla konuşurdum Ben başkasının dili olsaydım Mavi bir kız gibi çocukluğumla konuşurdum... Haydar Ergülen |
Beni Aşka Terkettiğin İçin Seviyorum Seni Beni Aşka Terkettiğin İçin Seviyorum Seni Bir sır- çocuksun, yalnızca aşk açık sende Ne sen kalıyorsun ne o, aşktan başka Biri yok, gel, aşk istediği için varsın Ne onu kurtarıyorsun ne kendini, aşktan başka Biri yok, git, aşk istediği için yoksun Ayrılıktan değil, taşıdığı saflıktan konuşursun; Ayrılık sana dönmektir, yeniden bana Ruhumuz öpüşür ya, başkasındayken ağzımız Gövde gözaltındadır, oysa ruhumuz sereserpe Seni senden beni benden bağışlar birbirimize Bir sır- çocuksun, aşkla açıyorsun kullandığın herşeyi Burda değilsin, çoktun çekilmişsin ve seninle Gitmiş senin olan, her zamankinden çoksun bu evde Çünkü aşk hepimizden çalışkandır, ben duruyorum Vefa aşk listesindeki ceza nöbetine Bu karanlıkta daha iyi görüyorum seni Aynı tünelden geçiyorsun gelişte ve gidişte Kavuşmaya, ayrılığa aynı yolu kullanıyorsun Beni büyüten aşktan söz ediyorum, yolculuğa övgü Zaman yok ki aşktan başka, uykusuzluğa övgü Bir sır- çocuksun, baştan çıkarır gibi açığa çıkardın beni Ayrılık mı; beni aşka terkettiğin için seviyorum seni! Haydar Ergülen |
Bıçak Bıçak Kadın, gözlerinin eski gürültüsünü Göçebe, ırmağını gezdiriyor, suçortakları gibi, Gövde arayan bıçak, yarasıyla buluşuyor, Bağışlıyor yoksul sevişme taklitlerini Kalbimizin gam yükünden geçilmediği yalan, Yaralarımızı gösterecek kadar seviştiğimiz de... Haydar Ergülen |
Çocuklardır Gökyüzünün Bekçileri Çocuklardır Gökyüzünün Bekçileri Geceye karışmış bir yolcunun gözleri Korkuyla uyanan çocuklar gibidir Erkenci bir yıldıza rastlayınca Düşündeki son büyüyü yitirir. Gece yaşlanmış gökyüzüdür. Özlem ağır uykular gibi çöker Gezinir çocuğun coğrafyasında Yüreğinde ışıltılı bir mevsim Eski zamanlardan bir sabah çeker. Sabah el değmemiş bir çocuk cakasıdır. Ağacından bir portakal düşürür Kana benzese de dağ yollarındaki izi Taflan kokulu yağmurlar tarar saçını Unuttuğu dostlukları anarak üşür. Yağmur ilk kız arkadaşıdır. Dağ menziline değer alımlı yüzü Haylaz çocukların koşuştuğu göğsünde Dağılır kederi mavi bir yıldız Alıp getirir sonsuz ilkyazı. İlkyaz içinin hoyrat atıdır. Kentin kapısını bulduğu sabah Yorgun bir atlı gibi düşer gece Yeniden anımsansın diyedir Sevinir çünkü çocuklar bildikçe... Haydar Ergülen |
Düş Gibi Düş Gibi Bu gece bir konuk gelecek sana Itır kokulu gün odana indiğinde Pencerende solgun yüzüyle belirecek Sana bu gece bir konuk gelecek Yorgun gülüşünü tanımasan da Sürgünde söylenmiş şarkılar gibi Yüreğine sessiz bir yağmur düşürecek Sana bu gece bir konuk gelecek Günün bir ucundan ölüm giriyor Bedenin üşüsün de yüreğin üşümesin Özlemler uçururken coşkulu sesin Sana bu gece bir konuk gelecek Erinçli yazlar da gelir kavuşursun Ev içlerinin tutkulu sessizliğine Beyaz kuşlar gibi uykular süzülecek Sana bu gece bir konuk gelecek Kadınım benim acımayı bilenim Kuşkulum tedirginim sevecenim Üşümüş su dalgın kar acılı yel Bu gece benimle sana gelecek... Haydar Ergülen |
Eski Ormanlara Mektup Eski Ormanlara Mektup Bir mektup göndersen de açıp okumasam Ben hangisiyim; sen demekten başka Sana ulaşamayan zarf efendilerinin, Aç beni, başka pulum yok, başka mektubum Yok, yoksul olduğum söylenecek yoksa sana Annemin bir gül olarak terkettiğinden beri Beni gönderdiğin mektuplar ormanına Şehri karıştırmıyorum, seni yanlış anlarlar Kendimi karıştırıyorum, uçmaktan yanayım Ruhunu parmaklarında dolaştıran perinin Tevekkül penceresine konduğu eski ormanlarda Hangi yüzüğünden düştüm bu yolculuğa; Bilseydim, sen gönderseydin, ben o mektuba Yazılacak kadar aransaydım dilinin ormanında Açmazdım yine, yine yüzükler kazanırdın; Bana suluboya bir orman göndereceğini bile bile, `Peri ve eşek' mes'elini yazdığımı bile bile, Ormanlara dair Şiirler okumak için Ayrı ve birleşik Şehirler kurduğumuzu bile bile, Açmazdım bu sırlara layık olmayan Şehri İçinden çıkacak ormana Bana orman gönderme, içinden Şehir çıkar; Beni bir mektuba gönder, içinden birine Almamış gibi yaparım, vapura binmem, Yoluna inmem, ormanların sisi çökmeden önce Mektupların perileri Perilerin ormanları biriktirdiğine Yüzüklerin parmaklarda sessizce eridiğine İnanırım, eski orman tadı sinmiştir Açılmayan mektuba Gönderilse de Eski ormanlara mektup... Haydar Ergülen |
Eylül Eylül Kadın gider ve bunun şiir olduğu söylenir Kadın gider ve bir şair doğar bundan (Ben hangi kadından şair olduğumu bilirim) "Yazın bittiği her yerde söylenir"se Kadının gittiği de her yerde söylenir Kadın gittiği her yerde şiir diye söylenir: Kadının gittiği yazın bittiğidir, her yerde Yaz biter kadın giderse, bunun sonu şiirdir, Yazın sonu şiirdir, şiirdir aşkın sonu... Şehir her semtiyle yazın peşine düşse Yaz uzar bundan ve aşklar da nasiplenir, Yazın peşinde şehir, kadının peşinde şiir Eylülün semtine kadar böyle gidilir Bir gecede gittimdi hazirandan eylüle Eylül yazdan terkedilmişti, şiirse haziranda Kadın tarafından terkedildi o söylenceye: Bütün oğullar anneyi bir şiire terkeder! O kadın beni terkederse şair olurum Oğul olduğum kadın sakın beni terketme, Şiirdir söylenir, yazdır biter, kadındır gider Bütün kadınlar şiiri bir kadına terkeder! Haydar Ergülen |
Karemela Karemela Yanık şekerim sert, hayatsa daha berbat, ikisinin de aynı kâğıttan çıktığını unuturdum unutmasına da, ben tuttum birini sevdim, hayatı nasıl sevdiysem onu da öyle sevdim: Tarçın kokulu kız, Carmen, Ay Carmela... O nane likörüne bayılırdı ama, ben onu sıcacık bir kahvenin dumanına benzettim, o da beni birine benzetmiş olmalı ki, tuttu aşk derdine düştü, şimdiyse terketme sevdasında! Aşk dünyaya bizden önce gelmiş de erkenden açmış gibi dükkânını, onun kokusuyla tanıdım aktarları, acı sözlerini aşkın tuzu biberi saydım, onun huylarıyla karşılaştım eski tuhafiyelerde: Aynalı Pasaj, Bonmarşe ve Altın Düğme... Biri birine uymayan binbur huy, binbir çeşit, bir dükkâna rastladım duvar taş, kapı kilit, ne tatlı sözlerim açabildi ne iyi huylu şiirim, karemela dükkanı olduğunu en sonunda öğrendim! Şimdi yanık şekerim sert, hayat ondan da berbat! Ah karemela, şekerim, aşk tatlı da insanlar berbat! Haydar Ergülen |
Mavi Mavi Üstünde yağmurdan başka hiçbir şey yoktu Anlam olmak için yeterince çıplaktın Şiirin nasıl bir şey olması gerektiğini Hatırlatıyordu gözlerin, sana böyle inandım: Ben inanmak için şiir yazıyorum, gözlerin Cihangir'i hatırlatıyordu, hayal içinde fakir Üsküdar'dan o rüyaya baktım: maviydin Bir özletip bir geri çekiyordun denizlerini! Usul usul inandım güzelliğin hatırına yağan Yağmurun üstümüzde hakkı vardır, inandım Uzak bir mavi kızın gözlerindeki bulut Burada içimize yağacaktır, inandım, mavi Bir yağmurluğun da olsa şiirden ıslanırdın! Gövdene de böyle inandım, duruydu, şiirin Nasıl bir şey olması gerektiğini hatırlatıyordu: Öyle çıplaktın ki içinde şiirden başka Hiçbir şey yoktu, gövden neyi hatırlatıyorsa Ona inanıyorum, beni hatırılamasa da, biliyorum Bazı uzaklıkların hiç mektup beklemediğini... Bazı şiirler de bekleyemiyor yağmurun dinmesini! Haydar Ergülen |
Şikayetler Gazeli Şikayetler Gazeli Yaşadığımız hayattan alacağı varsa yaşanmayanın ne anlamı kalır yalnızca yaşadığını hatırlamanın Kimse taşınacak kadar uzak değilse birbirine dur, yine senden yakınını bulamazsın kendine Şiirden daha siyah bir şey olmalı kelimelerde yoksa küfür kafiyeli söylenecek şehirde Sesini gölgeden çek, kül gibi yoksul kalsın da güneşin altında mırıldanacak şeyler bulunur hala Bakmanın sonu yok gözlerin nereye yetişebilir dünyada yalnızca körlerin gözleri temiz kalabilir Yeni doğanın kulağına fısıldayacak neyimiz var vakitsiz gidenin ardından dökecek neyimiz var Hepimizin yerine balkondan düşeni hatırla şiir bazen öyle de çarpabilir hayata Ne gam gazel olmuş olmamış, şikayet sayılsın da! Kaynak: Adam Sanat, Ağustos 1999, sayı 165, s. 35 Haydar Ergülen |
Yarın Gece Yarın Gece Yarın gece gideceğim bu kentten Bir ırmağa yolcuyum sular çekiyor beni Yüreğimden başka taşıyacak yüküm yok Sayılmazsa göğsümden düşen kuş ölüleri Sözüm yok işte yüzüm işte akşam Sesimde anıların sessizliği İçimde acıyla yürüyorum yolları Çoktandır yolumu ayırdığım bu kentten Yorulsam da bir daha binmem o trenlere Kimse karşılamasın istasyonlarda beni Kuşsuz bir kent gizli uzayan saçlarımda Aşktan ve anılardan bir avuç külüm şimdi Ardımda usulca akan küçücük sular Bir onlar uğurluyor varacağım ırmağa Sözüm yok işte yüzüm işte akşam Sesimde anıların sessizliği Sonunda bir soru gibi kaldım yine kendimle Kentin kırık aynasında eksildikçe düşlerim Söyle benim ömrüm bu kente uğradı mı Sahi ben hiç ömrümü kendime yaşadım mı? Haydar Ergülen |
Yetim Kan, Yetimin Ol Yetim Kan, Yetimin Ol Yol dursun, bir fısıltıdan ibarettir Geceleri kalbimizin yağması Ölümü taşıran ırmakların kalbine. Yol dursun, çığlığına yürüsün unutulmanın Boynuna ezilmiş sessizliklerden bir kolye İliştirilen çiçek ordusu Belki dağılmış bir anısı olur Defterlerde bıçaklanıp kurutulmanın Kalabalığa alışkın bir ölümün ardından Yorumcular çağı doğacak Bir gecikmiş gibi usul usul koşarken Yanındaki gölgesinden yorulan Ve okuldan atılmış bir aşk Dünyayı ezberlerken gece ve gündüz Bazı aşklar tarihten Bazıları muhasebeden kendini tekrarlayacak Bazı şehirlerde akşamları Ses almaya çıkılır çarşı pazar Uzun yazlardan sonra yıldızlardan soyunmuş Konuşkan bir ay başlar Kim susar kim karşılar bilirim Evlere sokulan beyaz uykular kadar Ayartıcı yağmurların payına okşanmıştım Hâlâ üşürüm Ölümü anlatalım Anlaşılsın için bazı hayatlar Ölümü kardeşi gibi arayan Kan, belki kalkar odalardan Ve akar rüyalara doğru Yenilmiş bir gezgin kalbiyle akar Konuşkan ay yeniden konuşuncaya kadar Yetim kan, yetimim ol başka yurt aramadan... Haydar Ergülen |
Zarf Zarf Bu mektubu senin kalbine yolluyorum El yazısıyla değil kül yazısıyla Yazıyorum ilk defa güzel adını Kardeşim benim külkardeşim Ancak bir rüzgar postası taşır bu zarfı Bu uzun havalarda, bu yanık havalarda Hafiftin, zarfın üstündeki pul gibi uçucu Şimdi öyle ağır ki külün Temmuz yandı, şiir yandı, dil yandı Külün daha uzun sürecek hayatından Mektup yanar, zarf yanar, pul yanar bundan... Haydar Ergülen |
Bütün Zaman Ayarları WEZ +3 olarak düzenlenmiştir. Şu Anki Saat: 02:15 . |
Powered by vBulletin Version 3.8.7
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
Search Engine Friendly URLs by vBSEO 3.6.0 RC 2