Tekil Mesaj gösterimi
Alt 13.11.08, 19:56   #1 (permalink)
Kullanıcı Profili
Okyanus
Moderator

 
Okyanus - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Kullanıcı Bilgileri
Üyelik tarihi: Jan 2008
Mesajlar: 9.373
Konular: 7149
Puan Grafiği
Rep Puanı:16317
Rep Gücü:20
RD:Okyanus has a reputation beyond reputeOkyanus has a reputation beyond reputeOkyanus has a reputation beyond reputeOkyanus has a reputation beyond reputeOkyanus has a reputation beyond reputeOkyanus has a reputation beyond reputeOkyanus has a reputation beyond reputeOkyanus has a reputation beyond reputeOkyanus has a reputation beyond reputeOkyanus has a reputation beyond reputeOkyanus has a reputation beyond repute
Teşekkür

Ettiği Teşekkür: 54
889 Mesajına 1.404 Kere Teşekkür Edlidi
:
Standart Yalancı Kurt

Yalancı Kurt

Zamanın birinde bir koyun varmış, bu koyunun iki de güzel kuzusu. Kuzulardan biri kına kırmızısı, öteki de bembeyazmış. Kırmızının adı “Kınalı”, beyazınki “Pamuk”muş. Daha bahar soğukları sürdüğü için anaları kuzucuklarını evde bırakıyormuş. Çayırlara çıkıyor, taze otlar yiyip, memelerini sütle dolduruyormuş. Çayır çiçeklerinin bin bir kokusu siniyormuş bu ana sütüne. Ana . eve gelince kuzular doğrudan memelere saldırıyor, karınlarını doyuruyorlarmış. Sabaha kadar mışıl mışıl uyuyorlar, sabahları, analarını gene çayırlara yolcu ediyorlarmış. Anaları, evden ayrılmadan önce:
“Aman, yavrularım, kim çalarsa çalsın, kapıyı açmayın sakın! Kuzunun düşmanı çoktur, bunu iyi belleyin!” diyormuş.
Koyun, bir sabah, Kınalı ile Pamuku gene uyarmış, çayırlığın yolunu tutmuş. Kuzulara da eve gelince:
“Kınalı kuzum, Pamuk kuzum, Memelerim sızım sızım, Gelin emin yudum yudum, Ananız geldi, uyanın... derin, o zaman kapıyı açarsınız,” demiş.
Ananın bu sözlerini kurt duymuş. Ana yavaş söylemiş ama, gene de kurttan gizleyememiş. Koyun evden ayrılınca, kurt oralarda dolaşmaya . başlamış. Kuzuların gevrek sesleri iştahını açıyor muş. Hele taze kokuları!.. Ananın gelme vakti yaklaşınca, kapıya yanaşmış. Başlamış kalın sesiyle ulumaya: “Kınalı kuzum, Pamuk kuzum, Memelerim sızım sızım, Gelin emin yudum, yudum, Ananız geldi, uyanın...”
Kınalı, kalın sesinden tanımış kurdu:
“Hadi sen de yalancı! Anamız olur musun sen? Senin sesin kalın, anamızınki ince, su akar gibi. Burnumuza süt kokusu da gelmiyor. Boşuna bekleme, açmayız kapıyı sana” demiş.
Pamuk da:
“Tabii açmayız, karnımız açıksa da açmayız. Anamız gelinceye kadar sabrederiz...” diye söze katılmış. Biraz sonra anaları gelmiş, hemen atılmışlar memelerine. Çayır çiçeklerinin kokusu doldurmuş odalarını. Karınları doyunca, iki kardeş, olanı biteni anlatmışlar. Koyun:
“Aferin, kuzucuklarım, sakın her sese kanmayın. Aklınızda ol sun, kuzuların düşmanı çok olur.” demiş.
Ertesi gün, güneş gene çayırları ışıtmış, ana kalkıp gene otla maya gitmiş. Akşama doğru, kurt bir yerlerden çıkagelmiş. Ama bu kez, yumurta içip sesini inceltmiş. Sesini tıpkı koyun sesine benzetmiş. Başlamış melemeye: “Kınalı kuzum, Pamuk Kuzum, Memelerim sızım sızım Gelin emin yudum yudum, Ananız geldi, uyanın...”
Bu kez Pamuk başlamış konuşmaya:
“Sesin, anamızın sesi gibi ince, ama anamızın gelmesine daha vakit var. Biliyoruz biz, o kadar acıkmadık.”
Kınalı hemen atılıp:
“Kapının altından ayaklarını göster bakalım, anamız mısın, değil misin, anlayalım.” Demiş.
Kurt, içinden, “hay şeytancıklar”, diye geçirmiş, ayaklarını göstermiş kapının altından. Bakmışlar kapkara bir ayak! Kınalı:
“Yalancı seni! Anamızın ayakları bembeyaz, seninki kömür karası. Boşuna bekleme, açmayız kapıyı.” Demiş.
Biraz sonra anaları gelmiş. Daha “Kınalı kuzum der demez anlamışlar onun geldiğini, ama gene de, kapı aralığından, ayaklarına bakmışlar
Ertesi gün de koyun çayırlığa gitmiş. Kuzular evde kalmışlar. Kurt düşünmüş taşınmış, kuzuları kandıracak bir yol bulmuş Değirmene gidip ayaklarını una sokmuş, ayakları bembeyaz olmuş. Yumurta içip sesini de inceltmiş Gelmiş kuzucukların kapısına:“Kınalı kuzum Pamuk kuzum Memelerim sızım sızım. Gelin emin yudum yudum, Ananız geldi, uyanın demiş. Kınalı içerden seslenip,
“Sesin anamızın sesi, anamızın gelme vakti de, ama gene de ayaklarını göster; ayakların beyazsa, anamızın, yoksa kurtulsun!” demiş. Kurt:
“Aferin, yavrularım, işte böyle her şeyi . sorun, yoksa kimin kim olduğunu bilemezsiniz.” Demiş, ayaklarını kapının aralığından göstermiş.
Kuzular bakmışlar ki, ses analarının sesi, ayaklar da onunkiler gibi bembeyaz. Burunlarına süt kokusu gelmemiş ama, “herhalde çok acıktık, ondan” diye düşünmüşler. Gerçekten analarının geldiğini sanıp açıvermişler kapıyı. Açmalarıyla, kurdun saldırması bir olmuş, yalamış yutmuş kuzucukları. Kuzulardan . geriye bir yığın kemik kalmış.
Akşam olmuş, koyun çayırlıktan dönmüş. Memeleri süt dolu.Daha ta uzaktan kuzularının sesini duyarmış. Bu kez duymamış.
İçine kurt düşmüş. “Belki yavrucuklar uyumuştu” diye düşünmüş. Kapıya gelince seslenmiş onlara: “Kınalı kuzum, Pamuk kuzum, Memelerim sızım sızım, Gelin emin yudum yudum, Ananız geldi, uyanın...” Seslenmiş seslenmiş, içerden yanıt gelmemiş. Gerilip bir tos vurmasıyla kapı açılmış, zavallı koyun, yavrularının kemikleriyle karşılaşmış. Kemikleri görünce olanı biteni anlamış, kemiklerin üzerine kapanıp ağlamış, ağlamış... “Ah, hain kurt, bunu yapan sensin!” diye geçirmiş içinden. Evden çıkmış, kurdu aramaya git miş. Gide gide bulmuş kurdu. Bakmış ki kurt, gel keyfini gel, u zanmış yakınıyor. Ağzında, burnunda kan izleri. Koyun, acısını yüreğine gömmüş, hiçbir şey belli etmemiş. Kurt da anlamazlıktan gelmiş. Ama koyunun üzüntüsü de gözünden kaçmamış. Kurt:
“Hayrola koyun kardeş, bugün keyfin yok gibi...” demiş.
“Sorma kurt kardeş,” demiş. “Sorma başıma gelenleri. Eve gelince Kınalı . Kuzumla Pamuk Kuzunun olduğunu gördüm Ağlaya ağlaya gözümde yaş kalmadı Onların ruhları için geyik kebabı yapacağım Gel, kebabı sana sunayım Yalnız kalmamış olurum ben
Kurt, kuzuların neden öldügünü sormamış, yalana yalana:
“Sen git, biraz sonra gelirim.” Demiş.
Öyle ya, iki kuzuyu yiyince iyice doymuş, acıkacak zaman bile bulamamış. Koyun durumu anladığı için, hiç üstelemeden oradan ayrılmış, evine gelmiş. Bahçeye derince bir kuyu kazmış. Kuyunun ağzını çalıyla çırpıyla kapatmış. Üzerine de yeşil ot yığmış. Onun üstüne de minder örtmüş. Padişah tahtı gibi olmuş kuyunun üstü. Biraz sonra kurt gelmiş, koyun kurdu ta kapılardan karşılamış;
“Gel komşum, gel, nerelerde kaldın? Sen olmasan yalnızlıktan patlardım. Gel şu mindere otur.” Demiş.
Kurdun ağzı kulaklarına varmış sevinçten. Hem güzel bir kebap yiyecek, hem yumuşak minderde oturacak. Hiçbir şey sezmemiş... Bu coşkuyla, mindere oturduğu gibi, kuyunun dibini boylamış. Koyun, ocaktaki ateşi kuyuya atıvermiş. Dipteki samanlar tutuşmuş. . Kurt başlamış bağırmaya. Neresi yanarsa, oradan ses veriyormuş.
“Vay kulaklarım!..” Koyun da kurt ne derse onu diyormuş: “Vay kulaklarım der misin,
Kınalımı yer misin?” “Ay kollarım!..”
“Ay kollarım der misin, Pamuk yavrumu yer misin?”
“Ay başım” “Ay başım der misin, Kınalı kuzumu . yer misin?”
“Ay bacaklarım!..” “Ay bacaklarım der misin,
Pamuk yavrumu yer misin?” Kurt, “Ay gözIerim Ay kaşlarım!” diye diye yanıp kül olmuş. Koyun, iki kuzu daha doğurmuş.
Kurt korkusu olmadan, çayırlarda, çimenlerde, analarıyla oynayıp koşmuşlar.
--------------Tualimforum İmzam--------------
Okyanus isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla