![]() |
Hasan Hüseyin Korkmazgil Şiirleri Acılara Tutunmak Kavuşmak özgürlükse Özgürdük ikimiz de Elleri çığlık çığlık Yanyana iki dünya İkimiz iki dağdan İki hırçın su gibi Akıp gelmiştik Buluşmuştuk bir kavşakta Unutmuştuk ayrılığı Yok saymıştık özlemeyi Şarkımıza dalmıştık Mutluluk mavi çocuk Oynardı bahçemizde Acı çekmek özgürlükse Özgürüz ikimiz de O yuvasız çalıkuşu Bense kafeste kanarya O dolaşmış daldan dala Savurmuş yüreğini Ben bölmüşüm yüreğimi Başkaldıran dizelere Aramakmış oysa sevmek Özlemekmiş oysa sevmek Bulup bulup yitirmekmiş Düşsel bir oyuncağı Yalanmış hepsi yalan Yalanmış hepsi yalan Sevmek diye birşey vardı Sevmek diye birşey yokmuş Acı çektim günlerce Acı çektim susarak Şu kısacık konutlukta Deprem kargaşasında Yaşadım birkaç bin yıl Acılara tutunarak Acı çekmek özgürlükse Özgürüz ikimiz de Acılardan arta kalan İşte bu bakışlarmış Kuğu diye gözlerimde Gün batımı bulutlarmış Yalanmış hepsi yalan Yalanmış hepsi yalan Savrulup gitmek varmış Ayrı yörüngelerde... Hasan Hüseyin Korkmazgil |
Acıyı Bal Eyledik Acıyı Bal Eyledik "Pir Sultan ölür dirilir" Bak şu bebelerin güzelliğine Kaşı destan Gözü destan Elleri kan içinde Kör olasın demiyorum Kör olma da Gör beni Damda birlikte yatmışız Öküzü hoşça tutmuşuz Koyun değil şu dağlarda San kendimizi gütmüşüz Hor baktık mı karıncaya Kırdık mı kanadını serçenin Vurduk mu karacanın yavrusunu Ya nasıl kıyarız insana Sen olmazsan öldürmek ne Çürümek ne zindanlarda Özlem ne ayrılık ne Yokluk ne yoksulluk ne İşşiz güçsüz dolanmak ne Gün gün ile barışmalı Kardeş kardeş duruşmalı Koklaşmalı söyleşmeli Korka korka yaşamak ne Kahrolasın demiyorum Kahrolma da Gör beni Kanadık toprak olduk Çekildik bayrak olduk Döküldük yaprak olduk Geldik bugüne Ekmeği bol eyledik Acıyı bal eyledik Sıratı yol eyledik Geldik bugüne Ekilir ekin geliriz Ezilir un geliriz Bir gider bin geliriz Beni vurmak kurtuluş mu Körolasın demiyorum Kör olma da Gör beni... Hasan Hüseyin Korkmazgil |
Ağustos Şiiri Ağustos Şiiri Yüreğim sızlıyor bu roman iyi bitmeyecek Beterin beteri var diyenlere inanmıyorum Hep böyle havalar besler fırtınaları Korkarım bu mavi ışık çabuk sönecek Duymazdım durgun suların bezgin türkülerini Alışmak ölümün bir başka adıymış bilmezdim Bir yangın sonu yorgunluğu yakıyor avuçlarımı Bir rüzgar kulaklarımdan hiç eksilmiyor Esirgenmiş bir dünyada müthiş yalnızım Geri dönsen bile ben artık o ben olmayacağım Yüreğim sızlıyor bu roman iyi bitmeyecek Ben mısralarımı kerpiç gecelerinden çekmişim Beş numara lamba kaderi var mısralarımda benim Deli çizgi gözlerimi kör etmiş, kör etmiş, kör etmiş Göçmüş kıtalar üstünde kuşlar dönüyor garipsi Çığlık çığlığa kuşlar dönüyor evcil ve tedirgin Gök mavisi bir türkü dolanmış yüreciğime Selsele yolculuklar tütüyor gözlerimde, neyleyim İnsan demişim, kitap yüzlü insanlar demişim gidemiyorum Kaderim kaderleri demişim güzelim Sen olmasan ben böyle değildim Böyle uysal ve kırılmış değildi şiirlerim Bir yangın sonu yorgunluğu yakıyor avuçlarımı Yüreğim sızlıyor bu roman iyi bitmeyecek Rüzgar gibi ağustos geçti ellerimizden Meyvalar bizi bal renkli günahlara çağırıyorlar Bir yanda yaşanmamış günlerin hırsı Bir yanda boşa geçen gecelerin acısı Malum o dramın en güzel perdesindeydik Ağustos şarap olmuş, kanımıza akmıştı Göçmüş kıtalar üstünde kuşlar gibiydik Her gören didik didik bizi denetliyordu Biz kendi derdimize düşmüştük Orda da akşamlar olacak güzelim Kanlı mendil gibi ağustos akşamları Şu benim çektiklerimi görmeyeceksin Belki yanında başkaları olacak Belki düşlerine bile girmeyeceğim Gün oldu acıların şiirini yaşadım Gün oldu zehir gibi yokluğunu yaşadım Bana sen ne diye duyurdun yalnızlığımı Ne diye gurbet gibi mısralarıma sindin Dokunsan parmaklarıma tutuşacağım Yere batan şehrin tek yalnızıyım Yüzyılın ağrısını anlayarak çekiyorum Ekmeğime barut sinmiş bulanık özgürlükler Tepmişim rahatımı, boynu bükük mutluluğumu Yaşıyorsam erkekçe yaşıyorum Düşün ki coğrafyanın en güzel yerindeyiz En güzel günlerinde gençliğimizin Ölümden ötesini aklım almıyor Beterin beteri var diyenlere inanmıyorum İstesek cenneti kurtarabiliriz Ben bir ışık için tepmişim rahatımı Bu güleç yüzlülerin, bu acı türkülerini Bu yoksul yerleri anlayarak seviyorum Delicesine anlayarak güzelim Yüreğim sızlıyor bu roman iyi bitmeyecek... Hasan Hüseyin Korkmazgil |
Akarsuya Bırakılan Mektup Akarsuya Bırakılan Mektup incecikti gül dalıydı dokunsam kırılacaktı dokunmadım kurudu gitme, sonbahar oluyorum, sonrası hiç ağaçlar bükmesinler n’olursun boyunlarını neden akşam oluyorum tren kalkınca kırlangıçlar birdenbire çekip gidince mendiller sallanınca neden tıkanıyorum öyle çok acımasız ki öyle birdenbire ki az önceki çiçekler nasıl da diken diken gitme, sonbahar oluyorum, sonrası hiç o sularda çimdik, bitti; köPage Rankingüleri geçtik, bitti o elmanın tadı orda, o kuş çoktan öttü, bitti artık çocuk değiliz, susarak da bir şeyler diyebiliriz günler devlet alacağı, yıllar bir kadehcik buzlu rakı oyunlar oyuncaksı, oyuncaklar eski şarkı kavaklara oklu yürek çizip duran o çakı nerde şimdi nerde şimdi, nerde o kan sarhoşluğu gitme, sonbahar oluyorum, sonrası hiç... 1976 Kaynak: Çağdaş Türk Şiiri Antolojisi, M. Fuat Hasan Hüseyin Korkmazgil |
Amenna Amenna Yaşayanlar bir gün ölür elbette Ağaçlarla, balıklarla Kuşlarla ben amenna Ağlayanlar bir gün güler elbette Uyanmakla, Anlamakla Bilmekle ben amenna Kısa çöp uzun çöpten hakkını alır elbette Direnmekle, kurtulmakla Barışla ben amenna Öyle bir yerdeyim ki Ne karanfil, ne kurbağa Öyle bir yerdeyim ki Bir yanım mavi yosun Dalgalanır sularda Bir yanım çocuk parkı çığlık çığlığa Öyle bir yerdeyim ki Anam gider allah allah Dölüm düşmüş sokağa Dostum dostum güzel dostum Bu ne beter çizgidir bu Bu ne çıldırtan denge Yaprak döker bir yanımız Bir yanımız bahar bahçe... Hasan Hüseyin Korkmazgil |
Aşk Şiiri Aşk Şiiri sen aşk şiiri yazamazsın hasan hüseyin çünkü aşk şiirden önce gelir sende oysa şiir önünde gitmelidir her şeyin sen aşk şiiri yazamazsın hasan hüseyin çünkü aşk kavganın içindedir çünkü sen içindesin kavganın elmayı kokusundan güvercini biçiminden soyutlamaktır yaşamak denilen kavgayı aşksız düşünmek sen aşk şiiri yazamazsın hasan hüseyin çünkü sen gagasından tutup kuşu öt kuşum öt kuşum demiyorsun çünkü sen yedirip çiçekleri ineğe koklayıp gerisini ineğin kok çiçeğim kok çiçeğim demiyorsun öpüşmek başka şeydir yiğidim öpüşmeyi düşünmek başka sevişmek başka şeydir güzelim sevişmeyi düşünmek başka sende yaprak -iki gözüm- sende dal sende yıldız -yürek sızım- sende su sende bu dört boyutlu kaçma tutkusu atlıkarıncadan geceleyin bakmaktır lunaparka sen aşk şiiri yazamazsın hasan hüseyin çünkü sen ilkyaz yağmurlarında çırılçıplak dolaşır gibi sıcak morlarda yaşarsın aşkı iliklerinde çünkü sen iki düşman ucun bileşkesisin acısının kavuşmanın ayrılmanın sevincisin sen aşk şiiri yazamazsın hasan hüseyin çünkü aşkın kendisidir senin şiirin oysa şiir oysa aşk oysa sen sen sen aşk şiiri yazamazsın hasan hüseyin... Hasan Hüseyin Korkmazgil |
Anama Sitem Anama Sitem anam benim güzel anam anacan ne vardı elini çabuk tutacak beni böyle apartopar sokaklara savuracak ne vardı sen de güzeldin elbet insanın anası güzel olmaz mı güzeldin elbet güzeldin de anacan şimdikiler bir başka şimdikiler felâket hele bir bak şu kızlara anacan bak da salâvat getir çevir oku kitap kitap resim resim as duvara bas bağrına bir kucak gül ben mi hiç yaşamadım soyum mu güzelleşti anacan bilseydim bunların geleceğini erciyes dağına dönse de karnın allem eder kallem eder kaçırırdım treni anam harcadın beni yaktın beni anacan sevmesem sen küsersin öpmesem babam kızar ne haltetsin hüseyin ne haltetsin ozan oğlun... Hasan Hüseyin Korkmazgil |
Azime'li Temmuz Bildirisi 2 Azime'li Temmuz Bildirisi 2 beklerdi tohum beklerdi tohum beklerdi tohum upuzun karanlıklarda -- sen yoktun öfkemi mermer mermer -- öcümü çocuk çocuk-- çıldırttım kırmızıları bir başka parlardı yoğun karanlıkta ışıklar -- sen yoktun bütün kapıları birden zorlamanın o korkunç güzelliği o korkunç büyümesi ellerin fitillerde -- sen yoktun benim aşkımda o vardı evrendi nasıl evrendi çelik mavisi grev grev ateş ateş büyüdüm ülkelerce yepyeni bir öfke doğurdum kalabalık özlemlere -- sen yoktun uff ne kötü kullanmışlardı ah ne güzel gözlerini -- ölümdü sana değip değip durdum o sarhoş yörüngede -- sen yoktun bilenirdi türkülerde en soylu ayrılıklarım -- sen yoktun benim aşkımda o vardı soğuktu yeşillerim soğuktu temmuzlarım en bayram gülmelerimde bile kar yağardı sabah çaylarıma -- sen yoktun sofralarda ekmek diye öpülürdü altın dişleri ölülerin adını söyletmiyorlardı ölüm gibi özlenen şeyin -- sen yoktun bütün dillerde sana varmak -- bilemem bilemem benim aşkımda o vardı ben hep koşan atları sevdim soluyan lokomotifleri benim aşkımda çelik mavisi gagarinli uzayların toprak nasıl sancılanır ağaçlar nasıl gerinirler çiçeklenirken kurşun nasıl ıslık çalar diş nasıl gıcırdar karanlıklarda alabalık nasıl ölür o kendi sularının kıyıcığında bilemem bilemem -- sen yoktun ateşler yanardı biryerlerde yepyeni biçimlerde yanardı benim aşkımda o vardı söyle anamın en güzel kızı söyle sular nasıl kaçırılır, kuşlar nasıl susturulur nasıl sığar şu koskoca evren daracık zindanlara -- söyle balçık balçıktı o nar çiçeği çağı çocuklarımın karanfil olurdu yakalarda bacımın kanlı gözleri demir nasıl paslanırdı sıcacık bileklerde -- bilemem bilemem ey anamın en güzel kızı bilemem -- sen yoktun benim aşkımda o vardı sen geldin badem çiçek açar gibi geldin, düşte sever gibi geldin ey kavgabiçim yepyeni bir düzendi gelişin, yoluna başkoyduğum ülkemdin eskidi birden kentler, eskidi gökyüzünün çok uzaklığı, eskidi hep oldu bakkal, oldu bakkalbiçim, oldu bakkalbiçim aşk bu senin gözlerindi ey benim ülkem -- arılar oynaşan içinde bu senin duruşundu ey kavgabiçim -- en haklı silah güzelliğince güneş gibi acımasız, toprak gibi unutkan, tohum gibi umutlu sen geldin ey benim özlemim ülkem, kadınım, devrimbiçimim yıkıldı ölülerin öğlesonu sarılıkları sen geldin eskidi biryerleri zamanın, eskidi gözleri kadınların -- sen geldin evler eskidi birden -- eskidi evimsilede kölemsi yalnızlıklar bayramlar eskidi gülüm, derinlikler eskidi -- ve pişmanlıklar eskidi yatakbiçimlerde iğreti ikililer -- ve çok çok saksılarda çöl bitkileri, salonlarda kartpostal mutluluklar eskidi maskelerin sırıtan düşmanlıkları -- ve nice yazlar oh ne güzel yeniden -- bu senin güzelliğin ne demek sel ne demek azime'm, savaşlara durmak ne demek, güzel ne demek sen geldin ey benim kadın ülkem -- yepyeni ufuklar geldin durulu bayraklarım güldü gülüm -- sen geldin kutuplarım değişti bir horoz öter biryerlerde bir horoz bir horoz bir horoz daha bir ateş yanar biryerlerde bir ateş bir ateş bir ateş daha bir yumruk sıkılır biryerlede bir yumruk bir yumruk bir yumruk daha düşer barış cemreleri sabah çaylarımıza biter kahpelik biter bu gökyüzünün çok uzaklığı sen geldin ey anamın en güzel kızı -- yaşamak geldin badem çiçek açar gibi geldin, yürek sızlar gibi geldin -- sen geldin al beni kankırmızılardan vur beni kankırmızılara dürülü bayraklarım gülsün gülüm, kutuplarım değişsin ey benim ülkem bitsin bu zulüm bitsin bu zulüm bitsin bu zulüm sanki dünyada ilk şafaktı kollarımda uyanmaların o büyük barışa bir adım kala... Hasan Hüseyin Korkmazgil |
Bakma Turaç Bakma Turaç Bakma turaç bakma bana el gibi Sen bu Çukurova'nın öz kuşu değil misin Ben bu Çukurova'nın öz oğlu değil miyim Bakma turaç bakma bana el gibi Sivas'lardan inmedim mi kar sularıyla Ekmek deyip sarmadım mı göçümü turaç Bir tencere can aşını bölüşmedim mi Bakma turaç bakma bana el gibi Tunceli'den, Kırşehir'den, Van'dan Bitlis'ten Sürekavı yemişçene gelen kim ola Açılmışsa Çukurova yediverengül gibi Bakma turaç bakma bana el gibi Bu seleği ben vurmadım bu gelinlere Bu kızları ben yakmadım böyle ateşe Sevdaları kara gece kirpikleri güneşli Bakma turaç bakma bana el gibi Dağlara, dağlara, dağlara doğru Çalı çırpı sıla gurbet dağlara doğru Sarı sıcak ak cibinlik dağlara doğru Ordu, ordu çekip gider ayçiçekleri Bakma turaç bakma bana el gibi Üç etekli ak puşulu türkü bakışlı Kadınlar yürüyor dağlara doğru Gülkurusu leylak moru dağlara doğru Özlemler, acılar dağlara doğru Sivaslı mı Urfalı mı bilemem gayrı Kadınlar, kadınlar dağlara doğru Bilemezler avcının kim olduğunu Sezmişler tüfeğin doğrultusunu Kadınlar, kadınlar dağlara doğru Acılarlı, umutlarlı bütün bir anadolu Bu sıtmalı gecelere bu beşikleri Bakma turaç bakma bana el gibi Ben çalmadım bu davulu karaca duran çaldı Pir Sultan'ı benden aldı kekliği Silifke'den Boyasını yaman kardı dadal'dan Telini de yama gerdi Karacaoğlan'dan Vurdu mavi, vurdu yıldız, vurdu dağbaşı Vurdu susuz kuyularda kılkeçi Turnayı benden aldı gelinciği Erzincan'dan Vurdu ekmek, vurdu gurbet, vurdu göç Ben de senin gibi yalnızım turaç Ben de senin gibi düşman içinde De ki bir Karacaoğlan, de ki bayburtlu zihni Bakma turaç bakma bana el gibi... Hasan Hüseyin Korkmazgil |
Benden Bilmeyin Benden Bilmeyin İstanbul'da bir fabrika fabrikayı ben koymadım oraya ben diyorum ki size istanbul'da bir fabrika Fabrikayı işçiler çalıştırır işçileri bir milyoner ben diyorum ki size fabrikayı işçiler çalıştırır Grev gittikçe büyüyor grevi ben istemiyorum ben diyorum ki size grev gittikçe büyüyor Bini boşaldıkça biri doluyor binini ben boşaltmıyoum ben diyorum ki size bini boşaldıkça biri doluyor Bu düzen beyler düzeni bu düzeni ben yapmadım ben diyorum ki size bu düzen beyler düzeni Ortalık gitgide karışıyor ortalığı karıştıran ben değilim ben diyorum ki size ortalık gitgide karışıyor Birgün kıyamet koparsa kıyamet kopsun istemiyorum ben diyorum ki size birgün kıyamet koparsa Gençler kuytularda öpüşüyorlar marulun vakti geçti şimdi karpuzlar kızaracak ardından fındık fıstık ardından ayva ayvayı sarartan ben değilim ben diyorum ki size gençler kuytularda öpüşüyorlar ayvanın vakti... Kaynak: Acıyı Bal Eyledik Hasan Hüseyin Korkmazgil |
Borçlu Borçlu Erik çiçek açmış da bahçenin kıyısında Sen ona hiç bakmadan geçmişsen oracıktan Leylek dansa durmuş da bacanın tepesinde O baharlım laklakını durup dinlememişsen Şakır şakır bir tren bir gece kö p rüsünden Islıkla dalmamışsan gurbet türkülerine Akasya mor akasya ak akasya sarı sarı sarkmış da bahar mavilerinden Yaşamak ne güzel şey diye ağlamamışsan Çocuklar birdirbir oynuyorlar da çöplük arsada Dikilip yanıbaşlarına göğüs geçirmemişsen Yanından geçip gitmiş de çilekçinin arabası Kaçtan veriyorsun hemşerim diye yutkunmamışsan İskelenin tepesinden türkü döken gurbetçi gence Varolasın koçum benim diye el sallamamışsan Bahar dalı gömleğiyle utangaç bir uçurtma Bu ne şıklık delikanlım diye laf atmamışsan Ve çapkınca bakmamışsan Göğsü domur domur yeniyetmeye Sesi bambam Sesi ramazan topu Kendini herkül sanan delikanlıyı Yaştaşınmışcasına süzüp selamlamamışsan Öpmemişsen gözlerine bakıp duran bir gözleri şenlikliyi Yaşama itmemişsen iter gibi denize Girmemişsen koluna bir yıkılmışın Yalanla da olsa avutmamışsan umutsuzu Su diyene bir avuç su Bir yaralı parmağa işememişsen Kolay gelsin dememişsen taş kıranlara Günaydınsız bırakmışsan bahçe bezeyenleri Eğilip koklamamışsan çitten gülen çiçeği Bayram bayram donanmamışsan Sevinciyle dostlarının Acısını dostlarının Yüreğinde duymamışsan Kapı kapı dolaşmamışsan iş dilenerek İşsizliğe düşmemişsen hakkım dedikçe Ve bayraklı pankartlı yürüyüşlere Halaylı horonlu grev şenliklerine Katılmayı aşk gibi duymamışsan şuranda Ağrın ağrım Acın acım Dememişsen insan kardeşlerine Ve dilinin en görkemli Ve dilinin bando-davul sövgülerini Sıralayıp sallamamışsan deyyuslar saltanatına Hangi yaşta olursan ol Kardeşim Kaptırıp gönlünü sevda fırtınasına Evin yolunu şaşırmamışsan Sende iş yok be kardeşim Sen artık hapı yutmuşsun Borçlusun sen ağaçlara kuşlara Borçlusun sen trenlere otobüslere Yağan kara esen yele borçlusun Borçlusun sen herşeye Gözdeki ışıltıya Alındaki çizgiye Eldeki şaşkınlığa Borçlusun herşeye Kardeşim Yaşamın kendisine... 1977 Kaynak: Filizkıran Fırtınası Hasan Hüseyin Korkmazgil |
Çocuktan Al Haberi Çocuktan Al Haberi Çocuktan aldım haberi yakın, diyor güzel, diyor dopdolu, diyor iştecik, şuracıkta iştecik yolu, diyor Çocuktan aldım haberi iyi, diyor açık, diyor kurtuluş, diyor iştecik, şuracıkta koş birazcık koş, diyor Çocuktan aldım haberi oh, diyor tatlı, diyor sıcacık, diyor iştecik, şuracıkta diren azıcık, diyor Koştuk direndik yorulduk Düştük anılar ırmağına ey çocuk Bak işte kan içinde yumruğumuz Belki senin hakkındır mutluluk... Hasan Hüseyin Korkmazgil |
Dar Açı Dar Açı anlatmak istedikçe herseyi birden yitiriyorum bir kutupyıldızı bir ben bir dinmeyen ağrılarım yapayalnız kalıyorum birden güzelim ve müthiş ağlamak istiyorum gecenin kanatları kırık bir saati var bilmem bilir misin ölüm korkusu alkol gibi yayılır damarlara sakın o saatte sokaklara çıkma denize bakma karanlığa yıldızlara bakma sakın o saat işte güzelim o saat ölüm, o ateşkuşu ölüm; o mavidüğüm denizkızlarının türküsünü söyler ben yalnızım orkestrada kırık bir saz kanayarak koşan bir kurt yüreğim dağbaşında unutulmuş vakur bir bayrak yırtılırcasına bir kutup yıldızı bir ben bir dinmeyen ağrılarım çiftleşen kuşların böceklerin insanların yalnızlığı ve müthiş ağlamak istiyorum... Hasan Hüseyin Korkmazgil |
Değişmeyen Değişmeyen Dünyam benim; Küçücük dünyam, İşim, Aşım, Uğraşım. Kusurum, yanlışım, yanılmışlığım, Kızgınlığım, kıskançlığım, alınganlığım, Birdenbire evrenliğim; Birbaşıma kalmışlığım bir anda. Belalara koşmuşluğum; Sinmişliğim inimde. Dünyam benim; Küçücük dünyam benim, Sevincim, üzüntüm, gerçeğim benim. Dünyam benim; Kocaman dünyam benim. Gündüzlere, gecelere sığmayanlığım, Caddelere, alanlara sığmayanlığım, Kocaman dünyam benim. Kulübede bir ölüm, Dağbaşında bir ışık, Kafeste bir kanarya, Saksıda bir tohumcuk, Bilinende acım benim. Bilinmezde kurtuluşum. Yana yana kül oluşum, Külde çiçek açışım, Özlemim, susuzluğum, kaçışım benim. Kocaman dünyam benim. Hasan Hüseyin Korkmazgil |
Demedim Ki Demedim Ki Bu kenti sevdim dedim Benim olsun demedim ki Sevdim dedimse akşam kızıllığını Gönlüm gibi akıp giden şu çayı Şu ormanı şu denizi şu dağı Benim olsun demedim ki Vuruldumsa gözlerinin gül bahçesine Yürek çizen şimşeklerse kaçamak bakışları İşte buna sevmek derler dedimse Çattımsa acıların en güzeline Yedirdimse uykuları o tatlı kuşa Benim olsun demedim ki Bu akşam kankırmızı şarap istiyor canım Bu akşam dünyanın bütün şarkılarını Bu akşam dünyanın bütün özlemlerini Bu akşam beni yalnız bırakın Bu akşam yalnızca onu düşüneceğim Onu ve kendimi yalnızca... Hasan Hüseyin Korkmazgil |
Duraktaki Işık Duraktaki Işık gelişimiz götü mumlu mektupla olmadı bu dünyaya gidişimiz bando davul olmayacak elbet geldik açmasa olmıyacak çiçekler gibi direndik zincirini çürüten mahkumlar gibi bekledik biryerlerden çıkıp gelecek diye gelecek de gözyaşımız dinecek diye kirimiz pasımız yunacak diye karnımız adam gibi doyacak diye haksızın damına koyacak diye gelmedin ulan gelmedin ulan gelmedin gardiyan ettin bizi bu gecelere yavrum hasan hüseyin övünmeyi şişinmeyi biryana bırak neyini tattın oğlum neresine dokundun şu ellerinle tamam oldu mu ağzın burnun tamam oldu mu tamam mı kulakların doydu mu biryerlerin yavrum hasan hüseyin öptün mü güzel oğlum, güzel güzel kızları ağızlarından okşadın mı has bahçede harika memelerini içtin mi içkilerin heyheylisini yıldızları topladığın oldu mu geceleri gemilere bindin mi oğlum hasan hüseyin uçaklara bindin mi füzelere bindin mi nusaybin'i geçtin mi oğlum hasan hüseyin övünmeyi şişinmeyi biryana bırak kaç kundura kaç gömlek kaç ekmek kaç sigara bir çubuk sazan balığı ölü çaylardan ve bir deli dilenci öğle ezanlarında ne senet verdi kimse bize ne de bastık sözleşmeye kalıbımızı ey feşmekan oğlu falan feştekiz kalacaksın şu kadar yıl yapacaksın şunu bunu yiyeceksin şunu şunu göreceksin onu bunu sonra da ey benim canım efendim yaprak düşer gibi daldan ey feşmekan oğlu falan feştekiz geldik hemen gidecek gibi kaldık bir şey diyecek gibi dedik mi demedik mi zincirde yatanlardan yatacaklardan belli öyle bir kargaşada açtık ki gözlerimizi soygun çalar vurgun oynar otuzun tadı nedir tadı nedir kırka merdiven dayamanın meyvalardan neye benzer elliden öte kaç beş köşelidir yetmişbeşlerde dünya seksende ne görünür kadın bacakları insanın gözüne seksenden öte giden yolda ne yandan doğar güneş öpüşmek tuzlu mudur ekşi midir kekre midir yoksa belalı bir uçurum mu dönüp geriye bakmak ne soracak vakit bulduk ne de bir söyleyen çıktı yaşadık yetmiş yaşın bütün sığlıklarını daha onbeşimizde yaşadık otuzbeşte onbeşin o buğulu o bulanık o delicoş düşlerini uzandıkça uzaklaştı bizden o yüklü dallar kıyılar kaçtı ellerimizden biz çırpındıkça bir yer ki medet umar insan ölümden çek ipini öylesi yaşamanın yüz yıl da yaşasan değmez bir boka bin yıl yaşasan arkası boş belki de en güzeli en yiğitçesi denize dalar gibi dalmak kavgaya anılarda yaşamak alın ulan kavat oğlu kavatlar alın ulan deyyus oğlu deyyuslar alın da düşün yola... Kaynak: Acıyı Bal Eyledik Hasan Hüseyin Korkmazgil |
Filizkıran Fırtınası Filizkıran Fırtınası Gün doğmadan başladı filizkıran fırtınası evler yemen türküsü sokaklar seferberlik öyle bir gariplik ki öyle bir tedirginlik yaz başında güz sonrası Ayvalar çiçekteydi güller daha tomurcuk açıl demişti güneş açılmıştı kıraçta kış elmaları çözül demişti güneş çözülmüştü yılanlar karanlık odalarında dallarda yuvalar tüy kokuyordu düğünçiçekleri şenlikli Gün doğmadan başladı filizkıran fırtınası ne dal kaldı ne tomurcuk yerden yere çaldı otları ağaçları insan yüzlü bir korkuluk üşüdüm dünyalarca baskın yemiş bir kent gibi üşüdüm sergen etti filizleri sapsarı bir karanlık bahardan kışa düştüm Acılı günler gördüm sığdıramam bir tek günü bir koca yıla geceler geçirdim yoz kentlerin bulvarlarında nice baharları kışlara gömdüm uzak düştüm yelinden yelvesinden acılı yurdun uzak düştüm umudundan mutundan yomundan uzak düştüm bunaltının böylesini görmedim Severim fırtınanın her türlüsünü ormanlar uğultulu sular dalgalı severim filizkıran fırtınası'nı kırıp kanatmıyorsa sevincin türküsünü nerde benim baharım dalım yaprağım nerde gece çökmüş üstüne kerpiçsel yalnızlığın sanki kaplan pençesinde bir manda böğürtüsü ne kuş kalmış ne çiçek ne kırmızı ne yeşil sapsarı karanlıkta yerler bahar ölüsü... 1978 Hasan Hüseyin Korkmazgil |
Gecikmiş Suyabakan Gecikmiş Suyabakan bıyıkları ölü kartal kanadı kaşları yıkık durmuş güneş altında dünyaya karşı Başında kirli yağlık ayağında partal postal hey mıstık tüfeği sağ elinde sol eli kalçasında göğsü çapraz fişeklik poz vermiş gazeteye mıstık kendine aşık gören maşallah desin gözden gezden arpacıktan esirgesin yaradan yiğidim yakışıklım garibim poz vermiş gazeteye çocuk mu çocuk... Kaynak: Tohumlar Tuz İçinde Hasan Hüseyin Korkmazgil |
Gökte Yıldız Gökte Yıldız Karanın mavileşe mavileşe mavileşmesi dönüşmesi altun sarısına mavinin ve sonra ayçiçeğinde ivecen bir balarısı yani sen yani ben yani biz toprağın bölüşüle bölüşüle bölüşülmesi dönüşmesi toprak ağasına bölükbölüğün ve sonra varoşlarda toprak işçisi yani sen yani ben yani biz 'manda yuva yapmış söğüt dalına' yapar mı yapar 'yavrusunu sinek kapmış' kapar mı kapar bu bıçak böylesine kahpe ellerde bu boyun kıldan ince hepsi bu kadar gökte yıldız ellidir de ellidir sayın bakın ellidir de ellidir sıkı dur koca haydar bunun sonu bellidir katarlandı bulutlar çoğu gitti azı kaldı sıkı dur koca haydar... Hasan Hüseyin Korkmazgil |
Güç Olan Güç Olan Himalayaların tepesine tırmanmak güç ama mümkün Okyanusu aşmak da güç ama mümkün Ay'a ulaşmak da öyle Ama mümkün değil işte Bülbülün eti için öldürüldüğü bir ülkede sanatı zincire vuranlara meram anlatmak Öt kuşum Öt kuşum Öt güzel kuşum Eller ne derse desin ben sana vurulmuşum. Hasan Hüseyin Korkmazgil |
Haziranda Ölmek Zor Haziranda Ölmek Zor orhan kemal'in güzel anısına işten çıktım sokaktayım elim yüzüm üstümbaşım gazete sokakta tank paleti sokakta düdük sesi sokakta tomson sokağa çıkmak yasak sokaktayım gece leylâk ve tomurcuk kokuyor yaralı bir şahin olmuş yüreğim uy anam anam haziranda ölmek zor! havada tüy havada kuş havada kuş soluğu kokusu hava leylâk ve tomurcuk kokuyor ne anlar acılardan/güzel haziran ne anlar güzel bahar! kopuk bir kol sokakta çırpınıp durur çalışmışım onbeş saat tükenmişim onbeş saat acıkmışım yorulmuşum uykusamışım anama sövmüş patron ter döktüğüm gazetede sıkmışım dişlerimi ıslıkla söylemişim umutlarımı susarak söylemişim sıcak bir ev özlemişim sıcak bir yemek ve sıcacık bir yatakta unutturan öpücükler çıkmışım bir kavgadan vurmuşum sokaklara sokakta tank paleti sokakta düdük sesi sarı sarı yapraklarla birlikte sanki dallarda insan iskeletleri asacaklar aydemir'i asacaklar gürcan'ı belki başkalarını pis bir ota değmiş gibi sızlıyor genzim dökülüyor etlerim sarı yapraklar gibi asmak neyi kurtarır sarı sarı yaprakları kuru dallara? yolunmuş yaprakları kırılmış dallarıyla ne anlatır bir ağaç hani rüzgâr hani kuş hani nerde rüzgârlı kuş sesleri? asılmak sorun değil asılmamak da değil kimin kimi astığı kimin kimi neden niçin astığı budur işte asıl sorun! sevdim gelin morunu sevdim şiir morunu moru sevdim tomurcukta moru sevdim memede ve öptüğüm dudakta ama sevmedim, hayır iğrendim insanoğlunun yağlı ipte sallanan morluğundan! neden böyle acılıyım neden böyle ağrılı neden niçin bu sokaklar böyle boş niçin neden bu evler böyle dolu? sokaklarla solur evler sokaklarla atar nabzı kentlerin sokaksız kent kentsiz ülke kahkahanın yanıbaşı gözyaşı işten çıktım elim yüzüm üstümbaşım gazete karanlıkta akan bir su gibi vurdum kendimi caddelere hava leylâk ve tomurcuk kokusu havada köryoluna havada suçsuz günahsız gitme korkusu ah desem eriyecek demirleri bu korkuluğun oh desem tutuşacak soluğum asmak neyi kurtarır öldürmek neyi yaşatmaktır önemlisi güzel yaşatmak abeceden geçirmek kıracın çekirgesini ekmeksiz yuvasız hekimsiz bırakmamak ah yavrum ah güzelim canım benim - sevdiceğim bitanem kısa sürdü bu yolculuk n'eylersin ki sonu yok! gece leylâk ve tomurcuk kokuyor uy anam anam haziranda ölmek zor! nerdeyim ben nerdeyim ben nerdeyim? kimsiniz siz kimsiniz siz kimsiniz? ne söyler bu radyolar gazeteler ne yazar kim ölmüş uzaklarda göçen kim dünyamızdan? asmak neyi kurtarır öldürmek neyi? yolunmuş yaprakları ve kırılmış dallarıyla bir ağaç söyler hangi güzelliği? kökü burda yüreğimde yaprakları uzaklarda bir çınar ıslık çala çala göçtü bir çınar göçtü memet diye diye şafak vakti bir çınar silkeledi kuşlarını güneşlerini: «oğlum sana sesleniyorum işitiyor musun, memet, memet!» gece leylâk ve tomurcuk kokuyor üstümbaşım elim yüzüm gazete vurmuşum sokaklara vurmuşum karanlığa uy anam anam haziranda ölmek zor! bu acılar bu ağrılar bu yürek neyi kimden esirgiyor bu buz gibi sokaklar bu ağaçlar niçin böyle yapraksız bu geceler niçin böyle insansız bu insanlar niçin böyle yarınsız bu niçinler niçin böyle yanıtsız? kim bu korku kim bu umut ne adına kim için? «uyarına gelirse tepemde bir de çınar» demişti on yıl önce demek ki on yıl sonra demek ki sabah sabah demek ki «manda gönü» demek ki «şile bezi» demek ki «yeşil biber» bir de memet'in yüzü bir de güzel istanbul bir de «saman sarısı» bir de özlem kırmızısı demek ki göçtü usta kaldı yürek sızısı geride kalanlara nerdeyim ben nerdeyim? kimsiniz siz kimsiniz? yıllar var ki ter içinde taşıdım ben bu yükü bıraktım acının alkışlarına 3 haziran '63'ü bir kırmızı gül dalı şimdi uzakta bir kırmızı gül dalı iğilmiş üzerine yatıyor oralarda bir eski gömütlükte yatıyor usta bir kırmızı gül dalı iğilmiş üzerine okşar yanan alnını bir kırmızı gül dalı nâzım ustanın gece leylâk ve tomurcuk kokuyor bir basın işçisiyim elim yüzüm üstümbaşım gazete geçsem de gölgesinden tankların tomsonların şuramda bir çalıkuşu ötüyor uy anam anam haziranda ölmek zor! 1977 Hasan Hüseyin Korkmazgil |
Işıklarla Oynamayın Işıklarla Oynamayın başımı döndürüp bakamıyorum nasıl kaldı gerilerde onca yıl karanlık bir gömüklüğü düşte geçmiş gibiyim tatmadığım bir içkiyi bir akşam afrikasal bir törende içmiş gibiyim birdenbire kan yağmurlu bir bulut birdenbire kan kokulu bir duman şaşkınlıktan gemileri yakmış gibiyim ışıklarla oynamayın-dedim ben size yararı yok karanlıkta sürek avının dedim ben size yanlış kalemlere kayar elleri yazıcıların tutanaklar yanlış yazar dedim ben size karanlığı az kullanın-kirliler kokar birgün birgün yanar bu ışıklar sırıtır suratlarınız kirlilere sığınmayın-dedim ben size yararı yok oynaşmanın törensel aklıklarda kaçın kaçabilirseniz uzak sulara ışıklarla oynamayın-dedim ben size... Hasan Hüseyin Korkmazgil |
Karagün Dostu Karagün Dostu biliyorum matarada su torbada ekmek ve kemerde kurşun değil şiir ama yine de matarasında su torbasında ekmek ve kemerinde kurşun kalmamışları ayakta tutabilir biliyorum şiirle şarkıyla olacak iş değil bu dalda narı tarlada ekini kızartmaz güvercin gurultusu ama yine de diler arasında bıçak gibi parlar kavgada şiirin doğrultusu göz güzü görmez olmuş tek bir ışık bile yok yürek bir yaralı şahindir döner boşlukta belki bir şiir belki bir şiir kırıntısı çalar kapımızı umutsuz karanlıkta yoklar yüreğimizi iğilir yaramıza dağıtır korkumuzu ve karşı tepelerden gürül gürül bir kalk borusu... Hasan Hüseyin Korkmazgil |
Karıma Altıncı Evlilik Yıldönümü Armağanı Karıma Altıncı Evlilik Yıldönümü Armağanı Silahımsın başım havalarda gezerim en yıkık günlerimde bile atımsın ölümü çiğnetmedin düşmanıma karanlıkta kurşun yağarken üstüme karımsın dölümü paylaşan tarlamsın benim kollarımda uyuttuğum geceler seni göğsüne sığındığım geceler senin öfkemi bir tabanca gibi denediğim geceler sende kulaç atmışçasına Kızılırmak'ta yorulup düştüğüm geceler senden ve ilk görüyormuşum gibi baktığımda gözlerine kızıltı sonbaharlar alabulut yazlar tiren tiren yolculuklar seni ben ekmek paramız olmadığı günlerde de gördüm, yiğittin seni ben korkunun kara tırnaklı titrek elleri bileklerime bir hayalet gibi sarıldığı günlerde de gördüm, yiğittin seni ben zorlayıp o peygamber köşkünün kapılarını hücreme temiz çamaşır ve sigara ve selam yolladığın günlerde de gördüm, yiğittin bir çift ateş karanfil bir dost kitap ve bir bardak su gibi beklediğin günler de oldu hasta yatağımın baş ucunda yiğittin soframızda kuş sütü balık yumurtası yoksa da işçi ellerinin tadı aydın gözlerinin balı var ne zaman kekik koksa gül koksa çamaşırlarım elma erik ceviz zeytin portakal anam koksa çamaşırlarım ucuz çamaşırlarım ucuz sabunlarda ellerini anımsarım ellerin canım karım ellerin yaban güllerine mısralara pırnallara değen ellerin ellerin canım karım ellerin iki taştan bir un eden ellerin ve göller bölgesi'nin gül bahçelerinden gül toplar gibi haziranda şafakta çetin kitaplardan bal toplayan ellerin canına okumuşlar ekmeğimizin zincire yatırmışlar delikanlı günlerimizi kan etmişler ellerimizi kan etmişler düşlerimizi canım gülüm kan gayrı bize ölüm yok kavgayı şiiri ve seni çok seviyorum... Hasan Hüseyin Korkmazgil |
Kelepçemin Karasında Bir Ak Güvercin Kelepçemin Karasında Bir Ak Güvercin Himalayaların tepesine tırmanmak güç ama mümkün Okyanusu aşmak da güç ama mümkün Ay'a ulaşmak da öyle Ama mümkün değil işte Bülbülün eti için öldürüldüğü bir ülkede sanatı zincire vuranlara meram anlatmak Öt kuşum Öt kuşum Öt güzel kuşum Eller ne derse desin ben sana vurulmuşum... Kaynak: Varlık, 1085, 1 Şubat 1998 Hasan Hüseyin Korkmazgil |
Kocabebek Kocabebek bu demir divriği dağlarından ben söktüm ulan ben söktüm bu namlu divriği demirinden ben döktüm ulan ben döktüm bu ak bileklerde bu kara kelepçe ben dövdüm ulan ben dövdüm ben dövdüm ateşlerde bu kelepçeyi bu biçimi bu demire ben verdim şimdi kaysı çiçekleri tozutur geçer şimdi şarap düşer kızgın bağlara şimdi sevdiğimi alır giderler güz oturur gözlerime dağlar uy varalım diyelim ki heeeey diyelim nakışçana duralım korolarla diyelim heeeeey diyelim heeeeey yıkılır bu düzmeceler yıkılır köPage Rankingüler kurulur aydınlıklara gelir birgün kaşla göz arasında en gizli tomurcukların ucunda gelir ekmeksiz evin yalnızlığında kınasız parmakların bakışlarında uykusuz gecelerin ardında gelir halaylarla çıkalım korolarla duralım heeeeey diyelim heeeeey bu namlu divriği dağlarından bu candarma benim kapıbir komşum bu türkü benim türküm çoğalır kanayarak kelepçemin karasında bir ak güvercin ustam kessin ellerimi benim çocuk ellerimi dağlar uy uy dağlar... Kaynak: Kavel Hasan Hüseyin Korkmazgil |
Koçero - Vatan Şiiri Koçero - Vatan Şiiri keklik serer palazını tenha kayalıklara uçurur korkusunu kara diken savurur tohumunu kurtulur korkusundan orda bir dağ orda bir taş bir pınar dağ ardında taş ardında pınarlı bir kara mavzer bıyıkları kartallıda başı yağlıklı durur dimdik bakar dimdik bakar barışlı bir güvercin pır pır eder ucunda namlusunun "tutam yar elinden tutam çıkam dağlara dağlara!" koçero hep durur orda dağlarda ben türkçe anlatamam o kürtçe anlatamaz farsça çıkmaz doruklara koçero hep durur orda dağlarda ey elleri mis kokulu sabunlarla kurtulan beyler şimdi siz içebilir misiniz kendi sıcak kanınızı altun taslarda geçirebilir misiniz şu yağlı ipi kendi güzel ellerinizle o güzel boynunuza ve şakıyormuşçasına kafeste kanaryanız bakıp bakıp zindanlı akşamlara yudumlayabilir misiniz soğutulmuş içkinizi? dolaşıyor akşam yelinin büyücü parmakları çankaya'nın gençirisi kavaklarının gümüşlü yapraklarında önce yaprak sonra dal sonra dallar ipil ipil küme küme kavakları çankaya sırtlarının çalar gibi bir gizli piyanoda sonsuzluğun şarkısını ve saksıda soluk alan belkide bir camgüzeli bir fesleğen bir kaktüs tutuşurken ormanlar oylum oylum savrulurken kül ve kerpiç rüzgarda! ey elleri mis kokulu sabunlarla kurtulan beyler almış kanlı gömleğini nere gider bu türkü sarınmış kıl şalvara nerden gelir bu ağıt? yığdım kitapları dağ dağ çağırdım nemrutu karanlığıma bir kucak yeşil yoncayla geldi nemrut öptü ıslak gözlerini aç öküzümün gocunmayın güzel beyler hanımlar alınıp incinmeyin silah silah çatmayın o güzel kaşlarınızı imdatlara saldırmayın basmayın düğmelere yürekleri hoplatmayın güzel beyler hanımlar zor ve çetin bir ağıttır koçero bir gelin ağlar onu ben ağlıyamam bıyıkları çengel çengel bir kardaş ağlar acılı bir bacı ağlar bağrıyanık bir ana ben ağlıyamam! ince bir ay batar gider karadağın ardında dolanır kerpiç damı ince bir rüzgar irkiltir bir gece kuşu osmanlı karakollarının duvarlarını bir elinde kanlı mendil bir elinde kara mavzer kimse bilmez nerde nasıl taptaze bir sımsıcak bir gencecik bir ölüdür o bir selamdır sımsıcak varamamış dostuna varamamış koçero "leb-i derya" şu saltanat şu konaklar şu saraylar şu köşkler bu bereket bu bolluk bu çılgınca hovardalık gocunmayın güzel beyler hanımlar alınıp incinmeyin! kırkbin köyden birer kişi göcüyor kırkbin kişi kırkbin köyden onar kişi göçüyor yarım milyon ya ellişer yüzer kişi? göçüyor milyon milyon vatanda vatan güzel beyler hanımlar kusuyor bütün köyler insanlarını kusuyor kasabalar baştanbaşa bütün ülke kusuyor insanını! bu eziklik bu hırçınlık güzel beyler hanımlar bu sınırsız tedirginlik acaba nerede biter? nasıl başlar acaba şenlikli günleri bu toprakların? bulacak bir gün elbet yatağını bu nehir durulup dinginleşecek birgün elbet bu nehir ve çocuklar oynaşacak mutlu çocuklar anacan sularında bu mutlu nehrin! koçero bir dağ çekirgesinin gecede irkilmesidir bir belirsiz karanlıktan bir belirsiz karanlığa irkilip uçmasıdır bir dağ çekirgesinin bir kurdun kaçmasıdır kendi karaltısından yamaçtan bir taşın yuvarlanması bir pınarın durup durup akması bir çift gözün karanlığa bakması şimşeklerin uzak uzak çakmasıdır dağlarda bir mavzerin yanlışlıkla patlamasıdır bir geyiktir koçero sekerken taştan taşa kırılmış bilekleri tırnakları kekik nane ve menekşe kokulu tırnakları rüzgarlı suçsuz bir geyik avcılar yakalarsa mezedir eti köpekler kovalarsa diş kırasıdır bir okul piyesidir koçero açış konuşmalıdır ve halaylı türkülüdür müsamere derler adına oralarda kaymakamlı savcılı ve çavuşludur biletlidir ve yoksullar yararınadır festivaldir sosyetede modada son buluşlar en taze ilişkiler gürültülü boşanmalar gürültülü birleşmeler hele bir de balesi ve operası "ey vatan" aryası bir de saygıdeğer prensesin saygıdeğer oynaşının ardından telli sazlar ardından yaylı sazlar ardından vurmalılar çekmeliler ve üfürmeliler ardından "kuğu gölü" ardından "fındık kıran" hemencecik candarmalar ve ardından "haydutlar"ı siller'in köroğlu'nun narası: "yine de hey hey!" ve ardından çocukları gülmekten kırıp geçiren çağdaş banka reklamları! candarmalar geçirince kelepçeyi zinciri bileklerine karıncanın poz verince bir fukara karınca en komprador basın aynalarına aşka gelir kompütürler aşka gelir telefonlar telsizler ve doyum noktasına sosyete nunni! o zaman işte çelenk o zaman işte tören alkış bando ve rap rap donanır bayraklarla bankalar sigortalar ve uygunsuz işyerleri bilcümle ve kadehler kadehler ki ses verir yıldızlardan! gocunmayın güzel beyler hanımlar alınıp incinmeyin! koçero bir oyundur yazılır yazılır bitmez koçero bir oyundur oynanır oynanır bitmez vurur onu candarma vurur onu candarma durmadan vurur ama o bitmez o hep durur öyle orda bıyıkları kartallıda göğsü çapraz fişeklikli gözleri beş yaşında kolları nuh nebi'den bir elinde kanlı mendil bir elinde kara mavzer pır pır eder bir güvercin ucunda namlusunun o hep öyle durur orda taş ardında rüzgarda! muhtara sorarsanız bizim serseri veli marabaya sorarsanız işini bilmemiş deli köylüye sorarsanız ekmeksiz garibin teki çocuklara sorarsanız yüce dağlar aslanı aslan koçero kimsesize sorarsanız hükümet bilir onu candarmaya sorarsanız devletin dağlarda silah çatması vurguncuya sorarsanız yolkesici yağmacı soyguncuya sorarsanız devletin acizliği sağcıya sorarsanız siktiret pezevengi solcuya sorarsanız "ferman padişahın dağlar bizimdir" istanbullu inanır ki boğazda kaşalottur ankaralı sanır ki temele dinamittir izmirlinin düşlerinde şaşkın köpek balığı antalyalı her gece gergedan görür düşünde erzurum'da kol başıdır erzincan'da deli daylak pir sultan yoldaşıdır sivas'ta bir "kılıcı kanlı" van'da mardin'de bir gözükanlı kaçakçı ah koçero vah koçero koçero eyvah! gocunmayın güzel beyler hanımlar alınıp incinmeyin! patron gazetelerinde yüksek tirajdır koçero hükümet programlarında bir "nakl-i yekun" kapitalist dış basında nobel'lik bir roman politik sürtüşmelerde bir yılan hikayesi diplomata sorarsanız turistik bir serüven kaymakama sorarsanız "ahval-i adiye"den sosyeteye sorarsanız eğlenceli bir briç sorarsanız bezirgan filimciye gişelik bir senaryo sorarsanız bürokrata atatürk'ün gardrobuna tükürmüş biri hümaniste sorarsanız fransızca bilmeyen montenyi'den anlamıyan mitologya tragedya hümanizma helenizma hiçbirinden çakmayan bir yörüktür koçero! ne anlar rönesanstan ne anlar restorasyondan? bir bazlama bir uçkur üç telli bir zımbırtıdır koçero! sanki sırası mıydı dağlara tırmanmanın demokratik tragedyayı uçuklatmanın sanki sırası mıydı! müfrezeler yürümüş dağ dağ ve dere dere kesmiş geçitleri korkunun silahları bir tükenmez sermayedir koçero haksız yönetimlere! gocunmayın güzel beyler hanımlar alınıp incinmeyin silah silah çatmayın o güzel kaşlarınızı koşturmayın şifreleri telefonları basar gibi tuz yarama basmayın düğmelere yürekleri hoplatmayın güzel beyler hanımlar paralar girsin diyedir kalantör kasalara toprak sömürülsün diyedir orta çağlarda ışıksız kalsın diyedir bir koca ülke karanlıkta boğazlaşsın diyedir güzel yüzlü insanlar fabrikalar işçi yesin para kussun diyedir kıyılar yağmalansın ormanlar çiftlikleşsin bankalar yağ bağlasın tekeller et bağlasın holdingler palazlansın ortaklıklar göbeklensin bu rüzgar böyle essin bu değirmen böyle dönsün bu çuvallar böyle dolsun diyedir koçero'nun dağlarda medetsiz yalnızlığı! gocunmayın güzel beyler hanımlar alınıp incinmeyin yeni değil bu hikaye bu oyun eski oyun! ah koçero vah koçero koçero eyvah! bir akşam birdenbire bir can çıkar dağlara bin kardaş bin acı bin ana bin kerpiç bin harman bin açlık bin yenge bin emmi bin dayı bin zulüm bin acı ve bin karanlık bir akşam birdenbire çıkar dağlara bıyıkları terlememiş bin çocuk bin aşık bin deli bin meczup bin ekmeksiz bin işsiz bin suçsuz kıl şalvar kurtlu çarık naldöken mazıkıran dervişçatlatan itburnu koyakgülü ahlatçalısı bir akşam birdenbire çıkar dağlara çökelekler yoğurtlar arpa bazlamaları yalnayaklar gömleksizler dayanaksızlar munzur'lar çilo'lar palandöken'ler dersim'ler tunceli'ler bingöl'ler tunceli'de mercan'lar ağrı bereketleri tahtalı'lar toroslar ve binboğa'lar bir akşam birdenbire çıkar dağlara turistik bir gösteridir dağlara çıkmak örneğin ağrı'lara alpler'e sübhan'lara ant'lara himalaya dağlarına derin asya'nın klimancaro'nun tropik karlarına turistik bir gösteridir dağlara çıkmak! gelgör ki böyle yazmıyor bizim burda kitaplar turistik diye göstermiyor dağları turist diye vermiyor dağlara çıkanları bir sürekli çıplaklıktır koçero bir sürekli açlıktır bir sürekli haksızlıktır koçero bir sürekli itilmişlik koçero bir vazgeçiştir koçero bir ilgisizlik bin yıllık yoldan gelir üstübaşı kan içinde yorgun bir dilekçedir bir arzuhal koçero bir tanrı selamıdır alınıp verilmemiş görülmemiş bir hacettir koçero çiğnenilip geçilmiş ve sorulmamış upuzun bir eyvahtır upuzun bir pişmanlık bir ünlemdir koçero sığmaz okul kitaplarına erzurum yaylasından erzincan çukuruna ve tecer dağlarından harran cenderesine bir uzun masaldır ki koçero dağların dağlara yaslandığı yerde anlatılır geçitlerin geçitlere küstüğü oyaklarda benek benek anlatılır nakış nakış anlatılır bıçak bıçak kurşun kurşun ve türkü türkü! göğsü çapraz fişeklikli bıyıkları kan içinde bir kara mavzerdir koçero yatar türkülerde upuzun ağıtlarda fidan fidan koçero bildirir hal-u ahvalini dört mevsim tanrısına bildirir divanına şaşırtılmaz adaletin: "arkam sensin kalam sensin dağlar hey!" gocunmayın güzel beyler hanımlar alınıp incinmeyin! koçero bir vatandır yaşanılır boydan boya koçero bir vatansızlık bir dağlaşmış yalnızlıktır koçero mavzerleşmiş bir haksızlık yanıtsız bir dilekçe! ben türkçe anlatamam o kürtçe anlatamaz farsça çıkmaz doruklara! gocunmayın güzel beyler hanımlar kan bulaşır ellerime ben anlatamam! Hasan Hüseyin Korkmazgil |
Kötü Nokta Kötü Nokta seni öpüyorum ilk kayısıyı koparır gibi dalından sabah serinliğinde ürperiyorum sonra yeniden öpüyorum yeniden ürperiyorum ve bakıyorum çoktan gelip geçmiş kayısı mevsimi uzaklarda yaprak döküyor uzandığım dal resmini yapsam diyorum o ürpertinin şarkılara döksem diyorum o ürpertiyi kış geçsin, çiçeklensin, yeniden kayısıya dursun ağacım ak gemilerle dönsün uzaklardan beklediklerim sarılara koştukça elim çıldırıyorum fırtınalar getiriyor belalı yaşım siz yoksunuz artık ey kaçmalarımın sıradağları son yavrusunu çoktan doğurdu ardına düştüğüm geyik gittigider kulaçlarım hırçın sularında nehirlerin kaldım kitaplar mezarlığında siz yoksunuz artık ey göçmen bakışlı sabahlarım silahlarım can çekişiyor akşam alacasında bu uzun yağmurlarda ayvalar şimdi büyütüyor geçen yazdan sülün bir aşkı korkuyorum sessiz ayrılıklardan korkuyorum bu sarı yağmurlardan kucaklarında kış meyvalarıyla bu kadınlar korkutuyor beni, bu bir ayrılık dallarda unutulmuş vişnelerin mor yalnızlığı... Hasan Hüseyin Korkmazgil |
Masal Kokusu Masal Kokusu Ben bu kapıları bir bir açarım açmasına ama kırarım Şehzadelerle gitti ölü devin altın anahtarları Masallara dönük yüzlerinizde o hiç eksilmeyen kaygu O donuk maviliği masal cennetlerinin Bırakın işte gözleriniz alın işte yumruklarınız ama siz aptalsınız aptalsınız Birgün masallaşırsam görün işte cüceliğimi Aktıkca büyüyen sulardı benim şarkılarda aradıklarım Ben bu kapıları bir bir kırarım kırmasına ama siz korkaksınız Daha çocuk bile değilsiniz siz Devler çizersiniz altın sarayların kapılarına sonra durup ağlarsınız ağlarsınız Bu kan sizin kanınız , evet ama ya siz kimsiniz Neden böyle yorgunsunuz neden böyle aldatılmış Alıcıkuşlar döner ürpertili etlerınize Mumyaların gölgesinde piramitler dikersiniz Atı otu iti eti bırakıp gerçek saraylarda sürülerle kaçarsınız kaçarsınız Aktıkça büyüyen sulardı benim şarkılarda aradıklarım... Hasan Hüseyin Korkmazgil |
Nurhak Nurhak Dört bir yana haber salsam, Öldü desem inanır mı? Dağlar bana geri verin Kadir'imi, Sinan'ımı... Jandarma kurşunu çaldı, Canımı tenimden aldı Nurhak'a abide kaldı Dağlar aldı selamımı... Nurhak sana güneş doğmaz, Uçan kuşlar yuva kurmaz Dökülen kan, yerde kalmaz Soracağız hesabını... Böyle kalır sanma devran, Yola devam eder kervan Öldü Sinan, doğdu Sinan Omuzladı silahını... Hasan Hüseyin Korkmazgil |
Oranlama Oranlama Bir sen eksiktin sarıyıldız hoşgeldin Geç bakalım karşıma benimle içer misin Ağlar mısın içince burnuna çeker misin Gözyaşların yakabilir mi dudaklarımı Ama neden titriyorsun öyle sarıyıldız Bak ben su taşıyorum ince elekle İğne deliğinden dünyayı geçiriyorum Bak ben aklıma uyup sarıyıldız Durmadan aklımı saşırıyorum Sen beni kaçıncı binden tanıyorsun ki Hadi bana çelik mavisi bir gece getir Hadi dostlukları tek tek koparıp getir Alnımdan öp beni e mi, yitik sıcaklığımı getir Gençliğimi çılgınlığımı deli günlerimi getir Ne o sarıyıldız sen de mi ağlıyorsun... Hasan Hüseyin Korkmazgil |
Sivas Sabahı Sivas Sabahı Eylülün bulanık bir çay gibi ekime aktığı gündü yine yaslı değirmenler yine mazılar çığlık çığlık yine bir akşamdı sivas çarşısında yine akşam taşıyorlardı ıslak sivas çarşısına kağnılar sanki gülerken vurulmuştuk sanki akşamdık sanki bir savaşertesiydi durup yaşlandığımız ay altında kerpiç ve kül ve ağıt Namlular yılan sırtı meneviş tren düdükleri yakın uzak yabanıl ben bu gözleri bir ali galip'te gördüm kurtuluşun bir sayfasında sinsi hain şımarık ve daha içimde sivas sabahlarının o delikanlı gerinişi sırsıklamdık ben bu gergin havaları her zaman sevdim bu bir kurultay havasıdır bir abdurrahman halayına duruştur bu sığamadım gecelere sığamadım türkülere sığamadım kadın sesinde anadolu akşamlarına onlar o kaşları yıkık çakmaktaşı gibi kuvayi milliyeciler mustafa kemal şafağının kıyısında öylece duruyorlar yüreklerinde katıksız güvenleri yalın yüzlerinde haklı öfkeleriyle öylece duruyorlar dimdik ve apaydınlık sığamadım toprağımda kar aklığına sığamadım delikanlı içkilere yaylamda sığamadım nakışlarla boğulan gözyaşlarına ben bu gergin havaları her zaman sevdim Bak yine barut gibiyim sanki kurultaydayım sanki kulaklarımda sömürge sinekleri oysa sivas çarşısındayım gözlerime yağmur yağıyor namlular yılan sırtı meneviş. sen bir hüzzam makamından akşama bakıyorsun menekşe gözlerinde uzak bir acının ince buğusu kül rengi bir tango seni uykulara çekiyor ya bir roman kahramanısın ya da bir paris yolcusu Bu akşamlar hep böyledir karakuş gibi iner yukarlardan fabrikada sokakta perdeler arkasında vurur insanı bu akşamlar hep böyledir, ben işte hep böyle götürülürüm beni heryerde görürsün adres kullanmıyorum bayrakları severim, tutsaklığa yumruk gibi savrulan bayrakları insanları severim, haksızlığa yumruk gibi sıkılan insanları kötüler ali galip'seler ben kuvayi milliyeciyim yüreğimde doludizgin bir kardeşlik özlemi o şafağın kıyısında yine dimdik beklemekteyim Bir sivas sabahı var ki onu sonra göstereceğim... Hasan Hüseyin Korkmazgil |
Sonbahar Oluyorum Sonbahar Oluyorum Gitme, sonbahar oluyorum, sonrası hiç Ağaçlar bükmesinler n'olursun boyunlarını Neden akşam oluyorum tren kalkınca Kırlangıçlar birdenbire çekip gidince Mendiller sallanınca neden tıkanıyorum Öyle çok acımasız ki öyle birdenbire ki Az önceki çiçekler nasıl da diken diken Gitme, sonbahar oluyorum, sonrası hiç O sularda çimdik, bitti; köPage Rankingüleri geçtik, bitti O elmanın tadı orda, o kuş çoktan öttü, bitti Artık çocuk değiliz, susarak da bir şeyler diyebiliriz Günler devlet alacağı, yıllar bir kadehçik buzlu rakı Oyunlar oyuncaksı, oyuncaklar eski şarkı Kavaklara oklu yürek çizip duran o çakı Nerde şimdi nerde şimdi, nerde o kan sarhoşluğu Gitme, sonbahar oluyorum, sonrası hiç... Hasan Hüseyin Korkmazgil |
Suçu Asmak Suçu Asmak Hep suçluyu asıyorlar Suçu asmak yok gündemde Demek ki insan eksik Demek ki insan yarım, maymunlarla aynı yerde Demişler ki; "biri yer biri bakar, kıyamet ondan kopar" Dünya öyle bir yerde ki delikler, kanın kilosu kaça? Buyrun cenazeye, Demişler ki; "aç köpek fırın deler" Köpekler aç, "çektirenler çeker bir gün" Çektirenler bir avuç Çekenler öyle çok ki Dünya öyle bir yerde ki, kanın kilosu kaça? Buyrun cenazeye, Demişler ki; "her yokuşun bir inişi" Tırmandılar saltanata-o en tepeye Ezdiler, uyuttular o en alttakileri Soydular, sömürdüler tabandakileri Dünya öyle bir yerde ki yutuyor çelenkleri. Demişler ki; "tatlı tatlı yemenin, acı acı geğirmesi" Sömürmüş yutmuş adam, sıra gelmiş geğirmeye Yükünü yutmuş adam, demokrasi kündede Ülkeyi satmış adam, korkuları gündemde Yahu beyler, efendiler Buyrun cenazeye Buyrun cenazeye Anladık anlamasına bu işin yolu böyle Ama beyler efendiler dünya öyle bir yerde ki Soruyorlar; "gider mi böyle?" Buyurduk cenazeye Buyurduk cenazeye Yahu beyler, efendiler Sormak ayıp olmasın da bu cenaze nereye? Suçu asın dedim ben size Bırakın yakasını suçlunun Bu bataklık, bu sinek bataklığı kurutun Yahu beyler, efendiler dedim ben size, Vura vura Asa asa bu halkı, Dünya öyle bir yerde ki... Hasan Hüseyin Korkmazgil |
Sürün Çocukları Sürün Çocukları Sürün çocukları dağlara Özlemleri, öfkeleri sürün dağlara. Birgün gelir görürsünüz Vurur yangını gözlerinize Sürün çocukları dağlara Sürün ve sürdürün karanlığı! Hasan Hüseyin Korkmazgil |
Tanıklıklar'dan Tanıklıklar'dan girdiler kapılardan girdiler pencerelerden mektuplardan kitaplardan telefonlardan girdiler kirlettiler ve gecemizi girdiler ağrıttılar ve gündüzümüzü işimize saygımızı Ölümüze acımızı sayrı yatağımızı Özlemlere sevgilere sular gibi akışımızı kıyımlara kıranlara türkü türkü bakışımızı gözgözelik dizdizelik şu hancı dünyamızı girdiler kirlettiler insan onurumuzu insan yüzü güzeldir çirkindi bunlarınki insan yüzü sıcaktır soğuktu bunlarınki elleri el değildi eli andırıyordu gözleri göz gibiydi bakışsızdılar göğse benzer bir kafesti taşıdıkları içinde yürek yoktu kapıların arkasında emeklememiş beşiklere belenmemişlerdi karda tipide ev dediğin duvar kapı pencere saygıya gerek yoktu girdiler akşam sofralarında evlerimize yoksul sabah çaylarında girdiler girdiler öpüşürken kuytuda okşarken saçlarını çocuğumuzun avutmaya çalışırken acılımızı duyumsarken sevincini insan oluşumuzun girdiler bağlarken mektubumuzu dertleşirken kapısında kırkıncı odamızın girdiler evlerimize en ağrıtan yerinde bir özlem türküsünün bunalmış bir kahkahanın ortayerinde taş gibi yorgunluğunda bir güzelim düşün Ölümcül sayrılıkta umarsız yalnızlıkta kağıttan kayıklar yüzdürürken geçmiş sularımızda uçurtmalar salarken umut göklerimize kucaklarken dostlarımızı telefonlarda girdiler evlerimize çirkindiler korkaktılar yarınsızdılar geldiler itilerek girdiler irkilerek kararttılar gecemizi Isırdılar karanlıkta kanattılar türkümüzü kırdılar çiçekli dallarımızı tükürdüler içine ekmeğimizin ağrıttılar ağrımızı ağrıttılar vatan vatan ağrıttılar dünya dunya ve çekip gittiler kanlı izler bırakarak göğümüzün merdivenlerinde yoktu yarınları onların çünkü onlar suç taşıyan sandık gibi karanlıktılar... 1977 Hasan Hüseyin Korkmazgil |
Uçun Kuşlar Uçun Kuşlar insandır suda akan yaprakta yeşil gülde kırmızı zorlu bir dal gibi eğleniriz de fırtınalarla ince bir sızı birdenbire kırar kollarımızı ve bir akşam kuşlar gibi elimizden uçup giden mutluluk bir sabah ebemkuşaklarının altından dörtnala gelir yaşayalım çocuklar her şey bizimdir bir giysi örtüsünde buldum ben bu yedi satırı bozkırda yüzükoyun bir hitit kasabası yedi satır yedi bülbül yavrusu vurmuşlar anasını da kalmış yavrusu bir sürgün şair yazmış vaktin birinde bir genç kız işlemiş onu örtüye yedi renk ipek iplik, yedi bülbül yavrusu ak örtüde yedi satır, gökkuşağı iğrisi bu yalnızlık bu sürgün, insan olmak acısı aldım yedi yavrucuğu koydum buraya yaşıyor mu bilmiyorum o sürgün şair yaşıyorsa bilsin diye o sürgün şair bir gün çıkıp gelsin diye o sürgün şair ‘uçun kuşlar’ ‘uçun kuşlar’ koydum adını bir giysi örtüsünde yedi bülbül yavrusu yedi satır, yedi renk, gökkuşağı iğrisi... Hasan Hüseyin Korkmazgil |
Yakaladım O Şafağı Yakaladım O Şafağı tohum oldum savruldum dörtbir yana yeşerdim kıraç kıraç çiçeklendim güllendim göremedim şafağını bozkırın tutamadım şafağını bozkırın vuramadım türkülere vay anam diyemedim kimselere bu aşkı geyik oldum vurdum sapa yollara bir ben düştüm kan içinde bir avcı türkü oldum yaylaları dolaştım akıp gittim göçlerle duruldum çadırlarda kelepçeler karakollar süngüler candarmalar göz oldum gözlemekten bıçak oldum doydum kana vay anam göremedim şafağını bozkırın tutamadım şafağını bozkırın vuramadım türkülere vay anam diyemedim kimselere bu aşkı gözlerinin en sonunda yakaladım gecesinde gözlerinin yakaladım kuytularda açan gülün yalnızlığını inceciktin karanlıktın uzaktın turnalara katar katar aştı dağları nakışlar dizin dizin düştü yollara göz değildin - gözlerdin kalabalıkta el değildin ellerdin acılı bir bayramda çekip giden trendin şafakta inen uçak iniltiydin akşamlarımda sabak vakti bir bardak su tenimde diken diken kavrulduğum tohum olup savrulduğum yıllar yılı aradığım o şafak sendin işte küskünlükler üstünde yalnızlıklar üstünde saydamlaşmış mavilikler üstünde başkaldıran kölelikler üstünde tül altında bebek yüzü üstünde açan şafak o şafak o şafak sendin işte bir bulvar gecesinde yakaladım seni ben o şafak sendin işte... Kaynak: Tohumlar Tuz İçinde Hasan Hüseyin Korkmazgil |
Yıllar Sonra Yıllar Sonra seni kimler kaçırdı o güzel yazlarımdan - güzelim nere gitti tohuma deresinde - o ishaklı yalnızlığım saçlarının uzun uzun o güneşli sarısı yüzünün papatya sabahlığı - haziranlarımda gülüşünün baharlığı susuşunun sonsuzluğu nere gitti sende benim olan o sonsuz özlem seni kimler kaçırdı o güzel yazlarımdan - guzelim sen gittin - kaba kilimlerde kaldı ayak izlerim pırıl pırıl selvilerde görkemli cevizlerde asma altı su sesi - alacalı güneş sofralarında sen gittin - inanılmaz öksüzlükler yaşadım düştüm çetin yollara - türkülere ağıtlara belendim saçlarımda bulut oldun - alnımda demirparmaklık seni kimler kaçırdı o güzel yazlarımdan - güzelim ben çok çektim güzelim - karlı dağlar oldu başım sen belki de mutluyudun - güzel günler geçirdin çünkü kaf dağında prensestin - soylu bir güzelliktin yaklaşılmaz bir varlıktın - masallık bir acıydın gözgöze geldik birgün - bir dağbaşı durağında bindik aynı trene - kavuştuk yıllar sonra seni kimler kaçırdı o güzel yazlarımdan - güzelim haziranım sarıgülüm yazgüneşim özlemim nice nice sular geçti - bildin mi köPage Rankingülerden kaç bahar kaç sonbahar kaç çocuk kaç intihar nerdesin sen nerdeyim ben ne söylüyor bu çizgiler bu aynalar neden böyle yakından bakıyorlar neler anlatıyor bu şarkılar - uzak geçmişimizden seni kimler kaçırdı o güzel yazlarımdan - güzelim ağlamak bir dağgülü - bir yanık orman belki bir kurumuş çeşme belki - bir kimsesiz tutuklu uçaklar otobüsler vapurlar telefonlar haziranım sarıgülüm yazgüneşim papatyam kime giydin o akları - kim kaldırdı duvağını kim kokladı kim baktı - bağrına kim - yıllar önce seni kimler kaçırdı o güzel yazlarımdan - güzelim Kaynak: Tohumlar Tuz İçinde Hasan Hüseyin Korkmazgil |
Yineli Yineli Bitti temmuz, yine bitti Kırlangıçlar çekip gitti, yine gitti Kaldık yine kaygularla başbaşa yine kaldık Yarın yine yapraklar, yarın yine yağmurlar Ardından yine soğuk, ardından yine tipi Yine palto, yine gocuk, yine odun, yine kömür Yine sövgü karakışa, yine bahara selam Ederler yine tombul, gelirler yine cılız Kiralar yine azgın, kuyruklar yine dilsiz Yine mızmız sıkıntı, yine hep vıdıvıdı Yine hep televizyon, yine hep ortadoğu Uykular da beter yine, uykular da kara kuru Yine bezgin sabahlar, yine yılgın akşamlar Yine hep dalavera, yine hep o kuruntu Yine umut, yine düş, yine hep bekleroğlu Ama belki kış da güzel Ama belki kar da güzel Ama insan olana... Hasan Hüseyin Korkmazgil |
Bütün Zaman Ayarları WEZ +3 olarak düzenlenmiştir. Şu Anki Saat: 05:14 . |
Powered by vBulletin Version 3.8.7
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
Search Engine Friendly URLs by vBSEO 3.6.0 RC 2