![]() |
Hilmi Yavuz Şiirleri Akşamın Yarısında Herkes öteki gibi duruyor... akşam Da durduğu yerde durmuyor artık; Yolcu yolu kuşatıyor durmadan; Kapanıyor 'Zaman' denen karanlık... Hiçbir şeyde yok gibi ve herşeyde var; Sıkışmış birileri ara yerde; Kalbim! durma yetiş eski yazlara! Nedense bir durgunluk var saatlerde... Her şey nasıl da bütündü bir zaman: Şimdi bahçe eksik, güllerse yarım; Kar yağar, hüzün bile yok... ve nerdesiniz, Ah, evet nerdesiniz, yok saydıklarım? Hilmi Yavuz |
Ani-sonnet Ani-sonnet Aynalar dolaşıyor, bu kentin aynaları; Sözlerim sisli sözler ve aşklar kırılmada; Aşklardan isteniyor, ah, orda olmaları... Kendini odalara benzeten odalarda, Aynalar göğe ağar, bu kentin aynaları; Kimi dilerse onu göstererek, buyurgan Kimbilir hangi yazda bırakmış anıları? Sen sidre, sen son ağaç, yeşil döşek ve yorgan... Bilirsin, kalp gözüne ayn'a gerek... -ve soru- Lar uzuyor isra'da... akşam çürük ve sarı Lambalar yükseliyor, sırlarla, göğe doğru; Ve toplanıp geliyor gece yolculukları... Ah, aşklar paslanıyor, kent saklarken onları; Bencileyin hep ayna yerine koyuyor anıları... Hilmi Yavuz |
Ay Doğar Ay Doğar Ay doğar Bir ay doğar umarsız gözlerinden Bir ay batar bedir Allah Karanlıklar bir silâh kahrı gibi oturur yüreğime İflah olmaz bir silâh Ya kara bir kırbaç gibi vur beni küheylânlara Ya beni öldür allah Dünyada Nerede olursa olsun dünyada Senin umarsız gözlerin Kanlı bir avuç zehir Bir de yangınlı yaz akşamlarıyla bir gelir Ya da Senin umarsız gözlerin Mahzun eşkiya ateşleridir Tutuşur rüzgârlı bayırlarda... Hilmi Yavuz |
Ay Doğar Ay Doğar Ay doğar Bir ay doğar umarsız gözlerinden Bir ay batar bedir allah Karanlıklar bir silâh kahrı gibi oturur yüreğime İflah olmaz bir silâh Ya kara bir kırbaç gibi vur beni küheylânlara Ya beni öldür Allah Dünyada Nerede olursa olsun dünyada Senin umarsız gözlerin Kanlı bir avuç zehir Bir de yangınlı yaz akşamlarıyla bir gelir Ya da Senin umarsız gözlerin Mahzun eşkiya ateşleridir Tutuşur rüzgârlı bayırlarda... Hilmi Yavuz |
Baki'ye Rübai Baki'ye Rübai Ey bakışlar ustası umutlar pehlivanı Sen anlattın bir gülde anlatılmaz olanı Biz bir hüzne başlarken sana çıraklık ettik Uçurduğun kuşlardır şimdi Bâki Divânı... Kaynak: Bakış Kuşu, 1969 Hilmi Yavuz |
Bedreddin Bedreddin 1. bedreddin Mübalağa akşam olur Güz, nefti dolaklarını kuşanır da gelir Yaprağın fetrete düştüğü zaman Sen ey yaz günlerini Top top ak çuhaya tebdil eyleyip Ve bir solgun gülümseme olarak Eğnine giyen saman Buyur otur Şeyhim Samanyollarının ılık sedirine uzan Uzun, görklü ve sof Yüzünü bizden yana döndür Bize buğdayın ateşini Gözlerin tımarını Ve hüznün varidatını anlat Elini elimize dokundurmadan Sen ki öldüğü yere Bir kök sümbül bırakır gibi Usulca sevdalar bırakan Ovaların ve kartalların müsahibi Ne zaman diye sorma, ne zaman Yaprağın fetreti gülün kıyamına Gülün kıyamı ağacın isyanına Dönerse işte o zaman Mübalağa akşam olur Güz, nefti dolaklarını çıkarır da gelir Elini elimize dokundurmadan... Kaynak: Bedreddin Üzerine Şiirler Hilmi Yavuz |
Ben İçin Sonnet Ben İçin Sonnet Benim yüzümdür işte, mağrur, kalın, şizofren; Unutmak ve aynayla, aşklarla azalmada; Ben gideli beridir hilmi yavuz ile ben Bazen burdayız işte, bazen de ürkünç oda İçimize kapanan kapısıyla bugün de Bir ben'e açılıyor, ah, yıldızlı ve çorak Bir çökelti gibiyim ben kendi belleğimde... Nereden açılırsa orasından akacak Ur mu, ben mi, çıban mı? kötücül, irinli, pis... Bıçak, bisturi, makas beni deşin ve yarın Çıkarın ne vardıysa: teslis, teslis ve Teslis... Bana çivilidir, isa'yla çarmıh neyse; Aşksa bir iç kanama... gül, gülden içeri'yse... Hilmi Yavuz |
Beyazıd Paşa Beyazıd Paşa 8. beyazıd paşa Gün akşamlıdır devletlim Elbet biz de ölürüz Gözüm hep o asılmışta kaldı Sanki karanfil zülfünü dökmüş de Şimşir topuzlu bir gürz İndirilmiş gibi tanyerine Kanlıydı kartal kanadı Bir tarikat değneği gibi Pürüzsüz ve düz Bir beden, asılmış Gözüm hep onda kaldı Susan yazdı, konuşan güz Usuldu, uzundu denizin boyu Sanki tüy bacaklı bir tazı Ya da kırmızı ve koyu Bir masaldı, Tarçından ve suçsuz Bir beden, asılmış Gözüm hep onda kaldı Gün akşamlıdır devletlim Elbet biz de ölürüz... Kaynak: Bedreddin Üzerine Şiirler Hilmi Yavuz |
Birinci Mehmed Birinci Mehmed 7. birinci mehmed Bedreddin yaşıyor mu hala? Ben ki yazmalara ve bala Hükmedendim; ihaneti gül diye Resmedendim; denizin gönderine ölümü Çektirendim ben, lala Bedreddin yaşıyor mu hala? Dersin ki onu, mülhidlerini Ormandan ayırmak olası değil Boynu laleden geçilmez Saçları taflandır ve çağla Ve alnı ak ketende yaban çileği Gibi dağılan onlardı, lala Bedreddin yaşıyor mu hala? Kuşlarla akan ipeği Göllerde uçan çiniyi Ve sevdayı, umarsız kına çiçeği Gibi bölüşen onlardı, lala Bedreddin yaşıyor hala... Kaynak: Bedreddin Üzerine Şiirler Hilmi Yavuz |
Börklüce Mustafa Börklüce Mustafa 2. börklüce mustafa Biz ki sevdamızı, alaca Kıl bir heybe gibi sunduk Aba terlikle denizi yürüyenlere Şavkımız dağlara vurunca Börklüce mustafa, yonca Ve hançerlerin piri Ölümü masmavi bir hamayıl Gibi boynunda taşıyıp Gözleriyle bir acıya kalebent Olmanın korkunç şiiri Dövülüp tavını bulunca Şerez çarşısına, ince Kıvrık ve celali Bir ayışığı gibi girmek Ve sesiyle sayağa ve tunca Sancağı buğdaysı, türküsü ebruli Bir isyan diye işlenmek Ve devrilmek, birbiri ardınca Biz ki sevdamızı, alaca Kıl bir heybe gibi sunduk Aba terlikle denizi yürüyenlere Gölgemiz dağlara vurunca... Kaynak: Bedreddin Üzerine Şiirler Hilmi Yavuz |
Bütün O Aşkları Yazdı Da Ne Oldu Bütün O Aşkları Yazdı Da Ne Oldu Bütün o aşkları yazdı da ne oldu Gülleri çocukları denizleri tuttu da elinden Hep bir ceviz yaprağı gibi belirdi ince yüzü Bırakılmış gemilerin su kesimlerinden... Kaynak: Bakış Kuşu, 1969 Hilmi Yavuz |
Deprem Deprem Sen benim kalbimin Bakıcısısın Güldeki karanlık yazıdan Bir mesel Söylemek üzre olan Sussam, razı değil dile Söylesem, derin ve geleneksel Bir hüzündür, dolaşır Elden ele Ah bedenin, zakkum bedenin! Bir dağyolu tadında Ve ben o yolu Kalbiyle bilen Yüzün gizemdir senin, yokluk! Acı, sessizce yedi dildedir Sevdalar kimdedir, kandedir Ve depremler Senin neren? Kalbim buluşmamızdır, ey ceren! Hilmi Yavuz |
Devrim Devrim Bir gülün açılması devrimdir Bildiğin anladığın bir devrim Kimbilir nereye varmışlığımız Bir av sonu ağırlayan gözlerim Seni anmak öyle kolay değildir Denizler: biraz çocuk kalmışlığımız Bir gülün açılması devrimdir Bildiğin anladığın bir devrim Gecede bir bozkır kalmışlığımız Bakışları ağırlayan seslerim Sana bakmamak öyle kolay değildir Simgeler: en çocuk yanlışlığımız... Kaynak: Bakış Kuşu, 1969 Hilmi Yavuz |
Divan Edebiyatı Beyanındadır Divan Edebiyatı Beyanındadır Kuş sananlar yanıldılar Bir bakıştır dedi kimi Belki de bir bakış kuşu Kimseler bilmiyor hala Güzelliği yaz iklimi Çiçek boyunca susuşu Uçardı azala azala Kaldı eski gazellerde Uçarı gözlere talimli Usulca yaklaşır sevmeye Kuş dediğin de neresi Bakışları gül resimli Bir süâra tezkiresi Yazılır azala azala Hilmi anladı gizini Giderdi hep hava üzre Bakış mülkünce osmanlı Issızlığı bir elinde Öbür elinde divânı Geçmiş bir gül saatinde Okunur azala azala... Kaynak: Bakış Kuşu, 1969 Hilmi Yavuz |
Dize Dize Taşırdı yaz kuşları kaygısız Solukların kabuğunu teninde Vebadan kırılmış boş kentlerinde Diz dize oturuyor bakışlarımız Son kuşun son yaprağa usulca Değip geçerken anlattığı giz Bir hüznünde konaklamış gibiyiz Diz boyu bozgunlardan çıkınca Sen ey bakışların yolgeçen hanı Çılgınlığa yazla gelen ilk konuk Adlarına deniz vuran soyluluk Dize gelir önünde güllerin en yabanı... Hilmi Yavuz |
Doğu 1310 Doğu 1310 İşte solhan ve işte kocaman Dağlarıyla karaba Ve gülleriyle hısım Olduğumuz palu Gözleri korkunç bir deprem Hem aslı, hem kerem Gibi yanan suvar: İbrahim talu İşte akşam ve işte çapakçur Ve çapakçur'da akşam Bir divanıharp gibi kurulur Ağır giden bulut müfrezeleri Hem bulanık hem firari Yağmur Ve bir vur emri gibi ansızın Bir akar suya doğrulur Hınıs'tan kopan süvari: İbrahim talu İşte caneşeren köyü ve kar Kar, palandöken dağlarında Bir isyan bastırır gibidir İşte hörmek köyleri çevrilmiş Duvar Bir kurt yüzüdür, ince Sivrilmiş Cibran ovası Sanki mevzi almış Gibi kar Hem başıbozuk, hem seferi Hörmek;ten inmiş iniş Ölümü savuran süvari: İbrahim talu II Bingöl dağlarının eteklerinde Kuytu meşeler vardır O kuytu meşeler ki Germiş kartala kanat Ya da bir avcı kolu Olup tek sıra Ve sanki tütüne ve bakıra Bir küf gibi musallat Hamidye alayları İşte dicle işte fırat Ve acı su boyları Sanki yazdan kapanmış Sarp ve heybetli Dağ yolu Yanında üç ince patika Üç küçük oğlu Ve sanki süvari değil de İlk kez eyer vurulmuş Bir kısrak gibi tedirgin İbrahim talu Kış kararlı, ova dingin İbrahim talu, sağır Bir acıya dökülen tunç Ve giderek daha belirgin Korkunç Bir kızıl çadır olup Savrulan yalım İşte hoyrat ve zalim Ağır Bir yangın Binüçyüzondu ve sen İbrahim talu Ağıtlardan bir kış Solgun ve mücerret Ölümü sürmeli bir tüfek Gibi omuzuna asmış O sürmeli tüfek ki Tetiği kartal Namlusu aşiret Kabzası yanmış... Kaynak: Doğu Şiirleri Hilmi Yavuz |
Doğunun Bebeleri Doğunun Bebeleri Doğunun bebeleri taş bebek Değildir; say ki onlara cefa İnce yaralı bir gömlek Ve ninniler en çok akşamları zor Say ki onlar ağlarken lor Say ki gülerken çökelek Doğunun bebeleri taş bebek Değildir; yaşmaklı siirt'i Kınalı van'ı Sılayla gerdeğe girercesine Geçip gurbetin çobanı Ölüm, güz üşüşür yüzlerine Ay, gecenin şark çıbanı Doğunun bebeleri taş bebek Değildir; acıyı trahom, Gündüzü emek Gülüyse bir gelecek için kullanır Say ki anaları ova, babaları dağ Ve emzikleri tüfek... Kaynak: Doğu Şiirleri Hilmi Yavuz |
Doğunun Diyalektiği Doğunun Diyalektiği Su şafağa dönüşür ve güzün felsefesi Yaprağı akarına bırakmak Günün yaşmağını örtünür bir tekke nefesi Gibi usulca açılır toprak Sesin kendini güle Ve gülün kendini sessizliğe dönüştürmesi Gibi kendi kendini yağmalayarak Odur şafağı dönüştüren ölüme Bu yağma sanki yıkık hanların Bir yazından bac alınan erguvanların Üzerinde bir dağ, örneğin nurhak Olup geçmiştir Ölüm hangi denizleri gezmiştir Bilinir ama mutlak Bir büyük hasretle kolan vurarak Çıkar kalbimin önüne Bir doğudur ki o gülerken bile bozlak Hep susmuş, evet, ve nasıl ki sevdayı Gök ekinler gibi tırpanlıyarak Yeni sevdalar üretmiş, ve susmak Yeniden gök ekinler göğertmiş Göğertecek de, Gurbeti sılaya bağlayarak Su şafağa dönüşür ve güzün felsefesi Yaprağı akarına bırakmak... Kaynak: Doğu Şiirleri Hilmi Yavuz |
Doğunun Geçitleri Doğunun Geçitleri Çok uzun anlatmak gerekti Ve biz, sadece ima ile geçtik 'Yol verin sevdaya' Gördük ve yol verdik Acıdan kalkıp acıya Varan bir yol gibi Kendini göstere göstere Bir cihannuma ile geçtik Ve kalbimiz bize sahip çıkmadı Dağdır, kızılca kopup Ve döne döne düştü Döner dağdan sonbahar Hüzne geçit yok, ziganalar Ve kop'tan bu dönüşleri Bir sema ile geçtik Ateştir eski geceler 'Tut ve yan, tut ve yan Kül ol, gülümüzden' Şairler akşamdır, ateşgedeler Ve biz kendi külümüzden Bir huma ile geçtik Bir hayal olmadadır göl şimdi Göründü elele göl ve giz Gördük, bir kuğuya yolcu olduğu Yerde kayboldu nergis Ve biz, öyle ki, bu yolculuğu Bir rüya ile geçtik Çok uzun anlatmak gerekti Ve biz, sadece ima ile geçtik... Kaynak: Doğu Şiirleri Hilmi Yavuz |
Doğunun Gurbetçileri Doğunun Gurbetçileri Acı biziz, biziz yine Bir büyük bozguna yol olduğumuz Artık ne acem bahçesi Ne acem mülkü Ne de yaprakla Örtülü havuz Bir kaçgün sonbahar ile talan edilip Su yıkılıp, hüzün çürüyüp Ve yol sefili dağlarımızdan Bir ipek uçurum diye devrilip Sel gittiyse kalan kumuz Biz bir talanla başladık kendimize Bundan böyle acının Ekmek ve tuz Konaklardan geçer yolumuz Ölüm çarktır, sevda direk Uçsuz bir gurbete bağdaş kurduğumuzda Ve mahsus selam diye söylenerek Bir ağıda durulur mektubumuz Acı biziz, biziz yine Bozguna bağlıyız, yola mahkumuz... Kaynak: Doğu Şiirleri Hilmi Yavuz |
Doğunun Gurbetleri Doğunun Gurbetleri Akşam en güzel masaldır İyi anlatılırsa Doğru olan herşeyde biraz Öfke, biraz yılgınlık vardır Der, bir kıssa Cam incelince şarap da incelir Şaşam acıdan kırmızıya Ölüm hüzünden beyaza Ve bir gül gelirse Bu yol ayrımından gelir Mutlaka ve nasılsa Kendi elimizle kurduğumuz gurbetten Daha zor bir sürgün yoktur Yaşasak da yaşamasak da Umuda ve sonbahara hüküm ki: Gülün saltanat devrinden Ne sevdikse bugünden Ve ne kaldıysa dünkü Acıyı yakuta döndürsün Hüznü döndürsün elmasa Akşam en güzel masaldır çünkü İyi anlatılırsa... Hilmi Yavuz |
Doğunun Kadınları Doğunun Kadınları Biz batan güne sahip çıktığımızda Ay, bitlis'te sarı tütün Ya da bir akarsu imgesi Gibi yiğit ve bütün Bir ağıttı Kadınlarımızda Onlar hüznü bir çeyiz Çileyi ince bir nergis Ve gülerken bir dağ silsilesi Taşırlar Ve birer acıdan ibarettiler Kayıtlarımızda Kadınlar ki alınlarımızda Doğuyu mavi bir nokta Ve yazgıları çok uzakta Bir nehir yoluna Karışırlar Ölümleri duvaktan beyaz Ve ahlat, ercis, adilcevaz Üzerinde geçen bir kederle Yarışırlar Ve birer yazmadan ibarettirler Sevdalarımızda Biz bir yazın ayağında En küçük bir gurbeti bile İçi titreyerek okuyan Ve bir gülü tersinden dokuyan Umutlarımızda Başlığı kınadan turaç Bebesi doğuştan kıraç Ve bir ninniyle darılıp Bir türküyle barışırlar Ve birer hasretten ibarettirler Mektuplarımızda... Kaynak: Doğu Şiirleri Hilmi Yavuz |
Doğunun Kalıtı Doğunun Kalıtı Biz üç güzel kardeştik ve ölüm, Ölüm en gencimizdi bizim Bize doğunun büyük şiiri kaldı O bir nehir gibi ve kendimizin Nice ipek yollarına dökülüp Ve derin kollarına bir gonca Gül diye kapanıp ve tiftik, Safran ve kilim gibi onca Acılardan sonra, mağrur ve yitik Bir külliyeye benzer gurbetimizin Gide gide sonuna geldik Biz üç güzel kardeştik Ve ölüm, en gencimizdi bizim Bize doğunun büyük şiiri kaldı Sonra derviş defterimiz kapandı Gün kara koyun, gece oğlaktı Ve göçebe bir çeşme olan ikizim Şiiri bir oba gibi kaldırıp Dağ taş demeden, dizlerimizin Bir bir büküldüğü baharat yollarından Korkunç bir ağıt diye geçirip Bizi düzlüğe çıkardı Bize doğunun büyük şiiri kaldı... Hilmi Yavuz |
Doğunun Ölümleri Doğunun Ölümleri Ölüm bir aşirettir doğuda Ayışığı gülden hoyrat Gölleri güzelden talandır Ve asi , durak bilmez ağıtlarıyla Uçsuz bucaksız turnalarını Kat kat gırbete durmuş evvelbaharla Sevdası göçer olandır Ve bu nasıl bir serencamdır Satılır umudu beye Hasreti bir meta gibi Ve alınandır Ve tuzdan, bozkırdan ninilerini Bir çığlık gibi mengeneden mengeneye Sokup çürüten rüzgardır Türküsü ki eşkiyaya geniş Ve bir kekliğe dardır Ovayı çelen bakışlı Ve bir fişekliğe dizilmiş Gibi omzu kuş nakışlı ağaçlarıyla Acıya pusu kurandır Ölüm bir aşirettir doğuda... Kaynak: Doğu Şiirleri Hilmi Yavuz |
Doğunun Sevdaları I Doğunun Sevdaları I Sevda derinlerdedir, oysa ferhad Üstünü kazmada dağın Kalbimin, yani o yağmur Ve acıdan ocağın Madenini, laciverdi ve mahmur Bir ağrıyla delmede Şirin Ve en aşılmaz, en derin Bir şiirin yurt edindiği Billur bir köşke girmede Leyla Ve mecnun'un, yani o çölden Ve ağıttan otağın Önünde, bir adak gibi Ölüme diz çöktürmede Leyla Ve yakut, şafak ve irin İle emzirdiği bir gözün Boynunu vurmada Şirin Sevda derinlerdedir, oysa ferhad Üstünü kazmada dağın... Kaynak: Doğu Şiirleri Hilmi Yavuz |
Doğunun Sevdaları II Doğunun Sevdaları II Ay kanar, sevda akar, bir dağ Bir dağ kendini delerse Sesini yangına verse O dağdır acıların külhanı Ve usul uçan şahin Kanadında bir cerağ Ve kalbim bir şehrayın Gibi kendinde yananı Alıp hasrete giderse Ay kanar, sevda akar, bir dağ Bir dağ kendini delerse Akşam ki pekmezle yanıp Korkunç bir ipek humması Ateşi kükreten, vahim Ve kolsuz ve tecrid hırkası Gibi kendini kuşanıp Ölüm, bir yaz kadar hain Alıp başını giderse Ay kanar, sevda akar, bir dağ Bir dağ kendini delerse... Kaynak: Doğu Şiirleri Hilmi Yavuz |
Doğunun Sevdaları III Doğunun Sevdaları III Sen ilkyazı önce kendinde oluştur Ve sonra büyüt hiç solmayanı Bir dağ ki kendinden umulmayanı Senin yüzünden devşirip birden Ve en hoyrat, en sevecen Gözlerin ağır bir suçtur Ve benim kalbimi yeniden yazabilmek için El aldığım çok olmuştur Eski fütüvvetnamelerden Sen o ki dokunuşların Ve acının derin bahçıvanı Sevda belki bir susuştur Ve kimbilir, nasıl ve nerden Gelen bir türküyle duyulmayanı Bir soluk güldür, ki duyurmuştur Eski fütüvvetnamelerden Sen ilkyazı önce kendinde oluştur Ve sonra yürü yol olmayanı... Kaynak: Doğu Şiirleri Hilmi Yavuz |
Doğunun Sevdaları IV Doğunun Sevdaları IV Bir göl güle düşerse Göl değil de gül bulanır Gurbet sende pamuklarsa Gece aya ordan doğar Şiir acıya çullanır İlkyaz düşeli beridir Giden ben değilim, yoldur Dili söyleyen sevdaysa Mektubum kalbime yollanır Nehir kuşa batsa birden Aksa tersine aksa Batsa kül, batsa turna Ve batsa... Ve benim bir yanım ki ferhadsa Bir yanım dağdır Hasret, kuluğunu? vurduğum yerdir Ateş, kül ile dağlanır Bir göl güle düşerse Göl değil de gül bulanır... Kaynak: Doğu Şiirleri Hilmi Yavuz |
Doğunun Sonsözü Doğunun Sonsözü Bir gece çölemerik üzerinde Bakır bir bilezik gibi hilali Gördü Ezik çiğdemleriyle elazığ Acı dağlarıyla ergani Dersim pulumur, horasan İbrahim talu'nun oğlunu gördüler Ve bir keçe kilimi andıran elleriyle Göğü bir beşik gibi sallayan Fatma'yı zeynel'in ayalı Kimse bizim sevdamızı anlatamadı Ne mem u zin hikayesi Ne de ahmede hani Yaylalar kelepçeydi asi fırat'a En büyük mahpushane dağlardı Ve dicle, fırat'ın helali Çoktandır akşam denen sanata Alışmış olmanın acısı Kavuşmuş olmanın hayali İle akardı Köpüğünü kanata kanata Bir gece diyarbekir'den hozat'a Ayın kızıl bir karpuz gibi Çatladığını gördü Bir heybenin morardığını Ve ölümün bir zerdali Ağacı olup köpürdüğünü Nazif ergin, müfettiş-i umumi Muğlalı paşa ve vali İşte doğunun dünü, bugünü Yaşamış olmanın tuzu, ekmeği Ve yarını, acının düğünü Gibi duyursun bizlere Açsın bir yufka gibi umudu Türküleri yeniden yoğursun Közlesin ağıdı, melali... Kaynak: Doğu Şiirleri Hilmi Yavuz |
Doğunun Soruları Doğunun Soruları Hangi umut, hangi sevda, hangi dağ ve hangi dağ, allahuekber dağlarıdır sevda, nazımınki Ve ozan bir garip derviş işte acısı gevaş'ta, ağıdı muş'ta kendini yollarla bezemiş Mendili boydan boya meneviş bir büyük akşamın külü sabrı, hasreti doğulu Ve ölüm, bir kır yoksulu gibi gök ekin arıyor sanki Hangi umut, hangi sevda, hangi dağ ve hangi Kaynak: Doğu Şiirleri Hilmi Yavuz |
Doğunun Şairleri Doğunun Şairleri İşte doğu, ki sen ki sanki Pirsultan ile baki efendiyi Sırmalı bir çiğdemde birleştirerek Rumeli kılan dize İşte doğu, hil'ati güzün Ne zaman giydiysek o kadar hüzün Ve ağır, ürkek ve beyaz Bir sülüne benzeyen örtümüzün Kat kat altındaki sağır bir hırka gibi Ölümdür, dar gelir eğnimize İşte doğu, ki orda her şey Kendini yineliyor batarak Orda herşey batıdan batıyor Ve bir ayışığı dahil olup gülümsememize O doğu ki daim düşen bir yaprak Yahut utangaç bir yakut ile Tartıla tartıla incelen sözün Çıkarır nakışını gözlerimize O doğu ki simyacısıdır Siyaseten katledilmiş bir gülün Yahut bir çilehaneye benzeyen yüzümüzün Ve sevgili, gam sultanıdır orda Yani doğuda, solgun bir melametle doğan Büyük boynu gecenin ve gündüzün Ve şairler ki sevda askerleridir Kızıl bir kadife kadar mağrur Yahut bir şayak kadar hırçın Ve vakur Gönlümüzün... Kaynak: Doğu Şiirleri Hilmi Yavuz |
Eros ile Thanatos Eros ile Thanatos Sana sarı bir yaz gönderdim Onu bir zaman gibi koynunda sakla Önce kuytular göle çekildi Ayrılık, ayrıldıgın yerde degıldı Herkes, artık, elbette Dag’dır biraz Ve sarı yaz senin perden Suya gömdün yaprağın adını Bir kentin hüznüne benzedin birden Aşklar kimliksizleşti: süslü zamanlar! Sen ki kendi kendinin özleminden Sıkılırdın... sorardın: ‘Olur mu, Anlamak aşkları eski güllerden?’ İşte bir söyleyişin solgun yüzü: Artık ne bir anıdan arta kalanlar- Dan söz var! ne bir şey! -Boşuna!.. Ölüm, olmak’tır ve bir söz kanar; Yalnız yalnızlıklardır bizden olanlar! Onlardı, gittiler... daha gelmeden... Bense akşam oldum artık Ve akşamlar, benim gövdem... Hilmi Yavuz |
Eylül Eylül Eylül! daha çocukluğumdan Beri size bakardım ben Bir yazın azalmakta olan Sözcüklerinden nasıl da Ansızın sökülürdünüz Bahçelerle ve kül Dolardı içim... eylül! Eylül! kırılgan mevsim! Cam hançeri güzün Dağılırdı kalbimde Birden gecenin ve gündüzün Perdesiyle örtülürdünüz Tenhâyla ve tül Dolardı içim... eylül! Eylül! unuttum sizi Dağ kızarır yol sararırdı Ve ben dönüşlere bakardım O aman vermez belleğin Paramparça güldüğünüz Aynalarla ve gül Dolardı içim... eylül! Hilmi Yavuz |
Geçmiş Geçmiş Gide gide nereye vardım Karlı bozkırda koşup koşup Bodur bir ağaç kaldı belleğimde Gümüş yüzükler gibi incelmiş Babam didinirmiş hababam Fincan çekilirmiş sırtına Uzun ırmakları yorgunluğun Oturma odamızdan geçermiş Derken gökyüzü girmiş araya Derken giriş o giriş İbrişim örülü bencilliğimi Büküp eğiren hep kelimelermiş Bir çağ adı gibi hep anılacak Diye düşünmüştüm ama değilmiş Ey özenle dokunulmuş sırmalı kumaş Bir kez bile giyilmeden eskimiş Gide gide nereye vardım Karlı bozkırda koşup koşup Bodur bir ağaç kaldı belleğimde Gümüş yüzükler gibi incelmiş... Kaynak: Bakış Kuşu, 1969 Hilmi Yavuz |
İnançsız İnançsız Açılır gecesi inançsızların Tanrı sarı bir çiçektir Ormanın içinden atlılar Geçerken çocuklar ölecektir Denizin gözlerinden tuzlu Bir sıkıntı vurur karalara Uzakta olduğumuzu kö prülerden Atlar nereden bilecektir Mavi kuşlar çiziyor biri Eli değdikçe camlarına Avcılar doğrultup namlularını Nasılsa bir bir düşürecektir Yorgun yıkılmış ölü Bir yaz büyütür karnında Soyunup toprağa yatınca Kadınlar göklerle sevişecektir Açılır gecesi inançsızların Tanrı sarı bir çiçektir Ormanın içinden atlılar Geçerken çocuklar ölecektir... Kaynak: Bakış Kuşu, 1969 Hilmi Yavuz |
Kalp Kalesi Kalp Kalesi Kalp kalesi! ben sana Sürgün, sen bana hüzün Dayanır mı hüsn ü aşk bu Kırgındır yollar döndükçe Burçları bengisuyunda Aşk'ın Ve kimbilir hangi soyunda güzün Kalp kalesi! sen yaslı Söz'ün Kopar zincirlerini Hem oğlun hem mahpusun Olan Söz bu! hem gece Hem gündüzün kanadını aç Atım, geç ateşi ve... Hüzün Kalp kalesi! her dize Bir gizli bahçedir Sevda senin hisarın Ah çeken kılıcın Bir düğüm olan adın Sonunun başındadır yaz Ve güller çözülsün... Hilmi Yavuz |
Kanto Kanto Denizdir en güzeli martıların Martıların birazında ak köpük Martıların martıların en güzeli Aşktır Nerde bir deniz buldumsa soyundum Sonsuz kumsallar aldı yöremi Kumsalların kumsalların en güzeli Aşktır Sen bir çocuksun annesi ezik beyaz Sen bir çocuğu anlamak için birebir Annelerin annelerin en güzeli Aşktır... Kaynak: Bakış Kuşu, 1969 Hilmi Yavuz |
Kaside Kaside Ay karanlık gibi durma öyle gel Sensiz bir şey duyulmuyor sevişmemizden De ki halkın gözleri al gelincik sürüyor Uğrular geçiyorken güz şölenlerinden Bu hüzünler benim mi diye baktım ki tamam Akıyor yakut bir ıssızlık kentlerimizden Yanardı mürted lambası ta sabaha değin Karanlık kilimlerin kan işlemesinden Hilmi Elbet sürersin günleri bir yangına "Ateş kesilir geçse saba gülşenimizden" Kaynak: Bakış Kuşu, 1969 Hilmi Yavuz |
Kış Meditation'ları Kış Meditation'ları Ürkek ayak sesiyle kış Geyikler çizen sesimdir Her kelime bir resimdir Sanki bakmaya asılmış Beyaz deriz ama neden Duyduğumuz karlı tarla Görüntü çeken atlarla Aşılmaz yollar kapanmış Kuşlarımı koymak için Bir gök resmi bulamadım İlkel bir dil benim adım Onunla gül çizmek varmış... Kaynak: Bakış Kuşu, 1969 Hilmi Yavuz |
Kimlik Sonnet'si Kimlik Sonnet'si Ben aynada büyüdüm, aynalar ise bende: Acıları gezerken, sözlerimizle ikiz: Birlikte olduğumuz, ah, o ürkünç bedende Bakarken kendimize, sevişen günlerimiz Birer birer görünüp dibe çöker...ah, kısır Bir yolculuk bizimki... hani durak, yol nerde? Hangimiz ötekine giz oluruz ya da sır? Ayna tende dağılır, ten aynada yiter de Fırtına saatlerde aşklardaki ince kum Üstüme yığılırken, akşamları kederle -Ve sanki sevişirmiş gibi ikindilerle, O dökülüp düşerse kırılan ben olurum... Kimliğim oldu benim, çoktan geçtim adımdan, Ah, başka bir şey değilim aynalarımdan... Hilmi Yavuz |
Bütün Zaman Ayarları WEZ +3 olarak düzenlenmiştir. Şu Anki Saat: 01:33 . |
Powered by vBulletin Version 3.8.7
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
Search Engine Friendly URLs by vBSEO 3.6.0 RC 2