Pablo Neruda Şiirleri Bizler Susuyorduk Bilmek acı çekmektir. Ve bildik; Karanlıktan çıkıp gelen her haber Gereken acıyı verdi bize: Gerçeklere dönüştü bu dedikodu, Karanlık kapıyı tuttu aydınlık, Değişime uğradı acılar. Gerçek bu ölümde yaşam oldu. Ağırdı sessizlğin çuvalı. Pablo Neruda |
Bu Gece Yazabilirim Bu Gece Yazabilirim Bu gece en hüzünlü dizeleri yazabilirim. Şöyle yazabilirim: 'Yıldızla yüklü gece, Mavmavi yıldızlar titreşir uzaklarda.' Döner gökte, şarkı söyler gece rüzgarı. Bu gece en hüzünlü dizeleri yazabilirim. Sevdim onu, o da sevdi beni bazen. Böyle gecelerde duyumsadım onu kollarımda. Öptüm, öptüm uçsuz bucaksız göğün altında. Sevdi beni, ben de sevdim onu bazen. Nasıl sevilmez o kocaman duru gözler. Bu gece en hüzünlü dizeleri yazabilirim. Benim olmadığını düşündükçe, duyumsadıkça onu yitirdiğimi Duymak uçsuz bucaksız, onsuz daha da sınırsız geceyi. Gönüle düşer dizeler, çiy çimene düşercesine. Ne çıkar sevgim onu tutamadıysa Gece yıldızla yüklü ve yanımda değil o Hepsi bu. Uzakta şarkı söylüyor biri. Uzakta. Gönlüm razı değil onu yitirmeye. Gözlerim bulmak istiyor onu, alıp getirmek için Yüreğim ağrıyor ama o yanımda değil. Aynı gece beyazlatıyor aynı ağaçları Ama biz aynı biz değiliz artık. Sevmiyorum onu artık, bu kesin ama nasıl sevmiştim eskiden Sesim rüzgarı aradı sesine dokunmak için Başkasının, kimbilir kimin olacak, öpüşlerimden önceki gibi. Sesi, pırıltılı bedeni, sonsuz gözleriyle. Sevmiyorum bu kesin, ama belki de seviyorum Unutmak uzun sürer çabucak geçse de sevgi. Böyle gecelerde aldım onu kollarıma Ama gönlüm yitirmeye razı değil. En son acı bana çektirdiği Ve bunlar son dizeler onun için yazdığım. Pablo Neruda |
Güzde Unutulmuş Güzde Unutulmuş Saat yedi buçuğuydu güzün Ve ben bekliyordum Kimi beklediğim önemli değil. Günler, saatler, dakikalar Bıktılar benle olmaktan Çekip gittiler azar azar Kaldım ortada, tek başıma Kala kala kumla kaldım Günlerin kumuyla, suyla Bir haftanın artıklarıyla kaldım Vurulmuş ve hüzünlü Ne var, dediler bana Paris'in yaprakları Kimi bekliyorsun? Kaç kez burun kıvırdılar bana Önce ışık, çekip giden Sonra kediler, köpekler, jandarmalar Kalakaldım tek başıma Yalnız bir at gibi Otların üstünde ne gece, ne gündüz Sadece kışın tuzu Öyle kimsesiz kaldım ki Öyle bomboş Yapraklar ağladılar bana Sonra, tıpkı bir gözyaşı gibi Düştüler son yapraklar Ne önceleri, ne de sonra Hiç böyle yalnız kalmamıştım Bu kadar Ve kimi beklerken olmuştu Hiç mi hiç hatırlamam. Saçma ama bu böyle Bir çırpıda oldu bunlar Apansız bir yalnızlık Belirip yolda kaybolan Ve ansızın kendi gölgesi gibi Sonsuz bayrağına doğru koşan. Çekip gittim, durmadım Bu çılgın sokağın kıyısından Usul usul, basarak ayak uçlarıma Sanki geceden kaçıyor gibiydim Ya da karanlık, kükreyen taşlardan Bu anlattıklarım hiç bir şey değil Ama başıma geldi bütün bunlar Birini beklerken bilmediğim Bir zamanlar. Pablo Neruda |
Nazım'a Bir Göz Çelengi Nazım'a Bir Göz Çelengi Neden öldün Nâzım? Senin türkülerinden yoksun Ne yapacağız şimdi? Senin bizi karşılarkenki gülümseyişin gibi bir pınar bulabilecek miyiz bir daha? Senin gururundan, sert sevecenliğinden yoksun ne yapacağız? Bakışın gibi bir bakışı nereden bulmalı, ateşle suyun birleştiği Gerçeğe çağıran, acıyla ve gözüpek bir sevinçle dolu? Kardeşim benim, nice yeni duygular, düşünceler kazandırdın bana Denizden esen acı rüzgâr katsaydı önüne onları Bulutlar gibi, yaprak gibi uçarlar Düşerlerdi orada, uzakta. Yaşarken kendine seçtiğin Ve ölüm sonrasında seni kucaklayan toprağa. Sana Şili'nin kış krizantemlerinden bir demet sunuyorum Ve soğuk ay ışığını güney denizleri üzerinde parıldayan Halkların kavgasını ve kavgamı benim Ve boğuk uğultusunu acılı davulların, kendi yurdundan... Kardeşim benim, adanmış asker, dünyada nasıl da yalnızım sensiz. Senin çiçek açmış bir kiraz ağacına benzeyen Yüzünden yoksun Dostluğumuzdan, bana ekmek olan, Rahmet gibi susuzluğumu gideren ve kanıma güç katan Zindanlardan kopup geldiğinde karşılaşmıştık seninle Kuyu gibi kapkara zindanlardan Canavarlıkların, zorbalıkların, acıların kuyuları Ellerinde izi vardı eziyetlerin Hınç oklarını aradım gözlerinde Oysa sen parıldayan bir yürekle geldin Yaralar ve ışıklar içinde. Şimdi ben ne yapayım? Nasıl tanımlanır Senin her yerden derlediğin çiçekler olmaksızın bu dünya Nasıl dövüşülür senden örnek almaksızın, Senin halksal bilgeliğinden ve yüce şair onurundan yoksun? Teşekkürler, böyle olduğun için! Teşekkürler o ateş için Türkülerinle tutuşturduğun, sonsuzca. (Türkçesi: Ataol Behramoğlu) Pablo Neruda |
Unutmak Yok Unutmak Yok Bunca zamandır nerede olduğumu soracak olursan 'Oldu birşeyler' demeliyim Oturmalıyım bir taşa Kararan dünyada, kendini yemiş bitirmiş bir nehirde. Korumasını bilmiyorum yitirdiklerini kuşların Geride bıraktığım denizi ya da çığlığını kızkardeşimin. Nedir bu toprağın zenginliği? Gün neden günle kapanıyor? Neden karanlık gece çalkalanıyor ağzımda? Ve ölüm neden? Nereden geldiğimi sormayacak mısın? Anlatayım sana; Kırık şeyleri Acılı kapları Sık sık tozlanan koca sığırları ve tutulu kalbimi. Bunlar ne belleğimizde uyanan sarı güvercinler, ne de anılardır kuşaktan kuşağa akan. Ağlayan yüzlerdir bunlar, Parmaklardır gırtlağımızdaki, ve toprağa düşen yapraklardır. Yiten günün karanlığıdır. Yeşertir kaleleri hüzünlü kanımızdaki. İşte menekşeler ve işte kırlangıçlar, Sevdiğim her şey Tatlı mesajlar veren günbegün Açıkta zaman Tatlılığı artan. Kaçamayız biz; Dişlerimizin arasından: Neden kemiriyor boşa giden zaman sessizlik kabuğunu? Ne yanıt vereceğimi bilmiyorum. O kadar çok ki ölümüz Ve o kadar çok ki kızıl güneş önünde setler Ve o kadar çok ki çarpık kabuklu başlar Ve o kadar çok ki öpücüklerimizi engelleyenler Ve o kadar çok ki unutmak istediklerim. Pablo Neruda |
Asma Çubuğu Ve Rüzgar Asma Çubuğu Ve Rüzgar Bir şarkıcıyım ben, Avrupa'nın bağlarında dolaştım; Gezindim rüzgarlar altında. Asya'nın rüzgarı altında. Yaşamlar içinde en iyisi Yaşam bile, Dünyanın tadı; Ak pak barış bile; Avareydi Devşirdim Evet devşirdim. Başka toprakların En iyisi Yüceltti şarkısını dudağımda; Bağların ortasında Barışın ve rüzgarın özgürlüğü! İnsanlar nefret ediyor gibiydiler Birbirleriyle. Yine de aynı gece Birbirlerinin üzerlerini Örtüyorlardı. Bizi uyandıran Tek ışık Dünyanın ışığıydı bu! Evlerine girdim, Yemek yiyorlardı masalarında; Fabrikadan çıkmıştılar, Gülüşüp ya da ağlaşıyorlardı. Ve de Hepsi birbirine benziyordu. Ve hepsi de Gözlerini ışığa çeviriyorlardı Yollarını arıyordu hepsi de. Hepsinin bir ağzı vardı Türkü çağırıyorlardı, Türkü çağırıyorlardı İlkbahara dönük! Hepsi. İşte rüzgarda Bağ çubuklarının arasında En iyi insanları devşirdim Şimdiyse dinlemeniz gerek beni... Pablo Neruda |
Aşk Aşk Bunca gün, ah, bunca gün görmeyi seni böyle kırılgan, böyle yakın, nasıl öderim, neyle öderim? Uyandı kana susamış ilkbaharı koruların, çıkıyor tilkiler inlerinden çiylerini içiyor yılanlar, ve ben gidiyorum seninle yapraklarda çamlar ve sessizlik arasında, sorarark kendime nasıl, ne zaman ödeyeceğim diye şu bahtımı Bütün gördüklerim içinde yalnız sensin hep görmek istediğim dokunduğum her şey içinde senin tenindir hep dokunmak istediğim: seviyorum senin portakal kahkahanı hoşlanıyorum uykudaki görüntünden Ne yapmalıyım, sevgilim, sevdiceğim bilmiyorum nasıl sever başkaları eskiden nasıl severlerdi, yaşıyorum, bakarak, severek seni, aşk tabiatımdır benim Her ikindi daha da hoşuma gidiyorsun. Nerde o? Hep bunu soruyorum kaybolduğunda gözlerin Ne kadar geç kaldı! Düşünüp inciniyorum, yoksul, aptal, kasvetli duyuyorum kendimi geliyorsun sen, bir esintisin şeftali ağaçlarından uçan. Bu yüzden seviyorum seni, bu yüzden değil o kadar neden var ki, o kadar az, böyle olmalı aşk kuşatan, genel üzgün, müthiş, bayraklarda donanmış, yaslı, yıldızlar gibi çiçek açan, bir öpüş kadar ölçüsüz... Pablo Neruda |
Atlar Atlar Pencereden atları gördüm. Berlin'deydim, kıştı. Işık Işıksızdı, gökyüzü yoktu gökyüzünde. Havanın aklığı ıslak bir ekmek gibi. Ve penceremden boş bir sirk Kışın dişleriyle kemirilmiş. Ansızın bir adamın yedeğinde On at göründe sislerin içinden Çıkarken titremediler, ateş gibi, O saate kadar bomboş olan Evreni doldurdular gözlerimde. Görkemli, yangınlı Uzun bacaklı on tanrı gibiydiler, Yeleleri tuzun düşlerini andırıyordu. Portakaldan ve evrenlerdendi sağrıları. Baldı derileri, amber, yangın. Boyunları gururun taşlarından Oyulmuş kulelerdi, Ve kızgın gözlerine güçlü bir dirim Eğilmişti bir tutuklu gibi. Ve orada, sessizlikte, ortasında Günün, kirli ve dağınık kışın Haşarı atlar kan, Uyum ve yaşamın kışkırtıcı gömüleriydiler. Baktım, baktım ve yeniden yaşadım: Kaynağın, altın dansın, gökyüzünün, Güzellikte yaşayan ateşin Orada olduğunu bilmeden. O kapanık Berlin kışını unuttum. Ama atların ışığını unutmam. Pablo Neruda |
Bayraklar Nasıl Doğar Bayraklar Nasıl Doğar Bayraklarımız her zaman böyle doğmuştur. Halk işlemiştir onları Tüm sevgisiyle Onun parçalarını dikmiştir Bütün yoksulluğuyla Ve yıldızı çivilemiştir Canı gönülden Gökte ya da gömlekte vatanın yıldızı için Bir mavi kesmiştir Ve damla damla Kırmızı doğmuştur... Pablo Neruda |
Bio Bio Bio Bio Ama niçin benimle konuşmuyorsun artık Boi Bio? Ben söylüyorum şimdi Senin diyeceklerini Oysa ben konuşmayı Senden öğrendim Yağmur ve yaprakla karışık Gece türkülerini Senden öğrendim, Bio Bio Kimse bakmazdı bana çocukken Günün doğuşunu senden öğrendim Zorla toprağa gömülmüş gücün Durgun çanlar gibi sessizliğini Senden öğrendim, Bio Bio Senden öğrendim evreni Oysa sakız yaprakları Kırık oklar, Kırık, hüzünlü oklar Bin yılda öğrettiler onu bana Ama seni gördüm, Bio Bio Kendini usulca denize bırakışını gördüm Paramparça ağzını, göğüslerini Kanlı bir öykü anlatarak Büyük ve çiçekli Gördüm seni, Bio Bio... Pablo Neruda |
Bir Bir Sayayım Onları Bir Bir Sayayım Onları Bu akşam onlardan söz etmeliyim bir bir Bu akşam, bu yerde anıma geliniz Manuel Antonio Lopez Kardaş Lizboa Calderon Diğerleri hayınlık ettiler biz yolumuza devam ediyoruz Alejandro Gutieerrez Seninle düşen bayrak Ayağa kalkıyor Bütün yeryüzünde Cesar Tapia Bu bayraklar üstünde yüreğin Bu gün Plaza'da çırpınıyor Filomeno Chavez, Elini asla sıkmadım, ama elin burada Bu ölümün öldüremediği temiz bir eldir Ramona Parra Genç parıldayan yıldız Ramona Parra Kahraman kadın Ramona Parra kanlı çiçek Dostumuz, ey yiğit yürek Örnek çocuk, altın gerilla Adına bu savaşı izleyeceğimize yemin olsun Yayılan kanın her yanda çiçekler gibi açsın... Pablo Neruda |
Bu Gece En Hüzünlü Şiirleri Yazabilirm Bu Gece En Hüzünlü Şiirleri Yazabilirim Bu gece en hüzünlü şiirleri yazabilirim Şöyle diyebilirim : 'Gece yıldızlardaydı Ve yıldızlar, maviydi, uzaklarda üşürler' Gökte gece yelinin söylediği türküler Bu gece en hüzünlü şiirleri yazabilirim Hem sevdim, hem sevildim, ya da o böyle söyler Bu gece gibi miydi kucağıma aldığım Öptüm onu öptüm de üstümde sonsuz gökler Hem sevdim, hem sevildim, ya da ben böyle derim Sevmeden durulmayan iri, durgun bakışlı gözler Bu gece en hüzünlü şiirleri yazabilirim Duymak yitirdiğimi, ah daha neler neler Geceyi duymak, onsuz daha ulu geceyi Çimenlere düşen çiy yazdığım bu dizeler Sevgim onu alakoymaya yetmediyse ne çıkar Ve o benimle değil, yıldızlıdır geceler Yürek zor katlanıyor onu yitirmelere Bakışlar sanki onu bana getirecekler Böyle gecelerdeydi ağaçlar beyaz olur Artık ne ben öyleyim ne de eski geceler Sesim ara rüzgarı ona ulaşmak için Şimdi sevmiyorum ya, eskidendi sevmeler Şimdi kimbilir kimin benim olduğu gibi Sesi, aydınlık teni, sonsuz uzayan gözler Sevmiyorum doğrudur, yürek bu hala sever Sevmek kısa sürdüyse unutmak uzun sürer Bu gece gibi miydi kollarıma almıştım Yüreğimde bir burgu ah onu yitirmeler Budur bana verdiği acıların en sonu Sondur bu onun için yazacağım dizeler... Pablo Neruda |
Buğdayın Türküsü Buğdayın Türküsü Halkım ben, parmakla sayılmayan Sesimde pırıl pırıl bir güç var Karanlıkta boy atmaya Sessizliği aşmaya yarayan Ölü, yiğit, gölge ve buz, ne varsa Tohuma dururlar yeniden Ve halk, toprağa gömülü Tohuma durur bir yerde Buğday nasıl filizini sürer de Çıkarsa toprağın üstüne Güzelim kırmızı elleriyle Sessizliği burgu gibi deler de... Biz halkız, yeniden doğarız ölümlerde. Pablo Neruda |
Gemi Gemi Bağırıyordum, bağırıyorduk 'Daha ne kadar sürecek?' öldürmüştü toprak daha şimdiden biz, biz çocuklarını kaktüsün ateş dikenleriyle, demirden analığıyla, baştan başa bu çöle, terler, rüzgarlar kumla, Pablo Neruda |
Gülüşün Gülüşün Ekmegi al benden istersen havayi al, ama alma benden gülüsünü. Alip götürme gülü, kopardigin ok cicegini, sevincinde ansizin öne atilan suyu, sende dogan apansiz dalgasini gümüsün. Savasimim uzun-zor, dönerim gözler yorgun kimileyin görmüsken degismeyen topragi, ama gülüsün girisken yükselir gökyüzune kosturarak pesimden ve acar bana tüm kapilarini yasamin. Sevgilim, en karanlik saatte aciverir gülüsün ve eger ansizin görürsen ki saciliyor kanim sokagin taslarina, gülüver, cünkü gülüsün denk gelir ellerime bir kilic gibi yalin. Denizle birlikte güzün gülüsün yükseltmeli köpüklü caglayani ve baharin sevgili, gülüsünü ararim bekledigimce o cicegi, mavi cicegi, gülü yankiyan memleketimin. Gül gecede, gündüz de ayda, gül carpik sokaklarinda adanin, gül sana sevdali bu kaba saba oglanda, ama ben actigimda gözlerimi ve kapadigimda onlari, ayaklarim alip götürdügünde beni, dönüp getirdiginde beni ayaklarim, esirge benden ekmegi, havayi, isigi, bahari, ama gülüsünu asla ölürüm çünkü.... Pablo Neruda |
Güzde Unutulmuş Güzde Unutulmuş Saat yedi buçuğuydu güzün Ve ben bekliyordum Kimi beklediğim önemli değil. Günler, saatler, dakikalar Bıktılar benle olmaktan Çekip gittiler azar azar Kaldım ortada, tek başıma Kala kala kumla kaldım Günlerin kumuyla, suyla Bir haftanın artıklarıyla kaldım Vurulmuş ve hüzünlü Ne var, dediler bana Paris'in yaprakları Kimi bekliyorsun? Kaç kez burun kıvırdılar bana Önce ışık, çekip giden Sonra kediler, köpekler, jandarmalar Kalakaldım tek başıma Yalnız bir at gibi Otların üstünde ne gece, ne gündüz Sadece kışın tuzu Öyle kimsesiz kaldım ki Öyle bomboş Yapraklar ağladılar bana Sonra, tıpkı bir gözyaşı gibi Düştüler son yapraklar Ne önceleri, ne de sonra Hiç böyle yalnız kalmamıştım Bu kadar Ve kimi beklerken olmuştu Hiç mi hiç hatırlamam. Saçma ama bu böyle Bir çırpıda oldu bunlar Apansız bir yalnızlık Belirip yolda kaybolan Ve ansızın kendi gölgesi gibi Sonsuz bayrağına doğru koşan. Çekip gittim, durmadım Bu çılgın sokağın kıyısından Usul usul, basarak ayak uçlarıma Sanki geceden kaçıyor gibiydim Ya da karanlık, kükreyen taşlardan Bu anlattıklarım hiç bir şey değil Ama başıma geldi bütün bunlar Birini beklerken bilmediğim Bir zamanlar... Pablo Neruda |
Maruri Sokağındaki Pansiyon Maruri Sokağındaki Pansiyon Karşı karşıya değildi evler, sevmezlerdi birbirlerini, yine de yan yanaydılar. duvar duvara, fakat pencereleri bakmazdı sokağa, konuşmazdı, öyle sessizdiler. Bir kâğıt uçuruyor havalanır gibi ağaçtan kışın kirli bir yaprak. Akşam ortalığı tutuşturuyor, kaygı içinde yok oluveren bir ateş boşaltıyor gök. Kara sis balkonları örtüyor. Açıyorum kitabımı. Yazıyorum bir maden ocağının çukurunda sanıp kendimi, bir ıslak, bırakılmış dehlizde. Biliyorum kimse yok şimdi evde, sokakta, acı kentte. Bir mahkûmum açık kapısının önünde, açık dünyanın önünde, akşam alacasında şaşkın, gamlı bir öğrenciyim, çıkıyorum işte o zaman şehriye çorbasına, iniyorum ardından yatağa ve yarına... Pablo Neruda |
Matilde'ye Sone Matilde'ye Sone Seni sevdiğimi göreceksin sevmediğim zaman, çünkü iki yüzüyle karşına çıkar hayat. Bir sözcük sessizliğin kanadı olur bakarsın, ateş de pay alır kendine soğuktan. Seni sevmeye başlamak için seviyorum seni, sana olan sevgimi sonsuzlaştıracak bir yolculuğa yeniden başlamak için: bu yüzden şimdilik sevmiyorum seni. Sanki ellerindeymiş gibi mutluluğun ve hüzün dolu belirsiz bir yarının anahtarları hem seviyorum, hem de sevmiyorum seni. Sevgimin iki canı var seni sevmeye. Bu yüzden sevmezken seviyorum seni ve bu yüzden severken seviyorum seni. (cevat çapan) Pablo Neruda |
Nokta Nokta Acılardan daha büyük bir yer yoktur Bir tek evren var, o da kanayan bir evren... Pablo Neruda |
Oğulları Ölen Analara Türkü Oğulları Ölen Analara Türkü Onlar ölmediler yok, Ateş fitilleri gibi: Dimdik ayakta, Barut ortasındalar! Karıştı, bakır tenli Çayır çimene, Karıştı, O canım hayalleri: Zırhlı bir rüzgâr, Perdesi gibi; Bir set gibi: Kızgın çehreli, Göğüs gibi: Göğün görünmez göğsü gibi! Analar, onlar ayakta Buğday içindeler, onlar, Yücelerden yüce dururlar: Dünyayı doruktan seyreden, Bir öğle güneşi gibi. Bir çan darbeleri gibi, Onlar. Ölmüş gövdeler arasında, Zaferi çekiçleyen bir ses gibi Onlar, Kara bir ses gibi. Ey canevinden vurulmuş, Toz duman olmuş bacılar! İnanın oğullarınıza. Kök oldu onlar, Sade kök: Kan suratlı, Taşlar altında. Karışmadı toprağa, Dağılmış kemikçikleri. Ağızları ısırır hala, Kuru barutu; Ve demir bir okyanus gibi, Titreşirler hâlâ. Ben ölmedim, der, Yumrukları; Yukarı kalkık yumrukları, Daha. Bunca yere düşmüşlerden, Yenilmez bir hayat doğar: Bir tek beden olur, Analar, bayraklar, çocuklar, Hayat gibi canlı tek bir beden; Bir yüz bekler karanlıkları, Ölü gözleriyle, Kılıcı dopdolu, Dünya ümitlerinden. Dursun, Dursun yas esvaplarınız. Yığın derleyin, Gözyaşlarınızı; Bir metal oluncaya kadar: Bununla vuracağız, Gündüz gece; Bununla çiğneyeceğiz, Gündüz gece; Bununla tüküreceğiz Gündüz gece Kin kapılarını, Kırıncaya kadar. Oğullarınızı bilirdim, Unutmadım acılarınızı. Ölümleriyle nasıl kıvandıysam, Hayatlarıyla da öyleyimdir. Onların gülüşleridir: Karanlık atölyeleri ışıtan. Her gün metroda, yanıbaşımda: Onların ayak sesleridir, Çın çın. Akdeniz portakallarında, Güney ağları içinde; Yapılarda, Basımevi mürekkeplerinde; Kalplerini tutuşur gördüm onların, Güçle, yangınla. Ben de sizler gibiyim, analar. Benim kalbim de yas dolu, ölüm dolu. Gülüşlerinizi öldüren kanla, Serpilip gelişmiş; Bir orman gibidir kalbim. Günlerin kahredici yalnızlığı, Uyanışın sisli öfkeleri Girmiştir içine. Susamış sırtlanları, Bitip tükenmez ürmeleriyle Afrika'dan gürleyen hayvan sesini; Öfkeyi, iniltileri, hoş görmeleri, Bırakın, bir yana bırakın. Ölümün ve tasanın Çemberinden geçmiş analar, Doğan ulu günün ortasına bakın: Bu topraktan güler ölüleriniz. Kalkık yumrukları titrer, Buğdayın üstünde, Bilesiniz... Pablo Neruda |
Ölü Arkadaşın Yası Ölü Arkadaşın Yası Ölü bir arkadaşın yasını tutuyorum, Benim gibi iyi bir marangozdu o da. Birlikte sokaklarda ve düzlüklerde gezdik, Ve savaşlarda, kayalıklarda, hüzünlerde. Nasıl da görürdü her şeyi Benim için: Bir torba ışıltılı kemik... Gülüşü, ekmeğimdi benim; Sonra görmez oldu bizi ve o kendine bir çukur kazdı toprakta Onu o çukura sürdüler. O günden bu yana onu daha yaşarken avlayanlardır Süsleyen, çomaklayan, Kurdelelerle bezeyip rahat vermeyen, Çalılarla donatıp, zavallı uyuyan arkadaşımı Üzerime salanlar, beni öldürmek için. Kimin durumu daha iyi, söyle bana, sevgili ölü: Senin mi, yoksa benim adımı taşıyan kardeşinin mi? Bunlar konuşulmalı: Dinleyecek birini arıyorum, Ama bu yıkılmışlığı ve acılar şölenini anlayan yok görünürde. Bir yücelik yitirildi, Bir daha gülmeyecek; O şafaklarda öldü, beni dinleyen yok; Bundan bir yere varılmaz, hepsi boşuna, Çünkü o kendi ölüm kentinde şimdi, Acısı tamamlanmış, Bense bir başka işte, Marangozlar olarak, zavallı marangozlar: Birbirize onur sözüyle yazılmış, Birimiz ölüme birimiz yaşama yazılmış... (*) Bu şiir, Neruda'nın yakın arkadaşı, Peru'lu ozan Cesar Vallejo'nun ölümünden söz etmektedir. Pablo Neruda |
Ölüm I Dünyaya birçok kez gelmişim Yok olmuş yıldızların dibinden Ellerimde tuttuğum Ölümsüzlük bağlarını dokuyarak Şimdi öleceğim yeniden Vücudumu örten toprağa sarınarak! II Ne papazların sattığı Gökyüzünden bir parça aldım. Ne de tembel zenginler için Metafizikçilerin, Düzüp koştuğu, karanlıklardan. III Ölüm içinde yoksullarla bir olmak istiyorum Göğü elinde tutanların kamçıladığı İnceleme yeteneği olmayanlarla! Şimdiyse ölüme hazırım Beni saran bir elbise gibi Sevdiğim renkten Boyu posuma tıpatıp; uygun Ve benim için gerekli olan Beni saran bir elbise gibi! Pablo Neruda |
Plaza Ölüleri Plaza Ölüleri Düştükleri yere ağıt etmeye gelmiyorum, Size koşuyorum yaşayanlara; Hepinize koşuyorum Ve göğsümü yumrukluyorum: Sizlerden önce ölenler de oldu hatırında mı? Onların aynı adları ve soyadları vardı. San Gregorya'da, Lon Qimay'da yağmur altında, Ran Qüil'de rüzgarda tökezlenmiş, İkik'de kumlar arasında Ve çölde, denizde, yağmurda ve dumanda, Yarımadada, pampa toprağında Onlar da öldürüldü senin gibi, Onların da adı Antonyo idi, Balıkçı ya da denizciydiler. Hepsi de etiyle kanıyla Şili'li Yel vurdu yüzlerine, Acılar damgasını vurdu, Şehit etti pampa. Yurdumun duvarları önünde, Karda, Yeşil kollu ırmağın ötesinde Billurlaşmış gördüm kanı Başak altında. Nitrat altında, Halkımın damlayan kanını gördüm Ve ateş gibi tutuşuyordu Her damla! Pablo Neruda |
Unutmak Yok Unutmak Yok Bunca zamandır nerede olduğumu soracak olursan 'Oldu birşeyler' demeliyim oturmalıyım bir taşa kararan dünyada, kendini yemiş bitirmiş bir nehirde. Korumasını bilmiyorum yitirdiklerini kuşların Geride bıraktığım denizi ya da çığlığını kızkardeşimin. Nedir bu toprağın zenginliği? Gün neden günle kapanıyor? Neden karanlık gece çalkalanıyor ağzımda? Ve ölüm neden? Nereden geldiğimi sormayacak mısın? Anlatayım sana; Kırık şeyleri Acılı kapları Sık sık tozlanan koca sığırları ve tutulu kalbimi. Bunlar ne belleğimizde uyanan sarı güvercinler, ne de anılardır kuşaktan kuşağa akan. Ağlayan yüzlerdir bunlar, Parmaklardır gırtlağımızdaki, ve toprağa düşen yapraklardır. Yiten günün karanlığıdır. Yeşertir kaleleri hüzünlü kanımızdaki. İşte menekşeler ve işte kırlangıçlar, Sevdiğim her şey Tatlı mesajlar veren günbegün açıkta zaman tatlılığı artan. Kaçamayız biz; Dişlerimizin arasından: Neden kemiriyor boşa giden zaman sessizlik kabuğunu? Ne yanıt vereceğimi bilmiyorum. O kadar çok ki ölümüz Ve o kadar çok ki kızıl güneş önünde setler Ve o kadar çok ki çarpık kabuklu başlar Ve o kadar çok ki öpücüklerimizi engelleyenler Ve o kadar çok ki unutmak istediklerim... Pablo Neruda |
Pablo Neruda Şiirleri Pablo Neruda Şiirleri Teşekkürler |
Bütün Zaman Ayarları WEZ +3 olarak düzenlenmiştir. Şu Anki Saat: 09:37 . |
Powered by vBulletin Version 3.8.7
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
Search Engine Friendly URLs by vBSEO 3.6.0 RC 2