Tekil Mesaj gösterimi
Alt 29.04.10, 23:34   #1 (permalink)
Kullanıcı Profili
Can
 
Can - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Kullanıcı Bilgileri
Üyelik tarihi: Jan 2008
Nerden: Manisa
Mesajlar: 33
Konular: 33
Puan Grafiği
Rep Puanı:1051
Rep Gücü:0
RD:Can has a reputation beyond reputeCan has a reputation beyond reputeCan has a reputation beyond reputeCan has a reputation beyond reputeCan has a reputation beyond reputeCan has a reputation beyond reputeCan has a reputation beyond reputeCan has a reputation beyond repute
Teşekkür

Ettiği Teşekkür: 34
3 Mesajına 5 Kere Teşekkür Edlidi
:
icon Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (BMIDÇS) ve Kyoto Protokolü

Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (BMIDÇS) ve Kyoto Protokolü

1. Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi ve Ülkemizin Konumu:

İnsan kaynaklı faaliyetlerden kaynaklanan küresel ısınmanın iklim üzerindeki etkilerine karşı uluslararası alanda atılan ilk ve en önemli adım 1992 yılında Rio de Janeiro’da düzenlenen Birleşmiş Milletler (BM) Çevre ve Kalkınma Konferansı’nda imzaya açılan BM İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi’dir (BMİDÇS - United Nations Framework Convention on Climate Change). 21 Mart 1994 tarihinde yürürlüğe giren Sözleşme’ye halen, aralarında ülkemizin de bulunduğu 190 ülkenin yanı sıra, Avrupa Birliği de taraftır.

BMİDÇS, taraf ülkeleri, sera gazı salımlarını azaltmaya, araştırma ve teknoloji üzerinde işbirliği yapmaya ve sera gazı yutaklarını (örneğin ormanlar, göller) korumaya teşvik etmektedir. Sözleşme, sera gazı salımlarının azaltılması için, ülkelere kalkınma öncelikleri, amaçları ve özel koşulları göz önüne alınarak “ortak fakat farklı sorumluluklar” yüklemiştir.

“Ortak fakat farklı sorumluluklar” ilkesi bazı ülkelerin sanayi devriminden sonra iklim değişikliğine sebep olan sera gazlarını atmosfere diğer ülkelerden daha çok salmalarından ötürü daha fazla sorumluluk almaları gerektiği düşüncesine dayanır. Bu bağlamda, Sözleşme, farklı yükümlülüklere göre ülkeleri üç gruba ayırmıştır.

1. Ek–I Ülkeleri: Sera gazı salımlarını sınırlandırmak, sera gazı yutaklarını korumak ve geliştirmek, ayrıca, iklim değişikliğini önlemek için aldıkları önlemleri ve izledikleri politikaları bildirmek ve mevcut sera gazı salımlarını ve salımlarla ilgili verileri iletmekle yükümlüdürler. Bu grup iki ülke kümesinden oluşmaktadır. Birinci grupta 1992 yılı itibarıyla OECD üyesi ülkeler (bunların içinde Türkiye de vardır) ve AB, ikinci grupta ise Pazar Ekonomisine geçiş sürecindeki ülkeler yer almaktadır. Bu grupta halen toplam 40 ülke ve AB bulunmaktadır.

2. Ek–II Ülkeleri: Sözleşmenin imzaya açıldığı 1992 yılı itibariyle OECD üyesi olan ülkeler ve AB Komisyonu yer almaktadır. Bu gruptaki ülkeler, birinci grupta üstlendikleri yükümlülüklere ilaveten çevreye uyumlu teknolojilerin özellikle gelişme yolundaki taraf ülkelere aktarılması veya bu teknolojilere erişimin teşvik edilmesi, kolaylaştırılması ve finanse edilmesi hususlarında her türlü adımı atmakla sorumlu kılınmışlardır.

3. Ek Dışı Ülkeler: Sera gazı salımlarını azaltmaya, araştırma ve teknoloji üzerinde işbirliği yapmaya ve sera gazı yutaklarını korumaya teşvik edilmekte, ancak belirli bir yükümlülük altına alınmamaktadırlar. Bu grupta halen 149 ülke bulunmaktadır. Türkiye, 1992 yılında Sözleşme oluşturulurken OECD üyesi olan gelişmiş bir ülke sayıldığından, Ek–1 Ülkeleri arasında yer almasının yanı sıra diğer OECD ülkeleriyle birlikte sorumluluğu en yüksek olan Ek–2 Ülkeleri arasında da yer almıştır.

Türkiye, Sözleşme müzakereleri sırasında bu konumunu reddetmiş ve Sözleşme’ye taraf olmamıştır. 2001 yılında Sözleşme’nin 7. Taraflar Konferansı’nda “ülkemizin isminin Ek–2’den silineceği ve özgün koşulları dikkate alınarak, diğer Ek–1 ülkelerinden farklı bir konumda Ek–1’de yer alacağı” biçiminde bir karar alınmıştır. Sözkonusu karar 28 Haziran 2002 tarihinde yürürlüğe girmiş olup, ülkemiz bu tarihten beri Sözleşme’nin sadece Ek-1 listesinde yer almaktadır. Bu kararın ardından ülkemiz, Sözleşme’nin yürürlüğe girmesinden 10 yıl sonra, 24 Mayıs 2004 tarihi itibariyle Sözleşme’ye taraf olmuştur.

2. Kyoto Protokolü (KP) ve Ülkemizin Konumu:

BMİDÇS küresel ısınma sorunu ile mücadelede ileriye dönük temel bir adım teşkil etmiştir. Bununla birlikte, sera gazı salımlarının dünyanın her yerinde artmaya devam etmesi üzerine, iklim değişikliği ile mücadele konusunda özellikle gelişmiş ülkelerin kararlı ve bağlayıcı yükümlülükler almalarının iş çevrelerine, kitlelere ve bireylere en kısa sürede eyleme geçmeleri bakımından güçlü bir sinyal göndereceği düşüncesiyle BMİDÇS’ye Taraf Ülkeler mevcut anlaşma ile ilintili, ancak, ayrı bir belge niteliğindeki Protokol’ü müzakere etmeye başlamışlardır. İki buçuk yıl süren müzakereler sonucunda, Protokol, Sözleşme’nin 1997 yılında Kyoto’da yapılan 3. Taraflar Konferansı’nda kabul edilmiştir. Protokol Mart 1998-Mart 1999 tarihleri arasında New York’ta imzaya açık kalmıştır. Bu tarihten sonra, ülkeler Protokol’e sadece “katılım (accession)” yoluyla taraf olabilmektedirler.

Türkiye, KP’ye taraf değildir. Protokol’ü imzaya açık olduğu zaman zarfında imzalamamıştır. Dolayısıyla, Türkiye’nin Protokol’e taraf olması ancak katılım yoluyla olanaklıdır.

KP’nin hedefi, Ek-B Listesi’nde yer alan ülkelerin sera gazı salımlarının toplamını, 2008-2012 yılları arasında, diğer bir deyişle birinci taahhüt döneminde, 1990 yılındaki seviyenin % 5 altına düşürmektir. Bu genel hedefe ulaşmak için anılan ülkeler, müzakereler sonucunda farklı oranlarda azaltım yükümlülükleri almışlardır. Toplamda, 1990 yılındaki seviyenin % 5 altına düşürme hedefine ulaşılmaktadır.

KP 2005 yılında Rusya Federasyonu’nun onaylamasıyla yürürlüğe girmiştir. Protokol’e halen 176 ülke ve AB taraftır. Bu ülkelerden salım azaltımı ya da kontrollü artış yükümlülüğü alan Sözleşme’nin Ek-I ülkeleri Protokol’ün Ek-B listesini oluşturmaktadır. Sözleşme’de Ek-I’de yer alan ülkelerin sera gazı salımlarını, 2008–2012 yılları arasında hangi oranlarda azaltacakları KP’nin Ek-B’sinde tespit edilmiştir.

Protokol’e taraf olan diğer ülkeler ise Ek-dışı ülkeler olarak adlandırılmakta olup, bunların sera gazı salım azaltımı konusunda sayısal hiçbir yükümlülüğü bulunmamaktadır (örneğin, Hindistan, ÇHC, Brezilya ve Güney Afrika Cumhuriyeti gibi hızlı gelişme yolundaki ülkeler).

AB üyesi ülkeler, Ek-I ülkeleri olarak sera gazı azaltım yükümlülüklerini, kendi aralarında bir anlaşma ile topluca %8’lik azaltımı öngören bir hedef belirleyerek yeniden düzenlemişlerdir. Bu düzenleme ile örneğin İngiltere 1990 yılı sera gazı seviyesini 2008–2012 yılları arasında % 12,5 azaltmayı üstlenmiş, Yunanistan ise % 25 artırma hakkı kazanmıştır. Ancak sonuçta, AB üyesi ve Sözleşme’nin Ek-I’inde yer alan ülkelerin sera gazı azaltım yükümlülükleri toplamı değişmemiştir.

Dünyadaki toplam sera gazı salımlarının %25’inden tek başına sorumlu olan ve BMİDÇS’ye taraf olan ABD, 1998 yılında KP’yi imzalamış olmasına rağmen, 2001 yılında, Protokol’ün ülke ekonomisine zarar vereceği ve sadece gelişmiş ülkelere sorumluluk getirirken başta Çin ve Hindistan olmak üzere gelişme yolundaki ülkeleri yükümlü kılmadığı gerekçesiyle Protokol’ü onaylamayacağını açıklayarak Kyoto sürecinden çıkmıştır.

Dünya sera gazı salımlarında yaklaşık % 1,5’luk bir paya sahip Avustralya da Nisan 1998’de Protokol’ü imzalamış, ancak, ülke ekonomisinin, özellikle madencilik gibi karbon-yoğun sanayi sektörünün, Protokol’e taraf olunması durumunda büyük zarar göreceği endişesi nedeniyle onaylamamıştır. Avustralya’da Kasım 2007 genel seçimlerini kazanan İşçi Partisi lideri Kevin Rudd, Başbakan olunca göreve gelir gelmez seçim kampanyasında vadettiği üzere, KP’yi onaylamıştır.

Ülkemiz KP’nin müzakereleri sırasında BMİDÇS’ye taraf olmadığı için Protokol’ün müzakerelerine katılamamış, dolayısıyla, Sözleşme’nin Ek-I’inde yer almasına rağmen KP’nin Ek-B listesine girmemiştir. Türkiye gibi Ek-I ülkesi olan Belarus da, Protokol’ün müzakereleri sırasında Sözleşme’ye taraf olmadığı için Protokol’ün Ek-B listesine girmemiştir. Bununla birlikte, Belarus 2005 yılında katılım yoluyla KP’ye taraf olmuş, ancak, Ek-B listesinde yer almadığı için sera gazı salım azaltım yükümlülüğü almamıştır. Belarus’un salım azaltım hedefi ile Ek-B listesine girme önerisi bulunmaktadır.

Türkiye’nin AB ile yürüttüğü tam üyelik müzakereleri çerçevesinde, Birlik mevzuatının bir parçası olan KP’ye taraf olması beklenmektedir. Nitekim, 6 Kasım AB Komisyonu tarafından 6 Kasım 2007 tarihinde yayınlanan İlerleme Raporu’nda Türkiye’nin Protokol’e taraf olmadığı belirtilmekte ve sera gazı salım ticareti programını henüz oluşturmadığı ve mevzuatını Emisyon Ticaret Direktifi ile uyumlaştırmadığına yer verilmektedir.

Ülkemizde esasen, Kyoto Protokol’üne taraf olunması hususu ilgili kurum ve kuruluşlar tarafından değerlendirilmekte, ayrıca, sera gazı salım ticareti konusunda iş çevrelerinin bilgi alt yapılarını oluşturmalarına yönelik çalışmalar sivil toplum kuruluşlarının da içinde bulunduğu bir süreç içerisinde yürütülmektedir.

3. Kyoto Protokolü Sonrasına (Post Kyoto – 2012) İlişkin Uluslararası Süreç

3.1. Uluslararası Süreç

BM

- 2007 yılı, uluslararası toplumun iklim değişikliği ile küresel mücadele ve 2012 sonrasını düzenleyecek yeni anlaşma konularındaki çalışmalarını hızlandırdığı bir yıl olmuştur. BM Genel Sekreteri Ban Ki-moon, iklim değişikliği konusunu 62. BM Genel Kurulu’un önceliği olarak belirlemiş, bu konuda üç özel temsilci atamıştır. Ayrıca, 31 Temmuz-2 Ağustos günlerinde Genel Kurul’un tarihinde ilk kez tematik olarak iklim değişikliği konusunun ele alındığı 2 panel ve bir genel tartışma düzenlenmiştir.

- BM Genel Sekreteri, 62.Genel Kurulu’nun açılışı münasebetiyle, 24 Eylül 2007 günü Genel Kurul’da devlet ve hükümet başkanlarını davet ettiği yüksek düzeyli bir toplantı düzenlemiştir. Toplantıda, iklim değişikliği ile mücadele alanında, BM Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli’nin 2007 yılında sonuçlanan 4. Değerlendirme Raporu’nda yer alan bilimsel bulgular ışığında küresel ölçekte yürütülecek eylemler için oluşturulması gereken siyasi kararlılık ve liderlik vurgulanmıştır. Sayın Başbakanımız sözkonusu toplantıya katılmışlar, “Salım Azaltımı ve İklime İstikrar Kazandırılması-Ortak Geleceğimizi Korumak” temalı panelde yaptıkları konuşmada, ülkemizin Kyoto Protokolü’ne taraf olmasının yüksek düzeyde değerlendirildiği bir süreç içinde olduğumuzu belirtmişlerdir.

AB

KP mekanizmasının 2012 sonrasında daha da yüksek salım azaltım hedefleriyle devamını isteyenlerin başında, Almanya, İngiltere ve İsveç gibi üyeleri başta olmak üzere AB gelmektedir. Nitekim, AB, Mart 2007 Ara Zirve'sinde, kendi salımlarının toplamını 2020 yılına kadar 1990 yılındaki seviyenin en az % 20 oranında azaltmayı kararlaştırmıştır. AB, ayrıca, 2012 sonrasında etkin bir uluslararası anlaşmanın oluşturulabilmesi için, salım azaltım yükümlülüğü bulunan diğer gelişmiş ülkelerin de kabul etmeleri durumunda, salım azaltım hedefini % 30 olarak kabul etmeye de hazır olduğunu açıklamıştır. AB bu azaltım hedeflerini gerçekleştirebilmek için önlemler içeren “enerji ve iklim değişikliği paketi”ni 23 Ocak 2008 tarihinde açıklamıştır. AB, bahsekonu hedeflerin yerine getirilmesi amacıyla 2012 sonrası için KP’ye taraf olmayan ABD’nin yeni anlaşmada salım azaltım hedefi alması, Çin ve Hindistan gibi yüksek salım miktarlarında bulunan hızlı gelişme yolundaki ülkelerin de dâhil olacağı kapsamlı bir anlaşma yapılmasına gayret edeceğini açıklamıştır.

DİĞER

- Salım azaltımı konusunda hiçbir rakamsal taahhüt altına girmemiş gelişmekte olan ülkelerin oluşturduğu G-77 + ÇHC Grubu ve Küçük Ada ülkeleri ve En Az Gelişmiş Ülkeler Grubu da KP’nin mekanizmalarına verdikleri desteği teyit etmişlerdir. G-77 + ÇHC Grubu, ayrıca, iklim değişikliğinin olumsuz etkilerine uyum konusunda yürütülecek çalışmaların finansmanı ve teknoloji seçeneklerinin de yeni anlaşmaya dahil edilmesini istemektedirler. İklim değişikliğine bağlı olarak, okyanuslarda suların yükselmesinden en fazla etkilenecek olan az gelişmiş küçük ada ülkeleri KP’deki mekanizmaların güçlendirilmesini, gelişmiş ülkelerin tarihsel sorumlulukları nedeniyle daha fazla mali yardımlarda bulunmalarını ve ileri teknolojilerin transferine olanak sağlamalarını istemektedirler.

- 6-8 Haziran 2007 tarihlerinde G-8 Dönem Başkanı Almanya’nın Heiligendamm kasabasında yapılan G-8 Zirve Bildirisi’nde, sera gazı salımlarının 2050 yılında 1990 yılındaki miktarların yarısına indirilmesi hedefi yer almıştır. G-8 Zirvesi’nde, BM çerçevesindeki 2012 sonrası anlaşmanın müzakerelerinin iki yıl sürerek, 2009 yılında Kopenhag’da yapılacak BMİDÇS’nin 15. Taraflar Konferansı’nda sonuçlandırılıp imzaya açılmasını öngören bir takvim kabul edilmiştir.

- Singapur’da 20 Kasım 2007 tarihinde gerçekleştirilen 13. ASEAN Zirvesi’nde ve tamamlayıcı nitelikteki 21 Kasım 2007 tarihinde yapılan Doğu Asya Zirvesi’nde (DAZ), öncelikli konular arasında, iklim değişikliği konusu, BM İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi 13. Taraflar Konferansı ve Kyoto Protokolü 3. Taraflar Toplantısı bağlamında ele alınmıştır. ASEAN Zirvesi’nde Bali Konferansı için bu konuda bir Bildiri yayınlanmıştır. Zirve’de, Bali Konferansı öncesinde ÇHC ve Hindistan’ı da kapsama alacak şekilde, Doğu Asya Zirvesi temelinde, Kyoto Protokolü’nün sona ereceği 2012 sonrası kapsamlı ve somut hedefler içeren yeni bir hukuki düzenleme yapılması iradesinin ortaya çıkarılması, mümkün olabildiği takdirde karbon salımlarının sınırlandırılmasında gönüllü yeni hedefler belirlenmesi amaçlanmıştır. ASEAN ve DAZ’de ortak tutum geliştirilmesi için gösterilen çabalar büyük ölçüde sonuç vermiş, ancak, Hindistan’ın muhalefeti nedeniyle, karbon salımına ilişkin somut bir hedef belirlenmesi mümkün olmamıştır. Bali’deki müzakerelere temel teşkil etmek üzere bir Asya oydaşmasının oluşmasına gayret edilmiştir. ÇHC Zirve’de, gelecek beş yıl içinde enerji tüketimini GSMH’nın %20 oranında azaltmaya kararlı olduğunu açıklamıştır.

- 2007 yılında gerçekleştirilen yukarıda bahsekonu önemli zirveler ve konferanslarda, insan kaynaklı faaliyetlerin sonucu olarak ortaya çıkan küresel ısınmanın yol açtığı iklim değişikliği olgusuna dair bilimsel kanıtların şüphe götürmezliği, iklim değişikliğinin salt bir çevre sorunu olmaktan çıkarak, çok daha geniş anlamda ekonomik büyüme, su ve gıda güvenliği ve özellikle en yoksul nüfus topluluklarının yaşadıkları gelişmekte olan ülkeler ya da göreceli olarak daha gelişmiş olan ülkelerde de toplumun en yoksul kesimlerinin yaşamlarını yok olma noktasına gelmeden sürdürebilmeleri sorununa dönüşmüş olmasına dikkat çekilmiş, sorunun küresel işbirliği ve eylem gerektirdiği üzerinde görüş birliği oluşmuştur. 2007 Nobel Barış Ödülü'nün, bu konuda dünya kamuoylarında farkındalık yaratma çabaları nedeniyle ABD eski Başkan Yardımcısı Al Gore'un yanı sıra Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli’ne (IPCC) de verilmiş olması da, sorunun uluslararası barış ve güvenliğe olan etkilerini de vurgulama amacını taşımıştır.

3.2. Bali’de Yapılan Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi 13. Taraflar Konferansı ve Kyoto Protokolü 3. Taraflar Toplantısı (Bali Konferansı- COP-13/MOP-3)

Bu genel uluslararası atmosferde 3-15 Aralık 2007 tarihlerinde Bali’de düzenlenen Bali Konferansı iklim değişikliği konusunda bugüne kadar temsil düzeyinin en yüksek ve katılımcı sayısının en fazla olduğu bir toplantı olarak tüm dünyada büyük ilgi uyandırmış, toplantı sonuçlarına, özellikle ''Bali Yol Haritası''nın oluşturularak benimsenmesine ilişkin güçlü beklentiler oluşturmuştur. BMİDÇS Sekretaryası İcra Sekreteri Yvo de Boer, açılışında yaptığı konuşmada, Konferansın, dünyadaki iklim değişikliği tartışmalarında bir dönüm noktası oluşturan son 12 aylık sürecin sonunda gerçekleştirildiğini, bu bakımdan, Bali'nin, gelecekteki çalışmalar için bir yol haritası çıkarmak konusunda başarılı olmasına ihtiyaç duyulduğunu belirtmiştir.

Bali Toplantıları’nda ülkemiz, Bakanlığımızdan da yetkililerin yer aldığı Çevre ve Orman Bakanlığı, Devlet Planlama Teşkilatı, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, Bayındırlık ve İskân Bakanlığı, Sanayi ve Ticaret Bakanlığı ve TÜBİTAK- Marmara Araştırma Merkezi yetkililerinden oluşan 24 kişilik bir heyetle temsil edilmiştir.

Konferans’ta kabul edilen COP-13 ve MOP-3 kararları ve ayrıca yardımcı organların onaylanan kararlarında ön plana çıkan konular özetle, gelişmekte olan ülkelerde iklim değişikliğinin olumsuz etkilerine uyum konusunda yürütülecek çalışmalara mali kaynak sağlayacak KP kapsamındaki Uyum Fonu’nun oluşturulmasına ilişkin çalışmaların sonuçlandırılması, gelişmekte olan ülkelerde ormansızlaşmadan kaynaklanan sera gazı salımlarının azaltılması, teknoloji transferi, kapasite oluşturulması, KP’nin esneklik mekanizmaları ve ulusal bildirimler olmuştur.

Bali Konferansı’na damgasını vuran en önemli konu, iklim değişikliğiyle mücadele ve uyum konularında uzun dönemli işbirliği ve KP’nin birinci taahhüt döneminin sona ereceği 2012 yılından sonraki dönemde yürürlüğe girmesi planlanan yeni uluslararası iklim değişikliği anlaşmasının müzakerelerinde dair kapsam, yöntem ve takvimi içeren “Bali Eylem Planı”nın (Bali Road Map – Bu konudaki karar Bali Action Plan adıyla yayınlanmıştır) müzakere edilerek, kabul edilmesidir.

Bali Eylem Planı 2012 sonrasında yürürlüğe girecek yeni anlaşmanın müzakerelerinin hemen başlamasını, bir Geçici Çalışma Grubu çerçevesinde ve 2009 yılında Danimarka’da yapılacak olan BMİDÇS’nin 15. Taraflar Konferansı’nda sonuçlandırılmasını öngörmektedir.

Bu kapsamda, yeni anlaşmanın Sözleşme çerçevesinde müzakereleri sürdürülürken, KP kapsamında da, Protokol'e taraf olan ve sera gazı salım azaltım yükümlülüğü olan, Sözleşme'nin Ek–I listesindeki ülkelerin müteakip taahhüt döneminde ilave yükümlülüklerinin ele alındığı Geçici Çalışma Grubu'ndaki (Ad Hoc Working Group-AWG) ve "KP’nin ikinci gözden geçirilmesi'' sürecindeki müzakerelerin de devam etmesi öngörülmekte, KP kapsamındaki bu süreçlerden elde edilecek sonuçların yeni anlaşmanın müzakerelerinin sonuçlarıyla birleştirilmesi, böylece, yeni anlaşmanın, iki hat (two track) üzerinden sürdürülecek müzakerelerle şekillenmesi planlanmaktadır.

3.3 Bali Eylem Planı

Bali Eylem Planı’nda dikkati çeken önemli unsurlar özetle aşağıdadır:

- Sera gazı salımlarının azaltılmasına yönelik olarak IPCC 4. Değerlendirme Raporu’nda yer alan bulgulara atıf yapılmakta, ancak sayısal hedefler yer almamaktadır.


- Sözleşme’nin, hâlen, 2012’ye kadar ve 2012 sonrası dönemde tam, etkin ve sürdürülebilir uygulanmasını mümkün kılmak amacıyla kapsamlı bir müzakereler sürecinin başlatılmasına ve bir 2009 yılında Kopenhag’da yapılacak 15. Taraflar Konferansı’nda mutabık kalınacak bir sonuca varılmasına karar verildiği belirtilmektedir.

- Müzakerelerin Sözleşme kapsamında yeni kurulacak olan bir yardımcı organ olan Uzun Dönemli İşbirliği için Geçici Çalışma Grubu çerçevesinde yürütülmesine karar verildiği ifade edilmektedir. Sözkonusu Çalışma grubunun ilk toplantısının mümkün olan en kısa sürede, ama her hâlükârda Nisan 2008’den önce düzenlenmesi karara bağlanmaktadır.

- Müzakerelerde, uzun vadede salım azaltımlarını hedefleyen bir ortak vizyon gerektiği, Sözleşme’nin içerdiği hükümlerin ve ilkelerin, özellikle ülkelerin “ortak ancak farklılaştırılmış sorumlulukları”, görece kapasiteleri, farklı sosyal ve ekonomik koşulları bulunduğunun ve ilgili olabilecek diğer unsurların dikkate alınacağı vurgulanmaktadır.

- Müzakelerelerde, tüm gelişmiş ülkelerin, iklim değişikliği ile mücadele çabalarında sayısallaştırılmış salım sınırlandırma ya da azaltım hedefleri de dâhil uygun mücadele yükümlülükleri üstlenmeleri istenmekte, ancak, ulusal koşullarındaki farklılıklarının da dikkate alınacağı belirtilmektedir.

- Gelişmekte olan ülkelerin ise, ulusal bakımdan uygun mücadele eylemlerinin, sürdürülebilir kalkınma kapsamında ve teknoloji, finansman ve kapasite geliştirme destekli olması hususuna yer verilmektedir.

3.4 Bali Sonrası Gelişmeler

- 24 Eylül 2007 tarihinde New York’ta düzenlenen ve Sayın Başbakanımızın da katıldıkları tematik toplantıda, iklim değişikliği konusunda 2007 yılında, BM Genel Kurulu kapsamında başlatılmış olan tematik toplantılara devam edilmesi kararlaştırılmıştır. Bu çerçevede, 11-13 Şubat 2008 tarihleri arasında New York’ta “İklim Değişikliği ile Mücadele: Birleşmiş Milletler ve Dünya İşbaşında” konulu BM Genel Kurul Oturumu düzenlenmiş.

4. Sera Gazı Salımları ve Türkiye’de İklim Değişikliği ile Mücadele

Ülkemizin de yer aldığı Akdeniz Havzası’nda bulunan ülkelerin iklim değişikliğinden ciddi boyutlarda etkilenecek olmaları artık bilimsel verilerle de kanıtlanmıştır. Türkiye, küresel ısınmanın özellikle su kaynaklarının zayıflaması ve çölleşme ile bunlara bağlı ekolojik bozulmalar gibi olumsuz yönlerinden etkilenmeye başlamıştır. Ülkemizde son yıllarda özellikle yağışların azalması ile birlikte kuraklıkta artış gözlenmektedir. Bu bağlamda, küresel ısınma sonucu yağışların daha da azalması sebebiyle Konya Ovası ciddi tehdit altındadır. Uzmanlarca, gerekli önlemlerin alınmadığı durumda bölgenin 30 yıl içerisinde çöl olacağı kaydedilmektedir.

Türkiye, uluslararası düzeyde kabul görmüş, “sürdürülebilir kalkınma ilkesi” çerçevesinde ekonomik kalkınmasını, sosyal gelişme ve çevrenin korunması boyutlarını da gözeterek gerçekleştirmek durumundadır. Türkiye iklim değişikliğine yönelik çalışmaları desteklemekte ve “sürdürülebilir kalkınma” ve “ortak fakat farklı sorumluluklar” ilkeleri çerçevesindeki uygulamalara önem vermektedir. Sadece ekonomik büyümeye odaklı, sürdürülebilir olmayan bir kalkınma anlayışı, Türkiye’nin gelecekte daha büyük ekonomik, sosyal ve çevresel sorunlarla karşı karşıya kalmasına neden olacaktır.

Pazar ekonomisine geçiş sürecinde başarılı olan ülkemiz, 1990-2003 yılları arasında ortalama yıllık net % 5.8 büyümüştür. Ülkemizin ekonomik kalkınmasına paralel olarak sera gazlarındaki salım miktarları da doğal olarak artış kaydetmiştir. 1990-2004 döneminde Türkiye’de enerjiye olan talep ve elektrik enerjisine olan gereksinim artmıştır. Ülkemizin sera gazı salım miktarı, 1990 yılında, enerji, sanayi, tarım ve atık sektörleri olmak üzere toplam 170.1 milyon ton olarak gerçekleşmiş, 2004 yılına gelindiğinde, aynı sektörlerde 296.6 milyon tona erişmiştir. Böylece, 1990-2004 yılları arasında salım artış oranı % 74 olmuştur. Sektörel olarak ele alındığında, tarım sektörü, hem toplam salım miktarı hem de değişim oranı açısından azalma (%18) gözlenen tek sektördür. En fazla artış oranı atık sektöründe gözlemlenmiştir. Toplam sera gazı salımının %20’si ormanlarımız tarafından emilmekte ve bu oranın yükseltilmesine yönelik politikalar üzerinde odaklanmaktadır.

Türkiye’de 1990-2004 döneminde, toplam sera gazları salımlarının artışı, nüfusun ve GSYH’nin artışından daha yüksek olmuştur.

Ek-I Ülkeleri arasında yer alan Türkiye’nin 2003 yılı itibarıyla, kişi başına düşen CO2 salım miktarı 3,3 ton’dur. Bu rakam, kişi başına düşen CO2 salımları bakımından, OECD ülkeleri, AB’nin 15 üyesi ve dünya ortalamasının altında yer almaktadır. Kişi başına düşen CO2 miktarları, OECD’de 11.1, AB-15’lerde 9 ve dünyada 4 ton’dur.

Yeni Çevre Kanunu, enerji ve endüstri sektörlerindeki salım kontrolü için daha sıkı tedbirler almış ve katı atık ve hava kalitesi yönetiminde yeni boyutlar getirmiştir. Ayrıca, Türkiye son yıllarda kaydettiği ekonomik büyüme nedeniyle artan enerji talebinin karşılanması için ülkemizin enerji arzını artırmaya yönelik çalışmaları yürütürken, özellikle enerjinin verimliliği, enerji tasarrufu ve yenilenebilir enerji konularına ilişkin yasaları çıkarmıştır.

Türkiye’nin enerji karması içinde önemli bir yeri olan kömürden enerji üretimi için yapılan yatırımlarda kullanılan teknolojilerin arzu edilir ölçüde temiz olmadığı bazı çevrelerce ileri sürülmektedir. Türkiye, 2004 yılında enerjisinin sadece %12,3’ünü yenilenebilir enerji kaynaklarından üretmeyi başarmıştır. Türkiye’nin, BMİDÇS’den doğan sera gazı salımlarını azaltma, araştırma ve teknoloji üzerinde işbirliği yapma ve sera gazı yutaklarını koruma yükümlülüklerini yerine getirmek için yenilenebilir temiz enerji kaynaklarını (hidroenerji, güneş, rüzgâr gibi) kullanımına yönelik çalışmalara daha çok finansman sağlaması gerekmektedir.

Türkiye, İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi kapsamında I. Ulusal Bildirimini Küresel Çevre Fonu (GEF) ve Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı’nın (UNDP) desteği ile Çevre ve Orman Bakanlığı koordinasyonunda ilgili Bakanlıklar, kuruluşlar, Sivil Toplum Örgütleri ve ilgili sektörlerle birlikte hazırlamış ve Şubat 2007’de BMİDÇS Sekretaryası’na sunulmuştur. II. Ulusal Bildirimin hazırlıklarına da başlanmış olup, ayrıca, iklim değişikliği ulusal eylem planı hazırlıkları da yürütülmektedir.

Hâlen, Çevre ve Orman Bakanlığı eşgüdümünde ilgili kurumların katılımıyla oluşturulan İklim Değişikliği Koordinasyon Kurulu (İDKK) BMİDÇS bağlamında çalışmalarını yürütmektedir.

Küresel Isınmanın Neden Olduğu Sorunların ve Oluşturduğu Riskin Araştırılarak Alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesi Amacıyla Kurulan Meclis Araştırması Komisyonu (TBMM Küresel Isınma Araştırma Komisyonu), 1 Mart 2007 tarihinde oluşturulmuştur. Dört ay süren Komisyon çalışmalarında, pek çok kamu ve sivil toplum kuruluşundan bilgi alarak bir Taslak Rapor hazırlamıştır. Komisyon raporu, Komisyon Başkanı tarafından Haziran 2007’de TBMM Başkanlığına sunulmuştur. Ancak TBMM 22. Yasam Döneminin normal takviminden önce sona ermesi nedeniyle, rapor TBMM Genel Kurulu’nda görüşülememiştir. 23. Yasama Döneminde de, TBMM’nin iklim değişikliğinin ülkemizdeki etkilerinin araştırılması konusuna ilgisi devam etmektedir. Nitekim, 23 Ekim 2007 tarihinde Küresel Isınma ve Sürdürülebilir Su Yönetimi konusunda, 16 üyeden oluşacak bir Meclis Araştırması Komisyonu kurulmuş olup, Komisyon çalışmalarına 13 Kasım 2007 tarihinde başlamıştır.

Kaynak: Dışişleri Bakanlığı Resmi sitesi
Can isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla