![]() |
Özdemir İnce Şiirleri Bir Kenti Yaşamak Bir kenti yaşamak ona boyun eğmektir- sözleşmesiz, anlaşmasız-, ne derse tek tek yapacaksın, düşünmeden, direnmeden. Yabancıysan ve gezgin değilsen "bir kent yeter" diyeceksin, "tek bir ölüm"; boğazına oturmuş olan bir bardak su isteyen. Boyun eğeceksin yolcu! bir köle gibi tıpkı, anlamak için belki, nedir mutluluğu bir tutsağın? Özdemir İnce |
Bir Kuş Bir Kuş Bir kuş uçuyordu Sisam'la Kuşadası arasında, anlayamadım bir türlü Türk müydü yoksa Yunan mı, bir başka yerden mi yoksa? Hiçbir belirti yok. Denize sordum onu: "O bir dalıcı kuştur, dedi, danteller örer durmadan bağrımda". Gökyüzüne sordum onu: "o benim ulağımdır, dedi, mordan, gülrenginden eflatuna kadar". Balıklara sordum onu, öteki kuşlara, teknelere sordum, bayraklı flamalı, hepsi bir şey söyledi bir cevap alamadım. Bir kuş uçuyordu Sisam'la Kuşadası arasında anlayamadım bir türlü Türk müydü Yunan mı, bir başka yerden mi hangi milletten? "Ey kuş dedim, kimlerden olursun, hangi ülkeden?" "Ben bir martıyım, dedi, yaşım evrenin yaşında, ülkemi sorarsan: yeryüzü, gökyüzü ve deniz, sınırlarımı sorarsan: topraktır, su ve hava". Kaynak: Ataol Behramoğlu - Son Yüzyıl Büyük Türk Şiiri Antolojisi - Özdemir İnce |
Bir Ülke Olabilirdi Bu Sevda Bir Ülke Olabilirdi Bu Sevda Kaç cemre düştü yüreğine şimdiye kadar kaç unutulmuş nisan var vişne sürgünü kollarında? Dağılıyor uyku kokusu gövdenin dilim meme uçlarına dokunduğu zaman; Ateşten sapı üzerinde dönüyor ayçiçeği bir güneş doğuyor bacaklarının arasında. Kollarımla sarıyorum, örtüyorum seni günler ve geceler uzuyor ve savurmaya hazırlanıyor gövden gövdemi... Özdemir İnce |
Deniz Kıyısındaki Kadın Deniz Kıyısındaki Kadın ezbere biliyorum bütün gizlerini rüzgar gülünün imbatı tanıdığı kadar ekmeğin adı susuzluğun adı açlığın adı dorukları olgunlaştıran baş dönmesi senin çıplak gövdeni yoğunlaştıran açık suyun tanığı uzun kolların toprağın yalnızlığı bacaklarının arasında doğumun ve ölümün yalnızlığı yatmışsın orada acı bir öykü gibi tıpkı mutlu çağların destan kabartmalarında sıcak çakılların yakıcı kumların arasında isyanın gerçekliği senin duruşun büyüyen bir çayırdır yaşamın senin karanlığın üstüne iner her gece örter onu tül perde duruluğuyla deniz kıyısındaki kadın benim uzak sevgilim güneş işte böyle doğar darağacında... Özdemir İnce |
Dört Duvar Arasında Dört Duvar Arasında Bir şeyler kapanıyordu bir yerlerde, belki bir kapı, belki bir mezar - ama çatı degildi - sanki bir yangın, tavşanların, kuşlarin hızından anlıyordun, ama çatı degildi kapanan, üzerinde bir bayrak dalgalanan. Ama çatı degildi kapanan; biraz daha ışık, diye haykırdın, daglarıma ve uçurumlarıma, hepsini gövdeme duvarlarıma kazıyacagım. Bir şeyler kapanıyordu bir yerlerde: Kiminin bahtı, kiminin yüregi, kiminin kapısı ve penceresi. Düşündün: Her şey bütün bir sonsuzluk ve bir dakikaydı önünde ve sonunda. Bir dakika, o senin olan bir dakika, yani yaşaman için sana bırakmadıkları... Paris - 19.03.1986 Özdemir İnce |
Durum Durum Pazar günü geçmek bilmiyor Birden bir kavak fışkırıyor pencereden Hızla kapıyı örtüyor bir sokak Bir kız saatine bakıyor alanda Gençliğim, güneşim, rüzgârım benim! Bu çıraklık sabah akşam sürüyor. Pazar günü geçmek bilmiyor Toprağın alnında eriyor güneş Sevdiğim uzakta, bir an kadar yakın Aramızda sessizliğin amansız yasası Aklımda denizle donatılmış kentim Alışıyor sevgilim yaprak dökümüne. Pazar günü geçmek bilmiyor Nerede o ölüme yürümek öyküsü Ölüme yürümek, bir tarla açarmış gibi, Yürümek, genç ve mutlu, yürümek, sessizce. Pazar günü geçmek bilmiyor Gecenin güne değdiği yerde Saatler geçiyor parmaklarımın arasından Paslanmış demir renkli saatler Taze kan kokusu yoğunlaşıyor aklımda Bir pazar, yanmış küllenmiş bir gövde, Bütün pazarlar gibi geçiyor Bütün aylar, bütün yıllar gibi geçiyor. Kentim biraz uzakta, donatılmış bir gemi. Özdemir İnce |
Evren Yorumcusu Evren Yorumcusu Atlayarak çiz dünyayı, gerçekler söylenmeyen alanlarda kalsın, yani gerçekleri söyle, sadece onları; Bana sorarsan -ki sormasan da olur-, yüreğindedir yaşamın bütün ipuçları. Özdemir İnce |
Ey Oğul Eğer Yazıcı Olursan Ey Oğul Eğer Yazıcı Olursan Ey oğul bir gün yazıcı olursan gözü gözünde yüreği yüreğinde eli elinde inancın tadını söyle ülkemin çocuklarına Ey oğul bir gün yazıcı olursan kuşkunun birikmenin ve beklemenin yazıcıcısı sakın masal anlatma ülkemin çocuklarına Zaman akıp gitmekte dağ taş değişmektedir demir paslanmakta temel çürümektedir al kalemi bildiğin en gerçek sözü yaz İşte ateş tuğlası işte ağaçlar ve kökleri işte ayağımızın bukağısı sırtımızdaki hançer işte emeğimiz alınterimiz işte ülkemiz Kadınlarımız var elmanın bir yarısı canevimizde böğrümüzde alnımızın çatında yazılmamış şiir isimsiz kapalı kitap Erkeklerimiz var elmanın bir yarısı biraz sabır biraz öfke biraz sarmaşık sorusu sorulmamış yanıt boynu Pîr Sultan Ey oğul bir gün yazıcı olursan sesini sev sevgini çoğalt yüreğini aç onu güzel ölüyü anlat ülkemin çocuklarına... Aydın - 15.10.1967 Kaynak: Kiraz Zamanı Özdemir İnce |
Gön Gön Yorgun değilim seni beklemekten seni düşlemekten geçen günlerden, yeniden başlasam da bir başka yenilgiye. Yorgun değilim ne aşktan ne dostluktan ne de ölümden, geceye gözlerimi açarak bakıyorum. Yorgun değilim ne acıdan ne umuttan ne de korkudan sonbaharla birlikte kazıya başlıyorum Yorgun değilim ne geçmişten ne şimdiden ne de gelecekten; bir yalnızlığım vardı, gittikçe aşıyorum... Özdemir İnce |
Karşı Sevda Karşı Sevda Kan sağar gece gündüz yüreğim, tuzaklar gözyaşlarına kurulmuştur; dalgın durur deli gönlümün aynası, kavuşmak bir başka yaza kalmıştır; ne kadar kulak kesilsem de dünyaya sözcüklerden daha gerçek değildir aşk sözcüklerden daha gerçek değildir ölüm. Dilim pas içinde, doyum bulunmaz ona, bir ateştir ki yârin gül ağzı korkmadan öpmek bir serüven, bir belâ; bir sancıdır aslında belki de mutluluk, çünkü bir gaflet, bir öfke tutturmuşum, başlarken her gün bir başka yenilgiye dağbaşlarına, ummanlara adanmış huyum. Artık bulmasam da olur, fidyesini sevdanın: Gövdem olan o ağacı soğukla vurdum. Özdemir İnce |
Lütfen Cevap Veriniz Lütfen Cevap Veriniz I. bir an dünyayı uyanır gibi ayağa kalkmıştı uzakta birkaç dolunay vuruyormuş güya pencere camlarına. Bütün beliyle bir fıskiye sanki avluda eğilmişti kurak bir yağmur mevsimi geçiren yaşamına bir esinti bile eklemişti vurgun yemiş hayatımıza. o gençlikten bu yana görür görmez tanırım o ince belli baharı. Dünyanın bütün bademleri çiçek açmıştır o gülün gülüşünü emmiş ağzında. gergefini dağıttı bu genç bedenin bir tufeyli ölüm ama burnumdadır hâlâ kokusu yaşlanırken o eski bademlerin. Özdemir İnce |
Ölümü Deneyen Küçük Kıza Ölümü Deneyen Küçük Kıza Bir anıt düşledim senin için mor bir tanyerinin kıyısına diktim geldi saçlarına yuva yaptı ay kuşlar, çiçekler seninle konuştular Sen anladın onların yarasını Sabahın beşi kardeşin senin çakıltaşları da kardeşin gün batarken menekşe olacaklar ve basma gömlekler giyecekler Bir sen anladın onların yarasını Yeni bir sözlük yarattın kendin için kuşlara, çiçeklere, çakıltaşlarına da öğrettin sizin için bir dünya kuruldu sözcüklerden ev: soluksuz bir at okul: sürgün yeri Gökyüzü: yok Sokak: çıkmaz Dünya: surlar Düşler: sığınak - Ölümden korkmadın mı küçük - Hayır çok ölü gördüm ben Gökten yağan kuşları can çekişen kediyi sesi kesilen ağaçları görmüştür bir kentin öldüğünü görmüştür ölümün öldüğünü görmüştür Bir anıt düşledim senin için Mor bir tanyerinin kıyısına diktim... Özdemir İnce |
Pay Pay Ev kurmak için bir zaman tarla açmak için bir zaman sevişmek için bir zaman bakmak için bir zaman görmek için bir zaman anlamak için bir zaman duymak için bir zaman ayaklanmak için bir zaman konuşmak için bir zaman ekim için bir zaman bağbozumu için bir zaman kalmak için bir zaman doğmak için bir zaman yaşamak için bir zaman çalışmak için bir zaman. -Ölüm mü? demiştin? Ölüme yer yok ülkemizde, ölüme zaman yok. Özdemir İnce |
Sandıklı Pazarındaki Çingene Kadın Sandıklı Pazarındaki Çingene Kadın Birden anımsadın bunca yıl sonra o gördügün badem gözlü çingene kadını tam yirmi beş yıl önce Sandıklı pazarında. Şimdiye kadar hiçbir kadın öyle bakmadı meydan okumadı sana; gözlerini gördün bir anda sevişip ayrıldınız. Gökyüzüyle birlikte bakmıştı sana, çaktırmadan araşta esnafinda... Paris - 26.03.1986 Özdemir İnce |
Şubat Ayında Ankara'da Yazılan Bir Şiir Şubat Ayında Ankara'da Yazılan Bir Şiir Bu yıl erken bastırdı kış! Yagmur yagıyor, yagmur yagdıkça seviyorum seni. kar yagıyor, kar yagdıkça seviyorum seni. karaya vurdukça, sular dondukça üşüdükçe, birşeyler yitirdikçe, umudum kırıldıkça çıkmaza girdikçe yaşam, yüregim sıkıştıkça, sen degiştikçe daha çok seviyorum seni. Donmuş suda çelik tadı var agzımda eski tütün ve buruk çay tadı her sabah yaya geçiyorum bütün Ankara'yı kömür ve kükürt kokuları arasında her akşam yaya geçiyorum bütün Ankara'yı okuyarak bildirilerini direnen ögrencilerin bakarak yırtık afişlere, şarkıcı resimlerine, nereye gitsem içimde bir geçkalmışlık duygusu bu yüzden bir saat erken gidiyorum gidecegim yere ne zaman, nerede ve nasıl bilmiyorum, ama birden yaşamın korkunç bir hızla degiştigini düşünüyorum ve ikimizin aynı kişiler olmayacagımızı yarın. Bu yıl erken bastıran kışı yaşıyoruz Sanki ölümlü kahramanlarıyız kötü bir romanın yeni bir dilin sözdizimine çalışıyoruz gökyüzünü verip yüzünü alıyorum görüntünü verip acıları siliyorum yüzünü koyuyorum umutsuzlugun yerine Usumda sesinin ve gövdenin usumda sesinin ve gövdenin görkemli atlası... Özdemir İnce |
Uykusuzluk - XXXVIII Uykusuzluk - XXXVIII Külün altında duruyor bedenin sönmüş meşe gövdesi, ertelenmiş yazlar. Kül: Senin kendi ipek külün, kül: beklemekte uyanacağı rüzgârı. Yeniden yaratıyorum seni duyan beynimle düşünen yüreğimle kollarımın içinden giderek. Anımsarım, sana dokunduğum zaman, bir yanım bir yanına dokunduğunda, huş yaprağı olarak kokman gerek ceylan teri kokmalısın su kaynağı kokacaksın. Koku da değişiyor zamanla: Kapalı mahzen küfüyle kokabilir kendini dünyaya açmamış gövde, kendi kendini kilitlemiş bir beden, dilsiz, kör ve sağır bir kül-ten. Üç vaktin birinde bir rüzgâr olmalıyım! Özdemir İnce |
Ülker Salı Günü Gelecek Ülker Salı Günü Gelecek Ülker salı günü gelecek Kitaplar dergiler temiz çamaşırlar Ülker salı günü gelecek Yüzünde güneş, bitimsiz ilkyaz Deniz ve yeşillik getirecek. Bugün pazar yurdumun hapisanesinde Yarın pazartesi, sonra salı Salı günü Ülker gelecek. Salı'ya Ülker gelecek Ülker dağların üstü Ülker'in gözleri yeşil Ama gölge ve güneşte değişir. Geçip gelecek zeytinlerin, otların arasından Eli dağlara denizlere bulutlara değmiş Saçlarının dibinde buruk reçine kokusu Duracak demir parmaklıkların gerisinde Bir yenilmezlik gülü halinde Salı'ya Ülker gelecek. Bugün pazar, hapisanede ve dışarda Hapisanede pazar; kum dolu gözler Dışarda pazar: denizin üstü, atardamar Ülker pazarı onurla karşılayacak Düşünerek denizleşmesini bir coşkun ırmağın Oğlum didikleyecek, tozunu atacak Ülker salı'ya gelecek. Salı günü Ülker gelecek! Özdemir İnce |
Yakarı Yakarı Şairler Esnafı Pîri Hasan Bin Sâbit'e İdris peygamber, terzilerin pîri, izin ver güzel bir şiir yazayım ben de, yaşım kırkı geçti yaşlanıyorum artık, izin ver güzel bir şiir yazayım ben de, "ozan" desinler bir kez ölmeden önce. İdris peygamber, terzilerin pîri, el ver artık kendi dükkânımı açayım, bir kaftan keseyim kendime ben de, astarı sözcüklerden dikişi ibrişimden. Ben de güzel bir şiir yazayım artık, okudukça kıskanıyorum öteki kalfaları, şarapları bol, ilham perileri oturaklı, biliyorlar geceler kaç saat sürer günler kaç fersah. El vermiş ustaları. Ben de güzel bir şiir yazayım artık, cebine kuş üzümü, sarı leblebi doldurayım, parklara götürüp simitler alayım ona kıvırcık saçlarını rüzgârla tarayayım. Ben de güzel bir şiir yazayım artık, son günlerimde yalnız kalmayayım. İdris peygamber, terzilerin pîri, ey bütün pîrleri bütün mesleklerin, izin verin bir tek dize yazayım, tek bir dize, bir kez "oldu" desinler ölmeden önce... Özdemir İnce |
Yazın Sesi - 34 Yazın Sesi - 34 Bir masalın cümle kapısındasın, içerde ser verir sır vermez sarkıtlar, libas değiştiren mercanlar, Bir güvercin düşer katran kazana, bir ana eli, bir sevgili kokusu arayan yalnız şehzade: Bir ülkenin şairleri. Ah, en güzel yazın boynunu vuranlar, bozdular onun da yuvasını, örselediler sürmeli kırlangıcın nar çiçeğini. Sular bungun artık. Pörsümüş memeleri, bir vaha olan gerdanı da sarkmış günötesi memleketin birinde. Nerede benim şehla gözlü yıldızbakıcım bir güvercin düşerken katran kazana kerrenay sesine uyanan kör talihim? Özdemir İnce |
Bütün Zaman Ayarları WEZ +3 olarak düzenlenmiştir. Şu Anki Saat: 15:34 . |
Powered by vBulletin Version 3.8.7
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
Search Engine Friendly URLs by vBSEO 3.6.0 RC 2