![]() |
Osman Aktaş Şiirleri Albino Sesli Bir Çocuğu Dinlemek sizler gülücüklerini çiçeklere içiren insanlar bütün serçeliğinizle bizleri dinleyin bir kere bakın neler göreceksiniz gözlerimiz birer kase geceye ikram ediliriz nabzımızda intiharlar yalnızlığımızda karartılar dolaşır namusumuzda sırp elleri ayrıntısı yitirilmiş anıları her gece bir gömüte uzatarak tanrıyı ve erliki şaşarız sabaha ve sizlere yaklaştıkça mehtap yas ilanımız yüreğimizi barikat yaptığımız yollar mendil oldu bosnaya sildi yanaklarından süzülen eski yazıları el altında yara saklayan halkın gelin ve görün yüreğinde kuruyan manzarasını. Ankara - 29.08.1994 Osman Aktaş |
Anahtar Anahtar 'Telgrafın tellerine...' konmuş serçeler giden bir treni seyrederler buğulu camlara sınanan hüzünlü gözler bir enkaza dönüşürler tinler ve tenler ayrı ülkenin ayrı kültürü pıhtılaşmayan umutlar yepyeni politik yalanların peşinde yılmadan ve yorulmadan ilerler. Ankara - Ekim 1987 Kaynak: ayarsız Osman Aktaş |
Aynasız Aynasız 'Çanakkale içinde aynalı çarşı' çanakkale dışında karakol 'Karakolda ayna var' aynasız ne var memlekette sazan bile aynalı. Erzurum - Mart 1987 Kaynak: ayarsız Osman Aktaş |
Batak Oyunu Batak Oyunu umutlarımız halısıyla uçan Hintli sözlerimiz büyücü sözleri sevgililerimize çiçek yerine ihanet veriyoruz sonra büyük övgüler denizi ve yeşili çok ada gibi sevdiğimizi söylüyoruz tiyatroda dram oynayan aktrist gibi aktör gibi genç kalmış gibi brütüse kleopetraya birer mektup hayır not ya da kart yazarak kırmızı mürekkep kullanarak hatta altını çizerek onu rodosa kendimizi kıbrısa sürgün ederek bütün seferleri ve bütün sevgileri kapatıyoruz otuz kilometre kadar yaklaştık olgunluğa kırılmaz onurumuz çatladı yazık ki terkedilmiş manastır gibiyiz '...sazdan samandan ...tozdan dumandan' güneş yerkürenin yerine geçmeden ana -vatan bir okyanus çalkalanıyor - çalkalandırıyor. Ankara - 03.07.1993 Osman Aktaş |
Beklemediğiniz Mehdi Beklemediğiniz Mehdi ben dizaynı bitmiş gökyüzünden geliyorum ağzımda güneşi söndürecek alpheios çocuk doğuran bakireleri yağmura kilitleyeceğim iki kirpik arasında hemera şifrelenmiş zamana gülümsedikçe bütün çiçekler yasemin kokacak ve ben geri döneceğim gelmediğim yere. Ankara - 11.06.1988 Kaynak: ayarsız Osman Aktaş |
Bir Denizin Okyanusa Kıyısı Bir Denizin Okyanusa Kıyısı kendi kıyılarımıza yanaşıyoruz su alan bir gemideyiz su veren denizden ne nimet beklenir ki balık dışında içinde ürperten bir tenhalık kalabalıksa dalgalar insanı yalar bir kedinin yavrusunu yaladığı gibi çakan şimşekler akan yıldırımlar denizde sular nereye akar sakar bir dalganın kılavuzluğunda zaman durgun sular durgun hayatın faniliğini kavramış gibiler yıldızlar öperek uyandırırlar lacivert bir sabahı bir ana şefkatiyle kendimi okşasam kartopunu okşar gibi yaşantım değişir mi mevsimine göre değişen deniz gibi renk alıp renk verir miyim gemi güvertesinde rast makamında sinbatı dinlerken sana nasıl zaman ayırayım sevgili ömrüm ben köhnemiş bir hayata zaman taşıyan kambur bir hamal dünyayı oynuyorum ne zaman boş kalsam adını sayıklıyorum rotasız düşleri teğet geçerken bir gülümsesen gecenin rengi değişir işte nuh işte tufan yaşam intihar ediyor zaman zaman istem dışı soyup giyinerek huzur arıyoruz okyanusun keşfedilmemişliğinde huzur en derinde ta yüreğimizin bir yerinde ulaşabilirsen ulaş. Nilüfer - 11.07.2007 Osman Aktaş |
Bir Eyüp Sabahı İstanbul Önlerinde Bir Eyüp Sabahı İstanbul Önlerinde ey duyulmamış rüyalar kuşlar uçuşur her gece eteklerinde ergen güzellikler karasevdalar gözlerimizde hoyrat bir saltanat lavanta kokan akşamüstleridir şu pişmanlık kapısını açan seher ebedi yeminlerin türküsünü çiçekler haliçte geceye sürüklenen garipler yerini gemilere ve köp rülere bırakır allaH şahittir sarmaşıklarla balkonlara -pardon surlara tırmanılır güneş batar gemiler batar her taraf yanık kokar kan kokar barut kokar havada oklar uçuşur vurulur o an sancaktar yirmisinde bir tezgâhtar müşterisini komşusuna yollar yirmibirinde fatihi sevindiren o güller yetmişinde pir sultanı yaralar neden dersiniz şimdi istanbul önlerinde akşamlar uzun gözlerimi bekleyedursun bir gün mutlaka seyredeceğim dalgaların gökyüzüne çarpmasını şakaklarımda haydarpaşa ve trenler yüzümün kırlarında ceylanlar koşuşur sana mutlaka geleceğim beni bekleyedur. Ankara - 19.06.1994 Osman Aktaş |
Bir Kadını Çoğalmak Bir Kadını Çoğalmak at başı kaçırıyoruz birbirimizi her akşam kıyamete kırılıyoruz gözlerimiz ardına kadar açık kulaklarımız asılı son-bahara bir kadını yürüyoruz hiç durmadan istasyonları yaslanıyoruz yağmur alabildiğine yağmıyor akşamdan kalma bir bulut gerneşiyor denize kadını ağlıyoruz kıyı boyunca kadın buluta gülüyor bizi göz kenarlarında çocuk (g)izi öpülmüş yanakları kan revân onlar bakımsız çoğalma kara-köyde bizse kendini fesheden anlaşmayız kelimeleri yontma taş devrinden kalma. Ankara - Mart 1988 Kaynak: ayarsız Osman Aktaş |
Bir Şair Bir Rüzgârı Dinletir Bir Şair Bir Rüzgârı Dinletir yaşamakla bitiremediğim gözlerin anlıyor yenilikleri eskise de kelimeler çocuklar ister gündüzün bitmemesini ne kelimelerde ne de rakamlarda uykularda oyun yoktur ben bir şiirde bir istanbuldayım haliç hariç her taraf beni bekler insanı uyanmak için niçin taksim coşar fener alaylarsız pankartlarla sloganlarla yollar aşınmasa da sabırlar aşınır ben hayli gece dağlarsa aydınlık bir ses akıyor iki küreğimin arasından karanlıkta kendime yetişemiyorum gidiyor peşinden yitirilenlerin kıraç güneşler dağlarda ben erzurumda her gece mevsimler kapatıyordu söylediklerimi yıpranıyordu sevdalar konuşuldukça kalemimde insanlar üçüncü dünya savaşından kalan mahmur gözlerle rüzgâr kesen şiirleri okuyordu o şiirler rezil birer resim gibi usturayla damarı kesilmiş gibi boş bir gülüş bir ağlayış bir inleyiş aksayan armoniler eşliğinde terk edilmiş zeynepler terk edilmeyen tanrı piranalarla öpüştürür sokak başlarında. Ankara - 05.11.1994 Osman Aktaş |
Biz Barış ve Türkiyeyiz Biz Barış ve Türkiyeyiz ölgün kavisler çizdiler ufkumuza bu solgun diyara erişmeye uğraşan yolcular yabancı ihtiraslar için yerli yersiz konuşmamak için en seçkin yoldu yolmamak için saçlarını her soruna olumsuz bir çıkış arayanlar benimle olan kavliniz bitti görüyorum titrediğini mevsimlerin kirli elleriniz dokundukça kendilerinden tiksinirler yüzümün dağlarıyla çevrili bu şehrin sahilleri gümüşten sular çizer tüm heveslerimi yerlerde sürünür gölgem gece yüzlerinden dökülür gülmeyi unutmuş yunuslar hayatı toprağa bağlayan zindanlarda düşlerini nasıl görürler hep o memleketler gözümde tüter bütün analar ehramlarıyla örtünür kocalarının peşlerinden giderler düğünden toprağa dek ağlanacak şeyler bulurlar çocuklar korkmaz utanırlar modalaşmış ilkelliklerden konuşsan pembeleşir bir anda bakışlar kırılıp düşer kristal bir vazo gibi kristal yürekler yusuf yüzlü adamlar değişir resimlere baksam ateşten mi altında düşman bildiğim zaman bizi kuşatan atlas bir libas Hint kumaşından dudakların kadar güzel olan şey verimli toprakları olan bir ülke gözlerinde doğan bembeyaz şehvet bir akdeniz yüzyıllardır haksızlıklarla savaşan bektâşîyiz pîr sultânız biz barış ve türkiyeyiz. Ankara - 18.11.1994 Osman Aktaş |
Çekip Gitmiş Bir Militan Çekip Gitmiş Bir Militan erken ışıyan dağlarda kaçak duygular ve kaçak düşünceler eşlik ederken çığ gibi büyüyen yüreklere her sabah bir sabah bir masal bir doğayı silmiş gözlerinden ellerine sermiş gökyüzünü çırılçıplak bir yer yüzü kalmış bir ihtilâl kalmış kendisinden geriye. Ankara - Mart 1988 Kaynak: ayarsız Osman Aktaş |
Çocuklar Ne De Çocuklar Çocuklar Ne De Çocuklar çocuklar yağmuru tersinden okurlar şu kış kıyamette okula gidip gele gele çocuklar her şeyde bir güzellik bulurlar güzel olduklarından temiz olduklarından hükümete ve devlete uzak olduklarından eğlence üretirler en doğal duygularıyla zaman bulsalar çocukluğu geçmiş çocukların baskılarından çocuklar okuldalar önlerinde anıları eski çocukların düşünceleri duyguları hayata hazırlar çocukları eski çocukların ihtirasları kirleri pasları dünyayı tersine döndürür çocuklar nevruzu kutlar bugün ve her gün eski çocukların 'elhan-ı şita'sına aldırmadan neyi neyin yerine koyarlar hiç belli olmaz çocuklar olmadık yanlışları bulurlar ellerine alırlar eski çocuklara verirler düşürdüklerini sanarak çocuklar kılı kırk yararlar kırkı kıl yaramazlar yaramazlar ne de sevimlidirler hayata daha bir farklı bağlılar hayat onları nasıl bağlar kendine düşünmezler. İnegöl - 09.02.2006 Kaynak: Kuşluk Sanat Edebiyat Dergisi Osman Aktaş |
Depresyon Depresyon yalnızlık heykelinin kalıbıyım erimiş demir boşaltıyorlar tunç ebedileşmiyor ben ezelileşmiyorum denizi alevlendirecek kadar tanrıyı sil baştan yaratacak kadar sıkmak istiyorum dünyayı limon gibi çamaşır sıkar gibi dünyanın beni sıktığı gibi. Erzurum - 17.08.1988 Kaynak: ayarsız Osman Aktaş |
Dokunsak Zap Tersine Akacak Dokunsak Zap Tersine Akacak çocuklar mehtabı yaz boz oynuyor güle oynaya gökyüzünü koşuyorlar yıldızları sıçratıyorlar paçalarına yarına birkaç kilometre yıl kala bizler de adımızı yazalım başkalEnin şurasına burasına geceyi anlatıyorum çocuklara bembeyaz doğu gecelerini çoğunuz bilirsiniz 'Zap Suyu derin akar' buralarda bir genç kızın bir aşk hikâyesine akan yüreği gibi denizleri yorumlarız kendimize göre çocuklara sunduğumuz sayıtlılarda terk bilinmeyenli denklemler kurarak laboratuarlar açarız ölçeriz biçeriz tarihsel bir çözeltiyi denemek için allaH yarattı demeden çocuklara sunarız kayda değer yanlarımızı mega politik umursayışımızla dokunsak zap tersine akacak çocuklar ter/sine ıslatacak kurak cümleler için itiraza çıkacak sıfatlar zamirlere zamirler isimlere türküler okur ihlas okurcasına çocuklara adımı denk tutarım çünkü ben bir öğretmenim beni elemeyi öğren çocuğum yoksa ayıramazsın kızıl şafakları maviden üç denizi üçe bölen memleket havalarını sana anlatsam da işte sana ayarlıyoruz saatleri tek yönlü giden mavzer kurşunu gibi. Başkale - 23.04.1995 Osman Aktaş |
Düş Toplamak Düş Toplamak kanatları kırık kartalı ağlıyorum erkekliğim işleniyor şafaklara mor fotoğraf parlak delil oluyor dostun elinde hayat çok süslü bir yorgunluk alnımı yasladığım yerde sabır damlar önümdeki kadına kıskıvrak merhamet dolgun göğüslü dağlara solar hazan yağmurunu andıran uykular kaldırımdan toplanarak kaç türlü sevgiliye verilir sarp bir gece diktatör yürek dolunaya tırmandırır ellerinde afrika bakışlarında rulet oynayan endişe salyalarını akıtır yakıt akıtan gemi gibi kuşak taşıyoruz geçmişe ve geleceğe yüz üstü sırt altı bağlanmak için araştırmalarım sürecek. Nilüfer - 21.07.2007 Osman Aktaş |
Ellerimde Nar Çiçeği Ellerimde Nar Çiçeği İsmail Karakurt'un "Nar Çiçeği" şiirine yorum. ben hiç nar çiçeği görmedim dostum ben ilkin seni gördüm dünyayı baş aşağı okuyordun elinde bir kâğıt mevsimleri yakıyordun ayları çift haneli rakamlardan kurtarmak için belki gözlerimi ankaradan kurtarmak için sana bakıyordum ve sen yoktun kimbilir neredeydin kendi gölgesinin peşinde koşan çocuklar gibi çocuklar için koşuyordun ben hiç nar çiçeği gördüm dostum ellerim buz kesti dudaklarım söz göze gelmemek için kapatıyorum gözlerimi istanbulu da dinlemiyorum kendimi de yırtık bir kitabın sayfalarına yaslanıp dinlenirken seni göremiyorum kış kıyamet yok tipi boran da işte şuramda bir yara seni hatırlatıyor şiire yakalanıyorum şuurluca ben hep nar çiçeğini sende gördüm seni gördüm nar çiçeğinde yıpranmış düşler kurarken bizler sokakları türkülere çağırıyoruz yarımağız dünyayı bir ucundan tutacağız çağrılırsak eğer geceyi gündüze bağlamaya gücümüz yeter kafdağından kar getirmeye bir devrimci onuruyla. Bursa - 27.07.2008 Osman Aktaş |
Gül, Ay ve Yeşil Geceye Şiir Gül, Ay ve Yeşil Geceye Şiir gül yitik bir aşkın unutulmuş gölgesi avuçlarımda çözülür yaprak yaprak eskiterek yaşamımızı dağıtır gülümseyişiyle korkular yağdırır ışıl ışıl gönüllere çiğle kaplı kanlı teninden ve siyah beyaz fotoğraflardan uzun bir öpüşü canlandırıp ağızlar ve gözler ulaştırır ay iki yarım küredir geceye bölünen o dinsiz çığlıkla yükselirken ne karşılık verecek dönen tekerlek acımasızlığın kan dökücü şelâlesi dağların ardında güllere dokunur bir yolcu gibi karanlıkla yarışan fosfor olur yaprak yaprak düşer geceye yeşil saçlarını karaya boyar resim gibi asılır karanlık duvara dağlar umursazlığa boyanır bu kentin yeşil geceleri bıçkıyla yanlış yerinden kesilen umutlar ne işe yarar ürkek türkülerde şimdi olmayan her an körlerle göz göze geldiğim zaman is bırakırım sesimin tedirgin yalazından karanlık kimliklere karanlık bir insan yeni direktifler hazırlarken sorgusuz sualsiz sen çıkagelirsin tenimin rengi değişir heyecan ve utangaçlıktan bu şiir seni aramaya çıkmış en yeşil gecede yüreğim yuvarlanmışken buhran çukuruna beni nerede bulacak körkütük şairim kim bilir hangi şiirdeyim saatler son limana yaklaştığında sağanak bakışlarda yeşerir ve serpilirim yanardağ sabrıyla sana varmak için gecenin yeşermesi gerekmez. Ankara - Eylül 1989 Kaynak: ayarsız Osman Aktaş |
Hüzün Hüzün sizler rüzgâr sesli çocuklar ne değişken duruşunuz var size bakmaya üşeniyorum yeni sarf edilmiş sözcük gibisiniz kâğıtlara yumuşayan türden. Erzurum - Ocak 1987 Kaynak: ayarsız Osman Aktaş |
İntihar İntihar intihar sen ne güzel ne kutsalsın bu yüzden yasak sana dokunmak ah intihar bulvarlar kapanıyor ayaklarıma ayaklarım bir yer altı sütunu gök üzerime kurulu bedenim yeryüzüne sarılı bu yüzden yıpranmışım kirlenmişim bu yüzden intihar say ki senin gözlerin kirlenmiş benim ellerim yüreğimle sileyim ne dersin bir düşün istersen intihar yüzünde masal dallansın budaklansın sana sokuldukça yollarım dipsiz bir uçurum olsun beni kendine râm etmişsin kuşkusuz şartsız şurtsuz ellerin nasıl da kış gözlerin ne kadar bahar intihar gece gibi âsisin seviyorum seni yine de gökyüzünü sarar şavkın daha bir nazlı eser rüzgârlar meltemler kuşlar kıyama durur huzurunda gök kıratlı gürler intihar. Ankara - Eylül 1988 Kaynak: ayarsız Osman Aktaş |
Sahte Dünya Gerçekleri Sahte Dünya Gerçekleri Sahte dudaklarda sahte gülücük Sahte bir dünyanın karasındadır Arsızca soyunan atar gülücük Mutluluk hükümet kirasındadır Yavan yenen ekmek beslemez iti Acından kırılır fakirin biti Dünyaya gelirken aldık bileti Hayat ezel ve ebed arasındadır Memur yorgun işçi ise perişan Ankara'da bulur kendini aşan Her kulvarda yalan ile yarışan Yönetim şeklinin neresindedir Azınlık hak alır haksızlık verip Onuru ayaklar altına serip Nefsini yüceltip imanı yerip İnsan bu insanın teresindedir Fizâhî gözlerin hep çakmak çakmak Dünyaya dünyanın gözüyle bakmak Gayemiz ölmez bir eser bırakmak Harcımız alimler merasındadır... Nilüfer - 01.02.2008 Osman Aktaş |
Bütün Zaman Ayarları WEZ +3 olarak düzenlenmiştir. Şu Anki Saat: 05:44 . |
Powered by vBulletin Version 3.8.7
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
Search Engine Friendly URLs by vBSEO 3.6.0 RC 2