tualimforum.com

tualimforum.com (http://www.tualimforum.com/)
-   Türk Şairlerin Şiirleri (http://www.tualimforum.com/turk-sairlerin-siirleri/)
-   -   Olcay Yazıcı Şiirleri (http://www.tualimforum.com/turk-sairlerin-siirleri/13069-olcay-yazici-siirleri.html)

Josephine 25.08.08 07:20

Olcay Yazıcı Şiirleri
 
Arınış

Şehir sahrasında süreğen sıcak
Kanatır sabrımı keskin bir bıçak
Ne bilir melâli, süfli-uygarlık
Bu bir gönül işi, ince duyarlık
Arşı saran çığlık, sûr’u andırır
Bir damla, deryayı dalgalandırır
Kurşunlanmış gibi sancılanır cân
Bu bir iç kırılış, bu bir iç buhran

Herşey, su üstüne yazılan yazı
Hüzün ruhumuzun gizli niyazı
Âteş ırmağıdır nefsin yunağı
Boşalır ansızın his sağanağı
Yakar düşünceni âfet bir edâ
Gelir hayâline girer süveyda

Ekin neden özler bunca yağmuru
Gözyaşında arınış var dupduru
Uyanır kalbinde buruk bir anı
Dirilir-depreşir efkâr zamanı
Hasret bir ceylândır, ürker ve kaçar
İnsan hep gurbetten gurbete göçer

Vedâ limanına gemi yanaşır
Herkes tufanını içinde taşır
Bağlanırız, tul-i emel güderiz
Sonra bir gök-ata biner gideriz
Ömür kısa, hikâyemiz uzundur
Cümle âlem bu zindanda mahzundur.

Olcay Yazıcı

Josephine 25.08.08 07:22

Arzu’ya Şiir
 
Arzu’ya Şiir

"Âşık-ı sâdık menem, Mecnun’un ancak adı var"
Fuzûlî

Ne zaman hislerim sana meyletse
İçimden ağlayan bir bulut geçer
Kader beni sırat üstü eğletse
Bakışların kalbimi kırka biçer

Gökkuşağı çizgisini aşarak
Bilsem, bu âşk sana nasıl ulaşır?
Uçurumdan uçuruma düşerek
Şiir melâlimi sonsuza taşır

Ey kılcallarıma yürüyen usare
Cemre düşür düşlerin buzdağına
İkliminde dirilmek hasretime tek çare
Lâlezarlar değerken alevden dudağına

Yakar tenhalarda açelyaları
Arzunun âteşiyle tutuşan kar
Noksanın sayılır hüzün yılları
Cehennemin olur, gecikmiş bahar!

Sen gülünce körpe bir gül kırılır
Nevruzunu yaşar kızışan kanım
Bütün güzellikler benden sorulur
Ben kanmayan hayalî Don Juan’ım

Kavil üzre sana sundum arzımı
Gel ki yeni baştan kurulsun dünya
Yeryüzü cenneti, çılgın bir hülya
Kâtipler kaydedin bu son arzumu

Kim bilir belki de bir ağıttır bu
Sevdalar sırrını saklar yarına
Çiçek kokuları sarar tabutu:
Gün doğar ruhumun ufuklarına!

Olcay Yazıcı

Josephine 25.08.08 07:23

Ayna
 
Ayna

Firuze bir efsane, hayat denen sonsuz güz
Aynada doğarız biz, aynaya gömülürüz

Kırılgan âlemlerde hayaller ışınlanır
Aldanır düş kurarız: aynalar kurşunlanır

Mecnûn’un sevdasıyla saydamlaşır kızgın kum
Suret suret içinde, aynada bin uçurum

Ayna mecaz-serencam, sırattan ince sanat
"Rindin bize tan vakti eriştirdiği feryat!"

Semada hikmet burcu, bulut ebrusu nakış
Lisan-i hafî ile eşyaya sırrî bakış

Ayna aynaya gurbet, ayna aynaya zulüm
Aynada nûr âyini, şeb-i arus ve ölüm

Ne varsa mâsivâda ayna içinde esir
Aynada gül yangını, ayna küskün, münkesir

Sihirli gündönümü, esrarengiz nev-edâ
Ayna bir ayrılıştır, buruk, hüzünlü vedâ

Firuze bir efsane, hayat denen sonsuz güz
Aynada doğarız biz, aynaya gömülürüz...

Olcay Yazıcı

Josephine 25.08.08 07:25

Bahar-nâme
 
Bahar-nâme

Cemrenin yeni günü
Kardelen kış sürgünü

Uyandı kara toprak
Şebboylar kar gibi ak

Mahzun hislere vedâ
Bitti leyle-i leylâ

Mesrur eder insanı
Mevsimlerin sultanı

Sâki, âb-ı hayat sun
Esrarlı, aşkın füsun

Hercaice uçuklar
Açıldı tomurcuklar

Dilâranın duruşu
Zümrüt-ü Anka kuşu

Baharat yüklü kervan
Çimenzar elvan elvan

Âteşin bir endişe
Diren bu dirilişe

Yalazlandırır buzu:
Kalbimizin nevruzu

Mart’ın yirmi biridir:
Sabreden gök-eridir

Tabiatın dokusu
Sümbül Sinan kokusu

Tılsımlı bir canfeza
Büyüleyen yakaza

Şimşek çakar nâgehan
Neşve bulur tüm cihan

Erguvanî bir yağmur
Şiirli, lirik mezmur

"Vakt-i çeragan gelmiş"
Mümkün değil becayiş

Gülşen cennete nîşan
Vecd içinde dervişan

Müjdecisidir nâs’ın
Hızır ile İlyas’ın

Revnaklı bir nûr-dağı
Şeddat’ın İrem bağı

Ol ismiyle müsemma
Remiz: esma-i hüsna

Esenlik, kutlu sabah
Gönüllerde inşirah

Ulvî eleğimsağma
Arzdan semaya ağma

Gül filizi: Elif-lâm
Lâ-teşbih ü lâ-kelâm.

Her bahar
Ruh bahtiyar...

Olcay Yazıcı

Josephine 25.08.08 07:26

Baharsız Şehir
 
Baharsız Şehir

Düşlerin kışında üşür ellerim
Ben taşralı, yüreği yangın çocuk
Yalnız mezarlıkta açar güllerim
Ben taşralı, yüreği yangın çocuk

Gönlümde hasreti masum aşkların
Sürgün coğrafyada değişti iklim
Uçurum çiçeği, dünsüz bir yarın
Kutsal haremimde bu yabancı kim?

Dağların ıtriyle dirilirim ben
Sitelere sığmaz, ezilir ruhum
Rüzgâra çağrıdır açtığım yelken
Direnen son ümit, son efsunlu mum

Sevgi bir efsane, dostluk bir masal
Cinnet-hücrelerde bilenmiş kinler
Bütün erdeminle, merkezinde kal
Milyar yıldır bunu söyler ekinler

Yitik bir kuşlukta bozuldu büyü
Bir can-eriğine değmez gökdelen!
Höykür içindeki esir türküyü
Başlasın yeniden o soylu şölen.

Olcay Yazıcı

Josephine 25.08.08 07:27

Bir Ölüm Denemesi
 
Bir Ölüm Denemesi

Sen köpükler içinde pür-neşe
Ben kapı aralığında bakarım güneşe
Ben hep ölümü düşünürüm
Ölüm, ölümsüz efsane

Sen sevinçlerini tararsın aynalarda
Aynalar sırattan ince
Aynalar ayrılır hayatımızdan
Ölüm aynalara değince!

Sen aşkları az bulursun
Bir hayale kanan benim

Sen türküler tutturursun
Ölümleri anan benim

Sen güllere dokunursun
Âteşlerde yanan benim!

Olcay Yazıcı

Josephine 25.08.08 07:31

Çatışık
 
Çatışık

Korkuların çölünde
Ruhum tedirgin, Ceylân
İnsan!: Ne demektir o?
Bilmiyorlar, Küheylân!

Sen yediveren çiçek
O gönül bilmez arı
Uyumsuz, kaynaşmasız
Niye böyle, Gülsarı?

Yıldızımız çatışık:
Ney söylesen aykırı
Her çehre bir cehennem!
Olur mu, Demirkırı?

Al beni, kaçır beni
Çiftele, çiğne Doru!
Terk etsin hafızamı
İnsan olmanın zoru..

Sevgi yoksa..ne kaldı;
De hadi, Karayağız
Şu bulanık camları
Ne zaman kıracağız?

Olcay Yazıcı

Josephine 25.08.08 07:32

Derviş
 
Derviş

Çatallı yolağzında şaşırıp kaldım Derviş
Söyle hangi patika güldağına gidermiş?

Uçurum kenarında düşle-ölüm gerçeği
Ne zaman yeşerecek bu sahranın çiçeği?

Göğsümün ortasında âşk nişânesi bıçak
Buz tutmuş aynalarda kan tütüyor sımsıcak!

Alınımdaki çiğsime azabımdan sızan ter
Bu suskun başkaldırış isyandan daha beter

Hücreme ışık düşür, zindanıma kapı aç
Beni bir sen anlarsın, ipe çekilen Hallaç!

Yeter artık, bu çığlık yüreğime sığmıyor
Yalvarırım hüznümü şerre değil, hayra yor

Çatallı yolağzında şaşırıp kaldım Derviş
Söyle hangi patika güldağına gidermiş?

Olcay Yazıcı

Josephine 25.08.08 07:33

Dilsiz Dîvan
 
Dilsiz Dîvan

Çağların yüz-akında gül-şafak rüzgâr eser
Küskün Dersaadet’te sürgün bir düş gülümser

Hüzzam melâlimizi mahfuz tutan medrese
Artık mümkün değil mi, geri-dönmek o sese

Tılsımlı yazımıza kılıçlardan kan/atlar
Hoyrat süvarisine gücenip gitti atlar!

Hatt-ı Hümayûnları kemiren hain böcek
Ah dîvan, dilsiz dîvan, düğümü kim çözecek?

Kuşatılmış kal’anın burcunda şavkıyan ay
Milâdî mitoslara mağlup düşen gök-saray

Sığınmış tenhalara melûl-mahzun minyatür
Bir derviş edâsıyla susar elifte ötür

Hüzzam melâlimizi mahfuz tutan medrese
Artık mümkün değil mi, geri-dönmek o sese?

Olcay Yazıcı

Josephine 25.08.08 07:34

Direnen Şehir
 
Direnen Şehir

Aynalar hicaptan içine kırık
Efsunlu fanusta ışık ve katran
Duygular ağıtlı, hasretler lirik
İblis şöleniyle çevrili dört yan

Yedi-uyurların ilk şaşkınlığı
Taşralı arkadaş, ne ki bu hüzün?
Çığırından çıkmış çağ taşkınlığı
Esenliği uçup gitmiş gündüzün

Ağa camiinin acısı derin
İki gözü iki çeşme ağlıyor
Dersaadet, bu mu senin kaderin?
Sınanışın hikmetini hayra yor

Ruhumu sıkıyor beton ve çelik
Hani masalların gökçe kuşları
Aşkın duyarlığım etmez metelik
Alaya alınır gönül düşleri

Kaç kalbi ansızın hiçliğe iter
Faili bilinen âşikar kurşun
Kışkırtıcı edâ: düşmandan beter
Alev sütunları yıkan sarışın

Çavlan bir çığlıktır hayat ırmağı
Eğreti, hükümsüz sabun köpüğü
Örtüler sonsuzu örümcek ağı
Kim nasıl kıracak saydam kabuğu?

Yaşatır iffetli efsanesini
Ucu işlemeli, sevdalı mendil
Yanık bir ezgide gizler sesini
Yaban rüzgârlara yenilmez kandil

Masum hayallerle uyan uykudan
Kısmetin açılsın, talihin dönsün
Tutun fırtınaya nâzenin fidan
"Vücut ikliminin sultanı sensin!"

Pera’nın parfümlü odalarında
Hâlâ oynaşmada ecnebî bir dul
Dünün endişesi yaşar yarında
Yeniden fethini özler İstanbul!

Olcay Yazıcı

Josephine 25.08.08 07:35

Erdem Emekçileri
 
Erdem Emekçileri

Bulutlara yükselip, göğe taşarak geldik
Ak süt köpükleriyle kanı aşarak geldik

En soylu kavga için pusatlanmış çeriyiz
Bizi yorumlayamaz, bu çağdan içeriyiz

Gülsuyu sentezinde yok edilmiş kinimiz
Sevgi doğurganıdır gök-muştu ekinimiz

Işıktan kentler kurduk, nur yüzlü bekçileri
Grev nedir bilmezler erdem emekçileri

Bir gel çağrısı ile açılır şölenimiz
Dirilişi onaylar vurulup ölenimiz.

Olcay Yazıcı

Josephine 25.08.08 07:36

Eylül Kuşağı
 
Eylül Kuşağı

Namluya sürülmüş bir deli-fişek
Geçtik eylüllerin gökkuşağından
Erotik düşlere serilen döşek
Ergen umutların çılgın çağından!

Bildik, tekerlekler nice dönermiş
Acılardan servet üreten mantık
Sinagog önünde bir yığın ermiş,
Dolu-dizgin aşka gelip tıkandık.

Gün/doğdu sirkinin güz kampanyası
Herşeyin ucuza gittiği pazar
Çenginin elinde bir yılantası,
Çağdaş âyinlerde döngü ve nazar.

Bekleşiriz, yedi-uyurlar gibi
Ne gün rüzgâr eser, dağılır bulut?
El-pençe eğilip ‘buyur’lar gibi,
Benlik şatosunda sihirli flüt.

Eski sayfalarda efsun kokusu
Tapınmaya benzer bir özge şafak
Değişim: çeliği paslandıran su
İki câmi arasında yaşamak!

Olcay Yazıcı

Josephine 25.08.08 07:37

Eylül’ün Kırdığı Gül
 
Eylül’ün Kırdığı Gül

Yiğit, körpe ölüler; ağıtsız geçti çölü
Destanlık öykümüzü güne anlat kırgülü!

Kılıçlar kılıçlarla öpüşerek bilendi
Aşkların taşrasında bir umut türkülendi

Bizdik ateş hattında yenilmeyen ergenlik
Kanın aydınlığında şafağa düşen tetik!

Metropol üstümüze yürürken ordu ordu
Biz değil, asıl bizden şehirler korkuyordu..

Bir anafor içinde kurşunlarla doğanlar
Beyazıt meydanında üşüyen sloganlar

Kimdi bize gösteren bu karanlık sokağı?
Atıldık dolu-dizgin fikrimizde bukağı!

Kuşkulu kuşluklarda buz tutmuş nilüferler
Şimdi yol ayrımında küskün, yorgun neferler

Sitemkâr satırlara sindirilmiş öfkemiz
Eylülün kırdığı gül, yeni eşkine remiz..

Yiğit, körpe ölüler, ağıtsız geçti çölü
Destanlık öykümüzü güne anlat kırgülü!

Olcay Yazıcı

Josephine 25.08.08 07:38

Gecenin Şiiri
 
Gecenin Şiiri

Sanki şiir-burcundan âşk ve ışık akıyor
Sanki ulvi bir âteş kandilleri yakıyor

Sanki bütün suretler aynaya resmedilmiş
Sanki göğün esrarı cihan mülkünü silmiş

Sanki Nâs duasını ezberliyor karınca
Sanki çığlık kopacak gün sabaha varınca

Sanki düş-kumaşını yırtıyor yarasalar
Sanki ölümsüzlüğü öğretiyor yasalar

Sanki kuşluk vaktinde dağlarda kurt uluyor
Sanki çölün Mecnûn’u, Leylâ’sını buluyor

Sanki sâba faslını fısıldıyor nehirler
Sanki gül yağmuruyla arınıyor şehirler

Sanki eleğimsağma kuşatmış dağı-taşı
Sanki kutlu bir sefer öncesinin telaşı

Sanki esir sûfîler hu çekiyor derinden
Sanki göç hazırlığı, gün doğmadan, erinden

Sanki bir kuş ordusu uçuyor mâverâya
Sanki Nuh’un gemisi yanaşıyor karaya

Sanki levh-i mahfuza kaderler yazılıyor
Sanki kûn hitabının hikmeti seziliyor

Sanki hüküm-saati işliyor sessiz-suskun
Sanki arşı bürümüş, tarifsiz, aşkın-efsun

Sanki tekrarlanıyor Sâd ve İsra sûresi
Sanki tavaf halinde dönüyor yerküresi

Sanki gizli bir niyaz buzdağını deliyor
Sanki tüm münâdiler esenlik müjdeliyor

Sanki Sümeyye gibi bu çağın öleni var
Sanki arz ve semada diriliş şöleni var

Sanki vedâ-gecesi, üzüntünün, elemin
Sanki öte-çağrısı yüceltilmiş Kalem’in

Sanki yenileniyor ne varsa söze dair
Sanki çözmek üzredir oluş sırrını şair!

Olcay Yazıcı

Josephine 25.08.08 07:39

Göz Değmemiş Orkide
 
Göz Değmemiş Orkide

Binbir hayal tüllenir ağıtlanan türküde
Ağlar aynaya karşı göz-değmemiş orkide..

Mahzun bakışlarında mahrem bir meltem eser
Hurilerle Gılmanlar kavil üzre söz keser

Acının ilkyazına kar yağar ince ince
Bir gül utangaçlığı: gün dönüşür sevince

Sihirli kırçiçeği âşk esrarınca salın
Sen hüznün sultanısın, yazılmamış masalın

Dağların doruğunda süt-beyazı gök-bulut
Kurt kapmış özlemlerin bitmeyen yasını tut!

Kuşatılmış şehirde boz-bulanık bir hayat
Al götür bu diyardan rüyamızı gökçe-at!

Olcay Yazıcı

Josephine 25.08.08 07:41

Gül Düğümü
 
Gül Düğümü

İnsan ilk nefesini son korkuyla alır ya:
Erguvan akşamlarda bir hüzündür süreyya

Görebilmek sularda zübde-i cemâlini
Ömrümüz gül düğümü, Yunus bilir hâlini

Ölüm erken uyarı: en yakınımızda, bizden
Ne kalır ki sonraya isyan günlüğümüzden?

Sen kendi âteşinde, sonsuzu yürü atın
Terk eder kabrimizi öpen, doğuran kadın!

İnsan ilk nefesini son korkuyla alır ya:
Erguvan akşamlarda bir hüzündür süreyya...

Olcay Yazıcı

Josephine 25.08.08 07:42

Gündönümü
 
Gündönümü

Kurşun gibi atıldım yalnızlığa,
Mevsimlerin gündönümü ne zaman?
Özlemlerim sürgün benden uzağa
Düş sancısı yüreğimde ısırgan!

Tara saçlarını gün nefes alsın
Açılsın saksıda üzgün menekşe
Bütün hikâyeler yarıda kalsın
Asıver renkleri mavi güneşe.

Çamaşır ipinde bir yalın çığlık
Ömrümüzün vitrinidir balkonlar
Çift sesli fayanslar çıplak ve ılık
Özgeçmişin kitabesidir onlar.

Düşmez aynalara o alev-imaj
Ses dönüp dolaşır sesini bulur
Buruşur, katlanır ve ölür kumaş
İnsan desenlerde nesini bulur?

Gönlümün ırmağı akar kâğıda
Bir şeytansı resim olur yaşamak
Cevap gelmez bu trajik ağıda
Soyut bir eylemde ruhun kaçamak!

Devran böyle, çarkı kim durduracak?
Yılkıya sürülmüş sevgi atları
Gökler öfkesini yağdı yağacak
Üstümüzde korkunun pusatları.

Gece, mutsuzluğun hüzün tanığı
Mecburen işlendi-belli-cinayet
Bakışların belki en utanığı,
Âyetleri izlemekte nihayeti.

Olcay Yazıcı

Josephine 25.08.08 07:43

Hüdâyi
 
Hüdâyi

Evvel ilham, âhir sözdüm
Kabukta kilitli özdüm
Oluş şifresini çözdüm:

Dîvan kuruldu Hüdâyi
Sular duruldu Hüdâyi

Hikmeti düğümlü dildim
Eşyanın sırrını bildim
Bütün eldeleri sildim:

Yeğnildi yüküm Hüdâyi
Kaygım, ‘son hüküm’ Hüdâyi!

Korkularım, melâlim var
Yıllar yılı gönlüm hep dar
Bir ‘kapı’ oldu Üsküdar:

Alevdim, söndüm Hüdâyi
Hüdâ’ya döndüm Hüdâyi

Kırk yıl ne geçti elime?
Cemre düşürdün çölüme
Aşkın şerh oldu ölüme:

Zamanı böldüm Hüdâyi
Ölmeden öldüm Hüdâyi!

Köhnelikte ‘düş sarayı’
Esrar perdeler ara’yı
Buldum arayı arayı:

Gül özünde bal Hüdâyi
Dergâhına al Hüdâyi

Görklü Çalap, keremi bol
Derya içre ‘emin bir yol’
Bîçareyim, mürşîdim ol:

Hüznümü dağıt Hüdâyi
Bitsin bu ağıt Hüdâyi!

Olcay Yazıcı

Josephine 25.08.08 07:44

İbrahim’e Su Taşıyan Karınca
 
İbrahim’e Su Taşıyan Karınca

İnsana en kutsal öğüdü verir:
İbrahim’e su taşıyan karınca
Hasret ateşinde buzullar erir
Ümit baharına, aşka varınca

Çıktığımız sefer iç yolculuğu
Kırılgan gönüller küser-incinir
Berrak, duru; saf sevgiler oluğu
Yalnızlık gurbeti: mücerret-zincir

Ne desen bu efkâr sinmez kâğıda
Bıçak ucu uçurumlar sıratı
Terk edilmiş eski masal dağı da
Ey süvari, gök-burcuna sür atı

Kokla alevdeki o serin gülü
Arzular ceht ile erer menzile
Hayat serüveni: düş kuran ölü
Dilersen, sonrasız olanı dile

Bilge bir cân gibi hikmete ulaş:
Kaç mevsim dirildi şu narin eşkin?
Akşamlı gün için niye bu telaş?
Öte bir idrak ol, eşyadan aşkın

İnsana en kutsal öğüdü verir:
İbrahim’e su taşıyan karınca
Hasret ateşinde buzullar erir
Ümit baharına, aşka varınca.

Olcay Yazıcı

Josephine 25.08.08 07:45

Kıyas
 
Kıyas

Kayaların üstünde ürperen yayla gülü
Tutukluyuz arafta: bütün eylemler ölü!

Dağlar bir kartal gibi silkinirken derinden
Şehirler esrarını uçurmuş ellerinden

Ufkun şahdamarını keserken efsun-ışık
Hazlar metropolünde bütün ruhlar sıkışık!

Mefisto serencâmı, aldatan tayf-mekân
Oluşlar tufanına renk-buğusu camekân

Hasretler ilkyazında ne ki bu filiz-kıran?
Kar altında papatya çığlığımı haykıran!

Rahmet dönencesinde dört-yanım sahra kumu
Niye dûalar değil, kâbus böler uykumu?

Nevbaharlar sürgünü, çöllerde yorgun atım
Yürü yürü eksilmez, bin yıl uzar sıratım

Ey esrik tütsüleniş.. bilirim söneceksin
Bu âfet-kuruntudan melâle döneceksin

Göğün uçurumunda uçuşan ışık-tozlar
Eşyanın ötesini yansıtan yakamozlar

Gönlüm kırkikindide kuşkulardan münezzeh
Sana gül-bana ağla: Rabbim istemişse..eh!

Olcay Yazıcı

Josephine 25.08.08 07:46

Kuşatma
 
Kuşatma

Kara bir örtüyle sarıldı güneş
Yitirdi sihrini bütün yıldızlar
Söndü uçurumu gösteren ateş
Kuşatma altında bir vicdan sızlar

Kimdik, sayfalarda izi kalmamış
Hani biz, hani o silinmez mühür
Çölün ortasında susayan kamış
Zincire vurulmuş, dizginlenmez-hür

Nerde kıtaları öpen dolunay
Sultanların ak-yazılı tuğrası
Şuursuz menzile gerdirilen yay
Memalik’in ürkütülmüş buğrası

Bayraklar bayraklar, yenik bayraklar
Kâğıt-fenerlere hapsolan çığlık
Zoraki bir gurur: ürkek leylâklar
Ne yapsan, ne etsen gizlenmez sığlık

Soğuk mermerlerden sevimsiz bir put
Hiçin karekökü yapay alkışlar
Köksüz bir ağaca bağlanan çaput
Divan-ı Hümayûn sürgünde kışlar

İsyanın üstünde ölüm tırpanı
Söz kilitli, diller korkudan tutuk
Mümkünse o eski resmini tanı
Seni sana unutturur kör-nutuk

Naylon seralarda nâfile gayret
Krizantemlere dönüşmez lâle
Hanedan mirası: esef ve hayret
Yüzyıldır bu hasat ermez kemâle

Hendese yok, terazi yok, oran yok
Ustabaşı bir garabet şaşısı
Yapılır mı, yapılmaz mı soran yok
Ulu şâra yoz âşiret aşısı

Don Kişot habire sallar kılıcı
Fetihlerin fetvasını veren yok
Tarih söyleyecek: kimmiş kalıcı
Ebed-müddet esrarına eren yok

Kırıldı aynalar, dağıldı şekil
Sırrın simyasını kim sağlayacak
Ey yükselen tufan durul ve çekil
Bir millet yeniden kan-ağlayacak

İçin için devinir alev volkanı
Yanardağ üstüne anıt kurulmaz
İlkeler durdurmaz çıkacak kanı
Aşk eksik olunca hedef vurulmaz

Kendi iklimini bulur bir zaman
Ağyar ayazlarda üşüyen kuşluk
Sabırla beklenen soylu kahraman
Sen gelmeden giderilmez bu boşluk!

Olcay Yazıcı

Josephine 25.08.08 07:47

Kuşluk Vakti Şiiri
 
Kuşluk Vakti Şiiri

Ve çırptı kanatlarını içimizdeki kuş
Söndürdü en korkunç alevleri rüzgârıyla
Toplanıp binlerce cam kırığı bir araya
Yepyeni bir gök-aynaya dönüştürdü zamanı

Secde için suya indi yıldızlar
Kutsanmış kuşluklarla ışıdı gün
İpek bir satene sardı dünyayı
En güzel çağrıyı muştulayan ses

İlk uyanış, ilk kımıltı, ilk nefes
Belirdi gece ile gündüzü ayıran çizgi
Kalem, kelâm ve selâm üzre
Dirildi, vaktin en esenlik olanı.

Olcay Yazıcı

Josephine 25.08.08 07:48

Madır Dağı
 
Madır Dağı

Betonarme dört-bir kıyım
Kuşatılmış bir yankıyım
Şehir: anlatılmaz kıyım!
Duy sesimi Madır dağı

Terk-i diyar etmiş kuşlar
Mezar ıssızlığı: düşler
İblisçe karmaşık işler
Duy sesimi Madır dağı

Bu cinnetin uzağını
Gül-yazmalı bezeğini
Özledim çam tezeğini
Duy sesimi Madır dağı

Su içtiğim bakır güğüm
Hasretlerim düğüm düğüm
Sensin, gerçek dost bildiğim
Duy sesimi Madır dağı

İnsanmış insanın kurdu
Masal saatimiz durdu
Masum umutların yurdu
Duy sesimi Madır dağı

Sihri yitik hanımeli
Yarı çılgın, yarı deli
Gurbette bir Sürmeneli
Duy sesimi Madır dağı

Karalar sarmış kışımı
Sevda esrikler başımı
Lânetlenmiş gün hışımı
Duy sesimi Madır dağı

Orda küme küme bulut
Burda hayat, say ki tabut
Yalvarırım yasımı tut
Duy sesimi Madır dağı

Doruğunda püfür püfür
Esen rüzgârlardan üfür
Ulu Rabbim rahîm-gâfur
Duy sesimi Madır dağı.

Olcay Yazıcı

Josephine 25.08.08 07:49

Mağlupların Destanı
 
Mağlupların Destanı

Ay yüzlü bebeklerden sızıveren bu kan ne?
Niye gül üretmezler, silah yaparlar anne?

Yakıyor yüreğimi zâlim Nemrut ateşi
Karanlıklar kralı, gölgeliyor güneşi

Sevinçler uç verirdi içimizde her Nisan
Dünyayı neden böyle cehennem eder insan?

Hani sevgi ve barış, hani hürriyet vardı
Hani eşkiya yanke, hümanistti, uygardı?

Kızgın kum fırtınası: Ebrehe ve Ebâbîl
Moğol’a, Hülâgu’ya rahmet okutan sefil

Mahzun belde Ümmül Kasr; elemli, yıkık Basra
Ey A’zam, ey Cüneydî, lânet olsun bu asra!

Dâru’s selâm esrarı yansılanır sahrada
Bağdat bir şehir değil, Şark’ın kalbi orada

Cân ne ki, cânân ne ki, cihândan geçer âşık
Doğar mutlak yeniden Muhammedî bir ışık

Geylânî dergâhında özümsenen âlî-nûr
Özlenen emin diyâr, elbet bir gün bulunur

Dicle’nin acıları, Sümeyye lâlesidir
Ağıt değil bu şiir, zâfer meşâlesidir!

Istıraplı hasret var, ruhu ezen kederde
Zorbaları ürküten, o sultan-devlet nerde?

Ölüm başlangıçtır der, erdemliler, erenler
Bu hikmetten habersiz, evrene yön verenler!

Kutlu gök ekin gibi, dirilecek bedenim
Tetiği sen çeksen de, bil ki kazanan benim!

Uyan İbrâhimoğlu, kimyanı iyi tanı
Direniş türküsü bu, mağlupların destanı!

Olcay Yazıcı

Josephine 25.08.08 07:50

Mevsimsiz Açelya
 
Mevsimsiz Açelya

Mevsimsiz açelyayım, gül-kanadım budanmış
Bütün ağlayışlarım bir mecaza adanmış

Çekilip gitmiş sular, terk edilmiş Tuna’yım
Şimdi bu viran şehrin neyine tutunayım?

Zihnimde dolu-dizgin atların nal sesi var
Ağıtla düş arası buğulanmada duvar

Bir uzak ikindide herşey çözümlenecek
Bu mermer yangınında baharı bekler çiçek!

Olcay Yazıcı

Josephine 25.08.08 07:51

Oryantalist Bir Hüzün
 
Oryantalist Bir Hüzün

Karanlık, mavi göğü çatlatan ışık gibi,
Bir şimşek gelip geçer ebruların üstünden
Çözülür ivmesinden eşyanın yerçekimi,
Şaşakalır, susarım kırık aynalarda ben.

Yorgun düşlerimizde unutuş yalnızlığı,
Buruk bir nostaljidir hülyamız heybemizde.
Vitrinlerde lazer-kurgu versiyon
Biraz lâtin, biraz slav, biraz yunan
Çağlar geçer kubbelerin altından..

Bir zamanlar otağda
Parçalanmaz bir küldük,
İpi kopmuş tespih gibi
Sokaklara döküldük.

Hünkâr mahfilinde Michael Jackson,
Sahaflarda Nastassia Kinski..
Sar/kaçlanır aşkın son utangaçlığı,
Bir gül kadar yoğun, ilk gün kadar eski.

Terk edilmiş avluda,
Sırra kadem ihtiyar,
Erenler dergâhında
Bu akşam resital var.

Kim açtı kapısını kırkıncı odamızın?
Gözegeldi ansızın o hayal sarraflığı
Baharatlı edalar gülümser dükkânlarda,
Büyünün simyası yitik saflığı.

Issız şadırvanlarda
Çırpınan kuş kanadı
Ezgin çıktı Hâfız’a
"Ayışığı sonatı"

Yeni masallar uyduramaz artık Şehrazat,
Ve kılıçtan geçirilir körpe şafaklar
Sibernetik, multivizyon..elif-lâm-râ.
Kodlanır bilgisayarlara hafızamız ve sonra
Dağılır kar tozlağı gibi uçuruma hatıramız.

Semazenler seyreder şehrin semalarında,
Saklar efsanemizi sırça-efsun şamdanlar
Beyazcamda bin çizik, arsız video-klip,
İncelir kırk yerinden ve kopar ip!

Bir dûaya sığınır
Çılgın düşleri güzün,
Künfeyekûn bâbında
Oryantalist bir hüzün!

Olcay Yazıcı

Josephine 25.08.08 07:52

Ömer’in Yüzünde Ölümü Gördüm
 
Ömer’in Yüzünde Ölümü Gördüm

Ömer’in yüzünde ölümü gördüm
Herşeyi hiçleyen derin bir kuyu
Ankebut sabrıyla bir kefen ördüm
Yenmek için içimdeki korkuyu

Ömer’in hasreti sakin bir mekân
Ürkütmeyen bir diyârın arzusu
Nasıl sükûn bulmuş o delişmen kan
Yorulup, durulmuş kök söktüren su

Ömer Ömer değil, Ömer ben oldu
Kendimi seyrettim o uçurumda
Ne olduysa eşya uyurken oldu
Artık şebnem açmaz bu kızgın kumda

Ömer bir mağara, Ömer bir çığlık
Yankısı dolanır körpe yüzlerde
Büyük endişeyi gizleyen sığlık
Hikâyemiz mahzun kalır cüzlerde

Ömer kalbi kırık bir yılkı atı
Hülyasını, rüyasını yel almış
Ömer ki, sırtında taşır sıratı
Yaşamaktan, var olmaktan usanmış

Ömer’in ışığı söndü sönecek
Hüzünlü bir ilticadır son satır
Ömer bir kuşlukta yine dönecek
"Güneş yalnız dirileri ısıtır!"

Ömer’in elinde sırlı bir ayna
Aynada yılların puslu sureti
Esenlik ol ateş, su artık kayna
Ömer şimdi terke hazır gurbeti!

Olcay Yazıcı

Josephine 25.08.08 07:53

Son Bahar
 
Son Bahar

Suskun menekşeleri kar tozlağı bürümüş
Sıcak bakışlarında ısınmak istiyorum
Eski sevda gülleri kitaplarda kurumuş
Bu yıkık saatlerde hüzün en ince-yorum.

Gönlümün gündeminde bir ümit arifesi
Mazinin izlerini öfkemle sileceğim
Zaman, aldanışların kuşu ölmüş kafesi
Kuşku günlüklerinde tutuklu geleceğim!

Zincirini toplayıp sefer eyledi gemim
Bu buruk yolculuğa benimle çıkar mısın?
Belki son baharını seninle yaşar evim
Kapımı çalan mevsim: güneş misin, kar mısın?

Olcay Yazıcı

Josephine 25.08.08 07:54

Sûfî
 
Sûfî

Kilitlenmiş kapılar
Levhada mahzun kûfî
Ruhumda buz-yangını
Söyle bu ne hâl sûfî!

Nûrla nâr arasında
Arzım İsm-i A’zâm’a
Ateşten kelimeler
Yağıyor hafızama!

Gülde gizlenen hüzün
Bil ki sona işaret
Kâinat kitabında
Herşey O’na işaret

Kilitlenmiş kapılar
Levhada mahzun kûfî
Ruhumda buz-yangını
Söyle bu ne hâl sûfî?

Olcay Yazıcı

Josephine 25.08.08 07:55

Sûfîler Sûfîsi
 
Sûfîler Sûfîsi

Kelâm tarif edemez bu mücerret âyini
Yeşil kubbe altında sonsuzluk şehrâyini

Ruhumun semâsında ney şöleni bir dönüş
Uyanıyor içimde Selçuklu’dan kalma düş

Revaklar, soylu vavlar, çağa resmeder bizi
Töremize icazet verir Şems-i Tebrizî

Bir buhurdan içinde tütsülenen bileşik
Merhamet dilediğim, sığındığım son-eşik

Âşkın kutlu âteşi düştü cân ummanıma
Ey sûfîler sûfîsi, al beni de yanına

Kaynar kaynar azalır, yoklaşır, uçar suyum
Bu kuyular şehrinin mustarip Yusuf’uyum!

Bildim ki yalan imiş, kıyl ü kâl imiş işim
Yüz sürdüm dergâhına, nazâr eyle dervişim

Seninle şereflendi, bütün şark, diyar-i rum
Bir çerağ yak kalbimde, aydınlansın uçurum

Hayat ne kadar ölü, ölüm ne kadar diri
Dönüş, ilâhî dönüş, Şeb-i arus tekbiri

Kelâm tarif edemez bu mücerret âyini
Yeşil kubbe altında sonsuzluk şehrâyini.

Olcay Yazıcı

Josephine 25.08.08 07:56

Sultan Ülke
 
Sultan Ülke

Türedim kutlu ışıktan
Cevherimden yükselir tan
Benim, tarihin sultanı
Benim, oluşa âşk katan

Görklü hakan
Bilge beyim
Hilâl desenli heybeyim
At üstünde doğmuşum ben
Cihangir bir göçebeyim

Çeri benim
Eren benim
Çeliğe su veren benim
Yedi iklim-beş kıtadan
Efsaneler deren benim

Simurg da ben
Simya da ben
Asil-terkip:
Hikmet-i fen

Yüreğim harman yeridir
Hasretim tuncu eritir
Dörtnala yiğit atlılar
Sevdamın gönül eridir

Tufan benim
Boran benim
Gök-nizamı
Kuran benim
İbrahim’in ahfadıyım
Tüm putları
Kıran benim!

Düşüncem en güçlü silah
Edinmem Nemrut’u ilâh
Koca acun benim için
Erdem öğrenilen dergâh

Bıçak da ben
İsmâil de..
Sırrın sırrı Mikâil’de
Kâh ölmeden ölürüm de,
Dirilirim taze gülde

Hem neyim
Hem de neyzenim
Ebed müddet bir düzenim
İnsanlığın son menzili
Aşkın olanı sezenim

Yunus da ben
Mevlânâ da
Büyülü sözüm dünyada

Sahradaki sûfî kervan
Bâbı hümayunda dîvan
Bilir beni bütün cihan:
Asırlara hükmedenim,
Nuh’la kardeştir bedenim

Ol mukaddes rüzgâr benim
Âteşte yanmaz mâdenim
Benim adım, Anadolu
Benim, uluların yolu.

Olcay Yazıcı

Josephine 25.08.08 07:57

Şehre Yağmur Yağıyor ve Sen Uzaklardasın
 
Şehre Yağmur Yağıyor ve Sen Uzaklardasın

Kalbim bir yanardağdır, göğe savrulur külüm
Bu özlem ateşinde sen hiç yandın mı gülüm?

Efkâr bir daha yıkar, kent bir daha kurulur
Çığ düşer uçuruma, düş aynası kırılır!

Adlanmamış duygular durur gül tenhasında
Arşa erişir hüzün aşkın müntehasında

Sevdamı tısım gibi ıssız dağlara asın
Şehre yağmur yağıyor ve sen uzaklardasın!

Olcay Yazıcı

Josephine 25.08.08 07:58

Şiiri Yazılamayan Şehir
 
Şiiri Yazılamayan Şehir

Gökçe atlar üstünde fethe uçan cihangir:
Bu pürfüsun şehire nasıl yazılır şiir?

Bir masal diyarının gölge-ışık Kaf’ını
Kalem çizebilir mi mânâ fotoğrafını?

Medine-i fâzıla, kutsanmış dersaadet
İstanbul sevda gibi, ölüm gibi mücerret

Yakamoz şehrâyini, tılsımlı, aşkın-verâ
Sözle şerh edilemez bu ilâhî manzara

Sanatın bütün sırrı mazmun olsa yine zor
İstanbul nûr revnakı, İstanbul bir metafor

İstanbul şiiristan, bedestân pazarıdır
İstanbul, mâverâya dervîşân nazarıdır

İstanbul taç-neşide, ona remz olan lâle
Dökülür gökyüzünden bediî bir şelâle

Aşkbaz suzidîlâra, raks eder leyl ü nehar
İstanbul âteşefruz, erguvanî nevbahar

O bir teşbîh-i belîğ, hüsne ad olan gazel
İstanbul güzelliğin hayran kaldığı güzel

Efsaneler sultanı dalmış ulvî-uykuya
İstanbul, lâmekânda ruhun gördüğü rüya.

Olcay Yazıcı

Josephine 25.08.08 07:59

Şiirin Şiiri
 
Şiirin Şiiri

Şiir elif, şiir lâm
Şiir yorumsuz kelâm

Şiir ölümün aynası
Şiir bir gül kanaması

Şiir bir ilkyaz sürgünü
Şiir düşlerin yorgunu

Şiir seherde kırağı
Şiir ırağın ırağı

Şiir masal ikindisi
Şiir hükmün efendisi

Şiir bir efkâr tütünü
Şiir sihirin bütünü

Şiir buzdağında cemre
Şiir âşık Yunus Emre

Şiir karınca ordusu
Şiir bir efsunlu su

Şiir sevdanın tetiği
Şiir hüzün estetiği

Şiir erilmez Kaf Dağı
Şiir sufîler otağı

Şiir soylu bir pazar
Şiir: o safâ-nazar

Şiir bir sır rüyası
Şiir sözün son dûası...

Olcay Yazıcı

Josephine 25.08.08 08:00

Taşradan Atılan Taş
 
Taşradan Atılan Taş

Kuşluk vakti taşradan atılan taş
Kırar şehirlerin kör camlarını
Ağıtlı ananın gözündeki yaş
Küskün kundaklara sarar yarını!

Ağlar eşiklerde körpe bir bakış
Kurşun, masalların bittiği yerdir
Karanfili kefenleyen kara-kış
Baba’nın attaya gittiği yerdir

Kar altında çiçek açmış bir tabut
Uçurumda çığlıklanan ses yetim
Bir sır gibi yüreğinde saklı tut
Sabır, sana ilk ve son vasiyetim!

Olcay Yazıcı

Josephine 25.08.08 08:01

Ütopya
 
Ütopya

1.
Gökyüzüne, maviye, aşka yasak setlerin
Yenik bayraklar geçer üstünden cesetlerin!
2.
Hayali ümit yaptın; acıları kardın da..
Sevgili, erişilmez Kaf Dağı’nın ardında
3.
Gün: hüzün öğretisi, kurcalar ruhumuzu
Kader gizli bir mecaz, ölümün gül-rumuzu
4.
İnce elifler düşer bir gecenin karına
Buzda güz-yazıları neyi taşır yarına?
5.
Ütopya: sığınağı kölelerle, Han’ların
Melankolik rüyası erken erguvanların
6.
Dolu-dizgin koşarak durulduğumuz kıyı
Soylu, gökkır küheylân, kanıksar mı yılkıyı?

Olcay Yazıcı


Bütün Zaman Ayarları WEZ +3 olarak düzenlenmiştir. Şu Anki Saat: 08:56 .

Powered by vBulletin Version 3.8.7
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
Search Engine Friendly URLs by vBSEO 3.6.0 RC 2