tualimforum.com  

Geri git   tualimforum.com > KÜLTÜR VE SANAT > Dini Konular > Dini Bilgiler > Namaz ve Abdes
Kayıt ol Yardım Üye Listesi Ajanda Bugünki Mesajlar

Namaz ve Abdes Namaz vakitleri,namaz hakkında bilgiler,abdes hakkında bilgiler..


Konu Bilgileri
Konu Başlığı
Namazı Anlayarak Kılmak-Ayrıntılarıyla Namaz
Konudaki Cevap Sayısı
0
Şuan Bu Konuyu Görüntüleyenler
 
Görüntülenme Sayısı
3206

Yeni Konu aç  Cevapla
 
LinkBack Seçenekler
Alt 13.08.09, 19:01   #1 (permalink)
Kullanıcı Profili
Delta Üye
Kullanıcı Bilgileri
Üyelik tarihi: Jun 2008
Mesajlar: 581
Konular: 477
Puan Grafiği
Rep Puanı:4934
Rep Gücü:0
RD:ÇisiL has a reputation beyond reputeÇisiL has a reputation beyond reputeÇisiL has a reputation beyond reputeÇisiL has a reputation beyond reputeÇisiL has a reputation beyond reputeÇisiL has a reputation beyond reputeÇisiL has a reputation beyond reputeÇisiL has a reputation beyond reputeÇisiL has a reputation beyond reputeÇisiL has a reputation beyond reputeÇisiL has a reputation beyond repute
Teşekkür

Ettiği Teşekkür: 1
58 Mesajına 390 Kere Teşekkür Edlidi
:
icon1c Namazı Anlayarak Kılmak-Ayrıntılarıyla Namaz

Ayrıntılarıyla Namaz
Namazı Anlayarak Kılmak


VAKİT

Vakit, namazın gerçekleşmesi için gerekli olan bir husustur.. Hangi vaktin içinde iseniz, o vaktin namazını kılabilirsiniz ancak!...
O vaktin namazı dışında kıldığınız tüm namazlar “yararlı” namazlar sınıfındadır...
Zâhirde, namazın bilinen beş vakti vardır... Derinlik mânâsı itibariyle vaktin girmesi ise; kişinin “benlik”ten arınmasıyla huzurullahta “benliksiz” olarak yeralmasıdır!..



İSTİKBALİ KIBLE

Kâbetullah’a yönelmedir.
Derinliği itibariyle ise..Özündeki “ALLAH” a yöneliştir ki,tüm özlerde mevcud olan O’dur!
Hakiki Faile yöneliştir!
“Yok“ olan “benliğin deki”gerçek vücud sahibini”hissediştir!




NİYET

Kişinin namaza hazırlanma düşüncesidir!
Yöneliştir..Karardır…
Hedef “ALLAH” ta yokluğunu farkedip; dilinde okuyanın “O “ olmasıdır!Mutlak Gayb olan “ALLAH “ indinde “HİÇ”liğini farkediştir!Ki böylece namaz başlar.



TEKBİR ALMAK

Namaza dururken “ALLAHU EKBER” deriz.
Başlangıç “tekbir”iyle birlikte, eller avuç ayaları karşıya bakar şekilde yukarı kalkar; ama kolunu kaldırma işini başına veya omuzuna kadar kaldırmışsın, veya ellerini kulağına değdirmişsin bu önemli değil!.
Mühim olan, vücuda paralel bir biçimde ve avuç ayaları karşıya bakar bir şekilde ellerini başa doğru kaldırmandır... Bunun mânâsı “Allah ile aramdaki tüm perdeleri kaldırdım arkama attım”; demektir.
“Tekbir”, yani “Allahuekber” sözünden murad, “O” öylesine sınırsız, sonsuz ilim ve güç kuvvet sahibidir ki, “O”nun dışında bir varlık yoktur”; demektir.
Şimdi bunu düşünerek namaza girdiğimizi düşünelim... “Allah”ın Tekliğini, yüceliğini; her varlıkta her zerrede var olanın “O” olduğunu müşahede ederek namaza durduk.
İşte “namazın ikâmesi” başladı...

“İnni veccehtu vechiye lillezyi fataras semâvati vel ardı haniyfen ve ma ene minel müşrikiyn”

“İnnes salâtiy ve nusûkiy ve mahyaye ve mematiy lillahi rabbil âlemiyn; ve la şeriyke lehu ve umirtu; ve ene minel müslimiyn”

“Şuurumla bütün boyutların ve varlıkların Fâtır’ı olana her hangi bir tanrı kavramını kabul etmeksizin yöneldim… Şirk koşanlardan değilim!”

“Şüphesiz ki benim namazım ve kulluğum, hayatım ve ölümötesi yaşantım âlemlerin rabbı olan Allah’a aittir!. O’nun yanısıra bir tanrı yoktur.. Bunu idrak ve itirafla hükmolundum… Ben müslümanlardanım!”




KIYAM

Allah’ın “Bâki sıfatının zuhur mahallidir.
Kur’ân kıyamda okunur.Kıyam Bekabillah’tır!
Mi’rac ‘ın kapısı olan Fâtiha ,kıyamda okunur.




SUBHANEKE OKUMAK

“Subhaneke ve bihamdike”yi okudun; her zerrenin “O”nu tesbih ettiğini, “O”nun bütün eksik kavramlardan münezzeh olduğunu; her bir yaptığının mükemmellik olduğunu; her bir var ettiğinin ayrı bir mükemmeliyeti sergileme amacına dönük olduğunu idrâk etmiş olarak dile getirdin.
“O”nun “hamd”ı ile “hamd” ederim... dedin... Yani, sadece “Allah” kendi kendini idrâk edip, değerlendirebilir; dedin...
Zirâ, “ALLAH”ı “ALLAH”ın dışında bir varlığın idrâk etmesi mümkün değildir!.
Övüp, yüceltmek ancak idrâk etmekle mümkündür!.. Bizim “Allah”ı değerlendirip, övmemiz, yüceltmemiz mümkün değildir… ve hatta böyle bir şeye kalkışmamız “O”na bir nâkısiyet atfetmektir!.
Gerçeğiyle, ancak ve sadece, “ALLAH” kendi kendini anlayıp, bilir ve değerlendirir demektir “hamd”in mânâsı!..




EUZÜ BESMELE ÇEKMEK

EUZÜ BESMELEYİ çekip; yani, seni tanrına tapınmaya yönelten ve de varsayımdan oluşan düşüncelere saptırıcı olan “CİN KÖKENLİ” ilham ve vesveselerden “ALLAH”a sığındın...

“B”ismillah`ir Rahman`ir “RAHÎM”...

“Varlığımı da oluşturup ismi “Allah” olan Rahman’dır Rahîm’dir”… Ki O’nun namınadır eylemim! dedin... Ve...
Bu arada “ALLAH”, dilinde okudu!..
Kendi kuvvet, kudret ve ilmiyle varolan âlemlerin, Rabbı olan “Allah”ın, özelliklerinin eseri olan alemlerini seyr halinde olduğunu; ve o âlemlerin terbiye edici, yönlendirici, varedicisinin de “Allah” olduğunu açıkladı... Daha doğrusu bunun böyle olduğunu sende dile getiren Allah oldu!. Sen, “yok”luğunu farkettin, böylece çıktın aradan, ortada kaldı sadece Yaradan; ve “ALLAH” sende bu mânâyı ifade etmeye başladı.



RUKÛ

Niçin "rükû"; nedir "rükû"?...
Evet namazda böylece Fâtiha’yı okuduktan sonra biraz daha ilâve âyet yahut sûre okuyup, sonra rükûya gidiyorsun.
Ondan sonra rükuya giderken de, “Allahuekber” diyorsun.
Belden yukarısı yere paralel, bele kadar dik bir biçimde...
"Rükû" hareketinde bele kadar olan bölüm dik dururken, belden başa kadar olan üst bölüm ise 90 derece eğilerek yere paralel bir hâle gelir... Bunun anlamı nedir?
Deminki âyetleri okurken, kıyâm halinde ayakta dik duruyordun.. Varlıkta hükmünü icra eden “HAYY” ve “KAYYUM” Hak’kın kelâmı senden “kıyam”da açığa çıkıyordu!..
"Kıyâm" hâli, kişinin tüm benliğiyle, ben kendi kendime varım; anlamına gelir!. Okunan besmele ve Fâtiha ise ayakta duruşun Allah halifeliği dolayısıyla yapılmasının itirafı anlamınadır.. Okunmazsa bunlar, o takdirde kişi varlığını Allah`a şirk koşmuş olur!
Varlıkta dimdik duran, her an geçerli sistem ve düzen olan “ALLAH” hükmü senden açığa çıkıyordu... Bunun için dimdik ayakta idin..
Ayakta Kur’ân okurken, gerçekte dilinde okuyan ; Kur'ân sahibidir... Onun önünde zâhirinle sen eğilirsin...
İsimlerin özelliklerine dayanan bileşik yapın nedeniyle; terkipsel yapıların Rabbül âlemin önünde boynu eğik olması sebebiyle; bu varlıkta ilâhi hükümlerin gereğinin senden çıkmasına işaret eden bir biçimde rükûya eğildin...
Belden aşağın dik, belden yukarın yere paralel; varlığın bir kısmı ile kulluğunu yerine getirmedesin, varlığının belden yukarısı yani, idrâk yanıyla, şuur yanıyla bu evreni var eden mutlak varlık önünde eğilme durumundasın. Onun varlığını, tekliğini tasdik etme durumundasın...
Ayrıca...
Belden yukarısının eğik, yere paralel durması, “fıtrî kulluğu” ifade ediyor!.
Belden yukarının yere paralel olması, senin, varlıkta Hâkim olan mutlak varlığı idrâk etmek suretiyle; “O”nun ilmi, kuvvet ve kudreti önünde eğik, teslim olmuş bir durumda olduğunu ifade ediyor... Bu idrâkın sende varolduğunu gösteriyor.
Buna karşın yere dik bele kadar olan bölümünle de mutlak vücudun varlığıyla varlığının idamesine işaret etmektesin!..
Esmâ terkibi sonucu varolan vücudun varlığını oluşturan “hakkanîyet” yönünden bele kadar dik; İsimlerin özelliklerinden meydana gelmesi sebebiyle de Rabbül âlemiyne tâbi olması yönünden “O”nun önünde belden yukarısı bükülü!.
"Secde" ise ben "yok"tan varolmuş "yok"um, sadece sen varsın; mânâsı taşır.
"Rükû" ise biliyorum ki ben yokum, sen varsın; ama bu bilgi varlığımı ortadan kaldırmaya yetmiyor; sen bundan dolayı beni bağışla; anlamı taşır!.
Zirâ, daha evvelki ümmetlere verilmemiş olan "VAHDET" irfanı ve ilmi Muhammed Ümmetine bahşedilmişti; buna karşın, Ümmetin tamamının secdeyi gerçekleştiremiyeceği de bilinmekteydi.. Bu yüzdendir ki, secdeyi başaramayan hiç olmazsa "rükû" yapabilsin, istenildi... Ve bir rahmet olarak onların namazına "rükû" ilâve edildi.. Ki bunun anlamını da yukarıda açıkladık.
“RÜKÛ”; Ulûhiyet önünde, Rubûbiyet hükümleriyle varolan varlığın sembolizesidir!.

Bu durumda tesbih yapıyorsun;

“Subhane rabbiyel azim”
“Azim olan, azamet sahibi olan Rabbim subhandır”

Her bir zerrede “O”nun hükmü yerine gelmektedir. Her bir zerre “O”nun varediş gayesine uygun davranışlar ortaya koymak suretiyle; kulluğunu ifâ edip fıtrî tesbihini yapmaktadır!..
Ondan sonra:

“Semi Allahu limen hamideh”...
“Semi Allahu” : “Allah algılamadadır”.
“Limen hamideh”: “Hamd edenin hamdı, Allah`ındır!.”

Yani, benim yaptığım her hareket ilâhi kudretin tasarrufu neticesinde meydana çıkmaktadır ki, “ALLAH” fiilimin gerçek fâili olarak ne yaptığımı bilmektedir; çünkü ilminde takdir eden “O”dur; anlamı var orada.
Doğrulduktan sonra tam dik vaziyete geliyorsun!. Tam doğrulmadan, dik vaziyette bir lâhza durmadan secdeye gitmiyor, dimdik duruyorsun!.
Dik dururken, “Rabbena lekel hamd” diyorsun veya daha uzun şekli ile;

“Rabbena lekel hamdu kemâ yenbagıy licelâli vechike ve liazıymi sultanik.” diyorsun...

Ki Efendimiz S.a.v çoklukla böyle söylerdi.
Daha tam anlamıyla dik durmadan, secdeye gitmek yok!.
Bu tesbih de tam dik dururken söyleniyor!. Hemen rükudan kalkarken ve dik halde iken... Anlamı ise yaklaşık şöyle:
“Kendi kemâlini, azâmetini, hikmetini, idrâk, değerlendirebilme Rabbime mahsustur; ki onun kadrini ve kıymetini, sonsuzluğunu ve sınırsızlığını idrâk etmek, ihâta etmek mümkün değildir”!..
Ondan sonra “Allahuekber” deyip “secde”ye gidiyorsun...




SECDE

Namaz, ayakta dururken okunan sûreyle, âyetle başlar, secde ile tamamlanır.
Secde için Hazreti Rasûlullah Aleyhisselâm diyor ki:

“Secde, kulun Allah`a en yakîn olduğu hâl`dir.”

O anda Allah ile kulu arasındaki perde kalkar!. Ve secdede edilen duayı Cenâb-ı Hak geri çevirmez!.
Secde nedir?...
“Secde” kelimesinin anlamını fizik hareket değil, işaret ettiği anlam bakımından ele alma mecburiyeti vardır!.
Secde, kişinin, kendi varlığının, benliğinin var olmayıp; gerçekte var olan Tek varlığın Allah olduğunu idrak etmesi, hissetmesi hali`dir...
Secde`nin mânâsı; nasıl normal bir insan, ayakta dururken tüm varlığı ile varsa... Buna karşın Secdede de tam bir “yok olmak” hâli var!. Vücudu ortadan kalkıyor, kapanıyor...işte fizikman yok olma gibi... Secdenin “sırrî” mânâsı da, kişinin kendi varlığının var olmadığını, idrak etmesidir.
Ne anlıyorsun o anda?...
Secdedesin ve secde halinde iken bu halinle sen diyorsun ki;
“Ey Rabbim!... Var olan gerçek varlık sen imişsin, meğer ben yokmuşum!...”
Tabii bunu diyebilmek için, Allah`ın “Ahadiyet”ini, “vahidiyet”ini, “vahdet” ve “vahdaniyet”ini anlamış olmak lazım...
Yani kısacası, Allah`ın TEK`liğini kavramış olmak lazım!...
Bahsettiğim konular, “ALLAH” kitabında açıklamaya çalıştığımız “İhlas” Sûresi`nin mânâsının bize açılması, onu hissetmemizden sonra yaşanacak bir olay!...
İşte, secdeye vardığın anda, “varlığımda var olan mutlak gerçek varlık Sensin” idrakı içinde, kendi varlığın yok oluyor!. Ve o anda Sen`den meydana gelen dua, Allah`ın isteği olarak ortaya çıkıyor!... Allah`ın ol dediği de olur elbette!..
İşte, bu “secde hâli”ne en yakın bir hâl “Kadir” hâlidir!.
Secde hâli, hakiki mânâsı ile, herkeste kolay kolay oluşmaz!... Çok uzun çalışmalara bağlı... Yani, kişinin varlığındaki bir takım şeylerden, hatta tüm varlığından arınmasına bağlı, secdenin tam tahakkuk edebilmesi!..
Her namaz kılan “secde” edemez!.. Bu kişinin özel gayretine ve çalışmasına bağlıdır
“Secde hâli, kulun ALLAH`a en yakın olduğu hâldir” buyuruluyor...
“Secde” nedir ki “ALLAH”a en yakın hâl oluyor?
“Secde”de kul ile Allah arasında perde yoktur!. Deniyor…
Nerede deniyor?
“Secde” de!.
Kimde? Secde edende!.
Kıyamet günü, mahşer yerinde “Allah’a secde edin”, denecek...
Bir kısmı secde edecek, birçokları da secde etmek isteyecek fakat başaramayıp tahta gibi öne, ya da yana devrilecek!. Beli dümdüz olup âdeta betonlaşacak!.
Bir türlü secdeye gidemeyecek!.
Dünyada, istemedikleri için secde etmeyenler var...
Secde etmek istedikleri halde, secde edemeyenler var!.
Bir de şu anda namaz kılan, ama secde etmeyenler(!) var!.
“Secde” etmek ne demektir?
Kişinin varlığının Allah önünde yok olması demektir..
Secde, fenâfillah’tır
“Allah”a secde etmek, O mutlak varlık yanısıra, ne senin ne de bir başka varlığın, vücudunun “var” olmadığını idrâk etmek, müşahede etmektir!.
“Ben yokum, sadece ALLAH var!” demektir.
Veya bir diğer anlamıyla, “var olan yegâne varlık Vahidül Ahad olan Allah”, demektir, “secde”nin mânâsı...
“Sadece bedenimle değil, şuurum, ruhum ve varlığımla sana secde ediyorum” demek için secdeye erdiğin anda, secde halindeyken, “var olan yegâne varlık, Vahidül Ahad olan Allah”tır!. “O”nun dışında “biz” yokuz... diye düşünebilmek lazım.
“Biz” derken burada neye atıf yaptık?
“İyyake na’budu” ya!...
Bu “secde”yi yapabildiysen, ondan sonra kalkar oturursun, oturduğun zaman Hz. Rasûlullah gibi:
“Va’fuanna, vağfirlena, verhamna” dersin; ve ayrıca istersen “vehdina”yı da ilave edersin.... Secdeden kalkıp oturduğun zaman!.
Bunu söyledikten sonra, bu “secde”den hâsıl olan mânâyı farketmeyi takdir ettiği için, şükür olarak ikinci defa secdeye gider; üç defa daha “Subhane rabbiyel âlâ” veya “subhanallahi ve bihamdihi” dersin.
Böylece namazın o rekatı, bu şükür secdesi ile tamamlanmış olur!.
Birinci “secde” yokluk; ikinci “secde” yokluğun müşahedesini ihsan eden “Allah”a şükür secdesidir.
Secde, ancak Fâtiha'nın "oku"nmasıyla mümkündür!...
Kıyamın, yani ayakta Kur`ân okuma sürecinin; ve rükûnun sonrasında “secde”nin iki olmasının sebebi, birinci secde ile rekatı tamamladıktan sonra, bunu tamamlamayı ihsan eden “Allah”a şükürdür.
Anlayabileceğimiz kadarıyla işte bu havas’ın namazıdır.
Haşyet, Allah ismi ile işaret edilen varlığın sonsuz azâmet ve kibriyâsı önünde bir hiç olduğunu hissetme hâlidir.
İşte bu, hiç olduğunu hissetme hâlinin adı, “Haşyet!.” Yaşamı da, “Secde” dir.
Hakiki secde, “tahkiki secde” budur.
“Taklidi secde” ise, işte benim yere yatıp alnımı toprağa koymamdır.
Biz toprağa bile koymayız. Öyle büyüğüz ki, halının üstünde seccade arıyoruz.
Allah Rasûlü, yağmurda çamurda, toprağa secde ediyormuş.
Biz, halının üstünde, halılar yetmiyorsa bir de seccade arıyoruz.
“Namaz”daki “haşyet”e gelince...
Basiret sahibi bir kişinin “haşyet” halini hissetmesi için “ALLAHU EKBER” sözcüğünün mânâsını tefekkür etmesi yeterlidir!..
Resme bakmak başka şeydir,resmi görüp resmi okumak başka şeydir.
Ben şurada karşıma bir resim asmışım.Bu resim,samanyolu Galaksi’sini gösteriyor.Ben bu resme bakıyorum,”Samanyolu Galaksisi” diyorum...Ortası biraz sarı- hiç bir şey belirgin değil,kenarlara doğru parlak noktalar var falan...ben resmi görmüyorum,şu an resme bakıyorum!
Ben ne zaman resmi görmeye başlarım?..Bu galakside bir yığın yıldızlar var ve bu yıldızların içinde bir nokta sadece Güneş, bu kadar büyük bu galaksinin içinde koskoca dev dünyamızın tâbi olduğu Güneş adını verdiğimiz-orada bir nokta olursa ya bu galaksinin içinde dünyanın yeri ne?benim yerim ne ? diye düşünmeye başlarsam ,işte resme BAKMAK durumundan çıkıp resmi GÖRMEYE başlamış olurum!
“Bu galaksinin içinde benim yerim ne?” diye düşünmeye başladığım zaman,işte o resmi okumağa başlamışımdır.Okumam biraz daha sürerse , bu galaksi gibi sayısız galaksileri yaratan güç yanında bu galaksi ve bu galaksileri yaratan “Allah” diye isimlenmiş olan - bütün bu galaksileri yaratmış olan yanında bu galaksinin yeri ne-benim yerim ne?” diye düşünmeğe başlar da beynimin durduğunu ve hiçbir şey düşünemez hale geldiğimi-hiçliğimi hissedersem; işte o resmi oraya asmaktan gaye yerine gelmiş ben resme önce BAKMIŞ-sonra GÖRMÜŞ-sonra OKUMUŞ ve bunun neticesi olan HAŞYET DUYGUSUNU HİSSETMİŞ ve de SECDE denilen hali yaşamış olurum!
İşte bu karşımdaki resim beni secde ettirmiştir ,Âlemlerin Rabbı’na-Rabbül Alemin’e!
Ben olaya böyle bakarken bir başkası da “Hadi ezan okunudu,gel namaz kılalım “der,iki takla-bir bakla tavuk yem yer gibi iki secde,”namazımı kıldım-secdemi ettim,Elhamdüllillah” der!
O , yaradılış gereği programının gereğini öylece yerine getirmiştir!
Buradaki programın gereği de böyle bakıp değerlendirmektir!
Ama bu “şuur boyutunun secdesi”dir,öteki “beden boyutunun secdesi”dir!
Bu ikisi birbirinden ayrı şeylerdir,hiçbirisi birbirinin yerini tutmaz. Ne tavuk yem yer gibi secde etmek ,”secde”nin yerini tutar,ne de bu secde onun yerini tutar. Biri “şuur boyutunun secdesi”dir,diğeri “toprak boyutunun secdesi”dir!



“ETTEHİYATÜ OKUMAK”

Secdeden kalkılıp, oturulur ve sesleniş yükselir:

-"Et tahıyyatu lillah, ves salavatu vet tayyibat!.."

Cevap ise Rabbindendir, “özündeki Hakikatı Muhammedi”ye hitaben:

-Es selamu aleyke ya eyyühen nebiyyü, ve rahmetullahi, ve berekatuh!...

Selâm, dalga dalga yayılır “özündeki Hakikatı Muhammedi”den “kulluk” görevini yerine getirmekte olan tüm “salih”lere... “benliğinden kurtulmak suretiyle tüm SALÂHA ermişlere”...
-SELÂM, üzerimize ve “kulluk” îfa etmekte olanların içindeki tüm “salih”lere dir!...
“Mi`râc”da, Hazreti Rasûlullah, Rabbi ile karşı karşıya geldiği zaman Hazreti Rasûlullah`a:
“Et tahiyyatu el mubareketu ves selavatu vet tayyibat” demiştir.
Buna karşın, Rabbi`sinden kendisine gelen cevap:

“Es Selâmu aleyke eyyühen nebiyyü ve rahmetullahi ve berekatuh” olmuştur...

Bunun üzerine âlemlere rahmet olarak var kılınmış Hazreti Muhammed Mustafa Aleyhisselâm;
“Es selâmü aleyna ve âlâ ibâdillahis sâlihin”.
“Selâm”, Allah`ın bütün ibadına, Allah`a kulluk eden bütün varlıklara da yaygındır... Anlamında cevap vermiştir...
Ki, namazlarda son oturuşta ve orta oturuşlarda, okuduğumuz, “Et tahiyât” diye bildiğimiz duadır bu. Esası bu, “Mi`râc”da meydana gelmiştir... Cenâb-ı Rasûlullah Aleyhisselâm’ın Rabbi ile konuşması neticesinde...
Ondan sonra bize de şehâdet gereklidir elbet;

“Eşhedü en lailahe illallah ve eşhedü enne Muhameden abduhu ve Rasûluhu”..

Burada bir nükteyi işaret ederek geçeceğim, derinine girmeyeceğim...
İstidadı olan, istidadı ölçüsünde bunu değerlendirebilir..
Bütün mü`minlere namazda, “Et tahiyyatu”yu okumak şarttır. “Et tahiyyatu”da siz, “Et tahiyyâtu lillah, ves salâvatü vet tayyibât” dersiniz ve Rabbinizden karşı cevap gelir...
“Es selâmü aleyke eyyühen nebiyy!...”
Burada bir açıklamaya dikkatinizi çekeyim... Hazreti Rasûlullah aleyhisselâm buyurur ki :

“Cenâb-ı Allah, benim nurumu yarattı ve bütün mahlukatın nurunu da benim nurumdan halketti...”

O`nun Nur`undan halk olan bütün mahlûkatta, O`nun Nur`u mevcuttur!.
Dolayısıyle, Cenâb-ı Hak`dan; “Es selâmü aleyke eyyühen nebiyy” hitabı gelen mahal, sizdeki Hazreti Nebiyullah`ın makamıdır!...
Ama, bu makam size örtülü kalırsa, siz Cennetteki basîret ehlinden olmazsınız. Eğer bu makam açılırsa size, o zaman Cennetin kemâl ehlinden olursunuz.
Siz, namaz ile “Mi`râc”a çıkarsınız; “Esselâmü aleyke eyyühen nebiyyü” diyen “Zât”, size değil, “mertebe-i nübüvvete” demiş olur bunu!.. Eğer kaldırırsanız kendinizi aradan, ortaya çıkar sizin bâtınınızı oluşturan mertebe-i nübüvvet ...
Zira halografik esasa dayalı olarak evren varolduğu içindir ki, evrende var olan her mertebe ve boyut ve katman, her zerrede mevcuttur!.
Hazreti Rasûlullah, “Mi`râc”da “Kâ`be Kavseyn” denen, beşeriyetin tümüyle yok olma durumunda, âdeta bir yayın iki ucu, hatta daha da ötesi, “Ev ednâ” tâbiriyle ifade edilen makamda, “Rabbi”yle karşılaştı..
“Kâ`be Kavseyn, ev ednâ” denen bu makamda, Hazreti Rasûlullah, tüm varlığının eriyip gittiğini, varlıktaki Mutlak Tek Varlığın, Hakk`ın varlığı olduğunu müşahade etti...
Ve bu müşahadenin, bu yaşantının, bu hissedişin ötesinde, gecelediği Ebu Talib`in kardeşinin evi olan Ümmü Hani`nin evinden sabahleyin çıkarken;

Beni gören Hakk`ı görmüştür!.

sözleriyle bir gerçeği ifade etmek istedi..
Öyleyse,Hazreti Rasûlullah`a nasip olan bu “Mi`râc”; eğer namaza, beşeriyetten arınmak sûretiyle, şuur boyutunda, tefekkürün derinlikleri ile girilirse, kişiye de nasip olan bir “Mi`râc” olur ki; o “Mi`râc”ın neticesinde, teşehütte`de, “Ettahiyyatü”`yü okur...
Rabbıyla karşı karşıyadır!...
Rabbi, enfüsüyle, âfâkıyla ona;
“Es selâmü aleyke eyyühen nebiyyü ve rahmetullahi ve berekâtuh” der.
bunun sonucunda da bize şunu demek düşer:

“Şahadet ederim ki, tanrı yoktur sadece Allah var; ve Muhammed O`nun Rasûlü`dür !...” der.

Söylediğinin farkında olmadan “Eşhedü en lâ ilahe illallah”, demekle, “şehadet edilmiş” olmaz!..
“Haydi.. aşk ile şevk ile bir daha...” demekle de, “Eşhedü en lâ ilahe illallah” denmiş olmaz!...
Bu kelimelerin, cümlelerin mânâsını anlamak; idrak etmek; ve ondan donra da idrak ettiğini ifâde sadedinde, bu kelimeleri dile dökmek gerekir!..
Aksi takdirde, mânâsı anlaşılmadan, idrak edilmeden, bir papağanın veya bir teyp bandının tekrarı gibi tekrardan öteye gitmez, bu kelimeleri söylemek...
Ve böylece, müşahedemizden anlatabileceğimiz kadarıyla “müminin mi'rac ‘ı” olan namaz gerçekleşir..
Şayet, bu yaşanılanlar, o kısa süreçten taşar, tüm zamanlara yayılırsa...işte o vakit, bu "daimi namaz" adını alır; ve bu tâbirle, kişide yaşanılanın sürekli o müşahede hali olduğuna işaret edilir... Allah bu hale hidâyet ede!..
Ancak, sırası gelmişken, burada, çok önemli bir konuda uyarıda bulunmak istiyorum!.
Kişi, namazı derinliği itibariyle hangi mertebeden “ikâme” ederse etsin; kesinlikle bedenen yapılan uygulamadan da geri kalmamalıdır..
Nasıl, benim yemeğim yenmiştir, deyip yemek yemeden duramıyorsak... Aynı şekilde, benim namazım kılınmıştır, gerekçesini de kabul edemeyiz...
Zira bedenen uygulanan namazın yeri ve getirileri ayrıdır; bilinç boyutunda yaşanan namazın getirileri ayrıdır... Hiç biri, diğerinin yerini asla tutmaz!...
Unutmayalım ki, bu dünyada bir beden koşullarımız mevcuttur, bir de bilinç... Aynı tarzda, ölüm ötesindeki tüm aşamalarda da gene bir “beden” yapımız olacaktır, bir de “bilinç”...
Bizim bunlardan herhangi birini ihmal etmemiz, aynen burada olduğu gibi, gelecekte de hatamızın neticelerine katlanma zorunluluğunu getirecektir...
“Arifi Billah” olmayanlar, yani “B” sırrıyla “OKU”yamayanlar, genellikle batının nurlarıyla zâhirden perdelenirler!... Yani, müşahede ettikleri sırların kendilerinde oluşturduğu mânâlarının bilinçlerini kapsaması sebebiyle, yaşanılan gerçekleri gözden kaçırırlar!...
İşte bu durumdakilerin yanlış davranışlara sapmamaları için, geçmişte yaşamış “özeermişleri” örnek alıp, en azından onları taklit ederek yollarına devam etmeleri gerekir...
Ki böylece "Allah" mârifeti yolunda ilerlemelerine devam etsinler...
Aksi takdirde, belli bir müşahedede kilitlenirler ve ötesindeki hayal bile edemedikleri sonsuz m3arifetten mahrum kalırlar!..



NAMAZIN SONUNDA NİÇİN SELÂM VERİLİR?

Namaz, kişinin beşeriyet dünyasından arınıp; Allah hakikatına yönelmesidir!...
“Namazdan çıkmak” demek, tekrar insanların arasına dönmek, aralarına girmek demektir... İnsanların arasına girerken de elbette selâm verilir...


Kaynak:allahvesistemi.org
ÇisiL isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Cevapla

Tags
anlayarak, kilmakayrintilariyla, namaz, namazi


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 

Yetkileriniz
You may not post new threads
You may not post replies
You may not post attachments
You may not edit your posts

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-KodlarıKapalı
Trackbacks are Açık
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık


Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Cevaplar son Mesaj
Rüyada Sabah Namazı Kılmak Görmek - Rüyada Sabah Namazı Kılmak Görmek Açıklaması ve Tarot N-O-Ö-P-R-S-Ş ile Başlayan Rüya Tabirleri 0 08.01.13 03:31
Rüyada Yatsı Namazı Kılmak Görmek - Rüyada Yatsı Namazı Kılmak Görmek Açıklaması ve Tarot T-U-Ü-V-Y-Z ile Başlayan Rüya Tabirleri 0 08.01.13 03:29
Rüyada İkindi Namazı Kılmak Görmek - Rüyada İkindi Namazı Kılmak Görmek Açıklaması ve Tarot H-I-İ-J-K-L-M ile Başlayan Rüya Tabirleri 0 08.01.13 03:26
Rüyada Farz Namazı Kılmak Görmek - Rüyada Farz Namazı Kılmak Görmek Açıklaması ve Yor Tarot A-B-C-D-E-F-G ile Başlayan Rüya Tabirleri 0 08.01.13 03:11
Rüyada Namaz Kılmak Görmek - Rüyada Namaz Kılmak Görmek Açıklaması ve Yorumu - Namaz Tarot N-O-Ö-P-R-S-Ş ile Başlayan Rüya Tabirleri 0 08.01.13 03:03


Bütün Zaman Ayarları WEZ +3 olarak düzenlenmiştir. Şu Anki Saat: 19:10 .


Powered by vBulletin Version 3.8.7
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
Search Engine Friendly URLs by vBSEO 3.6.0 RC 2