![]() |
Oktay Rıfat Horozcu Şiirleri Ağzımın Tadı Ağzımın tadı yoksa, hasta gibiysem, Boğazımda düğümleniyorsa lokma, Buluttan nem kapıyorsam, vara yoğa Alınıyorsam, geçimsiz ve işkilli, Yüzüm öfkeden karaya çalıyorsa, Denize bile iştahsız bakıyorsam, Hep bu boyu devrilesi bozuk düzen, Bu darağacı suratlı toplum... Oktay Rıfat Horozcu |
Akşam Balığın Karnında Bekliyor Akşam Balığın Karnında Bekliyor Bir yağmurla çıkıyor rıhtımına sıkıntının, büyük kayıkların dönüşünü gözlüyordu, akşam balığın karnında bekliyor. Fitili tütüyordu servilerin ve yazılar dallar arasında. Mahallenin deniz koktuğu kamburun atla dolaştığı saatlerin saatlere benzediği bir günde bekliyordu insanların dönmesini oraya oysa bir delik kalıyordu yerinde umutların, kara bir yelken yarını olmayan iskelede. Mevsim, tonozların altından geçerek basıyordu toprağa, cöp yığınları leşler yeni sözcükler otta ve yaprakta yabancı bir kıpırtı ruhumuzda. Bir tüy düşüyordu suya karayelin dişlerinden geçirdiği. Akşam balığın karnında bekliyor... Oktay Rıfat Horozcu |
Aracı Aracı Bağlı kollarımı çizmek kimin aklına gelir kelepçeli o zamanlar bir kız kaşıkla su içirir başımı çevirince -yeter demekti bu- kaybolurdu büyük ağaçların gölgesiyle geldiği çok oldu arada bir geceleri yarı çıplak ve daha çok saçları uzadıkça denize inerdik ben yüzerdim o girmez rıhtımdan suya bakardı denizden çıkardım yok şaşırmazdım ben onun doğumunu bilirim doğmadan öncesini yokluğunu... Oktay Rıfat Horozcu |
Aşık Merdiveni Aşık Merdiveni Dişli rüzgarlara karşı büyüttüm Düşman gecenin içinde seni Bir damlacık aydınlığım Kalemime kağıdıma şavkı vuran Avucumda koruduğum bugüne... Oktay Rıfat Horozcu |
Ayla Gezinti Ayla Gezinti Ağaçlar ki atlar gibi ayak üstü Uyurlar, başlarında düş torbaları, Dalgın, el ele geçiyorduk uykulu Ağaçları. Bulutları geçiyorduk, O yerde ben gökte, el ele, göz göze, Ağır ağır kayıp giden bulutları . Döküyordu akçıl, gümrah saçlarını Denize, o yerde ben gökte, el ele; İçiyordum yıldızlı, gecesel sütü Dudaktan, omuzdan, en yüksek memeden... Kaynak: Elleri Var Özgürlügün Oktay Rıfat Horozcu |
Bağımsız Bağımsız Bütün karanlığı versem size giden geceyi durduramazsınız Işır odamızın havası kaçar çeşmelerinizden durduramazsınız Ben denize bakarım sandalca uzaktan Siz yüzersiniz bir kuş uçar bir gemi geçer durduramazsınız... Oktay Rıfat Horozcu |
Balıkçı Balıkçı Denize vuran balıkçı Bir aynadan döner bize Yüreği rüzgara göre Mintanı yamalı Ayakları çıplak Elleri güzel Denize vuran balıkçı Kuşu yıldızı getirir bize Kabuklu böcekler ve yosun Bırakır sepetini küpestesine Denizde pupa yelken günümüzün Geceler kısacık gündüzler uzun... Kaynak: Koca Bir Yaz Oktay Rıfat Horozcu |
Başka Biri Başka Biri Ölü bir kente sürülmüş, tutuk Sinsi bir sokakta tek başına Sorumsuz bir denizde gülümser. Bencil renklerden uzak, benekli Külü eşildi mi ışıl ışıl. Her türlü sevgide yaprak veren Dağıtmadan, bölüşmeden yana. Özgürlükten, yoksullardan yana Başka biri durmadan ve kendi... Kaynak: Elleri Var Özgürlügün Oktay Rıfat Horozcu |
Batak Batak Gökteki uçurumdan başım dönse de, Sokulurdum az daha, az daha. Gömük yarı belimize kadar, büyük Yarı belimizden öte, cıvık Batakta. Bir sarmaşık gibiydi batak, Bir tuz ki aşımıza karışmış, Oyar köstebekleriyle etimizi. Kelepçelidir kirpiklerimiz, Acır bir ışığa dönse yüzümüzü. Aydınlığa versek elimizi, Uzuyor koyu bir katranla yapışkan Parmakların ucunda ip gibi. Ak bir güvercin alsak avucumuza, İnim inim karayel yerine, Güvercinin tüylerinde batak. Batak En uzak ışıltılı yıldızda. Çektik kentin yorganını üstümüze, Düşler kurduk, düşlerimiz batak. Ve batak kişiler sardı yöremizi: Suratları insana boyalı Bütün o alıp satanlar, üleşenler; İçimizde açan karanfili Kara tırnaklı yaldızla kirleterek, Sıkınca bir irin çıksın diye Yalnızlığa gömenler, ün tacirleri, Bağnazlar, despotlar ve ödlekler; Havasız odalarda duman kişiler; Yoksulun cebinden aşırırmış Beşikleri yutturanlar altın diye. Durgun batak, leş kokulu batak! Atımı getirin benim, kır atımı! Bataktan dörtnala çıkmak gerek! Oktay Rıfat Horozcu |
Bayraklarımı Çektim Bayraklarımı Çektim Bütün bayraklarımı çektim gönderlere, Kanımın sıcak rengine boyadım kenti. Taşlar döşedim öfkelere giden yola, Elimin tersiyle düzledim kuleleri. Sevgiyi dörde böldüm, doğu, batı, kuzey Güney, sıçraman için bir uçtan bir uca, İlk çekirgem kilidime göre anahtar. Bahar güneşi gibi taze, tomurcuklu, Dalımda sevincimi taşıyan umutlar. Ayrı bir aydınlık aydınlığın içinde, Boşanın musluklarım, yağın yağmurlarım Eskinin, karanlığın, korkunun üstüne Dağdan ovaya inen sellere merhaba Ben ortada duruyorum, günler, geceler, Sokaklar, evler akıyor iki yanımdan. Sivriyim, paslanmaz demirden ve gökten. Topaç gibi çeviriyorum mevsimleri. Bir fiskede devirdim sildim yalnızlığı, Kendi sütümle büyüyorum ölmezliğe Toprakta otlar, ağaçlar, ıslak yarınlar... Kaynak: Elleri Var Özgürlügün Oktay Rıfat Horozcu |
Ben Maksada Bakarım Ben Maksada Bakarım Madem ki maksat barış Yurtta barış Cihanda barış Salla gitsin atom bombasını Mister Fışfış İnsan dediğin nedir Abur cubur Olsa da olur Olmasa da olur Maksat barış Yurtta barış cihanda barış Kendi savaş Adı barış Ama yanarmış yıkılırmış Boş veeer Maksat barış... Oktay Rıfat Horozcu |
Bir Aşka Vuran Güneş Bir Aşka Vuran Güneş Öyle sevdalar vardır, biter biter başlar; Buruk tatlar vardır, ağızda sürüp giden; Bir aşka vuran güneş kolayca batmıyor. Yanıyor bin kollu şamdanı, tutuşuyor Ufkunuzda camları göksel konağının Ve bir yaz akşamı buhurdan gibi tüten Hanımellerinin morumsu buğusunda, Bekliyor bahçemize dönük balkonunda, Sarmaşık gülleri kokladıkça kırmızı, Hüzünler, japonfenerleri arasında. Öyle günler var, öyle anlar, hiç bitmeyen! Nasıl bir ışık emmişler ki sevginizden, Ansızın başka bir yüzle güzel, kopmuşlar Büyük Irmak'tan, ayrı düşmüşler desteden, Yağmışlar ilkyaz yağmurlarınca ve özlem Açmış yaban çiçeklerini tarlanızda. Ölümsüz günler onlar, bir hiçle beslenen; Zaman dişi güvercinler, uçma bilmeyen; Uzay ötesi ovalar, ayak değmemiş; Başka bir mevsim, başka bir dal, başka yemiş. Erir kim bassa o toprağa ve kim tatsa O yemişten. Balla dolar testi, açılır Açılmayan kilit, çiçeğe durur badem, Dolanır bilgelikle mutluluk yüreğe. Ak bir bulut bekler üstünüzde havada, Kuşlar iner, devinme birden bitiverir, Çıt çıkmaz evrenden. İşte ortadasınız, Havuz, ağaç, deniz, ne varsa size göre. İşte aydınlıklarda, çekilmiştir bir resim Gibi kalır aklınızda, gölgesiz, duru, Küçük bir bahçede susar gibi yaparak Karşılıklı gizemlere daldığınız gün... Oktay Rıfat Horozcu |
Bir Öpüşün Dudağında Buluşmak Bir Öpüşün Dudağında Buluşmak Uzak bir gündüzden gelirseniz şu kapının ardında bulun beni, eşikle sofa, güneşle mermer, aşkla ölüm el ele oynarken taşlıkta. Alın kılıcınızı vurun boynunu perdelerin arkasında sevişen bulutların. Minder bir yokuştur tırmandığımız, kilim saçları örülen kız çocuğu, kırık bir duvar saatidir maşrapa, sandalye ölüme bırakılmış bir gemi sonsuzda. Satın savın hepsini, küflenmiş somunumu köpeklere doğrayın kahve falına havlayan, bir taş su için bahçeyi akıtan tulumbasından kiraz ağacının. Uzak yazlardan gelirseniz evde yokum, çarşıda olabilir ya da kahvede. Benim işim unutmak, sizi unutmak, boynuma dolayıp kesik kollarınızı başınızın sedirinde uyumak. Bakın şu elmalara tekmil çürük, sokaklar limon çekirdeği gibi ve evler dişsiz bir kedinin ağzında. Sizin gözleriniz akrep gibi kabuklu. Sizin avucunuzda bir sofa var, bir yatak var içinde, dolambaçlı bir merdiven Sizin saçlarınız, kirpikleriniz, bütün kıllarınız taş bir dehlizin ucunda. Bir ağaca bağlayabilirim sizi, doğramadan, yolmadan, savurmadan önce, çakmadan önce odanızın duvarına... Oktay Rıfat Horozcu |
Bir Şey Her Şeydir Her Şey Bir Şey Bir Şey Her Şeydir Her Şey Bir Şey 1 Bir öpüş su içiyor maşrapasından gecenin, her dudak yalnızlığımızın peşinde, batık gemileri dirilen güneşleriyle göksel balıklarına karşıcı gelebilir mahalle. Ne güzel ölüler vardı bir vakitler, yüzler, şimdi dirilerin bil çaydanlığı boş, omuzları sarkık ceketler içinde, çayırdaki evlerinin gözleri kör, bir adamın boşluğunca sırtını denize dönmüş kedileri nokta gibi sedirde, unutulmuş bir anı kalıntısı gibi uzaktalar içleri yok kutularıyla baş başa. Yeniden uyumalı o kuşla kanadının altında, aktarmalı damlayan suyu yavaşça oluklarına ruhumuzun, neresini veriyorsak yine orası, örselemeden, incitmeden. 2 Her sabah bir gül tutarak uyanıyor, her akşam bir sofranın dikeninde uzatıyor saçlarını unutmak için, dişlerini biliyor ya da bilmiyor, avuçları belli ki güneşe dönmek için, yüreği bir çardaktan sarkabilir. Hep o kapıdan girip çıkıyoruz, ak evler giyiniyoruz, sofamız, taşlığımız gel diye sesleniyor kuleden atladığımız kuleden denizin sesine doğru, bir kent çekiyoruz ardımızda avutulmaz bülbülle kadar hızlı. Hep o saraydan görünüyor, bahçesinden, tüm başlangıçlara gebe tek dilenci, üfürülmüş bir saksağan karaltısı gibi elleri nar tanesinde, dudağında bayıltıcı son karanfil kokusu, fesleğenler, fesleğenler. 3 Geri dönmesini, yüz geri etmesini seviyor, seviyor geçtiği yollardan tersine yürümesini, bakıyor eskiden düşürdüğü bir çakı otların arasında, uyutuyor ağzında başka bir tadı var, uyanıyor başka bir güneş damarlarında. taş bir simgeymiş, yalnızlık tıka basa dolu, yaprakların savruluşu rüzgarda bir umudun suya vuran rengiymiş buluttan, bulutsa uçan kuşmuş memesinden tip tip bütün gece. Kendini bir de rüzgarlarında bulsa 4 Ah sen en güzel taş, taşken su, suyken kara burçak, yaba, bel, çivi, bütün kapıların mandalı, ipler, serilmiş çamaşırlar, ağızlık, mintan, camdaki saksı, saksıyken bulut, bulutken tesbih, çektiğim hali silktiğim, yatırdığım, üstüne bindiğim, öptüğüm, mezarında yanında yattığım, yatarken deniz, denizken balık, balıkken güneş, güneşken tarla, tarlayken ev, pencere, pencerede insan başı, kendim, bir başkası, karanlık duvarda yürüyen akrep, tenekelerle çekilen kuyudan suladığımız, kırptığımız, bir sopa diktiğimiz yanına, iple bağlanan, bağlanırken çözülen, çözülürken misina, hepsi bir anda, hepsi bir solukta, hepsi, hepsi, hepsi. 5 Gözlerim değince tarlada mısıra, bir su akıyor içimden otlar arası, bir kuş uçuyor üstünde yabanil, gözlerim değince kuşa, yalayınca tüylerini bir ağaç büyüyor boynumda kara yeşil, güneşe bakıyorum, ırgatlara bakıyorum, bulutum geçiyor başlarından salınarak, veriyorum, alıyorum, öğütüyorum, ekmek ediyorum saçta, çöreotu ekiyorum, bebelere, yoksullara, acıkanlara... Kaynak: Denize Dogru Konuşma Oktay Rıfat Horozcu |
Biz ve Onlar Biz ve Onlar İçlerinden geçenleri anlıyorduk, sölylemediklerini. Yoksulsunuz, iğrençsiniz, diyorlardı, ne giysiniz var dolabınızda, ne iki türlü yemeğiniz, ne de paranız, sevginize karnımız tok, özgürlükse özgürlük bizim için, Sırıtmaya bile gerek duymadan arkalarını dönüyorlar soframıza. Oysa biz alın terimizi bölüşürüz, yağma ve harç bilmeyiz. Tütünü öküz için icat ettik, sürerken bir cıgara içimi dinlensin diye. Öküz bizsek, hani soluk alacak vakit nerde! Bu yüzden hor bakıyorlar bize, kanımızı içtiklerinden. Bencillik en büyük bereket onlara, beylikleriyse en büyük dolap... Oktay Rıfat Horozcu |
Çocuk Çocuk İhtiyarın yanındaki çocuk Oyuncak bir güneşe benziyor. Anasına uzayan dağlarda, İnsanla balık arası, kaygan Bulutların içine düşünce, Kolundan yakalamış sıkıca Sarı boncuk gizli ayışını. Kaynak: Elleri Var Özgürlügün Oktay Rıfat Horozcu |
Çocuklar Çocuklar Kapışıyorlardı yaz gök güneş ne varsa, içimize sıcakla gireni durgun, mavi giyerek, saçları rüzgarda koşarak çığlıklarla deniz aşırı, avuçluyorlardı ot ağaç ne varsa, altlarına alarak üstte duranı ve büyüyeni kendi kendine. Kaynak: Koca Bir Yaz Oktay Rıfat Horozcu |
Duvar Duvar Kireç badanalı duvara Kömürle adını yazdım Bir gemi resmi çizdim üstüne Balıklarını dizdim Gemi aldı götürdü seni Tükürdüm mavisine Sildim denizlerini bozdum... Kaynak: Koca Bir Yaz Oktay Rıfat Horozcu |
Düşte Düşte Seni göremem bir daha Sana dokunamam bir daha Büzülmüş oturuyorsun Arkan bana dönük Sana sarılamam bir daha... Kaynak: Koca Bir Yaz Oktay Rıfat Horozcu |
Elleri Var Özgürlüğün Elleri Var Özgürlüğün 1 Köpürerek koşuyordu atlarımız Durgun denize doğru. 2 Bu uçuş, güvercindeki, Özgürlük sevinci mi ne! 3 Öpüşmek yasaktı, bilir misiniz, Düşünmek yasak, İşgücünü savunmak yasak! 4 Ürünü ayırmışlar ağacından, Tutturabildiğine, Satıyorlar pazarda; Emeğin dalları kırılmış, yerde. 5 Işık kör edicidir, diyorlar, Özgürlük patlayıcı. Lambamızı bozan da, Özgürlüğe kundak sokan da onlar. Uzandık mı patlasın istiyorlar, Yaktık mı tutuşalım. Mayın tarlaları var, Karanlıkta duruyor ekmekle su. 6 Elleri var özgürlüğün, Gözleri, ayakları; Silmek için kanlı teri, Bakmak için yarınlara, Eşitliğe doğru giden. 7 Ben kafes, sen sarmaşık; Dolan dolanabildiğin kadar! 8 Özgürlük sevgisi bu, İnsan kapılmayagörsün bir kez; Bir urba ki eskimez, Bir düş ki gerçekten daha doğru... Oktay Rıfat Horozcu |
Eski Zaman Âşığı Eski Zaman Âşığı Ben eski zaman âşığıyım Sevda çeker düşünürüm ağlarım Bazen tilki kadar kurnaz bazen akılsız Bazen çocuk gibiyim bazen bakakalırım. Herkes âşık olur sevdalanır Bir yolu var gönül çekmenin de Benimki sevda değil ateşten gömlek Bir kor düşmüş ışıl ışıl yanar içimde Ama ben eski zaman âşığıyım Sevmek kadar kanatlanmak da gelir elimden Gece hayalimde gündüz fikrimde Ela gözlü o yâr çıkmaz gönülden... Oktay Rıfat Horozcu |
Fadik Bastimar İçin Fadik Bastimar İçin Aşmış, körpe ve kolay, birdenbire, Çocukluğun bir karış duvarından, Tomurcuklu bir badem dalı sanki Gencecik öç alma bilmiyor, İlk cemre kadar yeni, havadaki. Her ayrılık döneminde, bir ırmak Bulur pencerede, yüzer usulca, Yüzer bana doğru ; gelir ve gider. Getirdiği büyük yalnızlığa denk Başla yele ve gizli iskeleti. Kaynak: Elleri Var Özgürlügün Oktay Rıfat Horozcu |
Fadik ile Kuş Fadik ile Kuş Fadik kız Fadik kız Kuşa bak kuşa Süzüm süzüm süzülüyor havada Kuş musun Şeytan uçurtması mısın ağabey Bu ne keyif böyle Kedi desen öyle Köpek desen öyle Tavuklar horozlar öyle Ağaç ver yansın etmiş pembeyi yeşili Donanma sanki mübarek Deliye dönmüş çayır çimen Halı gibi kara toprağın üstü Fadik kız Fadik kız Fırlat çarığı çorabı Yürü Bir daha söyletmedi Fadik kız yürüdü Az gitti uz gitti Dere tepe düz gitti Ballıbabaları emerek Burnunu çekerek Ver elini çekelek Ben sana küselek Gide gide bir ağacın dibine vardı Ağaç büyük Üç adam kucaklayamaz Dalları nah belim gibi Yaprakları yeşil Ama ne yeşil Karaya çalar yeşillikten Ağaç dile geldi Fadik Buyur ağaç Karnın aç mı Aç ağaç aç Çelerden dili dolaştı Fadik’in Ağaç sordu Ne yersiniz sizin köyde Ekmek yerik Başka Pancar yerik Başka Başka ekmek yerik Ağaç kızdı Bana bak Fadik Doğru söyle Başka ne yersiniz köyde Erik yemez misiniz erik Yerik Ağaç küplere bindi Ulan piç kurusu Siz et yersiniz köyde Yerik Siz börek yersiniz köyde Yerik Ha öyle imana gel Yerik Siz makarna yersiniz köyde Yerik yemezik yerik Vay Ağaç sıyırıp köklerinden birini toprağın altından Bir tekme salladı Fadik’in kıçına Fadik balon gibi Yükselmeye başladı havalara Bereket Şu bizim kuşa Hani canım Şu yukarda lafı geçen kuş Kaptığı gibi Fadik’i Gak deyince et Guk diyince su Yerden yedi kat arşa kanatlandı o hızla Baktılar cennet Cennette bir kalabalık Bir kalabalık İğne atsan yere düşmez Çukurova ırgat kahvesi sanki mübarek Ama öylesine değil Lüküs kibar Duvarlar silme muhallebi Ayın on dördü gibi gılmanlar Gılmanların peşi sıra rintler Kırk dokuzluk ab-ı kevserler patlatılmuş Ciğer kebapları sulu sulu Kimi güler Kimi konuşur Kimi Canib-i rahmete son çektiği sağarla döner Kısacası alem Rintlerden biri Fadik’e sordu Ciğer yer misiniz sizin köyde Yerik Hindi dolması Yerik Bibido Yerik Mr. Pickwick Yerik Eveleme develeme deve kuşu kovalama Yerik Peki şey yer misiniz şey Yerik Miyan kökü Yerik Mısır koçanı Yerik Hayal Şehir Yerik yemezik yerik Bir tekme Fadik’in kıçına Sür deveci develeri yokuşşa Ak göğüste gül memeler tokuşa Bereket şu bizim kuşa Derken efendim cumburlop Yeni baştan yeryüzüne indiler Fadik iki göz iki çeşme doğru eve Kuş Şeytan uçurtması gibi süzülmeye Bıcır bıcır söylenmeye havalara... Oktay Rıfat Horozcu |
Fadime Kız Fadime Kız İki elinde su dolu iki kova Bahçe dibi serviye doğru Fadime kız geliyordu Anası çamaşırları yumuş Çitin üstüne seriyordu Ağası çömelmiş duvar dibine Çenesi dizlerine dayalı Tütün içiyor... Oktay Rıfat Horozcu |
Fatih'in Resmi Fatih'in Resmi Ayasofya kubbesinde ak bir bulut, Baktım, gitti gider. Balrengi tesbihim Kehribar günler, düştü yaprak ve umut, Güz yağmuru indi camda düğüm düğüm. Benimdi savrulan kaftanlar, benimdi Atların boynu, yerinde yeller eser! Surların taşlarına sürdüm elimi, Benimdi İstanbul, burçlar bana benzer. Altın sahanlarda aş yedim, su içtim Altın kupadan, zorlu Tuna'dan geçtim, Ben Sultan Mehmet, Avni, tuğlarla yüce. Bir resimde kaldım cüce, ben değilim, Sarığım, soğuk kürküm, kokusuz gülüm, Ararım, aranırım yerde delice... Oktay Rıfat Horozcu |
Geceye Yakın Geceye Yakın Gözleri çukurda uzun yüzlü iki adam yan dönmüş denize geçmişi konuşuyorlar. bir kurşun donukluğu havada uzakta çizgi teknenin düz dumanı ay doğmuş daha sular kararmadan diyor ki bizlere : - Birazdan geceye ve gündüze yabancı bu melez akşam saati geçer kentin gürültüsü yavaşlar doğrulur koltuğundan cüceler sakatlar yatışır can sıkıntısı soylu bir gece başlar... Kaynak: Koca Bir Yaz Oktay Rıfat Horozcu |
Gün Usulca Gün Usulca Gün usulca karardı pencerede, Gece oldu lambaya bakıyordum Camda, yalnızlığı gördüm derinde. Baktım ki başıboş sokak, mutsuz Taş kesilmiş yüzümde, ellerimde Vay benim alınyazım, işsizliğim... Kaynak: Elleri Var Özgürlügün Oktay Rıfat Horozcu |
Güzel Güzel Kadın vurmuş maltıza tencereyi Fasulye pişiriyordu Adam düşünüyordu Altmış beş fasulye diyordu Yirmi beş de soğan Doksan İki yüz de yağ Etti mi sana iki yüz doksan Yaaa Adam düşünüyordu Bir kundura almalı diyordu Hayrı kalmadı bunların Su alıyor bunlar diyordu Nasıl etsem diyordu Çocuk zıpzıp oynuyordu Kedi sıçan tutuyordu Kedinin tuttuğu sıçan Ecel terleri döküyordu Fasulyeler helme döküyordu Çocuğun zıpzıpları Kilimin sarısından mavisine Mavisinden alına geçiyordu Adamların kafasından hayaller geçiyordu Kiminin han hamam geçiyordu Soğan ekmek kiminin Gökten bulutlar geçiyordu Gök mavisi titriyordu bulutların ötesinde Güzel güzel... Oktay Rıfat Horozcu |
Hangi Saatlerde Hangi Saatlerde Hangi saatlerde ve nasıl, ben de bilmem! Birden, çözülüverir şifresi kilidin Ve yüzün oturur gözlerimin yivine, Öpüşür dalgın, tıpatıp erkekle dişi. Kavaklar sallanır yol boyunda, ay doğar, Savrulur kanatlı tohumlarım havada, Yıldızı tüylenir gecemin, sonra kişner, Büyük dört ayakta beyazlık ve akıtma. Alsam gitsem seni yataklara! Hey benim Balta girmemiş ormanlarım, mor dağlarım! Hangi saatlerde ve nasıl ben de bilmem! Budarım umutlara sarkan kollarımı. Ay kızarır ve batar. Yontma taşlarımı Kaldırıp şileplere, rüzgarlı kıyıda, Bir mamut iskeleti hızıyla macuna, Dağ gibi bulutların öfkesi altında... Oktay Rıfat Horozcu |
Harç Çeken İşçiler Harç Çeken İşçiler Harcını çekiyorlardı yapının, kara bir don, belden yukarsı çıplak. yıldızlarını çekiyorlardı evin omuzlarında, pencereden görünecek dallarını, komşunun yarısını, ağaçların arasında kaybolan yolunu, durulacak yerlerini çekiyorlardı, bütün o noktaları, aşkı, ki saklanırız çoğu kez sevişmek için, köşeleri çekiyorlardı, merdiven başını, mutfağın sofaya vuracak aydınlığını, bir kızın ölüşünü ansızın iki kapı arasında, yaz başlangıcı olabilir, saksılar olabilir, hasekiküpesi, cezayirmenekşeleri, yalnızlıkları çekiyorlardı, öpüşleri, karşı çıkışları, susmalara karışan böğürtleni, bir denizden uzaklara çıldırmanın sevincini, bükük beli, koltuktakini, sofada yürüyeni, kaynayan çaydanlığın mutfağa diktiği o kokulu ağacı, kabuklarını döktükçe büyüyen, semizotunu masada, maydanozu domatesi, kaşığa uzanmayan eli ve lokmayı boğazda düğümlenen, doğacak oğlanı ölmeden önce bir nisan yağmurunda avucunda güneşle. Çay soğumasın, bu reçeli seversin sen, orasını çekiyorlardı işte, tam orasını, umutların ömrümüzden döküldüğü yeri ve ev yükseliyordu yavaş yavaş kaderine doğru. Onlarsa gün batmadan gidecekler... Oktay Rıfat Horozcu |
Hatırlama Hatırlama Her dakikasını ayrı hatırlarım Erenköy’de geçen zamanın Rüyama girer bir arada İstanbul, bahar ve Türkan’ım. Bir odamız vardı etrafı sarmaşık Bostanlara bakan penceremiz O güller kadar taze Ben ona deli gibi aşık. Aynı yatakta dinlenir başlarımız Saçlarım saçlarına karışırdı O ince bir kızdı,ince alımlı Ne giyse yakışırdı. Yeter ki gönüller şen olsun Şarkılar söylerdik yolda Hep karşıma otururdu ellerini tutardım Akşamları eve dönerken Baraşol’da. Ağaçlar çiçekteydi Türkan sağ beraberimde İstanbul bahar içindeydi Kalbim sevda içinde... Oktay Rıfat Horozcu |
Karıma Karıma Sofalar seninle serin Odalar seninle ferah Günüm sevinçle uzun Yatağında kalktığım sabah Elmanın yarısı sen yarısı ben Günümüz gecemiz evimiz barkımız bir Mutluluk bir çimendir bastığın yerde biter Yalnızlık gittiğin yoldan gelir... Kaynak: Yaşayıp Ölmek,Adam yay Oktay Rıfat Horozcu |
Kuş Kuş Eski bir aynada çoğalıyordum. Birden On, onken yirmi; büyüyor kalabalığım. Fırıncı, demirci, sabuncu, meyhaneci; Deniz ben, sokak ben, ağaç ben, yalnızlık ben. Kendimi içiyordum bardaktan, kendimi Dişliyordum elmada.Yat kalk, uyu uyan Çevreye serptiğim benler içinde ben Sonra gün battı, morardı dağların ardı. Bir kuş öttü ovada, başka bir hamurda, Aynamızda ay ışığı gibi yansıyan... Kaynak: Elleri Var Özgürlügün Oktay Rıfat Horozcu |
Mahzun Tarafım Mahzun Tarafım Benim mahzun bir tarafım vardır. Bakmayın neşeli olduğuma; Sanki bir başkası içimde; Pişman dünyaya geldiğine. Bağ, bahçe ,deniz kenarı, Güzel manzara faydasız; Ben hazdan bitiyorum, O daima neşesiz Alışamadım yıllardır. Bu ikinci varlığıma Bakmayın neşeli olduğuma Benim mahzun bir tarafım vardır... Oktay Rıfat Horozcu |
Mor Kalem Mor Kalem Her koşmana bir öpücük var dedi Yaktı beni canevimden sürmelim Durulur mu bunu bize yâr dedi Haydi kalem nazlı kalem mor kalem Boş kağıdı çizik çizik çizersin Güzelleri övmesini bilirsin İsteyince bülbül olur ötersin Haydi kalem nazlı kalem mor kalem Ela gözlüm sonra bize darılır Bir koşmaya boynumuza sarılır Has bahçenin gülü böyle derilir Haydi kalem nazlı kalem mor kalem Oktay der ki mor kalemim bir tane Güzeller emrine gelmiş cihana Gayri ela gözlüm olsun bahane Haydi kalem nazlı kalem mor kalem... Oktay Rıfat Horozcu |
Ölmüş Bir Arkadaştan Mektup Ölmüş Bir Arkadaştan Mektup Eskisi gibi yaşıyorum Gezerek, düşünerek Yalnız biletsiz biniyorum vapura, trene Pazarlıksız alışveriş ediyorum Geceleri evimdeyim, rahatım yerimde (Bir de sıkılınca pencereyi açabilsem) ah... Başımı kaşımak, çiçek koparmak El sıkmak istiyorum arada bir... Oktay Rıfat Horozcu |
Pembe Yalı Pembe Yalı Kızlar vardır kıvırcık salata gibi Ağızları burunları kıvır kıvır Bacak bacak üstüne vapurlarda Rüzgar eser oraları buraları görünür Baktıkça fık fık eder adamın içi Vay canına tükürdüğümün İstanbul’u Bir oynak olur Fındıklı önlerinde Elimde yüz iğnelik çapari Poyraz gibi dalarım palamutlara Altımda Turgut Reis motoru Rumelihisarı’nda Orhan’ın mezarı Ne gittim ne gördüm gitmek de istemem Taze ekmek bir parça beyaz peynir Şimdi olsa şuracıkta rakı içer Denize mi bakar kim bilir. Ben rıhtımdan suya atlarım Altımda balıklar Üstümde bulutlar Ağzımın kenarında çırpıntılı Boğaz suyu Pembe yalıya doğru yüzerim... Oktay Rıfat Horozcu |
Penceremde Penceremde Sen benim penceremde olmasan. Geçmesen önümdeki sokaktan, İnan ki bitmişti. Bir toz duman, Bir atlı dağlara doğru giden. Ama şimdi bıraktığın yerden Yeniden başlıyorsun, yeniden... Kaynak: Elleri Var Özgürlüğün Oktay Rıfat Horozcu |
Perçemli Sokak'dan -XLI- Perçemli Sokak'dan -XLI- Beyaz mendiller vardı havada Çalgılı gemiler balkonlarda açık saçık Bir kız vardı yok gibi öyle güzel Ne yerde ne gökte belki tuzda Acısında ekmeğin dilim dilim buğusunda Kendine göre evlerin damı çatanası Bacakların şakırtısında akşam akşam Saksılar sedirler tahtaların güvercini Otursa kısa çoraplarını çekse dilenmese Beş çocuk anası el Eciş bücüş maydanoz bahçeleri Düğümlü balıkları bekleyişin Uzun etme iki gözüm biraz da bize uğra Bu lambanın karpuzu benim işte Benim işte bu testi Benim işte bu soysuz sevdaların musluğu... Oktay Rıfat Horozcu |
Sen ve Başkaları Sen ve Başkaları Bir sen yürürsün sokakta, yürürken; Oturursun koltuğa, oturunca. Su, bir senin bardağında en çok su. Bir senin kolların bileziklidir . Bir senin ağzın dudaklı ve sıcak. Bir sen memelisin, ince bellisin Başkaları gitmiş olur, gidince; Bir sen yakınsın, uzakta kalınca... Kaynak: Elleri Var Özgürlüğün Oktay Rıfat Horozcu |
Bütün Zaman Ayarları WEZ +3 olarak düzenlenmiştir. Şu Anki Saat: 17:45 . |
Powered by vBulletin Version 3.8.7
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
Search Engine Friendly URLs by vBSEO 3.6.0 RC 2