tualimforum.com  

Geri git   tualimforum.com > EĞİTİM ve ÖĞRETİM > Dersler/Ödevler > Felsefe
amp;markreadhash=guest" rel="nofollow">Bütün Forumları okunmuş kabul etrel="nofollow">Bütün Forumları okunmuş kabul et
Kayıt ol Yardım Üye Listesi Ajanda Arama Bugünki Mesajlar Bütün Forumları okunmuş kabul et

Felsefe Felsefe dersi ödevleri,Felsefe ödevleri...


Konu Bilgileri
Konu Başlığı
Konfüçyüs
Konudaki Cevap Sayısı
0
Şuan Bu Konuyu Görüntüleyenler
 
Görüntülenme Sayısı
1089

Yeni Konu aç  Cevapla
 
LinkBack Seçenekler
Alt 05.03.08, 11:26   #1 (permalink)
Kullanıcı Profili
Epsilon Üye
Kullanıcı Bilgileri
Üyelik tarihi: Mar 2008
Mesajlar: 438
Konular: 256
Puan Grafiği
Rep Puanı:1185
Rep Gücü:0
RD:Burçak has much to be proud ofBurçak has much to be proud ofBurçak has much to be proud ofBurçak has much to be proud ofBurçak has much to be proud ofBurçak has much to be proud ofBurçak has much to be proud ofBurçak has much to be proud ofBurçak has much to be proud of
Teşekkür

Ettiği Teşekkür: 18
7 Mesajına 12 Kere Teşekkür Edlidi
:
Wink Konfüçyüs

Konfüçyüs





Büyük Çin bilgesi, filozof, siyasal yönetici ve Çin tarihinde resmi din olarak kabul edilen öğretilerin kuramcısı Konfüçyüs, M.Ö 551 yılında, Lu kentinde -şimdiki Shantung eyaletinde- doğdu. Chou hanedanlığı döneminde (M.Ö. 1027-256), Hristiyanlığın doğuşundan yaklaşık beş yüz yıl önce yaşadı. Küçük yaşlardayken babası ölünce, annesi tarafından mütevazı koşullarda büyütüldü.

Ambar bekçiliği ve kamu arazisi yöneticiliği yaptı ama asıl isteği, Chou hanedanlığının ilk zamanlarına özgü ahlak değerlerini yaymak, bu hanedanlığın kuruluş döneminde hüküm süren iki kralın, Wen ile Wu'nun ülkülerini yeniden canlandırmaktı. Ama onun dönemi zorlu bir dönemdi. Chou hanedanlığının ilk yıllarının ayırıcı özelliği olan siyasal birlik, siyasal güç, hanedanlığı oluşturan kent devletleri arasındaki çatışmalarla, hanedanlıktan olmayan devletlerin yayılmacı saldırılarıyla, dağlarla vahşi bölgelerden gelen göçebe toplulukların akınlarıyla büyük ölçüde örselenmişti.

Konfüçyüs'ün kenti Lu işgalcilerin denetimi altına girmişti. Konfüçyüs, öğretisine yetke, nüfuz sağlayacak bir kamu görevine atanmayı başaramamıştı. Bundan ötürü, benzer beklentiler taşıyıp benzer güçlüklerle karşılaşan diğerleri gibi Konfüçyüs de, küçük bir öğrenci, izleyici topluluğunun eşliğinde gittiği saraylara, yöneticilere hizmet sunarak gezginci öğreticilik yapmaya başladı.


KONFÜÇYÜSÇÜLÜK



Konfüçyüs'ün yaşam öyküsüyle kişiliğinin de ona atfedilen öğretilerin ayrıntılarının da doğruluğundan emin olmak olanaklı değil. Kaynaklarda, onun ölümünden sonra geliştirilmiş, kuşkusuz pek çok yönüyle izleyicileri tarafından elden geçirilmiş, zenginleştirilmiş, yeniden düzenlenmiş karma açıklamalar vardır. Mevcut bilgilerdeki kimi iç tutarsızlığa, kimi vurgu farklılığına karşın, bilgi ile ahlaksal erdem arayışına tutkuyla inanan, tüm yaşamı boyunca dürüstlüğünü koruyan, kendini sadece öğretmeye adayan bir adama ait bütünlüklü çizgileri seçmek olanaklı. Benzer şekilde, Konfüçyüs'e atfedilen yazılı özdeyişlerin ona ait olup olmadığını saptamak da olanaklı değil. Konfüçyüs'e atfedilen deyişlerle düşüncelerin çoğu ”Konuşmalar” diye bilinen bir seçkide toplanmıştır.

Konfüçyüs düşüncesi, 1583'te Pekin'e yerleşen Cizvit misyonerleri, Çin bilgisi ile kültürünü özümseyip bu yeni bilgilerini Avrupa'ya aktarancıya kadar Batı dünyasında bilinmiyordu. K'ung Fu-tzu adını Latinceleştiren de bu Cizvitler olmuştu ve böylece bu büyük bilge, dünyanın pek çok yerinde Konfüçyüs adıyla tanındı.


GİRİŞ



Konfüçyüs'ün felsefesi, ahlak ile siyaset felsefesinin ağırlıkta olduğu bir felsefeydi. Bu felsefe, hep devinimli olmalarına karşın gök ile yerin birbirini dengeleyen güçler olduğu, ortak varoluşlarının uyumlu olduğu inanışına dayanıyordu. Konfüçyüs'e göre insan bu koşullara tabidir, evreni örnek alıp ona benzemeye çalışması gerekir. Orta Öğretisi'nde şunlar söylenir: "Bu denge, dünyadaki tüm insan edimlerinin çıktığı eşsiz köktür; bu uyum tüm edimlerin izlemesi gereken evrensel yoldur."




DENGE FELSEFESİ VE CHOU HANEDANLIĞI
Konfüçyüs'ün uyumlu yaşam öğüdü, hoş, sessiz sakin akıp giden bir yaşam sürmek adına tutkularla duygulan tümüyle bastırmak gerektiği anlamına gelmiyordu. Konfüçyüs denge ile uyum arasında önemli bir fark görür. Dengenin, "zevk kızgınlık, keder neşe, coşup taşma duygularına" kapılmamak olduğunu, uyumunsa "bu duyguların hep tam zamanında ortaya çıkması" olduğunu söyler. Konfüçyüs'ün dönemindeki çok eski bir inanışa göre, yeryüzündeki yönetici, tanrı vekilidir; eğer barışı, uyumu sürdürmeyi hedeflemezse bu vekalet elinden alınır. Konfüçyüs, hayranlık duyduğu Chou hanedanlığının, İlahi onayı almış, dolayısıyla selefi zorba Shang hanedanlığının yerini almaya hak kazanmış bir kişi tarafından kurulduğuna inanır.

Konfüçyüs, Chou hanedanlığının ilk yıllarını -beş yüzyıl önceyi- bir altın çağ olarak adlandırır. O dönemin ülkülerini canlandırmanın, bu çatışma, hizipleşme çağında Çin'in birliğini yeniden sağlamanın yolu olduğunu; kendisinin de o eski değerlerin aktarıcısı olduğunu, ortaya yeni değerler koymadığını düşünüyordu.
Uyum, bütünlük, denge, Çin düşüncesinin içgüdüsel kabulleri olagelmiştir hep. Bu olgu,



Konfüçyüsçülük kadar Taoculuk ile Budacılığın da Çin kültürünün bir parçası olmasına karşın, bu üç güçlü akım arasında rekabetin pek az olmasını açıklar. Bu üçünün karşılıklı ilişkileri, bir Çin özdeyişiyle "üç din tek dindir" sözüyle apaçık betimlenmiştir. Her biri diğer ikisinin tamamlayıcısı gibidir; her biri, mevcut duruma en uygunları olduğu düşünüldüğünde kullanılır. Taoculuk ile Budacılık Konfüçyüsçülüğün büyük ölçüde göz ardı ettiği gizemcilik, tinsellik boyutlarını sağlamıştı. Konfüçyüsçülük de kamu yaşamı ile devlet yönetiminde esin kaynağı olmuştur.





AHLÂK VE JEN
Konfüçyüs'e göre tüm toplumsal, siyasal erdemler, temelde, genişletilmiş kişi erdemleriydi. Eğitim ahlak bilgisi edinmekti. Ama bu bilgi, belirli eylemlerle tutumların iyi olduğunu söyleyen bir bilgi olmakla kalmazdı; aynı zamanda uygulamada, deneyim aracılığıyla -iyi olmakla, iyiyi yapmakla- edinilen bir bilgiydi. Kişi hocasını örnek alarak öğrenir; başkalarına da, onlara örnek olarak öğretir. Konfüçyüs, böylesi bir eğitimin erken yaşlarda başlayıp, yaşam boyu sürmesi gerektiğini savunurdu.

Ahlaksal iyilik kavramının merkezinde “jen”, yani iyilikseverlik ya da insan sevgisi düşüncesi vardır. Çince’deki bu sözcüğün tam karşılığını bulmak güçtür. İnsanlar arasında kurulması gereken en iyi ilişki biçimini karşılamak üzere, kimi zaman 'iyilikseverlik' kimi zaman da 'insancıllık' diye yorumlanır. Doğuştan gelme bir yeteneğin alıştırmalarla güçlendirilmesiyle değil, kişinin kendini eğitme çabasıyla geliştirilen özel bir yetidir “jen”. Konfüçyüs, Konuşmalar'da “jen” ya da iyilikseverlik hakkında şöyle der: "Eğer gerçekten dilersek olur." Konfüçyüs'e göre “jen”, 'efendi' ya da 'üst insan' dediği kimsenin en önemli, biricik sıfatıdır. Bu kişi öğrenmeye öylesine düşkündür ki, içtenlikli öğrenme uğraşı ona "yemek yemeyi unutturur", "yaşlandığının farkına varmaz."

İyilikseverlik, kişinin kendisine dönük ilgisinin, kendinden hoşnutluğunun üstesinden gelmesini gerektirir; iyilikseverliğin yolu; her yönüyle insan davranışlarını düzenleyen, örnek eylemlere ulaşmasında kişiye kılavuzluk etmek üzere tasarlanmış olan bir kurallar ya da ilkeler bütününe uymaktır. Bunların ayrıntıları hep aynıdır. Bunlar, işlem, eylem ve tüm törenlerin yanı sıra, jestlere, tavırlara, giysilere, devinimlere, yüz ifadelerine ilişkindir.
Konfüçyüs, gerçek iyilikseverlik ya da gerçek insancıllığın, gönül ile zihnin dışsal davranışlarla tutarlık gösterdiği bir kişi bütünlüğünü gerektirdiğini savunurdu.

Konfüçyüs, öngörülen ahlaksal bütünlüğün sonucu olan eylemi, yani hep yararın, öğretmenin amaçlandığı bir kişi ahlakını geliştirmekle oluşan bütünlüklü iyilikseverliğe ahlak bakımından uygunluk diye tanımlardı. Öğrenme sevdası, burada gereken kavrayış biçiminin edinilmesindeki temel öğedir. Konfüçyüs'e göre, "öğrenme sevdası olmaksızın iyilikseverlik sevdasına düşmek insanı aptal eder"; iyi niyetli olmak yetmez. Örneğin, cömert olduğunu göstermek için, varlığını ayırım yapmaksızın başkalarına dağıtmak yetmez.



Bilgi ile öğrenme, ahlaksal kavrayışı geliştirmeye yardımcı olur; kişi, böylece, cömertliğini nasıl gerçek bir iyiye göre yönlendireceğini görebilir. Bilgi, öğrenme, deneyim, kişinin yaşamda nelerin değiştirilemez olduğunu görmesine, bunları çabayla değiştirilebilir olanlardan ayırmasına yardım eder. Konuşmaların sonunda şunlar söylenir: Konfüçyüs dedi ki 'Yazgı anlaşılmadıkça iyiliksever olmak da olanaklı değildir' Konfüçyüsçü öğretide yazgı değişmezleri yönetir, yani yaşam süresi, ölümlülük gibi şeylere ilişkindir. Değişmez zorunluluklar hakkında düşünmek, kişinin bunları değiştirmeye çalışmanın boşuna olduğunu kabul etmesini, çabayı geliştirilebilir olanla, yani ahlak yetileriyle, ahlak anlayışıyla uğraşmaya yöneltmenin daha iyi olacağının ayrımına varmasını sağlar.





BİLGİ VE İNSAN
Konfüçyüs, en iyi insanın bilge insan olduğu kanısındadır, ama kendisini bir bilge olarak görmez; pek az insanın bilge olmayı başardığını düşünür. Seçmeler'de "bir bilgeye rast gelmekten umudu kestiği"ni söyler. Efendi kusursuzlukta bilgeden sonra gelir, günlük yaşamda etkisi en çok duyulan da efendidir. Konuşmalar'da örnek olma özelliği ayrıntılarıyla anlatılan efendi, "dünya işlerinde... ahlaksal olanın tarafını" tutandır. Efendi, başkalarının mutluluğu için gösterdiği içten ilgide açığa çıkan ahlaksal yetkinliğinden ötürü, buyruk verebilir, itaat görebilir.

Konfüçyüs, yöneticilere "eğer siz iyiyi isterseniz, insanlar da iyi olur" der. Ayrıca, insanın insan olarak kalacağını, "efendinin doğasının yel, sıradan insanın doğasının da ot gibi olduğunu; yel estiğinde otların hep eğildiğini"; bundan ötürü de yönetimin, daima, her üyesinin açıkça belirlenmiş bir role sahip olduğu bir toplumda yetkesini iyilikseverlikle kullanan bir yönetici topluluğunun elinde olduğunu savunurdu.



Konfüçyüs insanların doğuştan eşit olduğuna inanırdı; eğitime ilişkin tüm görüşlerinin altında yatan, sonraki yüzyıllarda Çin'in eğitim siyasetini etkileyen onun bu inancıydı.





ADLARIN DÜZELTİLMESİ
Konuşmalar'da 'adların düzeltilmesi' diye anılan Konfüçyüs öğretisi ilginç felsefi sonuçlara varır. Konfüçyüs, kendi döneminde 'efendi' denilen kimseler eskiden öngörülmüş efendilik betimine göre davranmadığı için kaygılanırdı. "İnsancıllığı terk etmiş efendi, bu adı nasıl taşıyabilir?" diye sorar; yönetmenin doğru davranan kişiler için kolay bir iş olduğunu, böylece "prensin prens, bakanın bakan, babanın baba, oğulun da oğul" olacağını söylerdi. Geçmişin, ataların yüceltilmesi, töremlere gösterilen büyük ilgi, evlatlık görevi ile baba oğul ilişkisinin öneminin ısrarla vurgulanması, Konfüçyüsçülüğün Batı geleneğine aykırı düşebilecek yönleridir. Gene de, Batı tüm bu yönelimlere -aile bağları ile büyüklere saygıya; adetlere, uylaşımlara, törenlere değer vermeye; ılımlılığın, sakinimin ölçülü bir alçakgönüllülüğün ahlaksal önemine- bir ölçüde aşinadır. Konfüçyüs'ün bakış açısını anlamamak, onun değerleri ile uygulamalarının birçoğunun evrensel olduğunu görmemek olanaksızdır.
Burçak isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Cevapla

Tags
konfucyus


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 
Seçenekler

Yetkileriniz
You may not post new threads
You may not post replies
You may not post attachments
You may not edit your posts

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-KodlarıKapalı
Trackbacks are Açık
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık


Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Cevaplar son Mesaj
Konfüçyüs Hayatı ( Biyografisi ) Fenci Yabancı Bilim Adamlarının Hayatı 1 20.01.17 23:18
Konfüçyüs Ve Eski Yunan Burçak Felsefe 0 05.03.08 11:29


Bütün Zaman Ayarları WEZ +3 olarak düzenlenmiştir. Şu Anki Saat: 05:30 .


Powered by vBulletin Version 3.8.7
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
Search Engine Friendly URLs by vBSEO 3.6.0 RC 2