![]() |
Köyüme Hasret 2 Köyüme Hasret 2 Bana ben söyleyim benim derdimi Gözü yaşlı koyup geldim ardımı Genç yaşımda terk eyledim yurdumu Ayrı düştüm bizim elden, köyümden Dert beni götürdü gurbete saldı Neşeyi, sevinci elimden aldı Sılaya hasretim sermaye kaldı Ayrı düştüm bizim elden, köyümden Kimse aldırmıyor gözüm yaşına Hasret kaldım toprağına, taşına "Ada Çayırı"na, "Çeşme Başı"na Ayrı düştüm bizim elden, köyümden Arzuhal beyana yetişmez posta Bu gidişle erişemem o dosta Ayrılık derdiyle olmuşum hasta Ayrı düştüm bizim elde, köyümden. Hünkâr Dağlı |
Kuzey Türküsü Kuzey Türküsü Gözlerim kuzeye takılı kaldı Ne ışık görünür, ne güneş doğar Zifiri karanlık, yerinde değil Ne kutup yıldızı, ne da ayılar Yüzümü çevirdim şimale doğru Vecd içinde ihsanımı beklerim Taş gibi o cihet, hissiz ve sağır Boşluğa asılır tüm dileklerim Ellerim uzanır kuzey kutbuna Ne eskimolar var, ne de penguen Ümitlerim dondu boşu boşuna! Geyiklerin olsun bütün serüven. Hünkâr Dağlı |
Masal Masal I. Masal bu ya, evvel zaman içinde Payitahtda bir güzelce kız varmış İnce, zayıf, çıtkırıldım bedende Âlemin sığdığı yürek atarmış Biçimli yüzünde kara gözleri Alev alev, ışıl ışıl yanarmış Bakışı etrafa yöneldiği an Nice yürekleri çarpar, yakarmış Her mevzuda az-çok bir şeyler bilir Umulmadık meseleden anlarmış Zerafette, incelikte, hünerde Melekesi bir "prenses" kadarmış Bahtı da gözleri kadar karanlık Ve yılmadan mutluluğu ararmış II. Masal bu ya, evvel zaman içinde Payitahtda bir de genç adam varmış İşe gelir-gider sabah ve akşam Kendi halinde bir hayat yaşarmış Dünya ha var, ha yok onun gözünde Bahar seli gibi çağlar, akarmış "Efenin teki"ymiş şartsız, kayıtsız Nerde akşam oldu; orda yatarmış Güzelliğe meftun, güzele tutkun Güzellere döner döner, bakarmış Hiç bir başarıya varmamış amma "Şair"miş, kendince şiir yazarmış Şiiri de bahtı kadar karanlık Ve yılmadan mutluluğu ararmış III. Masal bu ya, evvel zaman içinde Günlerden bir günde, olmadık bir an "Prenses"le "Şair" karşılaşmışlar İkisini birden sarmış heyecan "Aradığım budur" hayallemesi Sanki biri canmış, biri de canan Yüksek frekanslı iletişimler Mesajlar savrulmuş, mesajlar yaman Bir kırmızı gülmüş bağlantıları Musiki ve şiir yumağı saran "Hüzünle sarardı ümid goncası" Andelip misali "Şair"de figan "Sen miydin o" şaşkınlığı içinde "İyi ki senmişsin" dönsün bu devran Ve tutmuşlar mutluluğun ucundan "Şair" gönül hayran, "Prenses" handan IV. Masal bu ya, evvel zaman içinde Sıyırmış yükünü, atmış "Prenses" Yıldızları gören gönül evinin Üstüne kör çatı çatmış "Prenses" Kapıyı kapatıp zor ve güzele Fayda ve konforla yatmış "Prenses" Bir bebek edinmiş oyuncakçıdan Geri kalan ne var satmış "Prenses" Bebek büyüdükçe artmış geliri Servetine servet katmış "Prenses" Bebek bahaneymiş, atlama taşı Zulüm ve ihanet tatmış "Prenses" Utanç ve gururdan bir çizgi çekmiş Aşılmaz, geçilmez hatmış "Prenses" Ve eskiyi uzak tutar bu çizgi Sadece seyredip, şadmış "Prenses" V. Masal bu ya, evvel zaman içinde Aşk denilen ecir esas hayatmış Aşkın deryasında yüzmek zor iştir "Prenses" üç fersah gitmeden batmış Bu zamanda, sade sevda yeter mi? Variyetsiz olmak bir kabahatmiş Asude bir aşkın kahrı çekilmez Maksadı, meramı tüm şatafatmış Rahat şevk verir ki; meşk olsun aşkta Tez ferah edinmiş, lüksü donatmış Ya sevdası yalan, ya olan-biten Hep kırmış, hep dökmüş, vurup kanatmış En zayıf yerinden vurmuş "Şair"i Günah silahıyla sarıp, kuşatmış Amma ne hikmetdir bir yol dener ki Meram; zühd-ü süluk.. yeni icatmış! Ve "Şair"e ondan geriye kalan Sahte gözyaşları, naylon feryatmış Hani bittiydi ya bu tuhaf masal "Şair" tabutundan kalem uzatmış VI. Masal bu ya, evvel zaman içinde Mutlu devirlerin hep sonu vardır Masalın sonunu yazmış "Prenses" Kimbilir şu anda kimlere yardır "Şair" sevgisinin kadrini bilmez Yaptıkları kendisini inkârdır Üç-beş dünyalığa tamah eyleyip Bir gönlü katletmek ancak zarardır Bazı zararları görmek güçse de Albenisi, cazibesi ısrardır On kişide olan umar hâlbuki "Şair"de olanın biri kadardır "Prenses", "Şair"i ihmal ettikçe "Şair"in şiiri sırf intizardır Çıkmaz bir sevdaya mesken edilmiş Kitlemiş aşkını, kalbi mezardır Ve ne olsa yapar bu deli "Şair" Gayrı dünya onun gözüne dardır ... Dedik ya masal bu üstünde durma Her masalda iyi-kötü son vardır... Hünkâr Dağlı |
Mecnun ile Hasbıhal Mecnun ile Hasbıhal Eya Mecnun! Bu meydanda, senden gayrı bulunmaz mı? "Leyla sevdim" deyu çıksan, aşk bilmeyenler kanmaz mı? Gönlün aşka eriştirdin, dilin şi’re alıştırdın Sonra sahralara düştün.. Sana insan aldanmaz mı? Hasret-i aşkı şi’r ettin, bülbüle derdin söylettin Senin Leyla’n mağrur değil; daha dilin dolanmaz mı? Ya bir de gör beni, gel de; çare bulunmaz bu derde Mum gibi durduğu yerde insan yanar mı, yanmaz mı? Bizde canan cevri çoktur; hem sever, hem vefa yoktur Melek yüzlü zalim dilber sevgimize inanmaz mı? Hem sever gönülden beni, hem dahi istemez vuslat Pençe atar kalbime de; eli kana bulanmaz mı? Kamu canım o’na verdim, mah yüzün gözledim durdum Ol cananı düşte gördüm; uyanır mı, uyanmaz mı? Cümle canım yiyip-içer, istihzaen geri kusar Yar elinden zehir içen, ab-ı hayattır sanmaz mı? Beyler aynı beyler amma; Leyla’ya bir ne hal oldu! Cevri cana yetti gayrı.. İnadından usanmaz mı? Zulmü Leyla’dan biliriz, ağyar zulmü de ne demek! Mecnun olan "Mecnun" gerek; insan buna dayanmaz mı? İmdi bana haber kim; bu halleri kıyas edip Hala "Mecnunum" demeye insan olan utanmaz mı? Hünkâr Dağlı |
Med-Cezir Med-Cezir İçimde bir yangın var ise eğer Yakan sensin gülüm, söndüremezsin Aklım, fikrim, hissim peşinde gezer Çeken sensin gülüm, döndüremezsin!. Senden gayrı güzel görmezse gözüm Senin tekrarından ibaret sözüm Çölde seraplarla esrükse özüm! Bakan sensin gülüm, kandıramazsın.. Seni hapsediyor göğüs kafesim Gözlerine ritim tutar nefesim "Dağbaşı Çığlığı" olursa sesim Çıkan sensin gülüm, indiremezsin Aklım sarpa sarsa, mantığım şaşsa Senden gayrı dünya tenha ve boşsa Hasret oluk oluk gözümde yaşsa Akan sensin gülüm, dindiremezsin. Hünkâr Dağlı |
Meded! Meded! Ya Rab! Şu inleyen kullar, hep müslümandır, meded! Günahları olsa bile ehl-i imandır, meded! Çevirmişler etrafları ins ü cinden şeytanlar Aslı viran olan belde, sözde ümrandır, meded! Aybı ifşa eden takdir, setr’eden tazir görür Biçare-i mahcuplara ah-ı efgandır, meded! Her mahlûku ayrı ayrı sıfatlarla yarattın Parçalar, yer kardeşini.. Bu da insandır, meded! Karnındaki yavrusunu yâd ellerle bir olup Kürtaj diye öldürenler katil-i candır, meded! Medeniyet namı ile odlare yaktıkları Bir onların mülkü değil, bütün cihandır, meded! Bir imanı imha içün; bin oyun düzenleyen Taifenin yardımcısı lâin şeytandır, meded! Yurtlarında müreffehen ömür süren insanlar Dizilip, yollara düşmüş; şimdi kervandır, meded! "Emr-i ma’ruf, nehy-i münker" unutulduysa eğer İman-ı taklide korku; hışm-ı sultandır, meded! Masiva çok, takatim yok.. Nasıl varam divanına! Deyuben inleyen kullar; çeşm-i giryandır, meded! Yardım eyle başaralım nefsimizi yenmeyi Biliriz ki bunlar bize; bir "imtihandır" meded! Hünkâr Dağlı |
Münacaat Münacaat Sen yüce bir ilahsın Biz günahkâr kullarız Hem meliksin, hem şahsın Affet bizi Allah’ım Biz âdem-i beşeriz Bazı yerde şaşarız İznin ile yaşarız Affet bizi Allah’ım Nefis verdin coşkulu Kılma bizi şaşkılı Felahımız kuşkulu Affet bizi Allah’ım Canım yoluna feda Yürektendir bu nida Ey merhametli hüda Affet bizi Allah’ım Bu eziyet canadır Yönüm senden yanadır Dönüşümüz sanadır Affet bizi Allah’ım. Hünkâr Dağlı |
Neredesin? Neredesin? Burkulur yüreğim, gözlerim muhtaç Nerdesin sevgili, hani nerdesin? Ellerim yumrukta, ihtirasım aç Nerdesin sevgili, hani nerdesin? Yokluğun ufkumda satır be satır Yürür, etrafımı zulmet kapatır Yüzünden yayılan nur aydınlatır Nerdesin sevgili, hani nerdesin? Isınmaz ortalık etraf hâlâ kar Düşer vücut ısım, yüreğim donar Biraz ateş getir, az ısıt ne var! Nerdesin sevgili, hani nerdesin? Bozuldu, kalmadı ağzımın tadı Uçmaz gönül kuşum, kırık kanadı Bütün bedenimin ortak feryadı Nerdesin sevgili, hani nerdesin? Muhtacım sesine ve sohbetine Gül yüzünde açan gül demetine Çöllerde Mecnunun su niyetine Nerdesin sevgili, hani nerdesin? Saçımda gezmiyor sihirli elin Kollarımdan çokça uzakta belin Nedir meşakkatin, nedir engelin Nerdesin sevgili, hani nerdesin? Ne tatlı buse var, ne hırslı öpme Kendini saklama, hainlik etme Benden tarafa gel, uzağa gitme Nerdesin sevgili, hani nerdesin? Bir keyiftesin sen, bir kederdesin Tarif olunmayan bir eserdesin Herhalde dönülmez bir seferdesin Nerdesin sevgili, hani nerdesin? Hünkâr Dağlı |
Niyaz Niyaz Tanrım! Şu uslanmaz deli gönüle Daha bu dünyada merhamet eyle Henüz vakit varken çevir yönünü Müstakîm yola koy, hidayet eyle Ömrü gaflet içre hebâ olmasın Daldır tefekküre, cıba* olmasın Bütün sa’yı; boşa çaba, olmasın Bire yüz kazandır, inayet eyle Emr olunan gibi dosdoğru olan Elestü’ye tabi ve sadık kalan Bir şaşkın ördektir; deryaya dalan Cennet sahilini işaret eyle Sağlam iman olsun can tahtasında En az "yüz kırk rekât"** bir haftasında İyilerden densin musallasında Evini cümleye imaret eyle Edeb ve hayâyı ziynet edinsin İsyandan oluşan fırtına dinsin Huzur, sükûn bulsun, biraz sevinsin Kulluğa kabul et, beşaret eyle Tekrar yaşamasın eyvahlarını Sil defterindeki siyahlarını Geçmiş ve gelecek günahlarını Bağışla Ya Rabbi! mağfiret eyle. * cıba: sığ, derinliksiz. (dere, çay, göl, vb. sular için kullanılır.) ** sabah2+öğle4+ikindi4+akşam3+yatsı4+vitr3=20x7=140 Hünkâr Dağlı |
ODTÜ Günlerinden ODTÜ Günlerinden I. Usulca kalkarım şafakla birlik Çul yatağıma inat, "Besmele" alır yorgunluğumu.. Buz gibi su ile abdest alırken, Sımsıcak çaya çağırır anam "Rabbim! Nasip eyle dirlik-düzenlik" Derviş sükûneti, bir dilim ekmek Ve iki bardak çayla, "Elhamdülillah" Anam: "-biraz daha!.." dese de; Sabah doyumluğum buncadır II. Kıstırıp koltuğuma kitaplarımı, Kapıdan çıkarken anam; Uzatıp üç-beş kuruş, seslenir: "-Akşama geç kalma, eve erken gel" "-Olur, meraklanma!.." desem de Durgun bir isyanla ufka bakarım Tümden irtibatı kesip etraftan, Sırf kendi kendine kalır da gönül Hislerimi mısra mısra dizerim ...Onsekiz biteli kaç sene oldu? ...Yirmi yaş üstünün çocuğuyum ben ...Bir garip öğrenci, işim-gücüm bu ...Feleğin bin sille vurduğuyum ben Bir fidan siluet uyarır beni, Bir ela bakışla tir tir titrerim Tebessümlerinden yüzüm kızarır, Görmesin diye yarım dönerim "-Ne o Dağlı! Kaçıyor musun?" Bilmem ne haldedir hayret ederim! İçinden çıkılmaz bir bulanıklık.. Korka korka yüzüne bakar, İçimden türkü söylerim: ...Maişet anaya, babaya bağlı ...Sabah boynum eğri, yüzüm yerdedir ...Gün boyu duyduğum: "Ne haber, Dağlı" ...Akşam evin yolu acep nerdedir? Mektepten çıkınca hayallemesi Elim cebimdeyken yarıda kalır Ben, bana rücu ederim Her şey olduğuncadır!.. III. Gürültü cehennemine dalınca gayrı Sesin sükûneti burnumda tüter Soğuk yığınlara gözümü yumar, Ufuklarda gök-yeşili gözlerim Ezik, yorgun, asabi.. Hır-gürcülerle doludur etraf Ayakta, -fakat yürümeden- tükenir yollar! Ve sürekli bir sinir savaşı.. Gün boyu sohbetler aklıma gelir; Cennet köyümü özlerim Yanağıma görünmez damlalar dizilir Hasret, yağmur bolluğuncadır.. IV. ...Mektebin yolları talim alanı ...Bu gidiş-gelişten nefret ederim ...Bu sokaklar sığır eder insanı ...Yıkılsın bu düzen, batsın isterim Mektebin kapısı gümrük misali; Zaptiyeler kimlik sorar giriş-çıkışta Gözleriyle yüzlerden bir şeyler okur, Bazı kere üst-baş ararlar Taş avluya dalar bir yığın ırgat Köşe-bucak sinsin oynar haytalar Beygir gibi dolanır "kanayaklı"lar* Bir ecnebi memlekete geldim zannederim Her biri bin kerre yabancı bana Dershane önünde ayrılır yollar "-Bırak dersi Dağlı! Kantine gelsene" Bir ela bakışla tir tir titrerim, Bir fidan siluet şaşırtır beni Niye gelir bunlar, nasıl giderler Bilmem ne haldeler, hayret ederim Şüphe-muhakeme, muhakeme-şüphe İbişin merkebini yâd eder, acırım! "Rabbim! Hidayet et, yoldan çıkarma" Onları bırakıp kendi haline Başımı çevirip, derse giderim Zihnim yorguncadır.. V. Ders başlar, değişir güzelim lisan Bir göğüs geçirir, bir iç çekerim Bir sinek vızıldar; iri bir sinek! İğneler X'den, Q'dan Beş lafın dördünde Marx teranesi Söz istesen; gürültüye boğarlar Sigara dumanı, kargaşa, şak şak Ve devamlı aynı vızıltı! Memnuniyetsizliğimi ifade edip açık açık, İçimden küfrederim Hava sıcak ve de bunaltıcıdır Kimisi uyuklar köşe-bucakta Kimi zaman dızlak tutar malları Hırsımdan buz gibi terlerim "Rabbim! Çekemeyeceğimi yükleme bana" Yine de tüm vızıltıları, Bir doğru-dört yanlış ezberlerim Benzim solguncadır.. VI. Ders biter, çekinerek yaklaşır biri "-Yakar mısın?" Bir sigara uzatır Biraz şaşkın, ifadeleri teşekkür doludur Belli ki beni kendine yakın bulur Belki tercüman olmuşum hislerine Ben dişlerimi sıkarken "yuppi", "hurra" seslerine O da kızgın ve alaylı başını sallar Hademe sınıftan izmarit toplar "-Gel birer çay içelim hemşerim" Hemen cebine davranır, eğlerim "-Olmaz! Çaylar benden" Israr eder, engellerim.. "-Aa Dağlı! Hani benim çayım" Bir fidan siluet kapar bardağı Bir ela bakışla tir tir titrerim Bakışlarım lügatler devirir ama Ağzımı bıçak açmaz.. "-Yapma Dağlı! Şakaydı" Gözlerimde bir sürü neden ve niçin Bilmem ne haldedir hayret ederim Usulca yürürüm; mahcup, muzaffer.. Bahçede yaban kestanesi ve çam ağaçları Daha derse on dakika var! Zaman bir türlü geçmez Yeşil çimler üzerine oturur, Ak kâğıda kara yazı yazarım: ...Üstüme gelmeyin böyle devamlı ...Bir bağlı düğümüm, çözülürüm ben ...Şöyle dolanırım; efkarlı, gamlı ...Daldan yaprak düşer, üzülürüm ben! Bir fidan siluet belirir yine Bir ela bakışla tir tir titrerim "-Affedersin Dağlı! Barışalım mı?" Silme tereddüt ve diz boyu şaşkınlık Bilmem ne haldedir hayret ederim Vakti gelmiş gibi dilim çözülür: "-Aslında yakınsın ruhunla bana Bilmiyorum, ama hissediyorum Fakat anlaşılmaz bu vaziyyetin Yaptıkların sana ait değil mi? Ve söz götürmez şaheser fiziğin Nasıl hayır denir ki sana!" Övgüden serhoşca, hafif süzülür Tatlı bir tebessümle, usluca dinler Ve kalkıp birlikte derse gideriz Biraz daha olguncadır.. VII. Hüzünle sarılı bir uyuşukluk Ve berbat bir halde dönerim eve Üzgün müyüm, kızgın mıyım, memnun mu? Mesud muyum, rahat mıyım, yorgun mu? ...Her gün bir belanın içine düşer ...Her an bin heyecan duyar, yaşarım ...Günler geçip gider, birer-ikişer ...Kör bir umud ardı sıra koşarım Bilinmez hallerde girsem içeri "Selamünaleyküm" düzeltir beni Babamın namazı henüz bitmiştir "Rabbim! Ağzımızın tadını bozma" Babamın duası her zaman yeni Babamda son niyaz her an değişik Derviş sükûneti, bir tas çorba Ve iki baş soğanla sofra kurulur: "Rabbim! Nasip eyle dirlik-düzenlik" Teslimiyyet, memnuniyet, huzur.. Bolcadır, yoğuncadır. Hünkâr Dağlı |
Olanlardan Sonra Olanlardan Sonra Aralık bırakma gönül kapını Kapat ki; girmeyim, dışarda isem Bir girersem yandın, bedbaht olursun Hüzün ahbabımdır, ıstırap dostum! Peşimde gezerler nereye gitsem.. Zamanı durdurmak mümkün değildir Boşa çabalama, çoğu denedi Bir durursa yandın; kurtulamazsın Ağlamak isterim hicran yırtılsın Yüreğime akar gözümün yaşı Ellerini tutan elim kırılsın! Gözlerinde gezer sevgi telaşı Gönlüme gir otur ayrılamazsın Seni sayıklayan çenem kapanır Mahkûmun hevesi hürriyet ise Ve sensiz hürriyet eziyyet ise Adını söyleyen dilim tutulsun Beni aşkın ile atın zindana Sevgim yüreğimde müebbed hapis Suskunluğum 'selim'liğe delildir Adıma utanma, kaldır başını Ben yükümü bilir ve yüklenirim Tutup bedenini çöpe atsak da! Gözlerinin izi gönlüme değdi Sen varsın ve sensin ve sevdiğimsin Sen olmasan bile seni severim. Hünkâr Dağlı |
Olmadı Zaten Olmadı Zaten İşte gidiyorsun daha gelmeden Gözlerimde uçar yağmur kuşları Ne hırçın bir dalga, Ne bir çağlayan, Ne de bir pınarın serinliğinde Eğlenecek vaktim olmadı zaten! İşte gidiyorsun daha gelmeden Hâlâ yasemen kokar pencerelerde Ne bir mendil, Ne bir gömlek, Ne de bir patiska beyazlığında Renk renk işleyecek vaktim olmadı zaten! İşte gidiyorsun daha gelmeden Mor hüzünlü bir akşam basar burayı Ne bir omuz, Ne bir sine, Ne de bir diz üstünde Mola verecek vaktim olmadı zaten! İşte gidiyorsun daha gelmeden Soytarı parendesi duygularımız Ne bir övgü, Ne bir alkış, Ne de bir bahşiş kazanabilmek Ve harcayacak vaktim olmadı zaten! İşte gidiyorsun daha gelmeden! Tükenir lügatlerde kelimeler Ne dur, Ne kal, Ne de herhangi bir yalvarma sözü Öğrenecek vaktim olmadı zaten! Hünkâr Dağlı |
Özürname Özürname Üç yıl sonra gördüm eski yârimi Gerçek mi sanmıştın, hiçti güzelim! Gençlik hırsı imiş o çırpınışlar Yaşım yirmi biri geçti güzelim! Tesadüf eseri yoluma çıktı Bir şey ister gibi yüzüme baktı Aşk pınarı bitmez, durmadan aktı Senden sonra çoğu içti güzelim! El edip çağırır, sonra kaçardın Tatlı gülüşlerle neşe saçardın Çözüp başörtünü zülfün açardın O demlerin tadı kaçtı güzelim! Şükür düz ovaya kurdum otağım Peşinde tükendi en güzel çağım Bekçisi sen iken virandı bağım Şimdi gonca güller açtı güzelim! Ben seni severken meylettin ele Kötülenmiş adın, düşmüşsün dile Üç yıl önce kalkıp dizildi yola Kervanım ilinden göçtü güzelim! Hani yalancıydım ben o zamanlar Nerde "acaba"lar, şüpheler, zanlar.. Herkes hatasını sonradan anlar Eskiden anlamak güçtü güzelim! Hünkâr Dağlı |
Peynir Gemisi Peynir Gemisi Lafla peynir gemisi Yürür bizim ülkede Salamurda kimisi Çürür bizim ülkede Olmaz demeyin olur Sinsi sinsi sokulur Çomaksız bir köy bulur Ürür bizim ülkede Kurtlara ot ve saman Eşşeğe altın palan Dağın başını duman Bürür bizim ülkede Düz yolda düşer kalkar Kışın karpuza bakar Ağustos ayında kar Kürür bizim ülkede Yutar hapın üçünü Kızıl boyar saçını Bulvarlarda kıçını Sürür bizim ülkede Ortalıkta etleri Yıkarlar kümbetleri Körler hakikatleri Görür bizim ülkede... Hünkâr Dağlı |
Sen Oradasın Sen Oradasın Gece yarısını atladı zaman Zifiri karanlık, sen oradasın.. Gözlerim kapalı, açık da olsa Odam ve gerçekler kayboldu şu an Ve sen oradasın.. büyük heyecan! Yalancı fecre dek sürer bu cidâl Uyku tepemdedir, sen oradasın.. Seni kıskanır da hırpalar beni Bu karşı koyuşa dayanmaz mecâl Ve sen oradasın.. burada melâl! Gün ışırken sıçrar yorgun bedenim Ruhum sana açtır, sen oradasın.. Yüzümü yıkarım buz gibi suyla Sanki ben Mecnun'a aşk öğretenim Ve sen oradasın.. hâlim ne benim! Kuşluk vaktindeyiz biz bu sevdanın Zevâle varırım, sen oradasın.. Sensiz zaman ve yer ömrümde yok ki! Tek meşguliyeti sensin ferdânın Ve sen oradasın.. hayâl şeydânın! Uzun gölgelerde artar çırpınış Gün batar üstüme, sen oradasın.. Sular biteviye koşar denize Gönlümde hep sana, hep sana akış Ve sen oradasın.. çinili nakış! Hünkâr Dağlı |
Serencam Serencam Gözlerimi kapatıp dünyaya Kurulu aletler gibi, dolaşırken tekdüze Kulaklarım sağır, ellerim kabuk Taşır ayaklarım yalnızca Yorgun bedenimi -Gerektiği kadar- Eve, işe, kahveye.. Günler geçiyordur herhalde! Bu seyr-ü seferi bozan Bir kaza idi rastlaşmamız Nasıl da dalmışım.. Kara gözlerinin gök pırıltısı Çarptı ya yüzüme; şıraaak! Ve tebessümünden yangın çıktı Beden mülküm cayır cayır Sevda hengâmesinin ortasında Kalakalmışım... Yürüdü sevda zehiri damarlarıma Esriklendi parmak uçlarım Bir tuhaf lezzet, karmakarışık! En acı zamanında bile cazibe, En şakrar vaktinde hüzün Yeşerdi gövde, serpildi Sarıldı hayata doymayasıya.. Kara duvarları ördü sarmaşık Ve bir gün.. Hep böyle mi biter bu hikayeler O bir gün var mıydı, zamanı nedir Belki öncelerde; yıkım zamanı Belki yıllar yılı sonralardadır Kim bilir belki de şu an, şu saat Örümcek ağları örülmektedir Durur esintiler, tek dal oynamaz Çöl ikindisinin tembelliğinde Kavurur boşvermişliğin! Bazen ümidimin akibeti Eline doladığın sert bir kasırgadır Silkeler hoyratça! Kırılayazdı mazinin semeresi Gözlerim faltaşı, çakılır kuzeye Kurur, şakaklarımın üstünde yürüyen ter Katılaşır.. Uzak yıldızların ayazı gibi Üşütmeden titretir ya ihmalin Yer bulamaz ellerim Aptallaşır! Ve bir tebessüm serabına Tutunmaya çalışır Oynar buzlu camlarda ışıklar Yüzünü dönüversen, örümcek ağları çürür Görünse ilgilendiğin, kımıldayıversen! Esintiler sıvazlar gözlerimi Ümid, uzak yıldızları toplayıp Sarar hatıra sayfalarına Kara gözlerinin gök pırıltılarında muştular, Siler serapları! Ve avuçlayıp yüreğimi ellerim Her sabah yeniden Kuzeye yürür. Hünkâr Dağlı |
Şehr-ü Ramazan Şehr-ü Ramazan Bu kavruk ümidli, nâdim avazı Bu kitli ağızlardan dibâceler Bu, tutuklu yüreğin hür niyazı Çatlayan dudaklar tevhid heceler Kandil kandil nurla dolu geceler -Arz ışıklı umman Yıldızlar hayran- Taat zevkıyla mahvolur mâsiva Kıyam korkusundan uykular kaçar Zencire vurulur hırs ile hevâ Kadir Sultan nur üstüne nur saçar Viran gönüllerde goncalar açar -Arz bir ay gülistan Şehr-ü Ramazan- Hünkâr Dağlı |
Temanna! Temanna! Köroğlu yurdundan bir güzel sevdim Dağ başında açmış gonca gül gibi Saçların taramış dökmüş omzuna Hare hare ipek gibi, tül gibi Suskun gençliğimi maziye tıktım Yalnızlıktan bıkıp seyrana çıktım Karşımda görünce boynumu büktüm Titredi benliğim, tozdu kül gibi Sevgiye bilenmiş yürek bıçağım Aşk damlatır oldu gönül saçağım Senin ile doldu köşe bucağım Lâkin bakışların hâlâ el gibi Gül yüzünle biraz cesaret versen Gülşenimden ümid gülleri dersen Himmet edip canım kabul edersen Varlığım senindir köle, kul gibi. Hünkâr Dağlı |
Ufak Bir Kopya Ufak Bir Kopya Ömür kâsesinin en boşuyuz biz Saadet yolunun yokuşuyuz biz Bu yaşadığımız herhalde rü'ya Ya da bu sevdanın sarhoşuyuz biz Bensiz şu kendini ne sanırsın sen Bilmem ki ne vakit uslanırsın sen Kesin ebediyyen sürmez bu hülya Eninde sonunda usanırsın sen Bizi ancak ölüm ayırmaz gülüm Dünya rüyasından uyanış ölüm Bir mukaddimedir belki bu dünya Ve sonra başlıyor hakiki bölüm Orda da birlikte olmak önemli Ondan mı bu sevda bunca gizemli Belki de sonsuza ufak bir kopya Ya da bir destandır bunca görkemli Bu yaşadığımız herhalde rü'ya Kesin ebediyyen sürmez bu hülya Bir mukaddimedir belki bu dünya Belki de sonsuza ufak bir kopya. Hünkâr Dağlı |
Veda Veda Hoşça kal! Ardımdan bakma öyle Sen gelmeyeceksin ki.. Başlarken; Biraz esrarlı mı olduydu ne?! Güneşe doğru yürüyorum şimdi Biterken; Yükümü yaydım meydana, "Sinedeki ben"e kadar Giderken, Sorma "senin mi?" diye Sen bilmeyeceksin ki.. Hoşça kal! Hayır el sallama.. Yadigâr mı istiyorsun? Olmaz, hatırlamaman lazım Güzellik doldurdum ufuklara Biterken; Kara gözlerin geride kaldı Gök pırıltılar bulanmış mı ne?! Ne o, hayret mi ediyorsun? Giderken, Sorma; "ne oldu?" diye Boş ver! Anlamaman lazım Hoşça kal! Yine gel mi diyorsun? Değişecek misin ki!. Sevgi, fedakârlık, samimiyet Borç verilmişti sanma Biterken, Umurumda değil; Çok şeyim kalmışsa da! Hazinem ummanı doldurur Biliyorsun; Güzellik tükenmez.. Aranırsa, bulunur Giderken, Sorma: "ya ben?" diye Bana ihtiyacın mı var?! Hünkâr Dağlı |
Yalan Olmasın Yalan Olmasın I. Dağda, bayırda geçti ömrüm Alnım, sert çizgilere mecbur Uçurum kenarlarında ıslıkladım yalnızlığı Kartal süzülüşünce mağrur.. Kayanın bağrından fışkırıp çıkan, Kavruk bir çam fidanı titremesinde inat! Ulu köknarların duldasında Kurtlarla paylaştım bir avuç azığımı Yıldız yıldız gökyüzünü seyrederek Karları üstüme örtüp uyudum Berrak suların taşkınlığında yuvarlandım Belki de denize ulaşacaktım giderek! Bir adım öte düşen yıldırımlarla; Kütük yığınlarının arasında yonga gibi, Deli taylar gibi sıçradım En hercai menekşeleri seyrederken Cıvık değildi bakışlarım.. Sayısız kuşkanadı sardım, kırık Körpe kuzuları okşarken bile Yalakalaşmadı ellerim Gözlerim kapanırdı kendiliğinden, Seher vakti bülbülleri dinlerken Yoktu bülbül gibi şakıyan dillerim amma; Yine de yolumu gözlerdi çoban Yaban yaşadım, yaban!.. II. Daracık darlıklarda geçti ömrüm İki adım odalara bohçalanıp İliştirilmiş muhitler ve beton yığınları arasında Sıkıştırılmış bir sürgündü hayat.. Saatlerce yürürdüm çoğu kez; Zaman eskimesin dolmuş kuyruklarında diye Asfalt, kırma taş, toprak ve çamur.. Tanıdık zenginiydi ya ayakkabılarım Ben, yoldaş yoksuluydum yine de! Ve koskoca şehrin her yerinde Aynı yalnızlıktaydım Orda başka, burda farklı olmadım En cazibeli vitrinleri seyrederken bile Yutkunmadım! Zamanı tükettim bugüne doğru Razılık ve katlanmalarla geldim Ümit etmekten hiç vazgeçmedim amma, Olmayana da yırtınmadım Bir tas çorba, bir baş soğan Yavan yaşadım, yavan!.. III. Düşde, hayalde geçti ömrüm Kıt-kaçamak bakışların vurduğu "Bir gözleri ahuya zebun eyledi felek" Avunmalarıydı sevdam.. Endamı cız ettirirdi ya içimi, Tavşan dağa küsmüş, dağ nerden bilecek! Hiç olmasa da hararetini hissettirecek kadar Yakın ve yanaşık manzaralar Sıcak sarılmaların titremesindeydim! Karanlık gecenin kör duvarında Kor dudaklı, yapışkan tebessümlerin Göz kırpan seyrimesindeydim.. Kendi yazdığım mektuplar alırdım sevgiliden Aşk dolu, hasret yüklü, özlem kokan.. Cevaplar yazardım; ne cevaplardı! Yürek burkan, gönül çalan, ten yakan Çöl seraplarında Mecnun sayıklamasıydı sevdam Ve mevsim sürekli hazan, Yalan yaşadım, yalan!.. IV. Yabandan memnunum, yavana razı Lâkin yalan bitsin, gam çekilmesin "Dağbaşı Çığlığı" mâdem avazı Ömrünce bitmesin, hiç eksilmesin Yaban ol, yavan ol.. Yalan olmasın! Sonsuza yapayalnız yürüsen bile; Ardında bıraktığın iz kaybolmasın Kaybolmasın!.. Hünkâr Dağlı |
Bütün Zaman Ayarları WEZ +3 olarak düzenlenmiştir. Şu Anki Saat: 20:20 . |
Powered by vBulletin Version 3.8.7
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
Search Engine Friendly URLs by vBSEO 3.6.0 RC 2