Gelecekten Söz Eden Anlatımın Özellikleri
Gelecekten söz eden anlatımın kullanıldığı metin türleri: roman, hikâye, tiyatro, şiir, deneme
1. Gelecekten söz eden metinler varsayım ile oluşmuştur.
2. Gelecekten söz eder.
3. Verilerden yola çıkılarak geleceğe ait tahmin yapılabilir.
4. Olandan çok olması istenilen anlatılır.
5. Gerçekleşmesi mümkün olmayan tasarı ve düşünceler(ÜTOPYA) anlatılır.
6. Genellikle gelecek zaman ifadesi kullanılır.
"Gelecekten söz eden anlatım" ile "Düşsel anlatım" arasındaki benzerlik ve farklılıklar
Gelecekten söz eden anlatımda ve düşsel anlatımda kişinin kendi hayal dünyasındakiler dile getirilir ve buna göre bir anlatım yolu seçilir. Düşsel anlatımda gerçeklikle ilgisi olmayan tamamen çağrışımlara dayalı olaylar, kişiler, zamanlar anlatılır ve bu yapı unsuruyla konu ve tema oluşturulur. Gelecekten söz eden anlatımda ise gerçeklerden yola çıkılarak tahmine dayalı bir anlatım yolu benimsenir. Yani gelecekten söz eden anlatım gerçeğe daha yakındır.
Örnek Metinler
ÜTOPYA
Ütopyalılar, bütün savaş tutsaklarını değil de ancak silah elde yakaladıklarını köle yaparlar lan ya da başka memleketlerde köle olanlar, Ütopya'ya ayak basar basmaz özgür sayılırlar. Ama Ütopyalılar arasında ağır suç işleyenler, kölelikle cezalandırılır. Bazen de başka ülkelerde ağır suçlar işleyip ölüm cezasına çarptırılanlar, Ütopya'da köle olurlar. Bu çeşit köleler çok boldur orada. Bunların çoğunu pek az bir parayla hatta genel olarak bedavaya alırlar. Bu köleler durmadan çalışmak zorundadırlar. Kendi aralarından köle olanlara daha da sert davranırlar Çünkü Otopyalı köleler, bu kadar kusursuz bir devlette en erdemli şekilde eğitildikten sonra gene de kötülük yaptıkları için daha da kötü sayılır, daha büyük bir cezayı hak eder onların gözünde.
Bir başka çeşit köleleri de vardır onların: Bazen başka bir ülkede didinip duran yoksul bir işçi, kendi isteğiyle Ütopya'da köle olur. Ütopyalılar böylelerine çok iyi davranırlar; nerdeyse kendi özgür yurt-taşlarıymış gibi saygı gösterirler onlara. Yalnız bu adamlar daha çok çalışmaya alışık oldukları için biraz daha fazla iş verilir onlara. Bu yabancı köleler Ütopya'dan gitmeye niyetlenirse (ki binde bir olur bu) Ütopyalılar onu zorla tutmazlar, eli boş da göndermezler kendi ülkesine.
Önce de söylediğim gibi hastalara büyük bir sevgiyle bakarlar. Yeniden sağlığa kavuşsunlar diye ne ilaç esirgenir ne de besleyici yiyecekler. Çaresiz hastalıklara tutulanları avutmak için yanlarına oturur, onlarla konuşur, ellerinden geleni yaparlar.
Uzun süre önce Utopyalıların yardımıyla baskıdan kurtulan hiç kimseye boyun eğmeden özgür yaşayan komşu ülkelerin halkı, Utopyalıların hukuk işlerindeki ustalığını bilirler. Onlardan, bazen bir yıl bazen da beş yıl için yönetici ve yargıç alırlar. Bir yargıcın çalışma süresi bitince şerefler ve ödüller bağışlayarak onu Ütopya'ya geri götürüp bir yenisini alırlar yerine. Bu sayede komşu ülkelerin kendi devlet işlerini çok akıllıca düzenledikleri su götürmez. Çünkü bir devletin gelişmesi de yıkılması da o devleti yönetenlerin ve yargıçların elindedir. Ütopyalılar; bir süre sonra kendi ülkelerine döneceklerini, orada paranın hiçbir değeri olmadığını bildikleri için rüşvet alıp da namus yolundan şaşmazlar. O ülkede yabancı oldukları, halkı tanımadıkları için ne kimseyi kayırırlar ne de kimseye kötü niyet gösterirler. Oysa bu iki şey yani yargıçların adam kayırmaları ve para tutkusuna kapılmaları, bir devletin en sağlam ve en güvenilir yanı olan adaletini yıkıverir.
Ütopyalılar; savaştan da vuruşmadan da pek hayvanca bir şey diye tiksinir, iğrenirler. Kaldı ki bu işi insanların yaptığı kadar hiçbir hayvan yapmaz. Bütün öteki ulusların tersine savaşta kazanılan şerefi şerefsizliğin ta kendisi sayarlar. Gerçi her gün savaş talimleri yaparlar hem de yalnız erkekler değil, kimi günler kadınlar da bu talime katılırlar ama bunu gerekince elleri silah tutabilsin diye yaparlar; savaşa yalnız yurtlarını savunmak, dostlarının topraklarını düşmanlardan ya da zorbaların boyunduruğu altında ezilen bir ulusu kölelikten kurtarmak, kendi güçleriyle kurtarmak için girerler. Bunu da sadece acıma duygusuyla yaparlar. Dostlarının yardımına sadece onları savunmak için koşmazlar, zaman zaman da onlara daha önce yapılmış kötülüklerin öcünü almaya giderler. Ama bunu, daha iş tazeyken, kendilerine danışıldığı, öğüt istendiği zaman yaparlar. Davayı haklı görürlerse ve karşı taraf istenen hakları yerine getirmezse onu suçlu ve savaşın başlıca sorumlusu sayarlar.
Thomas MORE
alıntı