Tekil Mesaj gösterimi
Alt 30.10.08, 19:36   #3 (permalink)
Kullanıcı Profili
AnGeL
Delta Üye
Kullanıcı Bilgileri
Üyelik tarihi: Aug 2008
Nerden: Konya
Mesajlar: 833
Konular: 724
Puan Grafiği
Rep Puanı:1364
Rep Gücü:0
RD:AnGeL has much to be proud ofAnGeL has much to be proud ofAnGeL has much to be proud ofAnGeL has much to be proud ofAnGeL has much to be proud ofAnGeL has much to be proud ofAnGeL has much to be proud ofAnGeL has much to be proud ofAnGeL has much to be proud ofAnGeL has much to be proud of
Teşekkür

Ettiği Teşekkür: 16
29 Mesajına 34 Kere Teşekkür Edlidi
:
Standart

Çıkardığı sürekli tıkırtıya ve buradakilerin gözleri bizimkilerden çok daha keskin olduğundan, yelkovanın hareketine çok şaştı; yanındaki bilginlerden açıklama istedi; onlar da başka başka ve asla hiç uymayan birtakım şeyler söylediler. Bunları, okuyucularım kolayca kestirebileceğinden, burada yineleyecek değilim; hem zaten pek iyi de anlamadım. Gümüş, bakır paralarımı, içinde dokuz altın ve biraz ufaklık bulunan kesemi, çakımı, usturamı, tarağımı, gümüş enfiye kutumu, mendilimi, anı defterimi de verdim. Palamı, tabancalarımı, barut kesemi arabalara koyarak İmparator Hazretlerinin depolarına götürdüler; öteki eşyalarımı geri verdiler. Önce de söylediğim gibi, görevlilerin, bulamadıkları için aramadıkları, gizli bir cebim vardı. İçine, gözlerim zayıf olduğundan ara sıra kullandığım gözlüğümü, küçük bir dürbün ve ufak tefek birkaç şey koymuştum. İmparator için bir önemi olmadığından, bunları ortaya çıkarmamda bir zorunluluk yoktu; hem zaten verirsem, kaybolacaklarından, kırılıp bozulacaklarından korkuyordum. III Yazar, İmparatoru ve kadın, erkek soyluları çok garip bir biçimde eğlendiriyor. Lilliput sarayındaki başka eğlenceler. Yazar bazı koşullar altında serbest bırakılıyor. Yumuşak başlılığım ve iyi davranışlarım, İmparator, saray, hatta ordu ve genellikle halk üzerinde öyle iyi bir etki yapmıştı ki, çok geçmeden özgürlüğüme kavuşacağımı ummaya başlamıştım. Elden gelen her çareye başvurarak bu uygun durumu geliştirmeye çalışıyordum. Yerliler benden bir kötülük gelmeyeceğine gün geçtikçe daha çok inanıyorlardı. Bazen yere uzanıyor, beş altısının avucumun içinde sıçrayıp oynamalarına izin veriyordum. Kız ve erkek çocuklar saçlarımın arasına kadar girmeye cesaret ediyor, saklambaç oynuyorlardı. Dillerini anlamada ve konuşmada da bir hayli ilerlemiştim. Bir gün, İmparator, ülkesine özgü bir iki oyunla beni eğlendirmek istedi. Bu oyunlarda, Lilliputlular, bildiğim bütün ulusları beceri ve görkem bakımından gölgede bırakıyorlar. Beni en çok eğlendireni, iki ayak uzunluğunda ve yerden on iki parmak yükseklikte ince, beyaz bir ipliğin üzerinde sıçrayıp oynayan ip cambazları oldu. Bunun için okuyucularımın biraz sabırlı olmalarını dileyerek, bu oyun üzerinde biraz durmama izin vermelerini rica edeceğim. Bu oyunlara, ancak yüksek görevlere geçmek ve sarayda tutulmak için adaylığını koyanlar giriyor. Adaylar küçük yaştan bu sanatta yetiştiriliyorlar; soylu ailelerden de olmayabiliyorlar. Yüksek görevlerden biri sahibinin ölmesi veya gözden düşmesiyle (ki bu sık sık oluyor) boş kalınca, beş veya altı aday İmparator Hazretlerini ve saray ileri gelenlerini ip üzerinde cambazlık ederek eğlendirmek istediklerini İmparatora dilekçeyle bildiriyorlar ve ipin üzerinde, yere düşmeden en fazla sıçrayan o göreve geçiyor. Çok kez İmparator Hazretleri, başlıca bakanlarına da becerilerini göstermelerini, yetkilerini yitirmediklerine kendisini inandırmalarını buyuruyor. Hazine bakanı Flimnap, ip üzerinde, bütün İmparatorluktaki devlet görevlilerinden bir parmak daha yükseğe sıçramakla ün salmıştır. Bu adamın, bizim sicimler kadar kalın, gergin bir ipe bağlı bir tahta üzerinde arka arkaya birkaç kez takla attığını gördüm. Özel işler genel yazmanı, dostum Reldresal'ın, yandaşlık yapmıyorsam, hemen Flimnap'tan sonra geldiği kanısındayım; öteki yüksek görevliler aşağı yukarı aynı ayardalar. Bu eğlencelerde sık sık çok kötü kazalar olduğu kayıtlardan anlaşılıyor. Ben kendi gözlerimle, iki üç adayın yere düşerek sakat kaldıklarını gördüm. Fakat asıl bakanlar becerilerini göstermek buyruğunu aldılar mı, tehlike daha büyük oluyor. Çünkü bunlar, gerek daha fazla hüner elde ettiklerini göstermek, gerek arkadaşlarını geçmek savıyla, kendilerini o kadar zorluyorlar ki, aralarında hiç düşmemiş olan hemen hemen yok gibidir; bazılarınınsa iki üç kez düştükleri olmuştur. Ben gelmezden bir iki yıl önce Flimnap da düşmüş; fakat bereket versin kral hazretlerinin yastıklarından biri yerde bulunuyormuş da Flimnap üzerine düşerek yere sert çarpmaktan kurtulmuş; yoksa kesinlikle kafası kırılırmış. Bir de yalnızca İmparator, İmparatoriçe ve başbakanın bulunduğu, özel zamanlarda düzenlenen başka eğlenceleri var. İmparator, bir masanın üstüne, biri mavi, biri kırmızı, biri de yeşil, altı parmak uzunluğunda ipekten üç tane ince iplik koyuyor. Bu iplikler, İmparator Hazretlerinin yakınlık göstermek istediği kimseler için ortaya koyduğu ödüllerdir. Tören büyük kabul salonunda oluyor. Burada, adayların hüneri, yukarıda sözünü ettiğim yarışmalardan büsbütün başka bir biçimde deneniyor; bunun benzerini, yeni dünyada olsun, eski dünyada olsun, hiçbir ülkede görmedim. İmparator, elinde yere düz olarak bir değnek tutuyor; yarışmaya girenler birer birer ilerliyor; İmparator değneği uzatınca, üstünden atlıyorlar; indirince sürüklene sürüklene altından geçiyorlar; bu hareketleri, birçok kez, her iki yandan da yapıyorlar. Bazen değneğin bir ucunu İmparator, öteki ucunu başbakan tutuyor; bazen de değnek yalnızca başbakanın elinde oluyor. Hareketlerinde en çevik olan, bu atlayış ve sürüklenişlere en çok dayanan, mavi ipeği kazanıyor; kırmızısı ikinci gelene, yeşili de üçüncüye veriliyor. Bunlar da iplikleri, iki kez dolaştırarak bellerine sarıyorlar. Sarayda yüksek kişiler arasında bu kuşaklardan taşımayan pek az kişi görülebiliyor. Ordudaki ve İmparator Hazretlerinin ahırlarındaki beygirler, her gün önümden gele geçe artık benden ürkmüyorlar, hiç huysuzlanmadan ayaklarımın dibine kadar yaklaşıyorlardı. Ben elimi yere koyuyor, biniciler de hayvanlarını üstünden atlatıyorlardı; hele bir defasında İmparator Hazretlerinin avcılarından biri, çok iri bir atla, ayağım ve ayakkabımın üstünden atlayıverdi; bu çok güzel bir sıçrayıştı. Bir gün İmparatoru hiç görmedikleri bir biçimde eğlendirmek fırsatına kavuştum. İki ayak uzunluğunda, sıradan bir baston kalınlığında birkaç değnek getirilmesini buyurmalarını rica ettim. İmparator hemen ormancıbaşıyı çağırdı, buna göre yönerge verilmesini buyurdu. Ertesi sabah sekizer atın çektiği altı arabayla altı oduncu geldi. Değneklerin dokuzunu aldım, iyice yere çakarak iki buçuk ayak karelik bir dörtgen elde ettim; dört değnek daha aldım, birbirine karşı olarak ve yerden iki ayak yükseklikte olmak üzere dört köşeye çaktım; sonra yere dikili dokuz değneğin üzerine mendilimi bağladım ve davul zarı gibi gergin oluncaya kadar gerdim. Mendilden beş parmak kadar yüksekte duran, karşı karşıya çaktığım dört değnek de kenar görevini görüyordu. İşimi bitirince, İmparator Hazretlerinden en iyi binicilerinden yirmi dördünün bu ovanın üzerine çıkıp talim yapmasına izin vermelerini rica ettim. İmparator önerimi kabul etti. Ben de bütün donanımlarıyla birlikte binicileri ve bunları çalıştıracak subayları elimle birer birer mendilimin üzerine koydum. Düzene girer girmez ikiye ayrıldılar, savaş manevraları yaptılar; talim okları attılar; kılıçlarını çektiler; kaçtılar; izlediler; saldırıp geri çekildiler... Özetle, şimdiye kadar eşini görmediğim büyük bir askeri disiplin gösterdiler. Karşı karşıya koymuş olduğum değnekler, binicilerle bineklerinin yanlardan düşmemelerini sağlıyordu. İmparator Hazretleri son derece hoşnut olmuştu; bu eğlencenin birkaç gün yinelenmesini buyurdu; hatta bir defasında, komuta vermek için kendisini yukarı çıkarmamı istemek lütfunda bile bulundu. İmparatoriçeyi de kapalı tahtırevanını talim yerinden iki yarda uzakta elimde tutmama izin vermesi için binbir zorlukla kandırdı, böylece İmparatoriçe hazretleri olup bitenleri iyice görebildi. Bereket versin bu eğlenceler kazasız geçti; yalnızca bir seferinde bir yüzbaşının azgın atı yeri eşeleyerek mendilimde bir delik açtı ve ayağı deliğe girerek, binicisini üstünden attı, kendi de düştü. Hemen ikisini de kaldırdım ve deliği bir elimle kapayarak, bütün binicileri çıkardığım gibi yere indirdim. Düşen atın omuzu incinmiş; biniciye bir şey olmamıştı. Mendilimi elimden geldiği kadar onardım, ama böyle tehlikeli işlerde sağlamlığına artık pek güvenemeyeceğim. Özgürlüğümü elde etmeden iki üç gün önce, saray ileri gelenlerini yine böyle olağanüstü oyunlarla eğlendirirken, bir posta geldi ve İmparatora şu haberi getirdi: İmparator Hazretlerinin uyruklarından birkaçı, benim yakalandığım yerin yakınlarında atla gezerken, yerde garip bir biçimi olan, çok büyük, siyah bir şey görmüşler; kenarları yuvarlak olan bu şey, İmparator Hazretlerinin yatak odaları kadar genişmiş, ortası da bir adam kadar yüksekmiş; canlı olmasından korkmuşlar, fakat çimenler içinde yerinden kımıldamadan duruyormuş: içlerinden birkaçı da çevresinde birkaç kez dolaştıktan sonra, cansız olduğunu anlamışlar. Birbirlerine omuz vererek tepesine çıkmışlar; burası yassı ve düzmüş; üstüne basınca içinin boş olduğun anlamışlar; bu şeyin Dağ Adam'ın olduğu kanısındalarmış ve İmparator Hazretleri arzu buyururlarsa, bunu yalnızca beş beygirle getirebilirlermiş. Bunun ne olduğunu hemen anladım ve bu habere son derece sevindim. Kazaya uğradıktan sonra karaya çıkınca öyle şaşkındım ki, filikadayken bir iple boynuma bağladığım şapkam, herhalde yüzerken yerinde kalmış ve yatıp uyuduğum yere gelmeden önce, ip, ben farkında olmadan kopmuş, şapkam da yere düşmüştü; ben denizde yitirdim sanıyordum. İmparator Hazretlerine şapkamın olabildiği kadar çabuk getirilmesini buyurmalarını, nasıl bir şey olduğunu ve neye yaradığını anlatarak rica ettim. Ertesi gün arabacılar şapkamı getirdiler, ama çok kötü bir durumdaydı; yanlarından bir buçuk parmak içerde iki delik açarak bunlara iki çengel takmışlar, bu çengelleri de uzun bir halatla koşumlara bağlamışlardı. İşte şapkamı, böylece yarım milden fazla sürükleye sürükleye getirmişlerdi. Bereket versin, bu ülkede arazi düz ve yumuşaktı da, şapkam korktuğum kadar harap olmamıştı. Bu olaydan iki gün sonra, İmparator Hazretleri çok garip bir eğlence düşündü. Kentin içinde ve yakınlarındaki birliklerinin hazır olmalarını buyurdu; bacaklarımı yapabildiğim kadar açarak Colossus (8) gibi durmamı rica etti. Sonra büyük koruyucum ve deneyimli bir komutan olan generaline, kıtalarını yanaşık düzene koyarak altımdan geçmesini buyurdu. Piyadeler yirmi dörtlük, süvariler de on altılık sıralar halinde, sancaklar başta, mızraklar ileri sürülü, davullar çalarak geçeceklerdi. Birlik üç bin piyade ve bin süvariden ibaretti. İmparator Hazretleri, askerlerin yürürken bana karşı edebe aykırı davranmamalarını buyurdu, suçlular ölüm cezasına çarpılacaktı. Fakat bu buyruk birkaç genç subayın, altımdan geçerken yukarı doğru bakmalarını önleyememişti. Beni serbest bırakması için İmparatora o kadar başvurmuş, o kadar dilekçe göndermiştim ki, sonunda sorunu önce bakanlar kuruluna, sonra da meclise açmıştı. Serbest bırakılmama, Skyresh Bolgolam'dan başka kimse karşı koymamış. Bu adam, kendisine bir şey yapmadığım halde korkunç düşmanım kesilmişti. Fakat karşı çıkmalarına karşın bütün Meclis serbest bırakılmamı kabul etmiş, İmparator da onaylamıştı. Bu bakan Galbet, yani Büyük Amiraldi; efendisi İmparatorun güvenini kazanmıştı; devlet işlerinde derin bir bilgisi vardı; fakat aksi doğalı, huysuz bir adamdı. Sonunda bu işe razı edilmişti, ama serbest bırakılmam için konulacak, benim de uymaya ant içeceğim, kayıt ve koşulları kendisinin hazırlamasını kabul ettirmeyi de başarmıştı. Bu koşulları bana Skyresh Bolgolam kendi getirdi; yanında iki müsteşar ve birçok seçkin kimse vardı. Koşullar okunduktan sonra onlara uyacağıma ant içmemi istediler. Bunu, önce kendi ülkemin göreneklerine sonra da Lilliput yasalarının buyurduğu biçime göre yaptım; sağ ayağımı sol elimle tuttum; sağ elimin orta parmağını başımın tepesine, baş parmağımı, sağ kulağımın ucuna koydum. Okuyucularım, belki Lilliputluların anlatım biçimi ve deyişleri hakkında bir düşünce edinmek ve hangi koşullar altında serbest bırakıldığımı öğrenmek isterler; bunun için senedi, elimden geldiği kadar sözcüğü sözcüğüne çevirdim, okuyucularıma sunuyorum: Evrenin neşe ve korku kaynağı; ülkeleri beş bin blustrug (on iki millik bir çevre içi) kaplayan; hükümdarlar hükümdarı; insanoğullarının en uzunu; ayakları yeryüzünün ortasına basan, başı güneşe değen; bir baş sallayışıyla bütün hükümdarları tir tir titreten; bahar gibi hoş; yaz gibi sakin, güz gibi bereketli, kış gibi korkunç; Lilliput'un erkli hükümdarları GOLBASTO MOMAREN EVLAME GURDILO SHEFIN MULLY ULLY GUL, son günlerde gökler ayarında ülkemize gelen Dağ Adam'a aşağıdaki koşulları önerir; Dağ Adam, açıkça ant içerek bunları saymaya zorunlu olacaktır: 1. - Dağ Adam resmi mühürümüzü taşıyan iznimizi almadan ülkemizden dışarı çıkamayacaktır. 2. - Bu yolda buyruğumuz olmadan başkentimize gelmeye kalkmayacak; izin verildiği zaman da halka, evlerinden dışarı çıkmamaları iki saat önce duyurulacaktır. 3. - Sözü geçen Dağ Adam ana caddelerimizden başka yerlerde dolaşmayacak; çayırlarda veya buğday tarlalarında gezmeyecek, yatmayacaktır. 4. - Sözü geçen ana caddelerde dolaşırken, sevgili uyruklarımızı veya atlarını veya arabalarını çiğnememeye son derece dikkat edecek; sözü edilen uyruklarımızın hiçbirini, izni olmadan eline almayacaktır. 5. - Postalarımızdan biri ivedi olarak bir yere yollandığı zaman, Dağ Adam, postayı ve hayvanını her ay altı günlük yola cebinde götürecek ve sözü geçen postayı, gerekirse, huzurumuza sağ ve esen geri getirecektir. 6. - Blefuscu adasındaki düşmanlarımıza karşı bağdaşığımız olacaktır. Bu düşmanlarımızın, topraklarımızı elimizden almak üzere hazırladıkları donanmayı yoketmek için elinden geleni yapacaktır. 7. - Sözü edilen Dağ Adam, boş vakitlerinde büyük parkın duvarlarına ve başka krallık yapıtlarına konmak üzere gereken büyük taşları kaldırarak işçilerimize yardım edecektir. 8. - Sözü edilen Dağ Adam, iki ay içinde, kıyı boyunca adımlayarak, ülkemiz çevresinin tam bir ölçüsünü çıkaracaktır. 9. - Yukardaki koşulları sayacağına açıkça ant içtikten sonra, Dağ Adam'a uyruklarımızın 1728'ini besleyecek kadar yiyecek ve içecek verilecektir. Bundan başka Dağ Adam huzurumuza serbestçe girebilecek ve ona gösterdiğimiz yakınlığın daha başka belirtilerinden de yararlanacaktır. Belfaborac sarayında, saltanatımızın doksan birinci ayının on ikinci günü yazılmıştır. Tümüyle Büyük Amiral Skyresh Bolgolam'ın kötü niyetlerinin neden olduğu bazı koşullar istediğim kadar onurlu olmamakla birlikte, bütün koşulları sayacağıma sevinç ve hoşnutlukla ant içtim. Bunun üzerine zincirlerimi hemen çözdüler: özgürlüğe kavuşmuştum. İmparator törende hazır bulunarak beni onurlandırmıştı. Ayaklarına kapanarak teşekkürlerimi bildirdim; kalkmamı buyurdu; ve övücü sözler söyledikten sonra (bunları, kuruntuma verilir diye burada yinelemeyeceğim) kendisine hizmet ederek yararlı olacağımı; ve şimdiye kadar elde ettiğim, ilerde de edebileceğim yakınlığına hak kazanacağımı göstereceğimi umduğunu ekledi. Okuyucularım serbest bırakılmam için konan koşulların sonuncusunda İmparator Hazretlerinin, bana her gün 1728 Lilliputluyu besleyecek kadar yiyecek ve içecek verilmesini kararlaştırmış olduğuna lütfen dikkat etsinler. Bir zaman sonra, saraydaki dostlarımdan birine bu 1728 sayısını nasıl bulduklarını sordum. İmparator Hazretlerinin matematikçileri boyumu bir yükseklik cetveliyle ölçmüşler; kendilerininkinin on iki katı olduğunu görmüşler: vücudumun kendilerininkine benzerliğini gözönünde tutarak, 1728 Lilliputlunun vücuduna eşit olduğunu çıkarmışlar; ve bundan ötürü bana, 1728 Lilliputluyu besleyecek kadar yiyecek gerektiği sonucuna varmışlar. Bu hesaplardan, bu ülke halkının zekâ ve becerisi ve böyle yüce bir hükümdarın yönetim işlerinde gösterdiği anlayış ve doğruluk hakkında okuyucularım herhalde bir görüş sahibi olmuşlardır. IV Lilliput'un başkenti Mildendo ve İmparatorun sarayının betimlenmesi. Genel Yazmanla ülke işleri üzerine konuşma. Yazar, savaş olursa, İmparatora yardım edeceğine söz veriyor. Özgürlüğüme kavuştuktan sonra ilk dileğim, başkent Mildendo'yu görmek için izin istemek oldu; İmparator, halka ve evlerine bir zararım dokunmamasına dikkat etmemi özellikle buyurarak bu izni, zorluk çıkarmadan verdi. Kenti gezmek istediğim halka duyurulmuştu. Mildendo'yu çeviren surlar iki buçuk ayak yükseklikte ve hiç değilse on bir parmak kalınlıktaydı; üzerinde, atlarıyla birlikte bir araba kolaylıkla yürür, kenti dolaşabilirdi. Kent, birbirinden onar ayak uzaklıkta güçlü kulelerle kuşatılmıştı. Mildendo'ya sol yandaki büyük kapının üstünden atlayarak girdim. Yan yan giderek iki caddeyi yavaşça geçtim; yelekleydim; ceketimi, etekleri evlerin dam ve saçaklarına zarar verebilir diye çıkarmıştım. Halkın evlerine çekilmelerine, yoksa uğrayacakları herhangi bir kazadan yalnızca kendilerinin sorumlu olacağına dair kesin buyruk çıkarılmış olmakla birlikte, yine de sokaklarda gecikip kalan kimseler bulunabileceğini düşünerek büyük bir dikkatle yürüyordum. Evlerin çatı katı pencereleri, damları beni seyretmeye gelenlerle öyle dolmuştu ki, bütün gezilerimde bundan daha kalabalık bir yer görmediğimi sanıyorum. Kent tam bir kareydi, çevresini kuşatan duvarların her biri beş yüz ayak uzunluktaydı. İki cadde birbirini kesiyor, kenti dört mahalleye ayırıyordu: genişlikleri beş ayaktı. Giremediğim ve geçerken yalnızca şöyle bir baktığım sokaklar ve dar yolların genişliğiyse on iki ile on sekiz parmak arasındaydı. Kent beş yüz bin kişi alabilirdi; evler üç kattan beş kata kadardı; pek çok dükkân ve pazar yeri vardı. İmparatorun sarayı iki caddenin birleştiği yerde, kentin ortasındaydı. yapılardan yirmi ayak uzakta, iki ayak yükseklikte bir duvarla çevrilmişti. İmparator Hazretleri bu duvarın üstünden geçmeme izin vermişlerdi. Duvarla saray arasındaki boşluk da çok geniş olduğundan sarayı, her yanından kolayca seyredebilirdim. Dış avlu kırk ayaklık bir kareydi ve iki avlu daha vardı; iç avluda İmparatorun daireleri bulunuyordu. Bunu görmeyi çok istiyordum, ama büyük bir güçlükle karşılaşmıştım: bir avludan öteki avluya götüren büyük kapılar on sekiz parmak yüksekliğinde, yedi parmak genişlikteydi; dış avludaki yapıların yüksekliğiyse hiç değilse beş ayaktı. Duvarları dört parmak kalınlığında kesme taşlardan sağlam bir biçimde örülmüş olmakla birlikte, bu yapıların üstünden büyük hasarlara neden olmadan atlamam olanağı yoktu.
AnGeL isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla