Tekil Mesaj gösterimi
Alt 20.07.08, 04:16   #1 (permalink)
Kullanıcı Profili
tualim
Administrator
 
tualim - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Kullanıcı Bilgileri
Üyelik tarihi: Jan 2008
Mesajlar: 2.920
Konular: 3793
Puan Grafiği
Rep Puanı:22454
Rep Gücü:20
RD:tualim has a reputation beyond reputetualim has a reputation beyond reputetualim has a reputation beyond reputetualim has a reputation beyond reputetualim has a reputation beyond reputetualim has a reputation beyond reputetualim has a reputation beyond reputetualim has a reputation beyond reputetualim has a reputation beyond reputetualim has a reputation beyond reputetualim has a reputation beyond repute
Teşekkür

Ettiği Teşekkür: 125
207 Mesajına 2.102 Kere Teşekkür Edlidi
:
Standart Pieter the Elder Bruegel(1525-1569)

Pieter the Elder Bruegel

(1525-1569)

Belgian Northern Renaissance Artist



Tam ismi:Pieter Brueghel
Doğumu:1525, Breda, o zamanın Hollanda'sı ya da Bree, günümüz Belçika'sı
Ölümü: 9 Eylül 1569,Brüksel, Brabant Düklüğü
Milliyeti:Flemen
Alanı:Resim, Baskı,
Akımı:Rönesans
Meşhur eserleri:Dulle Griet (c. 1562), The Peasant Wedding (1568)
Etkilendikleri:Hieronymus Bosch

Titian'ın yumuşak kadifeler, altın yaldızlar içinde yarattığı şahane güzellikte kadınları, efsanevi kahramanları ve nihayet ilahları geride bırakarak, elle tutulur, gözle görülür insanların, yani fani varlıkların neşe ve ıstırabını dile getirmiş bir insanın memleketine gidiyoruz. Nerede doğduğu ve ne zaman doğduğu hep tahminden ibaret. Ama ne önemi var? Onun insanlığı bıraktığı eserin zaman ve çevre ile hiçbir ilgisi yoktur. İnsanlar yaşadıkça onun sanatı da bütün canlılığıyla yaşayacaktır. Resimleri dış görünüşleri itibarıyla insanı belki de güldürür, ama dikkatle bakıldığı zaman derinliklerinde yatan tüyler ürpertici dram karşısında bu tebessüm bir anda kayboluverir. Bu resimlerde güzel prenslerin yerini ablak yüzlü köylüler, meleklerin yerini dilenciler, efsane kahramanlarının yerini de körler, sakatlar almıştır. Pieter Bruegel'in hayatı hakkında söylenebilecek söz pek azdır. Aslında hepsi tahmine dayanır. Bu itibarla bizce önemli olan, Bruegel'in şahsı değil, eserleridir. Bütün yaratmalarını topu topu yedi sene içine sığdırmış olmakla beraber, bunlar muhteva bakımından zamanla ölçülemeyecek kudrette beşeri duyguların dehşet verici bir muhasebesidir. Pieter Bruegel'in 1525 yılında doğduğu tahmin edilir. Doğum yeri kati olarak bilinmemekle beraber, Brabant Eyaleti'nin kuzeyinde bulunan Hertogenbosch civarındaki Bruegel köyünde doğmuş olması en kuvvetli ihtimaldir. Sanatçının hayatı ile ilgili olarak bugün elde bulunan tek vesika, 1551 yılında, Anvers Şehri Ressamlar Birliği'ne kabulünü gösteren varakadır. Bu kağıtların altında kendi el yazısıyla Pieter Bruegel imzası okunur. İtalya'ya bir seyahat yaptığı bilinmekle beraber bu seyahatin kati tarihi de meçhuldur. 1567 yılında Ludovic Guichardin tarafından yazılan «Descrittione di tutti i Paesi Bassi» isimli esere göre bu seyahatin 1551 ile 1555 yılları arasında yapılmış olması gerekir. Dönüş yolunda Lyon şehrinde kısa bir durak yaptıktan sonra, tekrar vatanına gitti ve Hieronymus Cock'la birlikte manzara gravürleri üzerinde çalıştı. 1562 yılına kadar sadece bu sanat kolu ile meşgul olduktan sonra birdenbire yağlıboya resme heves etti. Ölünceye kadar da başka şeyle uğraşmadı. 1563 senesinde Pieter Coeck'ün kızıyla evlendi. Bu adamın, sanatçının hocası olması muhtemeldir. Bruegel ve karısı, ertesi yıl Brüksel'e giderek, orada yerleştiler. Şehir Meclisi o sıralarda, sanatçıya Brüksel - Anvers kanalının açılış töreni ile ilgili bir resim sipariş etti. Fakat Bruegel bunu yerine getiremeden 1569 senesinde hayata gözlerini yumdu. Et ve kemik olarak Bruegel bundan ibaret. Çizgi ve renk Bruegel'ini anlatmaksa ciltlerle tükenmez. Bruegel devrinde hem sevilmiş, hem de çoğu sanatçı gibi alay konusu olmuştur. Hollandalı tenkidci Karel van Mander, resimleri hakkında şöyle yazar: Aralarından sadece birkaçına insan gülmeden veya en azından tebessüm etmeden bakabilir... öte yandan bu yepyeni ifade tarzını benimsemiş insanlar da vardı, hatta pek çoktu. Flaman ülkesinin en ünlü din adamı, Kardinal Antoine Perrenot de Granvelle, sanatçı daha hayatta iken, resimlerini büyük zevkle kolleksiyonuna katmış, Niclaes Jonghelinck adındaki Anversli zengin kişi de eserlerinden on altısını çok yüksek fiyatla satın almıştı. Çağdaş fikir adamları çevrelerinde de sanat tepki yaratıyordu.
Tuhaftır, Bruegel'in resimleri 16. ve 17. Yüzyıllar boyunca ilgi topladığı halde, 18. Yüzyılda adeta unutuldu. 19. Yüzyılda ondan sadece Baudelaire hayranlıkla bahseder. Ama romantizmin sathi ihtişamı, bu derin sanatı gene de ezemedi. Böylece 1890 yılından itibaren Bruegel, dünya sathındaki büyük yerini iyice aldı. Bugün o parmaklarla sayılacak kadar az dahiden biri olarak kabul edilmektedir. Brueghel'in hayatı beyaz üzerine siyah yazılı vesikalardan mahrum olduğu için, hakkındaki tahminler çok değişiktir. Resimlerine ana konu olarak köy hayatını işlediği için, köylü olduğu iddia edildi. Öte yandan kısa müddet İtalya'da bulunduğu için, Rönesans sanatının, hatta Eflatun felsefesinin bir temsilcisi olarak kabul edildi. Oysaki, Bruegel, İtalya'ya sırf Rönesansı incelemek ve sanatında bu cereyana karşı sonradan cephe almak için gitmişti. Köylüleri konu olarak ele alması, bu saf ve şuurlu sanatçı için tabiidir. Bruegel, Aldos Huxley'in Along the Road isimli eserinde bahsettiği gibi, İçtimai bir filozof ve ırkçı değilse bile, mükemmel bir komedi ve trajedi şairi, o nispette de içinde yaşadığı çevrenin kudretli bir karakter tahlilcisidir. Pieter Bruegel'i çağdaşları, Flaman Okulu'nun diğer temsilcileriyle kıyaslarlar. MEsela Jèrome Bosch veya Jean van Eyck ile. Birincisiyle belki bir bakıma müşterek tarafları olabilir. Bosch hakikaten Flandre'da kilise geleneklerini çiğneyerek dini ve ahlaki konuları dilediği gibi işlemiş ilk sanatçıdır. İlhamını doğrudan doğruya halkın duygu aleminden çekip çıkarmıştır. Oysaki Bruegel, hiçbir zaman kiliseler için resim yapmadı. Teknik yönden de kem Bosch, hem de Van Eyck'ten çok farklıdır. Kullandığı renk dizisi çok daha canlı ve saftır. Bundan başka Bosch hep azizler ve iblislerle uğraştığı halde Bruegel, bunlardan nefret ederdi. Onun için en çekici konu, günlük hayattı; bütün çıplaklığı ile günlük hayat. Sanatçının yaratmalarında kimsenin çözmediği sır, mükemmel perspektif bilgisine rapmen, resimlerine kattığı sayısız figürleri, ne maksatla bir satıh halinde işlediğidir. Diğer taraftan bu tarz, sanatçının Rönesans'a karşı almış olduğu cephenin belirgin bir örneğidir. Zamanının hayatını canlandırdığı halde, Orta Çağ'ın ifade unsurlarında kurtulamamıştır. Bu, sanatçının Rönesans sanatının perspektif kurallarını kabul etmediğini gösteriyor. Bruegel'in kısa süren sanat hayatında önemli bir yer alan bir olay da, Flandre Eyaleti'nin İspanyollar tarafından işgalidir. Sanatçı, hürriyetini kaybetmiş memleketinde siyasi kurbanları kendine has üslubu ile çok güzel ifade etti. Bruegel'in bugün mevcut eserleri dışında yaptığı birçok resmi ölümünden önce, karısına yaktırdığı söylenir. Bunlar arasında işgal senelerinden kalma çalışmaların da bulunduğu muhtemeldir. Daha önce Bruegel'in resimlerine şekil olarak mizahın hakim olduğunu söylemiştik. Bu şekiller ne İtalyan sanatı gibi ideal güzelliği aramak, ne de Bosch gibi acayip konuları ifade etmek için işlenmiştir. Şekillerde bir ihtişam yoktur, ama yakından bakıldığı zaman her birinde ayrı ayrı, neşenin, ıstırabın, sefaletin veya saadetin izleri görülür. Bu ruh haleti bu küçücük figürlere hayret verici bir ustalıkla işlenmiştir. Sanatçı bu kahramanlarını çizerken, onlara şahsi ahlak ve estetik anlayışını vermekten kaçınır. O, sadece güzel ile çirkin, iyi ile kötü, asil ile sefil arasında bir realite bağı kurar. Bu hakikati bulup çıkarmak seyirciye düşen iştir. Olay, bu kompozisyonlarda tek bir kişinin etrafında dönmez. Neşe ve ıstırabı yüzlerce insan paylaşır. Bruegel, bu kompozisyonlarını yapmadan önce, sadece manzara ressamı olarak tanınmıştı. İtalya seyahati esnasında çizdiği karalamaları vatanına dönünce tuale döktü. Bu manzaralarda güneyin parlaklığı ile, kuzey semasının donukluğu, sanki kucak kucağadır. Bu senelerde yaptığı ve İsa Peygamber Tibariye Gölünde Müritleri Arasında isimli tabloda figürler, muhteşem manzara içinde sanki eriyip kaybolmaktadır. Sanatçının bundan sonra ele aldığı manzaralardan en önemlileri, Napoli Körfezi, İkar Şehrinin Düşüşü ve Fırtına isimli resimlerdir. Bruegel, kendisini şöhrete ulaştıran figürlü kompozisyonlarını yapmak için günlerce kahramanların arasına karıştı, onlarla birlikte yedi, içti, yattı, kalktı. Bu «Resimli Masalları» hep bu birbirine zıt tiplerin uzun uzun incelenmesinden sonra meydana gelmiştir. Bu alanda en kudretli eserleri arasında Ölümün Zaferi'ni sayabiliriz. Bu canlılarla ölülerin bir meydan savaşıdır. Ölümünden dört yıl önce aldığı bir sipariş üzerine yaptığı Aylar serisinden bugün için ne yazık ki, elde sadece beşi kalmıştır. Bunlar sırasıyla Ocak (Kış mevsiminde avcılar), Şubat (Bulutlu gün), Temmuz (Tarla) ve Ağustos (Hasat zamanı)'tur. Ağustos resmine hakim olan sarı renk, mevsim için çok semboliktir. Kompozisyonun teksif noktası ön plandaki ağaç ve gölgesine sere serpe yayılmış köylüler topluluğudur. 1566 yılının mahsulü olan Bethlem Sayımı buna mukabil bir kış manzarasıdır. Bruegel'in büyük ustalığına, manzara ile figürleri bağdaştırmasına, bu en mükemmel örnektir. Karla kaplı meydanlıkta fakir halkın sayım memurunun bulunduğu yere doğru ilerlemesi en hüzünlü ve duygulu tarzda ifade edilmiştir. Sadece Bruegel gibi bir dahinin beyninden çıkabilecek bir özelliğe gene bu resimde şahit oluyoruz. Kalabalık arasında konu işle hiç ilgisi olmadığı halde Hazreti Meryem'de vardır. Ama kimse bunun farkında değildir. 1567 tarihini taşıyan Kokanya Diyarı isimli resimde ise, eski bir halk efsanesi en mükemmel şekilde hayat bulmuştur. Armut piş ağzıma düş misali kuş sütü dahil her şeyin bulunduğu Kokanya diyarında bir asker, bir köylü ve bir kâtip, midelerini iyiden iyiye doldurup, oracıkta sızmışlardır. Bruegel'in kuş bakışı göründüğü bu resimde, insanın eninde sonunda sadece mideden ibaret olduğu ifade edilir. Sanatçı, her meslek erbabına ayrı birer sembol işlemiştir. Kitap ile gözlük, orak ve mızrak gibi. Manzaradan burada vazgeçmiş, onun yerine uçan, nar gibi kızarmış tavuklar, ayaklı yumurtalar, kendiliğinden yürüyen pastalar, tamamlayıcı teferruat olarak işlenmiştir. Ölümünden bir yıl önce bitirdiği Körler Hikayesi insanlık dramının en dehşet verici örneğidir. İncilden alınan konu, bahtsız bir körler topluluğunun perişan bir durumda ölüme doğru ilerlemelerini canlandırır. Bu zavallılar kümesi karşısında irkilen insanın tüyleri diken diken olur. Sanatçı, resmin gerisine sembol olarak bir kilise işlemiştir. Bununla, ölenle ölünmez demek istemektedir. Onlar, mezara giderken, bu kilisenin çanı ertesi sabah yeni bir günün başlangıcını müjdeleyecektir. Bruegel, sanatçıların en realisti ve en beşerisidir. Bu itibarla insanlar yaşadıkça, onun sanatı da bütün canlılığıyla yaşayacaktır.
tualim isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla