tualimforum.com  

Geri git   tualimforum.com > KÜLTÜR VE SANAT > Dini Konular > Sahabeler - Evliyalar - İslam Alimleri
amp;markreadhash=guest" rel="nofollow">Bütün Forumları okunmuş kabul etrel="nofollow">Bütün Forumları okunmuş kabul et
Kayıt ol Yardım Üye Listesi Ajanda Arama Bugünki Mesajlar Bütün Forumları okunmuş kabul et

Sahabeler - Evliyalar - İslam Alimleri Sahabeler Hakkında Bilgiler.Evliyalar Hakkında Bilgiler.İslam Alimleri Hakkında Bilgiler.Sahabelerin Hayatı.Evliyaların Hayatı.İslam Alimlerinin Hayatı


Konu Bilgileri
Konu Başlığı
Seyfeddin Menari - Seyfeddin Menari Hayatı - Seyfeddin Menari Kimdir
Konudaki Cevap Sayısı
0
Şuan Bu Konuyu Görüntüleyenler
 
Görüntülenme Sayısı
535

Yeni Konu aç  Cevapla
 
LinkBack Seçenekler
Alt 13.08.11, 17:07   #1 (permalink)
Kullanıcı Profili
Moderator
 
Tuna - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Kullanıcı Bilgileri
Üyelik tarihi: Jan 2008
Nerden: Konya
Mesajlar: 1.782
Konular: 1135
Puan Grafiği
Rep Puanı:3960
Rep Gücü:57
RD:Tuna has a reputation beyond reputeTuna has a reputation beyond reputeTuna has a reputation beyond reputeTuna has a reputation beyond reputeTuna has a reputation beyond reputeTuna has a reputation beyond reputeTuna has a reputation beyond reputeTuna has a reputation beyond reputeTuna has a reputation beyond reputeTuna has a reputation beyond reputeTuna has a reputation beyond repute
Teşekkür

Ettiği Teşekkür: 174
122 Mesajına 291 Kere Teşekkür Edlidi
:
icon Seyfeddin Menari - Seyfeddin Menari Hayatı - Seyfeddin Menari Kimdir

Seyfeddin Menari - Seyfeddin Menari Hayatı - Seyfeddin Menari Kimdir

Şâh-ı Nakşibend Muhammed Behâeddîn-i Buhârî'nin yetiştirdiği büyük velîlerden. Taşkend ile Semerkand arasında bulunan Ferket kasabasına bağlı Menâr köyünde doğdu. Orada yetişti. Oraya nisbetle Menârî denilmiştir. Kaynak eserlerde doğum ve vefât târihleri tesbit edilememiş ise de, on beşinci asrın başlarında vefât ettiği bilinmektedir.

Seyfeddîn Menârî, Behâeddîn-i Buhârî'nin yüksek talebelerindendir. Şâh-ı Nakşibend bu yüksek talebesine husûsî ihtimâm ve sevgi gösterirdi. O da, Şâh-ı Nakşibend vefât edinceye kadar sohbet ve hizmetinden ayrılmadı. Şâh-ı Nakşibend hazretleri, vefâtına yakın bu kıymetli talebesine, kendisinin vefâtından sonra Alâüddîn-i Attâr'a bağlanmasını, onun hizmet ve himmet kanatları altında bulunmasını işâret etti. O da hocasının vefâtından sonra, Hâce Alâüddîn'in hizmetine girdi.

Seyfeddîn Menârî, ilk zamanlarında Hâce Hamîdüddîn'den fıkıh ilmi okuyordu.Lüzûmu kadar fıkıh öğrendikten sonra, Şâh-ı Nakşibend hazretlerinin sohbet ve hizmetine devâm etmeye başladı. HâceHamîdüddîn ise, fıkıh ilmini ilerletmesi arzusunda olduğundan, onun bu ayrılışını hoş karşılamadı. Hattâ onu kötülemeye kadar gitti.

Seyfeddîn Menârî şöyle anlatır: "İlk hocam Hamîdüddîn vefât ederken yanında bulundum. Büyük bir ızdırap içinde idi. Ona; "Çektiğiniz bu acı ve ızdırap nedir? Tahsîl etmeyi bıraktığımızdan dolayı bizleri kötülediğiniz o ilim hazîneleriniz nereye gitti." dedim. Bunun üzerine; "Bizden gönül istiyorlar. Yâni selim kalb istiyorlar. Bizde ise ondan eser yok. Izdırâbım bundandır." dedi."

Seyfeddîn Menârî, o zamanda bulunan himmet ehli velîlerden idi.Bir defâsında şöyle anlattı: "Eğer insan sıhhatte iken, kalb huzûruna varamıyacak ve ondan bir meleke elde edemeyecek olursa, hastalık vaktinde kuvvetler eksilmeye başlayınca huzûru bulmak son derece zor olur. Sâlihlerin böyle hastaları ziyârete gelmesi, hastaya rûhânî bir kuvvet kazandırmak içindir. Bu yoldayükseklik iddiâsında bulunan, bir şey bildiğini zannedip parlak kelimelerle millete vâz ve nasîhat edenlerin çoğunun âhirete intikâllerini gayet âciz ve dağınık gördüm. Böylelerinin bütün ilimleri, bu müthiş ânda silinip gidiyor. Elde edilmesi sunîlikle olan bu şeyler, çeşitli hastalıkların hücûmu ve insan tabiatinin zaafı olan ölüm ânında hiçbir fayda vermiyor. Bilhassa şiddet ve mihnetlerin en büyüğü olan rûhun bedenden ayrılışı zamânında sunîliğe hiç yer kalmaz." Şâh-ı Nakşibend hazretlerinin, Seyfeddîn isminde dört talebesi vardı. Biri mahbûb (sevilen), biri makbûl, biri makhûr (kahra uğramış) ve biri de merdûd (kovulmuş). Burada hâl tercümesini verdiğimiz Seyfeddîn Menârî, mahbûb (sevilen) olanı idi. Makbûl olanSeyfeddîn Hoşkan'ın, Şâh-ı Nakşibend'e bağlanması şöyle olmuştu. Seyfeddîn Hoşkan, ticâret ile uğraşırdı. Bir gün, ticâret maksadıyla, Buhârâ'dan, Harezm'e geldi. Orada Alâüddîn-i Attâr'ın sohbetine kavuştu. Sonra Buhârâ'ya döndü. Alâüddîn-i Attâr'dan aldığı feyz ile Şâh-ı Nakşibend hazretlerinin sohbetine devâm etti. Şâh-ı Nakşibend'den yolun edeb ve usûlünü öğrendi. Bu yola sımsıkı sarıldı.

Şâh-ı Nakşibend'in kahrına uğrayan Seyfeddîn ise, Seyfeddîn Bâlâhâne idi. Bu Seyfeddîn ile Muhammed Pârisâ'nın amcası Hüsâmeddîn Yûsuf Seyfeddîn Hoşkan, gece-gündüz berâber sohbet edip, birbirinden ayrılmazdı. Seyfeddîn Hoşkan, Şâh-ı Nakşibend'in yoluna girince, birgünSeyfeddîn Hoşkan'ın evinde toplandılar. Şâh-ı Nakşibend'in yüksekliği, kemâli üzerinde konuştular. Seyfeddîn Hoşkan, arkadaşlarına, kendilerinin de Şâh-ı Nakşibend'in yoluna girmeleri ve büyük saâdete ermeleri için ısrârda bulundu. Seyfeddîn Bâlâhâne de şöyle anlattı: "Bir gün Şâh-ı Nakşibend hazretlerine rastladım. Üzerlerinde yeni bir hırka vardı. Gönlüm o güzel hırkaya meyletti. Kalbimden o hırkayı bana verse diye geçirdim. İçimden geçeni keşfedip, o hırkayı bana verdi. O zâtın evliyâlık yolunda kemâl derecede olduğuna ben de şâhidim. Lütfedip bana vâsıta olun beni Şâh-ı Nakşibend'in sohbetine eriştirin." dedi. Bunun üzerine, berâberce Şâh-ıNakşibend'in huzûruna gittiler. Kabûl edilmesi için yalvardılar. Şâh-ı Nakşibend, bu yalvarmaları üzerine onu kabûl etti. Fakat bir müddet sonra, Seyfeddîn Bâlâhâne, Şâh-ıNakşibend ve birkaç talebesi ile berâber Buhârâ sokaklarından gidiyordu. Birden karşılarına yüksek tanınan, fakat Şâh-ı Nakşibend'in üstünlüğünü inkâr eden biri çıktı. Şâh-ıNakşibend, yükseklikleri ve yaratılışları îcâbı o kimseyi gâyet nâzik ve güleryüzle karşıladı. İltifât etti. Hattâ birkaç adım da yanında yürüyerek uğurladı. FakatSeyfeddîn Bâlâhâne, Şâh-ı Nakşibend geri döndüğü hâlde, birkaç adım uğurlama ile kalmayıp, o bid'at sâhibi kimseyi tâkib etti. Şâh-ı Nakşibend, bu edebe uymayan işten dolayı çok müteessir oldu.Seyfeddîn Bâlâhâne geri dönünce; "O kimseyi uğurlamakta mübâlağa gösterdin. Bu hatâ yüzünden kendini rüzgâra verdin. Belki Buhârâ'yı da harâb ettin!" buyurdu. Şâh-ıNakşibend'in bu üzüntüsünden, Seyfeddîn Bâlâhâne o gün öldü. Özbekistan taraflarından gelen bâzı kimseler de Buhârâ ve çevresini yağmalayıp, her tarafı harâb ettiler. Birçok mâsum insanı da öldürdüler.

Diğer Seyfeddîn ise; başlangıçta, Şâh-ı Nakşibend hazretlerini severdi. Ticâretle uğraşır, bütün zamânını para kazanmaya sarf ederdi. Bu sebeple kendisinde hasislik alâmetleri başgöstermişti. Bir gün Şâh-ıNakşibend hazretlerini, talebeleri ile berâber evine yemeğe dâvet etti. Şâh-ı Nakşibend hazretleri dâimâyemeğin sonunda tatlı veya meyve yerlerdi. Meyvesiz veya tatlısız ziyâfetlere ise, latîfe ederek; "Bu ziyâfetin demi yok" derdi. O günde yemek yenilip, yemeğin sonunda tatlı veya meyve gelmeyince; Seyfeddîn'e latîfe yollu; "Verdiğin yemek demsiz oldu." buyurdu. Bu söz Seyfeddîn'e çok ağır geldi. Kalbinde Şâh-ı Nakşibend hazretlerine karşı bir soğukluk meydana geldi. Bu hâl, Şâh-ı Nakşibend hazretlerine de mâlûm olunca, üzüldü ve hep parayı hesâb eden bu Seyfeddîn'e; "Nasıl, on iki bin altın sermâyen olsa yeter mi?" buyurdu. Meğer, Seyfeddîn'in bütün maksadı, on iki bin altın sermâye sâhibi olmak imiş. Bundan sonra Seyfeddîn de dünyâ menfaatleri hırsına düşüp, sohbetlere gelmez oldu.

Bir gün bu Seyfeddîn'i bir kervan ile giderken, konakladıkları çimenlik ve yeşillik üzerinde yuvarlanırken görmüşler. Dünyâ malına düşkün olmak hâli onu o kadar kaplamış ki, hem yuvarlanıyor, hem de; "Oh! Oh! Birisine bağlanmamak ne tatlı, ne tatlı!" diye bağırıyormuş. Hâce Ubeydullah-i Ahrâr hazretleri: "Bu Seyfeddîn ne nasîbsiz kimseymiş. Hâce Behâüddîn gibi bir zâtın sohbetlerinden ayrılıyor da, bundan zevk alıyor. Böylelerine yazıklar olsun!" buyurdu.

SUYU BAĞLAYAMADIM

Seyfeddîn Menârî anlatır: Şâh-ıNakşibend hazretlerinin sohbetinden uzaklaştırılanlardan birisi de, kız kardeşimin oğluŞemsüddîn idi. Bir gün Şâh-ı Nakşibend hazretlerinin evine, hatırı sayılır misâfirler gelmişti. Şâh-ı Nakşibend bu Şemseddîn'e; "Nehre git de suyu bu tarafa bağla" buyurdu. Şemseddîn emri yerine getirmekte gevşeklik gösterdi. Biraz sonra da gelip, Şâh-ı Nakşibend'e; "Vücûdumda bir hâlsizlik meydana geldi. Su yoluna suyu bağlayamadım." dedi. Bu ihmâl, Şâh-ı Nakşibend hazretlerini çok üzdü. Mevlânâ Şems; "Kendini boğazlayıp da su yerine kanını akıtsaydın. Senin için bu sözü söylemekten daha hayırlı olurdu." buyurdu.

Ondan sonra Şemsüddîn'e bir hastalık musallat oldu. Çâresini bulamadılar. Bir ara benim yanıma geldi. Hâlini anlattı: Kendisine; "Hâce Alâüddîn-i Attâr'a git. Hâlini arz et. Senin için, Şâh-ıNakşibend hazretlerine gidip, şefâat etmelerini ricâ et! Belki merhamet edip kabahatini bağışlar" dedim. Yeğenim Şemseddîn, Alâeddîn Attâr'a gitmeyip, Muhammed Pârisâ'ya gitmeyi tercihederek, onun yanına gitmiş, o da; "Senin derdin bizim tarafımızdan şifâya kavuşturulamaz. Senin başvuracağın yer, Alâüddîn-i Attâr'ın kapısıdır." demiş. Yeğenim Şemsüddîn yine gitmemiş. Gelip olanları bana anlattı. Ben de kendisine; "Sana Alâüddîn-i Attâr hazretlerine git demedim mi? Başka yol kalmadı..." dedim. Yine Alâüddîn Attâr'a gitmedi.Tekrar Muhammed Pârisâ'ya gitti. Bundan sonra, Şemsüddîn öyle hastalandı ki insanları bile tanıyamaz hâle geldi. Çocuklarının isimlerini bile unuttu. Sâdık talebelerin, şu üç edebe uymaları mecbûriyeti vardır: Hocasına makbûl sayılacak ne hizmet yapsa, bundan dolayı aslâ gurûra düşmemeli, nefse pay çıkarmamalıdır. Kendisinden makbûl olmıyan bir iş zuhûr etse, ümitsizliğe düşmemeli, ayrılmayı aslâ aklına getirmemelidir. Hocasının verdiği emri muhâkeme ve münâkaşa etmeden yerine getirmek için canla başla gayret göstermelidir."

1) Reşehât Ayn-ül-Hayât (Arabî); s.63
2) Reşehât Ayn-ül-Hayât (Osmanlıca); s.110
3) İslâm Âlimleri Ansiklopedisi; c.13, s.18
--------------Tualimforum İmzam--------------
Cömertlik ve yardım etmede akarsu gibi ol.

Şefkat ve merhamette güneş gibi ol.

Başkalarının kusurunu örtmede gece gibi ol.

Hiddet ve asabiyette ölü gibi ol.

Tevazu ve alçak gönüllülükte toprak gibi ol.

Hoşgörülülükte deniz gibi ol.

Ya olduğun gibi görün,ya göründüğün gibi ol.

MEVLANA CELALEDDİN RUMİ

Tuna
Tuna isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Cevapla

Tags
hayati, kimdir, menari, seyfeddin, seyfeddin menari, seyfeddin menari hakkında genel bilgi, seyfeddin menari hayatı, seyfeddin menari kimdir, seyfeddin menari yaşamı


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 
Seçenekler

Yetkileriniz
You may not post new threads
You may not post replies
You may not post attachments
You may not edit your posts

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-KodlarıKapalı
Trackbacks are Açık
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık


Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Cevaplar son Mesaj
Mat Biyografisi-Mat Hayatı-Mat Yaşamı-Mat Kimdir? Grup Mat Biyografisi-GrupMat Kimdir Akasya Türk Rock Müzigi Şarkıcılarının Hayatları ( Biyografileri ) 1 12.07.19 09:11
Li Na Biyografisi - Li Na Kimdir - Li Na Hayatı - Li Na Yaşamı - Tenisçi Li Na Kimdir Kartal Diger Sporcuların Hayatı ( Biyografileri ) 1 30.12.17 22:28
Nazmi Gür kimdir? Biyografisi - Nazmi Gür kimdir? Hayatı - Nazmi Gür kimdir? Kimdir? Başak Siyasetçilerin Hayatı ( Biyografisi ) 1 24.02.17 17:35
Ryu Jin Biyografisi,Ryu Jin Hayatı,Ryu Jin Yaşamı,Ryu Jin Kimdir?Im Yu Jin Hayatı Esra Yabancı Sinema Sanatçılarının Hayatı ( Biyografileri ) 0 11.07.09 21:20
Pol Pot Biyografisi,Pol Pot Hayatı,Pol Pot Yaşamı,Pol Pot Kimdir?Saloth Sar Hayatı İpek Diger Ünlülerin Biyografileri 0 30.06.09 16:04


Bütün Zaman Ayarları WEZ +3 olarak düzenlenmiştir. Şu Anki Saat: 08:47 .


Powered by vBulletin Version 3.8.7
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
Search Engine Friendly URLs by vBSEO 3.6.0 RC 2