![]() |
Edgar Allan Poe Şiirleri ........E İÇİN Aldırmıyorum, bu dünyada payımın "Dünyadan az bir hisseyle" Aşk yılları olmasına unutulan Bir dakikanın nefretinde. Ağlamıyorum terkedilmişler güzelim Benden mutludur diye Ama sen üzülüyorsun diye... Kaderime bir yolcu olan benim... Edgar Allan Poe |
Akşam Yildizi AKŞAM YILDIZI Yaz ortasındaydı Ve geceyarısı, Ve yıldızlar yörüngelerinde Ölgün ölgün pırıldarken, Daha parlak ışığında Kendisi göklerde Köle gezegenlerin arasında, Işığı dalgalarda olan soğuk ayın. Soğuk tebessümüne dikmiştim gözlerimi Fazlasıyla - fazlasıyla soğuktu benim için Derken kaçak bir bulut, Geçti örtü niyetine, Ve ben sana döndüm, Mağrur akşam yıldızı. Senin ışığın daha değerlidir benim için. Çünkü yüreğime mutluluk verir Göklerdeki gururun geceleri, Ve daha çok beğenirim O alçaktaki daha soğuk ışıktan Senin uzaktaki ateşini... Edgar Allan Poe |
Annabel Lee ANNABEL LEE Senelerce senelerce evveldi Bir deniz ülkesinde Yaşayan bir kız vardı bileceksiniz İsmi ; Annabel Lee Hiçbir şey düşünmezdi sevilmekten Sevmekten başka beni O çocuk ben çocuk, memleketimiz O deniz ülkesiydi Sevdalı değil karasevdalıydık Ben ve Annabel Lee Göklerde uçan melekler Kıskanırlardı bizi Bir gün işte bu yüzden göze geldi O deniz ülkesinde Üşüdü bir rüzgarından bulutun Güzelim Annabel Lee Götürdüler el üstünde Koyup gittiler beni Mezarı oradadır şimdi O deniz ülkesinde Biz daha bahtiyardık meleklerden Onlar kıskanırdı bizi Evet! Bu yüzden "Şahidimdir herkes ve deniz ülkesi" Bir gece rüzgarından bulutun Üşüdü gitti Annabel Lee Sevdadan yana kim olursa olsun Yaşca başca ileri Geçemezlerdi bizi Ne yedi kat göklerdeki melekler Ne deniz dibi cinleri Hiç biri ayıramaz beni senden Güzelim Annabel Lee Ay gelir ışır, hayalin erişir Güzelim Annabel Lee Orda gecelerim uzanır beklerim Sevgilim sevgilim hayatım gelinim O azgın sahildeki Yattığın yerde seni... Edgar Allan Poe |
Bir Bilmece BİR BİLMECE 'Nadiren buluruz' der Solomon Don Dunce, 'En derin sonede yarım bir fikri. Bütün o gevşek dokulu nesneler arasından, birden görürüz Kolayca, bir Napoli bonesinin ardından gördüğümüz gibi- Döküntünün döküntüsü-Bir Lady onu nasıl giyebilir ki? Yine de çok ağırdır senin Petrark'çı kumaşından- Baykuş tüylü bir saçmalık ki en hafif üfleyiş Kağıda çevirir onu sen yuttururken.' Ve, gerçekte yeterince haklıdır Güneş. Sıradan kumaşlar kötü yutturmacalardır "Kısa ömürlü ve geçirgen öylesine" Ama bu, şimdi-ona güvenebilirsiniz- Sabit, koyu, ölümsüz, -değeri adların Yardımıyla gizlenen içindeki. Edgar Allan Poe |
Bir Düş BİR DÜŞ Görüntüleri arasında karanlık gecenin Yitirilmiş sevincin düşünü kurdum. Ama kalbimi kırarak beni uyandırdı Görüntüsü yaşamın ve ışığın. Ah! Düş olmayan bir şey var mıdır gündüzleyin Gözlerinde geçmişten gelen bir ışıkla Çevresine bakan kişi için? O kutlu düş-o kutlu düş, Bütün dünya kınarken Tarlı bir ışık gibi neşelendirdi beni Yalnız bir ruha yol gösteren. Ne olmuş geceleyin ve fırtınada Titriyorsa yükseklerdeki ışık? Daha berrak bir sey var mıdır Gündüz parlayan yıldızından, gerçeğin! Edgar Allan Poe |
Bir Düşün Içinde Bir Düş BİR DÜŞÜN İÇİNDE BİR DÜŞ Alnına konsun bu öpüş! Ve, şimdi senden ayrılırken, İtiraf edeyim ki- Günlerimi bir düş Sayarken yanılmıyorsun; Ama, umut gitmişse uzaklara Bir gece ya da bir gün Bir görüntüde ya da bir şeyde olmaksızın Fark eder mi bu yüzden? Bütün gördüğümüz ve göründüğümüz Yalnızca bir düş içinde bir düş. Kırılan dalgaların dövdüğü bir kıyının Haykırışları içinde duruyorum: Ve altın kum taneleri Tutuyorum avucumda- Ne kadar az! Ama nasıl da Süzülüyorlar parmaklarımın arasından derinlerine Ben ağlarken - ben ağlarken! Ah Tanrım! Daha sıkı Tutamaz mıyım onları? Ah Tanrım! Tekini bile kurtaramaz mıyım acımasız Dalgadan? Bir düşün içinde bir düş mü Bütün gördüğümüz ve göründüğümüz? Edgar Allan Poe |
Cennetteki Kişiye CENNETTEKİ KİŞİYE Herşeydin, aşkım, benim için Ruhumun istediği- Yeşil bir adacık, aşkım, denizde Bir sunak ve bir çeşme, Baştanbaşa masal meyveleri ve çiçekleriyle örülmüş, Ve, bu çiçeklerin hepsi benimdi. Ah, fazla parlak bir düş uzun sürmek için Ah, yalnızca kararmak için yükselen Yıldızlı umut. Gelecekten bir ses haykırır 'Devam. Devam-' diye Ama geçmişin (karanlık körfez.) üstünde yatar Korkuyla dolu ruhum, sessiz ve, devinimsiz. Çünkü, yazık. Yazık ki söndü Benim için yaşam ışığı Artık-artık-artık- (Böyle bir lisan tutar ancak ağırbaşlı Denizi kıyıdaki kumlara karşı) Çiçek açmayacak gökgürültüsünün sarstığı ağaç, Ne de vurulmuş kartal süzülecek göklerde. Ve günlerimin tümü esrimeyle geçer, Ve geceleyin rüyalarım Senin gri gözlerinin ışıdığı, Ölümsüz ırmakların kıyısında Göksel danslar eden adımlarının Parladığı yerlere ilişkindir... Edgar Allan Poe |
çanlar ÇANLAR Zamanı say,tempo tut, Runik bir tempo olsun, Tintintin sesleri müzik gibi yükselsin Çanlardan,çanlardan,çanlardan, Çan...çan...çan... Çanların çınlayan sesini dinle... O cesur çanlar! Titreşimleri ne müşiş bir korku masalı anlatıyor! Ah, çanlar,çanlar! Korkuları nasıl bir masal anlatıyor... Edgar Allan Poe |
Eldorado ELDORADO Kuşanmış keyifle, Yiğit bir şövalye, Gün ışığında ve gölgede, Bir şarkı söyleyerek, Yol almıştı epeyce, Arayarak Eldorado'yu. Ama yaşlandı Bu korkusuz şövalye Ve bir gölge düştü yüreğine Bulamayınca hiçbir yer Anımsatan Eldorado'yu. Ve en sonunda Gücü tükendiğinde, Rastladı bir gezgin gölgeye- 'Gölge' dedi, 'Nerede olabilir Bu Eldorado denilen ülke? ' 'Sür atını aydaki Dağların üzerinden. Aşağıya gölgeler vadisine, Korkmadan sür' Diye yanıtladı gölge, - "Arıyorsan eğer Eldorado'yu" Edgar Allan Poe |
En Mutlu Gün EN MUTLU GÜN En mutlu gün en mutlu saat Kurumuş körelmiş yüreğimin bildiği, En büyük umutları gücün ve gururun Hissettiğim, geçip gitti. Güç mü dedim? Evet öyle düşünmüştüm Ama yazık! Çoktan yitip gitti hepsi Gençliğimin hayalleri- Ama boşver şimdi. Ya gurur, ne yapacağım senle şimdi Sakin ol ruhum! Belki bir diğer baş devralır Üzerime döktüğün zehri. En mutlu gün-en mutlu saat Gözlerimin gördüğü göreceği, En paralk ışıltısı gücün ve gururun Hissettiğim: Ama o zaman çektiğim acıyla Gücün ve gururun umudunu verselerdi, Yaşamazdım o parlak saati tekrar Çünkü onun kanatlarındaydı kara alaşım Ve çırptıkça-bir öz dökülüyordu Öldürmeye yeterli Onu bilen bir ruhu... Edgar Allan Poe |
Eulalie - Bir şarki EULALIE - BİR ŞARKI Kendi başıma yerleşmişim Bir keder dünyasına, Ve durgun sular gibiydi ruhum, Ta ki güzel ve zarif Eulalie benim Utangaç gelinim olanaca- Ta ki sarı saçlı körpe Eulalie benim Güler yüzlü gelinim olanaca. Ah, az-daha az parlak Yıldızları gecenin O pırıl pırıl gözlerinden Ve ne buharın bulutsu ışıltısı İnci rengiyle ve morla Ay-yansımalı, Yarışabilir mütevazi Eulalie'nin en sıradan saç buklesiyle Yarışabilir parlak gözlü Eulalie'nin en özensiz ve Önemsiz buklesiyle. Ne Kuşku-ne Acı Gelir bundan böyle, Çünkü ruhu verir bana ağlama isteğini, Ve bütün gün Işıldar, güçlü ve parlak Astarte uzayda, Sevgili Eulalie'sine bakarken anaç gözleri- Körpe Eulalie'sine bakarken menekşe gözleri... Edgar Allan Poe |
F...s. O.......d Için F...S. O.......D İÇİN Sevilmek mi? -Öyleyse bırakma yüreğini Şimdiki yolundan ayrılmaya. Olduğun herşeyken şimdi, Olmadığın şey olma. Böylece kibarlığın, lütfun, Aşkın güzelliğin, sonsuz bir Övgü konusu olacak yeryüzünde, Ve aşk-basit bir görev... Edgar Allan Poe |
Gelin Baladi GELİN BALADI Yüzük parmağımda, Ve alnımda gelin çelengi; Muhteşem mücevherler ve satenşer Hepsi emrinde, Ve ben mutluyum şimdi. Ve Lordum ki beni çok sever; Ama andını ilk kez içtiğinde, Hissetim göğsümün kabardığını- Çünkü bir ölüm çanı gibi öttü sözler Ve ses onunkiymiş gibi geldi. Savaşta düşmüştü o kuytu ağaçlıkta Ve mutludur şimdi. Ama konuşup bana güvence verdi, Ve solgun alnımı öptü, Derken bir hayal hali geldi üzerime, Ve kilise avlusuna taşıdı beni, Ve ona dedim ki iç çekerek (merhum D'Elormie sanıp onu) "Oh, mutluyum şimdi". Ve böylece söylendi bu sözler, Ve bu evlilik andı; Ve, inancım yıkılsa da, Ve, kırılsa da kalbim, Delil olarak burada yüzük Ki mutluyum şimdi, Bak, mutluluğumu kanıtlayan Şu altından simgeye. Tanrım, uyanabilseydim keşke. Çünkü bilmeden düş görüyorum nasıl olduğunu, Ve fena sarsılıyor ruhum Atılmasın diye yanlış bir adım,- O unutulan ölü Mutlu olmayabilir belki diye... Edgar Allan Poe |
GÖL GÖL Bu yaban dünyada bir köşe vardı. Gençliğimizin baharında gittiğim, Kara kayalarla sarılmış ve Yüksek çamların kuleleriyle çevrilmiş- Öylesine güzeldi ki yalnızlığı Vahşi bir gölün, onu daha az sevemzdim. Ama kara kefenini serdiğin gece üzerine Herşeye serdiğin gibi, Ve gizemli rüzgar Ahenkle mırıldanarak gittiğinde, O zaman- aho zaman- uyanırdım. Issız göl dehşetine. Ama korku değildi İnsanı titreten bir zevkti bu dehşet- Öyle bir duygu ki ne madenler, mücevherler Ne de- hatta senin aşkın Kandırabilirdi anlatmaya beni O zehirli dalgadaydı ölüm Bir mezarlık çukurumda- Yalnız imgelemi böyle teselli bulan, Kimsesiz ruhu bu karanlık gölden Bir Adeb yaratan, O'nun için... Edgar Allan Poe |
Helen Için HELEN İÇİN Helen, senin adın Eskinin Nicean yelkenlileri gibidir, benim için Usulca, kokulu denizin üzerinden O yol yorgunu gezgini taşır Kıyısına kendi memleketinin Gezmeyi özler yapayalnız denizlerin üstünde Yunanlı yüzün, sümbül saçların Senin havaların getirmişti beni eve Yunanistanın görkemine ve Roma yüceliğine. İşte, oradaki pırıltılı pencere nişinde Nasıl da bir heykel gibi, görürüm dineldiği Ah, Pysche, kutlu topraklar olan bölgelerden Akik lamba elinde... Edgar Allan Poe |
Ilahi İLAHİ Sabahleyin,öğlenleyin,akşam karanlığında, Benim ilahimi duyarsın, Maria. Kederde ve sevinçte, iyide ve kötüde, Tanrının anası benimle ol. Saatler pırıltıyla uçtuğunda, Ve tek bir bulur karartmadığında göğü, Aylak olmasın diye ruhum, Lütfun götürürdü onu sana ve seninkine; Şimdi, fırtınaları kaderin Geçmişimi ve günümü karartınca, Bırak ışısın geleceğim Senin ve senin olanın tatlı ümidiyle. Edgar Allan Poe |
Isimsiz İSİMSİZ Sevilmek mi? Öyleyse bırakma yüreğini Şimdiki yolundan ayrılmaya. Olduğun herşeyken şimdi, Olmadığın şey olma. Böylece kibarlığın, lütfun, Aşkın güzelliğin, sonsuz bir övgü konusu olacak yeryüzünde, Ve aşk,basit bir görev... Edgar Allan Poe |
Kuzgun KUZGUN Bir zamanlar kasvetli bir geceyarısı, unutulmuş eski bilgilerin Tuhaf ve antika ciltleri üzerine düşünüyordum, Yorgun ve sıkıntılı Uyumak üzereydim, neredeyse başım düşüyordu ki, Bir tıkırtı geldi birden, sanki kibarca Oda kapımı çalan-çalan birisi gibi. 'Odamın kapısını tıklatan' diye söylendim 'bir konuk- Başka bir şey değil, yalnızca bu.' Ah, iyice anımsıyorum ki o hazin Aralıktı; Ve zemine vuruyordu sönen her bir közün yansısı. Sabahı istiyordum şevkle ; -Boş yere Aramıştım Ödünç bir avuntuyu kederden- Yitik Lenore'un kederinden- O eşsiz ve pırıl pırıl kızın, meleklerin Lenore Diye andığı Buralarda, anılmayacak artık adı. Ve mor perdelerin belirsiz, hüzünlü, ipeksi Hışırtısı Önceden hiç duyulmamış tuhaf kokularla dolduruyor- Tir tir titretiyordu beni : Öyle ki: çarpıntımı bastırmak için tekrarladım. 'Oda kapımdan girme izni isteyen bir konuk bu Oda kapımdan girme izni isteyen Geç bir konuk: Başka bir şey değil, budur bu.' O sıra cesaretimi toplayıp: daha fazla Oyalanmadan, 'Sir' dedim, 'ya da Madam, affınızı dilerim Ama Gerçek şu ki dalıyordum ve siz öylesine yumuşak Bir tıkırtıyla geldiniz, Ve öylesine hafifçe tıklattınız-tıklattınız Oda kapımı ki, Duyduğumdan pek emin değilim sizi'-diyerek kapıyı Açtım burda; Karanlıktan başka bir şey yoktu orda. Orda durdum, korku ve merakla karanlığın içine Baktım uzun süre, Kuşkuyla, kurarak hiçbir ölümlünün cüret edemediği Hayalleri; Ama sükunet bozulmadı ve sessizlik bir ipucu Vermedi, Ve fısıltıyla söylenen tek sözdü orda 'Lenore? ' Buydu fısıldadığım, mırıltılı bir yankıyla geri gelen O söz 'lenore' Başka bir şey değil, yalnızca bu. Odama dönerken alev alev yanarak Ruhum Aynı tıkırtıyı işittim yine ilkinden biraz daha Kuvvetlice. 'Kesinlikle' dedim, 'kesinlikle bir şey var penceremin Kafesinde; Öyleyse neymiş bakalım ve bu esrarı Çözelim; - Rüzgardır, başka bir şey değil bu.' Açıverince kepengi, eski devirden kalma Azametli bir kuzgun Kanat çırpıp sallanarak adım attı İçeriye; Ne bir selam verdi ne bir an durdu ya da Oturdu; Ama bir Lady'nin ya da Lord'un edasıyla Tünedi kapımın üstüne- Oda kapımın üstünde bir Pallas büstüne kondu- Konup oturdu hepsi bu. Derken ciddi ve haşin suratıyla bu abanoz kuş, Kaderimi gülümsemeye dönüştürdü, 'Sorgucun kırkılmışsa da hiç kuşkusuz' dedim Korkak değilsin sen, Gecenin kıyısından gelen Suratsız ve yaşlı kuzgun- Gecenin Plutonian kıyısındaki saygı değer adın nedir, Söyle bana.' Kuzgun dedi ki 'birdahaasla.' Çok şaşırmıştım bu çirkin kuşun konuştuğunu duyup Böylesine açıkça, Pek alakalı olmasa-yanıtı pek anlamlı olmasa da; Çünkü kabul etmeliyiz ki yaşayan kimse henüz Mazhar olmadı oda kapısının üstünde bir Kuş Kuş ya da hayvan görmeye oda kapısının üstündeki Büstte, Bir isimle 'birdahaasla' diye. Ama kuzgun, sessiz büstün üstünde tek başına Yalnızca bu sözü söyledi, sanki bu bir tek sözle İçini dökmüş gibi. Sonra başka birşey söylemedi- ne de bir tüyünü Oynattı Ben mırıldanana dek, 'önceden uçtu diğer Dostları Sabahleyin beni terk edecek, umutlarımın Önceden uçup gittiği gibi.' O zaman... Edgar Allan Poe |
Liman Kirintilari LİMAN KIRINTILARI Bahamalı martılar beni çağırdı Bir ikinci bahar gecesi. Yalan söyledim Yırtık blucinli tayfalara Seni sevmediğimi söyledim. Oysa rıhtımlar En şarkılı dalgalarla yıkanıyordu Midye kabuklarında sakladım gözyaşlarımı; Hastaydım Kırık kötümser bir öksürük yapışmıştı boğazıma Seni unutmak gerekiyordu... Bahamalı martılar beni çağırdı Bir ikinci bahar gecesi. İskele fenerlerinin altında oturup Seni bekledim sevgilim Ellerim ıslaktı, gözlerim ıslaktı. Gelip caydırabilirdin beni gitmekten Oturup sigara içer, anlaşabilirdik... Sana tapacağım yalan değildi Benim olursan Seni seviyordum, seni istiyordum... Bahamalı martılar beni çağırdı Bir ikinci bahar gecesi. Filler gibi içtim liman meyhanelerinde; Seni unutmak için içtim... Senin sokağında geceler yıldızsızdı Senin sokağında gece yağmur yağıyordu Ben zayıftım, çabuk ıslanıyordum Bana sevmek yaramıyordu, Ben sevilemiyordum... Bahamalı martılar beni çağırdı Bir ikinci bahar gecesi. Sana bırakacağım bu kentin Üç semtinde üç damla gözyaşı döktüm Birincisi seni ilk gördüğüm yerdi ikincisi seni ilk öptüğüm yerdi Üçüncüsü... söylemeye dilim varmıyor, Üçüncüsü bana git dediğin yerdi İşte bu mısraları orda karalıyorum; işte demir aldı şilebimiz Gidiyor, gidiyor, gidiyorum... Edgar Allan Poe |
M.l.s. Için M.L.S. İÇİN Varlığını sabah diye selamlıyanlardan- Yokluğunu gece sayanlardan- Yüksek göklerde kutsal ateşi gölgeleyen- Ağlayarak ümit için her saat seni kutsayanlardan- Yaşam için-ah. Hepsinin üstünde, Derinlere gömülü inancın Gerçeklik Erdem ve İnsanlıkta canlanması için- Ümitsizliğin menfur yatağında ölmeye yatanlardan, Birden yükselir, senin mırıldandığın sözler üzre, "Işık olsun" Mırıldandığın sözlerin, gözlerinin- Seraphlara özgü bakışıyla gerçekleşen- Sana en çok borçlu olanlardan-şükranı Tapınmaya benzeyen-ah, anımsa En doğrusunu-adanmış olanı en çok tutkuyla, Ve düşün ki bu güçsüz dizeleri o yazdı- O yazdı, yazarken ürperip düşünerek Bir olduğunu ruhunun bir meleğinkiyle... Edgar Allan Poe |
şarki ŞARKI Gelin olduğun gün gördüm seni- Alevli bir pembelik yüzüne indiğinde Mutlulukla sarılmıştın, öyleyken Tümden aşka kesilmişti dünya önünde. Ve senin gözlerinde tutuşan ışık (artık her ne idiyse) Güzellik diye gördüğüydü Sızlayan gözlerimin yeryüzünde. O pembelik, kızlık utancı belki- Geçip gider öyleyse- Ama hala harlı bir ateş, öyleyken Tutuşturdu, yazık, o adamın göğsünde. O, gelin olduğun gün seni gören Hani şu derin pembelik yüzüne çöktüğünde Mutlulukla sarılmıştın, öyleyken Tümden aşka kesilmişti dünya önünde... Edgar Allan Poe |
Uyuyan Güzel UYUYAN GÜZEL Haziran bir gece yarısı Tenimde serin, gizemli ayışığı Altın kıyıları Nemli, baygın tütsüler yayan Dingin zirvelere Ezgiler eşliğinde akışan damlacıkları Usulca evrensel vadiye kanatlanan Ulaşılmaz, gizemli ayışığı... Eğiliyor biberiyeler mezarına, Zambaklar dalgalara Çürüyor suskun yıkıntılar Göğsüne sarıp gecenin sisini Çekiliyor sonsuz uykuya Lethe gibi, bak! Nehir, bile bile Uyukluyor yatağında Hiç uyanmayacakmış gibi Irene'in yazgılarıyla yattığı yerde Uyuyor tüm güzellikler! Ah, görkemli prenses! Gerçek olabilir mi- Bu pencere, kara geceye açılan? Ürkünç kımıltılar perdelerde Eğleniyor alaycı ruhlar ağaç tepesinde Sesleniyor her aralıktan Arsızca odanda dolaşan Bedensiz ruhlar, büyücüler Süslü kapağı altında gömütünün Gizlenmiş uyuyan ruhun, Uzayıp kısalıyor duvarlarda gölgeler Beyaz hayaletler gibi uçuşan... Ah, sevgili prensesim! Hiç mi korkmuyorsun? Ne rüyalar görüyorsun? Belli ki uzak denizlerden gelmişsin Küçük bahçemizin sadık ağaçlarına Ne tuhaf rengin... Giysilerin... Saçlarının uzunluğu Ve bu dayanılmaz sessizlik! Prenses uyuyor! Ah, bırakın uyusun Kutsal sığınağında Tanrı'nın, derin derin Bir kez daha kutsal kılınsın bu oda Bu yatak, melankolik, bir kez daha! Yalvarırım Tanrım, gözleri açılmadan Gömütüne hayaletler uğramadan Uyusun prensesim! Aşkım uyuyor! Ah, bırakın uyusun İncitmesin solucanlar bedenini Uyusun sonsuza dek Yaşlı ormanın loş kuytularında Açılsın yüksek kemerleri gömütünün Dağıtarak karanlığı ansızın Üzerinde işlemeli tabut örtüleri Anımsatır atalarının cenazesini Utkulu, sevinçli, huzur verici... Küçük bir kızken Taş atardı prenses Ayrıksı bir gömüt kapısına Bir yankı daha, her taşla Ürkerdi düşüncesinden bile, Günahkar çocuk, biçare! Ölünün iniltisiydi, yükselen gömütten... Edgar Allan Poe |
A Dream Within A Dream A Dream Within A Dream Take this kiss upon the brow Parting from you now Thus much let me avow... Edgar Allan Poe |
Denizdeki Kent / The City In The Sea Denizdeki Kent / The City In The Sea Bak! ölüm kendine bir taht kurdu Loş batının aşağılarına doğru Yapayalnız uzanan tuhaf bir şehirde, İyinin, kötünün, en kötünün ve en iyinin bir de Ebedi ve ezeli uykularına vardıkları yerde. Bize ait hiç bir şeye benzemezler Oradaki mabetler, saraylar ve kuleler. (Zamanın kemirdiği kuleler ki titremezler) Etraflarında, kasvetli sular, Yükseltici rüzgarlarca unutulmuş, boyun Eğmiş uzanırlar altında göğün. Kutsal göklerden, uzun süren Gecesine ışık dökülmez o şehrin; Fakat korkunç denizden gelen nur Sessizce kulelere vurur - Aydınlatır bina doruklarını uzak ve özgür, Kubbeleri, kule külahlarını, krali koridorları Mabetçikleri, babilvari duvarları Yontma sarmaşıkların ve taştan çiçeklerin Çoktan unutulmuş belirsiz çardaklarını Viyola, menekşe ve asmaları bir birine dolanmış Frizlerle çelenklenmiş Bir çok harikulade tapınakları. Kasvetli sular eğip boyun Uzanırlar altında göğün. Kuleler ve gölgeler öyle karışmışlar ki orada Hepsi asılı gibi görünürler havada, Mağrur bir kulesinden şehrin Ölüm aşağı bakarken devcileyin. Orada açık mabetler ve aralanmış mezarlar Işıldayan dalgaların seviyesince doluyorlar; Fakat ne elmas gözlerinde yatan Zenginlikler oradaki her bir putun - Ne o göz alıcı mücevherleriyle ölü Kandırıp yataklarından çeviriyor suyu; Bu camdan ıssızlık boyunca, yazık! Yok çünkü bükülen tek dalgacık - Tek kabartı yok rüzgarların çok uzak daha şen Bir deniz üzerinde olabileceğini söyleyen - Yok korkunçluğu daha az dingin denizlerde Rüzgarlar olduğunu ima eden tek yükselme. Fakat bak, havada bir kıpırtı! Bir dalga var orada, bir çalkantı! Bellibelirsiz gömülerek duygusuz gel-gite, Kuleler bir yana atılıyorlar adeta- Uçlarına saydam tabakalı gökler içinde Sanki hafifçe bir boşluk verilmişcesine. Dalgalar şimdi daha kızıl bir kor gibi parlıyorlar - Saatler donuk ve zayıf soluyorlar - Dünyevi acılar arasında değil de, vakti geldiğinde, Aşağıya, bu şehir aşağıya çökeldiğinde, Cehennem, bin tane tahttan ayağa kalkarak, Saygı ile onu selamlayacak... Dr. Osman TUĞLU Edgar Allan Poe |
Poe'nin Kuzgun'u Poe'nin Kuzgun'u Bir vakitler bir gece yarısı sıkkın, kafa yoruyorken, yorgun argın, Unutulmuş eski ilimlerin garip ve acayip kitap ciltleri üzerine ben- Kestiriyordum, tam dalacağım esnada, ani bir tıkırtı geldi öteden, Odamın kapısını kibarca birisi vuruyor, vuruyordu sanki tak tak. 'Bu', diye söylendim, 'odamın kapısını tıklatılıp duran bir konuk, Sadece bu, başka bir şey yok.' Anımsıyorum ah çok kesin, bir Aralık ayındaydık, rüzgârlı, hazin, Ölen her bir köz parçası dövüp işliyordu yer döşemesine ruhunu. Sabahı diledim arzuyla; Ben boşu boşuna ödünç bir avuntuyu Arıyordum acı dindirici kitaplarımda, acısı için Lenore' un, o yitik, O meleklerin Lenore dedikleri kızın, o eşsizin, ışıyanın ışık ışık, O burada adı anılmayanın artık. Ve titretiyor, erguvani perdelerin ipeksi, kederli, belirsiz hışırtısı Öylesine dolduruyordu ki içimi hiç duyulmamış tuhaf korkularla Nihayet kalp çarpıntımı bastırmak için tekrarladım kalkıp ayağa 'Bu, odamın kapısında içeri geçmeye yalvaran biri, bir konuk Bu, oda kapımdan gireyim diye yalvaran geç kalmış bir konuk Budur ancak, başka bir şey yok.' Çok geçmeden topladım cesaretimi, uzatmadan tereddütümü 'Bayım ya da Madam, içtenliğimle bağışlamanızı ediyorum rica, Şöyle bir şey oldu fakat, uyukluyordum ben, sizse öyle kibarca Gelip çaldınız oda kapımı, öyle belli belirsiz tıklattınız ki tık tık, Tam emin değilim sizi işittiğimden.'- dediğimde açtım kapıyı ardına dek: - Bir şey yoktu, karanlık vardı dışarıda bir tek. O karanlığın derinliğine dikkatle bakarak, orda durdum, merak, Korku, kuşku duyarak, daha önce hiç bir faninin cüret edemediği düşler kurarak uzun süre. Bozulmadı sessizlik lakin, karanlık vermedi bana bir emare, Ve fısıldaşılan 'Lenore! ' sözcüğüydü, orada tek söylenen sözcük, Fısıldadığım 'Lenore! ', bir yankıyla mırıltılı geri dönen sözcük, Başka bir şey değil buydu ancak. Odama geri döndüğümde ben, ruhum tutuşmuştu tamamen, Çok geçmeden öncekinden daha yüksek bir tıkırtı işittim tekrar. 'Eminim', dedim, 'pencere kafesinde eminim hayret bir şey var; O halde, şu esrarı araştırmam, neymiş orada ki görmem gerek- Bir araştırayım şu esrarı, kalbim bir anlık sakin olman gerek:- Rüzgâr bu daha başkası yok.' Panjuru hızla açınca, girdi o an, oradan içeriye çırpına uça, Çok eskideki kutsal günlerden gelme haşmetli bir Kuzgun; Göstermeksizin en ufak bir saygı, bir azcık dur durak olsun, Lort veya leydi edasıyla tünedi oda kapımın üstüne konarak- Tünedi oda kapımın tam üstündeki Pallas büstüne konarak- Tünedi, oturdu, hepsi bu dahası yok. Takındığı ifadenin haşin ve ciddi adabı bu abanoz kuşun, Kederli hayallerimi gülümsemeye çevirdi sonra hemen, 'Korkak değilsin sen' dedim, 'kırpık, tıraşlı tepeliğine rağmen Söyle bana, senin lorda yaraşır ismin nedir Gece'nin Plutonik Kıyısında, Gece'nin kıyısından gelen, korkunç, amansız ve antik Kuzgun! ' Dedi ki, 'Asla Olmayacak.' Açıkça duymaktan böyle düzgün konuşmasını bu çirkin kuşun Hayrete düştüm, anlamı, alakası zayıf olsa da cevabının; Kabul edelim ki henüz ihsan edilmemiştir odasında kapının Üzerinde bir kuş görmek yaşayan bir insana şimdiye dek- Oda kapısı üstündeki yontu büstte, adı Asla Olmayacak Gibisinden bir kuş ya da hayvan görmek. Fakat o yumuşak büstün üstünde bir başına oturdu, söyledi sade O bir tek sözcüğü, sanki o bir tek sözcükle dökercesine içini. Daha ne bir tüyünü oynattı Kuzgun, ne de bir şey söyledi yeni, Ta ki ben 'Diğer dostlar önceden uçtular' diye mırıldanana dek, ' Uçup giden umutlarım gibi önceden, o beni yarın edecek terk.' O zaman kuş dedi ki 'Asla olmayacak.' Yerinde verilmiş bu cevapla bozulmuş dinginlikte irkilmiş, 'Kuşkusuz' dedim, 'sarf ettiği laflar peşindeki merhametsiz yıkım Tarafından izi sürülmüş mutsuz bir üstattan kaptığı tek birikim, Öyle ki, izi şarkıları tek nakarat olana dek sürülmüş gittikçe çabuk İzi umutlarına ağıt olana dek sürülmüş o bir tek melankolik Nakarat, 'Asla', diyen 'asla olmayacak.' ' Fakat hala sevk ediyordu üzgün ruhumu gülümsemeye kuzgun, Bir iskemleyi dosdoğru kuşun büstün ve kapının önüne çektim; Sonra kadife mindere çöktüm, kendimi düşü düşe eklemeye bıraktım Bu uğursuz geçmiş zaman kuşunun ne olduğunu düşünerek, Ve bu katı kaba korkunç kuru geçmiş zaman kuşunun ne demek İstediğini, 'Asla olmayacak' diye gaklayarak. Bunu sezinlemeye çalışarak oturdum, tek hece söylemeden durdum Ateş gibi gözleri şimdi göğsümün içinde yanmakta olan kuşa, Bunu ve dahasını düşünerek oturdum, başım dayalı rahatça, Seyrettiği kadifeye, lamba ışığının şeytanca zevklenerek, Lamba ışığının zevkle seyrettiği mor kadifeye yaslanamayacak Fakat o, ah bu asla olmayacak. Derken, sanki hava ağırlaştı çöktü, görünmez bir buhurdandan esanslar koktu Sallanan, adımları tüy kaplı zeminde çıngırdayan Meleklerce sola sağa. 'Zavallı' dedim kendime, 'Tanrın sana ödünç verdi, gönderdi bu Seraphimlerle sana, Soluklan, rahatlan ve Lenore'un anılarının acısından arın artık, İç, kana kana iç, bu acılardan arındırıcı iksiri ve unut o yitik Lenore'u. Kuzgun dedi ki 'Asla olmayacak'. 'Kötücül şey! ' dedim, 'Kâhin! Kuş da olsan iblis de yine de kâhinsin! Yoldan Çıkarıcı göndermişse de, fırtına fırlatılmışsa da seni bu yakaya, Yapayalnız ama yine de gözü pek, büyülenmiş bu çöllük ülkeye, Dehşet uğrağı bu evin üstüne, var mı, yalvarırım, söyle bana neyse gerçek, Şifalı bitkisel bir merhem Gilead'da, yalvarırım, söyle bana apaçık. Kuzgun dedi ki 'Asla olmayacak'. 'Kötücül şey! ' dedim, 'Kâhin! Kuş da olsan iblis de yine de kâhinsin! Üstümüzde uzanan cennetin, ikimizin de tapındığı tanrının adına Söyle, bu gamlı ruh uzak Aden'de sarılabilecek mi o genç kadına Meleklerin Lenore dedikleri o azizeyi sarabilecek mi kucaklayarak, Meleklerin Lenore diye çağırdıkları o ışıyan, o eşi benzeri yok Kadını. Kuzgun dedi ki 'Asla olmayacak'. 'Kuş ya da iblis! ' diye haykırdım, 'Ayrılığımızın işareti olsun o söz, Katıl ona, o fırtına ile Gece'nin Plutonik kıyısına geri dön, Git söylediğin yalanın izi gibi kara bir tüy bile bırakmadan, Yalnızlığımı bozmadan git! Kapımın üstündeki büstten kalk! Gaganı kalbimden çıkart, suretini kapımdan çek! ' Kuzgun dedi ki 'Asla olmayacak'. Ve Kuzgun uçmadan hiç bir yana, hala oturuyor, oturuyor hala, Oda kapımın hemen üstündeki solgun büstünde Pallas'ın; Ve gözleri tamı tamına benziyor gözlerine düş kuran bir iblisin, Ve lamba ışığı zemine vuruyor gölgesini onun üzerinden akarak, Ve ruhum zeminde dalgalanarak uzanan bu gölgesinden onun Hiç sıyrılamayacak, asla olmayacak... Çeviri: Dr.Osman Tuğlu Edgar Allan Poe |
The Raven The Raven Once upon a midnight dreary, while I pondered, weak and weary, Over many a quaint and curious volume of forgotten lore, While I nodded, nearly napping, suddenly there came a tapping, As of some one gently rapping, rapping at my chamber door. ''Tis some visitor, ' I muttered, 'tapping at my chamber door- Only this, and nothing more.' Ah, distinctly I remember it was in the bleak December, And each separate dying ember wrought its ghost upon the floor. Eagerly I wished the morrow; - vainly I had sought to borrow From my books surcease of sorrow- sorrow for the lost Lenore- For the rare and radiant maiden whom the angels name Lenore- Nameless here for evermore. And the silken sad uncertain rustling of each purple curtain Thrilled me- filled me with fantastic terrors never felt before; So that now, to still the beating of my heart, I stood repeating, ''Tis some visitor entreating entrance at my chamber door- Some late visitor entreating entrance at my chamber door; - This it is, and nothing more.' Presently my soul grew stronger; hesitating then no longer, 'Sir, ' said I, 'or Madam, truly your forgiveness I implore; But the fact is I was napping, and so gently you came rapping, And so faintly you came tapping, tapping at my chamber door, That I scarce was sure I heard you'- here I opened wide the door; - Darkness there, and nothing more. Deep into that darkness peering, long I stood there wondering, fearing, Doubting, dreaming dreams no mortals ever dared to dream before; But the silence was unbroken, and the stillness gave no token, And the only word there spoken was the whispered word, 'Lenore! ' This I whispered, and an echo murmured back the word, 'Lenore! '- Merely this, and nothing more. But the raven, sitting lonely on the placid bust, spoke only Back into the chamber turning, all my soul within me burning, Soon again I heard a tapping somewhat louder than before. 'Surely, ' said I, 'surely that is something at my window lattice: Let me see, then, what thereat is, and this mystery explore- Let my heart be still a moment and this mystery explore; - 'Tis the wind and nothing more.' Open here I flung the shutter, when, with many a flirt and flutter, In there stepped a stately raven of the saintly days of yore; Not the least obeisance made he; not a minute stopped or stayed he; But, with mien of lord or lady, perched above my chamber door- Perched upon a bust of Pallas just above my chamber door- Perched, and sat, and nothing more. Then this ebony bird beguiling my sad fancy into smiling, By the grave and stern decorum of the countenance it wore. 'Though thy crest be shorn and shaven, thou, ' I said, 'art sure no craven, Ghastly grim and ancient raven wandering from the Nightly shore- Tell me what thy lordly name is on the Night's Plutonian shore! ' Quoth the Raven, 'Nevermore.' Much I marvelled this ungainly fowl to hear discourse so plainly, Though its answer little meaning- little relevancy bore; For we cannot help agreeing that no living human being Ever yet was blest with seeing bird above his chamber door- Bird or beast upon the sculptured bust above his chamber door, With such name as 'Nevermore.' That one word, as if his soul in that one word he did outpour. Nothing further then he uttered- not a feather then he fluttered- Till I scarcely more than muttered, 'other friends have flown before- On the morrow he will leave me, as my hopes have flown before.' Then the bird said, 'Nevermore.' Startled at the stillness broken by reply so aptly spoken, 'Doubtless, ' said I, 'what it utters is its only stock and store, Caught from some unhappy master whom unmerciful Disaster Followed fast and followed faster till his songs one burden bore- Till the dirges of his Hope that melancholy burden bore Of 'Never- nevermore'.' But the Raven still beguiling all my fancy into smiling, Straight I wheeled a cushioned seat in front of bird, and bust and door; Then upon the velvet sinking, I betook myself to linking Fancy unto fancy, thinking what this ominous bird of yore- What this grim, ungainly, ghastly, gaunt and ominous bird of yore Meant in croaking 'Nevermore.' This I sat engaged in guessing, but no syllable expressing To the fowl whose fiery eyes now burned into my bosom's core; This and more I sat divining, with my head at ease reclining On the cushion's velvet lining that the lamplight gloated o'er, But whose velvet violet lining with the lamplight gloating o'er, She shall press, ah, nevermore! Then methought the air grew denser, perfumed from an unseen censer Swung by Seraphim whose footfalls tinkled on the tufted floor. 'Wretch, ' I cried, 'thy God hath lent thee- by these angels he hath sent thee Respite- respite and nepenthe, from thy memories of Lenore! Quaff, oh quaff this kind nepenthe and forget this lost Lenore! ' Quoth the Raven, 'Nevermore 'Prophet! ' said I, 'thing of evil! - prophet still, if bird or devil! - Whether Tempter sent, or whether tempest tossed thee here ashore, Desolate yet all undaunted, on this desert land enchanted- On this home by horror haunted- tell me truly, I implore- Is there- is there balm in Gilead? - tell me- tell me, I implore! ' Quoth the Raven, 'Nevermore.' 'Prophet! ' said I, 'thing of evil- prophet still, if bird or devil! By that Heaven that bends above us- by that God we both adore- Tell this soul with sorrow laden if, within the distant Aidenn, It shall clasp a sainted maiden whom the angels name Lenore- Clasp a rare and radiant maiden whom the angels name Lenore.' Quoth the Raven, 'Nevermore.' 'Be that word our sign in parting, bird or fiend, ' I shrieked, upstarting- 'Get thee back into the tempest and the Night's Plutonian shore! Leave no black plume as a token of that lie thy soul hath spoken! Leave my loneliness unbroken! - quit the bust above my door! Take thy beak from out my heart, and take thy form from off my door! ' Quoth the Raven, 'Nevermore.' And the Raven, never flitting, still is sitting, still is sitting On the pallid bust of Pallas just above my chamber door; And his eyes have all the seeming of a demon's that is dreaming, And the lamplight o'er him streaming throws his shadow on the floor; And my soul from out that shadow that lies floating on the floor Shall be lifted- nevermore! Edgar Allan Poe |
The Raven By Poe The Raven By Poe Bir vakitler bir gece yarısı sıkkın, kafa yoruyorken, yorgun argın, Unutulmuş eski ilimlerin garip ve acayip kitap ciltleri üzerine ben- Kestiriyordum, tam dalacağım esnada, ani bir tıkırtı geldi öteden, Odamın kapısını kibarca birisi vuruyor, vuruyordu sanki tak tak. 'Bu', diye söylendim, 'odamın kapısını tıklatılıp duran bir konuk, Sadece bu, başka bir şey yok.' Anımsıyorum ah çok kesin, bir Aralık ayındaydık, rüzgârlı, hazin, Ölen her bir köz parçası dövüp işliyordu yer döşemesine ruhunu. Sabahı diledim arzuyla; Ben boşu boşuna ödünç bir avuntuyu Arıyordum acı dindirici kitaplarımda, acısı için Lenore' un, o yitik, O meleklerin Lenore dedikleri kızın, o eşsizin, ışıyanın ışık ışık, O burada adı anılmayanın artık. Ve titretiyor, erguvani perdelerin ipeksi, kederli, belirsiz hışırtısı Öylesine dolduruyordu ki içimi hiç duyulmamış tuhaf korkularla Nihayet kalp çarpıntımı bastırmak için tekrarladım kalkıp ayağa 'Bu, odamın kapısında içeri geçmeye yalvaran biri, bir konuk Bu, oda kapımdan gireyim diye yalvaran geç kalmış bir konuk Budur ancak, başka bir şey yok.' Çok geçmeden topladım cesaretimi, uzatmadan tereddütümü 'Bayım ya da Madam, içtenliğimle bağışlamanızı ediyorum rica, Şöyle bir şey oldu fakat, uyukluyordum ben, sizse öyle kibarca Gelip çaldınız oda kapımı, öyle belli belirsiz tıklattınız ki tık tık, Tam emin değilim sizi işittiğimden.'- dediğimde açtım kapıyı ardına dek: - Bir şey yoktu, karanlık vardı dışarıda bir tek. O karanlığın derinliğine dikkatle bakarak, orda durdum, merak, Korku, kuşku duyarak, daha önce hiç bir faninin cüret edemediği düşler kurarak uzun süre. Bozulmadı sessizlik lakin, karanlık vermedi bana bir emare, Ve fısıldaşılan 'Lenore! ' sözcüğüydü, orada tek söylenen sözcük, Fısıldadığım 'Lenore! ', bir yankıyla mırıltılı geri dönen sözcük, Başka bir şey değil buydu ancak. Odama geri döndüğümde ben, ruhum tutuşmuştu tamamen, Çok geçmeden öncekinden daha yüksek bir tıkırtı işittim tekrar. 'Eminim', dedim, 'pencere kafesinde eminim hayret bir şey var; O halde, şu esrarı araştırmam, neymiş orada ki görmem gerek- Bir araştırayım şu esrarı, kalbim bir anlık sakin olman gerek:- Rüzgâr bu daha başkası yok.' Panjuru hızla açınca, girdi o an, oradan içeriye çırpına uça, Çok eskideki kutsal günlerden gelme haşmetli bir Kuzgun; Göstermeksizin en ufak bir saygı, bir azcık dur durak olsun, Lort veya leydi edasıyla tünedi oda kapımın üstüne konarak- Tünedi oda kapımın tam üstündeki Pallas büstüne konarak- Tünedi, oturdu, hepsi bu dahası yok. Takındığı ifadenin haşin ve ciddi adabı bu abanoz kuşun, Kederli hayallerimi gülümsemeye çevirdi sonra hemen, 'Korkak değilsin sen' dedim, 'kırpık, tıraşlı tepeliğine rağmen Söyle bana, senin lorda yaraşır ismin nedir Gece'nin Plutonik Kıyısında, Gece'nin kıyısından gelen, korkunç, amansız ve antik Kuzgun! ' Dedi ki, 'Asla Olmayacak.' Açıkça duymaktan böyle düzgün konuşmasını bu çirkin kuşun Hayrete düştüm, anlamı, alakası zayıf olsa da cevabının; Kabul edelim ki henüz ihsan edilmemiştir odasında kapının Üzerinde bir kuş görmek yaşayan bir insana şimdiye dek- Oda kapısı üstündeki yontu büstte, adı Asla Olmayacak Gibisinden bir kuş ya da hayvan görmek. Fakat o yumuşak büstün üstünde bir başına oturdu, söyledi sade O bir tek sözcüğü, sanki o bir tek sözcükle dökercesine içini. Daha ne bir tüyünü oynattı Kuzgun, ne de bir şey söyledi yeni, Ta ki ben 'Diğer dostlar önceden uçtular' diye mırıldanana dek, ' Uçup giden umutlarım gibi önceden, o beni yarın edecek terk.' O zaman kuş dedi ki 'Asla olmayacak.' Yerinde verilmiş bu cevapla bozulmuş dinginlikte irkilmiş, 'Kuşkusuz' dedim, 'sarf ettiği laflar peşindeki merhametsiz yıkım Tarafından izi sürülmüş mutsuz bir üstattan kaptığı tek birikim, Öyle ki, izi şarkıları tek nakarat olana dek sürülmüş gittikçe çabuk İzi umutlarına ağıt olana dek sürülmüş o bir tek melankolik Nakarat, 'Asla', diyen 'asla olmayacak.' ' Fakat hala sevk ediyordu üzgün ruhumu gülümsemeye kuzgun, Bir iskemleyi dosdoğru kuşun büstün ve kapının önüne çektim; Sonra kadife mindere çöktüm, kendimi düşü düşe eklemeye bıraktım Bu uğursuz geçmiş zaman kuşunun ne olduğunu düşünerek, Ve bu katı kaba korkunç kuru geçmiş zaman kuşunun ne demek İstediğini, 'Asla olmayacak' diye gaklayarak. Bunu sezinlemeye çalışarak oturdum, tek hece söylemeden durdum Ateş gibi gözleri şimdi göğsümün içinde yanmakta olan kuşa, Bunu ve dahasını düşünerek oturdum, başım dayalı rahatça, Seyrettiği kadifeye, lamba ışığının şeytanca zevklenerek, Lamba ışığının zevkle seyrettiği mor kadifeye yaslanamayacak Fakat o, ah bu asla olmayacak. Derken, sanki hava ağırlaştı çöktü, görünmez bir buhurdandan esanslar koktu Sallanan, adımları tüy kaplı zeminde çıngırdayan Meleklerce sola sağa. 'Zavallı' dedim kendime, 'Tanrın sana ödünç verdi, gönderdi bu Seraphimlerle sana, Soluklan, rahatlan ve Lenore'un anılarının acısından arın artık, İç, kana kana iç, bu acılardan arındırıcı iksiri ve unut o yitik Lenore'u. Kuzgun dedi ki 'Asla olmayacak'. 'Kötücül şey! ' dedim, 'Kâhin! Kuş da olsan iblis de yine de kâhinsin! Yoldan Çıkarıcı göndermişse de, fırtına fırlatılmışsa da seni bu yakaya, Yapayalnız ama yine de gözü pek, büyülenmiş bu çöllük ülkeye, Dehşet uğrağı bu evin üstüne, var mı, yalvarırım, söyle bana neyse gerçek, Şifalı bitkisel bir merhem Gilead'da, yalvarırım, söyle bana apaçık. Kuzgun dedi ki 'Asla olmayacak'. 'Kötücül şey! ' dedim, 'Kâhin! Kuş da olsan iblis de yine de kâhinsin! Üstümüzde uzanan cennetin, ikimizin de tapındığı tanrının adına Söyle, bu gamlı ruh uzak Aden'de sarılabilecek mi o genç kadına Meleklerin Lenore dedikleri o azizeyi sarabilecek mi kucaklayarak, Meleklerin Lenore diye çağırdıkları o ışıyan, o eşi benzeri yok Kadını. Kuzgun dedi ki 'Asla olmayacak'. 'Kuş ya da iblis! ' diye haykırdım, 'Ayrılığımızın işareti olsun o söz, Katıl ona, o fırtına ile Gece'nin Plutonik kıyısına geri dön, Git söylediğin yalanın izi gibi kara bir tüy bile bırakmadan, Yalnızlığımı bozmadan git! Kapımın üstündeki büstten kalk! Gaganı kalbimden çıkart, suretini kapımdan çek! ' Kuzgun dedi ki 'Asla olmayacak'. Ve Kuzgun uçmadan hiç bir yana, hala oturuyor, oturuyor hala, Oda kapımın hemen üstündeki solgun büstünde Pallas'ın; Ve gözleri tamı tamına benziyor gözlerine düş kuran bir iblisin, Ve lamba ışığı zemine vuruyor gölgesini onun üzerinden akarak, Ve ruhum zeminde dalgalanarak uzanan bu gölgesinden onun Hiç sıyrılamayacak, asla olmayacak... Çeviri: Dr.Osman Tuğlu Edgar Allan Poe |
Bütün Zaman Ayarları WEZ +3 olarak düzenlenmiştir. Şu Anki Saat: 08:28 . |
Powered by vBulletin Version 3.8.7
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
Search Engine Friendly URLs by vBSEO 3.6.0 RC 2