 Splinter Cell Double Agent
Splinter Cell Double Agent
Splinter Cell Double Agent Bundan beş sene önce senaryosunu Tom Clancy adlı eski ajan-yeni yazarın yazdığı Splinter Cell kısa sürede kült yapımlardan biri haline gelip; MGS severler ve Splinter Cell severler şeklinde iki kutup oluşmasına neden olmuştu. Sanırım forumlarda “MGS mi iyi? Splinter Cell mi?” tartışmalarını hatırlamayan yoktur. Bu kutuplaşmalar doğal olarak yapımcı firmanın işine yaradı ve bol süt veren inek kesilmez mantığı ile devam oyunları birbiri ardına sıralandı. Neyse ki Splinter Cell’in yapımcı firması, “oyun diye odun satsak satarız” mantığında devam oyunları yapmadı, aksine her oyunda seriyi bir adım daha ileriye götürerek daha fazla Sam Fisher taraftarı kazandı. Ancak serinin her oyununda az da olsa birbirini tekrar eden yapımların ortaya çıkması yavaş yavaş Splinter Cell’in popülerliğini öldürüyordu. Bunu fark eden yapımcı firma Splinter Cell markalarının tozlu raflara gömülmesine razı gelmemiş olacak ki Double Agent ile geri döndüler, iyi de ettiler.
Birinin seçim yapması gerekir!
Oyunumuzun konusu ise alışıldık; dünya terörist eylemleri yüzünden yaşanmaz bir hâle gelmiştir. İyilik meleği Amerika (!) ise bu duruma tabii ki kayıtsız kalamaz ve alışılmadık bir strateji belirler. Ellerindeki en iyi ajanı, yani Sam Fisher’ı, terörist eylemlerinin başındaki en güçlü grup olan JPA adlı örgüte içerden yıkmak amacıyla sokarlar. Görev aşkı ile yanıp tutuşan ajanımız ise görevin selameti açısından terörist örgüte sızdığı andan itibaren yıllardır savaştığı bazı olayların bizzat uygulayıcısı olacaktır. Öte yandan devlete karşı olan bağlılığını da belirtmek zorunda olduğundan dolayı serinin önceki oyunlarında bir iyilik timsali olan Sam Fisher; alışılmadık şekilde bu oyunda kötülük ile iyilik arasında sıkışıyor. Oyuna alışabilmeniz için detaylı bir eğitim bölümü de bulunuyor.
İlk bölüme yanımızda bir Sam Fisher klonu ile başlıyoruz; bu ajan, bazı bölümlerde tamamen bizim emirlerimize bağlı olarak yardımcı olmak amacıyla görevlendirilmiş bir ajan; korkmanıza gerek yok. Oyunun senaryosu tamamen size bağlı. İster terörist örgütün içinde tam bir câniye dönüşüp ülkenizin unuttuğu bir terörist olun, ister ülkenize sadık kalarak terörist örgütün içinde düşmanlar kazanın, seçim tamamen size bağlı. Bu seçimize bağlı olarak oyunun sonunu da sizin belirlediğinizi hatırlatayım. Tıpkı bir James Bond filmi gibi dünyanın her tarafında ajanlık yapabileceksiniz. Kâh buzla kaplı dağlarda, kâh çöllerde; “ajancılık” oynayabilmeniz mümkün.
Double Agent'da bir de çoklu oyuncu bölümü bulunuyor. Ancak bu bölümü oynayabilmeniz için bir network adaptörüne sahip olmanız gerektiğini belirtmeye gerek yok sanırım. Ne yazık ki bu adaptör bende bulunmadığından bu mod hakkında detaylı bilgi veremiyorum.
Sesler, önceki oyunlardaki kalitesini aynen korumuş. Oyunun havasına uygun; yeri geldiğinde gizemli, yeri geldiğinde gaz, yeri geldiğinde hüzünlü parçalarla oyuncunun kendisini Sam Fisher gibi hissetmesi sağlanmış.
Oyunun görselleri PS2’den beklenmeyecek düzeyde güzeller. Ancak PS2 grafiklerini XBox 360 veya PC grafikleri ile karşılaştırmak Mercedes ile Doğan görünümlü Şahin’i karşılaştırmak kadar abes kaçar.
Son olarak; PS2’nin gücüne oranla muhteşem grafikleri, güzel atmosferi ve sıradanlaşmış senaryosu ile alınıp oynanması gereken; başarılı bir oyun olmuş Double Agent. Splinter Cell Double Agent |