![]() |
Dördüncü Akşam Dördüncü Akşam Yeni bir İstanbul çizdim çehrene Dördüncü Levent'de bir akşamüstü Bir daha tutuştu taş kaldırımlar Dördüncü Levent'de bir akşamüstü Gökdelenler göğe hüzün germede Kesik kesik nefes alıp vermede Bir ayağı can evime girmede Dördüncü Levent'de bir akşamüstü Yağmur yağıyordu, hava ayazdı "Gitmek" ruha derin bir çukur kazdı Sevda ensemizde uyuyayazdı Dördüncü Levent'de bir akşamüstü Boğaz taştı sanki, yırtar kıyıyı Taksim'in arkası tartar kıyıyı Otur bir kahvede, kurtar kıyıyı Dördüncü Levent'de bir akşamüstü Yolumuz hep yokuş, hayat inişti İstanbul eskiden daha genişti Gözümde değeri pula dönüştü Dördüncü Levent'de bir akşamüstü... Hünkâr Dağlı |
Dün Gece Dün Gece Dün gece ne geceydi Açıldı çiçek çiçek Kısmet olur mu başka Yine böyle geçecek Bir akşamın ardına Erdik dünya tadına Ne diyelim adına İşte aşk, işte gerçek Bak nasibe, kısmete Güzellik ve cazibe Toptan edildi hibe Serildi yorgan, döşek Vuslat kapıyı çaldı Hasret içeri aldı Mekan iyice daraldı Sarıldık, olduk bir tek Karanlığın rengini Muhabbetin dengini Kavuşmanın zevkini Böyle yaşar bu yürek Apaydınlık netice Mutluluğa derece Ne geceydi, dün gece Erişilen en yüksek... Hünkâr Dağlı |
Düştü! Düştü! Sessizliğin ortasında, kaskatı Duruyordum, saçlarıma kar düştü Yarım elma yeter derken, ansızın Avucuma pırıl pırıl nar düştü Akıl almaz neden beni etkiler Sislerin ardında kalan eskiler Gönlüm sevda üzre muhabbet diler Konuştukca, can bahşeden yar düştü Lakin devran oynar durur oyunu Dört bir yandan kurtlar sardı koyunu Kestiler dost, değirmenin suyunu Bu sene payıma hep zarar düştü Yeter artık, çek kendine kıyak sen Yorulduğun yerde yükü bırak sen Gerisini boşver, keyfine bak sen! Yine bu garibe ah ü zar düştü... Hünkâr Dağlı |
Eşit Ağırlık Eşit Ağırlık Şiirle beraber gelme gönlüme Şiire tutkunum, sana da zayıf Şiirle sarıldık güzel ölüme Şiirdir coşkuma, korkuma kılıf Beni hakem tutup kör gecelerde Şiirle yarışma, tarafsızlık zor! İsimler kaybolsa bilmecelerde Seni bulamazsan şiirime sor Çamur şiir diye hor görme yine Toprağı benimse suyu senindir İkindi vaktinde, senin yerine Zifaf eylediğim telli gelindir Kar yağdığı zaman topla şi'rini Buz tutmuş gönlünü şiirle ısıt Sil ellerimden şehvet kirini Çıksın ömrümüzden mecbur ve kasıt Şiirle sen varsın, ben varsam eğer Ne senden geçerim, ne de şiirden Kıstasım bu, budur ölçü, bu değer.. İçersem de korkmam başka zehirden... Hünkâr Dağlı |
Feza 1 Feza 1 Feza.. Bu uçsuz bucaksız, masmavi boşluk Fağfur bir kâsedir, hayat içinde Fakat ne Yemen'de, ne Hind'de, Çin'de Faydasız bulunmaz sendeki hoşluk Fark arama boşa neden, niçinde Eleğim sağmalardan seçilerek durmuşuz Ebabiller keşke, azık edinse bizi Efsunkâr sirayetler dolanır içimizi Ehram sağlamlığında, yanyana oturmuşuz Endazeye vurulsa, tartarız birbirimizi Zaruret say meylimi, bil ki sana mecburum Zehabımdır, iyiliğinin ışıltısına tutunmak Zemheri gibi gelir senden uzakta yanmak Zillet ayaz kalır, kati zeval bulurum Zeytin ve incir dururken gidip zakkuma dayanmak Ah Feza! Ne harika olduğun bilmez misin Abad eyle, viranemize bir el at Acunda cevelan etsin sevda, haz donat Afitabını göstermez, bana eğilmez misin Ah Feza! Sendendir bana her ne var imdat... Hünkâr Dağlı |
Feza 2 Feza 2 Farz et, binlerce yıl öncelerdeyiz Ertelenmiş, eski gecelerdeyiz Ziyan edilecek nicelerdeyiz Adeti birlikte bozalım Feza! Fizan'a sürülmüş arzu, hevesler Ekranı karartır bu sanal sisler Zabdedilmiş olan fikirler, hisler Azad olsun, ipi çözelim Feza! Fitne becermişse, hep beğenilmiş En olmadıklara Tahir eğilmiş Zühre olmak madem ayıp değilmiş Alnımız açıkca gezelim Feza! Faydaya göz ardı, güzelde kalıp Endişeyi aklın üstüne salıp Zor ama, Keremi ateşten alıp Aslı için güvey düzelim Feza! Fil gibi mi ölsün Mecnunlar yine Emirin gözünde Leyla yerine Zehiri gömelim çölün dibine Açığa bir mezar kazalım Feza! Ferhad'ın derdi ne dağda, dorukta Elem tükendi mi künge vurdukta Zevk mi aldık sessiz, sakin durduk ta Artık dağıtalım, azalım Feza! Feryada gerek yok, hep olsa hazan Elbette verecek bize de aman Zerdaliler çiçek açtığı zaman Aşka çarpılalım, sızalım Feza! Fevkalade yakın sevda hataya Ecel sahip ancak bu ihataya Zarf ne gerek aşk denilen postaya Aya ve güneşe yazalım Feza! Hünkâr Dağlı |
Feza 3 Feza 3 Tanrım neden hep olmaza bağladın Gönül denen şu yabani atımı Az olsun tek, kısa olsun, yeter ki Feza'da diri kıl şu hayatımı Tek başına haz vermedin adama Böyle hem var hem yok, nice muamma Tabi itiraz yok yazgıya amma Feza ebrusuyla süsle hattımı Ya tek nefes koma garib sinede Ya yalnız bırakma bu sefinede Kimse bile beğenmese, yine de Feza ile donat tüm sanatımı Gözüm yıldızlardan kırağı sağsın Gecenin matemi üstüme ağsın İsterse hep sevda boranı yağsın Feza'ya açık tut gönül çatımı Tanrım sana malum olanca halim Vuslatsız son bulmaz gayrı melalim Boş kalsa da ona uzanan elim Feza'dan çevirme sen suratımı... Hünkâr Dağlı |
Gece Muhasebeleri 1 Gece Muhasebeleri 1 Kör gecede bir mum erir şamdanda Acep mum mu, yoksa ben mi yanarım Mum yandıkça ben uykuma kanarım Kilitlenir bakışlarım bir anda Esir benden daha hürdür zindanda İki durur, bir maziyi anarım Boşa geçen günlerime yanarım Öz nefsimle uğraştığım zamanda Mazi ve hal, ben istikbal bir yanda Köynür özüm, için için kanarım Kör gecede bir mum erir şamdanda Acep mum mu, yoksa ben mi yanarım... Hünkâr Dağlı |
Gece Muhasebeleri 2 Gece Muhasebeleri 2 Ne günlere kaldım ben, benim ile Bir bilebilseydim nasıl, niceyim Bazen gündüz gibi, bazen geceyim Karanlıklar basar kuşluk zamanı Gönlümün bülbülü gelemez dile Karanlıklar basar kuşluk zamanı İslenir ruhumun ölgün ışığı Bense; bir bilinmez sevda aşığı Yüreğimi saran yumak çözülmez Karışır, seçilmez çöpü, samanı Yüreğimi saran yumak çözülmez Ortasında kor kor bir ateş yanar Hisden delik deşik, inceden kanar Aşkdan mı bizarım, sevenim mi yok Çıkmaza girmişim; geri dönülmez Aşkdan mı bizarım, sevenim mi yok Vefasız mı çıktı, karagözlü yar Yoksa abdal olup ben diyar diyar Kendimi bulmaya yollara çıksam Sükutu kriz bana, tebessümü şok! Kendimi bulmaya yollara çıksam Ya bulur dönerim, ya kaybolurum Ya nizam tutarım, ya kahrolurum Açılsın ruhumu sıkan cendere İçimdeki boşluk, bu benim tasam Boşluğun ağını bir paralasam... Hünkâr Dağlı |
Gece Muhasebeleri 3 Gece Muhasebeleri 3 Terk edeli gecelerin geveze sessizliğini Ne vakittir unuttuk, uykunun çaresizliğini Böyle mi dönermiş normal devrinde ihtiyar alem Bu devrandan tabi ki yazacak şey bulamaz kalem Nerde karşı duvara dikilmiş kan çanağı gözler Nerde gece yarılarında gaibden gelen sözler Ne fikir üretir dimağ, ne kurar toz pembe hayal Akşam alacası ile baş köşeye çöker melal Yatsının ardından gömerim seni varıp uykuya Hayat daha kolaydır, dokunmadan sabuna suya Ne endişe, görecek miyim aceb, yarın olupta Çok kere beheri buldun bu soruyla, oturupta Bırak geceleri ümitsizlerin karanlığına Gayrı meyletsin Hünkar tebasına, hakanlığına... Hünkâr Dağlı |
Geceye Vuruyorum Kendimi Geceye Vuruyorum Kendimi Geceye vuruyorum kendimi epeydir Ayaz bir yalnızlığı ıslıklıyor gözlerim Ellerimde asfaltların kaskatı bükülmüşlüğü Kararmış kiremitler titriyor alnımda Ve kayısı ağacında sarı yaprak yalnızlığı Sakarya'daki gürültü içindeyim Kendimi geceye vuruyorum epeydir Uzun huzmeli farlar acıtıyor gözlerimi Dilimde hırçın sağanak hüzünleri Kedi yavrusu büzülmüşlüğünün kapı önleri Dikine yükselmiş eğri binalar arasında Kapatın perdelerinizi kapatın Ve şubat titremeleriyle yeşermiş küçük park Yenimahalle'nin bittiği yerdeyim Epeydir geceye vuruyorum kendimi Çenesini kıracağım cırcır böceklerinin Bu kadar mı karaydı gözleri de Hep geç kalıyor yüreğimdeki kurt uluması Ve karanfiller kızaracak depremlerin üstünde Çubuk Barajı'na doğru yoldayım Geceye vuruyorum epeydir kendimi Terazinin bir kefesine bohçalanmış Temmuz güneşi daha mı ağır bodrumlarda Serçeler uyukluyor ay ışığı sağarken Ya deniz olsaydı yorganın altında İhtiraslarım hep bekleyecek mi kederi Ve hala mı büyümedi mezarlığın servileri Ezan okunuyor, Kocatepe'deyim Kendimi epeydir geceye vuruyorum Tiryaki fotoğrafımın sigara dumanıyla Sararmış kalemin tutulan yerleri cıvık Bir taş plak iğnesi cızırdıyor kuliste Ve menekşeler tırmandı ampullere Mamak KöPage Rankingü'deyim Epeydir kendimi geceye vuruyorum Yığılıp kalmış bir ceylan bedeni ağarıyor önümde Ellerim ne kadar uzun, ne işi var oralarda Bu kadar kapı yapmanın alemi neydi Hepsi kapalı olduktan sonra Yıldızlar saçlarına düşmüş kırağılardır Ve tekkedeki postunda bir şeyh oturmuşluğu Evdeyim, evimdeyim... Hünkâr Dağlı |
Geceye Vuruyorum Kendimi 2 Geceye Vuruyorum Kendimi 2 Geceye vuruyorum kendimi epeydir Sahtekar çığlıklarımın suskunluğu Lacivert bir oturuştur kulaklarına Hepten karşı durur duvarlar Boşuna mıdır sükunetin dörtnalı İhtirasların kavurucu soğuklarına Ve.. huzurun kapı zili çalmaktadır Sihirli bir anahtar tutuşturuyorum Parmaklarına.. Kendimi geceye vuruyorum epeydir Gözlerimden kaydırılan yıldızlar Bir kucak dolusu çiçektir, ellerine Çoktan ayağımın altındadır Yumuşak dokunuşlarını İple çektiğimiz siğim siğim yağmurlar Ve.. Kapanmıştır şimdilik, kaygının kapısı Pervazına tırmanan sarmaşık Bir gün mutlaka dolanır mı Ayaklarına.. Epeydir geceye vuruyorum kendimi Mestane kurt ulumalarında lezzet Savruk harmanlardan artakalan emektir Bir çobanın çeşme başı yalnızlığı İkindi üstlerinde uykuyla olan muharebendir Hiddet, şiddet, nefret, kasvet, şehvet.. Külleri arasında sigara izmaritlerinin Ve.. Dudaklarımdaki yarım tebessüm Kelepçe olup yapışacak, görürsün! Tırnaklarına.. Geceye vuruyorum epeydir kendimi Pişmanlıkların ateşi ısıtırken odayı Halihazıra rıza, kirlerimizi soymaktadır Şaşkın ördek dalgaları, bu ummanda Sebeb-i vasl-ı zevk olan Cılız kulaçları kırmaktadır Bu ne zahmetli beton yapışkanlığı Martıların çöl kumu eşelediği hiç görülmüş mü Ve.. Gecikmiş nedamet, kamçılayıp arzularını Devrilmiş dağlarca ter yürütecektir Şakaklarına... Hünkâr Dağlı |
Geceye Vuruyorum Kendimi 3 Geceye Vuruyorum Kendimi 3 Geceye vuruyorum kendimi epeydir Bazen, çayıra çıkması gibi, küçük derenin Sırtlayıp getirir onca çalı-çırpıyı Saçar sağa-sola, darmadağınık Kolay olsa gerek saçıp, savurmak Ardına kadar dayayarak kapıyı Yürüyorum önüm-arkam karanlık Yürüyorum, dağın ardında ışık! Kendimi geceye vuruyorum epeydir Sığmayıp yatağına, taşması gibi, küçük derenin Sürükleyip getirir bir yığın kum Örter yeşil çimenlerin yüzünü Yırtar sağı-solu, bozar düzünü Kolay olsa gerek kesip, biçmek Sertçe çarparak kapıyı Yürüyorum, dört bir yanım uçurum Dağın öte yüzüne varırsam otururum.. Epeydir geceye vuruyorum kendimi Kaybolasıya kabuğuna çekilmesi gibi, küçük derenin Erir gider taşların ve köklerin arasında Benzi solar kıyısındaki sazların Belki de gözü patlar kurbağaların Kolay olsa gerek esirgemesi Muhanetlerin resmigeçidi sırasında Sımsıkı kapatarak kapıyı Yürüyorum, önümde hala "belki yarın" sürüncemesi Yürüyorum, dağın arkasında yıldız kümesi! Hünkâr Dağlı |
Geceye Vuruyorum Kendimi 4 Geceye Vuruyorum Kendimi 4 Geceye vuruyorum kendimi epeydir Bir kervansaray uzaklığında sabah Köpük köpük ter taşır bu yana, hayat Silkelenir avlunun orta yerinde Salıp ısyan atlarımı başıboş Salah arıyorum salah Ve.. Geri dönüşlerin her seferinde Yine geciktim, Eyvah! Kendimi geceye vuruyorum epeydir Bir kervansaray telaşındadır uyku Durmadan koşuşturur sağa-sola, hayat Yine yollar çizer başka diyara Fırsat bulup da kendine gelemez korku Kırar meşguliyet zincirini gönül Ve yığıyorum pişmanlıklarımı bir kenara Ödül bu ödül! Epeydir geceye vuruyorum kendimi Bir kervansaray sıkıntısında oda Hanay ucunda, daracık yerlere sığınır hayat Sıkıştıkca acır yanı-yöresi Hayret ederim yorgun atların tepişmesine Gözlerin uykuyla kavgası hala mı moda Ve.. Daha dolmadı mı bu delinin teskeresi Dolanır durur ortada! Geceye vuruyorum epeydir kendimi Bir kervansaray köhneliğinde yarın Bozkır ortasında kırık-döküktür hayat Sallanır sevdaya tempo tutarak Kırar yularını tedirgin atlar Çocuklarla kadınları dışarı çıkarın Ufacık şeylere zırlayan bebeği avutarak Kapıları kapatın Ve.. Sevda masalına eklediğim kanatlar Çırpınmasın, koparın! Hünkâr Dağlı |
Geceye Vuruyorum Kendimi 5 Geceye Vuruyorum Kendimi 5 Geceye vuruyorum kendimi epeydir Aydınlıktan kaçıyorken bir yandan Ağartmaya çalışıyorum zulmeti Ya çelişki hüküm sürer mülkümde Ya beyaz boyalı bir zından Bunca eziyyeti tercih edemem Söndürüp ışıkları, çekip hançeri kınından Uykuya meydan okuyabiliyorum ancak Yoksa ayakta uyuyabilmek mi erdem? Kendimi geceye vuruyorum epeydir Atlayıp akşam yemeğini Telâş ediyorum kahvaltı için Acele etmenin unutkanlığındayım Trafik ışıkları yanar-söner gönlümde En çok sarıyla muhatabım, niçin? Üstüme uymayan elbisenin somurtkanlığındayım Uçarı heveslerde gezer bilincim Yeşili görüp de birazcık sürat yapsam Kursağımda kalır sevincim.. Epeydir geceye vuruyorum kendimi Tutup bağlamalı nedametleri Oh olsun! rahatlığında geçmeli günler Olsaydı, bulsaydı, kalsaydı.. Keşkeleri, karyola altına tıkıştırmaktayım Karar veremediğim ihanetleri Ancak gündüzlere yakıştırmaktayım Sinsinle bezenmekte düğünler Pişmanlıkların tiryakisi değilim İstemem gece yarısı serüvenleri Tercihim, tütünler ve bütünler... Hünkâr Dağlı |
Geceye Vuruyorum Kendimi 6 Geceye Vuruyorum Kendimi 6 Geceye vuruyorum kendimi epeydir Sıyrılıp usulca siyah örtünün kenarından Açığa çıkıyorum, alabildiğince açığa En uzak yıldıza dikiyorum gözlerimi Ya bitkindir bencileyin, ya da sırf efkârından Titriyor ışıkları Yan yanayken bile ne kadar uzak Ve ne kadar fakir Zamane âşıkları Kendimi geceye vuruyorum epeydir Karanlığa karşı bir şemsiye yapıp üstüme Yaslanıyorum kocaman bir çınara Canımı acıtıyor gövdesindeki yaralar Kırılmış dalını, budağını ekliyor yüküme Yoruluyorum Ve ne kadar söz versem de kendime Sana darılıyorum Epeydir geceye vuruyorum kendimi Bıçak gibi ayaza karşı dönüp yönümü İnadına bir mezar taşına dayıyorum sırtımı İşte varlık, işte gerçek, işte kuvvet Bu taş bildim bileli bu dağ başındadır Ne çok erken pişmanlığı Ne de geç kalmanın telâşındadır Sükûnet burada oturur Ve ne kadar kargaşa varsa götürün Huzur istiyorum, Bir parça huzur! Hünkâr Dağlı |
Gibi!.. Gibi!.. Hıçkırıklar ile ağlarım bazen Gözyaşı sel olur yanaklarımda Vücudum kaskatı olur aniden Boşluklar fısıldar kulaklarımda Buruk bir tebessüm dudaklarımda -Deliler gibi- Böcekler gezinir dört bir yanımda Bulanır hislerim; tutar, kusarım Nedamet arama şu figanımda Yarin saçlarına gönlü asarım Kilitlenir ağzım.. Gayrı susarım -Ölüler gibi- Hünkâr Dağlı |
Gidermiş Gidermiş Aldanma dünyaya, yalandır yalan! Hayaller, rüyalar güle gidermiş Büyütür, beslersin bir tek kızını O da en sonunda ele gidermiş Sakın ha! Kapılma feza çağına Arkanı çevirme ümit dağına Bakarsın beslersin bahçe, bağına Bir gün ırmak taşar, sele gidermiş Verilmiş hakkında ölüm fermanı Gezersin ovayı, bir de ormanı Çalışır, kurarsın geçim harmanı Hoyrat rüzgâr eser, yele gidermiş! Hayatdan ümidi kesersin bazı Her kışın da vardır baharı, yazı Tutulmaz yabanın ördeği, kazı Terk eder kümesi, göle gidermiş Nice kanunlar var birden çürümüş Derler ki; kırk günde çocuk yürümüş! Zengin olmak hırsı gözün bürümüş Çoğu emeklerin pula gidermiş Hünkâr'ım kendine iyi dost kazan Böyle kurulmuştur bu büyük düzen Uzun ömür üzre yazılar yazan Akıbet sonunda ölü gidermiş... Hünkâr Dağlı |
Gitmek! Gitmek! İnce ince yağar kar Rüzgâr savurur Çarpar yüzüme Duydukça içimde; Kemiklerime kadar üşürüm Ve ben; Önünü görmeyen yolcu Hem gider, Hem düşünürüm! Bin belaya karşı koyup dururken Yine de hayatın manası vardı Ama bir tek bela, bir cevr-i canan Hüzünle sarılı bir uyuşukluk Manayı, ümidi sildi gönlümden Aşk girdaplarına Batıp çıktıkça İliklerime kadar üşürüm Ve ben; Sevgi sıcağından ümidsiz yolcu Hem gider, Hem düşünürüm! Hünkâr Dağlı |
Gönülden Şekvâ 1 Gönülden Şekvâ 1 Dinle şu gönlümün coşkunluğunu Sel misali; baştanbaşa akıyor Ar hayâdan bendler, sabırdan duvar Fayda vermez, cümlesini yıkıyor Söz dinlemez durdurmaya meyletsen Öğüt almaz, öğüt verip eyletsen Beş kuruşu teklif edip söyletsen Beş binine bir de çelme takıyor!. Sıçrar köpük köpük; hırçın çağlayan Ümidsiz pervane; odlâre yanan Ya seherde bülbül; ah ile figan Ya coşkun kanarya; durma şakıyor Taşkınlığı koyup huzura varmaz Bir dem varsa bile, bir zerre durmaz Yaraları sarmaz, yıkık onarmaz Her neye dokunsa; tamam, yakıyor! Ben bu gönlün rakibiyim ezeli Sanki daldan düşmüş selvi gazeli Lakin saklasan da bunca güzeli Faydası yok, bir köşeden bakıyor... Hünkâr Dağlı |
Gönülden Şekvâ 2 Gönülden Şekvâ 2 Dinle şu gönlümün suskunluğunu Bir ölüden farksız, fakat yaşıyor Başındaki derdi saymakla bitmez Yarısı kırkbini kırk kez aşıyor! Gören öğüt verir; akıllı, deli Azar ile, payla yüklenir kimi Karşılık vermeye yoktur mecâli Yüklenmiş bedeni, mecbur taşıyor.. Üzerine yürür şu cümle âlem Altı yönden gelir sıkıntı, elem Dirisi mesele, cesed problem Hâlâ arzda mıyım diye şaşıyor?!. Muhabbet havzını dalıp boylamaz İşret meclisinde gönül eğlemez Hâlinden şikayet kelam söylemez Lâkin gözyaşları selce coşuyor... Hünkâr Dağlı |
Gözler Gözler Dağa dağa kanat çırpar, hazır tetik kara gözler Ancak yakışır bu kadar! Senin gibi yara gözler En yükseğin tepesinden süzüp geçer yeryüzünü Tutmaz sevda hesabını, bakmaz itibara gözler His ve şehvet arestası karışık bu bedestende Yegâne sermaye midir? bedelli tüccara gözler Tamamen sahiplenmek mesajıdır ışıkları Bulunduğu meclislerde yürür iktidara gözler Bahşettiği muştularda ürkek ceylan sıçraması Suz-i Dilâra faslına geçişli, Evcâra gözler Kaç imsak geçti üstünden; doymuş sahur lezzetinde Sanki hâlâ oruçludur; meyletmez iftara gözler Siğim siğim yağmur yağsa, susuzdur derya içinde Açık seçik mevcutları yeltenir inkâra gözler Nice bend eylese canım.. aslı bi-bahâ bendedir Ne sahipli, ne azadlı.. Beladır Hünkâr'a gözler... Hünkâr Dağlı |
Gözlerin Gözlerin Gördüm gözlerini titredi gönlüm Üstüne çiğ düşmüş yaprak gibiyim Yüreğim hevesle çırpındı o an Bakışların arı, gözlerin kovan Kıpırdandı ruhum.. Başlar ilk günüm Gözlerin gönderir ümid ziyası Yeni aydınlanan şafak gibiyim İlk mi görüyorum gün ışığını? Bakışın başlatır sevda çağını Yelken açın; gönlüm sevgi deryası Gözlerin kömür mü kor kor yanıyor Ateşinle pişmiş toprak gibiyim Gayrı senden başka yağmur istemem Gözlerin çağlayan, bakışın zemzem Yürek bu pınardan içip, kanıyor Gözlerin güzellik cevheri midir Madeni alınmış ocak gibiyim Tutkular doldurmuş beden mülkümü Bakışın gasp eder bütün yükümü Gözlerin sevdanın askeri midir? Gözlerinden yürür hayatın özü Tomurcuğa durmuş budak gibiyim Büyür içimizde bu sevda gayrı Gözlerin tüm arzu, bakışın ayrı Bir harika türkü; bilinmez sözü! Hünkâr Dağlı |
Hasım Hasım Vurup devirdiler dikili taşı Kaya bana hasım, hayat muhalif Bedenimde duygu, mantık savaşı Hülya bana hasım, hayat muhalif Üstüme örtmüşler haneden fanus Toplum yargısına tutuklu, mahpus Ya uyku hiç yoktur, ya tümden kâbus Rüya bana hasım, hayat muhalif Bir hat çekmişler ki, ince ve gergin Çizgiyi zorlama; yaşa, aferin! Ayıplanıyorum sevdiğim için Hayâ bana hasım, hayat muhalif Hiç ilgisi yok mu aşkın gerçekle Beden sağ olmuyor sade yürekle Yalnız yol yürünmez beni de bekle Yaya bana hasım, hayat muhalif Gönlümde kargaşa, cidal, anarşi Her şeyi tersine, her şeyi karşı İnsanlar sırf tüccar, yeryüzü çarşı Dünya bana hasım, hayat muhalif. Hünkâr Dağlı |
Haydi Başla Haydi Başla Sen orada, bir yerlerde Bana yakın, bana uzak Yaşıyorsun hayatını Adım adım, kucak kucak Aklımın düz durmadığı Gönlün boyun burmadığı Ayağımın varmadığı Duygularım salkım saçak Bilinmezin berisinde Ne gördün ki gerisinde Şehrin batı yarısında Yağmur yağar, mevsim kurak Ay doğduğu gecelerde Şiirlerde, hecelerde Bilinmeyen nicelerde Kuruyorsun bana tuzak Hâlâ anlamadın beni Ne eskiyim, ne de yeni Görmesek de biz dikeni Gülleri koparmak yasak Azar azar versen bile Sana rahmet, bana çile Ne oyun var, ne de hile Her şey açık, hepsi berrak Tamam, artık bu son fasıl Nasıl istiyorsun, nasıl Madem sizde böyle usul Hadi başla, buyur ortak! Hünkâr Dağlı |
Hayret! Hayret! Aşksız, meşksiz ve sevgisiz Yaşıyorum Yüklenmişim bedenimi Taşıyorum Lakin hayret! Bütün olan, bitene Aşksız, meşksiz ve sevgisiz Nasıl olur? Ve ben nasıl yaşıyorum? Aşksız, meşksiz ve sevgisiz... Şaşıyorum!. Hünkâr Dağlı |
Hayvanlar Aleminden Hayvanlar Aleminden a. Sabahın ilk ışıklarıyla Sürüden ayrılmış garip bir ceylan Ürkek bakışlarla çayıra çıkar Güzel mi güzel! Mağrur endamlarla dolanır Kara gözlerinde gök pırıltılar Saklasa da bellidir; Hoyrat ellerce hırpalanmış Ürkek sıçrayışlarında tereddüt, Tebessümü bile yaralı.. Yine de alımlı mı alımlı! Ve zavallı süzülüşünde gurur Belli ki bilmiyor etrafta neler var? Önceden hiç görünmeyen çakallar Fırsattır diye pervasızca; Ne güzellik, ne merhamet Mide telaşı, kolay lokma iştahıyla Ağızlarından salyalar saçarak Etrafını sararlar.. b. Yay gibi gergin bedeni, İpek gibi yumuşak ve pırıl pırıl teni Yeri incitmeden sert basan adımlarla Şöyle keyiflice dolanan bir puma; İskender’in kılıcı kadar keskin, Herkül’ün yumruğunca kuvvetlidir Görünmeyen pençeleri! Gök pırıltılarla yanar kara gözleri Gençliğinin verdiği hırsla Kendinden emin ve meydan okuyarak Ava çıkar; ne bulsa avlayacak! Gözüne kestirdiği bir antilop peşinde İştahla iner çayıra Şöyle bir dolanır.. Tut ki boş vermiş tedbirlere! Derken bir bizon sürüsünün Ortasında kalakalır.. Kızgınlıktan gözü dönmüş yüzlerce öküz; Çevirip boynuzlarını hışımla, Dört bir yandan saldırır O güçlü ve keskin pençeler, Kaç boynuza dayanır! Hangi biriyle uğraşacak Hırçın ve mağrur puma Bir boynuz, bir boynuz daha.. Derler ki: "Ava giden avlanır" c. Gölün durgun sularında, Çin yelpazesi gibi nazlı Ve uyuşuk hareketlerle Dolanıp duran balık; Umurunda değil dünya! Ne kavga, ne kalabalık.. Yosunlar üstünde, kayalıklarda gezer Etraftaki inciye, mercana bigâne Ses ritmine ve ışık oyunlarına hayran Ve koyu bir türkü tutkunu! Duyar ya inleyişlerini sabah, akşam Kamışlara doğru yüzer (halbuki sığ sularda bela, karışık yerlerde zulüm, sıklıkta sıkıntı.. kol gezer!) Böyle gel-gitlerle geçerken günleri Alışılmış, kendiliğinden Günün birinde bir değişiklik, Gölün durgun sularında farklı bir şey görür Gök pırıltılı, zarif bir nesne; Alabildiğince alımıyla gel gel eder Ve farkında olmadan balık Ona doğru gider.. Görür ki, ekseri göl cemaati Ona ulaşmak ve sahiplenmek hevesinde Ne eksiklik var kendisinde! Madem ki bu bir yarıştır, En önde varmak gerek! Ve balığın güvendiği talimli yüzgeçleri Onu ilk önce eriştirecek.. Düşer kimsenin bilmediği yollara Özel yüzgeç hareketleri Ve denenmemiş akıntıları kullanır Varıp, yapışır hevesle Yutar zokayı; Temelli yakalanır Bundan sonrası karma karışık Öyle ya! "sudan çıkmış balık" d. Üç-beş bodur bitkisiyle Az yeşilli sarı düzlüklerin Boz kıvrımları ve küçücük yokuşu Himalayalar gibi durur! Kan-ter içinde geçer hayat mücadelesi Diker başını yukarı aval aval! Ve bilmeden ne yaptığını devekuşu Sağa sola koşuşturur... Hünkâr Dağlı |
Hediye Hediye Bir kapı önü Bir ayrılığın başlangıcında Yavaş, Sessiz Ve usulca çevirerek! Biraz ürkek, Biraz şaşkın, Biraz mahcub.. Ama bilerek, isteyerek Uzatıp pençeyi sine-i cana Kalbini çıkarıp gönül kökünden Bir hayali resim, Bir meçhul isim, Sarıp üzerine bir de tebessüm; "Senin olsun" diye Uzatıverdi!. Hünkâr Dağlı |
Hoşgeldin! Hoşgeldin! Esrarlı bir camın ardında olan Yepyeni bir dünya aklımı çeldi Bundan daha gerçek olamaz yalan Adı var kendi yok bir güzel geldi Hoş geldin! Yedi renge boyadın ufuktaki karayı Güneş ülkesinden olmalı yükün Tavan arasından sızıp, incecik Sonra büyüyerek sardın burayı Belli oldu mülkümdeki köhnelik Açığa çıktı gönlümün tozlanmışlığı İn-cin top oynar ya salonlarında Sükûnet ağırlayan gönlüm sarayı Seni konuk edecek artık Umulmadık misafirdin Hoş geldin! Hayal mi, gerçek mi anlaması zor Orda biliyorum, hemen yakında Belki yutar beni, bu bir anafor Ve bir haz bırakır sonra ardında Hoş geldin! Kucağında bir yığın çiçek Üstüne sinmiş elhak, mis gibi kokuyorsun Meylediyorum o yana doğru Cezbediyor beni bu esrarlı buğu Başımdan bir sevda mı geçecek Bu zafiyeti gözlerimden mi okuyorsun Onardı usarelerin gönül kırıklarımı Nasıl yetişiyorsa o maharetli eller Gönül tezgâhına aşk dokuyorsun Hayret, nasıl becerdin Hoş geldin! Dağın arkasından ay doğar gibi Gizeme sarınmış güzel manzara Ey bu resmin bilinmeyen sahibi Beni yanına al, koyma kenara Hoş geldin! Elinde nadide bir fırça Boyamaktasın usul usul ve renk renk Kararmış duvarlarını gönlümün Sözcükler uçuşuyor pırıltılarla Kalkıyor ufku kapatan yeisden kepenk Çok yakında can atarım Yüreğimi ayaklarına sermeye Ve başlar hüzünle, yeniden bir cenk Belki de beklediğim ihtiyat sendin Ne iyi ettin de geldin Sevgiden muştu getirdin Yaşantıma renk verdin Ab-ı hayat içirdin Hoş geldin canım, Hoş geldin! Hünkâr Dağlı |
Hüccet-üs Sevda Hüccet-üs Sevda Cihan üzre gönlüm bedende hapis Haricde zindana yazık değil mi?! Yürekten habersiz geçerse ömür Damarlarda kana yazık değil mi?!. Ağarmadı henüz sevdalı şafak Rüzgarın önünde sürünür yaprak Kendi bildiğince gezerse ayak Nasırlı tabana yazık değil mi?! Neden doğmaz güneş, niçin karanlık Yine mi Nisan yok, hep mi Aralık Yaşamak eziyyet gelirse artık, Bedendeki cana yazık değil mi? Istırap çevirir, kovar uykuyu Ümid yokluğundan takmam korkuyu Bahçevan dibinden keserse suyu Kurur, bu fidana yazık değil mi?.. Mutluluk dediğin sahnede oyun Bu oyuncuları biraz koruyun Kurt inine doğru kaçarsa koyun Biçare çobana yazık değil mi? Pervasız tutkular cezbeder seni Vurur mengeneye, sıkar bedeni Bir katre gözyaşın boğarsa beni, Şu çeşm-i ummana yazık değil mi?. Ruhu gülümserken felaketine Bedeni hazırdır sefaletine Gonca gül aldırmaz muhabbetine Bülbülde figâna yazık değil mi?! Esrüklenir gönlüm, Mecnun'dan hisse Leyla'mız sürükler firkâte, ye'se Sevgimiz eğlence, aşk oyun ise Bunca heyecana yazık değil mi?.. Nedir karagözlüm, endişen nedir? Ezanlar şahidim, seherler bilir Vuslatın ilaçken, hasretin zehir Yazdığın fermana yazık değil mi?!. Sükut-u sevdaya değil mi erken Hiç mi titremedin; 'aşığım' derken Her zaman, her yerde, her şeyde varken Sensiz geçen ana yazık değil mi?.. Erken açtı gonca, ayaz vurur mu Gönlüme kök salmış fidan kurur mu Beni öldürürsen işin olur mu Seni seven bana yazık değil mi? Sensiz mutluluk mu, bu mümkün değil Sürekli muzdarip, perişan, sefil Sonunda olurum sevdalı katil Beni seven sana yazık değil mi?!.. Hünkâr Dağlı |
Hüzün Savaşı Hüzün Savaşı Hüzün, çevirdi etrafımızı; derin bir hazla Delinmez ağ ördü çevremize, yavaşdan yavaş! Temeli; mazi derinliğince, üstü; istikbal Kadar yüksekçe bir seddir gayrı, gel de bunu aş! Çekeriz, zaten aşinayızdır bunca senedir Dostça uzatırız elimizi, dokunuruz; taş! Henüz sönmemiş umudumuzun uzaktan, şuhça Göz kırpan yıldızlarıdır yalnız, bize arkadaş Budur bizi hüzne asi eden; hâlâ bir umut! Bu; nöbetine tutulduğumuz afyon ve haşhaş İç içe gönlümüze öğerler, ince bir zevkle Hüzün; çalan yanık bir bestedir, tevekkül; nakkaş! Bazen daraltır sınırlarını; sıkar da sıkar Teskin etmek için yalvar, ağla, uğraş ha uğraş! Savaş hüzünle değildir dostum, onu yeneriz Özümüz kılınç çalar ya bize, bu gerçek savaş! Kendi kendimizle didişiriz.. İşte bu var ya! Delinmez ağ ördü çevremize, yavaştan yavaş... Hünkâr Dağlı |
İçimdeki Boşluk İçimdeki Boşluk Bencileyin şöyle garib var mı ki Anlatamam ne menemdir hallerim Yerim yurdum bir kör kuyu dibi ki Hep çıkmaza gider gelir yollarım Yumaklanmış yüreğimde acılar Ucu kayıp bulamam ki çözeyim Çaresizlik hükmediyor tabi ki Gözyaşıyla her gece gözgözeyim Hissiyatım isyan eder aklıma İçimde bir bitmek bilmez savaş var Bir kararda eğleyemem kendimi Yürek sever dilim söver karalar Bir çıkmaza düşmüş gönül döneler Beden mülküm yangınlarda kavrulur Şu boşluk ki bir doldurmuş içimi İçimdeki her şey dışa savrulur Bir çıkmaza düşmüş gönül döneler Çelişkiler benliğime kök salmış Şu boşluk ki bir doldurmuş içimi Şişmiş şişmiş patlamaya an kalmış. Hünkâr Dağlı |
İnternet Üzerine İnternet Üzerine Ulen bu ne iştir, hiç anlamadık! Hayal mi, gerçek mi tam belli değil Sanki bir aynanın içine düştük Çerçevesi nerde? Cam belli değil Hadi "inter"i geç, "net"lik nerede? Sanki bir okyanus "cıbır"* derede Üflesen yıkılır, kalmaz geride Ev, bark, adres kayıp; dam belli değil Akıl alacak iş değil doğrusu Seçilmiyor bunun yaşı, kurusu Öter "sanal samimiyet" borusu Neş'e belli değil, gam belli değil Sanki bir stüdyo, filim çevrilen Ya da bir sahra bu; serap görülen Kısa günde kırkı geçer devrilen Kavak belli değil, çam belli değil Bilmeden, görmeden ederler davet Kendileri asla etmez icabet Kırk takla attırır üç-buçuk velet Olgun belli değil, ham belli değil... Hünkâr Dağlı |
İstersen Sen Unut İstersen Sen Unut Taa başından beri olan, biteni İstersen sen unut, ben unutamam Canı söküp alan ve eriteni İstersen sen unut, ben unutamam Gözgöze gelince çakan şimşeği İlk konuşmadaki deli fişeği Yorgan yıldızları, çimen döşeği İstersen sen unut, ben unutamam Küçük parkta gelen titreyişleri Büyük parkta zevkle meşk edişleri İstasyon parkında bekleyişleri İstersen sen unut, ben unutamam Bütün gece sohbet.. doğan güneşi Gönlümü doldurdu onun bir eşi Yağmurun altında yanan ateşi İstersen sen unut, ben unutamam Çılgınca hazları az görüyorduk Artarak sürecek, söz veriyorduk Yağmur yağıyordu, biz yürüyorduk İstersen sen unut, ben unutamam En yalnız vaktini bölüşmedik mi Birlikte ağlayıp, gülüşmedik mi Olmadık yerlerde sevişmedik mi İstersen sen unut, ben unutamam Bazen özleyerek koşar gelirdin Artık ya ben öldüm, ya sen delirdin Vera'da yerlere kağıt sererdin İstersen sen unut, ben unutamam ......'larda ortam gayet uygundu Sokullu'da iştahımız soyundu Bilmem Konya da mı, yani oyundu! İstersen sen unut, ben unutamam Kapına dikilip boyun burmayı Kâbusunu bile hayra yormayı Senden yıldızlara haber sormayı İstersen sen unut, ben unutamam İskele Sokağı'n sükûnetini Aklımı saptıran balıketini İhanetle gelen cinayetini İstersen sen unut, ben unutamam Hiç razı olmadın aza, biraza Başka kim katlanır bu kadar naza Şarkı söylerdik ya avaz avaza İstersen sen unut, ben unutamam İstediğin zaman, istenen kadar Razı ola ola, hep ettim zarar Daha dağarcıkta neler neler var İstersen sen unut, ben unutamam İster unut canım, ister inkâr et Tanrı bir karşılık verecek elbet Bu da bir dünyalık sevda nihayet İstersen sen unut, ben unutamam... Hünkâr Dağlı |
İşte Böyle! İşte Böyle! Biz sizin yerleri bilmeyiz güzel En az bir ayağım yerde kalmalı Ve değdiği yerde toprak olmalı İstersen sen biraz bize doğru gel Biz sizin yerleri bilmeyiz güzel Biz sizin şeyleri giymeyiz güzel Etek neredeyse yere sürtmeli Tepeden tırnağa tümden örtmeli Başörtüsü sana olmasın engel Biz sizin şeyleri giymeyiz güzel Biz öyle her şeyi yemeyiz güzel Kursağımdan helal lokma geçmeli Suyu dahi besmeleyle içmeli Benim kimliğime getirme halel Biz öyle her şeyi yemeyiz güzel Biz maymun iştahlı değiliz güzel Gönül bir düştü mü sebat etmeli Bir sevda bize bir ömür yetmeli Açsa da bin fettan zülfünü tel tel Biz maymun iştahlı değiliz güzel Biz onca duyarsız değiliz güzel Arayıp sormamak bizde ayıptır Bigane zamanlar büyük kayıptır Sizde durgun akar en kabarık sel Biz onca duyarsız değiliz güzel Biz o kadar bencil değiliz güzel Hiç 'hep bana' diye başlamam işe El vurmadım, el dalında yemişe Sizde muteberler bizde mübtezel Biz o kadar bencil değiliz güzel Biz onca karmaşık değiliz güzel Fazla teferruat yorar bizleri Yalın bir sadelik sarar bizleri Kargaşa yağdırsa üstüme ecel Biz onca karmaşık değiliz güzel. Hünkâr Dağlı |
Kazak Kız Kazak Kız Janet Mayrenova'ya Camların ardında bir Kazak kızı Sevgi yumağını sarmalar, beler Hafiften göz kırpar tozlu aynaya Olmayan aklımı o yana çeler Meftun bir bakışa, içten bir söze Meyleder tebessüm eden her yüze Savurur tınazı varmadan güze Ekini öğütür, ununu eler Aklı önde tutar; oldukça zeki Tedbirdir attığı adımın teki Rahat bırakır mı yolunda peki Etrafa dizdiği katı ilkeler Uzundur eteği, kurudur tuzu Nedense bir yana düşmüş omuzu Sürünün içinde kaybolmuş kuzu Bir otlar, bir hoplar.. Bir durup meler Doyasıya tatmaz zevki, hüzünü Mekanik bir takvim sarmış özünü Gerçek hayatının yavan yüzünü Kendisinden saklar sanal perdeler... Hünkâr Dağlı |
Kıyaslama Kıyaslama Şu seher zamanı, şu doğan güneş Şu ocak, şu duman, şu yanan ateş Şu; yeni günlere göz açan kardeş Hepsi de Allah’ı zikretmiyor mu? Şu kuş, şu ağa, şu dal, şu yaprak Şu kurak arazi, şu batak çorak Şu dalgalı deniz, şu sakin toprak Hepsi de Allah’a şükretmiyor mu? Şu beyhude yaşam, şu mey yüklü cam Şu fahişe dolu süslü-püslü dam Şu; ömrü bunlarla geçiren adam Sonu ne olacak.. fikr’etmiyor mu? Hünkâr Dağlı |
Koçaklama Koçaklama Benden selam olsun koç "Köroğlu"na Şimdi sıradağlar ele yurt olur Çoğaldı vatanda bolu beyleri Beyler çoğaldıkça bana dert olur Kahpe delik demir kan kusar, durmaz Tebası kan içer, beyimiz görmez Görse bin rezalet birini sormaz "Açıkta kalmasın, üstün'ört" olur Korkusundan beye boyun eğenler Çamlıbel halkına sövüp-sayanlar "Bana dert mi, nemelazım" diyenler Bu sözüyle insan olur, fert olur Çamlıbel kavgalı, Bolu karışık Alınlar kırışık, yüzler buruşuk Bey dersen bunlara zaten alışık O yutar ya ağam, bize hırt olur Yol kesip, han basar; itler bac alır Avratlar soyunup beyden tac alır Silkinip de millet bir gün öc alır Milletin vurduğu yumruk sert olur Kır atını geçti uyuz binekler Aynı yolda birleşmiyor inekler Zor gördümü korkup, kaçan dönekler Aynalı meydana çıkar, mert olur Benzetirler bizi körpe kuzuya Süre süre indirdiler yazıya Fazla ilişmeyin suskun tazıya Çıkar dağbaşına bir bozkurt olur Büyük kavga günü gelip çatınca Sağı-solu birbirine katınca Sonunda bey Bolu'yu da satınca At binip kuşanmak bize şart olur. Hünkâr Dağlı |
Korku! Korku! Git başımdan güzel, karşımda durma Beni kör nefsime uyduracaksın Şeytan-ı lâine çelme taktırıp, Ayağım imandan kaydıracaksın Zülfün kılınç çeker, gamzen öldürür Yüzün parlaklığı ayı söndürür Rayihan şöylece başım döndürür Meysiz serhoş edip, baydıracaksın Hissi tahrik eden bir gonca gülsün Cahil dikenini nereden bilsin "Şeytana uyanlar beriye gelsin" Hitabını bana duyduracaksın Kulağım duyalı tatlı sesini Gönül silip attı kaygı pasını Üfleme üstüme hoş nefesini Uyuşuk kanımı aydıracaksın Zülüf, gerdan, baldır meydanda durur Bir de öyle gülme, edeblice dur! "Ya cennetten bahçe, ya nardan çukur" Mezarıma ateş koyduracaksın. Hünkâr Dağlı |
Köyüme Hasret 1 Köyüme Hasret 1 Güzelliğin gözlerimden gitmiyor Köyümdeki günlerime hasretim Gelen haber avunmama yetmiyor Köyümdeki günlerime hasretim Hani çayır, hani çimen, hani bağ Başı duman, eteği su yüce dağ Neşe veren, kuvvet veren tereyağ Köyümdeki günlerime hasretim Oturduğum yaşlı çamın gölgesi Çobanları, cahilleri, bilgesi Çok sevdiğim "Bostandere" bölgesi Köyümdeki günlerime hasretim Tamam, ettik gurbetçilik yaşını Bunca yedim ekmeğini, aşını Özler oldum toprağını, taşını Köyümdeki günlerime hasretim... Hünkâr Dağlı |
Bütün Zaman Ayarları WEZ +3 olarak düzenlenmiştir. Şu Anki Saat: 09:18 . |
Powered by vBulletin Version 3.8.7
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
Search Engine Friendly URLs by vBSEO 3.6.0 RC 2