![]() |
Yavuz Bülent Bakiler Şiirleri 12 Eylül'e Sitem Kolum, kanadım diyordum. Sevdalanıp gidiyordum Yurdum diye seviyordum Yurdum, felaketim oldu. Türküm! dedim, Türk'ü sevdim Öğünen bir koca devdim Volkandım, alev-alevdim Kor'dum... felaketim oldu. Kimisi Rus, kimisi Çin... Uşağıydı; dedim niçin? Bayrağıma selam için Durdum... felaketim oldu. Vatan millet idi tasam Çiğnenmişti ana-yasam Vuracaklardı vurmasam Vurdum... felaketim oldu. Neyim varsa birer birer Tutup çarmıha gerdiler Bozkurt'uma 'it' dediler Kurdum... felaketim oldu. Bu ahlaksız dubaraya, Tarih 'mim' koysun buraya Eylül darbesini hayra Yordum... felaketim oldu. Gönlümün yiğit beğiydi Gözlerimin bebeğiydi... Ona da mı nazar değdi Merdim... felaketim oldu. Tarafsızlık diye diye Şu en soysuz haramiye Başımızı vermek niye Sordum... felaketim oldu. Ben değildim esip-tozan Kanlı kuyuları kazan Bütün tuzakları bozan Zordum... felaketim oldu. Kolum, kanadım diyordum. Sevdalanıp gidiyordum Yurdum diye seviyordum Yurdum, felaketim oldu... Yavuz Bülent Bakiler |
A... A... Geceler kurşun gibi iner üstüme birden Hayalin çıkıp gelir uzaklardan karşıma Sonra yüreğimi bir kara sevda tutar Ama sen duymazsın duyduğumu A... Ne bir türkü söylersin gizlice ağlayarak Ne bir akşam içinde bir yara göz göz açar. Ne efkar basar seni akşamları ansızın Ne uykuların kaçar. Konuşsam bir türlü, sussam bir türlü Yıllar yılı yüreğimde büyüyen sırsın Bir sigara dumanına uzanır gibi usulca Dokunsam saçlarına, kırılırsın. Kaçtım şehir şehir çok uzaklara Boşuna gurbet acısı tattım. Oyalandım durdum seni unutmak için Kendimi boşuna aldattım. Anladım faydası yok uzak kalmanın artık Seni kader çizgisiyle alnıma yazan haktır. Unutmak ne mümkün gözlerinin rengini, Seni çılgın gibi sevmek yaşamaktır. Bir serin rüzgarsın yüzüme vuran Yüreğimi yakan bir avuç korsun. Gökler biliyor sevdamı, taş duvarlar biliyor Sen bilmiyorsun... Yavuz Bülent Bakiler |
Ağgül Ağgül -I- Ağgül'üm şimdi Sivas'ta Serin rüzgârlar eser... Rüzgârlar alıp gider ümitlerimi Ümitlerim gitti gider Ağgül'üm şimdi Sivas'ta sessiz, sedasız Boy verir ince serviler... Sallanır bütün dalları garip sızılar içinde Uzaklardan el eder... Ağgül'üm şimdi uzakta, çok uzaklarda Kadınlar, kızlar, gelinler... bir yandan iş görür; bir yandan duyulmamış Sıcak türküler söyler... Ve şimdi yollardan bilirsin inim inim Kağnılar gelir geçer... Düşer yollara köylüler kağnıların ardından Garip, perişan, derbeder... Bir gariplik çöker gönlüme birden bire Yollarda yolcular birer ikişer Oy benim garip başım!.. Oy garip gönlüm!.. Gayri her akşam yüreğim, yaylı tamburlar gibi İnim inim iniler... Ağgül'üm şimdi Sivas'ta içli türküler söylenir. Bütün içli türkülerde sen varsın... Her köşe başında ürkek bir gölge gibi Karşıma sen çıkarsın. Konuş Ağgül'üm derim ağızsız, dilsiz Selviler gibi susarsın Ağgül'üm şimdi Sivas'ta Serin rüzgârlar eser... Rüzgârlar alıp gider ümitlerimi Ümitlerim gitti gider... Yavuz Bülent Bakiler |
Anadolu Anadolu Ben Anadoluyum... Yıllar yılı susuz kaldım, yıllar yılı aç... Şükrederek, kalktığım sofralarımda Ya soğan ekmek olur, yahut bulamaç. Hastalarım ölüm yataklarında Ne doktor yüzü gördüm, ne ilaç. Zaman zaman nankör çıktı büyütüp okuttuğum, Gölge vermedi çok kere diktiğim ağaç... Devlet denince hep vergi geldi aklıma Jandarma deyince kırbaç... En gümrah ırmaklarım boşuna akıp gitti Üç beş adım ötesinde toprağım vardı kıraç. Gittim, yiğitçe döğüştüm gazâ meydanlarında Ne tak-ı zaferler istedim, ne taç... Savaşta çiğnetmedim hilâli düşmanlara Barışta düştü üstüme gölge gölge haç... Yolsuz, okulsuz köylerim, kasabalarım hâlâ Alın terine muhtaç... Ben Anadoluyum, acılı, mahzun; Bende bitmez tükenmez dert kulaç kulaç... Yavuz Bülent Bakiler |
Anadolu Acısı Anadolu Acısı Anadolu, Anadolu, ah Anadolu!.. Bir yanında güzellik, incelik ve nur... Bir yanında bin yıldan beridir süregelen Toz-toprak, tezek, çamur... İnsanlar gördüm sende; imbikten geçmiş gibi Yüreklerinde sıcak, misilsiz bir merhamet İnsanlar gördüm yine: Hayın, cahil, asabi... Taş Devrini yaşayan bir kaba kuvvet. Sivas'ta, Divriği'de, Erzurum'da, Konya'da... İnce sütunlar gördüm, şadırvanlar, kubbeler... Bir yanda oya gibi işlenmiş pembe mermer Öte yanda öbek öbek, çirkin kaba, şekilsiz Kerpiçten harabeler... Bağışlasın şimdi bizi, vatan uğruna Şehid düşen yüzbinlerce adsız kahraman Çünkü seller bir yandan götürür toprağımı Rüzgarlar bir yandan... Unutulmuş Türklüğün ceylan yürekli töresi Çiğnenmiş İslamın koyduğu kesin yasaklar. Bir avuç buğday, bir tutam ot, bir karış toprak için Konuşur mavzerler, bıçaklar... Ve dul kalır kadınlar bir hiç yüzünden Vurulur gelinler telli-duvaklı. Bir ağıt başlar sonra yetim kalan evlerde İnce, uzun, ağlamaklı. Anadolu, Anadolu, Ah Anadolu Böyle görmeseydim seni, böyle tanımasaydım Yüreğim olmasaydı binbir yerinde... Yaşasaydım yine seni acı duymadan Anamın Azeri türkülerinde... Kaynak: Duvak, s. 15-16 Yavuz Bülent Bakiler |
Anadolu Gerçeği Anadolu Gerçeği Yalın ayaklarınla koştun mu tarla tarla Duydun mu çıplak toprağın, çıplak insanın yasını Ağlayan kadınlarla, ihtiyarlarla Yaşadın mı bir yağmur duasını Boz bulanık ırmaklarda çimdin mi Kulak verdin mi yürekten kavala, saza Bir ipek seccade üstünde gibi, huzurla Durdun mu toprakta namaza? Bilir misin köylerde akşam olunca Çekilir el ayak ortalıktan... Bir hüzünlü ay doğar karanlığa sapsarı. Başlar bir ağıt gibi sulardan, kapılardan Kurbağa feryatları, köpek ulumaları... Geceleri süt kokan, gübre kokan evleri Topraktır hep damları, duvarı kerpiç... Seferberlik yıllarını dinlerken ürpererek Tandır başlarında uyudun mu hiç? Kış günleri trenlerle geçtin mi uzak köylerden Gördün mü dehşetini, tipinin karın... Çektin mi hiç acısını istasyonlarda Tandır ekmeği satan, yumurta satan Yarı çıplak çocukların... Kılığın kıyafetin sarmadı beni Söylediğin türküler bizim türkümüz değil Başka çeşmelerden doldurmuşsun tasını Yüreğinde nakış yok, acı yok bizden Bulutlar rahmetini kesmeden yavaş yavaş İnsanlar selâmını esirgemeden Savuş git içimizden... Yavuz Bülent Bakiler |
Analar Analar Ne güzel hayatı analarla yaşamak Yürekleri temiz, alınları ak Duyguları bile haramdan uzak Sıcak analar bilirim. Yurdumuzun, yuvamızın orta direği Dünyadaki varlıkların en mübareği Elimize diken batsa yüreği; Yanacak analar bilirim. Bendedir öksüzlerin çektiği çile Gözyaşımı oya yaptım mendile. Ağlasam sesimi yattığı yerden bile Duyacak analar bilirim... Yavuz Bülent Bakiler |
Analar Analar Garibin anası pencerelerden Yanık türkülerle yollara bakar. İncecik yüzünde her akşam üstü, Çizgi çizgi, nokta nokta bir efkâr. Fakirin anası her sabah sessiz Ağlar çocuğunun aç çıplak durduğuna... Elleri koynunda kalır çaresiz, Bin pişman doğduğuna, doğurduğuna. Mahkûmun anası susar, konuşmaz Suçu kendisinde sanır. Kaçar insanlardan, aydınlıklardan Duvarlara bile baksa utanır. Açılsa üstüm biraz duyar da gece yarısı Kalkar yatağından gelir. Bir mübarek el uzanır yorganıma usulca Bilirim anamın elidir. Bir merhamet, bir sıcaklık, bir gurur, "Yavrum" diyen sesinde Ve günde beş vakit nabzı vurur, Beyaz tülbentinde seccadesinde Karımın anası anama benzer, Öylesine yakın duygulu, ince... Özü sözü bir yayla gözesi kadar berrak Oturtacak yer bulamaz çıkıp yanına gelince, Yüreği, destanlar gibi sımsıcak. Ve alnım açıksa, başım dikse Dirliğimiz varsa, mutluysam, Yüzüme gülüyorsa böyle bu şehir... Bir beyaz zambak gibi pırıl pırılsa yavrum Ve yavrumsa sevdiren bana her şeyi bir bir Bu mutluluk, bu düzen, bu bitmeyen aydınlık Anasının yüzü suyu hürmetinedir... Yavuz Bülent Bakiler |
Antep'li Şahin Antep'li Şahin Ben Antepliyim, Şahin'im ağam. Mavzer omuzuma yük. Ben yumruklarımla dövüşeceğim. Yumruklarım memleket kadar büyük. Hey, hey! Yine de hey hey! Kaytan bıyıklarım, delişmen çağım Düşman kurşunlarına inat kö p rü başında Memleket türküleri çağıracağım. Bu dağlarda biz yaşarız, bu dağlar bizim dağımız. Namusumuz temiz, bayrağımız hür Analarımız, karımız, kızımız, kısrağımız Burda erkekçe döğüşür Bir bayrak dalgalanır Antep kalesi üstünde Alı kanımdaki al, akı alnımdaki ak Bayraklar içinde en güzel bayrak Düşüncem senden yanadır Hep senden yanadır çektiğim kahır Bu senın ülkende, senin gölgende Düşmesin kara kalpaklar, kirlenmesın duvaklar Korkum yok ölümden kâfirden yana Alacaksa alsın beni şafaklar. Hey, hey! Yine de ey hey! Al bayraklar altında kara bir kartal gibi Yaşamak ne güzel şey. Bir sır var bu mavzerde, attığım gitmez boşa Çıkmış bir eski savaştan Türk'ün bir karış toprak parçası için Destanlar yazacağız yeni baştan. Yıktım toprağın üstüne bir sarı kurşunla birini Çıktı karşıma biri, Çıktıkça çektim tetiği bismillâhlarla beraber Vurdum alnından kâfiri. Bu kaçıncı kurşundur, bu kaçıncı bismillâh Bu kaçıncı ölüdür? Bir türkü söylenir siperlerde her sabah Vurun Antepliler namus günüdür! Ben Antepliyim Şahin'im ağam Mavzer omuzuma yük Ben yumruklarımla dövüşeceğim Yumruklarım memleket kadar büyük... Yavuz Bülent Bakiler |
Ben Doğuluyum Ben Doğuluyum Serdengeçti Osman Yüksel ağabeyime Ben doğuluyum! Eteği dumanlı, başı dumanlı Dağlarda doğmuşum Dağ çocuğuyum! Ben elleri toprak kokan bir babanın Ve topraktan koparılmış canlı bir kaya gibi Burcu burcu vatan kokan bir ananın oğluyum Ben doğuluyum! Sen buğday benizli mert delikanlım Arslanım, ümidim, yiğidim, herşeyim Gel alnından öpeyim. Sen Erzurum'lusun, dadaşsın belli! Duruşun çekilmiş bir hançer kadar güzel; Sen bar başlayanda, davul vuranda Zurnalar çalanda gel!.. Sen Kars'lısın balam, sen sınır taşı... Sen Türkmen çocuğu benim sağ elim; Gel seninle Kars'tan ve Ardahan'dan Türküler söyleyelim... Sendendir Bayburt'lum içimdeki hız Sendendir ufkumda parlayan yıldız. Yağız atlar üstünde seninle yeni baştan Destanlar yazacağız. Kurtar beni Sivas'lım gel tut elimden! Tiyan-Şan Kadır-Gan ufuklarından Getirdiğin halı gibi nakışlı türkülerle Çektiğin güzelim halaylara can kurban. Sen Van'lısın hemşehrim halinden belli! Gözlerinde pırıl-pırıl ışıklar. Sen Van'lısın hemşehrim kara kaşından Kaytan bıyığına kadar! Bilmez miyim senin Maraş'lı olduğunu Söylediğin ağıt ve türkülerden. Sen getir ışığı bize her seher Güneşin doğduğu yerden. Ve ey yiğitlerimin en şanlısı! Sarıkamış yaylasının esmer delikanlısı! Sen benim baş tacım temel taşımsın Dadaşımsın, kardaşımsın, ülküdaşımsın! Bir bayrak dalgalanır Ağrı Dağı'nın başında Ve duyulur sonra bir Bozkurt sesi Varlığı bizdedir bayrağın amma Kafkas Dağları'na düşer gölgesi. Varsın Kafkas'lara düşsün gölgesi Kafkas Dağları'nın toprağı temiz. Şehit dedelerimiz seslenir Kafkas'lardan Ne güne duruyor mavzerlerimiz? Biz ki Türk'üz, büyüğüz, tarihin al gülüyüz Bir karış toprağımız bayraklar kadar aziz. Palandöken Dağları'ndan bir selam gider Altay Dağları'ndan gelir sesimiz. Biz genç doğulular, bir gün hepimiz Erzurum, Kars, Maraş, Bayburt, Ardahan... Kılıçların kından çekildiği an Bilin ki dostlarım vermeden aman Al atlar üstünde bir şafak vakti Sefere çıkacağız doğudan... Kaynak: Yalnızlık, s. 68-70 Yavuz Bülent Bakiler |
Ben Sarhoş Değilim, Korkma Diyorum Ben Sarhoş Değilim, Korkma Diyorum Söylenenlere inanma Ben sarhoş değilim, korkma diyorum Bir mum gibi tek başına karanlıklarda yanma Çok uzaklardan çıkıp geldim aç artık kapıları Odalara saklanma. Ben sarhoş değilim, korkma diyorum Beni böyle ağlatan yüreğindeki gamdır Başım göğsüme düşmüşse, sallanıyorsam Yorgunluğumdandır. Ben sarhoş değilim, korkma diyorum Bir varmış bir yokmuş gibiyim sanki Suçluysam gel bağışla utandır beni artık Sensiz yapamıyorum inan ki... Ben sarhoş değilim, korkma diyorum Dökemiyorsam eğer içimi bir bir Konuşamıyorsam susuyorsam gidemiyorsam Seni sevdiğim içindir. Ben sarhoş değilim, korkma diyorum Beni böyle yapayalnız bırakıp kaçma Ya gel tut ellerimden geceye karşı Ya hiç kapıları açma Beni böyle yapayalnız bırakıp kaçma Ben sarhoş değilim, korkma diyorum... Yavuz Bülent Bakiler |
Benim Benim Ve büyür gözlerimde güvercin güzelliğin Sonra bıkıp usanmadan sabahlara dek Biri durur kapında korkulu ürkek... O duran benim. Bir gölge gibi düştüm ardına yıllardan beri Sordum seni şehir şehir Şimdi her gece yarısı rüzgâr değildir Pencerene vuran benim. Bir gün bölerse uykunu bir saat çıngırağı Birdenbire yatağından kalkıp oturma Öyle korkulu gözlerle etrafına bakınma Saatleri kuran benim. Senin bir suçun yok kabahat bende Bitsin bu kıskançlık gayrı diyerek, Boy verdiğin aynaları istemeyerek Tekrar tekrar kıran benim. Bir ceylan gibi durma artık gecenin ortasında Ceylan gibi bakma oraya Seni bir beyaz duvağa, altın halkaya... Duyuran benim. Kolay kolay unutulmaz adına yaktığım türküler Kapanmaz yüreğime açtığın yara. Her akşam saçlarını karanlıklara... Savuran benim... Yavuz Bülent Bakiler |
Bir Gün Baksam Ki Gelmişsin Bir Gün Baksam Ki Gelmişsin Bir gün baksam ki gelmişsin... Bir güvercin gibi yorgun uzaklardan yar. Gözlerinde bir bitmez, bir tükenmez güzellik Saçlarında ilkbahar... Bir gün baksam ki gelmişsin... Gülüşünde taze serin bir rüzgar Ellerin yine eskisi kadar güzel Çiçek açmış dokunduğun bütün kapılar... Bir gün baksam ki gelmişsin... Hasretin içimde sonsuzluk kadar. Şaşırmış kalmışım birdenbire çaresiz. Dökülmüş yüreğime gökyüzünden yıldızlar. Bir gün baksam ki gelmişsin... Ne yüzünde bir gölge, ne dilinde sitem var. Tozlu pabuçlarını gözlerime sürmüşüm Benim olmuş dünyalar... Yavuz Bülent Bakiler |
Bizim Türkümüz Bizim Türkümüz Bizim türkümüzde gurbet var artık. Hasret var, yürek var, toprak var balam Gönlümüzü sımsıcak alan topraklar Tiyan-Şan, Kadır-Gan Dağları'na dek uzar Kim demiş vatanımız Edirne'den Kars'a kadar. Kerkük'te kurşunlar ansızın bizi vurur Sürüklenir sokaklarda başsız cesetlerimiz Zulüm bir hançer gibi içimize oturur Bir mağara devrinden arta kalan insanlar Kerkük'te kan kusturur... Uzar gider bir sessizlik içinde Bir uçtan bir uca Türkistan toprakları Beyaz altın dediğimiz pamuk tarlalarına Çöreklenir yedi başlı kızıl yılan Baş kaldırsa esarete yeni bir Osman Batur Han Bebekler bile vurulur beşiklerinde Kana boyanır Türkistan. Basmış kanlı çizmeler toprağına bir defa Çiğnenmiş kara kalpaklar, temiz duvaklar Susmuş minarelerinde mübarek ezan Prangaya vurulmuş bir mahkûm gibi çaresiz Boynu büküktürkülerde güzelim Azerbaycan. Bir kanlı ağıt söylenir şimdi Kırım'da Biz duyarız Kırım'ın öldüren feryadını Bir büyük destanla birlikte yeniden yazacağız Kırım topraklarına Kırım Türkünün adını. Balkanlarda büyük, öksüz kubbeler Minareler, şadırvanlar, kervansaraylar Bizi söyler, anlatır Mimar Sinan'dan beri Üsküp'te, Estergon'da, bir atar damar gibi Davullar, zurnalar ve serhat türküleri... Yüzyıllardan beridir Altaylardan Tuna'ya Bizim türkülerimizdir söylenen Konuşan dil, bizim dilimizdir Renk renk, nakış nakış uzayan toprak değildir Kilimlerimizdir... Yine bir dağ gibi, bir dev gibi doğrulacağız Yeni bir ruh doğacak toprağımızdan Tanıyacak bizi dünya yeniden heyecanla Burma bıyığımızdan, kalpağımızdan. Bizim türkümüzde gurbet var artık. Hasret var, yürek var, toprak var balam Gönlümüzü sımsıcak alan topraklar Tiyan-Şan, Kadır-Gan Dağları'na dek uzar Kim demiş vatanımız Edirne'den Kars'a kadar... Yavuz Bülent Bakiler |
Cebeci İstasyonu ve Sen Cebeci İstasyonu ve Sen Cebeci İstasyonunda bir akşam üstü İncecikten bir yağmur yağıyordu yollara Yeni baştan yaşıyorduk kaderimizi Sıcak bir kara sevda Yüreğimizin başında bağdaş kurup oturmuştu; Acımsı, buruk. Mühürlenmişti ağzımız bir sessizlik içinde Sessizliği üstümüzden atamıyorduk Bir saçak altında kararsız, yorgun Saatlerce duruyorduk Kimse görmüyordu bizi Cebeci İstasyonunda bir akşam üstü Yeni baştan yaşıyorduk kaderimizi Cebeci İstasyonunda bir akşam üstü Bir başka türlüydü bu insanlar Sen bir başka türlüydün Gözlerin yine öyle bir bilinmez renkteydi Gözlerin gözlerimde erimekteydi Bir mermer heykel gibi yanımda duruyordun Beni bırakma diyordun Meyhane sarhoşları gibi sırılsıklam Bir yalnızlık duyuyorduk Ağlıyordun, ağlıyordun... Cebeci İstasyonunda bir tren Nefes nefese soluyordu Gerilmiş bir keman teli gibiydik Ankara Kalesi'nde bir eski çalar saat Bilmem kaça vuruyordu Bir yağmur yağıyor inceden ince İçimizdeki binbir düşünce Harmanlar misali savruluyordu Islanmış bir ceylan yavrusu gibi Tiril tiril titriyordun Gitsek gitsek diyordun. Yüreğimin atışından deli gönlümce Sırılsıklam, paramparça, permeperişan Türküler söylüyordum Ağlıyordun, ağlıyordun... Şimdi, şimdi seni düşünüyorum Cebeci yollarında rüzgarlar esiyor, serin Paramparça düşmüş gönül ufkuma İki yıldız gibi gözlerin Gel ey ciğerime saplanan hançer Gel ey yüreğime oturmuş kurşun Göçmen kuşlar gibi çok uzaklardan Gel artık Ne olursun... Yavuz Bülent Bakiler |
Çaresiz Çaresiz Ah bilsen, bir bilsen duyduklarımı Sanki bir dağ ağırlığı kalkacak üzerimden Ve nehirler boşalacak sanki içerimden Sakın bilme! Anlatsan duyarım bütün güzellikleri Erir dağlarımın başındaki kar. Sussan içimde kıyamet kopar Sakın konuşma! Ha küreğe mahkum olmak prangaya vurulmak Ha görmemek gözlerini,ikiside bir Bütün kördüğümleri çözecek gözlerindir Sakın bakma! Bir haberin gelse iki satırlık Yüreğim birdenbire kanatlanır yücelir. Bir martı gibi çıkar kapına gelir. Sakın yazma! Çıkıp gittiğinden beri sessiz sedasız. Başıboş kalan esir, zindanda yatan hürüm. Dönmesen çaresiz kalır ölürüm Sakın gelme! İşte dağlar taşlar şahidim olsun Yüzüme bakma, konuşma, yazma istemiyorum Dipsiz karanlıklara bağırıp duruyorum Sakın işitme! Yavuz Bülent Bakiler |
Çile Çile Bu şehrin sokaklarında her akşam yorgun Sarışın kızlar dolaşır. İsimleri teker teker benim üstüme çıkar Sevdasını başkaları paylaşır. Bu şehrin evlerinde esmer kadınlar oturur. Ateş böcekleri gibi geceye karşı gerinir. Başka delikanlılar uzanır yanlarına, Elalem beni bilir. Bilmiyorum, görmedim, duymadım, tanımadım Bu sarışın kızlar kim, bu esmer kadınlar kim? Birgün bu rezil şehrin rezil sokaklarına Elveda diyeceğim... Yavuz Bülent Bakiler |
Demedim Mi? Demedim Mi? Demedim mi bu hasret bitirir seni Ay dolanır gider, yalnız kalırsın. Her gün yeni baştan dağılır, ufalırsın Demedim mi yüreğim sevme! İşte ne gözyaşı, ne yemin, ne söz Geri dönen hangi güvercinin var? Senin hangi çiçeğini sakladı bahar? Demedim mi aklım inanma! Birgün naza çeker kendini demedim mi? Görmesen, zindana döner bu şehir Görsen, umursamaz, aldırmaz kafir. Demedim mi gözlerim bakma! Demedim mi bu ürperten sıcaklık Bu taze güzellik kaybolur birgün? Sonra boşu boşuna aranır, dövünürsün Demedim mi ellerim dokunma! Demedim mi birgün susar şarkılar Sesine ses veren rüzgarlar olur İstediğin kadar artık bekle dur Demedim mi kulağım duyma! Bir gün çıkıp gideceği belliydi Ayan-beyan belliydi anlayamadın. Başka bir rüyada şimdi o kadın Demedim mi kollarım sarma! Bütün çektiklerim senin yüzünden Gölge bile geçirmezdin bir zaman üzerinden Ah! Şimdi paramparça oldun binbir yerinden Demedim mi gururum kırılma! Yavuz Bülent Bakiler |
Ellerin Ellerin Senin, ince uzun, beyaz ellerin Yüreğimi alan bir serinlik sanki Al bir kadife üstünde ellerin dursa biraz Tabloların en güzeli olur inan ki. Ellerini düşündüm geceler boyu Ellerin içimde akıp duran su Ellerin, türküler uykular kadar güzel Ellerin karanfil kokusu... Mısra mısra beyit beyit ördüğüm Ellerindir düşlerimde ayan beyan gördüğüm Uzat ellerini avuçlarıma Uzaktan bakmak mı yüz görümlüğüm. Ateşim var, hastayım, sayıklıyorum Ellerin aklımda en güzel yorum Koysan ellerini alnıma biraz Bütün ateşimi alır diyorum. Kapı, pencere, masa, duvar... Odamın her yerinde ellerinden gölge var Bir gün gelsen evime şaşıracaksın Açılacak birer birer kendiliğinden kapılar... Yavuz Bülent Bakiler |
Emine Bacı Emine Bacı Ben Numanlar Köyü'nden Emine Bacı Yaşım belki doksanbir, belki seksensekiz. Ellerim ayaklarım buğdaylar kadar temiz Yaz gelince dibeklerde çaresiz Dövülen benim benim, benim! Benim şimdi harmanlarda savrulan Kara topraklarda buğu, yetim ocaklarda duman Seferberlik yıllarından beri dul kalan Gelinim, gelinim, gelinim!... Ben Numanlar Köyü'nden Emine Bacı Ürüzgarın erittiği karlara benziyorum. Gayrı söner odamda geceleri yanan mum Yüreğime bir ses verin diyorum İnim inim, inim inim!... Ben Numanlar Köyü'nden Emine Bacı! Tadım tuzum yok gayrı, ağzımda dilim acı Varıp hangi doktordan alsam ilacı Ben kim, doktor kim, ben kim?... Beni böyle ilmek ilmek dokuyup saran ağrı Biliyorum gayrı, bölüme çağrı Kuru dallar gibi Allah'a doğru Uzar beş vakit ellerim, ellerim, ellerim! Ben Numanlar Köyü'nden Emine Bacı Üzerime dağlar gibi çile gelir de Ya sabır çekerim evvel emirde Bir kuru canım var çok şükür bir de Bir yatak bir yorgan bir kilim. Bir yatak bir yorgan bir kilim... Yavuz Bülent Bakiler |
Farkında mısın? Farkında mısın? Anneciğim bilmem farkında mısın? Söylenmemiş en mübarek en aziz Duygularla çepe çevre çaresiz Sana yöneldiğimin farkında mısın? Demeden yakın ırak Bulutlarla savrulup, ırmaklarla akarak Sana "Anne" diyen dilleri kıskanarak Kapına geldiğimin farkında mısın? Bütün anneleri düşündüm tek tek Sensin benim için en güzel örnek Seni dinleyerek, seni severek Nasıl yüceldiğimin farkında mısın? Seni göremedim diye bu bahar İçimden bin türlü duygunun isyanı var Turnaların gökyüzünü sevdiği kadar Seni sevdiğimin farkında mısın? Yavuz Bülent Bakiler |
Gel Gel Nasıl ağlamıştın öyle akşam sokaklarda. Birden nasıl büyümüştü içimde yerin? Japon türkülerine benziyordu gözlerin Sen japon türkülerini bilmezsin... Pişman oldum yaptığıma o günden beri Gel gitme çocuk! Buruk bir acı çöker yüreğime geceleri Nereye bu hazin yolculuk... Yavuz Bülent Bakiler |
Gözlerin İstanbul Oluyor Birden Gözlerin İstanbul Oluyor Birden Seninle bir yağmur başlıyor iplik iplik, Bir güzellik doğuyor yüreğime şiirden. Martılar konuyor omuzlarıma, Gözlerin İstanbul oluyor birden. Akşamlardan, gecelerden, senden uzağım Şiirlerim rüzgardır uzak dağlardan esen Durgun sular gibi azalacağım Bir gün, birdenbire çıkıp gelmesen. Şarkılarla geleceksin, duygulu, ince Yalnız gözlerime bak diyeceksin. Ellerim usulca ellerine değince Kaybolup gideceksin Bir elim seni çizecek bütün pencerelere Bir elim seni silecek. Kalbim: Ebemkuşağı; günde bin kere Senin için yeni baştan can kesilecek. Ne güzel seni bulmak bütün yüzlerde Sonra seni kaybetmek hemen her yerde Ne güzel bineceğim vapurları kaçırmak Yapayalnız kalmak iskelelerde. Seninle bir yağmur başlıyor iplik iplik, Bir güzellik doğuyor yüreğime şiirden. Martılar konuyor omuzlarıma, Gözlerin İstanbul oluyor birden... Yavuz Bülent Bakiler |
İsimsiz Şiir İsimsiz Şiir Üstüme lapa lapa kar yağıyordu yeniden Yeniden yüreğim beyaz bir lale Berrak sular, ışıklar, çiçekler, renkler Yeniden karşımda birer şelale Artık benim için ne ekmek, ne su Sağımda, solumda vehim ordusu. Ve hep onu, bulamamak korkusu Soyundum yeniden büyük melale. Bana alev gibi bir şeyler yazdı Sanki baştan başa şiirdi, nazdı... Kırk yıl bile düşünsem olmazdı Gelmezdi bu sevda akla, hayale. Bitmiş tükenmiştim, efkarım çoktu Salkım söğütlerden bir farkım yoktu Yar beni yeni bir yarışa soktu Şu halime bir bakın: deli-divane! Gönlüm nakış nakış renkli bir kilim Bir kınalı-güzel türküdür dilim Yeminle anlatsam kim inanır kim İçine düştüğüm bu çılgın hale. Karışıp gitsem mi ebabillere Adını versem mi karanfillere Seslenip dursam mı sahillere Lale! Lale! Lale! Yavuz Bülent Bakiler |
İşte Böyle İşte Böyle Yalnızım. Gündüzler, geceler boyu yalnız, Ne elimden tutan dost, ne yüzüme gülen kız Dolaşıp durduğum sokaklar ıssız. Sokaklar unutturmaz yalnızlığımı, Bekarım. Beklemez yolumu penceresinde karım. Ne bir türkü duyarım bekar odamda ince Ne dağınık eşyama değer kadın eli Ne olurdu her akşam eve gelince Masal gözlü bir çocuk 'Baba' deseydi. Rüyalar unutturmaz bekarlığımı Çirkinim. Usandım tek başıma türküler çağırmaktan Biliyorum güzel değil gözlerim, dudaklarım İçinizden çıkıp gitsem bir gün diyordum Başladığım bütün türküler yarım Öyle bakmayın yüzüme kahroluyorum... Türküler unutturmaz çirkinliğimi... Üstelik şairim bilemezsiniz Her akşam rüzgar gibi sokaklara düşürek Elleri ceplerinde birisi gezer Bir yürek taşı gögsünde duygulu, ürkek Ceylan yüreğine benzer Mısralar anlatmaz şairliğimi... Yavuz Bülent Bakiler |
Laleli - Aksaray Laleli - Aksaray Yine akşam, yine gurbet, yine başımda efkar Ve yine içimde şarkılı sesin. Gözlerimde çizgi çizgi duraklar Duraklarda hayal-meyal sen misin? Sen misin yanyana gezemediğim? İnce sitemini sezemediğim Sırrını bir türlü çözemediğim İçimdeki çetin sual sen misin? Bu nasıl yürekten söylenmiş makam? Dinlediğim bütün türkülerde gam Laleli-Aksaray arasında her akşam Dinlediğim tatlı masal sen misin? Ne derse aldırma şimdi artık el Gel bir akşam yine türkülerle gel!... İstanbul seninle çok daha güzel İstanbul'dan güzel hayal sen misin? Biliyorum seni türküler yaktı, Türkülü gözlerin ıslak ıslaktı. Şimdi beni sokak sokak her akşam vakti Dolaştıran 'Dişi kartal' sen misin? Yine akşam, yine gurbet, yine başımda efkar Ve yine içimde şarkılı sesin. Gözlerimde çizgi çizgi duraklar Duraklarda hayal meyal sen misin? Yavuz Bülent Bakiler |
Liseli Kız Liseli Kız Benim de bir zamanlar sevdiğim vardı Beyaz dantel yakalı liseli bir kız. Bağlarda, bahçelerde, yaylalarda yeşeren Al karanfiller gibiydi aşkımız... Gülünce içimde rengârenk güzel, Güller açılırdı iri. Hani bilirsiniz ya yıldızsız siyah Geceler gibiydi gözleri. Bir mermer çeşmeden akan su gibi, Geçip gidiyordu günlerimiz. Biz bize yaşıyorduk kendi kaderimizi Bütün yaratıklardan habersiz. Ve yuvada bekleşen sabırsız, küçük Serçeler gibiydik ikimiz. Gözleri konuşurdu susunca, mahzun: 'Seni seviyorum' derdi. Sevdadan, gurbetten, hasretten yana Sıcak türküler söylerdi... Üstelik bir ceylan gibi sebepsiz Ürkek halleri vardı. Ayrılık deyince oturup sessiz Çocuklar gibi ağlardı. Bilmiyorum şimdi kaç yıl, kaç mevsim İçli mektuplar yazdık. Bazen yan yana yürür, beraber otururduk Ama konuşamazdık. Ben görmedim şimdi öyle diyorlar Büyümüş artık liseli kız, gelin olmuş... Unuttum her şeyi diyormuş Ve her gece rüyâsını nur topu kadar güzel Sarışın çocukları süslüyormuş. Görsem çocuklarını şimdi diyorum Bakamam yüzlerine çaresiz Bana bakar çocuklar sessiz. Çocukları gözlerinden tanırım Biliyorum, hiç birşey bilmezler ama Bakamam, utanırım... Yavuz Bülent Bakiler |
Orda Bir Çocuk... Burda Ben Orda Bir Çocuk... Burda Ben Bir ana gülümserken yorgun ve güzel Yüreği müjdelerle tüy gibi hafiflerken, Orda, bir çocuk doğar sımsıcak dünyamıza Burda ben... Dal nasıl, yaprak nasıl, ekin nasıl büyürse Toprak nasıl uyanırsa bir incecik yağmurdan Orda bir çocuk büyür yumak yumak bir nurdan, Burda ben... Koştuğu, atladığı, durduğu, uzandığı, Düşüp kaldığı yerlerde gözbebeğim var. Orda, toz-toprak içinde bir çocuk ağlar, Burda ben... Ne oyun oynamak ister, ne uyku ne su, Ne elişi resimleri gönlünü alır. Orda, bir uzak evde bir çocuk yetim kalır, Burda ben... Dokunsam, martı gibi uçup gidecek sanki, Solgun yüzlü bir avuç kar. Orda, bir gece yarısı, bir hasta çocuk sayıklar, Burda ben... Birden bire uyanır bir ana uykusundan, Sapsarı bir korkuyla bakakalır nefessiz. Orda, sabaha karşı bir çocuk ölür sessiz, Burda ben... Yavuz Bülent Bakiler |
Resim Resim Nerde tasa duymadan yaşadığım o günler Bereketin nerde Rabbim, rahmetin nerde Çavdar ekmeği yenen kerpiç evlerde Sorulan ben olurum. Kimse duymaz çilesini tütmeyen ocakların Tanrım ne olursun yüzümüze bak. Dolaşır sokaklarda dilenciler aç çıplak Yorulan ben olurum. Düşmez bir damla yağmur, kavrulur toprak Ve çıplak ayaklar basamaz yere. Dudakları susuzluktan şerha şerha bin kere Yarılan ben olurum. Ve bütün yetimlerin yüreği bende sızlar Ağlar içimde her akşam isimsiz anasızlar Oyuncaksız, salıncaksız, kucaksız çocuklara Sarılan ben olurum. Kalkmaz karanlıklar üzerimizden Ölüm kol gezer her yerde. Ve kurşunlar sıkılır uzak köylerde Vurulan ben olurum. Ezanlar yükselir sonra minarelerden Bütün camilerde sabır, el-pençe divan durur. Secdeye varır alınlar, Kur'an okunur Durulan ben olurum... Yavuz Bülent Bakiler |
Sana Geldim Mevlana Sana Geldim Mevlana Sana geldim Mevlana... Düştüm yollara Fatiha'larla Önümde yemyeşil ışıktan bir iz Yıkanmış yaprak gibi tertemiz Sana geldim Mevlana... Herşey öylesine mağrur, sessiz, tertemiz Geçmiş asırlardan beri tertemiz Bir el dokundurursam sandukalara Uyanır Horasan erleri Sana geldim Mevlana... Divan durdum önünde, duygulu, sessiz İçimde ne hasret, ne gül, ne bülbül Şimdi ezan nur alem, nur Konya İşte sabır, işte aşk, işte tevekkül Sen bilirsin Mevlana... Sana geldim Mevlana... Ayet ayet İslam, nakış nakış Türk Bir türbe içinde ne güzel mana Serin bir rüzgarla çok uzaklardan Sana geldim Mevlana... Yavuz Bülent Bakiler |
Sen Pişmanlığı Bilmezsin Sen Pişmanlığı Bilmezsin Gözlerin olmasaydı, beni ağlatmasaydı Alıp giderdim başımı uzak iklimlere yarın Hani bahar gelince pembe güller açar ya Senin de öyle mektupların. Şarkıların, türkülerin en güzel olduğu yerden Ne olursun bir ses getir bana yetecek. Seni güzelliğin mi alıp götürdü birden? Ama bu yalnızlık beni hep kahredecek. Burası İstanbul mu böyle yosun kokulu? Gel gitme vakit erken. Gel Beyazıt Kulesi'nden türküler söyleyelim. İstanbul bu kadar güzelken Şimdi Japon türküleri söyleniyor gel! Rüzgar gibi uzaklardan, yelken gibi denizlerden Gel bırakma sokaklarda böyle yapayalnız beni İstanbul bu kadar güzelken... Yavuz Bülent Bakiler |
Sen Sen Sen Sen Sen Sen Bir dağbaşı yalnızlığı yaşıyorum yeniden., Dağbaşı yalnızlığı ölümden beter. Hiç kimse aramasa sormasa beni Sen gelsen yeter.. Huzur ellerinin güzelliğidir. Gözlerin karşımda mutluluk denizi. Her sabah soframızda ekmeğimizi Sen bölsen yeter.. Yüreğim seninle yaylalar kadar serin Ne bir çizgi hasret, ne bir nokta gam Yayla dumanı gibi gözlerime her akşam Sen dolsan yeter.. Bende çaresizlik sonsuz kördüğüm. Bende sabır sende naz.. Gündüzünden vazgeçtim düşümde biraz Bir yüz görümlüğü sen olsan yeter.. Duymasa da hiç kimse şâir gönlümün, Sende karar kıldığını... Ve içimin şerha şerha yarıldığını, Sen bilsen yeter.. Bir gün duysan bittiğimi, tükendiğimi.. Çıkıp gelsen uzaklardan korkulu ürkek.. Bir incecik dal gibi üzerime titreyerek, Eğilsen yeter... Yavuz Bülent Bakiler |
Seni Yazdım Ebem Kuşaklarına Seni Yazdım Ebem Kuşaklarına Seni yaşadıktan sonra anladım Bana sensin mahşer nuru, kol-kanat İçimde şahlanıp duran huysuz at Dizginsiz gemsiz değil! Unuttum gözyaşı döken kadını Ördüm gerçek aşkın ruh mihrabını Bir yay gibi gerdim göğe adını Gönül kubbem artık alemsiz değil! Benim neme gerek yıldız, dolunay Rahatlığa paydos, çileye hayhay Ne kuştüyü yatak ne ruhsuz saray Günlerim İbrahim Etem'siz değil! Açılın açılın kalabalıklar İçerim zemheri, dışarım bahar Bir alev halinde geçtiğim yollar Hallac-ı Mansur'suz, Keremsiz değil! Uzakların daha uzaklarına Büyük zaferlerin nur tabakalarına Seni yazdım ebemkuşaklarına Ellerim çaresiz, kalemsiz değil! Yavuz Bülent Bakiler |
Sivas'ta Yoksul Çocuklar Sivas'ta Yoksul Çocuklar Sivas'ta Ulu Camii avlusunda çocuklar Yalvaran gözlerle etrafa baka baka Açıyorlar küçük esmer avuçlarını: -Emmilerim sadaka! Emmilerim sadaka! Hükümet konağının yanında biri Bir kemik kalmış bir deri... 'Boya cila yimbeş, boya cila yimbeş' diye ağlıyor Ve daha fırça bile tutamıyor elleri. Garipler Pazarı'nda körpe çocuklar Yorgunluktan güzelim yüzleri al al... Öldüren bir çığlık dudaklarında: -Boş hamal!boş hamal!boş hamal! Nane satan su satan yetim çocuklar Şarkı söyleyemediler güneşe aya... Biliyorum ne masal dinlemeye doydular Ne oyun oynamaya... Bezirci'de, Yüceyurt'ta Altıntabak'ta... Çocuklar var incecik yüzleri nurdan Ama toz toprak içinde elleri ayakları Oyuncakları çamurdan... Ve günahkar çocuklar, suçlu çocuklar Mahkeme salonunda bakarım dizi dizi Bu suç bizim suçumuz, bu günah bizim Affedin bizi. Gökteki yıldızlar kadar sayısız Ah yurdumun kimsesiz ve yoksul çocukları Anladım farkınız yok koparılmış başaktan! Alın bu gözleri benden, alın bu yüreği artık Utanıyorum yaşamaktan... Yavuz Bülent Bakiler |
Soru Soru Ellerin neden soğuk, üşümüş müsün? Gerçek misin, düş müsün? Kar mı yağdı sokaklara, rüzgar mı esti? Üşümüş müsün? Odaları bir büyük sessizlik almış Anladım ki artık her şey masalmış. Dudakların açık kalmış. Gülmüş müsün? Neden yatıyorsun böyle upuzun Gözlerin neden dalgın, yüzün neden öyle mahzun Bir bilinmez yerinde uykumuzun Ölmüş müsün? Yavuz Bülent Bakiler |
Şaşırdım Kaldım İşte Bilmem Ki Nemsin Şaşırdım Kaldım İşte Bilmem Ki Nemsin Sözde senden kaçıyorum Dolu dizgin atlarla Bazen sessiz sevdasın İpekten kanatlarla Ama sen hep bin yıllık bilenmiş inatlarla Karşıma çıkıyorsun En serin imbatlarda Adını yazıyorum Bulduğun fırsatlarla Yüreğimin başına noktalarla, hatlarla Başbaşa kalıyorum sonunda heyhatlarla Sözde senden kaçıyorum Dolu dizgin atlarla Ne olur bir gün beni Kapından olsun dinle Öldür bendeki beni Sonra dirilt kendinle Çarpsam kara sevdayı En azından yüzbinle Nasıl bağlandığımı Anlarsın kemendinle Kaç defa çıkıp gittim Buralardan yeminle Ama her defasında Geri döndüm seninle Hangi düğüm çözülür Nazla, sitemle, kinle Ne olur bir gün beni Kapından olsun dinle Şaşırdım kaldım işte Bilmem ki nemsin Bazen kız kardeşimsin Bazen öp öz annemsin Sultanımsın susunca Konuşunca kölemsin Eksilmeyen çilemsin Orada ufuk çizgim Burda yanım yöremsin Beni ruh gibi saran Sonsuzluk dairemsin Çaresizim çaremsin Şaşırdım kaldım işte Bilmem ki nemsin... Yavuz Bülent Bakiler |
Turan Turan Sadık Kemal Tural Kardeşimize Ben Altay dağlarından koparak geldim Yüreğimde Türkistan'dan binbir nakış var. Çok şükür aslım da neslim de belli. Türküm müslümanım o dağlar kadar. Dokuz tuğ taşıdım ben, dokuz davula vurdum. Dokuz evliya gücüyle yürüdüm geldim. Büyüdü benimle mübarek yurdum. Ebed-müddet bu devleti ben kurdum. Nevruz toylarımızda ateşler tutuşturdum. Orhun'dan, Seyhun'dan, Ceyhun'dan geçtim. Yol gösterdi kükreyerek bana Bozkurt'um. Atımla hep yanyana gözelerden su içtim. Baykal'da da çimdimben, Hazar Denizi'nde de Toprağıma bağdaş kurup oturdum. Ben ki Alper Tunga'ya gönül verenlerdenim. Yurt uğruna dolu dizgin göğüs gerenlerdenim. Sonra durgun sulara Bismillahlarla. Kilim seccadesini serenlerdenim. Yani hem Alplerdenim, hem Alperenlerdenim. Ben Türkmen'im, Özbek'im, Kazak'ım, Kırgız'ım ben. Azerbaycan Türkleriyle aynı kandanım. Kıpçakları, Uygurları aşkla duyanlardanım Ben ki Tatarlardan, Gagavuzlardan Çuvaşlardan, Bozkurtlardan, Oğuazlardanım. Kalem de tuttum çok şükür, kılıç da, gül de. Güvercin bakışlı sıcak türküler de söyledim. Anlayan anladı kim olduğumu. Aman dileyeni sevdim, öfkemi yendim. Övdü büyük peygamber İstanbul Başbuğumu Kur'an'la da müjdelendim. Sevsem gözbebeğim olur ne varsa Öfkelensem öfkem dağları ezer. Dilim bazan sularım çağlamasına Bazan da bülbüllerin şakımasına benzer. İşte bilge Tomyukuk, Kültikin, Bilge Kağan Hepsi birbirinden daha mübarek Süzme asaletimin nurdan kefili İşte Dede Korkut, kaftanı ipek Soyumun-sopumun bin yıllık dili Ve Yusuf Hashacib, Mahdum Kulu, Fuzuli Hepsi de peygamber soyunca asil Sonra Kaşgarlı Mahmut; gönlüme düşen çemre Ali Şir Nevai, Gaspıralı İsmail Şiiri bir bakraç süt gibi Yunus Emre. Cengiz Aytmatov ki, Cengiz Dağcı ki Ayın ondördündenden sağılan huzur Sabir Rüstemhanlı... ruh kadar eski Ve daha binlerce nur üstüne nur. Servetim Buhari'nin, Yusuf Hamedanî'nin Ahmet Yesevî'nin nur servetinden Güzelliğim, merhametim, şefkatim Hep Şah-ı Nakşibent hazretlerinden. Hunlardan, Göktürklerden alıp getirdim. İpek ipliğimi altın tığımı Mintanıma minyatürler işledim durdum Selçuklu çinisine gönül mührümü vurdum. Osmanlı ebrusuyla süsledim yastığımı Mustafa Kemâllerle yeni baştan doğruldum. Kim demiş 75 yaşıma bastığımı... Yavuz Bülent Bakiler |
Türkiyem, Anayurdum, Sebebim, Çarem! Türkiyem, Anayurdum, Sebebim, Çarem! Ben, kağnılarla yaylılarla büyüdüm geldim Çocuk yüreğimi yakan türküler dinleye dinleye. Mahzun kağnılarla, nazlı yaylılarınla Ve tozlu yollarınla sevdim seni Türkiye! O tezek topladığım kırlar, yaylalar... Başına oturduğum, yemek yediğim atandır. Türkiye'm, anayurdum, sebebim, çarem... Taşına toprağına vurgunluğum bundandır... Akşam karanlığıyla başlardı kurbağalar Susar gökyüzü kadar, dinlerdim biteviye. Gecemi besteleyen cırcır böceklerinle. Kurbağa seslerinle sevdim seni Türkiye! Bir Peygamber sofrasıydı soframız: Biraz tandır ekmeği, biraz çökelik... Yoksulluğunla da bağlandım kaldım sana Mecnunlar gibi üstelik. Yağmurlar başlayınca, odalarımız damlardı Dizlerini döve döve ağlardı anam. Şimdi kırkikindiler boyunca sırılsıklam Küçük kerpiç evlerin çıkmaz aklımdan! Türkiye'm! Hasretim! Kınalı türküm!.. İçiçe güzellik, uç uca kahır Yüreğimi bin parçaya bölseler Her parçası yine seni çağrışır... Yavuz Bülent Bakiler |
Üsküdar Türküsü Üsküdar Türküsü İstanbul'da Üsküdar'lı bir kız var Bir tramvay durağında evleri Sarı kanaryalar, ak kanaryalar Öter balkonunda geceleri... Bulutsuz rüzgârlar gibi her sabah Bir masal âleminden çıkıp gelirdi. Ne adını düşünürdüm bir deniz kıyısında Ne adımı bilirdi. Bir gün bulutlar geldi habersiz Sonra incecikten yağdı üstüme Büyüdü içimde zamanla yeri. İki mısra gibi aldı gönlümü Bir gül yaprağından güzel elleri Bendim artık gölge gölge sokaklardaki Öylesine mahzun, kaygılı, ürkek. Bendim her mevsim boyu sımsıcak Sevdalar içinde vuran tek yürek Bir gün baktım penceresi perdesiz Yok odalarda çın çın şarkı söyleyen sesi. Yok balkonda artık ak kanaryanın, Sarı kanaryanın kafesi. Benden sorun Üsküdar'ın şimdi her gece Sokakları kaç adım. Bir gece yarısı düştüm yollara Her köşe başında ağladım... Yavuz Bülent Bakiler |
Yağmur Güzeli Yağmur Güzeli Yağmurlar yağmıyor mu inceden ince Rüzgarlar esmiyor mu serince Bir sigara yakıyorum efkarlanarak Çıkıp karşıma sen geliyorsun Saçların ıslanmış oluyor ?Gel? diyorum duymuyorsun beni bir türlü Seni böyle hayal meyal yaşamak çok zor Uzanıp tutsam diyorum incecik ellerinden Ellerim boşlukta kalıyor. Bir gün çıkıp gideceksin Sonra arkandan yine ince bir yağmur yağacak Cadde cadde,sokak sokak Sayıklar gibi dolaşıp seni arayacağım Beni bir köşe başında ağlıyor bulacaklar. Saklamak zor olacak,çaresiz kalacağım Seni sevdiğimi anlayacaklar. Üstüme yağmurlar yağacak İnce bir dal gibi birden kopup kırılacağım Kaldırım taşlarında sıcaklığım kalacak Kahrolacağım. Bu şiiri yağmur yağarken yazdım Ezanlar okunuyordu minarelerden Seni düşünmeseydim yağmurlu havalarda Sokaklara çıkmayı göze almazdım. Yağmurlar yağmıyor mu inceden ince Rüzgarlar esmiyor mu serince Bir sigara yakıyorum efkarlanarak Çıkıp karşıma sen geliyorsun Saçların ıslanmış oluyor "Gel" diyorum duymuyorsun beni bir türlü Seni böyle hayal meyal yaşamak çok zor Uzanıp tutsam diyorum incecik ellerinden Ellerim boşlukta kalıyor... Yavuz Bülent Bakiler |
Bütün Zaman Ayarları WEZ +3 olarak düzenlenmiştir. Şu Anki Saat: 02:25 . |
Powered by vBulletin Version 3.8.7
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
Search Engine Friendly URLs by vBSEO 3.6.0 RC 2