Tekil Mesaj gösterimi
Alt 09.10.10, 05:55   #1 (permalink)
Kullanıcı Profili
Nokia
Moderator
 
Nokia - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Kullanıcı Bilgileri
Üyelik tarihi: Mar 2008
Nerden: Erzurum
Mesajlar: 7.017
Konular: 5376
Puan Grafiği
Rep Puanı:8872
Rep Gücü:112
RD:Nokia has a reputation beyond reputeNokia has a reputation beyond reputeNokia has a reputation beyond reputeNokia has a reputation beyond reputeNokia has a reputation beyond reputeNokia has a reputation beyond reputeNokia has a reputation beyond reputeNokia has a reputation beyond reputeNokia has a reputation beyond reputeNokia has a reputation beyond reputeNokia has a reputation beyond repute
Teşekkür

Ettiği Teşekkür: 353
264 Mesajına 784 Kere Teşekkür Edlidi
:
Arrow Atatürk ve Girişimcilik - Mustafa Kemal Atatürk ve Girişimcilik

Atatürk ve Girişimcilik - Mustafa Kemal Atatürk ve Girişimcilik

Adnan Nur Baykal'ın "Mustafa Kemal Atatürk'ün Liderlik Sırları" adlı kitabındaki "Müteşebbis (Girişimci) Olmak" maddesinde, Atatürk'le ilgili birçok söz ve anektod var. Kitabın tamamı tabii ki daha faydalı ama konumuz Girişimcilik olduğu için, kitabın bu bölümünü aktarmayı uygun gördük. Kitabı almanızı ve kitabın tamamını okumanızı da ayrıca tavsiye ederiz.

Atatürk'ün Girişimcilik ile İlgili Anıları - 1. Savaş Meydanında Bir Başkumandan

Dumlupınar Savaşı kazanılmıştır. Düşman askerleri ricat halindedir. Afyonkarahisar hatlarının çözülmesi esanasında birkaç Yunan esiri geceleyin Mustafa Kemal'in çadırına getirilmişti. Bunlardan birisi Muzaffer Kumandan'ın doğup büyümüş olduğu Selanik'ten gelmişti. Yüzü kendisine yabancıgelmediğinden ve üniformasında hiçbir işaret olmadığından, Mustafa Kemal'e sordu;

- Binbaşı mısınız?
- Hayır.
- Yarbay mı?
- Hayır.
- Albay mı?
- Hayır.
- Tümgeneral mi?
- Hayır.
- Peki nesiniz o halde?
- Ben, Mareşal ve Türk Orduları Başkumandanı'yım!

Şaşkınlıktan ağzı açık kalan Yunan askeri kekeler;

- Ben, Başkumandan'ın muharebe hattına bu kadar yakın bir yerde dolaşmasını işitmiş değildim de...

Atatürk'ün Girişimcilik ile İlgili Anıları - 2. "Savaşı Nasıl Kazandınız?"

Uşak'ta esir Başkomutan Trikopis'le General Denis'i karşısına getirdikleri zaman, kendisi de bu kadar kolay ve çabuk zaferin merakı içinde idi. Onları dostça yanına aldı ve meslektaşça konuştu. General, bir ucu Afyonkarahisar'da, öbür ucu Kütahya'da bulunan bir Türk ilerleyişinin bir anda kesinleşerek hızla daraldığını, etraflarını gitgide üçgenlemesine kapladığını ve sonunda kendilerini bir dağın eteğine doğru sürdüğünü söyledi!

- Böyle bir şeyin olacağını anlamadınız mı? diye sordu Atatürk.

Trikopis, taarruzun son dakikaya kadar iyi gizlenebilmiş olduğunu itiraf etti. Kendisinin yüksek yaylada tedbirler alınmaksızın barınılamayacağını yüksekmakamlara anlatamadığını söyledi. Orduları kuşatan üçgen darala darala öyle bir kerteye gelmişti ki, bir yamacın eteğine dalmışlardı.

- O zamana kadar toplarımızı çok az kullanarak geri çekiliyorduk. Fakat sırtımız o yamaca dayatıldıktan sonra kıpırdamamıza imkan kalmamıştı. O sırada işleyemez bir darlığa geldik. Ancak ellerimizdeki tüfekleri kullanabiliyorduk. Sonunda bir an geldi ki, tüfeklerin bile işleyemeyediği bir darlığa düşürüldük. Süngüler parlamaya başlamıştı. Arkamız, önümüz, her yanımız süngü! Böylece iş artık bitmişti. Atımı bile bulamıyordum. Yaya olarak ormanlar içine düştük.

Sonra sordu Trikopis:

- Siz bu harbi nereden idare ediyordunuz?

- İşte tam o sırada süngülerin parladığını söylediğiniz yerde, askerlerin yanında idim. Harp böyle kazanılır. Yoksa beş yüz elli kilometre uzakta, durum gözle görülüp hüküm verilmeksizin, bir harita üzerinde pergelle ölçülerek yattan idare edilmez. Edilir, ama sonuç böyle olur.

Atatürk'ün Girişimcilik ile İlgili Anıları - 3. "Beni Ankara'ya Götürün!"

Hastalığının son dönemlerinde Atatürk, Ankara'ya gitmekte ısrar ediyor,

- Beni Ankara'ya götürün, ne olacaksa orada olsun, diyordu.

O günlerde Romanya Kraliçesi, trende siroz hastalığından öldüğü için doktorlar, Atatürk'ün Ankara'ya götürülmesine şiddetle karşı çıkıyorlardı. Atatürk, doktorların kendisini neden Ankara'ya göndermek istemedikleriniöğrenince sinirlenmiş,

- Budalalar! diye bağırmıştı.

Atatürk her gün Ankara'ya gitmekte ısrar ediyor,

- Bir an önce beni Ankara'ya gönderin, yapacak önemli işler var, diyordu.

Kaynakça
"Nükte ve Fıkralarla Atatürk", Niyazi Ahmet Banoğlu, sayfa 530
"Çankaya", Falih Rıfkı Atay, sayfa 310
"Atatürk'ün Uşağı İdim", Cemal Granda, sayfa 413
Nokia isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla