tualimforum.com

tualimforum.com (http://www.tualimforum.com/)
-   Türk Şairlerin Şiirleri (http://www.tualimforum.com/turk-sairlerin-siirleri/)
-   -   Enis Batur Şiirleri (http://www.tualimforum.com/turk-sairlerin-siirleri/12283-enis-batur-siirleri.html)

Josephine 17.08.08 09:41

Fugue XIII
 
Fugue XIII

Zaman da değil

Gidilebilse, ne çok iz kalıyor geride.
"Belki zaman", diye düşünüyor adam:
"Zaman eksiltebilir birikeni". Oysa ne
zaman, ne de ona benzer şeyler - ona
benzer şeyler? - silebiliyor mekana
sinenleri. Eşyalar değiştirilse de, yeni
badana yaptırılsa da degişmiyor ağrının
kurduğu sıra: Değişmiyor çünkü sokak
adları, değişmiyor şehirler ve insanlar,
dünden bugüne inatla yürüyen inatçı
mantık: Her mevsim, her dolunay,
yağmurlar, bahar aldatmacaları,
her kuyu, her kule, her balkon,
kadehler, mumlar, köpükler,
her kırmızı, her siyah, her gri,
her uyku, her düş, her uyanış
- yer etmişse - aynı çiviyi isteyen
bir delikte tıpatıp zonkluyor.
"Zaman da değil", diyor adam,
kimse yokken, yüksek sesle.
Yeni bir iz kalıyor orada, o an...

1986
Kaynak: Fugue

Enis Batur

Josephine 17.08.08 09:43

Giz Ses
 
Giz Ses

Bir rüzgarda buldu seni bir rüzgarda yitirdi,
penceresinden baktı sine sine yağan uçarı yağmura
ve essin dedi, bir daha essin, sen çünkü bana eşsizsin,
gökyüzünde karmaşık bir sözdizimiydi kurduğu esin
perisinin - çekti sinesine koydu bulutlardan bir tortuyu,
uzan dedi, uzan Enis, tam bir gece için biriksin sesin...

Enis Batur

Josephine 17.08.08 09:44

İlençli Ninni
 
İlençli Ninni

Borges'in hülyalı masalını
anımsadım, Ege'de bir sabah:
Ben de Paracelsus gibi gülü küle
dönüştüren ateşe yakarıp külü güle
getirmek için arı, dayanılmaz
bir çileye yatabilirdim: Dönesin
diye ey kırılgan tay, kırıp belleğimde
demir atan görüntüyü: Bir çift
umarsız bacak silinsin gitsin
gözümün dibinden, silinsin kömür
gibi yüzün ve babanın deli gözleri,
boğulsun seni alan acımasız deniz...

Kaynak: Dokuz Ninni ve Bir Ögüt

Enis Batur

Josephine 17.08.08 09:46

Kırkikindiler
 
Kırkikindiler

"Bu sarı, tok tütünü senin için
ayırdım; senin için soydum
domatesin kabuğunu, senin için
dildim, tuzladım".

"Senin için perdaha çektim içimdeki
hayvanı; gövdemi yaya, burguya
aldım senin için. Bu koku, bu kor,
bu gemsiz istek senin açlığın için".

"Toprak suya doydu bu yıl, ben sana
daha doyamadım", diye sürdürüyor
kadın, içinden. "Yüzündeki gururlu
umutsuzlukla içimdeki doludizgin
kısrağa katıl".

1981
Kaynak: Suluboya Yaz Şiirleri

Enis Batur

Josephine 17.08.08 09:47

Le Rouge Et Le Noir
 
Le Rouge Et Le Noir

Eskiden bir bahar vardı, lavta ve arp,
düşmezdi elimizden Le Rouge et Le Noir;
üşürdü kadınlar, ellerimiz eldiven,
atkıydı kollarımız engerek soğukta,
karakışın ardından çözülürdü yumak:
Tuz ve tütsü, kül ve duman, kelimeler,
sesler ve tınılar ve gece: Gecenin
sonunda ışık vardı.

Le Rouge biraz daha kanadı sonra,
Le Noir koyuldu biraz daha: Aynı
çıplak at gelip sırtına aldıydı zamanı.
Bir soru sorulsa, yanıt yerine yeni
bir soruydu ağzımızdan çıkan,
mağrurdu yüzümüz hala, ama kopmuştu
bakışımız bizden: Ufukta seyreden
dümensiz gemilerdik, bekliyorduk
fırtınanın çökmesini üstümüze.

Sancılandık böylece ve doğurduk yıldan
yılı: Erkekler suskun ve kavruktular,
bir düşün peşinde yenik. Sökülmüştü
ağır ağır kurdukları imge ağı, çatlaktı
sisli gözbebekleri. Kadınlar mi getirdi
bu korkulukları, bu bürümcükten erken
doğum kefenini, onlarla mı büyüyüp
kurudu diktiğimiz ağaçlar? Eskiden
bir bahar vardı, eskiden içimizde
başlayan.

Jim Morrison, Hendrix ve John Lennon
yoktu artık; yoktu ``Göğe Bakma'' durağında
şemsiyesiz bekleyen yağmur kadınları.
Herkes bir 35 yaş şiiri yazdı kendi
eksik hayatından, fethedeceğimiz dünya
inanılmaz bir hızla geçmişe doğru
kaydı: Üşümüyordu kimse şimdi,
yanlış koruda düdük çalıyordu bekçiler.
Eskiden bir bahar vardı, flüt
ve keman, Le Rouge biraz daha kana,
koyul biraz daha ey dipsiz Zaman...

Enis Batur

Josephine 17.08.08 09:48

Mehmet Hamdi İçin Tırtıl Ninnisi
 
Mehmet Hamdi İçin Tırtıl Ninnisi

Süte ve geceye tutsak
aç uykusuz koyunu karanlığın:
Gemiler dalmış gidiyor açığa,
Tarancı ki karamsar bir dede
ilk atışta vuruyor imgeyi: Bir
sebep değil, belki neticedir gece.

Mehmet Hamdi: Oturmuş iri
badem gözüne uyku, sallanıyor
saatin iskemlesinde! iki kez
söylesem mavi tırtıl bir ninniyi,
söyle, artar mı ipek düşüne
kana kana kanamadığın özsudan
bir damla küpe?

Süte ve geceye tutsak
atılgan çocuk, kırılmaz
bir inadın tartısında dur da
nasılsa çözül: Uyusun sultan
annen, uyusun ki al götür
şu kalemi ceylan Yusuf'a:
Başlasın dondurdugun yerden
büzül sözüne gergin kanadın...

Kaynak: Dokuz Ninni ve Bir Ögüt

Enis Batur

Josephine 17.08.08 09:49

Mor
 
Mor

Aşkınlığın gizli kafesinde barınan nedir
tortulaşmadan, kaskatı?
Rüzgarın sürüklediği
ışıksızlık diliminde bizi birleştiren ortak çağrışım?
Bir ölünün sesi yoktur oysa, bize ulaşacak.
Ama nedir, en sağır böğrüme saplanan bu sancı?
Ya şimdi, ona doğru uzattığımız el kadar güneş?
Upuzun bir şahin geçiyor üzerimizden
göğe doğru alçalarak.
Akşamın basamaklarına yönelirken
gökte mürekkep balığı...

Enis Batur

Josephine 17.08.08 09:50

Ortak Bir Işık
 
Ortak Bir Işık

Bekledik, gelmediler. Açtık
pencereleri, kulak kesildik seslere
gündüz ve gece, taradık tek tek
istasyona inen yorgun yüzleri,
ufuktaki lekelere ayarladık dürbünü:
Bekledik, kırık, gelmeyeceklerini
anladıktan sonra bile.

Görkemli geçmedi günler burada:
Sıradan, sade, dingin anlar kovaladı
sıradan, sade, kekre anları: Yoktu
büyük fırtınalar öyle, büyük büyüler
kurulup çözülmedi bu yaz: Her zamanki
nedensiz hüzünler, çocukların şaşkın
falı, biraz tatilde kasaba sosyolojisi,
biraz başı boş konuşmayla döndü takvimler.
Gözümüz yoldaydı gelmediler.

Odalara çekilip şiir okuduk
içimizden: Seferis ve Montale,
Akdeniz dolu dizeler, hepsi genizden.
Durup dururken yürüyüşe çıktık
akşamları, durup dururken sustuk
yakalamış gibi seyrek bir anlamı,
dağ köylerine çıkıp bir gün
öyküsünü dinledik süngerci
oğulların, unutulmuş bir kadınla
konuştuk bir başka gün, tansiklar?
izledi birbirini sonra: Bir atmacaya
baktık uzun uzun avının gözünden,
sağanak indirdik kavruk mevsimin
ortasına, bir yangını söndürürken
bir başkasını başlattık: Durup
dururken gelebilirdiniz, bekledik.

Hazırdı sofra: Semizotu ve sarımsak,
elimizle topladığımız kekik, incir,
nane: Hazırdık sürdürmeye telaşı
ve coşkuyu bıraktığımız yerden.
Geçmişin nasıl geçtiğini, nasıl
geleceğini geleceğin soracaktık.
Dinmezdi ağrı üstüne gitmedikçe,
açılmazdı bu koyu sis
tutmadıkça kökünden ortak bir ışığı,
içinde olacaktık içimizdeki korkunun:
Bekledik gelmediniz.

Eksikti önemli bir şey, başladığında
dönüş, bavulu kapatamadık. Döndük
odalara baktık yeniden, aradık
taşlık ve hayatta: Neydi yitirdiğimiz
anlayamadık. Yarım bir duyguydu belki,
belki sürüp giden bir gündüşü,
kendimizde beslenmiş,
ötekinde sönmüş bir ateşti belki de,
eşiğine dayanıp göremediğimiz:
Bekledik, gelseydiniz...

Türkbükü - 1984
Kaynak: Bu Yaz

Enis Batur

Josephine 17.08.08 09:51

Sahici Sanrı
 
Sahici Sanrı

Sabahın eşiğinden devriye gözüm
karşı tepeye hafif, uçarı bir hızla
süzülürken vurkaç bir duygu tırmanır
sırtıma: O mor, etli ışığın içinden
madde kıpırdayacak sanırsın.

Güzel yağmur, kıvrak yağmur: Duru
bir sevda sonrasına kilitle beni...

Enis Batur

Josephine 17.08.08 09:52

Salgı
 
Salgı

Her yıl, ağustosta. Bu büyü işte,
kısaca allegro diyorum ona ben:
Hem zarif, hemde kaba oluyor ağı.
Hem zarif, hem de kaba nasıl olur
derseniz, bakın: ince dokuduğu için
zarif, uzun uzadıya çalışmadığı için
kaba. Köşeleri sever çoğunlukla
aşağıda dokur ve ağın dışına çekilir.
Nereden mi biliyorum bunları?
Eskiden örümcektim ben.

Her yıl ağustosta. Yalnız kalınca
rahatlarlar: Kadın eli dolaşmaz
dolaplarda, duvarlarda. İpin ucunu
kaçırıverirler tabii: Ekmek kutusu,
ilaç çekmecesi, abajurla ampulün
arasında büyük trapez yaşanır
bir ay boyunca. Bu tutku işte,
onun adı andante grazioso aslında.
İnce, ipince dokur, bilir av için
önemini ayrıntıların. Eskiden örümcek
olmasam bilmezdim bütün bunları ben.

Hayır, zehirlileri pek yaşamaz burada.
Geçen yıl rastlamıştım birine,
çoktandır açmadığım piyanonun
kapağına sokulmuş, Fırtına'nın
ilk notalarıyla kıpırdayınca gördüm
onu: Siyah, diyez, attaca diyordum
bu örümceklere ben, (bir tuhaf gülerek)
"ölüm gelecek" benim "gözümden bakacak".
Korku mu, taşkı mı, ikisinin arasında
Bölünmüş bir yangın mı, kapağı tak
kapatmıştım üstüne. Ağına rastlamadım-
ben de kurmaz mıydım yoksa, eskiden.

Ağustos, kasım, mart: Örümceğe
iklimler değil koyu zamanlar gerek.
Geceleri severim ben, kuytu ve aseyrek
çağların içinden ağır ağır geçmek:
Bilir misiniz parmaklarımdaki arı
yalnızlığı, nereden bileceksiniz-
Piyano, şiir, ağ içre ilerleyen saatte
duyduğunuz tik tak bende dolarken
çekip gitmektir bütün istediğim:
Dolanır kalır oysa kurumuş gövdem,
bu eşsiz ağı eskiden ben kendi kendime örmüşsem...

1987
Kaynak: Pençeler

Enis Batur


Bütün Zaman Ayarları WEZ +3 olarak düzenlenmiştir. Şu Anki Saat: 07:06 .

Powered by vBulletin Version 3.8.7
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
Search Engine Friendly URLs by vBSEO 3.6.0 RC 2