![]() |
Türkan İldeniz Şiirleri Adı Mehmet Efe'dir Adı Mehmet Efe'dir kavradımı kirişi şöyle bir dağlar ardına yay gerer. Evet odur Çözülmez düğümlere kılıçsız İskender. Can kurban insanı insan kılan özelliğe... Çağına tanık olarak geçmişi sonsuza yansıtmak için - bilgece- kurutmaz asla, asla kurutmaz fırçasını ebemkuşağını devşirip paletine bir punduna getirir de mutlak la minör ton katar maviye. O çizebilirdi ancak ki... işte bakın sevmek çiziyor dünyanın yüreğine Kucaklar gökyüzünü öper dolu dolu selam gençlik, cömert doğa, kainat tarihin kanlı sayfalarına inat defolsun yeryüzünden öfke ve kin işte zeytin dalı, işte güvercin haydi barış çocukları hep birlikte yeniye yaşasın hayat. Pruvası gül dalından, pusulası rüzgar gülü Rastgele Reis, bu ne sürat sırasında fırtınanın gözüne dalmak - tam rota yine de zor değil, büyük sularda balina varmısın Efe Fırat çölde balık avına varmısın ha. Her yan soğuk durgun, duvarsız duvar kimler dikti bu binaları böyle kubat biraz duygu harmanlayın harcına. Ahşap, kerpiç, tuğla neyse de bu beton canavarlarla boğuşmak yerine varmısın Efe Fırat okyanusta oba kurmaya var mısın ha. Kuran, İncil, Zebur, Tevrat usanmadan söyler ya, her ibretin sonunda aslolan yukarıdaki saltanat... Fermanda tuğra, evrakta hatem, holdingde paraf nedir ki varmısın Efe Fırat yıldızlara imza çakmaya var mısın ha. 2000 Türkan İldeniz |
Atomlar Atomlar Direnmesi neyse ne yaşamak şartlarına Ölüm zaten yakına yakın Büyüsün çocuklar çiçekler arasında Atomları kaldırın. Sırıtır tarihten bin temennasıyla Çirkin oyunlar, kötü bozgunlar Ve bilenir her yenilgide kin Birileri baş üzeri kahraman - bak hele! Ötekileri tanımayız onlarda kim?.. Günlük çarkların dev yutarlığı Öğütürken insafsız bir hızla Bizi, sizi, onları -Bırakın çocuklar korkusuz büyüsün Kaldırın atomları... Türkan İldeniz |
Bekleyiş Bekleyiş Sayısını unuttuğum günlerce bekleyişten Ben yorgunum rıhtım taşları yorgun Art arda geçen gemiler durmuyor bu limanda Duranlardan sen çıkmıyorsun Bil ki katıksız sancılara razıyım yokluğun olmasa Bil ki bir avuç biber gözlerime serpilen Ellerimde soğumadı ellerinin izleri Durup şiirler yazıyorum yoluna. İçimde sıkıntının en dayanılmaz şekli Kaçıncı kere saatleri susturuyorum Bensiz çözülüp sensiz bağlanması yok mu halatların Tükeniyorum... Türkan İldeniz |
Beyaza Dönsün Diye Devran Beyaza Dönsün Diye Devran Yanlış susuyorsun - gözlerin ağıt - maviye bak. Bir bugün mü, başında bunca bela. Hatırla, bulut değildi, umut hiç değil üstümüze abanan - isli duman. Biz ki milattan önce, milattan sonra acı kara yıllar devşirdik sabırla beyaza dönsün diye devran. Kimi zaman bir çığlıkla çıktık, çığ altından bir çığlıkla yıktık surları kimi zaman. Biz ki nice tuzaklardan, sunaklardan korlardan, korsanlardan kurtulan kurban. Yanlış susuyorsun - gözlerin ağıt - maviye bak. Sesin gökyüzüne akan ulu bir çavlan susma, zamanın durağı yok. yok tarihin molası. Bırak sesin gökyüzüne aksın, yıkasın yıldızları. Kapama şarkını, şarkını kapama durma öyle kendine uzak. Yanlış susuyorsun - gözlerin ağıt - maviye bak. Değer kıyımlarına en soylu yanıt şarkıyla güneşe köPage Rankingü kurmak... Kaynak: Evrensel Kültür Dergisi Ağustos 1995 Türkan İldeniz |
Buz Altında Yanardağ Buz Altında Yanardağ Yarına bir ses uzat, geleceği uyarsın bir ağıt, bir türkü, bir marş, bir avaz... Yarına mutlaka bir ses: cesur ve beyaz İnsan'ı kucaklasın. Ninnileri annelere bırak. Şiirler ses resmidir, sesle çizilir hayatın özünde karılmıştır mayası, renkleri asla solmaz yansıtır çağının gölgesini, güneşini yansıtır devranın ölçeğini, ülkenin gerçeğini. Şairi itişip kakılsa, hapse atılsa derisi soyulsa, asılsa, kurşunlansa, yakılsa da şiiri yaşar sonsuza kadar ve dipdiri çıkar sayfalardan, binyılları aşarak. Hallac'ı Mansur, Pir Sultan, Nesimi, Nef'i Nazım Hikmet, Onat Kutlar, Sabahattin Ali Zenea, Lorca, Neruda, Nielsen Vaptsarof, Sabina, Kavakami, Milev Chenier, Jara, Radnoti, Rileyev... ..... ..... ..... ..... ..... ..... ..... ..... O şiirler zamana kement atar kemende basar parmak. Evet hayatın özünde karılmıştır mayası renkleri ondan solmaz bin afetten bir mısra damıtılır sırasında sırasında bir beyit doğar, bin kıyametten sonra büyür ha büyür gece gündüz yürekte o cehennem kahır nasıl görmeze gelinir, nasıl kanıksanır bu dağları sarsan deprem, bu gözyaşı, bu kan bu kardeşi kardeşe kırdıran korkunç oyun, zorlu dram bu hıçkırık, çığlık, açlık yıkılan dam, yakılan orman bu ... Bu rant, rüşvet, hortumlu servet Vurgun, soygun, arpalık önce nerden başlar kokmaya-balık bu... Nasıl görmeze gelinir, nasıl kanıksanır dört bir yandan iştahla toplumsal dokuyu kemiren bu tümör yirmibirinci yüzyılda, uzay çağında buyrun ülkemin genel görünümünden bir kaç satır. Terör Yargısız infaz Fail-i meçhuller İşkence Kimsesizler mezarlığı Kayıplar Devletin seyrettiği katliam ... ... ... ... Ve onlar önce İnsan dediler, sonra İnsan. Yanına-ekmek, çiçek, gerçek-çizdiler. Aysın aydınlansın ortalık saklanmasın karanlığa kirli işler. Bilinsin çalma denizde kutsanan , yalan dolan, yağma talan bilinsin-diye kelle koltukta gezdiler. Ama hiçbir zaman kalemlerinden eksik etmediler umudu. Hasan Fehmi, Adem Yavuz, Hasan Tahsin Abdi İpekçi, Çetin Emeç, Uğur Mumcu ..... ..... ..... ..... ..... Onlar, halk yaşamak, halk yaşatmak uğruna yağmur, kar fırtınada daha da şavkıyan çerağ Onlar, buz altında yanardağ... Türkan İldeniz |
Çağ Yılgını Çağ Yılgını O çağ ki hiç bilinmeyen Gizi kutsal - Yaban güzel Merakımı çeker ve beni daha Bırakırımda görüntümü burada Alır başımı giderim yalın - kat O bilinmezliğe O ilkel güzelliğe... Atom, beton, kömür, demir, petrol Büyürler yerlerinde - siz onlarla Antenler radarlar size bayram Size bayram bonolar, çekler - ne denir - Oysa saatin sarkacı Dişliye tutsak. Bir sağa bir sola - istemesede. Bunalırım elbet, elbet duramam Babasını hiç bilmemiş Anası çoktan toprak O savaş öksüzünün yaşını kurutacak Bir mendil bulunmazsa Bir meltem esmezse. Gelişim müjdelenir boynuz borularla Ateşler yakılır - ava koşarlar Çizerler resmimi kuma göğe ve suya Giyimleri post, yaşamaları ilkel Ama yürekleri, yürekleri uygar Günü gelen doğar, günü yiten gider Yetki vermez orada atoma - ecel. Güneşi bölüşürler avuçlarıyla şavk şavk Ve Orda Tanrıdır aşk... Kaynak: Buz Altında Yanardağ Türkan İldeniz |
Denklem Denklem Bu denklemin bir çözümü olacak Ben diyemiyorum vay Ben diyemiyorum ama sen anla Sen de konuşma gözlerin yeter Ne çıkar dolansa dursa bu kara bulut İki akkor parçasıdır bana gözlerin Ne çıkar yani konuşmasak da Bir bakış aramızda her şeye deger Hem savaşlar, kavgalar bitiyor mu konuşmakla Dilersen görme de beni, beni sevme, beni unut Ama altın aşkına, petrol aşkına Emekçi alınlardan dökülen ter aşkına İnsanın insana sultanlıgını unutma Bu denklemin bir çözümü olacak Ben diyemiyorum vay İşte bundandır ki hep böyle yorgun gezerim Her çagdan sorular yüklenerek Ne denli yorulsam omuzlarım düşmüyor nedense Nedense sen hep kolunda kitaplarla gelirsin Sen gelirsin gözlerime ışık gelir, evime renk Hadi git suya bırak elini yüzünü Bak tarhana çorbası yaptım bugusu ne hoş Bir baş da sogan kırarım deme gitsin Kasaplara dargınsam denizle aram iyi Akşama balıkla salata var şarap yoksa neyleyim Bilirsin seni ben içkilerden açık severim Bu denklemin bir çözümü olacak Ben diyemiyorum vay Kızma dumanlanıyorsam sigaralarla bolcana... nedeni var Dindiremedigim agrı kendimin degil inan Hani. Şu helva meselesi, şekeri unu bol da Kendisi bir türlü yapılamayan.... Sen de tutmuş beni oyuyorsun gönlüne... vazgeç Vazgeç sevdanı büyütmekten Sokaklarda kalan çocukları büyüt... kıvanayım İnsanın insana hakkını ver... insanı kotar Maden ocaklarına gir, kazma salla onlarla Ya onlara güneşi indir, ya onlara güneşi çıkar. Bu denklemin bir çözümü olacak Ben diyemiyorum vay Her sabah gazeteler yaylım ateş ve ben yenik Her sabah bozguna ugruyorum ezilenlerle birlik Kanını satışa çıkaran bir adam varken çaresizlikten Bunca dogal zenginligimizde bebekler borçlu dogarken Ve yirmibirinci yüzyılda cennet yurdumda Toplumun tortusu insanlarım magaralarda yaşarken Ben seni sevemem boylu boyunca Kendimi bırakamam havasına sevdanın Savaş çıglıkları uguldarken kulaklarımda Ancak bunları ve dahalarını yok kılarsan bana İşte o zaman ben sana koşa koşa... Bu denklemin bir çözümü olacak Ben diyemiyorum vay... Türkan İldeniz |
Forsa Forsa Var belki kaçmalarda o belirsiz Kendine sürgün kılmak kendini Okları uzaya salarak Sonra Aramak izdüşümlerini. Kaygı kulağıma çığlık savuran Çıkmazlarda kesin buyruk - Dur Önce bir majiskül, devamı susku Damarda açan gül kurur. Büyük el kumar açar Akşam - sürerek hüznünü ortaya Sen açık denizlerde umut feneri Ben yaralı gemide Forsa Kaynak: Buz Altında Yanardağ Türkan İldeniz |
Gecedir Gecedir Gecedir Durdum ortasında hüznün Yağmur mermi gibi iniyor sabrıma Bu dar havadan bıktım artık Yoluma mayın ekerek giden aralık Yatmış pusuya Ocak sapa kaldı Yamacından geçtim şubatın da Gecedir Yumruğum kendi avcuma Öylesine sürüldü ki yüreğim buzullara Öğrendim ateş yakmasını suda O hırçın nehir Kö p rüleri yıkmış Bahar karşı kıyıda Gün olur bir şiir açar Gökyüzü büyür Tat gelir acıya... Türkan İldeniz |
Gelme Sakın Perişan Olacağım Gelme Sakın Perişan Olacağım Öfkemin gülleridir, yağmura döner yüzünü Küsüp senin güneşine İçilecek bir kadeh schnaps'unu Yarım bıraktım Gelme. Gölgeni yıkma yoluma Bocalıyorum Kasırgalar yaratma öyle çılgınca Korkulu soluklarda geniş olmak kim Yaşadıkça yaklaşırım sandım - oysa Suyun ateşle uyumsuzluğu gibisin Kopabilir desem en ince yerinde Geçmişe uyanan gözlerinin Ateş gemilerini bir bu ürkütür Şimdi uzaktan gülüp geçtiğim Şimdi Uzaktan Gülüp geçtiğim Ne mi çıkar güneş tutulmasından Nasıl mı çocukluğum Ben o zamanlar da böyle üşürdüm Evlerde katı yönetimli kuklalar Çatışmalara hazırlar saygımı Beklediğim günlere daha ne kadar Anlatılmaz umutlara merhaba Hatırlatma bütün onları ve onları Benzer benim çektiklerim Peygamber Yusuf'a Bir anda çağrışımlar yok edince zamanı Uzaklaştıkça ölçülere vurması kolaylaşan Nasıl mı çocukluğum Geçti mi çocukluğum Çocukluğum mu - hiç yaşamadığım Bırakır her yerde kendini hüzne Unutmak pazarında en pahalı Buyruklar - buyruklar - buyruklar Buyruklar - itirazsız - hep baş üzre Düşünmekti ezen gözlerimi yük Yanlıştı yanlış şu benim korkularım Ürkerek birer mum gibi Yöresi sönük. Ve bir gün Yürüdüğünü her şeyin Ve bir gün Eh işte nasılsa Korkularımı bilinçle kovdum Dur dediler dinlemedim Koştum İsyanım onlara oh ola. Belki özüm orda diye İlle de İstanbul dersen Hırçın bir deniz bulacaksın kıyıda Sonra çok bunalıma itecek seni Karanlığa kurşunla yazılan teoriler Ve gölgelerin saygısız büyüklüğü Aslına oranla Gerekirse açıp bütün kö p rüleri Yılma, yüklen şiirlere Gücün Kartaca. Kesin ayrılıklara yeni çiçek serpmek En duygulu serüveni yaşarken Güneşi güldürse de arada bir Buzulları çözmeye yetmez Ağusunu yüreğime akıtan aşkından Yeni kavuştum kendime Yine ayırma Geçitlerde yol vermez yabanlar Derim ki kimse aramadı böylesine Kendini bulmak için Benim kadar. Benim kadar hiç kimse Öyle ülke ülke dolaşıp... Uzun da olsa yollar ne çıkar Sabrımı almışım yedeğime Ne çıkar uzatsa anılar Ahtapot kollarını Varsayıp her şeyi hiçbir şeye Giderim doğacak günlere. Sen yine eskiden olduğu gibi Zenci mızrakları havayı yırtarken Tam tamına katıksız Malraux'yu mu okuyorsun akşam üzerleri Bağ bozumu türküler yakılan o sancılı günlerinde dört mevsim -Hayli yakın eskidikçe onlar bana - Ateşleri yak da öyle oku Çünkü fenerini elinden alıyorlar Diyojen'in. Geciken bir şey var güz sularında Bilmesem bahar belki diyeceğim Artık hiç olmadık yerlerdeyim senden uzak Söyleyemeden o çok ezberlediğimi Düşüncenin yorulduğu yerden Acıyla bıraktığım o köşeye yeniden dönmek mi İstemem bırak - Çoğalan acılara yeni direnç nerede - Öz şiirlerin Tanrısal havasında Gelmesin eski aşklar Yeni saltanatıyla. Gelme sakın perişan olacağım... Türkan İldeniz |
Havva’dan Beri Havva’dan Beri Bu şiir Hz. Adem’in sol kaburga kemiğinin yalnız bir t İster ya ister elbet sana sulta kurmaklar Öyle görmek alışkanlığı binler yıl önceden Kuytu mağaralarda daha post giyinirken Ta o zamanların diktası bu zamana Papirüsler, parşömenler, tabletler Meta derse sana ben hep isyankar Bu ne bencil bir tanıtım, ne sakat bir empoze Bin yıllar boyu süregelen... Gerdek öncesi baba, sonrası koca uyruğunda Dahasına elim varmaz mı ola... kalem uygar, sahi çağ uygar..! Tutsak pazarlarından başlık parasına. Daraltır soluğumu hatta tapınaklarında kederin Yetmişiki ayrı kadın, yetmişiki aynı adım Diyelim bir çarpı çizmek alnına senin Çamaşır, bulaşık, ev tozu, dört duvardan Belirir Radyum bir o kadar olur Belirir hemen Kataca Halatları... saçlarından Ve o mermiler ki omuzda taşınan. Kadın, kadın bilmem ki nasıl duyurmalı seni sana Sen dur ben geçeyim yarışmasında Varlığın her şeye başlangıç, yani nasıl yeterli Ama Havva Kızları neden habersiz kendinden Oysa sizdiniz, gözlerim kapalı gördüm sizi Hep birlikte elele bütün engelleri aşarken... Türkan İldeniz |
Hayrola Yakışıklım Hayrola Yakışıklım Hayrola yakışıklım Çapkınım "bıçkınım" delifişek zıpkınım hayrola Ne bu zengin kalkışı böyle palas pandıras Testisi mestane hurma şarabından Doldurmadan som bir tas Tam rübai kıvamını bulmuşken hüzzam Elinde atlas Kolunda Hayyam Ne bu zengin kalkışı erkenden Bakıyorum havalandın yine pupa yelken. Daha doğru dürüst bir hatır sormadan Hindiba kahvesi yudumlamadan daha Henüz Evrenin Sesi’ni serpiyorken havaya Tagor Sen Hayyam’ı takıp koluna... Dinlemiyorum artık "öyle şok" gayrı sus Açıl yakamozlara da deniz kızlarına sor Nedir uykuda Okyanus ve Yunus. Sahi nedir uykuda Okyanus ve Yunus Ki... Ne zaman gözlerimi kapasam. Evet : Ey deniz kucakla beni, sar bütün kollarınla Öp iştahla iştahla Sabahın sabahıma karışsın Akşamın örtsün tenimi Dehlizlerine çek beni Şehvetinde kavrulayım, savrulayım, kaybolayım Sende bulayım kendimi Ten ateşim yansın hep Sular Tapınağında Diyordum bazen Yine de derim ama Yok yok ısrar etme, ben şimdi gelemem Bak hicivlerini civcivledi Taksime başladı bile Neyzen... Kaynak: Güzel yazılar dergisi - Ağustos 2000 Türkan İldeniz |
Hiroşima Pişmanı Hiroşima Pişmanı Ben Albert Einstein, atom bilgini Hiroşima’dan yükselen çığlıklar benim Çürüdü beynim, çürüdü etlerim gerçi Toprak eritti bedenimi ama Kemiklerimde rahat yok, suçum ulu Ben atom bilgini Albert Einstein Bıkmadan lanetlerim kendimi ve bulgumu Vah bana, vahlar bana, uğraşılarıma vah Pişmanlığım sonsuza değin büyüyecek Bir nükleer sözü geçmiyor mu sızlıyor kemiklerim Oysa ben hiç de kötü kişi değildim Mutluluk üstüne adamıştım beynimi İyiliğe harcansın istedim emeklerim Sebep başkaydı sonuç başka oldu neyleyim Pınarların soğuk suyu söndüremiyor da içinizdeki kini Buğusu tüten somunu bölüşmek varken kardeşçe Kola kol mu istiyorsunuz, dişe diş mi Karışamam sizin olsun En güleç yüzüyle güneş - günaydın derken her sabah Gülücükle uyanan bebekler büyüyecek gün beklerken Siz doğanın silme cömertliğine inat Yapılanları yıkmak mı diliyorsunuz Nasıl isterseniz buyrun Tek beni rahat bırakın, ilişmeyin bulguma Ben atom bilgini Albert Einstein Çilem dehamın çilesi... Sürer hatta toprak altında Kemiklerimde rahat yok Vah bana vahlar bana... Türkan İldeniz |
İlkel Çıplaklığında Örtülü Havva İlkel Çıplaklığında Örtülü Havva Ben bunu önceden söylemiştim Kanım Havva’nın kanı, etim afsundur diye Sonra etkisiz kalır yakınmaların Gelme üstüme üstüme... İlkel güzelliği ne varsa Havva’nın Giyimlerimle kat kat saklı O zamanlar şölenlerde esrik olmak kımızdan Ya da şimdi Yorgo’nun afyon yüklü şarabı Tenimin alevinde şamanlar döndürürse her sefer Neden kıskanırsın... kıskanma ki aldatmayayım. Giyimler mi dedim kat kat inanma, yalan Vitrinde seyretmiş olacagım Arınık duru sular dökünürsün boşuna Firavun... hani şu güneşin oglu canım Tutsakların teninde yıkanırdı oysa Türlü zamanları türlü inançlarla aldattım Benimle başladı oh işte, benimle bu oyun Doyumsuz kavgamız var ya, kavgalı doyumsuzlugumuz Anlaşılmaz gibiligi hayır ama hem olsun. Ben bunu önceden söylemiştim Havva elmayı sunarken Adem’e Kanım o kan, etim afsunlu benim Gelme üstüme üstüme... Türkan İldeniz |
Sevgi Bayrak Olursa Evrene Sevgi Bayrak Olursa Evrene Dağılıp belkileri aramak öyle Sonuçta belki şenlik belki yenik İnsan olmak sorunu ilk büyük açılar bileşkesinde. Hep kurtarmak baş tutku Duyguları katı çarklardan Korkusuz yaşamak hançer ucu Şimdi yoluna ayna tutan. Kurur savaşlar, haksızlıklar Altı Kıta yürür el ele Kurur şüphesiz kötülükler kökünden Sevgi bayrak olursa evrene. Yaklaşır arsız ve çabuk Ölüm fırtınadır her an Belirgin ve kesin Tek tek başlarda esecek olan. Yürek özgür yaşamak ister Kimselere yüksünmeden, kızmadan Buyurmaya açılan ağızlara bir tomurcuk Barış Çocuklarından... Kaynak: Buz Altında Yanardağ Türkan İldeniz |
Son Dua Son Dua Bu son damlasıdır Yağmurun Yıllanmış şarap misali Ellerime düşen. Çıldırtıcıdır Deniz meltemine bağlanan umudun Yarı yolda kopuvermesi Çiçeğinden. Ararım nice yıldır Çaresini ölümsüzlüğün Ulusundan bir şiir ver şimdi Sonra al canımı istersen! Türkan İldeniz |
Taşra Kızının Deliceleri -I- Taşra Kızının Deliceleri -I- Gözlerim seni görünce güzel Saçlarım senin için uzun Tenim seninle sıcak böyle. Sakınmaklar gereksiz bunu yeni anladım kırıp dikenli telleri geldim yanına. Dört tarafımda elle tutulan karanlıktı-bilirsin raylarca uzuyordu yalnızlığım körkandil kısır anlayışlara bir kinim vardı , zamanın eritemeyeceği bir sancım vardı öylesine belirgin yokluğun özlü çıbandı sanki Duramadım. Duramadım dayanılmaz isteklere bütün bağlardan kurtulup bir an gözlerinin büyüsüne geldim ellerinin ateşine Yak beni. Sen uykusun vazgeçilmiyorsun Seni kendim kadar seviyorum Günlerden bir gün duysam acısını Beni ilk öpenin sen olmasını istiyorum Beni ilk öpenin sen olmasını... Kaynak: Taşra Kızının Deliceleri Türkan İldeniz |
Taşra Kızının Deliceleri -III- Taşra Kızının Deliceleri -III- Kınamalar çoğalırsa çoğalsın işte Sana yaşıyorum teki tekine. Gözlerim gözlerini bilmezken daha Büyük büyük yergileri vardı... Al ellerimi al ısıt inadına Sebepsiz olmasın kıskançlıkları. Yanımda olmadınmı ben zenciyim Afrika’da Sana süslüyorum güzelliğimi Ak-sert ellerini gördüğümde her İstemekler doğuyor içime sevilmeyi. Varsın çoğalsın kınamalar - duyan kim Erkekçe solukla yakınımda - ürpereyim... Türkan İldeniz |
Temmuza Karşı Temmuza Karşı Acının ağzından öpüyorsun yine yine cehennem yürek yine hüzne gönüllü devriye. Turaçlar amansız iklimde kanat açmadı ama ağaçlar zamansız açtı çiçek kar vurdu birden, pusudaymış fırtına ardından bir yağmur, bir yağmur ki yağmur değil sanki kezzap... heba oldu onca heves, onca emek onca kitap. Söylemeye gerek yok, zaten herkes farkında. Ey nice cendereden süzülen direnç hangi acı denenmedi ki bizde kitap yakılan yıldan, insan yakılan yıla vardık katliam katladık, çağ atladık. Gel de içlenme. Bu şiir bir büyük Vah - Temmuza karşı Ağustos kapısı nerede, nereye çıkar bu çarşı Nereye çıkar bu çarşı ki... hem kalabalık, hem karanlık. Tehlikeden geçiyoruz - belli etme - ilerle... Kaynak: Akköy dergisi Eylül/Ekim 2000 Türkan İldeniz |
Ufka Damlayan Alınteri Ufka Damlayan Alınteri Ası adın neydi - unutturdun zaten ben sana hep Abbas diyordum bir ayağın eşikteyse, tetikteydi diğeri hep. Evet Abbas, Abbas yolcu yine hangi iklime böyle - hangi mevsime bu kez hangi serüvene olacaksın özne. Çözülüp bin sevdadan bir mavi uğruna dolaştın her çağı karanlık sayfalarını kargılayıp, kargışlayıp dünyanın İnsan için - yeniden yeniden - İnsan durma sefer eyledin, Mut dedin, Umut dedin ne çok sevdim seni ben, ah sen bunu hiç bilmedin boşladın gönül yurdunda ocağı, kucağı. Gurbetin soykütüğünde yazılıdır adın. Seyir defteri, zirve defteri kaçıncı bu, kaçıncı cilt Abbas Ufka Damlayan Alınteri Çölde Aruz yürürsün, kervanın kumda Kuma - müstef'ilün failan - her sahrada bir vaha bulursun mutlaka ama bulunduğun her yer sana uzak... Böyle gidip gidip nice - sonra ki eyvah yine aynı noktaya varmak ve görmek işte : barış çubuğunun bir ucu silah tanımla - yorumla - anlatımla olmaz hüsranı yaşayan anlar ancak. Acının ve gecenin rengi siyah diye yolları astarlama ömrüne siyaha inat - kendi içinde değilse nerde aradığın Sabah... Türkan İldeniz |
Viran Kalpler Sokağı Viran Kalpler Sokağı Yani o ne ki sanki -o- ağzında kahkaha çiçeği öyle geçilmez viran kalpler sokağından Bak bu sokak adından belli bu ad bu sokağa sebebsiz verilmedi Seninse saçların Samson güzelliğin Apollon sırtındaki parka değil, marka zaten marka konuşuyorsun baştan ayağa -babam sağolsun- burcun sağlam, yıldızın parlak şanslı doğmuşsun aslanım, şanslı doğmuşsun cebinde bol sıfırlı çekler halay çekiyor sende kafayı çekiyorsun gece gündüz neşen gıcır, keyfin keka Allah ziyade etsin, ama başka hayatlara hiç mi saygı yok sende dikkatini süsünden ayırda biraz durup şöyle etrafına bir göz at bak bakalım var mı burda sendeki şatafat burda bahar gelmeden başlar güz işte tanı bu gençleri Yeter-Kader-Hicran-Nalan-Garip-Fakir kimi yetim kimi öksüz hepsi alacakaranlıkta işe gider gelir kavruk yapılı gözleri sönük, avurtları çökük Sen de nisbet yaparcasına iriyarı, besili şen şakrak haşarı, uçarı, aylak bir de ağzında kahkaha çiçeği üstüne üstlük Ne sakar şeysin sen öyle koskoca kentte başka yer yokmuş gibi tut da bu sokağa tosla Bundan böyle besmeleyle çık yola Hadi aslanım bas git, sana uğurlar ola bas git havanı başka iklimlere at koskoca kentte sokak mı bulamadın burda almazlar cakanı git de kendin gibi çakallara sat Bu sokak adından belli Bu ad bu sokağa sebebsiz verilmedi... Türkan İldeniz |
Yankı Yankı Zamanın düğmesini çeviren dev Güneş yorgununa su ver Mavi kentler özlemi - sıcak O ki yükünü atar omuzlarından Güvercin alanına varırsa ancak. Acılar çizdi onu böyle belirgin Acılar ve acılar - daha belirgin Yıllardır dağladı kalbini Sabrıyla Ve dedi ki Ey zulüm var çoğal Ey haksızlık büyü dur Direncimin damlası deniz olur Bu yolun sonunda. O bunu böyle dedi Her zaman bunu dedi Ve hiç boyun eğmedi. Şimdi kendi yürür ve dahi efsanesi Duygusal yanını çocuk parklarına saklar Doğacak çiçeklere Ol rivayet Temelinden sarsılır Baktığı her duvar Ve orada o öylece Daha adı konmamış bir şiire Suskunun çığlığını saplar... Türkan İldeniz |
Yanlış Yanlış Düşünce kumsalında uçarı Yazdığını birazdan bozar Kararsızlığın gelip giden dalgaları. Ne zaman insem o suya Ayrı durumlu iki renk Bellisiz sürüp gidecek nereye Birine yönelsem Öteki ondan içre. Başlar yarışı zorlu ve kesin Yeni çıkış kapılarından Aramaya özdeğer, Sonuca hangisi hızından önce? Demek gene ben bir nokta Gidiyorum gidiyorum hep aynı yer. Boşluğa şimdi bu yanlış Evet ama o şey Olursa uzak gerçek Nasıl varılır bilinçle Sabrım taşmışsa denizlere Bayrak açmışsa gençliğim Aynalar yansıtmışsa övgülerini Ve baharsa mevsim Kişi yanılır bazen Kendine hem de... Kaynak: Buz Altında Yanardağ Türkan İldeniz |
Yazmak Yazmak Yazmak hani söylenemez ortası Ve gerçekler vurur kaleme Çürük kö p rüleri yıkar suları Bir çizginin en duygusal yerinde Us dokunulmazlıgı çokçası. Yürür ışıga yıkılır kara Uyansa çöllerin susamışlıgı Uzak saatleri kuran el Bilir bunu korkusundan Gece... sogutur kumları. Yedi iklim üzre sonsuz Uçsun diye ak güvercin Yazıda yay gerilir avcılara Dagda ateş yakmak kolay... ben degilim Uzanırım yıldızları yakmaya. Silahları hile pusu ve tuzak Diye işte biraz ondan Tam yılgınlıgın belirdigi yerde Bir şiirle yeniden tutunmak Kendimize... Türkan İldeniz |
Yitikler Çıkmazı Yitikler Çıkmazı -Quo Vadis? -Kendimi bulmağa... Ellerinde şaraplar tutuşuyor Mecnunsun Leylanı arıyorsun hep diplenen kadehte İğreti gülücükler kondurup dudaklarına peşpeşe Laleliden İzmire selamlar veriyorsun. Yaşantını geçmişte unutmuşsun aranışın bu yüzden Seni kaç kez kayıp bürolarına kendini sorarken yakalıyorum Paris-İstanbul trenine kaçak binerken Beyrutun esrar tekkelerinde sızarken yakalıyorum. Şimdi ağlarsın, herkeslerden başkaca ağlarsın İzmirlere Gerçi kimseler görmedi, o bile görmedi gözlerinin yaşını Ama ağlamak yanakları ıslatarak olmazki sade Bunu bir ben anladım, Tanrı daha anlamadı. Yeter diyorum dinle beni, bu sokak çıkmaz sokak Bir elinde kadehin konuşuyor bir elinde kanlı bıçak Dinlemeden yürüyorsun sendeleye sendeleye Bırakıyorum artık peşini,var git nereye istersen 'Haydar Haydar günah senin bana ne' Bana gelince: Ben yaşanmadan eskiyen dünlere küfür okuyorum Beşik yıllarıma üç sıra,çocuk yıllarıma altı Bugüne dokuz sıra okuyorum gelecekte bütün umudum Çünkü geçmiş geçmiş değil yaşanmış olmalıydı. Ne yapmam gerekti bilmiyordum tutunacak dalım yoktu Kırsam bütün zincirleri açıkta kalırdım Belki diyordum bir sabah güneş belki böler uykumu Ben o zamanlar Düzce'de küçümen bir kızcağızdım. Şimdi çığlar gibi büyüyen hıncımı alıyorum bilin Gözlerim faili meçhul cinayetler işliyor Kanlı cesetler çiğniyorum mola vermeksizin Tolga durup durup sadistliğimi söylüyor. Sahi hangi çağda hakkı verilmişti Sezarın Altmışyedi ilimizde beni sevenler varsa Bana ah edenler,yalvaranlar varsa Ve ben sevemiyorsam kimseyi kendimden özge 'Haydar Haydar günah benim sana ne' Lütfü kantinde Rodinin Düşünen Adamı Bilmiyor oysa ki düşünmek yasak Kendini nerde kaybetmişti bir bilse Bir bilse sanıyor ki hemen bulacak Çinkoyu eriten şarapları Yorgonun derdini eritmiyor Süheylayı her gördüğünde çoğalıyor özlemi Beş yıl önce kaybetmişti kendini hiç değilse bunu biliyor Dön beş yıl önceye bul kendini diyorum hayır diyor gözleri. Ne denli yakınsa aradıkları - bakışları o denli donuk Herkes kendini bir başkası sanıyor Hepsinde bir tedirgin soluk Unutmuşlar - hiçbiri kimliğini bilmiyor. Neden mi diyorlar koşmamız şaraplara - bulmak Bulmak kendimizi çizginin ötesinde Dört yol ağzındalar ama ne var ki yollar salkım saçak Bulurlar mı bilmem bir adım yürüyüşe iki mola vermekle Bulamazlarsa bile Haydar Haydar günah onların kime ne? Kaynak: Taşra Kızının Deliceleri Türkan İldeniz |
Bütün Zaman Ayarları WEZ +3 olarak düzenlenmiştir. Şu Anki Saat: 02:02 . |
Powered by vBulletin Version 3.8.7
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
Search Engine Friendly URLs by vBSEO 3.6.0 RC 2