tualimforum.com

tualimforum.com (http://www.tualimforum.com/)
-   Türk Şairlerin Şiirleri (http://www.tualimforum.com/turk-sairlerin-siirleri/)
-   -   Hasan Hüseyin Korkmazgil Şiirleri (http://www.tualimforum.com/turk-sairlerin-siirleri/12461-hasan-huseyin-korkmazgil-siirleri.html)

Josephine 19.08.08 12:23

Hasan Hüseyin Korkmazgil Şiirleri
 
Acılara Tutunmak

Kavuşmak özgürlükse
Özgürdük ikimiz de
Elleri çığlık çığlık
Yanyana iki dünya

İkimiz iki dağdan
İki hırçın su gibi
Akıp gelmiştik
Buluşmuştuk bir kavşakta
Unutmuştuk ayrılığı
Yok saymıştık özlemeyi
Şarkımıza dalmıştık
Mutluluk mavi çocuk
Oynardı bahçemizde

Acı çekmek özgürlükse
Özgürüz ikimiz de
O yuvasız çalıkuşu
Bense kafeste kanarya

O dolaşmış daldan dala
Savurmuş yüreğini
Ben bölmüşüm yüreğimi
Başkaldıran dizelere

Aramakmış oysa sevmek
Özlemekmiş oysa sevmek
Bulup bulup yitirmekmiş
Düşsel bir oyuncağı

Yalanmış hepsi yalan
Yalanmış hepsi yalan
Sevmek diye birşey vardı
Sevmek diye birşey yokmuş

Acı çektim günlerce
Acı çektim susarak
Şu kısacık konutlukta
Deprem kargaşasında

Yaşadım birkaç bin yıl
Acılara tutunarak
Acı çekmek özgürlükse
Özgürüz ikimiz de

Acılardan arta kalan
İşte bu bakışlarmış
Kuğu diye gözlerimde
Gün batımı bulutlarmış

Yalanmış hepsi yalan
Yalanmış hepsi yalan
Savrulup gitmek varmış
Ayrı yörüngelerde...

Hasan Hüseyin Korkmazgil

Josephine 19.08.08 12:24

Acıyı Bal Eyledik
 
Acıyı Bal Eyledik

"Pir Sultan ölür dirilir"

Bak şu bebelerin güzelliğine
Kaşı destan
Gözü destan
Elleri kan içinde

Kör olasın demiyorum
Kör olma da
Gör beni

Damda birlikte yatmışız
Öküzü hoşça tutmuşuz
Koyun değil şu dağlarda
San kendimizi gütmüşüz
Hor baktık mı karıncaya
Kırdık mı kanadını serçenin
Vurduk mu karacanın yavrusunu
Ya nasıl kıyarız insana

Sen olmazsan öldürmek ne
Çürümek ne zindanlarda
Özlem ne ayrılık ne
Yokluk ne yoksulluk ne
İşşiz güçsüz dolanmak ne
Gün gün ile barışmalı
Kardeş kardeş duruşmalı

Koklaşmalı söyleşmeli
Korka korka yaşamak ne

Kahrolasın demiyorum
Kahrolma da
Gör beni

Kanadık toprak olduk
Çekildik bayrak olduk
Döküldük yaprak olduk
Geldik bugüne

Ekmeği bol eyledik
Acıyı bal eyledik
Sıratı yol eyledik
Geldik bugüne

Ekilir ekin geliriz
Ezilir un geliriz
Bir gider bin geliriz
Beni vurmak kurtuluş mu

Körolasın demiyorum
Kör olma da
Gör beni...

Hasan Hüseyin Korkmazgil

Josephine 19.08.08 12:25

Ağustos Şiiri
 
Ağustos Şiiri

Yüreğim sızlıyor bu roman iyi bitmeyecek
Beterin beteri var diyenlere inanmıyorum
Hep böyle havalar besler fırtınaları
Korkarım bu mavi ışık çabuk sönecek
Duymazdım durgun suların bezgin türkülerini
Alışmak ölümün bir başka adıymış bilmezdim
Bir yangın sonu yorgunluğu yakıyor avuçlarımı
Bir rüzgar kulaklarımdan hiç eksilmiyor
Esirgenmiş bir dünyada müthiş yalnızım
Geri dönsen bile ben artık o ben olmayacağım
Yüreğim sızlıyor bu roman iyi bitmeyecek

Ben mısralarımı kerpiç gecelerinden çekmişim
Beş numara lamba kaderi var mısralarımda benim
Deli çizgi gözlerimi kör etmiş, kör etmiş, kör etmiş
Göçmüş kıtalar üstünde kuşlar dönüyor garipsi
Çığlık çığlığa kuşlar dönüyor evcil ve tedirgin
Gök mavisi bir türkü dolanmış yüreciğime
Selsele yolculuklar tütüyor gözlerimde, neyleyim
İnsan demişim, kitap yüzlü insanlar demişim gidemiyorum

Kaderim kaderleri demişim güzelim
Sen olmasan ben böyle değildim
Böyle uysal ve kırılmış değildi şiirlerim
Bir yangın sonu yorgunluğu yakıyor avuçlarımı
Yüreğim sızlıyor bu roman iyi bitmeyecek

Rüzgar gibi ağustos geçti ellerimizden
Meyvalar bizi bal renkli günahlara çağırıyorlar
Bir yanda yaşanmamış günlerin hırsı
Bir yanda boşa geçen gecelerin acısı
Malum o dramın en güzel perdesindeydik
Ağustos şarap olmuş, kanımıza akmıştı
Göçmüş kıtalar üstünde kuşlar gibiydik
Her gören didik didik bizi denetliyordu
Biz kendi derdimize düşmüştük

Orda da akşamlar olacak güzelim
Kanlı mendil gibi ağustos akşamları
Şu benim çektiklerimi görmeyeceksin
Belki yanında başkaları olacak
Belki düşlerine bile girmeyeceğim
Gün oldu acıların şiirini yaşadım
Gün oldu zehir gibi yokluğunu yaşadım
Bana sen ne diye duyurdun yalnızlığımı
Ne diye gurbet gibi mısralarıma sindin
Dokunsan parmaklarıma tutuşacağım

Yere batan şehrin tek yalnızıyım
Yüzyılın ağrısını anlayarak çekiyorum
Ekmeğime barut sinmiş bulanık özgürlükler
Tepmişim rahatımı, boynu bükük mutluluğumu
Yaşıyorsam erkekçe yaşıyorum

Düşün ki coğrafyanın en güzel yerindeyiz
En güzel günlerinde gençliğimizin
Ölümden ötesini aklım almıyor
Beterin beteri var diyenlere inanmıyorum
İstesek cenneti kurtarabiliriz
Ben bir ışık için tepmişim rahatımı
Bu güleç yüzlülerin, bu acı türkülerini
Bu yoksul yerleri anlayarak seviyorum
Delicesine anlayarak güzelim
Yüreğim sızlıyor bu roman iyi bitmeyecek...

Hasan Hüseyin Korkmazgil

Josephine 19.08.08 12:26

Akarsuya Bırakılan Mektup
 
Akarsuya Bırakılan Mektup

incecikti
gül dalıydı
dokunsam kırılacaktı
dokunmadım
kurudu
gitme, sonbahar oluyorum, sonrası hiç
ağaçlar bükmesinler n’olursun boyunlarını
neden akşam oluyorum tren kalkınca
kırlangıçlar birdenbire çekip gidince
mendiller sallanınca neden tıkanıyorum
öyle çok acımasız ki öyle birdenbire ki
az önceki çiçekler nasıl da diken diken
gitme, sonbahar oluyorum, sonrası hiç

o sularda çimdik, bitti; köPage Rankingüleri geçtik, bitti
o elmanın tadı orda, o kuş çoktan öttü, bitti
artık çocuk değiliz, susarak da bir şeyler diyebiliriz
günler devlet alacağı, yıllar bir kadehcik buzlu rakı
oyunlar oyuncaksı, oyuncaklar eski şarkı
kavaklara oklu yürek çizip duran o çakı
nerde şimdi nerde şimdi, nerde o kan sarhoşluğu
gitme, sonbahar oluyorum, sonrası hiç...

1976
Kaynak: Çağdaş Türk Şiiri Antolojisi, M. Fuat

Hasan Hüseyin Korkmazgil

Josephine 19.08.08 12:27

Amenna
 
Amenna

Yaşayanlar bir gün ölür elbette
Ağaçlarla, balıklarla
Kuşlarla ben amenna

Ağlayanlar bir gün güler elbette
Uyanmakla, Anlamakla
Bilmekle ben amenna

Kısa çöp uzun çöpten hakkını alır elbette
Direnmekle, kurtulmakla
Barışla ben amenna

Öyle bir yerdeyim ki
Ne karanfil, ne kurbağa
Öyle bir yerdeyim ki
Bir yanım mavi yosun
Dalgalanır sularda
Bir yanım çocuk parkı çığlık çığlığa
Öyle bir yerdeyim ki
Anam gider allah allah
Dölüm düşmüş sokağa

Dostum dostum güzel dostum
Bu ne beter çizgidir bu
Bu ne çıldırtan denge
Yaprak döker bir yanımız
Bir yanımız bahar bahçe...

Hasan Hüseyin Korkmazgil

Josephine 19.08.08 12:28

Aşk Şiiri
 
Aşk Şiiri

sen aşk şiiri yazamazsın
hasan hüseyin
çünkü aşk
şiirden önce gelir sende
oysa şiir
önünde gitmelidir
her şeyin

sen aşk şiiri yazamazsın
hasan hüseyin
çünkü aşk
kavganın içindedir
çünkü sen
içindesin kavganın
elmayı kokusundan
güvercini biçiminden soyutlamaktır
yaşamak denilen kavgayı
aşksız düşünmek

sen aşk şiiri yazamazsın
hasan hüseyin
çünkü sen
gagasından tutup kuşu
öt kuşum
öt kuşum
demiyorsun
çünkü sen
yedirip çiçekleri ineğe
koklayıp gerisini ineğin
kok çiçeğim
kok çiçeğim
demiyorsun

öpüşmek başka şeydir
yiğidim
öpüşmeyi düşünmek başka
sevişmek başka şeydir
güzelim
sevişmeyi düşünmek başka
sende yaprak
-iki gözüm-
sende dal
sende yıldız
-yürek sızım-
sende su
sende bu dört boyutlu kaçma tutkusu
atlıkarıncadan geceleyin
bakmaktır lunaparka

sen aşk şiiri yazamazsın
hasan hüseyin
çünkü sen
ilkyaz yağmurlarında çırılçıplak
dolaşır gibi sıcak morlarda
yaşarsın aşkı iliklerinde
çünkü sen
iki düşman ucun bileşkesisin
acısının kavuşmanın
ayrılmanın sevincisin

sen aşk şiiri yazamazsın
hasan hüseyin

çünkü aşkın kendisidir
senin şiirin
oysa şiir
oysa aşk
oysa sen
sen
sen aşk şiiri yazamazsın
hasan hüseyin...

Hasan Hüseyin Korkmazgil

Josephine 19.08.08 12:29

Anama Sitem
 
Anama Sitem

anam benim
güzel anam
anacan
ne vardı elini çabuk tutacak
beni böyle apartopar
sokaklara savuracak ne vardı


sen de güzeldin elbet
insanın anası güzel olmaz mı
güzeldin elbet
güzeldin de anacan
şimdikiler bir başka
şimdikiler felâket

hele bir bak şu kızlara
anacan
bak da salâvat getir
çevir oku kitap kitap
resim resim as duvara
bas bağrına bir kucak gül

ben mi hiç yaşamadım
soyum mu güzelleşti
anacan
bilseydim bunların geleceğini
erciyes dağına dönse de karnın
allem eder kallem eder kaçırırdım treni

anam harcadın beni
yaktın beni anacan
sevmesem sen küsersin
öpmesem babam kızar
ne haltetsin hüseyin
ne haltetsin ozan oğlun...

Hasan Hüseyin Korkmazgil

Josephine 19.08.08 12:30

Azime'li Temmuz Bildirisi 2
 
Azime'li Temmuz Bildirisi 2

beklerdi tohum
beklerdi tohum
beklerdi tohum upuzun karanlıklarda -- sen yoktun
öfkemi mermer mermer -- öcümü çocuk çocuk-- çıldırttım kırmızıları
bir başka parlardı yoğun karanlıkta ışıklar -- sen yoktun
bütün kapıları birden zorlamanın o korkunç güzelliği
o korkunç büyümesi ellerin fitillerde -- sen yoktun
benim aşkımda o vardı
evrendi nasıl
evrendi çelik mavisi
grev grev ateş ateş büyüdüm ülkelerce
yepyeni bir öfke doğurdum kalabalık özlemlere -- sen yoktun
uff ne kötü kullanmışlardı ah ne güzel gözlerini -- ölümdü
sana değip değip durdum o sarhoş yörüngede -- sen yoktun
bilenirdi türkülerde en soylu ayrılıklarım -- sen yoktun
benim aşkımda o vardı
soğuktu yeşillerim
soğuktu temmuzlarım en bayram gülmelerimde bile
kar yağardı sabah çaylarıma -- sen yoktun
sofralarda ekmek diye öpülürdü altın dişleri ölülerin
adını söyletmiyorlardı ölüm gibi özlenen şeyin -- sen yoktun
bütün dillerde sana varmak -- bilemem bilemem benim aşkımda o vardı
ben hep koşan atları sevdim soluyan lokomotifleri
benim aşkımda çelik mavisi gagarinli uzayların
toprak nasıl sancılanır ağaçlar nasıl gerinirler çiçeklenirken
kurşun nasıl ıslık çalar diş nasıl gıcırdar karanlıklarda
alabalık nasıl ölür o kendi sularının kıyıcığında
bilemem bilemem -- sen yoktun
ateşler yanardı biryerlerde yepyeni biçimlerde yanardı
benim aşkımda o vardı
söyle anamın en güzel kızı söyle
sular nasıl kaçırılır, kuşlar nasıl susturulur
nasıl sığar şu koskoca evren daracık zindanlara -- söyle
balçık balçıktı o nar çiçeği çağı çocuklarımın
karanfil olurdu yakalarda bacımın kanlı gözleri
demir nasıl paslanırdı sıcacık bileklerde -- bilemem
bilemem ey anamın en güzel kızı bilemem -- sen yoktun
benim aşkımda o vardı
sen geldin
badem çiçek açar gibi geldin, düşte sever gibi geldin
ey kavgabiçim
yepyeni bir düzendi gelişin, yoluna başkoyduğum ülkemdin
eskidi birden kentler, eskidi gökyüzünün çok uzaklığı, eskidi hep
oldu bakkal, oldu bakkalbiçim, oldu bakkalbiçim aşk
bu senin gözlerindi ey benim ülkem -- arılar oynaşan içinde
bu senin duruşundu ey kavgabiçim -- en haklı silah güzelliğince
güneş gibi acımasız, toprak gibi unutkan, tohum gibi umutlu
sen geldin ey benim özlemim ülkem, kadınım, devrimbiçimim
yıkıldı ölülerin öğlesonu sarılıkları
sen geldin
eskidi biryerleri zamanın, eskidi gözleri kadınların -- sen geldin
evler eskidi birden -- eskidi evimsilede kölemsi yalnızlıklar
bayramlar eskidi gülüm, derinlikler eskidi -- ve pişmanlıklar
eskidi yatakbiçimlerde iğreti ikililer -- ve çok çok
saksılarda çöl bitkileri, salonlarda kartpostal mutluluklar
eskidi maskelerin sırıtan düşmanlıkları -- ve nice yazlar
oh ne güzel yeniden -- bu senin güzelliğin ne demek
sel ne demek azime'm, savaşlara durmak ne demek, güzel ne demek
sen geldin ey benim kadın ülkem -- yepyeni ufuklar geldin
durulu bayraklarım güldü gülüm -- sen geldin kutuplarım değişti
bir horoz öter biryerlerde bir horoz bir horoz bir horoz daha
bir ateş yanar biryerlerde bir ateş bir ateş bir ateş daha
bir yumruk sıkılır biryerlede bir yumruk bir yumruk bir yumruk daha
düşer barış cemreleri sabah çaylarımıza
biter kahpelik
biter bu gökyüzünün çok uzaklığı
sen geldin ey anamın en güzel kızı -- yaşamak geldin
badem çiçek açar gibi geldin, yürek sızlar gibi geldin -- sen geldin
al beni kankırmızılardan vur beni kankırmızılara
dürülü bayraklarım gülsün gülüm, kutuplarım değişsin ey benim ülkem
bitsin bu zulüm
bitsin bu zulüm
bitsin bu zulüm
sanki dünyada ilk şafaktı kollarımda uyanmaların
o büyük barışa bir adım kala...

Hasan Hüseyin Korkmazgil

Josephine 19.08.08 12:33

Bakma Turaç
 
Bakma Turaç

Bakma turaç bakma bana el gibi
Sen bu Çukurova'nın öz kuşu değil misin
Ben bu Çukurova'nın öz oğlu değil miyim
Bakma turaç bakma bana el gibi

Sivas'lardan inmedim mi kar sularıyla
Ekmek deyip sarmadım mı göçümü turaç
Bir tencere can aşını bölüşmedim mi
Bakma turaç bakma bana el gibi

Tunceli'den, Kırşehir'den, Van'dan Bitlis'ten
Sürekavı yemişçene gelen kim ola
Açılmışsa Çukurova yediverengül gibi
Bakma turaç bakma bana el gibi

Bu seleği ben vurmadım bu gelinlere
Bu kızları ben yakmadım böyle ateşe
Sevdaları kara gece kirpikleri güneşli
Bakma turaç bakma bana el gibi

Dağlara, dağlara, dağlara doğru
Çalı çırpı sıla gurbet dağlara doğru
Sarı sıcak ak cibinlik dağlara doğru
Ordu, ordu çekip gider ayçiçekleri
Bakma turaç bakma bana el gibi

Üç etekli ak puşulu türkü bakışlı
Kadınlar yürüyor dağlara doğru
Gülkurusu leylak moru dağlara doğru
Özlemler, acılar dağlara doğru
Sivaslı mı Urfalı mı bilemem gayrı
Kadınlar, kadınlar dağlara doğru

Bilemezler avcının kim olduğunu
Sezmişler tüfeğin doğrultusunu
Kadınlar, kadınlar dağlara doğru
Acılarlı, umutlarlı bütün bir anadolu
Bu sıtmalı gecelere bu beşikleri
Bakma turaç bakma bana el gibi

Ben çalmadım bu davulu karaca duran çaldı
Pir Sultan'ı benden aldı kekliği Silifke'den
Boyasını yaman kardı dadal'dan
Telini de yama gerdi Karacaoğlan'dan
Vurdu mavi, vurdu yıldız, vurdu dağbaşı
Vurdu susuz kuyularda kılkeçi
Turnayı benden aldı gelinciği Erzincan'dan
Vurdu ekmek, vurdu gurbet, vurdu göç

Ben de senin gibi yalnızım turaç
Ben de senin gibi düşman içinde
De ki bir Karacaoğlan, de ki bayburtlu zihni
Bakma turaç bakma bana el gibi...

Hasan Hüseyin Korkmazgil

Josephine 19.08.08 12:35

Benden Bilmeyin
 
Benden Bilmeyin

İstanbul'da bir fabrika
fabrikayı ben koymadım oraya
ben diyorum ki size
istanbul'da bir fabrika

Fabrikayı işçiler çalıştırır
işçileri bir milyoner
ben diyorum ki size
fabrikayı işçiler çalıştırır

Grev gittikçe büyüyor
grevi ben istemiyorum
ben diyorum ki size
grev gittikçe büyüyor

Bini boşaldıkça biri doluyor
binini ben boşaltmıyoum
ben diyorum ki size
bini boşaldıkça biri doluyor

Bu düzen beyler düzeni
bu düzeni ben yapmadım
ben diyorum ki size
bu düzen beyler düzeni

Ortalık gitgide karışıyor
ortalığı karıştıran ben değilim
ben diyorum ki size
ortalık gitgide karışıyor

Birgün kıyamet koparsa
kıyamet kopsun istemiyorum
ben diyorum ki size
birgün kıyamet koparsa

Gençler kuytularda öpüşüyorlar
marulun vakti geçti
şimdi karpuzlar kızaracak
ardından fındık fıstık
ardından ayva
ayvayı sarartan ben değilim
ben diyorum ki size
gençler kuytularda öpüşüyorlar
ayvanın vakti...

Kaynak: Acıyı Bal Eyledik

Hasan Hüseyin Korkmazgil

Josephine 19.08.08 12:36

Borçlu
 
Borçlu

Erik çiçek açmış da bahçenin kıyısında
Sen ona hiç bakmadan geçmişsen oracıktan
Leylek dansa durmuş da bacanın tepesinde
O baharlım laklakını durup dinlememişsen
Şakır şakır bir tren bir gece kö p rüsünden
Islıkla dalmamışsan gurbet türkülerine
Akasya mor akasya ak akasya sarı sarı sarkmış da bahar mavilerinden
Yaşamak ne güzel şey diye ağlamamışsan
Çocuklar birdirbir oynuyorlar da çöplük arsada
Dikilip yanıbaşlarına göğüs geçirmemişsen
Yanından geçip gitmiş de çilekçinin arabası
Kaçtan veriyorsun hemşerim diye yutkunmamışsan
İskelenin tepesinden türkü döken gurbetçi gence
Varolasın koçum benim diye el sallamamışsan
Bahar dalı gömleğiyle utangaç bir uçurtma
Bu ne şıklık delikanlım diye laf atmamışsan
Ve çapkınca bakmamışsan
Göğsü domur domur yeniyetmeye
Sesi bambam
Sesi ramazan topu
Kendini herkül sanan delikanlıyı
Yaştaşınmışcasına süzüp selamlamamışsan
Öpmemişsen gözlerine bakıp duran bir gözleri şenlikliyi
Yaşama itmemişsen iter gibi denize
Girmemişsen koluna bir yıkılmışın
Yalanla da olsa avutmamışsan umutsuzu
Su diyene bir avuç su
Bir yaralı parmağa işememişsen
Kolay gelsin dememişsen taş kıranlara
Günaydınsız bırakmışsan bahçe bezeyenleri
Eğilip koklamamışsan çitten gülen çiçeği
Bayram bayram donanmamışsan
Sevinciyle dostlarının
Acısını dostlarının
Yüreğinde duymamışsan
Kapı kapı dolaşmamışsan iş dilenerek
İşsizliğe düşmemişsen hakkım dedikçe
Ve bayraklı pankartlı yürüyüşlere
Halaylı horonlu grev şenliklerine
Katılmayı aşk gibi duymamışsan şuranda
Ağrın ağrım
Acın acım
Dememişsen insan kardeşlerine
Ve dilinin en görkemli
Ve dilinin bando-davul sövgülerini
Sıralayıp sallamamışsan deyyuslar saltanatına
Hangi yaşta olursan ol
Kardeşim
Kaptırıp gönlünü sevda fırtınasına
Evin yolunu şaşırmamışsan
Sende iş yok be kardeşim
Sen artık hapı yutmuşsun
Borçlusun sen ağaçlara kuşlara
Borçlusun sen trenlere otobüslere
Yağan kara esen yele borçlusun
Borçlusun sen herşeye
Gözdeki ışıltıya
Alındaki çizgiye
Eldeki şaşkınlığa
Borçlusun herşeye
Kardeşim
Yaşamın kendisine...

1977
Kaynak: Filizkıran Fırtınası

Hasan Hüseyin Korkmazgil

Josephine 19.08.08 12:37

Çocuktan Al Haberi
 
Çocuktan Al Haberi

Çocuktan aldım haberi
yakın, diyor
güzel, diyor
dopdolu, diyor
iştecik, şuracıkta
iştecik yolu, diyor

Çocuktan aldım haberi
iyi, diyor
açık, diyor
kurtuluş, diyor
iştecik, şuracıkta
koş birazcık koş, diyor

Çocuktan aldım haberi
oh, diyor
tatlı, diyor
sıcacık, diyor
iştecik, şuracıkta
diren azıcık, diyor

Koştuk direndik yorulduk
Düştük anılar ırmağına ey çocuk
Bak işte kan içinde yumruğumuz
Belki senin hakkındır mutluluk...

Hasan Hüseyin Korkmazgil

Josephine 19.08.08 12:38

Dar Açı
 
Dar Açı

anlatmak istedikçe herseyi birden yitiriyorum
bir kutupyıldızı bir ben bir dinmeyen ağrılarım
yapayalnız kalıyorum birden güzelim
ve müthiş ağlamak istiyorum
gecenin kanatları kırık bir saati var bilmem bilir misin
ölüm korkusu alkol gibi yayılır damarlara
sakın o saatte sokaklara çıkma
denize bakma
karanlığa
yıldızlara bakma sakın
o saat
işte güzelim o saat
ölüm, o ateşkuşu
ölüm; o mavidüğüm
denizkızlarının türküsünü söyler
ben yalnızım
orkestrada kırık bir saz
kanayarak koşan bir kurt
yüreğim dağbaşında unutulmuş vakur bir bayrak yırtılırcasına
bir kutup yıldızı bir ben bir dinmeyen ağrılarım
çiftleşen kuşların böceklerin insanların yalnızlığı
ve müthiş ağlamak istiyorum...

Hasan Hüseyin Korkmazgil

Josephine 19.08.08 12:39

Değişmeyen
 
Değişmeyen

Dünyam benim;
Küçücük dünyam,
İşim,
Aşım,
Uğraşım.
Kusurum, yanlışım, yanılmışlığım,
Kızgınlığım, kıskançlığım, alınganlığım,
Birdenbire evrenliğim;
Birbaşıma kalmışlığım bir anda.
Belalara koşmuşluğum;
Sinmişliğim inimde.
Dünyam benim;
Küçücük dünyam benim,
Sevincim, üzüntüm, gerçeğim benim.

Dünyam benim;
Kocaman dünyam benim.
Gündüzlere, gecelere sığmayanlığım,
Caddelere, alanlara sığmayanlığım,
Kocaman dünyam benim.
Kulübede bir ölüm,
Dağbaşında bir ışık,
Kafeste bir kanarya,
Saksıda bir tohumcuk,
Bilinende acım benim.
Bilinmezde kurtuluşum.
Yana yana kül oluşum,
Külde çiçek açışım,
Özlemim, susuzluğum, kaçışım benim.
Kocaman dünyam benim.

Hasan Hüseyin Korkmazgil

Josephine 19.08.08 12:40

Demedim Ki
 
Demedim Ki

Bu kenti sevdim dedim
Benim olsun demedim ki

Sevdim dedimse akşam kızıllığını
Gönlüm gibi akıp giden şu çayı
Şu ormanı şu denizi şu dağı
Benim olsun demedim ki

Vuruldumsa gözlerinin gül bahçesine
Yürek çizen şimşeklerse kaçamak bakışları
İşte buna sevmek derler dedimse

Çattımsa acıların en güzeline
Yedirdimse uykuları o tatlı kuşa
Benim olsun demedim ki

Bu akşam kankırmızı şarap istiyor canım
Bu akşam dünyanın bütün şarkılarını
Bu akşam dünyanın bütün özlemlerini
Bu akşam beni yalnız bırakın
Bu akşam yalnızca onu düşüneceğim
Onu ve kendimi yalnızca...

Hasan Hüseyin Korkmazgil

Josephine 19.08.08 12:41

Duraktaki Işık
 
Duraktaki Işık

gelişimiz götü mumlu mektupla olmadı bu dünyaya
gidişimiz bando davul olmayacak elbet
geldik
açmasa olmıyacak çiçekler gibi
direndik
zincirini çürüten mahkumlar gibi
bekledik
biryerlerden çıkıp gelecek diye
gelecek de gözyaşımız dinecek diye
kirimiz pasımız yunacak diye
karnımız adam gibi doyacak diye
haksızın damına koyacak diye

gelmedin ulan
gelmedin ulan
gelmedin
gardiyan ettin bizi bu gecelere

yavrum
hasan hüseyin
övünmeyi şişinmeyi biryana bırak
neyini tattın oğlum
neresine dokundun şu ellerinle
tamam oldu mu ağzın
burnun tamam oldu mu
tamam mı kulakların
doydu mu biryerlerin
yavrum
hasan hüseyin
öptün mü güzel oğlum, güzel güzel kızları ağızlarından
okşadın mı has bahçede harika memelerini
içtin mi içkilerin heyheylisini
yıldızları topladığın oldu mu geceleri
gemilere bindin mi oğlum hasan hüseyin
uçaklara bindin mi
füzelere bindin mi
nusaybin'i geçtin mi oğlum hasan hüseyin
övünmeyi şişinmeyi biryana bırak
kaç kundura kaç gömlek
kaç ekmek kaç sigara
bir çubuk sazan balığı ölü çaylardan
ve bir deli dilenci öğle ezanlarında

ne senet verdi kimse bize
ne de bastık sözleşmeye kalıbımızı
ey feşmekan oğlu falan feştekiz
kalacaksın şu kadar yıl
yapacaksın şunu bunu
yiyeceksin şunu şunu
göreceksin onu bunu
sonra da ey benim canım efendim
yaprak düşer gibi daldan
ey feşmekan oğlu falan feştekiz

geldik
hemen gidecek gibi
kaldık
bir şey diyecek gibi
dedik mi demedik mi
zincirde yatanlardan
yatacaklardan belli

öyle bir kargaşada açtık ki gözlerimizi
soygun çalar vurgun oynar
otuzun tadı nedir
tadı nedir kırka merdiven dayamanın
meyvalardan neye benzer elliden öte
kaç beş köşelidir yetmişbeşlerde dünya
seksende ne görünür kadın bacakları insanın gözüne
seksenden öte giden yolda ne yandan doğar güneş
öpüşmek tuzlu mudur ekşi midir kekre midir yoksa
belalı bir uçurum mu dönüp geriye bakmak
ne soracak vakit bulduk
ne de bir söyleyen çıktı
yaşadık yetmiş yaşın bütün sığlıklarını daha onbeşimizde

yaşadık otuzbeşte onbeşin
o buğulu
o bulanık
o delicoş düşlerini
uzandıkça uzaklaştı bizden o yüklü dallar
kıyılar kaçtı ellerimizden biz çırpındıkça
bir yer ki medet umar insan ölümden
çek ipini öylesi yaşamanın
yüz yıl da yaşasan değmez bir boka
bin yıl yaşasan
arkası boş

belki de en güzeli
en yiğitçesi
denize dalar gibi dalmak kavgaya
anılarda yaşamak

alın ulan kavat oğlu kavatlar
alın ulan deyyus oğlu deyyuslar
alın da düşün yola...

Kaynak: Acıyı Bal Eyledik

Hasan Hüseyin Korkmazgil

Josephine 19.08.08 12:43

Filizkıran Fırtınası
 
Filizkıran Fırtınası

Gün doğmadan başladı filizkıran fırtınası
evler yemen türküsü
sokaklar seferberlik
öyle bir gariplik ki
öyle bir tedirginlik
yaz başında güz sonrası

Ayvalar çiçekteydi
güller daha tomurcuk
açıl demişti güneş
açılmıştı kıraçta kış elmaları
çözül demişti güneş
çözülmüştü yılanlar karanlık odalarında
dallarda yuvalar tüy kokuyordu
düğünçiçekleri şenlikli

Gün doğmadan başladı filizkıran fırtınası
ne dal kaldı ne tomurcuk
yerden yere çaldı otları ağaçları
insan yüzlü bir korkuluk
üşüdüm dünyalarca
baskın yemiş bir kent gibi üşüdüm
sergen etti filizleri sapsarı bir karanlık
bahardan kışa düştüm

Acılı günler gördüm
sığdıramam bir tek günü bir koca yıla
geceler geçirdim yoz kentlerin bulvarlarında
nice baharları kışlara gömdüm
uzak düştüm yelinden yelvesinden acılı yurdun
uzak düştüm umudundan mutundan
yomundan uzak düştüm
bunaltının böylesini görmedim

Severim fırtınanın her türlüsünü
ormanlar uğultulu sular dalgalı
severim filizkıran fırtınası'nı
kırıp kanatmıyorsa sevincin türküsünü
nerde benim baharım
dalım yaprağım nerde
gece çökmüş üstüne kerpiçsel yalnızlığın
sanki kaplan pençesinde bir manda böğürtüsü
ne kuş kalmış ne çiçek
ne kırmızı ne yeşil
sapsarı karanlıkta yerler bahar ölüsü...

1978

Hasan Hüseyin Korkmazgil

Josephine 19.08.08 12:44

Gecikmiş Suyabakan
 
Gecikmiş Suyabakan

bıyıkları ölü kartal kanadı
kaşları yıkık
durmuş güneş altında
dünyaya karşı

Başında kirli yağlık
ayağında partal postal
hey mıstık

tüfeği sağ elinde
sol eli kalçasında
göğsü çapraz fişeklik
poz vermiş gazeteye
mıstık kendine aşık

gören maşallah desin
gözden gezden arpacıktan esirgesin
yaradan

yiğidim yakışıklım garibim
poz vermiş gazeteye
çocuk mu çocuk...

Kaynak: Tohumlar Tuz İçinde

Hasan Hüseyin Korkmazgil

Josephine 19.08.08 12:45

Gökte Yıldız
 
Gökte Yıldız

Karanın mavileşe mavileşe mavileşmesi
dönüşmesi altun sarısına mavinin
ve sonra ayçiçeğinde ivecen bir balarısı
yani sen
yani ben
yani biz

toprağın bölüşüle bölüşüle bölüşülmesi
dönüşmesi toprak ağasına bölükbölüğün
ve sonra varoşlarda toprak işçisi
yani sen
yani ben
yani biz

'manda yuva yapmış söğüt dalına'
yapar mı yapar
'yavrusunu sinek kapmış'
kapar mı kapar
bu bıçak böylesine kahpe ellerde
bu boyun kıldan ince
hepsi bu kadar

gökte yıldız ellidir de ellidir
sayın bakın ellidir de ellidir
sıkı dur koca haydar
bunun sonu bellidir
katarlandı bulutlar
çoğu gitti azı kaldı
sıkı dur koca haydar...

Hasan Hüseyin Korkmazgil

Josephine 19.08.08 12:46

Güç Olan
 
Güç Olan

Himalayaların tepesine tırmanmak güç
ama mümkün
Okyanusu aşmak da güç
ama mümkün
Ay'a ulaşmak da öyle
Ama mümkün değil işte
Bülbülün eti için öldürüldüğü bir ülkede
sanatı zincire vuranlara
meram anlatmak
Öt kuşum
Öt kuşum
Öt güzel kuşum
Eller ne derse desin
ben sana vurulmuşum.

Hasan Hüseyin Korkmazgil

Josephine 19.08.08 12:49

Haziranda Ölmek Zor
 
Haziranda Ölmek Zor

orhan kemal'in güzel anısına

işten çıktım
sokaktayım
elim yüzüm üstümbaşım gazete

sokakta tank paleti
sokakta düdük sesi
sokakta tomson
sokağa çıkmak yasak

sokaktayım
gece leylâk
ve tomurcuk kokuyor
yaralı bir şahin olmuş yüreğim
uy anam anam
haziranda ölmek zor!

havada tüy
havada kuş
havada kuş soluğu kokusu
hava leylâk
ve tomurcuk kokuyor
ne anlar acılardan/güzel haziran
ne anlar güzel bahar!
kopuk bir kol sokakta
çırpınıp durur

çalışmışım onbeş saat
tükenmişim onbeş saat
acıkmışım yorulmuşum uykusamışım
anama sövmüş patron
ter döktüğüm gazetede
sıkmışım dişlerimi
ıslıkla söylemişim umutlarımı
susarak söylemişim
sıcak bir ev özlemişim
sıcak bir yemek
ve sıcacık bir yatakta
unutturan öpücükler
çıkmışım bir kavgadan
vurmuşum sokaklara

sokakta tank paleti
sokakta düdük sesi
sarı sarı yapraklarla birlikte sanki
dallarda insan iskeletleri

asacaklar aydemir'i
asacaklar gürcan'ı
belki başkalarını
pis bir ota değmiş gibi sızlıyor genzim
dökülüyor etlerim
sarı yapraklar gibi

asmak neyi kurtarır
sarı sarı yaprakları kuru dallara?
yolunmuş yaprakları
kırılmış dallarıyla
ne anlatır bir ağaç
hani rüzgâr
hani kuş
hani nerde rüzgârlı kuş sesleri?

asılmak sorun değil
asılmamak da değil
kimin kimi astığı
kimin kimi neden niçin astığı
budur işte asıl sorun!

sevdim gelin morunu
sevdim şiir morunu
moru sevdim tomurcukta
moru sevdim memede
ve öptüğüm dudakta
ama sevmedim, hayır
iğrendim insanoğlunun
yağlı ipte sallanan morluğundan!

neden böyle acılıyım
neden böyle ağrılı
neden niçin bu sokaklar böyle boş
niçin neden bu evler böyle dolu?
sokaklarla solur evler
sokaklarla atar nabzı
kentlerin
sokaksız kent
kentsiz ülke
kahkahanın yanıbaşı gözyaşı

işten çıktım
elim yüzüm üstümbaşım gazete
karanlıkta akan bir su
gibi vurdum kendimi caddelere
hava leylâk
ve tomurcuk kokusu
havada köryoluna
havada suçsuz günahsız
gitme korkusu
ah desem
eriyecek demirleri bu korkuluğun
oh desem
tutuşacak soluğum

asmak neyi kurtarır
öldürmek neyi
yaşatmaktır önemlisi
güzel yaşatmak
abeceden geçirmek kıracın çekirgesini
ekmeksiz yuvasız hekimsiz bırakmamak

ah yavrum
ah güzelim
canım benim - sevdiceğim
bitanem
kısa sürdü bu yolculuk
n'eylersin ki sonu yok!
gece leylâk
ve tomurcuk kokuyor
uy anam anam
haziranda ölmek zor!

nerdeyim ben
nerdeyim ben
nerdeyim?
kimsiniz siz
kimsiniz siz
kimsiniz?
ne söyler bu radyolar
gazeteler ne yazar
kim ölmüş uzaklarda
göçen kim dünyamızdan?

asmak neyi kurtarır
öldürmek neyi?
yolunmuş yaprakları
ve kırılmış dallarıyla bir ağaç
söyler hangi güzelliği?

kökü burda
yüreğimde
yaprakları uzaklarda bir çınar
ıslık çala çala göçtü bir çınar
göçtü memet diye diye
şafak vakti bir çınar
silkeledi kuşlarını
güneşlerini:
«oğlum sana sesleniyorum işitiyor musun, memet,
memet!»

gece leylâk
ve tomurcuk kokuyor
üstümbaşım elim yüzüm gazete
vurmuşum sokaklara
vurmuşum karanlığa
uy anam anam
haziranda ölmek zor!

bu acılar
bu ağrılar
bu yürek
neyi kimden esirgiyor bu buz gibi sokaklar
bu ağaçlar niçin böyle yapraksız
bu geceler niçin böyle insansız
bu insanlar niçin böyle yarınsız
bu niçinler niçin böyle yanıtsız?

kim bu korku
kim bu umut
ne adına
kim için?

«uyarına gelirse
tepemde bir de çınar»
demişti on yıl önce
demek ki on yıl sonra
demek ki sabah sabah
demek ki «manda gönü»
demek ki «şile bezi»
demek ki «yeşil biber»
bir de memet'in yüzü
bir de güzel istanbul
bir de «saman sarısı»
bir de özlem kırmızısı
demek ki göçtü usta
kaldı yürek sızısı
geride kalanlara

nerdeyim ben
nerdeyim?
kimsiniz siz
kimsiniz?

yıllar var ki ter içinde
taşıdım ben bu yükü
bıraktım acının alkışlarına
3 haziran '63'ü

bir kırmızı gül dalı
şimdi uzakta
bir kırmızı gül dalı
iğilmiş üzerine
yatıyor oralarda
bir eski gömütlükte
yatıyor usta
bir kırmızı gül dalı
iğilmiş üzerine
okşar yanan alnını
bir kırmızı gül dalı
nâzım ustanın

gece leylâk
ve tomurcuk kokuyor
bir basın işçisiyim
elim yüzüm üstümbaşım gazete
geçsem de gölgesinden tankların tomsonların
şuramda bir çalıkuşu ötüyor
uy anam anam
haziranda ölmek zor!

1977

Hasan Hüseyin Korkmazgil

Josephine 19.08.08 12:50

Işıklarla Oynamayın
 
Işıklarla Oynamayın

başımı döndürüp bakamıyorum
nasıl kaldı gerilerde onca yıl

karanlık bir gömüklüğü düşte geçmiş gibiyim
tatmadığım bir içkiyi bir akşam
afrikasal bir törende içmiş gibiyim
birdenbire kan yağmurlu bir bulut
birdenbire kan kokulu bir duman
şaşkınlıktan gemileri yakmış gibiyim

ışıklarla oynamayın-dedim ben size
yararı yok karanlıkta sürek avının
dedim ben size
yanlış kalemlere kayar elleri yazıcıların
tutanaklar yanlış yazar
dedim ben size
karanlığı az kullanın-kirliler kokar birgün
birgün yanar bu ışıklar sırıtır suratlarınız
kirlilere sığınmayın-dedim ben size
yararı yok oynaşmanın törensel aklıklarda
kaçın kaçabilirseniz uzak sulara
ışıklarla oynamayın-dedim ben size...

Hasan Hüseyin Korkmazgil

Josephine 19.08.08 12:51

Karagün Dostu
 
Karagün Dostu

biliyorum
matarada su
torbada ekmek
ve kemerde kurşun değil şiir
ama yine de
matarasında su
torbasında ekmek
ve kemerinde kurşun kalmamışları
ayakta tutabilir

biliyorum
şiirle şarkıyla olacak iş değil bu
dalda narı
tarlada ekini kızartmaz güvercin gurultusu
ama yine de
diler arasında bıçak gibi parlar kavgada
şiirin doğrultusu

göz güzü görmez olmuş
tek bir ışık bile yok
yürek bir yaralı şahindir
döner boşlukta
belki bir şiir
belki bir şiir kırıntısı
çalar kapımızı umutsuz karanlıkta
yoklar yüreğimizi
iğilir yaramıza
dağıtır korkumuzu
ve karşı tepelerden
gürül gürül bir kalk borusu...

Hasan Hüseyin Korkmazgil

Josephine 19.08.08 12:53

Karıma Altıncı Evlilik Yıldönümü Armağanı
 
Karıma Altıncı Evlilik Yıldönümü Armağanı

Silahımsın
başım havalarda gezerim
en yıkık günlerimde bile

atımsın
ölümü çiğnetmedin düşmanıma
karanlıkta kurşun yağarken üstüme

karımsın
dölümü paylaşan tarlamsın benim
kollarımda uyuttuğum geceler seni
göğsüne sığındığım geceler senin
öfkemi bir tabanca gibi denediğim geceler sende
kulaç atmışçasına Kızılırmak'ta
yorulup düştüğüm geceler senden
ve ilk görüyormuşum gibi baktığımda gözlerine
kızıltı sonbaharlar
alabulut yazlar
tiren tiren yolculuklar

seni ben
ekmek paramız olmadığı günlerde de gördüm, yiğittin
seni ben
korkunun kara tırnaklı titrek elleri
bileklerime bir hayalet gibi sarıldığı günlerde de gördüm, yiğittin
seni ben
zorlayıp o peygamber köşkünün kapılarını
hücreme temiz çamaşır ve sigara ve selam
yolladığın günlerde de gördüm, yiğittin
bir çift ateş karanfil
bir dost kitap
ve bir bardak su gibi beklediğin günler de oldu
hasta yatağımın baş ucunda yiğittin
soframızda kuş sütü balık yumurtası yoksa da
işçi ellerinin tadı
aydın gözlerinin balı var

ne zaman kekik koksa
gül koksa çamaşırlarım
elma erik ceviz zeytin portakal
anam koksa çamaşırlarım
ucuz çamaşırlarım
ucuz sabunlarda ellerini anımsarım

ellerin
canım karım ellerin
yaban güllerine mısralara pırnallara değen ellerin
ellerin
canım karım ellerin
iki taştan bir un eden ellerin
ve göller bölgesi'nin gül bahçelerinden
gül toplar gibi haziranda şafakta
çetin kitaplardan bal toplayan ellerin

canına okumuşlar ekmeğimizin
zincire yatırmışlar delikanlı günlerimizi
kan etmişler ellerimizi
kan etmişler düşlerimizi
canım gülüm
kan
gayrı bize ölüm yok

kavgayı
şiiri
ve seni çok seviyorum...

Hasan Hüseyin Korkmazgil

Josephine 19.08.08 12:54

Kelepçemin Karasında Bir Ak Güvercin
 
Kelepçemin Karasında Bir Ak Güvercin

Himalayaların tepesine tırmanmak güç
ama mümkün
Okyanusu aşmak da güç
ama mümkün
Ay'a ulaşmak da öyle

Ama mümkün değil işte
Bülbülün eti için öldürüldüğü bir ülkede
sanatı zincire vuranlara
meram anlatmak

Öt kuşum
Öt kuşum
Öt güzel kuşum
Eller ne derse desin
ben sana vurulmuşum...

Kaynak: Varlık, 1085, 1 Şubat 1998

Hasan Hüseyin Korkmazgil

Josephine 19.08.08 12:56

Kocabebek
 
Kocabebek

bu demir divriği dağlarından
ben söktüm ulan ben söktüm
bu namlu divriği demirinden
ben döktüm ulan ben döktüm
bu ak bileklerde bu kara kelepçe
ben dövdüm ulan ben dövdüm
ben dövdüm ateşlerde bu kelepçeyi
bu biçimi bu demire ben verdim

şimdi kaysı çiçekleri tozutur geçer
şimdi şarap düşer kızgın bağlara
şimdi sevdiğimi alır giderler
güz oturur gözlerime dağlar uy

varalım diyelim ki heeeey diyelim
nakışçana duralım korolarla diyelim
heeeeey diyelim heeeeey
yıkılır bu düzmeceler yıkılır
köPage Rankingüler kurulur aydınlıklara
gelir birgün kaşla göz arasında
en gizli tomurcukların ucunda gelir
ekmeksiz evin yalnızlığında
kınasız parmakların bakışlarında
uykusuz gecelerin ardında gelir
halaylarla çıkalım korolarla duralım
heeeeey diyelim heeeeey
bu namlu divriği dağlarından
bu candarma benim kapıbir komşum
bu türkü benim türküm çoğalır kanayarak
kelepçemin karasında bir ak güvercin
ustam kessin ellerimi benim çocuk ellerimi
dağlar uy
uy dağlar...

Kaynak: Kavel

Hasan Hüseyin Korkmazgil

Josephine 19.08.08 12:57

Koçero - Vatan Şiiri
 
Koçero - Vatan Şiiri

keklik serer palazını tenha kayalıklara
uçurur korkusunu
kara diken savurur tohumunu
kurtulur korkusundan
orda bir dağ
orda bir taş
bir pınar
dağ ardında
taş ardında
pınarlı bir kara mavzer
bıyıkları kartallıda
başı yağlıklı
durur dimdik
bakar dimdik
bakar barışlı
bir güvercin pır pır eder ucunda namlusunun
"tutam yar elinden tutam
çıkam dağlara dağlara!"
koçero hep
durur orda
dağlarda

ben türkçe anlatamam
o kürtçe anlatamaz
farsça çıkmaz doruklara
koçero hep
durur orda
dağlarda

ey elleri mis kokulu sabunlarla kurtulan beyler
şimdi siz
içebilir misiniz kendi sıcak kanınızı altun taslarda
geçirebilir misiniz şu yağlı ipi
kendi güzel ellerinizle
o güzel boynunuza
ve şakıyormuşçasına kafeste kanaryanız
bakıp bakıp zindanlı akşamlara
yudumlayabilir misiniz soğutulmuş içkinizi?


dolaşıyor akşam yelinin büyücü parmakları
çankaya'nın gençirisi kavaklarının gümüşlü yapraklarında
önce yaprak
sonra dal
sonra dallar ipil ipil
küme küme kavakları çankaya sırtlarının
çalar gibi bir gizli piyanoda
sonsuzluğun şarkısını
ve saksıda soluk alan belkide bir camgüzeli
bir fesleğen
bir kaktüs
tutuşurken ormanlar oylum oylum
savrulurken kül ve kerpiç
rüzgarda!
ey elleri mis kokulu sabunlarla kurtulan beyler
almış kanlı gömleğini nere gider bu türkü
sarınmış kıl şalvara
nerden gelir bu ağıt?

yığdım kitapları dağ dağ
çağırdım nemrutu karanlığıma
bir kucak yeşil yoncayla geldi nemrut
öptü ıslak gözlerini aç öküzümün


gocunmayın güzel beyler
hanımlar
alınıp incinmeyin
silah silah çatmayın o güzel kaşlarınızı
imdatlara saldırmayın
basmayın düğmelere
yürekleri hoplatmayın
güzel beyler
hanımlar
zor ve çetin bir ağıttır koçero
bir gelin ağlar onu
ben ağlıyamam
bıyıkları çengel çengel
bir kardaş ağlar
acılı bir bacı ağlar
bağrıyanık bir ana
ben ağlıyamam!
ince bir ay batar gider karadağın ardında
dolanır kerpiç damı ince bir rüzgar
irkiltir bir gece kuşu
osmanlı karakollarının duvarlarını
bir elinde kanlı mendil
bir elinde kara mavzer
kimse bilmez nerde nasıl
taptaze bir
sımsıcak bir
gencecik bir ölüdür o
bir selamdır sımsıcak
varamamış dostuna
varamamış koçero
"leb-i derya" şu saltanat
şu konaklar şu saraylar şu köşkler
bu bereket bu bolluk
bu çılgınca hovardalık
gocunmayın güzel beyler
hanımlar
alınıp incinmeyin!
kırkbin köyden birer kişi
göcüyor kırkbin kişi
kırkbin köyden onar kişi
göçüyor yarım milyon
ya ellişer yüzer kişi?
göçüyor milyon milyon
vatanda vatan
güzel beyler
hanımlar
kusuyor bütün köyler insanlarını
kusuyor kasabalar
baştanbaşa bütün ülke
kusuyor insanını!
bu eziklik
bu hırçınlık
güzel beyler
hanımlar
bu sınırsız tedirginlik
acaba nerede biter?
nasıl başlar acaba
şenlikli günleri bu toprakların?


bulacak bir gün elbet
yatağını bu nehir
durulup dinginleşecek
birgün elbet bu nehir
ve çocuklar oynaşacak mutlu çocuklar
anacan sularında bu mutlu nehrin!

koçero bir dağ çekirgesinin gecede irkilmesidir
bir belirsiz karanlıktan
bir belirsiz karanlığa
irkilip uçmasıdır
bir dağ çekirgesinin
bir kurdun kaçmasıdır kendi karaltısından
yamaçtan bir taşın yuvarlanması
bir pınarın durup durup akması
bir çift gözün karanlığa bakması
şimşeklerin uzak uzak çakmasıdır dağlarda
bir mavzerin yanlışlıkla patlamasıdır
bir geyiktir koçero
sekerken taştan taşa kırılmış bilekleri
tırnakları kekik nane ve menekşe kokulu
tırnakları rüzgarlı
suçsuz bir geyik
avcılar yakalarsa mezedir eti
köpekler kovalarsa diş kırasıdır
bir okul piyesidir koçero
açış konuşmalıdır ve halaylı türkülüdür
müsamere derler adına oralarda
kaymakamlı savcılı ve çavuşludur
biletlidir ve yoksullar yararınadır
festivaldir sosyetede
modada son buluşlar
en taze ilişkiler
gürültülü boşanmalar
gürültülü birleşmeler
hele bir de balesi ve operası
"ey vatan" aryası bir de
saygıdeğer prensesin saygıdeğer oynaşının
ardından telli sazlar
ardından yaylı sazlar
ardından vurmalılar
çekmeliler ve üfürmeliler
ardından "kuğu gölü" ardından "fındık kıran"
hemencecik candarmalar
ve ardından "haydutlar"ı siller'in
köroğlu'nun narası:
"yine de hey hey!"
ve ardından
çocukları gülmekten kırıp geçiren
çağdaş banka reklamları!
candarmalar geçirince kelepçeyi zinciri
bileklerine karıncanın
poz verince bir fukara karınca
en komprador basın aynalarına
aşka gelir kompütürler
aşka gelir telefonlar telsizler
ve doyum noktasına
sosyete nunni!
o zaman işte çelenk
o zaman işte tören
alkış
bando
ve rap rap
donanır bayraklarla bankalar sigortalar
ve uygunsuz işyerleri bilcümle
ve kadehler
kadehler ki ses verir yıldızlardan!

gocunmayın güzel beyler
hanımlar
alınıp incinmeyin!
koçero bir oyundur
yazılır
yazılır
bitmez
koçero bir oyundur
oynanır
oynanır
bitmez
vurur onu candarma
vurur onu candarma
durmadan vurur
ama o bitmez
o hep durur öyle orda
bıyıkları kartallıda
göğsü çapraz fişeklikli
gözleri beş yaşında
kolları nuh nebi'den
bir elinde kanlı mendil
bir elinde kara mavzer
pır pır eder bir güvercin
ucunda namlusunun
o hep öyle durur orda
taş ardında
rüzgarda!

muhtara sorarsanız
bizim serseri veli
marabaya sorarsanız
işini bilmemiş deli
köylüye sorarsanız
ekmeksiz garibin teki
çocuklara sorarsanız
yüce dağlar aslanı aslan koçero
kimsesize sorarsanız
hükümet bilir onu
candarmaya sorarsanız
devletin dağlarda silah çatması
vurguncuya sorarsanız
yolkesici yağmacı
soyguncuya sorarsanız
devletin acizliği
sağcıya sorarsanız
siktiret pezevengi
solcuya sorarsanız
"ferman padişahın dağlar bizimdir"
istanbullu inanır ki
boğazda kaşalottur
ankaralı sanır ki
temele dinamittir
izmirlinin düşlerinde
şaşkın köpek balığı
antalyalı her gece
gergedan görür düşünde
erzurum'da kol başıdır
erzincan'da deli daylak
pir sultan yoldaşıdır sivas'ta
bir "kılıcı kanlı" van'da
mardin'de bir
gözükanlı kaçakçı
ah koçero
vah koçero
koçero eyvah!

gocunmayın güzel beyler
hanımlar
alınıp incinmeyin!
patron gazetelerinde yüksek tirajdır koçero
hükümet programlarında bir "nakl-i yekun"
kapitalist dış basında nobel'lik bir roman
politik sürtüşmelerde bir yılan hikayesi
diplomata sorarsanız
turistik bir serüven
kaymakama sorarsanız
"ahval-i adiye"den
sosyeteye sorarsanız
eğlenceli bir briç
sorarsanız bezirgan filimciye
gişelik bir senaryo
sorarsanız bürokrata
atatürk'ün gardrobuna
tükürmüş biri
hümaniste sorarsanız
fransızca bilmeyen
montenyi'den anlamıyan
mitologya tragedya
hümanizma helenizma
hiçbirinden çakmayan
bir yörüktür koçero!
ne anlar rönesanstan
ne anlar restorasyondan?
bir bazlama
bir uçkur
üç telli bir zımbırtıdır koçero!
sanki sırası mıydı dağlara tırmanmanın
demokratik tragedyayı uçuklatmanın
sanki sırası mıydı!

müfrezeler yürümüş dağ dağ
ve dere dere
kesmiş geçitleri korkunun silahları
bir tükenmez sermayedir koçero
haksız yönetimlere!
gocunmayın güzel beyler
hanımlar
alınıp incinmeyin
silah silah çatmayın o güzel kaşlarınızı
koşturmayın şifreleri
telefonları
basar gibi tuz yarama
basmayın düğmelere
yürekleri hoplatmayın
güzel beyler
hanımlar
paralar girsin diyedir kalantör kasalara
toprak sömürülsün diyedir orta çağlarda
ışıksız kalsın diyedir bir koca ülke
karanlıkta boğazlaşsın diyedir güzel yüzlü insanlar
fabrikalar işçi yesin para kussun diyedir
kıyılar yağmalansın ormanlar çiftlikleşsin
bankalar yağ bağlasın tekeller et bağlasın
holdingler palazlansın ortaklıklar göbeklensin
bu rüzgar böyle essin
bu değirmen böyle dönsün
bu çuvallar böyle dolsun diyedir
koçero'nun dağlarda medetsiz yalnızlığı!
gocunmayın güzel beyler
hanımlar
alınıp incinmeyin
yeni değil bu hikaye
bu oyun eski oyun!
ah koçero
vah koçero
koçero eyvah!

bir akşam birdenbire bir can çıkar dağlara
bin kardaş bin acı bin ana
bin kerpiç bin harman bin açlık
bin yenge bin emmi bin dayı
bin zulüm bin acı ve bin karanlık
bir akşam birdenbire çıkar dağlara
bıyıkları terlememiş bin çocuk
bin aşık bin deli bin meczup
bin ekmeksiz bin işsiz bin suçsuz
kıl şalvar kurtlu çarık
naldöken mazıkıran dervişçatlatan
itburnu koyakgülü ahlatçalısı
bir akşam birdenbire çıkar dağlara
çökelekler yoğurtlar arpa bazlamaları
yalnayaklar gömleksizler dayanaksızlar
munzur'lar çilo'lar palandöken'ler
dersim'ler tunceli'ler bingöl'ler
tunceli'de mercan'lar ağrı bereketleri
tahtalı'lar toroslar ve binboğa'lar
bir akşam birdenbire çıkar dağlara

turistik bir gösteridir dağlara çıkmak
örneğin ağrı'lara
alpler'e sübhan'lara ant'lara
himalaya dağlarına derin asya'nın
klimancaro'nun tropik karlarına
turistik bir gösteridir dağlara çıkmak!
gelgör ki böyle yazmıyor bizim burda kitaplar
turistik diye göstermiyor dağları
turist diye vermiyor dağlara çıkanları
bir sürekli çıplaklıktır koçero
bir sürekli açlıktır
bir sürekli haksızlıktır koçero
bir sürekli itilmişlik
koçero bir vazgeçiştir
koçero bir ilgisizlik
bin yıllık yoldan gelir
üstübaşı kan içinde
yorgun bir dilekçedir
bir arzuhal koçero
bir tanrı selamıdır
alınıp verilmemiş
görülmemiş bir hacettir koçero
çiğnenilip geçilmiş
ve sorulmamış
upuzun bir eyvahtır
upuzun bir pişmanlık
bir ünlemdir koçero
sığmaz okul kitaplarına
erzurum yaylasından
erzincan çukuruna
ve tecer dağlarından
harran cenderesine
bir uzun masaldır ki koçero
dağların dağlara yaslandığı yerde anlatılır
geçitlerin geçitlere küstüğü oyaklarda
benek benek anlatılır
nakış nakış anlatılır
bıçak bıçak
kurşun kurşun
ve türkü türkü!
göğsü çapraz fişeklikli
bıyıkları kan içinde bir kara mavzerdir koçero
yatar türkülerde upuzun
ağıtlarda fidan fidan
koçero
bildirir hal-u ahvalini dört mevsim tanrısına
bildirir divanına
şaşırtılmaz adaletin:
"arkam sensin
kalam sensin
dağlar hey!"
gocunmayın güzel beyler
hanımlar
alınıp incinmeyin!
koçero bir vatandır
yaşanılır boydan boya
koçero bir vatansızlık
bir dağlaşmış yalnızlıktır koçero
mavzerleşmiş bir haksızlık
yanıtsız bir dilekçe!
ben türkçe anlatamam
o kürtçe anlatamaz
farsça çıkmaz doruklara!
gocunmayın güzel beyler
hanımlar
kan bulaşır ellerime
ben anlatamam!

Hasan Hüseyin Korkmazgil

Josephine 19.08.08 12:59

Kötü Nokta
 
Kötü Nokta

seni öpüyorum
ilk kayısıyı koparır gibi dalından sabah serinliğinde
ürperiyorum
sonra yeniden öpüyorum
yeniden ürperiyorum
ve bakıyorum
çoktan gelip geçmiş kayısı mevsimi
uzaklarda yaprak döküyor uzandığım dal

resmini yapsam diyorum o ürpertinin
şarkılara döksem diyorum o ürpertiyi
kış geçsin, çiçeklensin, yeniden kayısıya dursun ağacım
ak gemilerle dönsün uzaklardan beklediklerim
sarılara koştukça elim çıldırıyorum
fırtınalar getiriyor belalı yaşım

siz yoksunuz artık ey kaçmalarımın sıradağları
son yavrusunu çoktan doğurdu ardına düştüğüm geyik
gittigider kulaçlarım hırçın sularında nehirlerin
kaldım kitaplar mezarlığında

siz yoksunuz artık ey göçmen bakışlı sabahlarım
silahlarım can çekişiyor akşam alacasında
bu uzun yağmurlarda ayvalar şimdi
büyütüyor geçen yazdan sülün bir aşkı

korkuyorum sessiz ayrılıklardan
korkuyorum bu sarı yağmurlardan
kucaklarında kış meyvalarıyla bu kadınlar
korkutuyor beni, bu bir ayrılık
dallarda unutulmuş vişnelerin mor yalnızlığı...

Hasan Hüseyin Korkmazgil

Josephine 19.08.08 13:00

Masal Kokusu
 
Masal Kokusu

Ben bu kapıları bir bir açarım açmasına ama kırarım
Şehzadelerle gitti ölü devin altın anahtarları
Masallara dönük yüzlerinizde o hiç eksilmeyen kaygu
O donuk maviliği masal cennetlerinin
Bırakın işte gözleriniz alın işte yumruklarınız
ama siz aptalsınız aptalsınız
Birgün masallaşırsam görün işte cüceliğimi
Aktıkca büyüyen sulardı benim şarkılarda aradıklarım
Ben bu kapıları bir bir kırarım kırmasına ama siz korkaksınız
Daha çocuk bile değilsiniz siz
Devler çizersiniz altın sarayların kapılarına
sonra durup ağlarsınız ağlarsınız
Bu kan sizin kanınız , evet ama ya siz kimsiniz
Neden böyle yorgunsunuz neden böyle aldatılmış
Alıcıkuşlar döner ürpertili etlerınize
Mumyaların gölgesinde piramitler dikersiniz
Atı otu iti eti bırakıp gerçek saraylarda
sürülerle kaçarsınız kaçarsınız
Aktıkça büyüyen sulardı benim şarkılarda aradıklarım...

Hasan Hüseyin Korkmazgil

Josephine 19.08.08 13:01

Nurhak
 
Nurhak

Dört bir yana haber salsam,
Öldü desem inanır mı?
Dağlar bana geri verin
Kadir'imi, Sinan'ımı...

Jandarma kurşunu çaldı,
Canımı tenimden aldı
Nurhak'a abide kaldı
Dağlar aldı selamımı...

Nurhak sana güneş doğmaz,
Uçan kuşlar yuva kurmaz
Dökülen kan, yerde kalmaz
Soracağız hesabını...

Böyle kalır sanma devran,
Yola devam eder kervan
Öldü Sinan, doğdu Sinan
Omuzladı silahını...

Hasan Hüseyin Korkmazgil

Josephine 19.08.08 13:04

Oranlama
 
Oranlama

Bir sen eksiktin sarıyıldız hoşgeldin
Geç bakalım karşıma benimle içer misin
Ağlar mısın içince burnuna çeker misin
Gözyaşların yakabilir mi dudaklarımı
Ama neden titriyorsun öyle sarıyıldız

Bak ben su taşıyorum ince elekle
İğne deliğinden dünyayı geçiriyorum
Bak ben aklıma uyup sarıyıldız
Durmadan aklımı saşırıyorum
Sen beni kaçıncı binden tanıyorsun ki

Hadi bana çelik mavisi bir gece getir
Hadi dostlukları tek tek koparıp getir
Alnımdan öp beni e mi, yitik sıcaklığımı getir
Gençliğimi çılgınlığımı deli günlerimi getir
Ne o sarıyıldız sen de mi ağlıyorsun...

Hasan Hüseyin Korkmazgil

Josephine 19.08.08 13:05

Sivas Sabahı
 
Sivas Sabahı

Eylülün bulanık bir çay gibi ekime aktığı gündü
yine yaslı değirmenler yine mazılar çığlık çığlık
yine bir akşamdı sivas çarşısında
yine akşam taşıyorlardı ıslak sivas çarşısına kağnılar
sanki gülerken vurulmuştuk sanki akşamdık
sanki bir savaşertesiydi durup yaşlandığımız
ay altında kerpiç ve kül ve ağıt

Namlular yılan sırtı meneviş
tren düdükleri yakın uzak yabanıl
ben bu gözleri bir ali galip'te gördüm
kurtuluşun bir sayfasında
sinsi hain şımarık ve daha
içimde sivas sabahlarının o delikanlı gerinişi
sırsıklamdık
ben bu gergin havaları her zaman sevdim
bu bir kurultay havasıdır bir abdurrahman halayına
duruştur bu
sığamadım gecelere
sığamadım türkülere
sığamadım kadın sesinde anadolu akşamlarına
onlar
o kaşları yıkık
çakmaktaşı gibi kuvayi milliyeciler
mustafa kemal şafağının kıyısında öylece duruyorlar
yüreklerinde katıksız güvenleri
yalın yüzlerinde haklı öfkeleriyle
öylece duruyorlar
dimdik
ve apaydınlık
sığamadım toprağımda kar aklığına
sığamadım delikanlı içkilere yaylamda
sığamadım nakışlarla boğulan gözyaşlarına
ben bu gergin havaları her zaman sevdim

Bak yine barut gibiyim sanki kurultaydayım
sanki kulaklarımda sömürge sinekleri
oysa sivas çarşısındayım gözlerime yağmur yağıyor
namlular yılan sırtı meneviş.
sen bir hüzzam makamından akşama bakıyorsun
menekşe gözlerinde uzak bir acının ince buğusu
kül rengi bir tango seni uykulara çekiyor
ya bir roman kahramanısın ya da bir paris yolcusu

Bu akşamlar hep böyledir karakuş gibi iner yukarlardan
fabrikada sokakta perdeler arkasında vurur insanı
bu akşamlar hep böyledir, ben işte hep böyle götürülürüm
beni heryerde görürsün adres kullanmıyorum
bayrakları severim, tutsaklığa yumruk gibi savrulan
bayrakları
insanları severim, haksızlığa yumruk gibi sıkılan insanları
kötüler ali galip'seler ben kuvayi milliyeciyim
yüreğimde doludizgin bir kardeşlik özlemi
o şafağın kıyısında yine dimdik beklemekteyim

Bir sivas sabahı var ki onu sonra göstereceğim...

Hasan Hüseyin Korkmazgil

Josephine 19.08.08 13:06

Sonbahar Oluyorum
 
Sonbahar Oluyorum

Gitme, sonbahar oluyorum, sonrası hiç
Ağaçlar bükmesinler n'olursun boyunlarını
Neden akşam oluyorum tren kalkınca
Kırlangıçlar birdenbire çekip gidince
Mendiller sallanınca neden tıkanıyorum
Öyle çok acımasız ki öyle birdenbire ki
Az önceki çiçekler nasıl da diken diken
Gitme, sonbahar oluyorum, sonrası hiç
O sularda çimdik, bitti; köPage Rankingüleri geçtik, bitti
O elmanın tadı orda, o kuş çoktan öttü, bitti
Artık çocuk değiliz, susarak da bir şeyler diyebiliriz
Günler devlet alacağı, yıllar bir kadehçik buzlu rakı
Oyunlar oyuncaksı, oyuncaklar eski şarkı
Kavaklara oklu yürek çizip duran o çakı
Nerde şimdi nerde şimdi, nerde o kan sarhoşluğu
Gitme, sonbahar oluyorum, sonrası hiç...

Hasan Hüseyin Korkmazgil

Josephine 19.08.08 13:08

Suçu Asmak
 
Suçu Asmak

Hep suçluyu asıyorlar
Suçu asmak yok gündemde
Demek ki insan eksik
Demek ki insan yarım, maymunlarla aynı yerde

Demişler ki; "biri yer biri bakar, kıyamet ondan kopar"
Dünya öyle bir yerde ki delikler, kanın kilosu kaça?
Buyrun cenazeye,

Demişler ki; "aç köpek fırın deler"
Köpekler aç, "çektirenler çeker bir gün"
Çektirenler bir avuç
Çekenler öyle çok ki
Dünya öyle bir yerde ki, kanın kilosu kaça?
Buyrun cenazeye,

Demişler ki; "her yokuşun bir inişi"
Tırmandılar saltanata-o en tepeye
Ezdiler, uyuttular o en alttakileri
Soydular, sömürdüler tabandakileri
Dünya öyle bir yerde ki yutuyor çelenkleri.

Demişler ki; "tatlı tatlı yemenin, acı acı geğirmesi"
Sömürmüş yutmuş adam, sıra gelmiş geğirmeye
Yükünü yutmuş adam, demokrasi kündede
Ülkeyi satmış adam, korkuları gündemde
Yahu beyler, efendiler
Buyrun cenazeye
Buyrun cenazeye

Anladık anlamasına bu işin yolu böyle
Ama beyler efendiler dünya öyle bir yerde ki
Soruyorlar; "gider mi böyle?"
Buyurduk cenazeye
Buyurduk cenazeye

Yahu beyler, efendiler
Sormak ayıp olmasın da bu cenaze nereye?
Suçu asın dedim ben size
Bırakın yakasını suçlunun
Bu bataklık, bu sinek bataklığı kurutun
Yahu beyler, efendiler dedim ben size,
Vura vura
Asa asa bu halkı,
Dünya öyle bir yerde ki...

Hasan Hüseyin Korkmazgil

Josephine 19.08.08 13:09

Sürün Çocukları
 
Sürün Çocukları

Sürün çocukları dağlara
Özlemleri, öfkeleri sürün dağlara.

Birgün gelir görürsünüz
Vurur yangını gözlerinize

Sürün çocukları dağlara
Sürün ve sürdürün karanlığı!

Hasan Hüseyin Korkmazgil

Josephine 19.08.08 13:10

Tanıklıklar'dan
 
Tanıklıklar'dan

girdiler kapılardan
girdiler pencerelerden
mektuplardan kitaplardan telefonlardan
girdiler kirlettiler ve gecemizi
girdiler ağrıttılar ve gündüzümüzü
işimize saygımızı
Ölümüze acımızı
sayrı yatağımızı
Özlemlere sevgilere sular gibi akışımızı
kıyımlara kıranlara türkü türkü bakışımızı
gözgözelik
dizdizelik
şu hancı dünyamızı
girdiler
kirlettiler
insan onurumuzu
insan yüzü güzeldir
çirkindi bunlarınki
insan yüzü sıcaktır
soğuktu bunlarınki
elleri el değildi
eli andırıyordu
gözleri göz gibiydi
bakışsızdılar
göğse benzer bir kafesti taşıdıkları
içinde yürek yoktu
kapıların arkasında emeklememiş
beşiklere belenmemişlerdi karda tipide
ev dediğin duvar kapı pencere
saygıya gerek yoktu
girdiler akşam sofralarında evlerimize
yoksul sabah çaylarında girdiler
girdiler öpüşürken kuytuda
okşarken saçlarını çocuğumuzun
avutmaya çalışırken acılımızı
duyumsarken sevincini insan oluşumuzun
girdiler bağlarken mektubumuzu
dertleşirken kapısında kırkıncı odamızın
girdiler evlerimize

en ağrıtan yerinde bir özlem türküsünün
bunalmış bir kahkahanın ortayerinde
taş gibi yorgunluğunda bir güzelim düşün
Ölümcül sayrılıkta umarsız yalnızlıkta
kağıttan kayıklar yüzdürürken geçmiş sularımızda
uçurtmalar salarken umut göklerimize
kucaklarken dostlarımızı telefonlarda
girdiler evlerimize

çirkindiler
korkaktılar
yarınsızdılar
geldiler itilerek
girdiler irkilerek
kararttılar gecemizi
Isırdılar karanlıkta
kanattılar türkümüzü
kırdılar çiçekli dallarımızı
tükürdüler içine ekmeğimizin
ağrıttılar ağrımızı
ağrıttılar vatan vatan
ağrıttılar dünya dunya
ve çekip gittiler
kanlı izler bırakarak
göğümüzün merdivenlerinde

yoktu yarınları onların
çünkü onlar
suç taşıyan sandık gibi
karanlıktılar...

1977

Hasan Hüseyin Korkmazgil

Josephine 19.08.08 13:11

Uçun Kuşlar
 
Uçun Kuşlar

insandır suda akan yaprakta yeşil gülde kırmızı
zorlu bir dal gibi eğleniriz de fırtınalarla
ince bir sızı birdenbire kırar kollarımızı
ve bir akşam kuşlar gibi elimizden uçup giden mutluluk
bir sabah ebemkuşaklarının altından dörtnala gelir
yaşayalım çocuklar
her şey bizimdir
bir giysi örtüsünde buldum ben bu yedi satırı
bozkırda yüzükoyun bir hitit kasabası
yedi satır yedi bülbül yavrusu
vurmuşlar anasını da kalmış yavrusu
bir sürgün şair yazmış vaktin birinde
bir genç kız işlemiş onu örtüye
yedi renk ipek iplik, yedi bülbül yavrusu
ak örtüde yedi satır, gökkuşağı iğrisi
bu yalnızlık bu sürgün, insan olmak acısı
aldım yedi yavrucuğu koydum buraya
yaşıyor mu bilmiyorum o sürgün şair
yaşıyorsa bilsin diye o sürgün şair
bir gün çıkıp gelsin diye o sürgün şair
‘uçun kuşlar’
‘uçun kuşlar’
koydum adını

bir giysi örtüsünde yedi bülbül yavrusu
yedi satır, yedi renk, gökkuşağı iğrisi...

Hasan Hüseyin Korkmazgil

Josephine 19.08.08 13:13

Yakaladım O Şafağı
 
Yakaladım O Şafağı

tohum oldum
savruldum dörtbir yana
yeşerdim kıraç kıraç
çiçeklendim güllendim
göremedim şafağını bozkırın
tutamadım şafağını bozkırın
vuramadım türkülere vay anam
diyemedim kimselere bu aşkı

geyik oldum vurdum sapa yollara
bir ben düştüm kan içinde bir avcı
türkü oldum yaylaları dolaştım
akıp gittim göçlerle
duruldum çadırlarda
kelepçeler karakollar süngüler candarmalar
göz oldum gözlemekten
bıçak oldum doydum kana vay anam
göremedim şafağını bozkırın
tutamadım şafağını bozkırın
vuramadım türkülere vay anam
diyemedim kimselere bu aşkı

gözlerinin en sonunda
yakaladım gecesinde gözlerinin
yakaladım kuytularda
açan gülün yalnızlığını
inceciktin karanlıktın uzaktın
turnalara katar katar aştı dağları
nakışlar dizin dizin düştü yollara
göz değildin - gözlerdin kalabalıkta
el değildin ellerdin
acılı bir bayramda
çekip giden trendin şafakta inen uçak
iniltiydin akşamlarımda
sabak vakti bir bardak su tenimde
diken diken kavrulduğum
tohum olup savrulduğum
yıllar yılı aradığım
o şafak sendin işte

küskünlükler üstünde
yalnızlıklar üstünde
saydamlaşmış mavilikler üstünde
başkaldıran kölelikler üstünde
tül altında bebek yüzü üstünde
açan şafak o şafak

o şafak sendin işte
bir bulvar gecesinde
yakaladım seni ben
o şafak sendin işte...

Kaynak: Tohumlar Tuz İçinde

Hasan Hüseyin Korkmazgil

Josephine 19.08.08 13:14

Yıllar Sonra
 
Yıllar Sonra

seni kimler kaçırdı o güzel yazlarımdan - güzelim
nere gitti tohuma deresinde - o ishaklı yalnızlığım
saçlarının uzun uzun o güneşli sarısı
yüzünün papatya sabahlığı - haziranlarımda
gülüşünün baharlığı susuşunun sonsuzluğu
nere gitti sende benim olan o sonsuz özlem
seni kimler kaçırdı o güzel yazlarımdan - guzelim

sen gittin - kaba kilimlerde kaldı ayak izlerim
pırıl pırıl selvilerde görkemli cevizlerde
asma altı su sesi - alacalı güneş sofralarında
sen gittin - inanılmaz öksüzlükler yaşadım
düştüm çetin yollara - türkülere ağıtlara belendim
saçlarımda bulut oldun - alnımda demirparmaklık
seni kimler kaçırdı o güzel yazlarımdan - güzelim

ben çok çektim güzelim - karlı dağlar oldu başım
sen belki de mutluyudun - güzel günler geçirdin
çünkü kaf dağında prensestin - soylu bir güzelliktin
yaklaşılmaz bir varlıktın - masallık bir acıydın
gözgöze geldik birgün - bir dağbaşı durağında
bindik aynı trene - kavuştuk yıllar sonra
seni kimler kaçırdı o güzel yazlarımdan - güzelim

haziranım sarıgülüm yazgüneşim özlemim
nice nice sular geçti - bildin mi köPage Rankingülerden
kaç bahar kaç sonbahar kaç çocuk kaç intihar
nerdesin sen nerdeyim ben ne söylüyor bu çizgiler
bu aynalar neden böyle yakından bakıyorlar
neler anlatıyor bu şarkılar - uzak geçmişimizden
seni kimler kaçırdı o güzel yazlarımdan - güzelim

ağlamak bir dağgülü - bir yanık orman belki
bir kurumuş çeşme belki - bir kimsesiz tutuklu
uçaklar otobüsler vapurlar telefonlar
haziranım sarıgülüm yazgüneşim papatyam
kime giydin o akları - kim kaldırdı duvağını
kim kokladı kim baktı - bağrına kim - yıllar önce
seni kimler kaçırdı o güzel yazlarımdan - güzelim

Kaynak: Tohumlar Tuz İçinde

Hasan Hüseyin Korkmazgil

Josephine 19.08.08 13:15

Yineli
 
Yineli

Bitti temmuz, yine bitti
Kırlangıçlar çekip gitti, yine gitti
Kaldık yine kaygularla başbaşa yine kaldık

Yarın yine yapraklar, yarın yine yağmurlar
Ardından yine soğuk, ardından yine tipi
Yine palto, yine gocuk, yine odun, yine kömür
Yine sövgü karakışa, yine bahara selam

Ederler yine tombul, gelirler yine cılız
Kiralar yine azgın, kuyruklar yine dilsiz
Yine mızmız sıkıntı, yine hep vıdıvıdı
Yine hep televizyon, yine hep ortadoğu

Uykular da beter yine, uykular da kara kuru
Yine bezgin sabahlar, yine yılgın akşamlar
Yine hep dalavera, yine hep o kuruntu
Yine umut, yine düş, yine hep bekleroğlu

Ama belki kış da güzel
Ama belki kar da güzel
Ama insan olana...

Hasan Hüseyin Korkmazgil


Bütün Zaman Ayarları WEZ +3 olarak düzenlenmiştir. Şu Anki Saat: 05:14 .

Powered by vBulletin Version 3.8.7
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
Search Engine Friendly URLs by vBSEO 3.6.0 RC 2