Tekil Mesaj gösterimi
Alt 30.08.10, 02:34   #1 (permalink)
Kullanıcı Profili
SERDEM
S.Moderators
 
SERDEM - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Kullanıcı Bilgileri
Üyelik tarihi: Mar 2008
Mesajlar: 7.687
Konular: 6910
Puan Grafiği
Rep Puanı:11076
Rep Gücü:20
RD:SERDEM has a reputation beyond reputeSERDEM has a reputation beyond reputeSERDEM has a reputation beyond reputeSERDEM has a reputation beyond reputeSERDEM has a reputation beyond reputeSERDEM has a reputation beyond reputeSERDEM has a reputation beyond reputeSERDEM has a reputation beyond reputeSERDEM has a reputation beyond reputeSERDEM has a reputation beyond reputeSERDEM has a reputation beyond repute
Teşekkür

Ettiği Teşekkür: 47
464 Mesajına 935 Kere Teşekkür Edlidi
:
Standart Fosillerin Dili

Fosillerin Dili
FOSİLLERİN DİLİ-1

Aşağıdaki bölümde en çok bilinen fosillerin evrim konusunda “ne dediklerini” inceleyeceğiz. Fosiler geçmiş yaşamın hem tanı-ları hem kanıtlarıdır. Bu nedenle (doğru yorumlandığı müddetçe) yalan söylemezler.

Turkana Çocuğu fosili: Afrika'da bulunan Homo Erectus örneklerinin en ünlüsü Kenya'daki Turkana Gölü yakınlarında bulunan Turkana Çocuğu fosilidir. İnsanların maymunlardan ev-rimleştiği konusunda evrim teorisi taraftarlarının öne sürdüğü en güçlü delillerden birisi olarak kabul edilir.
Bu fosil sahibinin 12 yaşında bir çocuk olduğu ve büyüdüğü zaman yaklaşık 1.80 m boyunda olacağı saptanmıştır.
Fosilin dik iskelet yapısı günümüz insanından farksızdır.
Bir insan ırkı olan Homo Erectus ile insanın evrimi senaryo-sunda kendisinden önce gelen maymunlar arasında doldurulma-sı mümkün olmayan derin boşluklar, uçurumlar vardır.
Homo Erectus günümüz insanın bir ırkıdır. Maymunlarla in-sanlar arasında bulunan bir ara geçiş formu değildir.
Bu fosilin dik iskelet yapısı günümüz insanından farksızdır. Uzun ve ince olan iskelet yapısı, günümüzde tropik bölgelerde yaşamakta olan insanların iskelet yapısıyla tamamen uyuşmak-tadır.
Bu fosil, Homo Erectusun günümüz insanının bir ırkı olduğu-nun en önemli delillerindendir.
Fosilin günümüz insanıyla; kafatasının biçimi, yüz açısı, kaş çıkıntısının kabalığı gibi küçük farklılıklar vardır. Ancak bu farklı-lıklar bugün değişik coğrafyalarda yaşamakta olan insan ırkları-nın birbirleri arasındaki farklılıklardan daha fazla değildir. Böyle bir varyasyon, canlı topluluklarının birbirlerinden uzun zaman aralıklarında ayrı tutuldukları zaman ortaya çıkar.
Homo Erectus ile günümüz insanı arasındaki fark zencilerle Eskimolar arasındaki farklılıklardan fazla değildir.
Homo Erectus'un kendi ırkına özel kafatası, beslenme biçimi, genetik göç, diğer insan ırklarıyla belli bir süre kaynaşamama gibi olayların sonucunda ortaya çıkmıştır.
Amerikalı paleoantropolog Alan Walker ortalama bir patoloğun bu fosilin (turkana çocuğunun) iskeletiyle, bir gü-nümüz insanı iskeletini birbirinden ayırmasının çok güç ol-duğunu, kafatası için de, bir Neandertal kafatasına aşırı dere-cede benzediğini söylemektedir.
Neandertaller ise günümüz insanın bir ırkıdırlar. Dolayısıyla Homo Erectus da yine günümüz insanın bir ırkıdır.
Nitekim evrimci paleoantropolog Richard Leakey bile Homo Erectus'un günümüz insanı ile olan farklılığının ırksal farklılıktan öte bir anlam taşımadığını şöyle ifade eder:
-Herhangi bir kişi farklılıkları fark edebilir: Kafatasının biçimi, yüzün açısı, kaş çıkıntısının kabalığı vs. Ancak bu farklılıklar bugün değişik coğrafyalarda yaşamakta olan in-san ırklarının birbirleri arasındaki farklılıklardan daha fazla değildir. Böyle bir varyasyon, topluluklar birbirlerinden uzun zaman aralıklarında ayrı tutuldukları zaman ortaya çıkar.
Connecticut Üniversitesi'nden Prof. William Laughlin, Eski-molar ve Aleut Adaları insanları üzerinde uzun yıllar anatomik incelemeler yapmış ve bu insanlar ile Homo Erectus'un şaşırtıcı derecede birbirlerine benzediklerini görmüştür.
Laughlin'in vardığı sonuç, tüm bu ırkların gerçekte Homo sapiens türüne (günümüz insanına) ait farklı ırklar olduğudur. Bakınız bu konuda neler söylüyor.
-Hepsi Homo sapiens türüne ait olan Eskimolar ve Avustralya yerlileri gibi uzak gruplar arasındaki büyük farklı-lıkları dikkate aldığımızda, Homo Erectus'un da kendi içinde farklılıklar taşıyan bu türe (Homo Sapiens'e) ait olduğu so-nucuna varmak çok mantıklı gözükmektedir.
Bir insan ırkı olan Homo Erectus ile insanın evrimi senaryo-sunda kendisinden önce gelen maymunlar (Australopithecus, Homo Habilis) arasında ise büyük bir uçurum vardır. Yani fosil kayıtlarında beliren ilk insanlar, evrim süreci olmadan, aynı anda ve aniden ortaya çıkmışlardır.
Homo Erectus'un yeterince evrimleşememiş ilkel bir insan türü olmadığının bir başka kanıtı ise Homo Erectusa ait 27.000 yıllık ve hatta 13.000 yıllık fosillerinin bulunmuş olmasıdır.
Java adasında 27.000 yıllık olduğu belirlenen Homo Erectus fosilleri bulunmuştur.
Avusturalya'da Kow Bataklığında ise 13.000 yıllık Homo Sapiens ile Homo Erectus özellikleri taşıyan bazı fosiller bulun-muştur.
Bütün bu fosiller, Homo Erectus ırkından olan insanların gü-nümüze oldukça yakın tarihlerde bile yaşamını sürdürmüş oldu-ğunu gösterir.
American Scientist dergisinde, bu konudaki tartışmalar ve 2000 yılında bu konuda yapılan bir konferansın sonucu şöyle özetlenmektedir:
Senckenberg konferansına katılanların çoğu, Michigan Üniversitesi'nden Milford Wolpoff, Canberra Üniversitesi'n-den Alan Thorne ve meslektaşları tarafından başlatılan ve Homo Erectus'un taksonomik statüsünü ele alan ateşli tar-tışmaya dahil oldular. Bunlar (Wolpoff ve Thorn) güçlü bir şekilde, Homo Erectus'un özgün bir tür olarak geçerliliği bu-lunmadığını, tamamen ortadan kaldırılması gerektiğini sa-vundular.
Onlara göre Homo cinsinin tüm üyeleri, iki milyon yıl ön-cesinden günümüze kadar, varyasyona oldukça açık ve ge-niş alanlara yayılmış tek bir tür, yani Homo Sapiens türüydü ve bu tür içinde doğal kırılmalar ve alt bölünmeler bulunmu-yordu.
Konferansın konusu, Homo Erectus ile Homo Sapiens ara-sında bir farkın olmadığıydı. Diğer ifade ile Homo Erectus yapay bir sınıflandırma idi. Gerçekte Homo Erectus ismiyle anılan bir canlı grubu yaşamamıştı. Homo Erectus, Homo Sapiens'ten fark-lı bir tür değil, Homo Sapiens içindeki bir ırktır. Aynı türü ifade etmektedir. Buda insanın evrim şemasında kopan ikinci büyük halkadır.
Maymunlarla insanlar arasında Homo Habilis - Homo Erectus adlarıyla anılan ara format canlıları bulunmadığına göre gerçek insan olan Homo Sapiens ile ataları varsayılan maymunlar ara-sında hayal gücüyle bile doldurulamayan derin ve büyük uçurum-ların olduğu hemen anlaşılır.
Fosil kayıtlarında beliren ilk insanlar, evrim süreci olmadan, aynı anda ve aniden ortaya çıktıkları yadsınamayacak bilimsel bir gerçektir.
Homo Sapiensten günümüz insanına doğru var olduğu iddia edilen basamakların hiç bir öneminin olmadığı yapılan bilimsel araştırmalarla kanıtlanmıştır.

Pekin Adamı fosili: Pekin Adamına ait fosillerin tarihi, 1920’li yılların sonuna uzanmaktadır. O tarihlerde evrim teorisi taraftarları evrimin en güçlü delili olabilecek fosiller konusunda yoğun bir arayış ve çalışma içinde idiler. Doğu Asya ise fosiller yönünde çok zengindi. Bu nedenle evrim teorisi taraftarı araştır-macılar tarafından işgal edilmişti denebilir. Kanadalı bir doktor olan Davidson Black de bu amaçla Doğu Asya’ya (Çin’e) gelmiş ve Pekin’de anatomi dersleri vermeye başlamıştı. Bir yandan Tıp Okulu’nda ders veren Black bir yandan da arkeolojik kazıları ta-kip ediyordu.
1929 yılına gelindiğinde Pekin yakınlarında Zhoudoukian mağaralarında bulunan bir kafatası fosilini inceledi ve aranan kayıp halkanın bulunduğunu ilan etti. 500.000 yıllık olduğu he-saplanan fosile Pekin Adamı anlamına gelen Sinanthropus pekinensis ismi verildi. İddiaya göre Pekin Adamı ilkel bir kafata-sına sahipti ve bir maymun adamdı.
Evrimcilerce Darwin’in teorisini kanıtladığı söylenen fosil bul-gusu, dünya basınında geniş yankı buldu. Vücudu kıllarla kaplı, kaba yüz hatlarına sahip Pekin Adamı resimleri, yarım asırdan fazla bir süre ders kitaplarında gerçek bir bilimsel buluş gibi su-nuldu.
Pekin Adamı propagandaları o kadar yayılmıştı ki, uluslarara-sı Unesco örgütü, fosillerin bulunduğu Zhoudoukian mağaralarını özel koruma altına aldı.
Charles Darwin’in evrim teorisin ortaya atmasından o günlere kadar 60 yıllık bir süre geçmiş ve henüz teoriye kanıt gösterilebi-lecek tek bir fosil bile bulunamamıştı.
Evrimcilerin elinde ilki 1856 yılında bulunmuş olan Neandertal fosilleri bulunuyordu ama bulunan fosiller kayıp halka olabilecek bir tür olarak benimsenmiyordu. Çünkü bu fosillerin kafatası günümüz insanından bile büyüktü. İskeletleri günümüz insanın farksız gibiydi. Dahası bu fosiller insan evrimin en geliş-kini olarak kabul edilen, bu nedenle diğerlerinden üstün zannedi-len beyaz ırkın yerleştiği kıtada bulunmuştu.
Teoriye göre ilkel insan fosilleri Afrika ve civarlarında bulun-malıydı. Bu nedenlerle daha az evrimleşmiş kabul edilen sarı ırkın yaşadığı yerlerde bulunan Pekin Adamı fosili teoriye ilaç gibi geldi ve hemen popüler oldu. Pekin Adamı ayrıca evrim teo-risinin öngördüğü kayıp halka olmaya uygun bir anatomiye de sahipti.
Kafatasında kalın, belirgin kaş kemerleri vardı. Evrim teorisi taraftarları teorileriyle bağdaştırmaya çalıştıkları fosilin kaş yapı-sını (halen günümüzde yaşayan ve modern oldukları varsayılan insan ırklarında bulunan bir özellik olduğunu aldırmadan) ilkel bir özellik olarak benimsediler. Evrim teorisi taraftarlarına göre ne zamandır aranıp duran kayıp halka bulunmuştu.
Pekin adamı fosilleri ikinci dünya savaşı sırasında korunması amacıyla Amerika’ya götürülmüş ise de kaybolmuştur. Pekin Adamı bu gün alçıdan yapılmış ve aslı kaybolmuş modellerden ibarettir.

Zhoudoukian mağaralarında uzun yıllar sürdürülen kazılarda Pekin Adamı fosiline benzeyen ya da benzemeyen pek çok fosil ele geçirildi. Fakat bulunan fosillerdeki kol kemikleri ve dişleri modern insanlarınkinden farksızdı. Farksızdı ama bütün bu olumsuz bulgulara rağmen evrim teorisi taraftarınca Pekin Adamı insan soy ağacının bir halkası olan bir ara format fosili olarak kabul ve ilgi gördü.
1990’lı yıllara gelindiğinde gelişen teknolojinin yardımıyla hızlanan keşifler uzun yıllar kayıp halka olarak takdim edilen Pe-kin Adam fosilin aranan halkayla ilgisinin olmadığını ortaya koya-cak evrim teorisi taraftarları bir kez daha büyük bir hayal kırıklı-ğına uğrayacaklardır.
Tüm dünyada Pekin Adamı kalıntısı olarak bilinen sit alanı, Beijing kentine 48 kilometre mesafede bulunan Fangshan bölge-sinin Zhoukoudian kasabasında yer almaktadır.
Bu bölgede akademik değer taşıyan 27 yer keşfedildi. Bu-ralarda birçok eski insan fosili, taş aletler, hayvan fosilleri ve ateş kullanımına dair izler bulundu.
Longgu Dağı'nda küçüklü büyüklü çok sayıda doğal mağara vardır. Bunların en ünlüsü olan 1 numaralı mağara, bölgede ya-şayan vatandaşlar tarafından Homo Erectus Mağarası olarak adlandırılmaktadır. Eski çağlarda yaşamış insanların izleri 1921 yılında bu mağarada keşfedildi. Yapılan araştırmalar Pekin Ada-mının burada yaklaşık 500-600 bin yıldır yaşadığını göstermek-tedir.
Zhoukoudian'da dağın içindeki mağarada Çin'in en eski me-zarı ve süs eşyaları ortaya çıkarıldı. Bu sit alanında, dünyada bugüne kadar yalnızca burada bulunan örneklere rastlandı.
Bunlar arasında, 500-600 bin yıl öncesine ait insan kalıntıları ve eski çağlardaki insanların ateş kullandığına dair ilk izler yer almaktadır.
Dünyada ve özellikle Doğu Asya bölgesinde Homo Erectusun yaşam biçimi, büyük ölçüde Zhoukoudian sit alanı incelenerek anlaşılmıştır. Zhoukoudian'de bulunan kalıntılar, bi-yolojik evrim ve çevrenin değişimi açılarından çok önemli bilgiler içermektedir.
Pekin damı fosiliyle birlikte bulunan diğer fosiller yaş, coğrafi bölge ve anatomik özellikler açısından bir türlü evrimsel bir sıra-lama içine sokulamamaktadır. Kayıt halka olarak ilan edilen Pe-kin adamının bir homo Erectus (insan) olduğundan hiç şüphe yoktur. Ara format canlısı değildir.
Günümüzde, özellikle Pekin Adamı’nın da dahil edildiği Homo Erectus hakkında, öne sürülen ara tür iddiaları eskisi gibi sık dile getirilmemektedir. Birçok antropolog Homo erectusun (dolayısıy-la Pekin Adamı’nın) günümüz insanından farkı olmadığını vurgu-lamaktadır.
Homo erectus bir ara tür değil, soyu tükenmiş bir insan ırkı-dır.
Bütün bu gelişmelerin evrim teorisi taraftarlarının insanın ev-rimi konusunda yeterli kanıt bulma yolundaki ümitlerinin tüken-mesine neden olduğunu söyleyebiliriz. Nitekim George Washington Üniversitesi’nde paleontolog ve aynı zamanda ünlü bir evrimci olan Bernard Wood Newscientist dergisine Kayıp halka aramaları kesinlikle başarısızlığa mahkumdur" itirafını yapmaktan kendini alamamıştır.

Java adamı fosili: Endonezya’nın Java adasında bulunan bir kafatası fosiline Java adamı ismi verildi. Gerçekte fosil bir ka-fatası parçası ile ondan metrelerce uzakta bulunan bir leğen ke-miğinden oluşmaktadır. İki fosilin aynı canlıya ait olduğu konu-sunda herhangi bir kanıt bulunmamaktadır.
Evrim teorisi taraftarları her zaman olduğu gibi bu fosili de bir ara format fosili olarak takdim etmek istemişlerse de daha sonra yapılan araştırmalarda fosilin bir Homo Erectusa (gerçek bir in-sana) ait olduğu anlaşılmıştır.

Daha öncede yazdığımız gibi evrim teorisi taraftarları bulu-nan fosilleri (fosillerin bir ara format canlısına ait olacağını kesin bir şekilde inandıklarından) türsel ve tarihsel yönleriyle bilimsel metotlarla yeterince ilgilenilmeden sadece teorinin mantığı doğ-rultusunda art arda dizmişler, bunun sonucunda da bir evrim ağacı şemasını ortaya çıkarmışlardır. Fakat bu şema gerek tür-sel terek tarihsel yönlerden bilimsel incelemelerin ortaya koydu-ğu gerçekler doğrultusunda ortaya konulmadığından pek çok çelişkiler ve yanlışlar içermektedir.
Örneğin adı geçen şemalarla insanın atası olarak göste-rilmeye çalışılan canlı fosillerinin türsel ve tarihsel yönler-den birbirleriyle ilişkilerinin olamayacağı çok farklı yerlerde ortaya çıktıklarıdır.
Nature dergisinin editörü Henry Gee, 12 Temmuz 2001 tarihli Nature'da yayınlanan makalesinde, evrimciler tarafından insanın ataları olduğu iddia edilen insansı fosillerinin, ilkelden gelişmişe doğru bir sırayı takip etmediğini, aksine kayıtlarda bu fosillerin bir anda ortaya çıktığını belirtmektedir.
Ünlü evrim teorisi taraftarlarından John Rennie bu konuda şunları yazmaktadır.
-Evrim, insanın bilinen ilk ataları yaklaşık 5 milyon yıl öncesi ile anatomik yönden modern insanların yaklaşık 100.000 yıl önce ortaya çıkışı arasında, insansı yaratıklardan oluşan bir seri bulunmasını ve bunların giderek daha az maymunsu ve daha modern yapılara sahip olmasını öngö-rür. Ve nitekim fosil kayıtları da bunu göstermektedir.
John Rennie'nin meslektaşı olan Nature dergisinin editörü Henry Gee de aynı kanıdadır. Gee, 1999 basımı In Search of Deep Time adlı kitabında:
-İnsanın evrimi ile ilgili 5 ila 10 milyon yıl öncesine ait tüm fosil kanıtlarının küçük bir kutuya sığabilecek kadar az olduğunu yazar.
Gerçekte insanın evrimi konusunda evrim teorisi taraftarları-nın öne sürebilecekleri hiçbir bilimsel kanıt yoktur.
Evrim teorisi savunucuları evrime bir kanıt olarak öne sürdük-leri Lucy isimli fosil ile modern insan arasında 20 veya daha faz-la hominidin bulunduğunu, bu boşluğu doldurduğunu iddia eder-lerse de bu konuda herhangi bir bilimsel kanıt gösteremezler. Gösteremezler çünkü Lucy fosili bir Austraolpithecus'tur. Austraolpit- hecus’tan Homo sapiense yani insana doğru uzanan bir evrim bağlantısı yoktur. (Lucy fosili bölümüne bakınız)
Bunun nedeni de Australopithecus ile Homo Sapiens ara-sında var oldukları iddia edilen Homo Habilis, Homo Rudolfensis, Homo Erectus evrimci kategorilerin evrim taraftarları arasında bile bilinmezliklerin sisleri arasında spekülatif ve tartışmalı oluşu-dur. Halbuki bilim kesin ve yadsınamayan kanıtlar ister.
Evrimci paleoantropologlar Bernard Wood ve Mark Collard, 1999'da Science'de yayınlanan makalelerinde, Homo Habilis ve Homo Rudolfensis kategorilerinin hayali olduğunu ve bu katego-rilere dâhil edilen fosillerin aslında Australopithecus genusuna transfer edilmesi gerektiğini savunmuşlardır.
Michigan Üniversitesinden Milford Wolpoff ve Canberra Üni-versitesinden Alan Thorne ise Homo Erectus'un hayali bir kate-gori olduğu, bu sınıflamaya dahil edilen fosillerin aslında Homo sapiens'in birer varyasyonu oldukları düşüncesindedirler.
Bilimsel kanıtların ortaya koyduğu gerçek soyu tükenmiş bir maymun cinsi olan Australopithecus ile, günümüz insanı ve onun farklı ırksal varyasyonlarını içine alan Homo Sapiens türünden başka ara format canlılarının olmadığı diğer ifade ile insanın ev-rimsel bir kökeninin bulunmadığıdır.
Australopithecus'tan Homo Sapiens'e doğru uzanan bir evrim çizgisi iddiasını çürüten bir başka gerçek, bu çizgi üzerinde ev-rimsel bir sıralama izlediği öne sürülen kategorilerin gerçekte aynı dönemde yaşadıklarının ortaya çıkmasıdır. Eğer bu canlılar aynı dönemlerde yaşamışlarsa birbirlerinin ataları nasıl olabilir-ler?
Bunu ortaya koyan en yeni kanıt, Science dergisinde yayın-lanan ve Homo Habilis, Homo Ergaster ve Homo Erectus kate-gorilerine dahil edilen fosillerin aynı dönemde yan yana yaşadı-ğını gösteren bulgudur.
Araştırmayı yöneten North Texas Üniversitesinden Reid Ferring, bu buluşun anlamını şöyle açıklamaktadır:
-Bu tamamen beklenmedik bir durumdur. Çünkü şimdiye kadar hakim olan bilimsel görüşler habilis, ergaster ve erectus'u evrimsel bir sıralama içine yerleştirmişti.
Evrim teorisi savunucularının Homo Erectus adını verdikleri fosiller insanın sözde atası olan ilkel yaratıklar değil, günümüz insanının çeşitli ırklarıdır. Bu ırkların anatomi ve zekâ bakımın-dan günümüz insanından herhangi bir temel farklılığı yoktur.
Teorinin öngördüğü insanın evrimi senaryosunda, bir insan ırkı olan Homo Erectus ile kendisinden önce gelen maymunlar (Australopithecus, Homo Habilis) arasında büyük bir uçurum vardır. Yani fosil kayıtlarında beliren ilk insanlar, evrim süreci olmadan, aynı anda ve aniden ortaya çıkmışlardır.
Evrim teorisi savunucularının hiç bir bilimsel kanıta dayan-madan ısrarla insanın atası olarak tanımladıkları Neandertal İn-sanı, nesli tükenmiş bir insan ırkıdır. Bilimsel bulgular, Neandertaller'in zeka ve kültür düzeyi yönünden bizlerden geri olmayan bir insan ırkı olduğunu göstermektedir.
İspanya'nın Atapuerca bölgesinde bulunan ve günümüz in-sanıyla tıpatıp aynı olan 800.000 yıllık fosil insanın hiçbir zaman evrim geçirmediğinin açık bir kanıtıdır.
Mary Leakey'nin Laetoli'de bulduğu 3.6 milyon yıllık ayak izleri, evrim taraftarı bilimsel olduğunu iddia eden bir dergide kasıtlı olarak saptırılmak istendiği gibi A. Afarensis'e değil mo-dern insana aittir. İzler günümüz insanınınkinden hiçbir farkı ol-mayan ayaklar tarafından bırakılmıştır. Bu durum çıplak gözle dahi rahatlıkla anlaşıldığı gibi, izler üzerinde yapılan bilimsel ça-lışmalar da bu gerçeği kanıtlamıştır.
SERDEM isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla