Tekil Mesaj gösterimi
Alt 18.11.08, 18:48   #1 (permalink)
Kullanıcı Profili
Renklerin Dansı
Delta Üye
Kullanıcı Bilgileri
Üyelik tarihi: Nov 2008
Mesajlar: 561
Konular: 497
Puan Grafiği
Rep Puanı:1952
Rep Gücü:0
RD:Renklerin Dansı has a brilliant futureRenklerin Dansı has a brilliant futureRenklerin Dansı has a brilliant futureRenklerin Dansı has a brilliant futureRenklerin Dansı has a brilliant futureRenklerin Dansı has a brilliant futureRenklerin Dansı has a brilliant futureRenklerin Dansı has a brilliant futureRenklerin Dansı has a brilliant futureRenklerin Dansı has a brilliant futureRenklerin Dansı has a brilliant future
Teşekkür

Ettiği Teşekkür: 3
26 Mesajına 86 Kere Teşekkür Edlidi
:
Standart Atatürk ve Sanat Eğitimi


Atatürk ve Sanat Eğitimi


Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşunda çocukların, gençlerin ve halkın sanat eğitimi önemli bir devlet sorunu olarak ele alınmıştır. Atatürk'ün söylev ve demeçleri bu yaklaşımın izlerini taşır. Atatürk'ün eğitim ve sanat eğitimi ile ilgili sözleri incelendiğinde; onun çok güçlü bir eğitimci ve eğitimbilimci kişiliğe sahip olduğu, çağının eğitsel gelişmeleri konusunda bilgili olduğu açıkça görülür. O, bir ulusu bütünleştiren ve güçlü kılan temel öğenin kültür olduğu; kültür birliği amacı çevresinde bütünleşen ulusların, ekonomik, politik ve toplumsal alanlardaki sorunları daha kolay çözebilecekleri inancındadır.
Henüz Cumhuriyet kurulmadan savaş yıllarında, 1921'de Ankara'da toplanan Maarif Kongresi’ni açış konuşmasında; yüzyıllarca süren yönetim boşluklarından kaynaklanan sorunların çözümlenmesinde en büyük görevi kültür ve eğitime vermekte, millî eğitim programlarının geçmişten, doğudan, batıdan gelebilecek tüm olumsuz etkilerden uzak olması gerektiğine dikkatleri çekmektedir. Ona göre, ulusal dehamızın tam gelişimi ancak böyle tam bağımsız bir kültür ile sağlanabilir; kültür, ulusun yaradılışı ile uyumlu olmalıdır.
Atatürk'ün vurguladığı bir başka olgu, eğitim ve öğretimde uygulamalı yöntemlerin kullanılması, öğrenilenlerin yaşamda geçerli olması zorunluluğudur. Atatürk, 1 Mart 1923'te TBMM’ni açış konuşmasında, eğitimin uygulamalı ve yaşamsal olmasını önerir: “Eğitim ve öğretimde uygulanacak yöntem, bilgiyi insan için gereksiz bir süs, bir baskı aracı ya da uygarlık zevkinden çok, yaşamda başarıya ulaşmayı sağlayan, işe yarar ve kullanılabilen bir araç durumuna getirmektir... Uygulamaya dayanan ve yaygın bir eğitim için yurdun önemli merkezlerinde çağdaş kitaplıklar, çeşitli bitki ve hayvanları içine alan bahçeler, konservatuvarlar, atölyeler, müzeler, galeriler, sergi salonları kurmak gerekli olduğu gibi, ilçe merkezlerine dek bütün yurdun basımevleriyle donatılması gerekmektedir.” Atatürk bu sözleri ile aynı zamanda sanat eğitiminin yaşamsal önemini de göstermiş olmaktadır. Eğitimin tüm alanları için geçerli olan bu önermeler "çağdaş uygarlık düzeyine ulaşma" ülküsünde önemli bir işlevi olan sanat eğitimine de önem verileceğinin bir göstergesidir.
22 Ekim 1922'de Bursa'da öğretmenlere başarının yolunu şöyle gösterir: "Ordularla kazanılan bir zafer ancak yol açıcıdır, yalnız bir araçtır. Gerçek zafer ise, öğretmenlerin oluşmasına aracı olacakları uygarlık yolundaki başarılarıdır: Gerçeğin sırlarını çözmek, yasalarını ortaya çıkarmak, insanoğlunun bilim ve sanattaki yaratıcılığına yolları açmaktır; ülkeler fethetmek değil."
Ağustos 1924'te Öğretmenler Birliği Kongresi'nde yaptığı konuşmada, öğretmenlere hedefi Tevfik Fikret'in dizeleri ile gösterir: "Hiçbir zaman aklınızdan çıkmasın ki Cumhuriyet sizden fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür nesiller ister." Hedef düşüncede, duyguda ve anlayışta özgür kuşaklar yetiştirmektir.
Atatürk'ün konuşmalarını yazan tarihçi Afet İnan, 1930 yılında onun şu sözlerini saptamıştır: "İnsanların yaşamına ve faaliyetine egemen olan güç, buluş ve yaratıcılık yeteneğidir. Buluş ve yaratıcılığı yapabilen insanların ise kesinlikle kültürlü olmaları zorunludur.”
Atatürk'ün bu sözlerine göre uygarlık yolundaki başarı öğretmenlerle kazanılacaktır, gerçek zafer bilim ve sanattaki yaratıcılığa yolları açmakla sağlanabilir, özgür düşünen gençler yetiştirilecektir, buluş ve yaratıcılık yeteneği yaşamsal bir olgudur, buluş ve yaratıcılık için kesinlikle kültürlü olmak gerekmektedir. Bu açıklamalar, çağına göre çok ileri ve üst düzeyde anlamlar taşımakta, o günlere olduğu gibi bu günlere de yol gösteren görüşleri içermektedir.
Türkiye'de çağdaşlaşma ve batılılaşma yolunda ilk ve önemli uygulamalar Atatürk döneminde başlar. Atatürk siyasette, ekonomide, sosyal hayatta, kültür hayatında, kısaca her alanda girişilmesine gerek duyduğu büyük atılımların ve yeniliklerin eğitimden geçtiğini görmektedir. Cumhuriyet kurulmuştur, Cumhuriyet’in yeni insanının yeni bir düşünce yapısı ile yetiştirilmesi gereklidir. Atatürk'ün belirlemiş olduğu "ülkeyi çağdaş uygarlık düzeyine çıkarma" hedefinin gerçekleştirilmesinde en etkili yol eğitim yoludur ve eğitim politikasının temel ilkeleri şu üç noktada toplanır: Ulusal, laik, pozitivist eğitim.
Atatürk, "çağdaşlık" olgusunun sanatla özdeş olduğu ve ulus bireylerinin çağdaşlık düzeyinde donanımı için eğitim ve sanat alanında sağlam temeller atılması gerektiği inancındadır. Birçok alanda olduğu gibi bu alanda da yetişmiş insan, uzman yoktur. Batı örnek alınacaktır, ama taklit edilmeyecektir. Batının izlediği yol ve yöntemler ülke koşullarına uygun olarak kullanılacaktır. Kısa zamanda Cumhuriyet’in başarıya ulaşması için en akılcı yol budur. Bu görüşe koşut olarak batıdan uzmanlar çağrılır, batıya yetiştirilmek üzere öğretmen ve öğrenciler gönderilir. Bunların sonucunda sanat eğitiminde de çağdaşlığın temel taşları olan yasalar, yönetmelikler çıkarılır; okullar, müzeler açılır; kurslar düzenlenir; temel kurumlar, kurullar oluşturulur.
Eğitim sisteminin temel sorunlarından biri olan öğretmen yetiştirme işi, Cumhuriyet’le birlikte önemle ele alınır. 1926'da Türkçe öğretmeni, 1932'de resim öğretmeni, 1937'de müzik öğretmeni yetiştiren bölümler Gazi Orta Muallim Mektebi ve Terbiye Enstitüsü çatısı altında açılır. 1927 yılında açılan Pedagoji bölümü ise eğitim yönetimi ve denetimi alanında eleman yetiştirme görevini üstlenir.
Eğitime verilen önem 1921'de Ankara'da toplanan Maarif Kongresi, Millî Eğitim Şuralarının ilkleri olan Birinci Heyeti İlmiye (1923), İkinci Heyeti İlmiye (1924), Üçüncü Heyeti İlmiye (1925) toplantılarının yapılması ile de kendini gösterir. Tevhid-i Tedrisat Kanunu (1924) ise, çok parçalı ve dağınık eğitim sistemini bütünleştirmek ve geliştirmek gereksinimi ile çıkarılır. Müzeler, sanatsal ve kültürel zenginliklerin korunması, gelecek kuşaklara aktarılması, sanat ve kültür eğitiminde yararlanılması yönlerinden etkili kurumlardır. Müzeler, Cumhuriyet’le birlikte önemsenir; 1921'de Ankara Anadolu Medeniyetleri Müzesi, 1927'de Ankara Etnografya Müzesi, 1937'de İstanbul Resim Heykel Müzesi kurulur, 1935'de Ayasofya Müzesi halka açılır. Ayrıca, eğitim araçları, öğretmen kitaplığı, okullarda yaptırılan öğrenci çalışmaları, eğitsel etkinlikleri gösteren fotoğrafları kapsayan Mektep Müzesi, 1926'da Ankara'da açılır. Bu müze ile öğretmen ve öğrencilerin eğitim-öğretim konusunda bilgilendirilmeleri hedeflenmiştir. Bu kapsamda Cumhuriyet’in 10. yılında "Seyyar Terbiye Sergisi" adıyla oluşturulan Eğitim Sergisi bir tren katarı ile yurdu dolaşır.
Cumhuriyet’in ilk yıllarında ağırlık verilen diğer bir konu, batılı uzmanların Türkiye'ye davet edilmesidir. 1924'de eğitim alanında Amerikalı John Dewey, 1926'da Resim-İş Eğitimi alanında Alman Prof. Frey ve Prof. Stiehler, 1935'de Müzik alanında Alman Prof. Paul Hindemith ve 1936'da Macar Bela Bartok, 1939'da Tiyatro ve Opera alanında Alman Prof. Carl Ebert Türkiye'ye gelirler, gerçekleştirdikleri etkinliklerle Türk sanat ve kültür yaşamının gelişmesine katkıda bulunurlar. 1927'de Viyana Güzel Sanatlar Akademisinden mimar Prof. Dr. Ernest Egli, "Mektep Mimarîsi Bürosu"nun başına getirilir ve okulların, eğitim niteliklerine uygun binaların yapılmasında etkili olur.
Bir ulusu bütünleştiren en önemli olgu olan "dil" konusunda da köklü atılımlar gerçekleştirilir. 1928'de yeni Türk harfleri kabul edilir, 1932'de Türk Dil Kurumu kurulur, 1932'de I. Türk Dili Kurultayı, 1934'de II. Türk Dili Kurultayı yapılır, 1936'da Ankara'da Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi kurulur. Basın yayın alanında ise 1935'de I. Türk Basın Kongresi, 1939'da I. Türk Yayın Kongresi toplanır. 1937'de İstanbul Radyosu, 1938'de Ankara Radyosu yayına başlar.
Halkın ve köylünün eğitimi görevini üstlenen Halkevleri ve Köy Enstitülerinin kuruluş ve programlarında da sanat eğitimi gereksinimi gözetilmiştir. Bu kurumlar, yıllarca Türk insanını sanatlarla tanıştırmış, içine almış, üretken yapmış, nice sanatçı ve sanat sever yetişmesine kaynaklık etmişlerdir.
Atatürk, çağdaş ve uygar bir ulus yaratmak için gereken her şeyi yapıtını oluşturan bir sanatçı yaklaşımı ile en ince ayrıntılarına dek düşünmüş bir liderdir. Yalnızca Atatürk'ün yaşadığı dönemde girişilen yeniliklerin bir bölümüne bakıldığında bile hiçbir şeyin rastlantısal olmadığı açıkça görülmektedir. Bu dönemde kültür, sanat, eğitim alanında gerçekleştirilen işler, çağdaş bir toplum oluşturmada kültürün temel alındığının kesin kanıtlarıdır.

..............Alıntıdır.........
Renklerin Dansı isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla