Konu: Miraç
Tekil Mesaj gösterimi
Alt 16.02.08, 21:34   #3 (permalink)
Kullanıcı Profili
tualim
Administrator
 
tualim - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Kullanıcı Bilgileri
Üyelik tarihi: Jan 2008
Mesajlar: 2.920
Konular: 3793
Puan Grafiği
Rep Puanı:22454
Rep Gücü:20
RD:tualim has a reputation beyond reputetualim has a reputation beyond reputetualim has a reputation beyond reputetualim has a reputation beyond reputetualim has a reputation beyond reputetualim has a reputation beyond reputetualim has a reputation beyond reputetualim has a reputation beyond reputetualim has a reputation beyond reputetualim has a reputation beyond reputetualim has a reputation beyond repute
Teşekkür

Ettiği Teşekkür: 125
207 Mesajına 2.102 Kere Teşekkür Edlidi
:
Arrow


Sidre-i Müntehâ’da

Cebrâil (a.s.), yedinci kat semâdan Resûl-i Ekrem Efendimizi alıp yükseklere çıkardı. Daha sonra Habib-i Kibriyâ’nın karşısına Sidre-i Müntehâ sahası açıldı.

Cebrâil (a.s.), “İşte, bu Sidre-i Müntehâ’dır. Ben , buradan bir parmak ucu ileri geçecek olursam yanarım” dedi ve oradan ileriye tek adım atmadı.

Resûl-i Ekrem Efendimiz, Sidre-i Müntehâ’dan dört nehirin aktığını gördü.

Ayrıca Peygamber Efendimiz, burada Cebrâil’i (a.s.) bir kere daha aslî şekil ve suretinde gördü. Daha önce de, kendilerine Risâlet vazifesi verildiği sırada onu Mekke’nin Ciyad mevkiinde ufku kaplayan haşmetli kanatlarıyla görmüştü.

Resûl-i Kibriyâ Efendimiz daha sonra yanında Cebrâil (a.s.) olmadığı halde “imkân ve vücûb ortasında Kâb-ı Kavseyn ile işâret olunan” makama vardı. Bundan sonra mekândan münezzeh Zât-ı Zü’l-Celâlin sohbeti ve cemâliyle müşerref oldu.

Mevlid yazarı merhum Süleyman Çelebi Hazretleri, gayet nezih bir tarzda o anı şöyle tasvir eder:

Söyleşirken Cebrâil ile kelâm

Geldi Refref önüne virdi selâm.

Aldı ol şâh-ı cihânı ol zamân

Sidre’den götürdü vü gitdi hemân

Bir fezâ oldu o demde rû-nümâ

Ne mekân var anda, ne arz ü semâ

Kim ne hâlidir ne mâlî ol mahal

Akl ü fikr etmez o hâli fehm ü hal

Ref’ olup ol şâha yetmiş bin hicâb

Nûr-ı tevhîd açdı vechinde nikâb

Her birisinden geçerken ilerü

Emr olurdı, “Yâ Muhammed, gel berü”

Çün kamusını görüp geçdi öte

Vardı irişdi ol ulu Hazret’e

Şeş cihetten ol münezzeh Zü’l-Celâl

Bî-kem ü keyf ana gösterdi cemâl

Zâten ol sultân-ı mâ zâgâ’l-basar 1

Eylemişti Hakka tahsîs-i nazar

Âşikâre gördü Rabbü’l-izzeti

Âhirette öyle görür ümmeti

Bî-hurûf ü lafz ü savt ol pâdişah

Mustafâ’ya söyledi bî-iştibâh.

Resûl-i Ekrem Efendimiz, Mirâc gecesinde bir çok İlâhî tecellilere, hitap ve iltifâtlara mazhar kılındı. Erkân-ı îmâniyenin hakikatlarını göz ile gördü; melâikeyi, Cenneti, âhireti, hatta Zât-ı Zü’l-Celâl’i müşâhede etti.

Ayrıca bu gecede her gün beş vakitte namaz kılınması emredildi.

Cenâb-ı Hak, ilk önce her gün 50 vakit namazı farz kıldı. Peygamber Efendimiz, dönüşünde Hz. Musâ’ya uğrayınca o, “Allah Taâla, ümmetine neyi farz kıldı?” diye sordu.

Peygamber Efendimiz, “50 vakit namazı farz kıldı” dedi.

Hz. Mûsa, “Rabbine dön ve eksiltmesi için niyazda bulun! Ümmetin, buna takat getiremez” dedi.

Resûl-i Ekrem dönüp Cenâb-ı Hakka yalvardı. Allah Teâla, 10 vakit namazı indirdi.

Resûl-i Ekrem, yine Hz. Musâ’nın yanına döndü, “Allah, 50 vakit namazdan 10 vaktini indirdi” dedi.

Hz. Mûsa, “Rabbine dön ve niyazda bulun. Çünkü, ümmetin buna da güç yetiremez” dedi.

Resûl-i Ekrem Efendimiz yine Cenâb-ı Hakka döndü ve niyazda bulundu. Allah Taâla 10 vakit daha indirdi.

Peygamber Efendimiz, tekrar dönüp Hz. Mûsa’nın yanına geldi ve “Allah, 10 vakit daha indirdi” dedi.

Hz. Mûsa yine, “Rabbine dön ve niyazda bulun! Çünkü, ümmetin buna da güç yetiremez” dedi.

Hz. Resûlullah, yine döndü ve yüce Allah’a niyazda bulundu. Cenâb-ı Hak, yine 10 vakit daha indirdi. Aynı şekilde 10 vakte indirilinceye kadar Peygamber Efendimiz, tekrar tekrar Cenâb-ı Hakka niyazda bulundu.

10 vakte indirilince Resûl-i Kibriyâ Efendimiz, tekrar Hz. Mûsa’ya uğradı. Hz. Mûsa yine söylediklerini tekrarladı:

“Rabbine dön ve yalvar! Ümmetin bunun hakkından da gelemez” dedi.

Resûl-i Kibriyâ, yine dönüp yüce Mevlâ’sına niyazda bulundu. Cenâb-ı Hak şöyle buyurdu:

“Yâ Muhammed, Benim katımda, hüküm değişmez! Onlar, her gece ve gündüzde 5 vakit namazdır. Her namaz için de 10 ecir vardır ki, bu da 50 namaz eder.”

Bundan sonra Peygamber Efendimiz, yine dönüp Hz. Mûsa’ya uğradı. Hz. Mûsa, “Neyle emrolundun?” diye sordu.

Peygamberimiz, “Her gün beş vakit namazla emrolundum” dedi.

Hz. Mûsa, “Ümmetin her gün beş vakit namaza da güç yetiremez. Ben, senden önce insanları, İsrâiloğullarını çok tecrübe ettim, bilirim. Sen, dön de biraz daha indirmesini Rabbinden niyaz et” dedi.

Fakat Resûl-i Ekrem Efendimiz, “Rabbime çok niyâz ettim. Bir daha niyazda bulunmaya hayâ ederim”1 dedi.

Böylece, 5 vakit namaz farz kılındı ve Resûl-i Kibriyâ Efendimiz tarafından Mirâc gecesinin cin ve inse bir hediyesi oldu.

Peygamberimizin İsrâ ve Miraç mu'cizesini müşriklere açıklaması

“İmkân ile vücub ortasında Kab-ı Kavseyn ile işâret olunan makama” giren ve mekândan münezzeh olan Cenâb-ı Hakkın kelâmına ve rü’yetine mazhar olan Resûl-i Kibriyâ Efendimiz, aynı gece Hâne-i Saâdetine geldi.

Sabahleyin mirâcını ve o ulvî seyahat esnasında gördüklerini Kureyş’e haber verip anlatmak istedi. Ancak, amcası Ebû Talib’in kızı Ümmühânî elbisesine yapışarak, “Yâ Resûlallah!” dedi. “Sakın bunu halka anlatma, seni yalanlarlar ve seni üzerler.”

Fakat Peygamberimiz, “Vallahi! Ben onu anlatacağım” dedi ve halkın yanına varıp Mirâc’ı haber verdi. Kureyşliler şaşırdılar: “Yâ Muhammed! Buna delilin nedir? Biz bunun bir benzerini daha şimdiye kadar işitmedik” dediler.

Resûl-i Ekrem Efendimiz şunları anlattı:

“Delilim şudur ki, filân oğullarının devesine filân vadide, filân yerde rastladım. Develerini kaçırmış arıyorlardı. Onları develerine doğru kılavuzladım ve ben Şam’a yöneldim.

“Sonra dönüşümde Dabhanan’a geldiğimde, filan oğullarının kafilesine rastladım, halkı uyuyordu. Onlara ait, üstü örtülü su kabının örtüsünü açıp içindeki suyu içtim. Yine eskisi gibi üzerini örttüm.

“Başka bir delilim de şudur: Sizlere ait bir kafileye Ten’im yokuşunda rastladım. Önde karamtırak bir deve vardı. Üzerinde birisi siyah, öbürü alaca renkli iki çuval bulunuyordu.”1

Halk merak içinde ve sürâtle Seniyye mevkiine çıktı. Bir müddet sonra kafile çıkageldi. Peygamber Efendimizin haber verdiği gibi önünde karamtırak deve vardı. Gelen diğer kafileye su dolu kaplarını sordular. Onlar, su doldurup, üzerini örttüklerini söylediler. Su kabına baktılar, üzeri kendilerinin örttüğü gibi örtülü idi, ama içinde su yoktu. Müşrikler şaşırdılar ve “Tıpkı dediği gibiymiş” dediler.2

Müşrikler, Peygamberimizin haber verdiği diğer haberleri de araştırdılar ve aynen söylediği gibi buldular. Buna rağmen îmân edip Peygamberimizin dâvâsını tasdik etmediler.

İsrâ ve Mirâc mûcizesini kabul etmemekte direnen Kureyşli müşrikler, Resûl-i Ekrem Efendimizden bu hususta delil üstüne delil istemekten de geri durmuyorlardı. Bir çokları, “Deve ile Mekke’den Şâm’a gidiş bir ay, dönüş de bir ay sürer. Muhammed, oraya bir gecede nasıl gidip Mekke’ye döner?” dediler.

İçlerinden o taraflara seyahat etmiş ve Mescid-i Aksâ’yı görmüş olanlar, Peygamber Efendimize gelerek, “Mescid-i Aksa’yı bize târif edebilir misin?” diye sordular.

Resûlullah Efendimiz, “Gittim, târif edebilirim” cevabını verdi.

Bundan sonrasını Efendimiz şöyle anlatır:

“Onların, yalanlamalarından ve suâllerinden pek çok sıkıldım. Hatta, o ana kadar öyle bir sıkıntı hiç çekmemiştim. Derken, Cenâb-ı Hak, birden Beytü’l-Makdisi bana gösterdi. Ben de ona bakarak herşeyi birer birer târif ettim. Hattâ bana, ‘Beytü’l-Makdisin kaç kapısı var?’ diye sormuşlardı. Halbuki, ben onun kapılarını saymamıştım. Beytü’l-Makdis karşımda görününce, ona bakmaya ve kapılarını birer birer saymaya ve bildirmeye başladım.”1

Bunun üzerine müşrikler, “Vallahi, tas tamam ve doğru târif ettin” dediler. Buna rağmen yine îmân etmediler.

Hz. Ebû Bekir tereddütsüz tasdik ediyor

Mekke halkı arasında gönülleri İslâma ısınıvermiş, fakat Mirâc haberiyle birden şaşırıp kalan kimseler de vardı. Bunlar bu haberi duyar duymaz derhal Hz. Ebû Bekir’e koştular, “Yâ Ebâ Bekir!” dediler. “Arkadaşının işinden haberin var mı? O, bu gece Beytü’l-Makdis’e gittiğini, orada namaz kılıp Mekke’ye döndüğünü söyledi.”

Hz. Ebû Bekir, “Siz bunları ondan mı duydunuz?”

“Evet,” dediler, “aynen ondan duyduk.”

Bunun üzerine Hz. Ebû Bekir, “Vallahi,” dedi, “o söylediyse, şeksiz şüphesiz doğrudur. Siz buna hiç şaşmayın!”

Sonra da, kalkıp doğruca Resûl-i Kibriyâ Efendimizin yanına gitti, “Yâ Resûlallah! Sen, şu halka bu gece, Beytü’l-Makdis’e gittiğini söyledin mi?” diye sordu.

Peygamberimiz, “Evet” deyince Hz. Ebû Bekir, “Doğru söylüyorsun, senin Allah’ın resûlü olduğuna şehâdet ederim” dedi.

Peygamber Efendimiz de, bunun üzerine, “Yâ Ebâ Bekir, sen zâten sıddîksın” buyurdu.2

Ve, o günden itibaren Hz. Ebû Bekir, “Sıddîk” diye anılmaya başlandı. Sıddık, şeksiz, şüphesiz doğrulayan mânâsına geliyordu.
--------------Tualimforum İmzam--------------
TUALİM



Tualimforum kurallarını okuyunuz Lütfen.
Forum kullanımı hakkında bilgi için TIKLAYINIZ%TIKLAYINIZ.
Soru ve sorunlarınızı BURADAN bize yazabilirsiniz.
Kurallara uymayan kişilerin tualimforum'a girişleri yasaklanacaktır.
Lütfen imzanıza site adı, link içeren resimler koymayınız sorgusuz silinecektir.
tualim isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla