|
Kayıt ol | Yardım | Üye Listesi | Ajanda | Arama | Bugünki Mesajlar | Bütün Forumları okunmuş kabul et | amp;markreadhash=guest" rel="nofollow">Bütün Forumları okunmuş kabul etrel="nofollow">Bütün Forumları okunmuş kabul et
İçinizden Geldigi Gibi Karalama Tahtası,Hikayeler,makaleler,köşe yazıları,size ait yazılar,duygularınız,İçinizden geldiği gibi... |
| LinkBack | Seçenekler |
15.11.08, 13:34 | #52 (permalink) |
Moderator Üyelik tarihi: Jan 2008
Mesajlar: 9.373
Konular: 7149 Rep Puanı:16317 Rep Gücü:20 RD: Ettiği Teşekkür: 54 889 Mesajına 1.404 Kere Teşekkür Edlidi : | Bilgelik üzerine BİLGELİK ÜZERİNE RÜYALAR GERÇEK OLDU Yukarıya kaldırdığı yumruğuyla gökyüzüne bakan henüz dokuz yaşım bile doldurmamış Matthew Ryan Emrich, "Bu senin için baba" diye bağırdı. Matthew küçük ligde oynadığı ilk maçta ilk vuruşunu yapmıştı, bu rüyalarını bile süsleyecek bir vuruştu. Babası Mark her zaman profesyonel bir beyzbol oyuncusu olmak istemişti. Uğraşmış didinmişti, ama babası Chet taraf ından beslenen ve desteklenen bu hayal gerçekleşmemişti. Mark mahalli takımlarda oynamış ve komşu çocuklara nasıl beyzbol oynandığını öğretmişti. 30 Temmuz 1985'te Matthew dünyaya gelince Mark bu hayalini oğluyla paylaşmaya söz vermişti. Matthew dört yaşına geldiğinde komşuların çatısına top atar hale gelmişti. Matthew'in formasının numarası aynen babasınınki gibi 7'ydi. Babasının bundan memnun olması onu çok sevindirmişti, aile geleneklerine uymak hoşuna gidiyordu. Bütün bunlardan sonra "Field of Dreams" (Hayallerin Gerçekleştiği Saha) filmi sadece beyzbolle ilgili değildi. Bu film babalar, oğullarıve inançlarla ilgiliydi. Üzücü olan, inancı güçlü cesur Mark'ın kanserle giriştiği epeyce önemli bir mücadeleyi kaybetmesiydi. 33 yaşındaydı. Öldüğü Pazar günü sadece kontrol için hastaneye gitmişti. Doktorlar Matthew'in Pazartesi öğleden sonraki ilk oyununu izlemek için hastaneden çıkabileceği sözünü vermişlerdi. Aile bireyleri ve arkadaşları Matthew'in sadece babası istediği için oyuna çıkıp oynayacağım biliyorlardı. Matthew annesi Sherry'e söz vermişti; "İlk topa babam için vuracağım." Verdiği sözü yerine getirdi. Matthew'inbaşarısıyla ilgili yapılan "attığı top babasının onu izlediği buluta ulaştığı" yorumu elde ettiğimiz başarıları çok güzel özetliyor, değil mi? Ronald D. Eberhard |
15.11.08, 13:34 | #53 (permalink) |
Moderator Üyelik tarihi: Jan 2008
Mesajlar: 9.373
Konular: 7149 Rep Puanı:16317 Rep Gücü:20 RD: Ettiği Teşekkür: 54 889 Mesajına 1.404 Kere Teşekkür Edlidi : | Sınavı Geçmek SINAVI GEÇMEK Mayıs 1947, saat sabahın beş buçuğuydu. Iowa Des Moines'in 20 mil doğusunda küçük bir kasabanın papaz evinin mutfağında tost yiyordum. Bütün gece bir ikilemden dolayı kabuslar görmüş ve dua etmiştim. Drake Üniversitesi'ne hala öğrenim harcım olarak 50 dolar borcum vardı. Bugün de son sene final sınavlarına girmem gerekiyordu. Öğrenci işleri, son sınıf öğrencilerinin finallere girebilmeleri için öğrenim harçlarım yatırmaları ön koşulunu koymuştu. Çek yazmaya nasıl cesaret ederim? Bunu ödeyecek parayı nereden bulacağım? Birinci sınıftayken evlenmiştim. İkinci sınıfın sonuna doğru ilk çocuğumuz olmuştu. Şu anda iki oğlumuz var ve eşim geçtiğimiz yaz bir ameliyat geçirdi. Bu küçük kasabada öğrenci papazı olarak iş bulduk ve rahibin evinde yatma ve biraz para kazanma şansım yakaladık. Gelirimize destek olsun diye ben okuldan sonra ve cumartesileri Des MoinesRegister and Tribune'de (des Moines gazetesi) çalışmaya başladım. Şu anda mücadelenin sonuna yaklaştık, ama hala çözümsüzlükler yakamızı bırakmıyor. O sırada telefon çaldı. Kilisenin muhasebecisi Ed arıyordu. "Bu kadar erken saatte aramak hiç hoşuma gitmiyor, ama dün gece düşünüyordum. Kilisede aramızda mezun olunca sana vermek üzere para toplamıştık. Buna şimdi ihtiyacının olabileceği aklıma geldi. Erkenden derse gideceğini bildiğim için bir arayayım dedim." Kalbim yerinden çıkacaktı. "Ed, ne kadar iyi düşünmüşsün. Sen dualarımın kabul edildiğini gösteriyorsun. Ona ihtiyacım olmaz mı? Final sınavlarına girebilmem için gerekli harcı henüz yatıramadım." dedim. "O zaman hemen oraya geliyorum." dedi. Birazdan Ed kapımızdaydı. Bana verdiği zarf için ona teşekkür ettim ve üniversiteye gitmek üzere arabama atladım. Yolda ilerlerken zarfı açtım ve içine baktım. Parayı saydım, tam tamına 50 dolardı. Gayle Fischer |
15.11.08, 13:34 | #54 (permalink) |
Moderator Üyelik tarihi: Jan 2008
Mesajlar: 9.373
Konular: 7149 Rep Puanı:16317 Rep Gücü:20 RD: Ettiği Teşekkür: 54 889 Mesajına 1.404 Kere Teşekkür Edlidi : | Yanlış Numara Mı? YANLIŞ NUMARA MI? Annem yeni vefat etmişti. Son bir yıldır bir iyileşmiş, bir kötüye gitmiş, sonunda hayata gözlerini yummuştu. Babam öldüğünden beri yaşadığı pek söylenemezdi. Ama geçen sene gerçekten kötü günler geçirmişti. George olmadan Marge'ın eğlenmesi olası değildi. Yaşayacak, kavga edecek, gülecek, sevecek biri yoktu. Şüphesiz biz vardık, ama bizi babamla bir görmüyordu. Biz de bunu anlayışla karşılıyorduk. Annemin durumu hastanede aniden kötüye gitmeye başlamıştı. Kız kardeşim Betsy'ye haber vermişlerdi, o da işi bırakıp doğru hastaneye gitmişti. Kocası Andy kötü haberi almış Betsy'ye evden ulaşmayı denemiş, ama başarılı olamamış. Sonra da hastaneyi aramaya karar vermiş. Andy annemin odasının yedinci katta olduğunu biliyordu. Oda numarasını tam olarak hatırlamaya çalışmış ama hatırlayamamış. 7226?, 7626?, 7662? Hastaneyi telefonla arayıp, bağlamalarını istemeye karar vermiş. Marge Mueth'i istemiş ve soyadının harflerim, M-U-E-T-H şeklinde tek tek söylemiş. "3643numaralı oda cevabı" onu şaşırtmış. "Sizi bağlıyorum." Andy annemin odasının neden değiştirildiğine bir anlam verememiş. Telefona bir erkek cevap vermiş. Andy sesi tanıyamadığı için kafası iyice karışmış, yanlış odanın bağlandığını düşünmüş. "Üzgünüm," demiş "yanlış oda bağlandı sanırım. Ben Mueth ailesiyle görüşecektim." "Adam "Evet, burası. Ben George." Andy'nin sinirleri iyice bozulmuş. "Yo, sanırım, yanlış oda. Ben Marge Mueth'i arıyorum." Adam oldukça sevimli bir ses tonuyla, "O benim eşim. Onu almaya geldim." demiş. Şaşkına dönen Andy telefonu kapatmış. Yeniden hastaneyi arayıp yedinci kattaki Marge Mueth'ın odasını bağlamalarını istemiş. 7226 numaralı oda bağlanmış ve çalan telefona Betsy bakmış. Kız kardeşimin oğlu Billy ancak çocukların anlayabileceği türden olayı özetleyivermişti. "Büyükbabam büyükannemi eve götürmeye gelmiş." Betsy ağlamaya başladı ve babasının bu kadar uzun zamandır neden beklediğini merak ettini söyledi. Lin Hardick |
15.11.08, 13:35 | #55 (permalink) |
Moderator Üyelik tarihi: Jan 2008
Mesajlar: 9.373
Konular: 7149 Rep Puanı:16317 Rep Gücü:20 RD: Ettiği Teşekkür: 54 889 Mesajına 1.404 Kere Teşekkür Edlidi : | Bunu Aktarın! BUNU AKTARIN! 1965yazında bütün aile Florida Plant City'de biraraya gelip bir aile toplantısı yapmıştık. Gece saatin 2'sinde büyükannem herkesi uyandırdı ve boş Coca Cola şişeleri, mantar ve boş kağıt bulmaları için seferber etti. "Tanrıdan bir mesaj aldım. Herkes bunu dinlemeli." Kağıda bir şeyler yazmaya başladı. O sırada çocuklar da yazdıklarım şişeye koyuyor ve şişenin ağzım mantarla kapatıyorlardı. O sabah yaklaşık 200 şişe denize bırakıldı. Yıllar geçtikten sonra anneannem yazdıklarıyla ilgili olarak teşekkür mektupları aldı; insanlar onu telefonla aradılar, hatta ziyaretine geldiler. Kasım 1974 yılında vefat etti. 1974 yılında en son teşekkür mektubunu aldık. Mektupta şunlar yazılıydı: Sevgili Bayan Gauge, Bu mektubu size mum ışığında yazıyorum. Çiftlikte artık elektriğimiz yok. Kocam sonbaharda traktörün altında kalıp öldü. Geride 11 çocuk ve beni bıraktı. Hepsinin yaşı 14'ten küçük. Banka bütün borçlarımızı ödememizi istiyor. Yiyecek bir somun ekmeğimiz bile kalmadı. Yerler karla kaplı. Noel'e sadece iki hafta kaldı. Tanrıya nehre gidip kendimi atmadan önce beni affetmesi için dua ettim. Nehir iki haftadır donmuş durumda. Buzu kırmak zorunda kalmıştım. O anda bir Coca Cola şişesi yüzeye çıkıverdi. Şişeyi açtım ve gözlerimde yaşlar ellerim titreyerek umutla okudum (ecciesiastes 9:4). "Yaşayan herkes için umut vardır Yaşayan köpek, ölü aslandan daha iyidir." Başka alıntılarda da bulunmuşsunuz: Hebrew 7:19, 6:18, John 3:3. Eve geldim ve Tevrat'ı okudum. Şimdi gönderdiği mesajdan dolayı Tanrıya teşekkür ediyorum. Biz de başaracağız. Lütfen bizim için dua edin. Şimdi daha iyiyiz. Tanrı yardımcınız olsun. Ohio'da bir çiftlik Chrystle White |
15.11.08, 13:35 | #56 (permalink) |
Moderator Üyelik tarihi: Jan 2008
Mesajlar: 9.373
Konular: 7149 Rep Puanı:16317 Rep Gücü:20 RD: Ettiği Teşekkür: 54 889 Mesajına 1.404 Kere Teşekkür Edlidi : | Tanrı Böyle Olmasını Istedi! TANRI BÖYLE OLMASINI İSTEDİ! Asla! Annemi ve babamı aynı gün kaybedeceğimi asla düşünmemiştim. Annemin ve babamın araba kazasında öldüklerini bildiren bir telefon almıştım. İkisi de aynı gün ölmek zorundalar mıydı? Neden ben? Neden onlar kadar iyi iki insan ölmek zorundaydı? Neden? Neden? Neden? Neden? Şok içinde, beynimin içi sorularla dolu ve inançlarımı yitirmiş durumda Kentucky'ye kalkan bir sonraki uçağı yakalamıştım. Daha sonra da histerik vaziyette ağlayan ve bunun bize olmasını kabullenemeyen kız kardeşlerimle buluştum. Anne babamızın evine gittik. Benim doğum günü hediyesi olarak aldığım babamın favorisi sallanan koltuğun yanındaydım. Evlerinde hala sıcak bir atmosfer vardı, sanki gizemli birşeyler oluyordu. İnanamadım. Sadece iki gün Önce onlarla telefonda konuşmuştum. Şimdi sonsuza kadar yoktular. Sonsuza kadar. Ayakta geçen dört gün boyunca, yüzlerce akrabamız ve arkadaşırnız üzüntülerini bildirmeye geldiler. Anne babamızla geçirdikleri güzel zamanları hatırlayarak tabutları başında oturdular. Onlarla hiç bu kadar gurur duymamıştım. Onların ölümlerini anlamama yardımcı olan tek şey rahip Dewitt Furrow'un söylediği cümle oldu. "Onların neden aynı gün cennete çağrıldıklarını düşünüyor olabilirsiniz. Belki kendileri böyle istemişlerdir. Hiç ayrılmadıkları, hep el ele, kol kola olduklarından ve yeryüzünde sevgiyle yürüdüklerinden. Birinin gitmesini, diğerinin kalmasını istememiz çok büyük bencillik. Arkada kalan bir sene içinde kederden ölebilirdi. Tanrının şimdi iki meleği var. Cennette de aynen yeryüzünde olduğu gibi sevgiyle yürüyecekler. Tanrı böyle olmasını istedi!" Daha sonra mezarlıkta dua ederken ve ağlarken mezarlarına dikkatle baktım. Bazı kelimeler gökyüzünde gezindi ve bana "Tanrı böyle olmasını istedi," şeklinde göründü. Tanrı böyle olmasını istemiş ve yapmıştı. Douglas Paul Blankenship |
15.11.08, 13:36 | #57 (permalink) |
Moderator Üyelik tarihi: Jan 2008
Mesajlar: 9.373
Konular: 7149 Rep Puanı:16317 Rep Gücü:20 RD: Ettiği Teşekkür: 54 889 Mesajına 1.404 Kere Teşekkür Edlidi : | Sessizliği Bozmak SESSİZLİĞİ BOZMAK "Baba, bunu nasıl yaptın? 20 yıldır bir tek damla bile içki almamayı nasıl başardın?" Bu oldukça özel soruyu babama sorabilmem tam yirmi yılımı almıştı. Babam içkiyi ilk bıraktığında, bütün aile tekrar içki içmeye başlayacak korkusuyla iğne üzerinde yaşamıştı. Birkaç yıl boyunca yine içkiye başlar diye korktuğumuzdan bu konuyu açmaktan uzak durmuştuk. Babamın 18 yaşındayken sorulmamış soruma verdiği yanıttı bu: "Günde en az dört ya da beş kere bu küçük şiiri kendi kendime okuyorum" gibi bir cümleydi. "Kelimeleri o anda beni rahatlatıyor ve bana olayların başedemeyeceğim kadar olumsuz olmadıklarım hatırlatıyor." Sonra da bu şiiri benimle paylaşmıştı. Şiir basitti ama o mükemmel sözleri aniden benim de günlük yaşantının bir parçası haline gelivermişti. Babamla bu konuşmayı yaptıktan yaklaşık bir ay kadar sonra bir arkadaşımdan postayla bir hediye aldım. Yılın her gününde değişik bir sözün yazıldığı sözler kitabı gibi bir şeydi. İnsan yılın günlerini belirten bir şey aldığında otomatikman doğum gününüzde ne yazdığına bakmak istiyor. Kitabın benim için neler yazdığım görmek için aceleyle 10 Kasım sayfasını açtım. Bir kez daha baktım, gözlerime inanamadım. Doğum günümde babama yıllarca destek veren o şiir yazılıydı! Bu şiir Huzur Duası olarak adlandırılmaktadır: Tanrım bana değiştiremeyeceğim şeyleri kabul etmem için huzur; değiştirebileceğim şeyleri değiştirmem için cesaret ve aralarındaki farkı anlayabilmem için akıl ver. Barry Spilchuk |
15.11.08, 13:38 | #58 (permalink) |
Moderator Üyelik tarihi: Jan 2008
Mesajlar: 9.373
Konular: 7149 Rep Puanı:16317 Rep Gücü:20 RD: Ettiği Teşekkür: 54 889 Mesajına 1.404 Kere Teşekkür Edlidi : | Huzur Içinde Yat HUZUR İÇİNDE YAT Donra’nın dördüncü sınıf öğrencileri geçmişte gördüğüm sınıflardan farklı değilmiş gibi görünüyorlardı. Öğrenciler beş sıra olarak sıralanmış altı sırada oturuyorlardı. Öğretmen masası en önde öğrencilere bakıyordu. Panoda öğrencilerin çalışmaları asılıydı. Bir çok açıdan geleneksel bir ilkokul havası hissediliyordu. Yine de sınıfa ilk girdiğimde bir şey bana farklı görünmüştü. Belirli bir heyecan söz konusuydu. Donna, emekliliğine sadece iki yıl kalmış, Michigan’da küçük bir kasaba öğretmeniydi. Ayrıca benim tarafımdan bölge çapında düzenlenmiş personel geliştirme projesine gönüllü olarak katkıda bulunuyordu. Eğitim sürecinde öğrencilerin kendilerini iyi hissetmeleri ve yaşamlarının sorumluluğunu üstlenmeleri baz alınıyordu. Donra’nın işi eğitim sürecine katılmak ve sunulan kavramları uygulamaya koymaktı. Benim işim ise, sınıf ziyaretleri yapıp, uygulamaya hız kazandırmaktı. Arka sıralardan birine oturdum ve izlemeye koyuldum. Bütün öğrenciler bir şeyler yazıp karalıyorlardı. Benim yanımda oturan 10 yaşındaki kız öğrenci kağıdını “Ben Yapamam” cümleleriyle doldurmuştu. “Futbol topunu kaleye gönderemem.” “Üçlü sayılarla bölme işlemi yapamam.” “Debbie’nin beni sevmesini sağlayamam.” Sayfanın yarısı dolmuştu ve yazmaktan bıkmışa benzemiyordu. Kararlılıkla ve ısrarla yazmaya devam ediyordu. Öğrencilerin defterlerine bakarak sıraların arasında yürümeye başladım. Hepsi de cümleler yazıyorlar ve yapamadıkları şeylere tanımlıyorlardı. “On atış üst üste yapamam.” “Sol alanda vuruş yapamam.” “Bir kurabiye ile yetinemem.” O anda egzersiz bende merak uyandırdı. Öğretmene ne olup bittiğini sormaya karar verdim. Yanına yaklaşınca öğretmenin de yazmakla meşgul olduğunu gördüm. En iyisinin rahatsız etmemek olduğuna karar verdim. “John’un annesini zorla veliler gününe getiremem.” “Kızımdan arabaya benzin koymasını isteyemem.” “Alan’dan bileğini değil, kelimeleri kullanmasını isteyemem.” Öğretmenin ve öğrencilerin “Yapabilirim” türü olumlu cümleler kurmak yerine neden böyle bir olumsuzluğa saplandığı düşüncesine karşı savaş verirken oturduğum sıraya geri döndüm. Yeniden etrafımı izlemeye koyuldum. Öğrenciler bir on dakika daha yazmaya devam ettiler. Çoğu kağıtlarını doldurmuş, başka kağıda geçmişti. Donna, “Elinizdeki kağıda bitirin, ama başka bir kağıda geçmeyin.” Diye seslenerek egzersizin sonuna geldiklerini vurguladı. Öğrencilere kağıtlarını ikiye katlamalarını ve teslim etmelerini söyledi. Öğrenciler kağıtlarını öğretmen masasının üzerindeki boş ayakkabı kutusunun içine koydular. Bütün kağıtlar toplanınca Donna kendi kağıdını da kutuya koydu. Kutunun kapağını kapadı. Kutuyu kolunun altına aldı ve kapıdan çıkıp koridorda ilerledi. Öğrenciler öğretmenin peşinden giderken ben de öğrencilerin peşine takıldım. Koridorun ortasında yürüyüş tamamlandı. Donna güvenlik odasına girdi ve elinde bir kürekle dışarı çıktı. Bir elinde kürek bir elinde ayakkabı kutusu öğrenciler arkasında bahçenin en uzak köşesine doğru yol aldılar. Ve kazmaya başladılar. “Yapamam” cümleciklerini gömeceklerdi! Kazma işlemi yaklaşık on dakika sürdü, çünkü bütün öğrenciler sırayla kazıyorlardı. Çukur bir. Bir buçuk metre olunca kazma işlemi sona erdi. “Yapamam” cümlecikleri kutusu çukurun dibine kondu ve üzeri toprakla örtüldü. Otuz bir tane on – on bir yaş çocuğu, yeni kazılmış çukurun başında bekleşiyorlardı. Her birinin bir metre aşağıdaki kutunun içinde en az bir sayfa süren “Yapamam”cümlecikleri vardı. Öğretmenin de öyle. “Arkadaşlar, bugün burada ‘Yapamamlar’ anısına toplandık. Yeryüzünde bizimle birlikteyken bir şekilde hepimizin hayatına girdi: kimimizinkine az, kimimizinkine çok. Adı her okulda, toplantı salonunda, hatta Beyaz Saray’da bile anıldı. ‘Yapamamlar’ı sonsuz uykusuna göndermeye karar verdik. Erkek ve kız kardeşleri ‘Yapabilirim’, ‘Yapacağım’ ve ‘Yapıyorum’ hayatlarına devam ediyorlar. Onlar ‘Yapamamlar’ kadar ünlü, güçlü ve kuvvetli değildirler. Belki bir gün sizin de yardımınızla dünyaya ayak izlerini bırakabilirler. İnşallah, ‘Yapamamlar’ huzur içinde yatarlar. İnsanlar onlar olmaksızın hayatlarına devam edebilirler. Amin.” Bu methiyeyi dinlerken öğrencilerin hiç birinin bugünü unutamayacaklarını düşündüm. Bu aktivite oldukça sembolik bir anlam taşıyordu. Gerek bilinçten, gerekse bilinç dışından asla silinmeyecek bir beyin egzersizi gibiydi. “Yapamam”cümlecikleri yazmak, onları gömmek ve methiye dinlemek. Bunların hepsi de öğretmenin gayretleri ile gerçekleşmişti. Methiyenin sonunda öğrencilerini etrafında topladı ve onları sınıfa götürdü. “Yapamamlar”ın ebediyete intikalini keklerle, patlamış mısırlarla ve meyve sularıyla kutladılar. Kutlamaların bir parçası olarak, Donna kalınca bir kağıttan mezar taşı kesti. En üste “Yapamam”ı, en alta o günün tarihini yazdı. Kağıttan yapılmış mezar taşı o yılın anısına Donna’nın sınıfına asıldı. Nadiren de olsa öğrencilerden biri unutup, “Yapamam” dediğinde Donna bunu gösterdi. Öğrenciler de böylece “Yapamamlar”ın öldüğünü hatırlayıp, yeni cümle kurmak zorunda kaldılar. Donna’nın öğrencilerinden biri değildim. O benim öğrencilerimden biriydi. Yine de o gün ben ondan ömür boyu unutamayacağım bir ders aldım. Şimdi yıllar geçmesine rağmen, ne zaman “Yapamam” gibi bir cümle duysam, dördüncü sınıf öğrencilerinin düzenlediği cenaze merasimi gelir aklıma. Ben de öğrenciler gibi “Yapamamlar”ın öldüğünü anımsarım. Jack Canfield * Mark Victor Hansen / Tavuk Suyuna Çorba |
15.11.08, 13:39 | #59 (permalink) |
Moderator Üyelik tarihi: Jan 2008
Mesajlar: 9.373
Konular: 7149 Rep Puanı:16317 Rep Gücü:20 RD: Ettiği Teşekkür: 54 889 Mesajına 1.404 Kere Teşekkür Edlidi : | Bu Yükü Niye Taşıyorum Demeyin! BU YÜKÜ NİYE TAŞIYORUM DEMEYİN! Brenda yamaç tırmanışı yapmak isteyen genç bir kadındı. Bir gün cesaretini toplayarak bir grup tırmanışına katıldı. Tırmanacakları yere vardıklarında, neredeyse duvar gibi dik, büyük ve kayalık bir yamaç çıktı karşılarına. Tüm korkularına rağmen, Brenda azimliydi. Emniyet kemerini taktı, ipi yakaladı ve kayanın dik yüzüne tırmanmaya başladı. Bir süre tırmandıktan sonra, nefeslenebileceği bir oyuk buldu. Orada asılı dururken, gruptan yukarıda ipi tutan kişi dalgınlığa düşerek ipi gevşetiverdi. Aniden boşalan ip, hızla Brenda'nin gözüne çarparak lensinin düşmesine neden oldu. Lens çok küçüktü ve bulunması neredeyse imkânsızdı. Lens yamacın ortasında bir yerlerde kalmıştı ve Brenda artık bulanık görüyordu. Ümitsizlik içinde Brenda, lensini bulması için Allah'a dua edebilirdi yalnızca. Ve içten içe düşünüp dua etmeye başladı. "Allah'ım! Sen bu anda buradaki tüm dağları görürsün. Bu dağlar üzerindeki her bir taşı ve yaprağı bildiğin gibi, benim lensimin yerini de biliyorsun. Onu bulmama yardım et." Patikalardan yürüyerek aşağı indiler. Aşağı indiklerinde, tırmanmak üzere oraya doğru gelen yeni bir grup gördüler. İçlerinden biri "Aranızda lens kaybeden var mı?" diye bağırdı." Brenda'nın sonradan öğrendiğine göre, lensi bir karınca taşıyordu ve karınca yürüdükçe yavaşça kayanın üzerinde hareket edip parlayan lens kızların dikkatini çekmişti. Eve döndüklerinde Brenda lensini nasıl bulduklarını babasına anlatacak ve bir karikatürcü olan babası da ağzıyla lens taşıyan bir karınca resmi çizerek, karıncanın üzerindeki baloncuğa şunları yazacakti: "Allah'ım! Bu nesneyi neden taşıdığımı bilemiyorum. Bunu yiyemem ve neredeyse taşıyamayacağım kadar ağır. Ama istediğin sadece bunu taşımamsa,senin için taşıyacağım.." |
15.11.08, 13:42 | #60 (permalink) |
Moderator Üyelik tarihi: Jan 2008
Mesajlar: 9.373
Konular: 7149 Rep Puanı:16317 Rep Gücü:20 RD: Ettiği Teşekkür: 54 889 Mesajına 1.404 Kere Teşekkür Edlidi : | Sol Kol Sol Kol Japonya'da bir çocuk 10 yaşlarindayken bir trafik kazasi geçirmiş ve sol kolunu kaybetmiş. Oysa çocuğun büyük bir ideali varmiş. Büyüyünce iyi bir judo ustası olmak istiyormuş. Sol kolunu kaybetmekle birlikte, bu hayali de yıkılan çocuğunun büyük bir depresyona girdiğini gören babası, Japonya'nin ünlü bir Judo ustasına gidip yapilacak bir şeyin olup olmadığını sormuş.. Hoca: Getir çocuğu ..bir bakalim, demiş. Ertesi gün baba-oğul varmışlar hocanın yanına.. Hoca çocuğu süzmüs ve: Tamam demiş.. Yarın eşyalarını getir, Çalışmalara basliyoruz. Ertesi gün çocuk geldiğinde hocası ona bir hareket göstermiş ve "bu hareketi çalış" demiş. Çocuk bir hafta aynı hareketi çalısmış.. Sonra hocasınin yanına gitmiş. Bu hareketi ögrendim baska hareket göstermeyecek misiniz?" diye sormuş. Hocanın cevabı: - Çalışmaya devam et olmuş... 2 ay,3 ay,6 ay derken çocuk okuldaki bir yılını doldurmuş.. Çocuk bu bir yıl boyunca hep o aynı hareketi tekrarlamış. Hocanın yanına tekrar gitmiş: Hocam bir yıldır aynı hareketi yapıyorum bana baska hareket göstermeyecek misiniz? - Sen aynı hareketi çalış oglum. Zamanı gelince yeni harekete geçeriz.. 2 yıl ,3 yıl, 5 yıl derken çocuk judodaki 10. yılını doldurmuş. Bir gün hocası yanına gelip. ..."Hazir ol ! " demiş.. "Seni büyük turnuvaya yazdırdım. Yarın maça çıkacaksın!".. Delikanlı şok olmuş.. Hem sol kolu yok hem de judo da bildigi tek hareket var. Ünlü judocuların katıldığı turnuvada hiçbir şansının olmayacağını düşünmüş; ama hocasına saygısından ses çıkarmamış. Turnuvanın ilk günü delikanlı ilk müsabakasına çıkmış. Rakibine bildiği tek hareketi yapmış ve kazanmis. Derken.. ikinci ,üçüncü maç....çeyrek, yari final ve final... Finalde Delikanlının karşısına ülkenin son on yılın yenilmeyen şampiyonu çıkmış. .... Tam bir üstat, delikanlı dayanamayıp hocasının yanına kosmuş.. "Hocam hasbelkader buraya kadar geldik ama rakibime bir bakın hele.. Bende ise bir kol eksik ve bildiğim tek bir hareket var.. Bu kadar bana yeter.. Bari çıkıp ta rezil olmayayım izin verin turnuvadan çekileyim.." - Olmaz demiş hocası. Kendine güven, çık dövüş. Yenilirsen de namusunla yenil. Çaresiz çıkmış müsabakaya. Maç baslamış. Delikanlı yine bildiği o tek hareketi yapmış ve tak.! Yenmiş rakibini şampiyon olmuş. Kupayı aldiktan sonra hocasının yanına koşmuş: -Hocam nasıl oldu bu iş? Benim bir kolum yok ve bildiğim tek bir hareket var. Nasıl oldu da ben kazandım ? -Bak oğlum 10 yıldır o hareketi çalışıyordun. O kadar çok çalıştın ki, artık yeryüzünde o hareketi senden daha iyi yapan hiç kimse yok. Bu bir, İkincisi de o hareketin tek bir karşi hareketi vardir. Onun için de rakibinin senin sol kolundan tutması gerekir.! Bunu anlatan kişi bir de şunu ekledi: " İnsanlarin eksiklikleri bazen, aynı zamanda en güçlü tarafları olabilir: Ama yeter ki bu eksiklik kafalarinda olmasin..!! |
Tags |
corbahikayeler, suyuna, tavuk, tavuk suyuna çorba, tavuk suyuna çorba hikayeler |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
Seçenekler | |
| |
Benzer Konular | ||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Cevaplar | son Mesaj |
Rüyada Tavuk Görmek - Rüyada Tavuk Açıklaması ve Yorumu - Tavuk Rüya Tabiri | Tarot | T-U-Ü-V-Y-Z ile Başlayan Rüya Tabirleri | 1 | 13.09.17 08:43 |
Doğu ve Batı Mitolojisinde Tavuk - Mitolojide Tavuk - Mitolojilerde Tavuk | Kartal | Genel Kültür | 0 | 05.08.14 16:49 |
Rüyada Çorba Görmek - Rüyada Çorba Görmek Açıklaması ve Yorumu - Çorba Rüya Tabiri | Tarot | A-B-C-D-E-F-G ile Başlayan Rüya Tabirleri | 0 | 06.03.13 22:04 |
Seni Seviyorum - MİRAS - Tavuk Suyuna Çorba Hikayeler | Okyanus | İçinizden Geldigi Gibi | 0 | 11.01.12 23:59 |
Tavuk Suyu Çorba | ASYA | Ramazan Yemekleri-Tatlıları | 0 | 14.08.08 15:14 |